18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 31 OCAK 2010 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Şakir İçin... PENCERE İnsan Sıcağı Görüşecektik, olmadı! Ben gidemedim. Zamanlar geçti. Her şey anılarda kaldı. Bir gün, onlar da kalmayacak... mı? Telefonla arardı, buluşsak, derdi. Anılarını yazıyordu. Senden çok söz ettim, o eski günlerden, demişti. Bir bölüm okumuşu. Ta, 1950’lerden, Vatan gazetesinin Sanat Yaprağı’nı çıkardığımız günlerden... Yenikapı meyhanelerine gittiğimiz gecelerden... Tunç’tan, Özcan’dan, Özer’den, Bülent’ten... Kolej döneminin yakın arkadaşlarından... Vatan gazetesinde gece yarılarına kadar kalıp İhsan Ada’yla, Selami’yle, benimle sohbetlerle geçen dakikalardan sonra, gece yarısında yürüyerek Beyazıt’a doğru gittiğimiz anlardan... İngiltere’den dönmüştü. Eczacılık eğitimini bitirmişti. Ya da sevmemişti, kaçmıştı. Freud’du, Eliot’tı, Shaw’du, Wilde’ın sevdiği, istediği, benimsediği... Resimlerdi, şiirlerdi, şairlerdi, yazarlardı sevdikleri... Baba mesleğine dönmek mi, ağabeylerinin yanında o kutsal görevde etkin olmak mı! Yoksa kendini olasıya sanata vermek, bambaşka bir dünyada bir bütün olmak mı? Şakir artık yok mu? Niye koşup gitmedim İstanbul’a, onunla bir akşamüstü iki kadeh atarak eski günleri anmaya! Sanat Yaprakları koleksiyonunu karıştırıp, Şakir’in çevirilerini, yazılarını yeniden okumak, dergilerle, kitaplarla kendimizi arayıp bulmak!.. Yazmadı öyle, oysa bir başlasaydı güzel şeyler yazacaktı. Şimdi Anılar kitabında göreceğiz Şakir Eczacıbaşı’nın yalnızca bir fotoğraf sanatçısı, bir sanat koruyucusu, bir kültür avcısı olmadığını; çok değişik, çok anlamlı, çok şiirli fotoğraflarıyla yepyeni bir düş dünyası kurduğunu! Her gözlemi, her bakışı, her ürperişi duyuran şiirsel tablolar onlar... Hepsini sevdim, yazdım, tanıttım o günlerde sevdiğimce... Şakir gitti! Gitti mi? Gidebilir mi? Giden yiter kaybolur, ama Şakir gibiler yalnız anılarda, belleklerde değil, yapıtlarıyla da yaşar. Anılar uçsa da yaşamalar sürer gider; bizler, sizler, sevgiler, dostluklar yaşadıkça... Sevgili Şakir, sevdiğim yazar, şair, unutulmaz dostlar gibi ben yaşadıkça yanımda olacak... Sesini duyacağım, her telefon çalışında beni arıyor sanacağım! Eski, ama eskimeyen günlerde!.. Yazının başlığındaki deyişi ilk kez Erdal Atabek’in bir yazısında okumuştum.. Unutamadım.. Aklımda kaldığınca, becerebildiğimce “insan sıcağı”nı özetlemeye çalışayım... Yer bir siyasal hapishanenin koğuşu... Bir gün görevliler gelirler, tutuklulardan bir genci alıp götürürler... Aradan iki gün geçtikten sonra getirip koğuşun ortalık yerine atarlar... Belli ki çocuk işkenceden geçirilmiştir... Kanı revan içindedir... Yatağına uzatılır, ama, zavallı tir tir titriyor, inliyor... Üşüyor mu?.. Peki, nedir bu sürekli ispazmoz?.. Belki de yaşadıklarından utanıyor, kendisiyle yüzleşmek istemiyor, bedeni arada bir kasılıyor, sorulara yanıt vermiyor, kimseyle ilişki kuramıyor, arada bir ağlıyor mu?.. Yatakta iki büklüm... Koğuştakiler ne yapacaklarını bilemiyorlar, sessizlikle bakışıyorlar... O sırada içlerinden birisi yavaşça çocuğa sokuluyor, hiçbir şey söylemeden, koğuş arkadaşına sevecenlikle sarılıyor... Biraz sonra çocuktaki titreme yavaşlıyor, ispazmoz duruluyor, genç sakinleşiyor, kasılmalar geçiyor, uykuya dalıyor... İzleyenlerden biri Erdal’a gülümseyip duyulur duyulmaz bir sesle diyor ki: - İnsan sıcağı!.. Anımsayabildiğim kadar yazabildim, kim bilir belki Atabek’in güzelim yazısının canına okudum; ama bu “insan sıcağı” deyişinin güzelliğini azaltamaz, silemez; hepimizin insan sıcağına ihtiyacı var... İnsan sıcağı günlük yaşamda bile hiç beklenmedik yerde ortaya çıkıverir... Havadaki titreşimlerle kişiden kişiye geçer... Yolda karşılaşan iki kişiden biri, ötekine beklenmedik biçimde gülümseyiverir... Sevecenliğin ısısı duyumsanır... Bir gösteri yürüyüşünde el ele tutuşulur... Bir toplantıda yan yana oturulur... Yürürken el ele tutuşulur... Geçen akşam AKM’nin büyük salonunda Ruhi Su adına türküler imecesi yapıldı... İğne atsan yere düşmezdi... Her yaştan, her baştan insanların sıcaklığı soluduğumuz havayı ısıtmıştı... Toplantıda bana da söz verildiğinde dedim ki: Türküler bestelenmez.. Türküler yakılır.. Sen yanmasan.. Ben yanmasam.. Biz yanmasak.. Nasıl yakılır türküler? Koca Ruhi Su yattığı yerden dirilip türküleriyle yüreklerimizi ısıtıp, bilincimizi ışıtıyordu; birdenbire 2003 yılında insanımızın insan sıcağına ne kadar gereksinmesi olduğunu düşündüm; belki en büyük eksiğimiz buydu... Ülkemizde insan soğuğundan tir tir titriyoruz.. Yüreklerimiz soğumuş.. İnsanın insana sıcaklığını yok eden bir dünyada yaşamak, insanı insanlığından yoksun bırakır. (9 Ocak 2003 tarihli yazısı) İnternetmiBasõlõKaynaklarmõ? Ö nce konunun zorluğunu belirtmeliyim. Zordur bir yazarlar sözlüğü hazõrlamak. İçinden çõkõlmaz binlerce ayrõntõ, tekrar basõmlara yazarõn ekleyip çõkardõklarõ, toplu basõmlar, özel basõmlar... Kazanõlan ödüller... Bir de özellikle kütüphane kayõtlarõnõn tartõşmalõ olduğu dönemlerdeki veriler... Tüm bunlara yazõm yanlõşlarõ da eklenince çalõşmanõzõn bõktõrõcõ kõyõlara vurmasõ kaçõnõlmaz olur. Öte yandan her yazar sözlüğü basõldõğõ anda eskimeye yazgõlõdõr. Ertesi gün ya bir yazar sonsuz uykusuna varmõştõr ya da yeni bir yapõt eklenmektedir yazarõn künyesine... Tüm bunlar elinizdeki sözlüğe işlenecektir. Ölenler için parantezin kapanmasõ hüzün vericidir Behçet Necatigil’in söylediği gibi... Yeni yapõtlar, ödüller için yer açmak kõvanç verir hazõrlayana... Ama yine de zordur bu işle uğraşmak. Bir yazarõn önemsenen bir verimini unutursunuz ve kõyamet kopar... Yeni bir yazar hõzla adõnõ duyurmaya başlamõştõr sözlüğümüz ona yetişemez... Hikmet Altınkaynak işte böylesi zor bir uğraşa girişti yakõn dönemde. Türk Edebiyatında Şairler ve Yazarlar Sözlüğü’nün ilk basõmõndaki kimi eksiklikleri Konur Ertop Cumhuriyet Kitap’ta sõraladõ. Örneğin Bülent Ecevit’e ayrõlan bölüm 3-4 sütun olmasõna karşõlõk, Edip Cansever’e ayrõlan bölümün tek sütunda kalmasõ yadõrgandõ. Kimi kaynaklarõn alõntõlanõrken yazõm yanlõşlõklarõyla aktarõlmasõna dikkat çekildi. Bunlarõn birçoğunun ikinci basõmda Nurullah Can’õn Virgül dergisinde de not ettiği biçimde düzeltildiğini görüyoruz. Yapõ Kredi Kültür ve Sanat Yayõncõlõk’õn hazõrlattõğõ Tanzimat’tan bu yana edebiyatõmõzõn değerlerinin yer aldõğõ iki ciltlik çalõşmanõn yenilenmekte olduğu bugünlerde böylesi başvuru kitaplarõnõn ne denli önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekiyor. “Ee, internet var, Google var!” seslerini duyar gibiyim. Tam da bu nedenle bir yazõyla anõmsatmak istedim: Artõk ansiklopedilere, sözlüklere dönme zamanõmõz geldi. Hurdacõlara kiloyla verdiğimiz dizi dizi ansiklopedileri yeniden edinmenin tam sõrasõ. Çünkü internette yer alan çoğu bilgi tartõşmalõdõr. Doğrularõn yanõnda son derece yanõltõcõ bilgilerle karşõlaşõyoruz günden güne. Ben kendi payõma örneğin Bernard Shaw’un, Oscar Wilde’õn doğum ölüm tarihlerini AnaBritannica’dan kontrol ediyorum, Cevat Fehmi Başkut’un, Sabiha Sertel’in bilgilerini ise elimdeki kaynaklardan, özellikle Hikmet Altõnkaynak’tan (Türk Edebiyatında Yazarlar ve Şairler Sözlüğü) öğrenmeye çalõşõyorum. Bunlarõn yanõ sõra Behçet Necatigil’in Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü ile Şükran Kurdakul’un Şairler ve Yazarlar Sözlüğü de bir ölçüde yararlõ oluyor. Ancak kapsama alanlarõ o kadar dar ki, yeni kuşak yazarlarõ bu sözlükte ara ki bulasõn. Bir de İhsan Işık’õn çalõşmasõ var. Onun çalõşmasõ her ne kadar övgüler alõyorsa da yazarlõğõ kendinden menkul birçok şahsiyetin yer aldõğõ bu hantal çalõşmaya bakmak pek içimden gelmiyor doğrusu... O nedenle internet evet ama yazõlõ kaynaklara da mutlaka başvuralõm diyorum. Hikmet Altõnkaynak ne de olsa “altın” bir kaynak... Öner CİRAVOĞLU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle