18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 PAZARI 31 OCAK 2010/ SAYI 1245 Türkiye'nin yaşayan insan hazineleri... ESRA AÇIKGÖZ Çini ustası Sıtkı Olçar, Karagöz sanatçılan Metin özlen, Tacettin Diker ve Orhan Kurt, âşık Şeref Taşlıova, keçe ustası Mehmet Girgiç ve çam düdüğü sanatçısı Hayri Dev... Bu isimleri ilk defa duyuyor olabilirsiniz. Oysa onlar Türkiye'nin yaşayan "İnsan Hazine"leri. UNESCO geçen hafta buyediüMjana Türkiye'de ilk defa verilen "İnsan Hazinesi" ödülünü verdi. Bu da bize geç de olsa, onlan tanıma fırsatı sunuyor... SITKI OLÇAR (Çini Ustası) ilk defa çiniyle ilkokulda, el işi dersinde tanışıyor Sıtkı Olçar; çini bir ta- bağı boyayıp vernik atarken. Bu işinden düşük not alsa da çiniyle ilişkisi sürüyor. 16-17 yaşlarındayken Kütahya'da açık artırmadaki kırık, eski ya- ni kimsenin değer vermediği çinileri alıp, istanbul'da bir antikacıya Artin Bey'e satıyor. "Otobüsle gider, gece kalmadan dönerdim" diyerek hatır- lıyor o zamanları, "Annem, çocuk başınla Istanbul'larda ne yapacaksın di- ye kızardı. Artin Bey, 20 lira istesem, olmaz 150 liradan alırım, derdi. O da o çinileri, Paris'e satarmış". Askerden sonra, MWK International INC USA Termik Santral Kütahya- Seyitömer'de ofis işçisi olarak çalışıyor. Oradan aldığı tazminatla, 1973'de önce turistik çini satan bir dükkân açıyor, sonra da üç-beş eski ustayı ya- nına alarak kendi küçük atölyesini, "Osmanlı Çıni"yi kuruyor. Yavaş yavaş kendi üslubunu oluşturuyor. "Beni önce en çok sanattarihçileri, ressam- lar, azınlıklar anladılar. Sonra dünya tanımaya başladı, sonunda Türkiye'de de tanındım" diyor, biraz kırık bir sesle, "Benım gibi küçük atölye sahip- lerini zengin etmese de inatla çiniyi yaşatmaya çalışıyorum. Çünkü güzel işlerle meşgul olmayı seviyorum. Kalıcı eserlerle, sanat tarihine, literatür- lere geçmek haliyle hoş olanları da yaşamamıza vesile oluyor". Hâlâ günde 18 saat çalışıyor, hep değişik işler, "üsluplar" geliştirmenin peşınde. "Tekrarlamanın zanaat, yeni bir şeyler ortaya koymanınsa sanat" olduğuna inanıyor. UNESCO'nun "Yaşayan İnsan Hazinesi Ödülü"yle çek- tiğı çilelerin karşılığını aldığını hissediyor. "Bu ödül, Kültür Bakanlığı'nın da bizi onayladığını gösteriyor. Hem ödül, Kütahya çinisinin unutulmaması, yörenin kalkınması açısından da önemli" diyor. • HAYRİ DEV (Çam düdüğü sanatçısı ve yapımcısı) Denizli'de, 1933'de başlıyor Hayri Dev'ın hikâyesi. Onu UNESCO'nun listesine sokan çam düdügünü çalmaya 10 yaşında başlıyor. "Dedemden bu yana amcalarım, dayılarım çalardı; onlardan öğrendim, ses çıkarmasını, rıtım tutmasını" diyor. Çobanlık yaparken oğrendiklerini geliştiriyor. "Artık çalan kalmadı" derken sesi düşuyor ama onun çam düdügünü bırakmaya niyeti yok. "Belki" diyor, "hiçbir zorlugu olmadığındandır, üflemek dışında bir şey yapmıyorsunuz. imkânı yok bırakmamın". Düdükyapmayı daöğreniyor. Nisanın 15'inden sonra çamın dalı kabarmaya başladığında çam düdüğü yapıp ısteyene dağıtıyor. Dev'in keşfedilme hikâyesi filmleri aratmıyor. Gelin ondan dinleyelim: "Fransızlar, gezmeye gelmişti CD'mi dinlemişler. Gelip beni buldular. Fransa'ya davet ettıler, konser vermem için. Brüksel'dekı, Almanya'daki festivallere çağrıldım. Sonra da UNESCO'nun ödülü geldi. Bu ödülle, bu müzik de koruma altına alındı. Çok gurur verdi bana, anlatması zor. UNESCO tarafından ödüllendirileceğim hiç aklıma gelmezdi". • r •' ORHAN KURT (Karagöz Sanatçısı) istanbul'da 1930'da doguyor. Diplomasında inşaat mühendisi yazıyor. Karagöz oynatmayı mesleğiyle birlikte yürütüyor Kurt. Daha çocukken iz- lediği Karagöz ustası Hayali Küçük Ali'nin sesi hiç çıkmıyor aklından. Onu Karagöz'ün p,eşine düşüren de bu ses oluyor. O sesi taklit ederek Karagöz muhavereleri yapmaya çalışıyor. Çocukluk hevesiyle başlayan bu merak bir uğraşa dönüşüyor. Ragıp Tuğtekin'den tasvir yapımını öğreni- yor. Bildiklerini hep ileri götürmek içın uğraşıyor Kurt. Fıgürlerdekı hata- ları eski örneklere göre düzeltmeye çalışıyor. Kendine özgün figürler çi- ziyor zaman zaman. Büyük bir koleksiyona sahip Kurt, ayrıca Almanya, İtalya ve Avrupa'nın pek çok yerindeki müzelerde tasvirleri bulunuyor. UNESCO'nun Yaşan insan Hazinesi Ödülü, hem onun için hem de öm- rünün çoğunu verdigi Karagöz sanatının gelişimi için önemli. • ŞEREF TAŞLIOVA (Âşık) Şeref Taşlıova'nın hikâyesinin başladığı yer Kars, tarih 1938. Türkü söylemeye, 1949'da ilkokulda başlıyor. "Benim için müzik, bu topraklarda doğan her insan gibi, annesinden duyduğu namelerle başladı" diyor. "Babamı erken yaşta kaybetmeme rağmen, kulagırnda onun sesinden bazı mahalli ezgilerin izleri var. Köyümüze gelen âşıkların meclislerini kapı aralarından, tandır ocaklarının üstündeki bacalardan duyuyordum. Âşık havaları ile yerel türkü formuna ait ezgiler bende bir heyecan ve heves oluşturuyordu". Iran'da ve Azerbaycan'da da tanınan Çıldırlı Âşık Şenlik'in oğlu Âşık Kasım'dan âşıklık geleneği üzerine ilk bilgileri öğreniyor. Askerden dönünce âşıklığı köyden dışarıya taşımaya karar veriyor. Bu amaçla, Kars Halkevi, Halk Eğitım Merkezi ve Kars Radyosu bünyesindeki çalışmalara katılıyor. Sadece kahvelerde ve düğünlerde çalıp söyleyen âşıklan bu kurumlarda topluyor. Taşlıova için bu en önemli çalışmalarından çünkü Kars âşık tarzının Türkiye'ye ve dünyaya tanıtılması bu sayede oluyor. "Âşıklığı sadece bir icracı olarak düşünmediğim için, sazımın ve sözümün yanında kalemimle de geleneği geleceğe taşımak için bilime, kültüre ve sanata dair çalışmalar yapıyorum" diyor. Yurtiçi ve dışındaki festival, şölen, âşıklar bayramı gibi programlara katılıyor. Bugüne kadar 145 altın ve gümüş madalya, 120 plaket ve şilt, 180takdır-teşekkür belgesi kazanıyor. Yurtıçindeki üniversitelerde hakkında tezler hazırlanıyor. Indiana ve Berlin Ünıversitesi tarafından Anadolu âşıklık geleneğinin temsilcisi olarak şiirleri derleniyor. Şiirleri ve yazıları, dergilerde, çeşitlı ansiklopedi ve antolojilerde yayımlanıyor. Başta TRT olmak üzere, özel radyo ve televızyonlarda programlara katılıyor. Japon NHK televizyonunun "Ipek Yolu" ve "Tarihin Altın izleri" belgesellerinde "âşık icracı" olarak görev alıyor. BBC'nin "Alexander" ısimli yapımının Türkiye konulu bölümlerinde rol alıyor. Alman ATT ve ZDF radyolarında, BBC radyosunda programlara katılıyor. Yurtiçindeki ve dışındaki üniversıtelerde semınerler veriyor. Türkiye ve Avrupa'da kırka yakın plak ve ses kaseti yapılıyor. UNESCO ödülünden dolayı mutlu, "Bu ödülü almak, . gururu ve mutluluğu getirdiği gibi, önemli sorumluluklar da yüklüyor; geleneği geleceğe taşımak. 2010 Avrupa Kültür Başkenti istanbul için 7 Tepede 7 Âşıklar Şöleni' projesi sunduk, cevabı bekliyoruz. Oysa diğer Kültür Başkenti Ruhr'dan davet aldım. Belki ödül bunları değiştirir". • METİN ÖZLEN (Karagöz Sanatçısı) Metin Özlen, UNESCO ödülünü alan diğer isim. 1940 do- ğumlu. Karagöz yapım tekniğini küçük yaşlarda dedesi Hayri Bey'den dinlediği hikâyelerle öğrendi. ilktasvirlerini kartondan yaptı. Uçurtma çıtalarıyla perde arkasından oynattı. "Dedem Hayali Hayri, hem Hayali Memduh'un hem de Hayali Kâtıp Salih'in dostuydu. Onlardan ögrendiği tüm bilgi veteknikleri bana aktardı" diyor. Zamanla tasvirlerinde klasik ve kendi- ne ait olan modern stili kaynaştırıyor. En büyük desteği eşin- den alıyor. Kültür Bakanlığı'nca 1997'de basılan "Eski ve Yeni Karagöz Oyunları Metinleri" kitabını birlikte hazırhyorlar. 1976'da Kültür Bakanlığı'nın açtığı 1. Ulusal Karagöz yarış- masında, Türkiye birincisi olunca profesyonel sanat hayatı- na adım atıyor. Prof. Metin And ile çalışıyor. Leyla ile Mecnun efsanesini araştırarak, eşiyle birlikte yeniden kale- me alıyor. Özlen şimdı UNESCO'nun ödülünden memnun, Karagöz'ün gölgesini perdeye düşürmeye devam ediyor. • •i TACETTİN DİKER (Karagöz Ustası) Tacettin Diker, 1923 doğumlu. ilk defa Karagöz oyununu 1936'da Eminönü'nde bir bayram yerindeki çadırtiyatrosunda seyrediyor. Bundan 12 yıl sonra da ken- di Karagöz oynatmaya ve yapmaya başlıyor. Halen Akbank Karagöz Kukla Tiyatrosu'nun yönetıcısı. "Karagöz unutulmadı" diyor, "Tersıne bugün eski yıl- lara oranla büyük bir hızla gelışiyor ve genç kuşaklarla buluşuyor. 1994'te Çocuk Vakfı'nın açtığı Karagöz okulundan 15 kişi Karagöz ustası olarak diploma aldı. t Bu oyunu inatla yaşatmayı ben değil halk, seyirci başarıyor. Unutulduğunu söy- lediğiniz Karagöz oyunu müzelikolan, çünkü konuştuğu dil, kıyafetleri, oyun ko- nuları, esprileri geçmişte kaldı. Bugün oynatılan Karagöz şu an konuştuğumuz dilde. Konular bugünkü yaşamdan, kıyafetleri bugünün giysileri". UNESCO'nun ödülünü Karagöz geleneği açısından çok değerli buluyor, "Ödül, edebiyat, müzik, resim gibi güzel sanatları, örf ve âdet kavramlarını oyun trafi- ğinde toplamış bir gösteri sanatını temsil edebilme yeteneğim bulunduğunu gös- termesi bakımından çok kıvanç verici. Ayrıca Karagöz oyunu dünya literatürü- ne tescil edildi" diyor. • \- MEHMET GİRGİÇ (Keçe Ustası) Mehmet Girgiç, 1953'te Konya'da doğuyor. 1966'da, ilkokuldan sonra dedesi, baba ve , ,, amcasının birlikte çalıştıkları keçeci dükkânında - keçeciliğe başlıyor. O yaştan beri de keçe b ( ( 1 hayatında; geleneksel sergi keçesi, çoban kepeneği, saraların kullandığı simit keçeleri, köylerde buzdolabı olmadığı dönemde süt ürünlerini serin tutmak için kullanılan bastırık keçesi... "Keçe benim hayatım, ekmeğim" diyor, "Yünü çalışarak oluşturuyorsun, malzeme benle, ben malzemeyle bütünleşiyoruz, ortaya bir şeyler çıkıyor". 1996'da bir ingiliz grup Konya'ya geliyor ve onlarla geleneksel tekniklerle keçe çalışması yapıyor. 1997-2000 arasında Oxford Üniversitesi'nğ uluslararası keçe sanatçısı olarak davet ediliyor. • 1997'de Almanya Osnabruk Üniversitesi'ne, 2004'de Lincoln University of Missouri'ye keçe öğretmek için gidiyor. Almanya'dan Claudia Gemein bir grupla geleneksel Konya keçe tekniğini yerinde çalışmak için onun yanına geliyor. 2005'de UNESCO tarafından uluslararası folk J sanatçısı olarak sergi ve keçe yapmak üzere davet ediliyor. Yıllar geçıyor, farklı ülkelerden gelenler, keçe dersleri, seminerleri, sergiler için teklifler çoğalıyor. Ödüller alıyor. Girgiç hep kendini geliştirmeye devam ediyor. Yaşadığı her şeyin, ekmek parası için olduğunu söylüyor. "Ben hep çalışıyorum" diyor, "Keçenin gelışiminde hayatın zorlamasıyla başarılı olduk. Eğer keçeye geleneksel haliyle talep olsaydı, arayış içine girer miydim bilmiyorum. Meslek battıkça biz de yeni yollar aradık". UNESCO'nun verdiği ödülden memnun, en çok da keçecilik mesleği adına. Kendi adına beklediklerine gelince, pek de bir şey yok aslında. "Güzel tabii, ama havalara uçacak halimiz yok. Aslında yüküm ağırlaştı, beklenti çoğalacak" diyor. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle