18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KAYA ÖZSEZGİN Bir sanatçõ tipi olarak Ömer Uluç’ta kendini açõğa vuran temel özellik, sanatõn biçimsel para- digmalar üzerine kurulu bir süreç olmaktan çok, insanõn kendisiy- le bağõmlõ bir yaratõm disiplini ol- duğuna dair inançtõr. Onun sõk sõk dile getirmekten kaçõnmadõğõ en- telektüel yorumlar karşõsõndaki kuşkucu yaklaşõmõ bundan kay- naklanõyordu. Kişisel deneyimlere öncelik tanõyor ve kendi bulgu- larõnõ öne çõkarõyordu. Özgün bir sanat dili geliştirmiş olmasõnõn ne- denleri arasõnda bu tavrõnõn önem- li bir payõ var. Amerika’da mühendislik eğiti- mi görürken sanat dersleri de al- mõş, İstanbul’a dönüşünde Nuri İyem’in akademi karşõtõ “Ta- vanarası Ressamları”na katõl- mõştõ. Ankara’da bulunduğu yõl- larda Eşref Üren gibi “sınıflan- dırma-dışı” bir sanatçõya yakõn- lõk duymuş olmasõ ayrõca ilginç- tir. Ama bunlarõn hiçbiri akade- mik anlamda eğitim olmasa da, onu “otodidakt”lar sõnõfõna sok- mak da yanlõş olur. Öte yandan Nijerya ve Meksi- ka gibi “birikimsel tarih”in ge- çerli olduğu ülkelerde çalõşõrken, Lévi-Strauss’un kültürlerdeki “ilerleme” kavramõna farklõ bir gözle bakan görüşünden yana bir tavõrla “primitif” sanata ilgi duy- muştu. Ancak altõnõ çizmek ge- rekir, bu “doğrudan” bir ilgi değildi. Her şeyin yaşamla ve in- sani olgularla paralel yürüdüğü kültürel süreçlerde, sanatõn bu süreçlerden bağõmsõz olmasõ dü- şünülemezdi. Bu açõdan kültür çe- şitliliğinin fiziksel farklõlõklarla ve yaşam deneyimleriyle açõklana- bilir boyutlar taşõdõğõ kanõsõn- daydõ. Bu noktadan sonra kültür gibi sanatta da ilerilik ve gerilik, görece bir yargõlar olmaktan öte- ye gitmeyecekti. Ömer Uluç, bu gerçeğin far- kõndaydõ ve öyle olduğu için de besleneceği kaynaklarõ seçmekte koşullanmak gibi bir yanlõşlõğa düşmekten özellikle kaçõndõ. Res- minin “soyut” olmasõ, Uluç’un çağdaş sanat olgusuna değil, da- ha geniş kapsamlõ kültür kavra- mõna bakõşõyla açõklanabilecek bir özelliktir. Böyle yaklaşõldõ- ğõnda onun sanatõnõ soyut etike- ti altõnda sõnõflandõrmak da bütü- nüyle doğru olmayacaktõr. Bizim onun sanatõnda soyut olarak isimlendirdiğimiz şey, bu- gün çağdaş bir akõm kapsamõn- daki soyutluk değildir. Çünkü Uluç, kimi yerde bir doğa nesne- sine kimi yerde bir “suret”e dö- nüşen figürsel saklõlõğõ resimle- rinde hep kullanagelmiştir. O ne- denle de yaşamõn kendisinden soyutlanmõş bir sanat anlayõşõ içinde olmaktan kaçõnmõş, yaptõ- ğõ işlerin bu açõdan göstergesel bir yanõ hep olmuştur. Onun son ser- gilerinde “Beylerbeyi Cinleri” ya da Divan şiirinden esinlenerek “heves kuşu” dediği şey, gerçek sanata özgü bağõmsõz davranõşõn kendi başõna buyruk yönelişinden başka bir anlam taşõmaz. Her zaman gündemde olmayõ başarmasõna karşõn, özellikle sergilerini yoğunlaştõrdõğõ son birkaç yõl içinde sanat pazarõnõn önde gelen figürleri arasõnda yer aldõ, kendinden sõk sõk söz ettir- di, koleksiyoncularõn ilgi odak- larõ arasõnda yerini aldõ. Uluç’un resimlerine ve üç boyutlu işleri- ne gösterilen bu ilginin köke- ninde, “kendisi olmak” gibi ayõrõcõ bir niteliğin bulunduğu kuşku götürmez. Onun yanõ sõra Uluç’un sana- tõndaki teknik ve estetik değerle- rin “oluşturucu” (formatif) bir karakter taşõmasõ da önemlidir. Resimlerinde yüzeye uyguladõğõ boyanõn renksel arõlõğõ ve geniş tuşlara öncelik verdiği boyanõn kendisiyle sağlanan dokusal yapõ kadar, heykellerinde kullandõğõ ve gene özel bir teknikle “kompoze” ettiği hortumlarõn bileşimi, bu oluşturucu karakterin yansõmasõ- dõr. Etkilerin tümünü dõşarõda bõ- rakan ve tarihsel mitlere anlamlõ atõflarda bulunan bu tür yorumlar, hem resim hem de heykel sana- tõnda denenmiş teknikleri aşma yönündeki çabalara õşõk tutar. ([email protected]) CMYB C M Y B 31 OCAK 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 19 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Satırlara Sığmayan Yaratıcılık... Yarın 1 Şubat. Nicedir, yani o kahredici günden beri, Türkiye’yi biraz daha karanlığa boğan, devletin devlete ihanet ettiği, devletin devleti can evinden vurduğu o lanetli günden beri, her 1 Şubat Abdi İpekçi’nin hunharca katledildiği gündür. O gün bugün Abdi İpekçi yeniden yeniden kurşunlanmaktadır. Onunla birlikte bu ülkenin tüm aydınlık insanları da... Ancak şimdi tetiği çeken bir hastaya, karanlık güçlerin kuklası bir zavallıya gösterilen ilgi ve bu meczup maşaya ilişkin önermeler, bir ülkeyi, bir toplumu aşağılanmakla eşdeğerdir. Bırakın sadece bir ailenin, bir düşüncenin, ideallerin, sağduyunun yaralanmasını, bunların da ötesinde toplum aşağılamaktadır! Çok değil, iki hafta önce bugün “Abdi Bey’den Hrant’a” başlıklı yazımda “Rezilliğin de bir sınırı olmalı! Oysa gördük ki bizim ülkemizde yok!” derken inanın bunca aşağılanacağımızı, üstelik “meslektaş” denilen insanlarca bunca aşağılanacağımızı düşleyememiştim bile! ÖMER ULUÇ Ah! Çoook uzaklarda bile, gazetesiz, televizyonsuz günlerde bile kötü haber insana ulaşıyor. İşte “Ömer Uluç aramızdan...” diye başlayan haber de bir uçağa binmek üzereyken ulaştı bana... Her ölüm erken ölümdür ama Ömer Uluç söz konusu olduğunda çok erken... Ne yaşıyla ne de son yıl yaşadığı hastalık mücadelesiyle ilgili olarak söylüyorum bunu. Sadece ve sadece şu nedenle söylüyorum: Sürekli kendini yenileyen, sürekli yalnız kendisiyle yarışan, yaşadığı her sürecin sonunda kendini aşan (evet kendini aşan) bir sanatçının çekip gidişiyle ilgili olarak söylüyorum. Hem kendi “üslubunu” yitirmemek, hem de sürekli yeniye açık olmak, yeniyi kucaklamak, tüm sanat anlayışının belkemiğini, omuriliğini sağlamlaştırarak değişimi yakalamak... Her sergide malzemeyi, formu, rengi, deseni sınamak... Her sergide dünyayla, hayatla yeniden hesaplaşmak... Duygu imparatorluğuyla eleştiri arasında, ironiyle katı gerçekler arasında gidip gelerek yaşama sımsıkı sarılmak... İzleyicisini, biz ölümlü izleyicileri her sergide şaşırtabilmek... İşte bunlardan yoksun kalacağımız için “erken” demem... Bundan sonraki “eksikliğe” işaret etmek için... Haberi aldığım an içimdeki “ah!” duygusuna eşlik edenler bunlar... Ömer Uluç’un resimleriyle ilk kez 1966 yılında Paris Galerie La Rove’da karşılaştım (Öğrenciyken yaptığım ilk röportaj, Yeni Gazete’de yayımlanan ilk yazım, ilk “Paris Mektubu”m, o sergiydi)... Ondan izlediğimin sonuncusu ise 2009’un Aralık ayında Yapı Kredi’deki “Sağ El Sol El” ve “Parçalanmanın Kimyası” sergileriydi. İkisi arasında bütün bir yaşam... Satırlara sığmayan yaratıcılık... Behçet Necatigil diyordu ya: “Adı, soyadı Açılır parantez Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti. Kapanır parantez. (...) Parantezin içindeki çizgi Ne varsa orda Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci Ne varsa orda.” İçimdeki “ah”a eşlik eden, yukarıda bir çırpıda sıralamaya çalıştığım özellikler işte o ilk ile son sergiler arasında, dostluklar, sohbetler, kahkahalar arasında çoğalan, çoğalan, çoğalandı... Sevgili Vivet Kanetti ve Elfe Uluç’a, tüm sevdiklerine, yakınlarına sabırlar diliyorum. Işığı, rengi her daim bol olsun... [email protected] [email protected] ADD KEŞAN VE HAYRABOLU ŞUBELERİ ÇAĞRISI Uğur Mumcu Anma Etkinliği Konferansları: “TERÖR VE GÜNEYDOĞU” Konuşmacı Cumhuriyet Gazetesi Yazarı MEHMET FARAÇ Tarih : 31 Ocak Pazar Saat 13.00 Yer : Keşanspor Düğün Salonu Tarih : 31 Ocak Pazar Saat : 17.30 Yer : Hayrabolu Sadi Kıyak Öğretmenevi Yazarımız iki etkinliğin ardından da kitaplarını imzalayacaktır. Aydınlıktan yana tüm yurttaşlarımız davetlidir. İngilizce’yi İngilizce kaynaklardan öğrenin... Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Business Administration’da master yapmış, ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH ? Gramer, konuşma, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık ? İş İngilizcesi (Business English) ve İngilizce iş görüşmelerine (Interview) hazırlık Bahariye - Kadıköy / İstanbul 0532 701 80 41 - (0216) 418 94 51 Ressam Ömer Uluç’un cenaze töreninde kültür ve sanat dünyasõndan dostlarõ bir aradaydõ Alkõşlarla Aşiyan’a uğurlandõKültür Servisi - Çağdaş Türk sanatõnõn önemli isimle- rinden ressam ve heykeltõraş Ömer Uluç, dün Bebek Cami- si’nde kõlõnan öğle namazõnõn ardõndan Aşiyan Mezarlõğõ’nda toprağa verildi. Uluç’un cenazesinde eşi Vi- vet Kanetti, kõzõ Elfe Uluç ile dostlarõ bir aradaydõ. Bebek Camisi’nde Uluç’u uğurlama- ya gelenler arasõnda; Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Gü- nay, Sabancõ Holding Yönetim Kurulu Başkanõ Güler Saban- cı, Eczacõbaşõ Holding Yöne- tim Kurulu Başkanõ Bülent Eczacıbaşı ve İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanõ Oya Eczacıbaşı, ressam Komet, Bedri Baykam, Mehmet Gü- leryüz, Hüsamettin Koçan, Mustafa Ata, Günseli Kato, yazõn dünyasõndan Yaşar Ke- mal, Doğan Hızlan, Ferit Ed- gü, Sezer Duru ve gazetemiz yazarõ Hüseyin Baş, Topkapõ Sarayõ Müzesi Müdürü İlber Ortaylı, Sakõp Sabancõ Müzesi Müdürü Nazan Ölçer, Porta- kal Sanat Evi’nin sahibi Raffi Portakal, galerici koleksiyon- cu Yahşi Baraz, İstanbul Mo- dern Sanat Müzesi şef küratörü Levent Çalıkoğlu, Nuri Çola- koğlu, gazeteci Mehmet Bar- las, tiyatro dünyasõndan Rut- kay Aziz, Orhan Alkaya, Işıl Kasapoğlu, Nedim Saban, Meral Okay, Tuncel Kurtiz, sinema sanatçõsõ Kadir İnanır, şarkõcõ Sezen Aksu, yapõmcõ Arif Keskiner, yönetmen Ali Özgentürk, piyanist Güher ve Süher Pekinel kardeşler, mi- mar Murat Tabanlıoğlu, eleş- tirmen Mustafa Öneş, fotoğraf sanatçõsõ Gültekin Çizgen ve Uluç’un asistanlarõ da yer alõ- yordu. Bakan Günay, Uluç’un dün- ya çapõnda bilinen, ülkemizin ismini yurtdõşõna taşõyan de- ğerli bir sanatçõ olarak tanõmla- dõ ve ailesine başsağlõğõ diledi. Cenazeye katõlanlar Uluç’un ailesine başsağlõğõ diledikten sonra Uluç, alkõşlarla uğurlana- rak Aşiyan Mezarlõğõ’nda top- rağa verildi. Cenaze törenine katılan Yaşar Kemal, Uluç’un ailesine başsağlığı diledi. Çalõşmalarõnda kişisel deneyimlerine öncelik veren Ömer Uluç, özgün bir sanat dili geliştirmişti Kendini kendisi olarak görmek Kişisel deneyimlere öncelik tanõyor, kendi bulgularõnõ öne çõkarõyordu. Özgün bir sanat dili geliştirmiş olmasõnõn nedenleri arasõnda bu tavrõnõn önemli bir payõ var. Ömer Uluç hastalığı sırasında bile iki büyük sergi gerçekleştirmekten geri kalmadı. Sanat ve piyasa! İçin- de yaşadõğõmõz düzende bu iki sözcük birbirin- den handiyse ayrõlmaz oldu. Pek çoklarõnõn gözün- de, sanat yapõtõnõn da, sanatçõnõn da değerini piyasa koşullarõ belirliyor büyük ölçüde. Bunun ne anlama geldiği, sanat açõsõndan olumlu mu olumsuz mu olduğu bir yana, “sa- natçının ölümü” bile piyasaya ça- lõşõyor artõk! Geçende bir gazete, ressam Ömer Uluç’un ölüm habe- riyle birlikte, “en pahalı” üç tablo- sunun fiyatlarõnõ verdi okurlarõna. Ellerinde Ömer Uluç tablolarõ bu- lunduranlardan bazõlarõ da, sanatçõ- nõn ölümünün yapõtlarõn fiyatlarõnõ ne kadar arttõrdõğõnõ öğrenmek için kapõ kapõ dolaşõyorlar. Piyasanõn her zamanki sloganõ yankõlanõyor orta- lõkta: “Yaşasın ölüm!..” PİYASA ÖLÜMLERİ SEVER!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle