18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 PAZARI 31 OCAK 2010/SAYM 245 DÜNYALI YAZILAR ZÜLAL KALKANDELEN Emperyalizmin Haiti felaketi 2010, insan doğasına olan inancımı sarsan olaylarla devam ediyor. Haiti'deki depremden sonra yaşananlar ise, bu sarsıntıyı doruk noktasına çıkardı. Ölü sayısının yüz bini bulduğu söylenen bir yerde, toplu mezarlığın ortasında, aç, susuz günlerdir sokakta yatıyor Haiti halkı... Zaten borç batağı içinde kıvranan yoksul bir ülkeyi silindir gibi ezip geçen deprem, sonuçta doğal bir felaket. Ancak Haiti'nin koşullarını yakından ıncelerseniz, bir bakıma da hiç doğal değil... Depremın yarattığı yıkım, ülkedeki aşırı yoksulluğun etkisiyle çok daha büyuk boyutlara ulaştı. Şimdi Batı medyasındaki yorumcular, Haiti'deki evlerin yüzde 60'ının uygun olmayan zeminler uzerıne inşa edildiğini, bu nedenle zararın çok olduğunu tekrarlayıp duruyor. Bu doğru; ama evlerin o zeminlere yapılmasını kim sağladı? Emperyalist ülkeler, neoliberal politikaları dayatıp, ormanlık alanları yok etmeseydi, zarar bu kadar olur muydu? Sömürgeci devletler, rant için ülkedeki zenginleri kışkırtan politikalar izlemeseydi Haiti bu kadar geri kalır mıydı? Amerika, Castro'ya karşı antikomünist güç dengesini gözetip, Haiti'de diktatör Duvalierailesine destek vermeseydi, ülke bugün bu durumda mı olurdu? Bebe Doc Duvaller, 1970 ve 80'lerde Haiti'yi Amerikan sermayesinin sömürüsüne açmasaydı, toprakları yağmalanan çiftçiler iş bulmak umuduyla başkent Port-au-Prince'e akın eder miydi? Nüfusu 1950'lerde 50 bin olan bir kent, bugün 2 milyon insanın yaşadığı bir kent olur muydu? 1980'lerde halk tarafından toprak reformu yapması umuduyla Cumhurbaşkanı seçilen Jean-Bertrand Aristide, 1991'de Amerikan destekli bir darbe ile görevden ahnmasaydı, Haiti toprakları rahatça yabancı sermayeye peşkeş çekilir miydi? Amerika, Aristide hükümetini dize getirmek için ambargo başlatmasaydı, Haiti halkı bu kadar yoksul olur muydu? 1994'te Bill Clinton adaya asker gönderdiğinde, göreve iade edilen Aristide, neoliberal planları uygulamaya razı olmasaydı, Haiti bugünkü kadar geri kalır mıydı? Amerikan hükümeti, 2004'te Haiti'nin yönetici seçkinleriyle işbirliği yapıp, Aristide hükümetini devıren ölüm timlerine arka çıkmasa, Birleşmiş Milletler ülkeye asker yığabilir miydi? Yığılan o güçler, yoksulluğu ve yolsuzluğu gideımeye çalışacak yerde, orman yağmasının, yolsuzluğun önünü daha da açmasaydı, ülkenin altını üstüne getiren doğal felaketlerin etkisi bu kadar aşırı olabilir miydi? Neoliberal politikaları uygulamak üzere başa getirilen Gerard Latortue hükümeti, ambargo sonrasında ülkeye giren milyarlarca doları şahsi hesaplara aktarabilir miydi? * * * 2006'da Cumhurbaşkanı seçilen ve Amerikan planlarını uygulamaya devam eden Rene Preval, görünürde iktidarını sürdürürken emperyalizm Haiti'yi sömürmeye devam ediyor. Şimdi de Obama hükümeti, deprem bahanesiyle adaya asker yığıyor. Haiti'ye deprem nedeniyle 100 milyon dolaryardım yapılacağı sözünü vermiş Obama... Eğer gerçekten yardım etmek istese, ülkeye verdikleri bunca zararı da düşünerek, tüm borçlarını silmesi gerekir. Ama silmez... Çünkü Haiti, hâlâ Inter-American bankasına yüklü miktarlarda borç ödüyor. Amerika, bildiğiniz gibi, bankaları kurtarmak için insanların harcanmasıyla ünlü. Kapitalizmin altın kurallarının başkandan başkana değişmediği bir ülke, kendi halkı için yapmadığını Haiti halkı için yapar mı? Bakın Amerika'da aşırı sağın önde gelen figürlerinden Pat Robertson ne diyor? Haiti halkı, 200 yıl önce Fransız sömürgecilere isyan edip özgürlüğünü kazandığı için cezalandırılmış.... Sözün bittiği noktadır bu... • www.zulalkalkandelen.com / [email protected] Erdişi ve birsergiESRA AÇIKGÖZ "Bıyık Kedide de Vardır" Canan Şenol'un sergisi- nin adı. Önemli statü kazanabilmek için kadınların eril- leşmek zorunda kalmasına vurgu yapıyor. Dünden bu- güne kadının konumunu gözler önüne sererken, gü- zellik, tarihi olaylar, kadına biçilen roller üzerine de dü- şündürtüyor. X-ist'teki sergiyi 13 Şubat'a kadar geze- bilirsiniz, ama önce Canan Şenol'a kulak verin... - "Bıyık Kedide de Vardır" ve?.. - Bıyık kedide de vardır Kürtçe bir deyim: Sımbel bı pısika ji heye. Muhtemelen erkekliğin bıyıkla ya da er- keklik organına sahip olmakla değil, rnertlikle ilgili ol- masına dair bir gönderme yapıyor. Ben burada bu de- yimi biraztersyüz edip erkekliğin yüceltilmemesi üze- rine söz söyleme derdiyle kullanmayı tercih ettim. Erkeklerin kadınsal benzetmelerle küçümsendiği, ka- dının erkeksel benzetmelerle yüceltildiği bir coğraf- yada yaşıyoruz. Kadınlar önemli konumlara ancak eril- leştirilerek ulaşabiliyor, güçlü bir kadın söz konusu ol- duğunda da "erkek gibi kadın", "delikanlı kadın" ya da 1...İI kadın" tanımlan kullanılıyor. Bunun karşılıgında ben "bıyık kedide de vardır" diyorum. - Çalısmalannızda genelde masalımsı bir anlatım olu- yor. Neden? - "Haberleri duyuranlar, eserleri nakledenler ve za- manın olaylannı anlatanlar bildirirler ki" diye başlarmış eski doğu masalları. Bu yuzden masal anlatanlara es- kiden "râvi" denilirmiş. Aslında bir çeşit bellek akta- rımı ve sözlü tarihe işaret eder masallar bana göre. Her masalda bir gerçek payı mutlaka vardır. Sergideki geç- miş ve günümüze ait bu birliktelığin sebebi, geçmi- şe ait belleği tazelerken bugünü anlamak ve sorgu- lamak üzerine. KADIN BEDENİ DÜNÜ VE BUGÜNÜ -Sizce dün ve bugün arasındaki değişiklikler ve berv zerlikler neler? - Çoğunlukla yapıtlarımı biopolitik kavramlar üze- rinden üretiyorum. Beden üzerinde iktidarın tasarruf ve tahakküm yürütmesi olaraktanımlayabileceğim bio- politik bakış açısı ile günümüzü ve geçmişi değerlen- dirirsek eğer, kadın bedeni hem geçmişte hem de gü- nümüzde arzu nesnesi olarak araçsallaştırılıp sıkı bir beden kontrolüne maruz kalıyor. Kusursuz Güzellik Canan Şenol, "Bıyık Kedide de Vardır" sergisiyle, güçlü kadınlara bir erkeklik atfedilmeye çalışılmasını sorguluyor. Dünden bugüne kadınlara yüklenen toplumsal rolleri gözler önüne sermeyi de ihmal etmiyor. Gerisini Şenol anlatıyor... adlı seriyi yapmamın önemli sebeplerinden biri geç- mişin güzellik tanımlarının günümüzden çok farklı ol- duğunu göstetmek. Günümüzde zayıf kadın güzel ola- rak tanımlanırken ve zayıflama üzerine binbir çeşit di- yet listeleri üretilirken geçmişte semiz kadın makbul. Elbette bu semizleşmek üzerine farklı diyet listeleri de geçmiş zamanlarda üretilmiş. Bugünden geçmişi in- celediğimizde günümüze özgü güzellik tanımı anlamını kaybediyor. Kadının kaşı, gözü, saçı siyah olmalı, ya- nakları al al olmalı, el ve ayakları küçük olmalı, bede- ni yuvarlak olmalı. Her iki dönemi birbiri ile karşılaş- tırdığımızda birbirleri ile her ne kadar zıt özelliklerta- şıyor gibi gözükse de, iki zamana ait alanın eril bakış açısı ile tanımlanmış ve yine beden kontrolüne daya- nan bir güzellik tanımına tekabül ettiği görülür. Her iki dönemde de güzellığin belli kalıplar ıçine konulduğu ve kategorize edildiği de fark edilir. - Vaka-i Vakkakiye olayına gönderme yaptığınız "Vakvak Ağacı" çalışmanızda, kanlı bir masal anlatı- yorsunuz. Niye bu hikâyeyi seçtiniz? - Bu, bizden önceki kuşakların belleklerinde yer et- miş ve benim kuşağımın da tanıkhk ettiği ve bizden sonrakilerin de tanıkhk edeceğinden korktuğum bir masal. ibretlik bir korku olayı. Kanlı bir çınarın kısal- tılmış tarihini anlatıyorum; günümüze nasıl dönüşüp geldiğini. Osmanlı tarihinde aynı çınarla farklı farklı dö- nemlerde o kadar çok korku olayı yaşatılmış ki ha tırlamakta ve hatırlatmakta fayda var. Videoyu izleyenler şu anda bile güncellığini koruyan ve üzerinde hâlâtar- tışılan bir masalı anlattığımıfarkedeceklerdir. Masalda ayrıca 10 yaşımdatanıklık ettiğim bir korku olayını 10 yaşındaki kızıma aktarıyorum. -Sergideki ilginç işlerinlzden biri de "Hünsa". Onun hikâyesi nedir? - Sergi adını kadınların erilleştirilerek güçlü ko- numlara ulaşabilmesi ya da onurlandırılmasından alı- yor. Geçmişte de bu durum günümüzden çok farklı değil. Bu anlamda geçmişe doğru bir çeşit arkeolo- jik kazı yaptığımı da düşünüyorum. Kazıları yaptığım sırada, benı rahatsız eden konuya tam da tekabül eden bir hikâyeye şans eseri denk geldim. 14. yüz- yılda Horosan'dan Anadolu'ya gelen, Seydişehır'i kur- mak dahil nıce keramet gösterdikten sonra bu dün^ yadan ayrılan Seyyid Harun'unyerlne kimln geçeceği konusunda tartışma çıkar: Tahsilli kızı Halife Sultan mı, okumamış oğlu Musa mı? Genç ve liyakatsiz Musa'dansa, ilim ve takva sahibi Halife Sultan seçi- lir. Ama taraftarları kendisinin hünsa olduğunu, hat- ta bazıları şeyhin duasıyla cins değiştirip erkek ol- duğunu savunmak zorunda kalır. Kadın bir şeyh ye- rine hünsa ya da sonradan erkekleşmiş bir şeyh bir- çok anlamda daha kabul edilebilir bir durumdur. - Sergideki çalısmalannızda genelde erkekliğl ka- dınlann sıkıştınlmışlıkları üzerinden anlatıyorsunuz. Ancak "Otobüsteki Delikanlı" işlnizfarklılıkgösteriyor. - Otobüsteki delikanlı ve birçok minyatür, sergide- ki iki vıdeo animasyonun bir çeşit eskizi olarak ta- nımlayabiieceğim minyatürlerden oluştu. Yani vide- oyu hazııiarken üzerinde çalıştığım görsel eskızler bun- lar. Videoların her karesi ayrı bir resım gibi tasarlanıp görsel malzemesi de minyatür olarak',r)ftzırlandı. Otobüsteki delikanlı ibretnumavideosundayalnızca yakışıklı olduğu için Fadike'nin rüyasınagiriyor, bu ne- denle sergide yer alıyor. Ayrı bir önemi yok. # Ev kadınları kitapla buluşuyor DENİZ ÜLKÜTEKİN O yuncak Müzesi'nde her salı bir kitap üzerine sohbet toplantıları gerçekleştiriliyor. Sohbetlerin moderatörü Yasemın Sungur, ev kadınlarını evden çıkarmayı ve televizyon dışında aktivitelerle ilgilenmelerini sağlamayı hedefliyor. - öncelikle eğitmen olarak çalışmalannızdan bahsedebllir misiniz? - Bireysel gelişim alanında özellikle iletişim odaklı eğitimler gerçekleştiriyor ve aile içi ilişkilerin dengeli ve sağlıklı kurulmasını sağlamak için destek verdiğim anne baba için çözüm odaklı koçluk programı yapıyorum. Geliştiren, değer yaratan sağlıklı bir aile içi iletişim hedefliyoruz. - Ev kadınlanna yönelik kitap ve sohbet toplantısı düzenleme fikri nereden ortaya çıktı? - "Kitap ile Sohbet" okuduğumuz kıtaplar üzerinde konuşmak ihtiyacıyla başladığımız birçalışma. Kitabın baş konuk, her konuğun konuşmacı olduğu bir etkinlik. Ev kadını televizyona kolay kapılıyor. Seçmek için bir çaba gerekmiyor ve bir kere seçtikten sonra da sürekli izleniyor. Herkes aynı programları seyrediyor, sonra üzerinde konuşuyor. Kitap ise yalnız okunuyor. Etkileniyoruz ama üzerinde konuşamıyoruz. Düşündüm ki birlikte okursak kitabı aktif olarak hayatımıza ekleriz. Her ay yeni bir kitap okuyoruz, sonra bir araya gelip üzerinde tartışıyor, kitabın yazarını tanımaya ve kahramanlarını anlamaya çalışıyoruz. - Katılım herkese açık olmasına karşın neden özellikle ev kadınlannı hedef kitle olarak seçtiniz? - Evet, katılım herkese açık ama kadınların birlikte sohbet edeceği ancak kitap ile yaşamını zenginleştireceği bir etkinlik düşündüm. Herkatılımcı kitapta farklı biryere dikkat çekiyor. Kitabı farklı deneyimlerle yorumlamış oluyoruz. Katılan bir kadın etkinliğin bitiminde "dedikodu yapmadan ve yemek tarıfi konuşmadan zaman geçirdik" demişti. Herkes farklı bir şeylerin arayışında ve aramıza katılan bir daha bırakmıyor. Hem onların evden çıkmasını hem farklı kişilerle bir araya gelmesini sağlıyoruz. - Toplantılara kimi zaman yazariar da katılıyor sanınm. Bu katılımlar sırasında sağlıklı bir paylaşım yaşanıyor mu? - Seçtiğimiz kitabın yazarı ile sohbet başka bir anlam katıyor. Bu bir kitap imza toplantısı değil. Adı üstünde "Kitap ile Sohbet." Yazar bizim yorumlarımızı dinliyor, biz onun kitabı yazarken nelerden etkilenmiş olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz. • (Tel: 216 359 45 50-51) •f
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle