22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 31 OCAK 2010 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI [email protected] Artõk Brüksel’in de bir mammacafési var Annelerin bir araya gelip konken, pişti ya da okey oynadõğõ bir kahvehane değil bu. Hollanda’da “Emzirme Cafesi” olarak başlayan deneyimin Belçika versiyonu mammacafé! “Mamma” sözcüğü Latincede “meme” anlamõna geliyor, cafe ile de kamuya açõk alanõ simgeliyor girişimciler. Sosyalist Sağlõk Sigortasõ’nõn desteklediği girişim ücretsiz ve tüm annelere açõk. İnternet üzerinden deneyimlerini paylaşan, forumlarda tartõşan anneler deneyim ve bilgi paylaşõmõnõn yüz yüze daha etkili olduğunu keşfetmişler. İsteyen yine www.mammacafe.be’den yararlanabiliyor. Sitede emzirme deneyimleri, anne sütü ile besleme konusunda bilgiler ve internet bağlantõlarõ, emzirme dostu kuruluşlarõn listesi gibi bilgiler de yer alõyor. Anneler blog ve facebook gruplarõyla da paylaşõmlarõnõ sürdürüyor. Geçen günlerde Brüksel’de, “Paylaşılan annelik yalnız annelikten daha kolay” sloganõyla anne-babalarõn diğer anne- babalarla buluşup anne-babalõk ve anne sütü ile beslenme hakkõnda deneyimlerini paylaştõğõ mammacafé açõldõ. Belçika’da birçok annenin çocuklarõnõ kamuya açõk alanlarda emzirmeye cesaret edemediğini, bir bölümünün ise sosyal baskõ nedeniyle emzirmeyi olmasõ gerekenden kõsa kestiğini düşünen anneler kendi kafelerini açõyor. Belçika’da 20 yerleşim biriminde bulunan mammacaféler emziren annelerin dõşlanmadan sosyal yaşama katõlõmõnõ sağlamayõ ve anne sütü ile beslemeyi “konuşulabilir” hale getirmeyi amaçlõyor. Bu kafelerde deneyimli uzmanlar ve emzirme deneyimli anneler rehberlik yapõyor. Annelerin çekinmeden çocuklarõnõ emzirdiği ve diğer annelerle sohbet ettiği kafede çocuklar için de bir oyun köşesi var. Çocuk bezi değiştirme, rahatlama vb. altyapõsõyla anne ve bebeklerin el üstünde tutulduğu bir ortam yaratõlõyor. Anne sütü ile beslemenin faydalarõnõn yeniden keşfedildiği bir dönemde mammacafélerle “emzirmeyi görünür, dikkat çeker hale getirmek” amaçlanõyor aslõnda. Belçika’da hâlâ uzun süre emzirmeyi ilkellik olarak algõlayan bir kesim var. Belçika’da toplumsal yaşamda emziren anneye sokakta, otobüste, lokantada ve hatta kreşte Türkiye’deki gibi bir anlayõş ve kolaylõk gösterilmiyor. En azõndan bir süre sonra 2 yaşõna basacak olan oğlumuzu hâlâ anne sütü ile beslemeye devam eden eşimin deneyimi böyle. Tatillerde çok rahat bir şekilde üstsüz güneşlenebilen insanlarõn emzirmeye mesafeli davranmasõnõ anlamak mümkün değil. [email protected] Son SMS: Burada her şey yolunda... Kraliyet Kütüphanesi El Yazmalarõ Bölümü Şefi, 8 Aralõk 2004 günü sabahõn erken saatlerinde hanõm arkadaşõna SMS gönderdi: “Burada her şey yolunda. Görüşmek üzere. Kucaklıyorum.” Ama hanõm arkadaşõ o saatlerde derin uykuda olduğundan mesajõ sonra okuyacaktõ. Okuduğunda da yanõt için çok geç olacaktõ. Kütüphane şefi mesajõ gönderdikten sonra mutfaktaki ocağa giden havagazõ borusunu kesmişti. Sabah 04.30’da müthiş bir patlama sesi duyuldu. Binanõn çatõsõ çöktü. Patlama en üst dairede meydana geldiğinden ve itfaiye patlamadan birkaç dakika sonra yetiştiğinden diğer daireler zarar görmedi. Polis olay yerindeki araştõrmada kütüphane şefinin notlarõnõ buldu. Kütüphane şefi yaşamõnõn bilançosunu artõ ve eksi başlõklarõ altõnda özetlemişti. Hayatõ yaşamaya değer kõlan ne varsa artõ, anlamsõz kõlan ne varsa da eksi hanesine yazõlmõştõ. Polis bu kadarõnõ açõkladõ. Detaylarõ öğrenemedik. Ama kütüphane şefinin o saatten itibaren yaşamayõ anlamsõz bulduğu belliydi. İntihara giden süreç 28 Ekim 2003 günü, saat 16.11’de bir kitap kurdundan kütüphaneye gelen eletronik posta ile başladõ. Okur, Mississippi Nehri hakkõndaki 1857 baskõsõ resimli kitabõ soruyordu. Elektronik postayõ okuyan kütüphane memuru kitabõn bulunduğu raflara yöneldi ama kitap yerinde değildi. Kayõtlarda herhangi biri tarafõndan alõndõğõna ilişkin not da yoktu. Kayõtlarla oynandõğõ belliydi. Bunu da ancak içerden, bilen biri yapabilirdi. Ama kim? İsveç’in kültür hazinesi Kraliyet Kütüphanesi’nde olağan hava değişmiş, üç kütüphane memuru kitap hõrsõzõnõ bulmak için dedektifliğe başlamõştõ. 4 milyon dolayõndaki kitap ve el yazmasõ eserlerden kaçõ çalõnmõştõ? Hasarõ saptamak kolay değildi ama üç kütüphane memuru kollarõ sõvamõştõ. Bir yandan da personelle ilgili dosyalar gözden geçiriliyordu. El yazmalarõnõn bulunduğu bölümün şefi en gözde memurlardan biriydi. Kütüphaneciliğin yanõ sõra üniversitede hukuk ve düşünce tarihi okumuş hatta bu konuda doktora yapmõştõ. Birkaç yabancõ dili konuşuyor, uluslararasõ toplantõlarda entelektüel düzeyiyle göze çarpõyordu. Kitaplara çok düşkündü. Hõrsõzlõk olasõlõğõnõ azaltmak amacõyla kütüphanede yeni bir okuma salonu yaptõrmõştõ. Kütüphane şefi huzursuzdu ama renk vermemeye çalõşõyordu. Bu arada çalõnmõş olan eski değerli kitaplar bir bir saptanmaya başlamõştõ. 2004’ün sonbaharõnda durumun polise havale edilmesine karar verildi. Kütüphane şefi o gün akşamüzeri araştõrmayõ sürdüren kadõn memurlardan kendi bölümünde çalõşan olanõn yanõna gitti ve kitaplarõ çalanõn kendisi olduğunu söyledi. Memurdan kendisine biraz mühlet vermesini istedi. Ertesi akşam yemeğe çõktõlar. Şef olanlarõ olduğu gibi anlattõ. Kõymetli kitaplarõ Almanya’da açõk arttõrmayla satmõştõ. Kitap hõrsõzõ polise kitaplardan 9 milyon kron kazandõğõnõ itiraf etti. Yargõlansaydõ 6 yõl hapis yatacaktõ. Ama o, yargõç önüne çõkmak yerine muhtemelen bilançoya baktõ ve eksi tarafõn ağõr bastõğõnõ görerek çakmağõnõ çaktõ. [email protected] Kasiyer Catherine’in kahkahasõ Catherine’i, Indiana eyaletindeki Purdue Üniversitesi’nin bulunduğu W. Lafayette kentine giderseniz, alõşveriş mağazasõ Walmart’ta bulursunuz; akşam mesaisinde çalõşõyor... Catherine Josephin, 3M- Migroslar’dan daha irice olan Walmart kasiyerlerinden biridir. Daha otuzunu devirmemiş olmakla beraber, onunla kasa başõnda yaptõğõm kahkahasõ bol söyleşiden öğrendiğime göre, henüz ömrünün baharõndayken bugünlerde üçüncü kocasõnõ denemektedir. Yaşam uzundur, bu sefer de olmadõ, ötekine nikâhõ basõverirmiş... Catherine öyle diyor, ardõndan bir Saba Tümer kahkahasõ salõveriyor. Catherine’i Walmart’a bilmem kaçõncõ gidişimde, alõşverişlerimin hep aynõ saatlere denk düşmesiyle her zaman aynõ kasiyer kuyruğuna girince orada tanõdõm. Tanõmamak olasõ mõ, o kendisini ne yapõyor, ediyor müşterisine tanõtõyor. Catherine bir süredir Walmart’ta çalõşõyor, daha öncesinde garsonluk dahil türlü işlere girmiş çõkmõş, fõrça batõrõlmadõk boya bõrakmamõş. Asgari ücretten maaşõ var, ama parasõ garanti; ne de olsa Walmart... Garantili çalõşan Catherine, bozuk florasan lambasõ gibi fõkõr fõkõr bir kadõn, vardakosta bir bedeni olmakla beraber, sesindeki kahkahadan dolayõ bana Saba Tümer’i anõmsatõyor. Saba’yõ Walmart’a kasiyer yapõn, biraz da genç irisi Alman bedeni ekleyin, alõn size işte Catherine! Catherine, bir yandan ürünleri kasadan geçirirken ona buna lakõrdõ yetiştiriyor, bir yandan başka bir kasiyer kõzcağõzõn baş ağrõsõna köşesinden tavsiyede bulunuyor. Öteki kasiyer, bizimkinin adõnõ “Keitriin” gibi telaffuz edince, ukalalõğõm tutup karõşõyorum: “Adınız öyle değil, Fransız aksanıyla Katerin gibi söylenmeli” diyorum. Samimiyeti kurduk ya, kulağõma eğiliyor, “Doğru diyorsun, zira Fransız kökenliyim, soyadım da Josephin’dir” diyor, ne gereği varsa bir Saba kahkahasõ daha patlatõyor, sonra ekliyor: “Ama buradakiler bilmez! You know what! Fransız aleyhtarlığı, you know! İki kuşak evvel Fransa’dan, Toulon’dan göç etmişiz.” Cümle bitti; ardõndan bir Saba kahkahasõ daha geliyor... Fransa tarihini anõmsayõp “Josephin, Napolyon’un karısıydı” diye bilgiçlik taslõyorum. “Nerden biliyorsunuz bunları” diye şaşkõnlõğõnõ ele veriyor, Amerikalõlar hiç bilmezmiş... “O- hooo”diyorum, “Bu da bir şey mi? Bizde, ortaokul talebesi şakır şakır hepsini ezbere bilir...” Catherine’in işten yana bir sõkõntõsõ yok, kasa kuyruğunda toplaşan müşterilerle söyleşerek günün nasõl geçtiğini anlamõyormuş bile... Yalnõz, son küresel krizde işten artmaz dişten artar mantõğõndaki kapitalist cimrilikler yüzünden icat olunan ek işlere, uzayan mesailere, kesintilere çok bozuluyor. Kasaya ödemeyi yaparken, “Bayım, lütfen” diye ekliyor, “çıkışta, evi yanmış muhtaç kardeşimize yardım yapmadan geçmeyin, sevaptır!” Catherine söyleyecek de ben hiç boş geçer miyim? Zaten sadaka vermeye bayõlan bir toplumdan geliyorum, kapõda dilenci görünsün, sağ omzumdaki sevap meleği kâğõdõ kalemi ele alõverir. Catherine’in kapõda görmemi önerdiği kişi, iki ay evvel, kampusa 20 dakika mesafedeki bir mahallede evi yanan bir Amerikalõdõr. Yangõndan geriye, rastlantõ eseri kurtulmuş olan bir ahşap çerçeve kalmõştõr. Çerçevede İsa Peygamber’in koyun ve kuzularõ severken resmedilmiş bir görüntüsü vardõr. Çõkõşta, ayaza bağrõnõ açmõş bu Amerikalõ yoksul beyazla burun buruna geliyoruz. Elindeki çerçeveyi uzatarak külü savrulmuş yangõndan kalan tek şeyin bu olduğunu tekrarlõyor. Adõ Jim Rocky; elli beşinde, işsiz, sosyal güvencesiz. Bir evi varmõş, şimdi o da yok... Ama elinde Hõristiyan müminlere göre çok önemli ve onu adeta evliyalõk mertebesine taşõyacak ilahi kanõt var: İsa’nõn resmi... Jim’in o günkü sadakasõ bolca: Zira, elli bin öğrencisiyle ABD’nin ilk 10 üniversitesinden birisi sayõlan Purdue’nin ertesi gün ikinci yarõyõlõ başlayacaktõr ve Walmart mağazasõnõ dolduran binlerce öğrenci raflarõ talan etmektedir. Çin malõ ne kadar ucuza ürün varsa bugünlerde raflardan iniyor, öğrenci yurtlarõna, odalarõna taşõnõyor. Çõkõşta Jim’in çerçevesine bozukluk para bõrakmak, sevap işleyip derslerde not almaya iyi gelecektir. Aslõna bakarsanõz, şu sõralarda ABD’deki alõşveriş merkezi önleri yardõm toplama yeridir... İsa çerçevesinin o nedenle rakibi çok: Haiti’deki depremzedelere yardõm toplayan birkaç Hõristiyan misyoner ise öteki çõkõş kapõsõna yerleşmiştir. Hepsinin rakibi var, ama kahkahasõna Kazanova merakõyla hayran kalõnan Catherine’in yok; Saba Tümer’i saymazsak... Şimdi, eşim tekrar bir alõşveriş listesi yapsõn diye dört gözle bekliyorum. Listeyi Sinem’in elinden kaptõğõm gibi, ver elini Walmart: Girdim mi Catherine’in kuyruğuna sohbet tamamdõr, kahkahasõ da bedava... Taşrada Amerikan yaşamõ böyle gelir, böyle geçer! [email protected] BRÜKSEL ERDİNÇ UTKU Kilise niçin siyasal İslamõn dostu? Almanya’da siyasal İslamõn en büyük dostlarõndan biri de kiliselerdir. Gerek Protestan, gerek Katolik kiliseleri 1960’larõn ortalarõndan günümüze İslam konusuna özel bir ilgi göstermiş ve bu alanda hemen hemen ilk yayõn ve inisiyatiflerin öncüsü olmuşlardõr. Alman kiliselerinin devletle organik bir bağ içinde olduklarõ dikkate alõndõğõnda, kilisenin dinimize duyduğu “ilgi”nin resmi bir ilgi olduğu da söylenebilir. Nitekim kiliseler, devletin “uyum programı” çerçevesinde, daha 1970’li yõllarõn başõnda Alman okullarõndaki “Türk öğrencilere” İslam din dersi verilmesi yolunda taleplerde bulunmuşlardõ. O tarihte Almanya’daki İslami kuruluşlarõn henüz böyle bir talebi yoktu. Kiliselerin İslam uzmanlarõ o tarihte İslam din dersinin gerekliliğini söyle açõklayacaklardõ: “Yakın aşamada ülkelerine dönmesi beklenen Türklerin çocuklarına ülkelerine uyumda yardımcı olmak…” Kiliseler bugün de yüksek sesle Alman okullarõnda İslam din dersi verilmesi için talepte bulunuyorlar. Ancak günümüzde geçmişe oranla önemli bir fark var. Şimdi kiliseler İslam din dersini “Türk çocukları” için değil, “Müslüman çocuklar için” istiyorlar. Çünkü Alman devletinin yeni uyum ajandasõnda Türk yok, “Müslüman” var. İkinci fark daha da ilgi çekici. Kiliselere göre İslam din dersi, “Müslüman öğrencilerin Almanya’ya uyumunu kolaylaştıracak!” “Uyum”la kastedilen, Almanya’daki Türklerin, Boşnaklarõn, İranlõlarõn ve az sayõda Arap kökenli insanõn kendilerini günün birinde sadece “Müslüman” olarak görmeleri ve tanõmlamalarõ. Almanya’da son yõllarda bir “Müslüman azınlık” yaratõlmak isteniyor. Bu planõn olmazsa olmaz kişileri arasõnda da papazlar ön sõrada geliyor. Örneğin Alman Protestan Kilisesi’nin İslam uzmanlarõndan Heinrich Georg Rothe, “dinler arası diyalog” yaftasõ altõnda siyasal İslamõn temsilcilerini sürekli sempozyumlara, konferanslara davet edip, onlarõ õsrarla “Müslümanların temsilcisi” olarak pazarlõyor. Papaz Rothe’nin dini bütünlerle bu sõkõ ilişkisi şu sõralar kendi kilise tabanõnõ da oldukça rahatsõz etmişe benziyor. Son zamanlarda kendi papazlarõna “İslamcıların papazı” demeye başladõlar. Bu kişinin son çabalarõndan biri de Stuttgart yakõnlarõndaki Geislingen kentinde, boş kaldõğõ için Protestan kilisenin satõşa çõkardõğõ kocaman bir bina, papaz Rothe’nin de önerisi ile “bizimkiler”e satõldõ. Alõcõ Hocaefendiciler “burada üniversite öğrencileri kalacak, bir de çocuk yurdu açacağız” diyor. Tepeden tõrnağa restore olacak binanõn proje sorumluluğunu da yerel kilise meclisinin önemli üyesi olan bir mimara verdiler! Baden-Württemberg Eyaleti “İslam danışmanı” Michael Blume’nin de Protestan kilisesine: “Binayı onlara satmanızda hiçbir sakınca yok” dediği biliniyor. Bundan yedi yõl önce doktora tezinde, geçmişi Hizbut Tahrir’e uzanan, şeriatçõ Explizit dergisi yazarõ, çok mimli bir Türk’ü kaynak olarak göstermesine, düşüncelerine yer vermesine ve Anayasayõ Koruma Örgütü’nün karşõ çõkmasõna rağmen Hõristiyan Demokrat Parti yöneticilerinin “Eyalet İslam danışmanı” görevine getirdikleri Blume arada sõrada Zaman’a yazõyor, düzenledikleri sempozyumlara konuşmacõ olarak katõlõyor... www.ahmet-arpad.de STOCKHOLM OSMAN İKİZ PURDUE MAHMUT ŞENOL STUTTGART AHMET ARPAD
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle