18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] SAYFA CUMHURİYET 31 OCAK 2010 PAZAR 14 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B Korutürk ve Evren’in Basõn ve Halkla İlişkiler Müdürü Ali Baransel’den askeri müdahalelerle ilgili görüşler: Ali Baransel, kamuoyunun yõllardõr çok yakõndan tanõğõ bir isim. Özellikle de 12 Eylül darbesinin perde arkasõnõ en iyi bilen az sayõda kişiden birisi. Baransel’le Türkiye’de son birkaç yõldõr sivil siyaset ve Türk Silahlõ Kuvvetleri arasõnda yaşanan gerginlikleri, ülkede gerçekten bir darbe ortamõ olup olmadõğõnõ konuşuyoruz. Baransel, Türkiye’de 12 Eylül’le birlikte darbeler döneminin kapandõğõnõ söylüyor ve “ABD ve NATO’nun haberi olmadan bu ülkede hiçbir darbe yapılmadığını özel sohbetlerde dinledim,” diyor. 12 Eylül 1980’in perde arkasını en iyi bilenlerden biri sizsiniz. Bu darbenin nasıl olduğunu anlatır mısınız? A.B. - Öncelikle bir demokrasi tarifi yapmak istiyorum. Demokrasi hak, hukuk ve adalet kavramlarõnõ yapõsõnda kurumlaştõran, insana değer veren, bilgi ve beceriyi değerlendiren yönetim biçimlerinin en mükemmelidir. Demokratik parlamenter sistemin bütün kurum ve kurallarõyla işlediği ülkelerde bu sisteme kavuşmak kolay olmamõştõr. Yüzyõllar boyu çeşitli mücadeleler verilmiş, kan akõtõlmõştõr. Dolayõsõyla bu sisteme çok güç ulaşõldõğõ için de o ülkelerin insanlarõnda bu sistemin üzerine titreme refleksi oluşmuştur. Ama bizde öyle değil. Tek parti sisteminde o dönemin lideri bir gecede, “Artık yeter. Çok partili sisteme geçelim,” söylemiyle demokrasiye geçilmiştir. Toplum ise hazõrlõksõz yakalandõğõ için demokratik sistemi pek özümseyememiştir. CHP içinden bir grup koparak Demokrat Parti’yi kurmuş, 1950 seçimlerinde de Demokrat Parti’nin iktidara geçişi süreci başlamõştõr. 1960’tan bu yana da birtakõm askeri darbeler dizisiyle karşõ karşõya kaldõk. Bunlarõn hepsini yaşadõm. 27 Mayõs’ta üniversite öğrencisiydim. Onun arkasõndan 21 Mayõs, 22 Şubat ayaklanmalarõ oldu. 12 Mart muhtõrasõ sõrasõnda parlamento muhabiriydim. 12 Eylül’ün içinde Köşk’te görevliyken yaşadõm. Cumhurbaşkanlõğõndaki görevime 1974’te Korutürk döneminde başlamõştõm. Darbeye giden süreci de adõm adõm gördüm. 1980 darbesiyle birlikte yine Köşk’te kamu görevlisiydim. Köşk’teki etkinliğim iki yõllõk askeri dönemin ardõndan Evren Paşa’nõn sivil cumhurbaşkanõ seçildiği süreçle başladõ. O dönemde çok daha rahat ilişkilerim oldu. O dönemde çok üst düzey görev yapmõş hem asker hem sivil kökenli insanlarla yaptõğõm görüşmeler sõrasõnda Türkiye’de darbeler döneminin çoğu zaman rüzgârõnõ ABD ve NATO’dan aldõğõ kanõsõ kesin hâkimdi. Belki de o dönem için konjonktür onu gerektiriyordu. 12 Eylül’de ordu kışlasına girdi - Soğuk Savaş dönemi değil miydi? - Evet. 27 Mayõs’ta daha çok alttan, küçük rütbeli subaylarõn tepkisiyle bir askeri darbe yaşadõk. Lider bulma konusunda büyük zorluklar çekildi. Milli Birlik Komitesi kendi içinde bölündü. Yani 27 Mayõs, darbe geleneğine uymayan bir tablo içinde gerçekleşti. Demin dediğim gibi bunun ardõndan 21 Mayõs ve 22 Şubat hareketleri oldu. Derken 12 Mart muhtõrasõnõ yaşadõk. Sohbetler sõrasõnda bunlarõn arkasõnda hep ABD ve NATO’nun olduğunu dinledim. Türkiye’de esas planlõ ve programlõ askeri darbe 12 Eylül’de yapõldõ. 12 Eylül’de ilk defa emir komuta zinciri içinde ve emirle bir darbe yapõldõ. Aradan neredeyse 30 yõl geçti. Bir daha Türkiye böyle bir askeri darbeyle karşõlaşmadõ. Yaptõğõm görev nedeniyle o dönem tanõdõğõm askeri kişiler daha sonra ordunun çeşitli üst kademelerinde görev aldõlar. Hatta aralarõnda daha sonra genelkurmay başkanõ olanlar da vardõ. Onlarla yaptõğõm özel sohbetler sõrasõnda bana aynen şunu söylediler: “12 Eylül darbesiyle asker bir daha çıkmamak üzere kışlasına çekilmiştir. Bundan sonra Türkiye’de artık kolay kolay darbe olmaz. Çünkü o darbe bize çok pahalıya mal oldu. Ordunun kamuoyundaki güvenilirliği, saygınlığı büyük ölçüde erozyona uğradı. Ama 12 Eylül’de bu müdahalede bulunmak zorundaydı. Çünkü demokrasi kilitlenmişti.” Siyasi parti genel başkanlarõyla, iktidar arasõnda akõl almaz bir gerginlik, toplum katmanlarõnda ayrõşmalar, kin ve nefret tohumlarõnõn atõldõğõ bir dönem yaşanmõştõr. Bu arada şunun da altõnõ çizmek istiyorum. Ne yazõk ki bizim toplumun katmanlarõnda militarist ruh taşõyan, militarizme çanak tutan insan sayõsõ da az değildir. 12 Eylül darbesini yapan komutanlarla çok özel sohbetlerde bulundum. Bana “12 Eylül’e gelindiği günlerde işler o noktaya gelmişti ki nereye gitsek etrafımızı çeşitli gruplardan insanlar çeviriyor ve sürekli olarak ülkenin uçurumun kenarında olduğunu söylüyor ve Türk ordusunun sorumluluğunu üstlenmesi gerektiği yönünde baskı yapıyorlardı,” denildiğini anlattõlar. Bedrettin Demirel vardõ. O dönem Harp Akademileri komutanõydõ. Kõbrõs Barõş Harekâtõ’nda önemli başarõlar elde etmişti. Bedrettin Demirel de bana benzer şeyler anlatmõştõ. - İyi de, bir darbe yapmak için bunlar gerekçe olabilir mi? - Olamaz. Ama ne yazõk ki bizim toplum içinde o ara rejimlerden nemalanan insanlarõn sayõsõ da az değil. Demokratik parlamenter sistem insan onuruna en yaraşõr yönetim biçimidir. Seçimle gelen mutlaka seçimle gitmelidir. Türk insanõnõn demokrasi kültürü Batõ ülkeleri insanõ kadar olmasa bile müthiş bir sağduyusu var. Dikkat edin, askeri darbelerden sonra her defasõnda sandõktan hep demokrasiden yana oylar çõkmõştõr. Yani Türk insanõ engin sağduyusuyla militarizme sõrtõnõ dönmüştür. Bunun en somut örneğini ben yaşadõm. 12 Eylül harekâtõndan sonra demokrasiye dönülürken 12 Eylül’ü yapanlar bir partiyi desteklediler. Partinin (MDP) başõnda da emekli Orgeneral Turgut Sunalp vardõ. Buna rağmen halk o partiye oyunu vermedi. Türk insanõnõn engin sağduyusuna güvenmek lazõm. Hiçbir zaman militarizmden yana olmamõştõr. Evet, ordusunu çok sever ve sayar ama her seferinde de demokrasiden yana tavõr koymuştur. - 12 Eylül’de de ABD ve NATO’nun onayı var mıydı? - Ben onu Sayõn Evren’le de özel sohbetlerimde konuştum. Bana böyle bir şey olmadõğõnõ söyledi. Ama o dönemde belki hatõrlarsõnõz, askeri harekâttan birkaç ay önce hava kuvvetleri komutanõnõn birtakõm ziyaretler yaptõğõ basõna yansõmõştõ. 12 Eylül harekâtõndan bir süre sonra Yunanistan yeniden NATO’nun askeri kanadõna alõndõ. Bunlar işaretlerdir. Elde belge olmasa bile ortalama Türk aydõnõnõn birtakõm olaylar arasõnda birtakõm bağlantõlar kurma becerisi mutlaka vardõr. Bunlardan bu sonuçlarõn çõkmasõ mümkün. Darbelerin arkasõnda ABD’nin ve NATO’nun izni ve onayõnõn olduğu şeklindeki düşünceler toplumun çeşitli katmanlarõnda ağõrlõktadõr. Türkiye’de 30 yõldõr bir askeri müdahale söz konusu değilse artõk dünya şartlarõnõn ve dengelerin değişmesinden kaynaklanmaktadõr. Asker şakşakçıları bugün demokrasi havarisi kesildi - İç ve dış konjonktür uygun olmamasına karşın sürekli bir darbe paranoyası yaratılmak istenmesini, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu kadar yıpratılmak istenmesini nasıl karşılıyorsunuz? - Daha önce küçük rütbeli olan kimi askerler bu son beş-on yõl içinde Kara Kuvvetleri Komutanlõğõ’ndan Genel Kurmay Başkanlõğõ’na kadar çok önemli görevlere geldiler. Bu insanlarla ailece de görüşürüz. Bana söyledikleri hep şuydu: “Askeri müdahaleler ordu için iyi olaylar değil. Orduyu yıpratıyor. Başta siyasiler olmak üzere orduyu sürekli müdahale etmeye yönelten tutum ve davranışlardan herkes uzak dursun. Bizim yakamızı bıraksınlar. İktidarlar artık sandıkla gelsin, sandıkla gitsin. Askerden artık hiç kimse medet ummasın. Asker kışlasında kalacak ve kendi görev ve sorumluluk alanında hizmet verecektir. Sivil toplum örgütleri hukuk çizgisi içinde ağılıklarını koysunlar.” Bu sivil toplum örgütlerinin hukuk ve anayasa çizgisi içindeki eylemlerine de iktidarõn sõcak bakmasõ lazõmdõr. Onlarõ horlamasõ, sert tavõrlar takõnmasõ da iyi bir durum değil. Bütün demokratik sistemle yönetilen ülkelerde sivil toplum örgütleri iktidarlarõn beğenmedikleri eylemlerine karşõ demokratik tavõrlarõnõ koyarlar. Dünyanõn her yerinde bu böyledir. Türkiye’de bu kültür yerleşirse inanõyorum ki birçok sorun çözülecektir. Türkiye’de demokratik sistemin sağlam ve sağlõklõ işleyebilmesinin temel koşullarõndan birisi de anayasal kurumlarõn son derece uyumlu bir biçimde çalõşmalarõdõr. Bu çok önemlidir. Sandõğa saygõlõ olduklarõnõ, demokratik sistemin Türkiye için en olumlu sistem olduğuna inandõklarõnõ çok rahatlõkla söyleyebilirim. Ama demin de dediğim gibi toplumun büyük bölümü Türk Silahlõ Kuvvetleri’ni demokrasinin sigortasõ olarak görüyor ki bu çok yanlõş. Toplum bunun tembelliği ve aymazlõğõ içinde birtakõm sorunlar kilitlenip çözümsüzlüğe doğru gidilince hemen kolay yolu seçip askere davetiye çõkarmaya çalõşõyor. Bunu kanserli bir hücre gibi toplumdan söküp atmak lazõm. - Sizce askeri darbelerden bugüne kadar Türkiye’ye yarar gelmediği görülmedi mi hâlâ? - Darbelerden Türk toplumu hiç yarar görmedi. Her defasõnda geriye gittik. Demek ki bu yol, yol değil. Tek yol sandõktõr. Sandõktan çõkan hükümetlere saygõlõ olmak gerekiyor. Ama bizim toplumda bir hastalõk daha var. Bu bütün meslek gruplarõ özellikle de basõnõmõzda görülüyor. Askeri dönemlerde bakõyorsunuz askerin en ateşli savunucusu olan birtakõm aydõn geçinen insanlarõmõz demokratik sisteme dönüldüğünde bir bakõyorsunuz askerle el ele kol kola girmiş insanlar onlar değil de başkalarõ. Hepsi demokrasi havarisi kesiliyor. Ben kamuoyunun bu kadar önünde olan bu insanlarõn demokrasi sicilinin iyice incelenmesini istiyorum. Bu inceleme sonucunde çok ilginç gerçekler ortaya çõkacaktõr. Benim demokrasi anlayõşõmla ilgili de sicilimin incelenmesini isterim. Hem Korutürk hem Evren olmak üzere en zor dönemlerde elimden geldiğince Köşk ve basõn arasõnda sağlam ve sağlõklõ ilişkiler kurmaya çalõştõm. Evren Paşa’nõn sivil cumhurbaşkanlõğõ döneminde basõnda çok ağõr yazõlar çõktõ. Ama hiçbirisiyle ilgili mahkemede herhangi bir dava açõlmamõştõr. Her seferinde dava açõlmasõnõ önlemeye çalõştõm. Bizim toplumda bellek zayõflõğõ var. Geçmişi çok çabuk unutuyoruz. Gücü elinde tutan insanlara karşõ akõl almaz övgüler düzen bir kültürümüz de var ki çok garibime gidiyor. Gücü elinde tutan insana hiç olmayan birtakõm nitelikler, hep “en”ler yakõştõrõyoruz. En iyi düşünen, en büyük, en büyük vizyona sahip, en doğruyu gören gibi... Oysa o güç elinden gittiği zaman sõradan insan muamelesi görüyor. Bir örnek vereyim. 12 Eylül döneminde Kenan Evren’e Türk basõnõ tren vagonunda Atatürk pozu verdirdi. Olacak şey miydi? Bir takõm belgelerle orduyu küçük düşürmeye çalõşmaktan vazgeçilmeli - Balyoz Harekâtı diye bir plan ortaya attılar. Bunun yedi yıl önce düzenlenen bir seminerde konuşulduğu anlaşılıyor. Yedi yıl beklendikten sonra sizce neden bugün bu plan ortaya sürülmüş olabilir? Ayrıca, yedi yıldır bunu bilip de üzerini örtmek suç değil mi? A.B.- Bunu şu anda cevaplayacak durumda değilim. Ama şunu söyleyebilirim: Türk Silahlõ Kuvvetleri’ni diğer ülkelerin ordularõyla bir tutmak bir yanõlgõ. Dünyada devlet kuran silahlõ kuvvetlerin sayõsõ birkaçõ geçmez. Bunlardan birisi de Türk ordusudur. Türk Silahlõ Kuvvetleri’ni yõpratõcõ, küçük düşürücü ve o camiaya olan güveni erozyona uğratõcõ tutum ve davranõşlardan da özenle kaçõnõlmalõdõr. Bunun altõnõ özenle çizmek istiyorum. Ama Türk ordusu da kendine yönelik birtakõm iddialarõ, yakõştõrmalarõ da ortadan kaldõracak, kendi üzerinde beliren birtakõm kuşkularõ tamamen silebilecek tutum ve davranõşlarõ kendi iç mekanizmalarõnõ harekete geçirerek mutlaka sergilemelidir. - Hükümetin de bu işlerden haberi olduğu ama yakın geçmişe kadar sustuğu anlaşılıyor. Bunu nasıl karşılıyorsunuz? A.B.- Derin bir sessizlikle karşõlõyorum. (Burada bir kahkaha atõyor.) Bugün Türkiye’de huzur ve güven ortamõnõ sağlayacak yapõ mevcut. Yeter ki istensin. Gerçekten son derece deneyimli bir ana muhalefet partisi genel başkanõ var. Darbeleri yaşamõş, görmüş, geçirmiş, bir kamburu, defosu olmayan sağlam bir insan. Aynõ şekilde ikinci büyük muhalefet partisinin genel başkanõ var. Devlet Bahçeli son derece ölçülü, dengeli, çok hareketli bir tabana sahip partinin genel başkanõ ve o tabana hükmedebiliyor. Bunlarõn dõşõnda da kim ne derse desin son yõllarda Türk siyasi hayatõnda gördüğümüz karizmatik lider olarak ön plana çõkan Tayyip Erdoğan. Kendi çerçevesi içinde son derece güçlü bir lider. O da bir artõ puandõr. Çok önemli nitelikleri olan bu üç liderin ve Cumhurbaşkanõ’nõn bir araya gelerek Türkiye’deki bu gergin havayõ belli zaman dilimleri içinde gevşetmeyi başarabileceklerine inanõyorum. 1960’tan 2010’a kadar aşağõ yukarõ 50 yõldõr hem gazeteci hem bürokrat hem de devletin çok önemli yerlerinde görev yapmõş bir insan olarak bu sözleri rahat bir şekilde söyleyebiliyorum ve bunu diliyorum. Çünkü Türkiye gerildiği zaman bunun altõndan mutlaka bir şey çõkõyor. Onun için mutlaka gerginliklerden kaçõnmak lazõmdõr. Başta da bugünlerde gündemin ilk sõralarõnda yer alan 12 Eylül anayasasõnõn değiştirilmesi konusunda onlara tarihi bir görev düştüğü inancõndayõm. Ama bunu mutabakatla yapmalõlar. Türkiye’nin çok duyarlõ olduğu konularda mutabakat kültürünün egemen olmasõ çok şeyi rahatlatõr. İşte, bu kültürün eksikliğini yõllardõr duyuyoruz. Toplum paranoya yaşõyor - Türkiye’de demokrasi kültürü eksikliği var, dediniz. Örnek verir misiniz? - Bir kere hoşgörüden yoksunuz. Uzlaşma kültürümüz hiç yok. Sürekli gerginlikler yaşõyoruz. Sürekli tartõşõyoruz. Bunlar demokrasiye inancõ büyük ölçüde sarsõyor. Oysa demokratik sistem içinde çare tükenmez. Yeter ki her sorunu bu sistem içinde çözmeye kararlõ olalõm. Eğer bu kararlõlõğõ gösterirsek Türkiye’nin bu kadar gergin süreçler yaşamayacağõ, sorunlarõn karşõlõklõ sevgi, saygõ, güven ortamõnda çözülebileceğine inanõyorum. Bugün içinde yaşadõğõmõz ortamda da bu gerginliğin toplumda büyük travmalara neden olduğunu görüyorum. Bugün toplumun terapiye ihtiyacõ var. Çünkü toplum bir paranoya yaşõyor. - Darbe paranoyası mı? - Evet. Ama otuz yõldõr darbe filan olmuyor. 30 yõldõr bu olmadõğõna göre bundan sonra bana göre olamaz. Darbeler 12 Eylül’de sonlanmõş ve 12 Eylül’le birlikte asker kõşlasõna çekilmiştir. Olaya böyle bakmak lazõm. - Siz öyle söylüyorsunuz ama sürekli darbe planları ortaya sürülüyor. Bu nasıl iş o zaman? - Şunu da söylemek lazõm. Bu ordu bizim toplumumuzun içinden çõkmõş insanlarõn oluşturduklarõ bir kurum. Bu insanlar aydan gelmediler. Her toplumun içinde aşõrõ heyecanlõ, aşõrõ duyarlõ insanlar olabilir. Ordu da kendi iç denetim mekanizmalarõ içinde mutlaka gerekeni yapõyordur; yapmaktadõr da. Genelkurmay Başkanõ da zaman zaman bu tür açõklamalarda bulunuyor. Bakõn, darbe yapanlar darbe döneminde omuzlarda taşõnõyorlar ama daha sonra yapayalnõz kalõyorlar. Türk Silahlõ Kuvvetleri değişen ve gelişen dünya koşullarõna ayak uydurmak için yeni bir eğitim programõ gündeme getirmelidir. Yani çocuk askeri okula giriyor ve mezun olana kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Atatürk ilke ve devrimlerinin yõlmaz bekçisi olduğunu sabah akşam duyuyor. Mezun olduktan sonra da sivil kesime disiplinsiz, maceracõ, biraz da aylak gözüyle bakmaya başlõyor. Yani asker artõk bütün konularda sadece kendisinin hassasiyet göstermediğini, sivillerle işbirliği yaparak birtakõm hassasiyetlerin korunabileceğini, birtakõm ortak duruş ve tavõrlar sergilenebileceğini algõlamalõdõr. P O R T R E ALİ BARANSEL Yükseköğrenimini tamamladõktan sonra TRT Haber Merkezi’nde gazeteciliğe başladõ. Diyarbakõr Bölge Radyosu’nun kuruluşunda bulundu. Kõbrõs 2. Barõş Harekâtõ’nda savaş muhabirliği yaptõ. TRT Parlamento Haberleri Şubesi’nde müdür olarak görev aldõ. Radyo ve televizyonda toplumsal içerikli programlar hazõrladõ. 1974’te Cumhurbaşkanlõğõ Başdanõşmanlõğõ ve Basõn Sözcülüğü grevine atandõ. Kesintisiz 16 yõl bu görevde çalõştõktan sonra 1990’da kendi isteğiyle emekliye ayrõldõ. Koç Grubu’nda koordinatörlük görevi üstlendi. MGK ve Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu kontenjanõndan iki kez Radyo ve TV Yüksek Kurulu üyeliğine seçildi. Cumhurbaşkanõ Süleyman Demirel tarafõndan RTÜK Kurucu Başkanlõğõ’na atandõ. TGRT Yönetim Kurulu Başkanlõğõ ve Genel Müdürlüğü yaptõ. Konya Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden onursal doktorluk unvanõ aldõ. Yeni Yüzyõl Üniversitesi’nin mütevelli heyet başkanvekili görevini sürdürüyor. “Bõçak Sõrtõnda Çankaya Köşkü Yõllarõ” isimli bir kitabõ var. Beşiktaş Kulübü kongresinde yönetim kurulu üyesi adayõ oldu. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Nereden nereye... Siz gazetecilik yaptınız, devletin en tepe noktasındaki bürokratlardan biri oldunuz. Şimdi de Beşiktaş Kulübü yönetimine adaysınız. Neden? - Beşiktaş’a hep sempatiyle baktõm. On yõldõr bütün görevlerimden koptum. Kendimi eğitime verdim. Yeni Yüzyõl adlõ bir vakõf üniversitesi açõyoruz. Önümüzdeki yõl bütün fakültelere öğrenci alacağõz. Sosyal aktivitelerle daha yakõndan ilgilenebileceğim bir ortam buldum. Beşiktaş dinamik, hak hukuk, adalet kavramlarõna önem veren kendine özgü yapõsõyla gönlümüzde taht kurmuş bir spor kulübü. Israrla bana, “Sen bize ağabeylik yap,” dediler. Çok baskõ altõnda kalõnca põrõl põrõl, mükemmel ve dinamik bir ekiple yola çõkmaya karar verdim. Beşiktaş’õn iki önemli konusu var. Birisi kurumsallaşma öbürü de mali disiplin yapõlanmasõ. Bu iki ana konuda birtakõm projeler ürettik. Beşiktaş’a hizmet vermiş herkese sevgi, saygõ doluyuz. Ama ekip olarak Beşiktaş’õn çõtasõnõ kesin olarak yükselteceğimize ve onu dünya kulübü yapacağõmõza inançlõyõz. Bütün arzumuz kongremize bütün kongre üyelerinin katõlmasõdõr. Bizi yönetime getirirlerse kulübün sorunlarõnõ çok kõsa zamanda çözebileceğimiz inancõndayõz. 12Eylül’den birkaç ay önce ABD hava kuvvetleri komutanõnõn birtakõm ziyaretler yaptõğõ basõna yansõmõştõ. Askeri dönemlerde askerin en ateşli savunucusu olan bir takõm aydõn geçinen insanlarõmõz demokrasiye dönüldüğünde demokrasi havarisi kesiliyor. B E Ş İ K T A Ş ’ A A Ğ A B E Y L İ K ABDveNATO’suzdarbeolmaz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle