Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 31 OCAK 2010 PAZAR
14 PAZAR KONUĞU
CMYB
C M Y B
Korutürk ve Evren’in Basõn ve Halkla İlişkiler Müdürü Ali Baransel’den askeri müdahalelerle ilgili görüşler:
Ali Baransel, kamuoyunun yõllardõr çok
yakõndan tanõğõ bir isim. Özellikle de 12 Eylül
darbesinin perde arkasõnõ en iyi bilen az sayõda
kişiden birisi. Baransel’le Türkiye’de son birkaç
yõldõr sivil siyaset ve Türk Silahlõ Kuvvetleri
arasõnda yaşanan gerginlikleri, ülkede gerçekten
bir darbe ortamõ olup olmadõğõnõ konuşuyoruz.
Baransel, Türkiye’de 12 Eylül’le birlikte darbeler
döneminin kapandõğõnõ söylüyor ve “ABD ve
NATO’nun haberi olmadan bu ülkede hiçbir
darbe yapılmadığını özel sohbetlerde
dinledim,” diyor.
12 Eylül 1980’in perde arkasını en iyi
bilenlerden biri sizsiniz. Bu darbenin nasıl
olduğunu anlatır mısınız?
A.B. - Öncelikle bir demokrasi tarifi yapmak
istiyorum. Demokrasi hak, hukuk ve adalet
kavramlarõnõ yapõsõnda kurumlaştõran, insana
değer veren, bilgi ve beceriyi değerlendiren
yönetim biçimlerinin en mükemmelidir.
Demokratik parlamenter sistemin bütün kurum ve
kurallarõyla işlediği ülkelerde bu sisteme
kavuşmak kolay olmamõştõr. Yüzyõllar boyu çeşitli
mücadeleler verilmiş, kan akõtõlmõştõr. Dolayõsõyla
bu sisteme çok güç ulaşõldõğõ için de o ülkelerin
insanlarõnda bu sistemin üzerine titreme refleksi
oluşmuştur. Ama bizde öyle değil. Tek parti
sisteminde o dönemin lideri bir gecede, “Artık
yeter. Çok partili sisteme geçelim,” söylemiyle
demokrasiye geçilmiştir. Toplum ise hazõrlõksõz
yakalandõğõ için demokratik sistemi pek
özümseyememiştir. CHP içinden bir grup koparak
Demokrat Parti’yi kurmuş, 1950 seçimlerinde de
Demokrat Parti’nin iktidara geçişi süreci
başlamõştõr. 1960’tan bu yana da birtakõm askeri
darbeler dizisiyle karşõ karşõya kaldõk. Bunlarõn
hepsini yaşadõm. 27 Mayõs’ta üniversite
öğrencisiydim. Onun arkasõndan 21 Mayõs, 22
Şubat ayaklanmalarõ oldu. 12 Mart muhtõrasõ
sõrasõnda parlamento muhabiriydim. 12 Eylül’ün
içinde Köşk’te görevliyken yaşadõm.
Cumhurbaşkanlõğõndaki görevime 1974’te
Korutürk döneminde başlamõştõm. Darbeye giden
süreci de adõm adõm gördüm. 1980 darbesiyle
birlikte yine Köşk’te kamu görevlisiydim.
Köşk’teki etkinliğim iki yõllõk askeri dönemin
ardõndan Evren Paşa’nõn sivil cumhurbaşkanõ
seçildiği süreçle başladõ. O dönemde çok daha
rahat ilişkilerim oldu. O dönemde çok üst düzey
görev yapmõş hem asker hem sivil kökenli
insanlarla yaptõğõm görüşmeler sõrasõnda
Türkiye’de darbeler döneminin çoğu zaman
rüzgârõnõ ABD ve NATO’dan aldõğõ kanõsõ kesin
hâkimdi. Belki de o dönem için konjonktür onu
gerektiriyordu.
12 Eylül’de ordu kışlasına girdi
- Soğuk Savaş dönemi değil miydi?
- Evet. 27 Mayõs’ta daha çok alttan, küçük
rütbeli subaylarõn tepkisiyle bir askeri darbe
yaşadõk. Lider bulma konusunda büyük zorluklar
çekildi. Milli Birlik Komitesi kendi içinde
bölündü. Yani 27 Mayõs, darbe geleneğine
uymayan bir tablo içinde gerçekleşti.
Demin dediğim gibi bunun ardõndan 21 Mayõs
ve 22 Şubat hareketleri oldu. Derken 12 Mart
muhtõrasõnõ yaşadõk. Sohbetler sõrasõnda bunlarõn
arkasõnda hep ABD ve NATO’nun olduğunu
dinledim. Türkiye’de esas planlõ ve programlõ
askeri darbe 12 Eylül’de yapõldõ. 12 Eylül’de ilk
defa emir komuta zinciri içinde ve emirle bir darbe
yapõldõ. Aradan neredeyse 30 yõl geçti. Bir daha
Türkiye böyle bir askeri darbeyle karşõlaşmadõ.
Yaptõğõm görev nedeniyle o dönem tanõdõğõm
askeri kişiler daha sonra ordunun çeşitli üst
kademelerinde görev aldõlar. Hatta aralarõnda daha
sonra genelkurmay başkanõ olanlar da vardõ.
Onlarla yaptõğõm özel sohbetler sõrasõnda bana
aynen şunu söylediler: “12 Eylül darbesiyle asker
bir daha çıkmamak üzere kışlasına çekilmiştir.
Bundan sonra Türkiye’de artık kolay kolay
darbe olmaz. Çünkü o darbe bize çok pahalıya
mal oldu. Ordunun kamuoyundaki
güvenilirliği, saygınlığı büyük ölçüde erozyona
uğradı. Ama 12 Eylül’de bu müdahalede
bulunmak zorundaydı. Çünkü demokrasi
kilitlenmişti.”
Siyasi parti genel başkanlarõyla, iktidar arasõnda
akõl almaz bir gerginlik, toplum katmanlarõnda
ayrõşmalar, kin ve nefret tohumlarõnõn atõldõğõ bir
dönem yaşanmõştõr. Bu arada şunun da altõnõ
çizmek istiyorum. Ne yazõk ki bizim toplumun
katmanlarõnda militarist ruh taşõyan, militarizme
çanak tutan insan sayõsõ da az değildir.
12 Eylül darbesini yapan komutanlarla çok özel
sohbetlerde bulundum. Bana “12 Eylül’e gelindiği
günlerde işler o noktaya gelmişti ki nereye
gitsek etrafımızı çeşitli gruplardan insanlar
çeviriyor ve sürekli olarak ülkenin uçurumun
kenarında olduğunu söylüyor ve Türk
ordusunun sorumluluğunu üstlenmesi gerektiği
yönünde baskı yapıyorlardı,” denildiğini
anlattõlar. Bedrettin Demirel vardõ. O dönem
Harp Akademileri komutanõydõ. Kõbrõs Barõş
Harekâtõ’nda önemli başarõlar elde etmişti.
Bedrettin Demirel de bana benzer şeyler
anlatmõştõ.
- İyi de, bir darbe yapmak için bunlar gerekçe
olabilir mi?
- Olamaz. Ama ne yazõk ki bizim toplum içinde
o ara rejimlerden nemalanan insanlarõn sayõsõ da az
değil. Demokratik parlamenter sistem insan
onuruna en yaraşõr yönetim biçimidir. Seçimle
gelen mutlaka seçimle gitmelidir. Türk insanõnõn
demokrasi kültürü Batõ ülkeleri insanõ kadar
olmasa bile müthiş bir sağduyusu var. Dikkat edin,
askeri darbelerden sonra her defasõnda sandõktan
hep demokrasiden yana oylar çõkmõştõr. Yani Türk
insanõ engin sağduyusuyla militarizme sõrtõnõ
dönmüştür. Bunun en somut örneğini ben yaşadõm.
12 Eylül harekâtõndan sonra demokrasiye
dönülürken 12 Eylül’ü yapanlar bir partiyi
desteklediler. Partinin (MDP) başõnda da emekli
Orgeneral Turgut Sunalp vardõ. Buna rağmen
halk o partiye oyunu vermedi. Türk insanõnõn
engin sağduyusuna güvenmek lazõm. Hiçbir zaman
militarizmden yana olmamõştõr. Evet, ordusunu
çok sever ve sayar ama her seferinde de
demokrasiden yana tavõr koymuştur.
- 12 Eylül’de de ABD ve NATO’nun onayı var
mıydı?
- Ben onu Sayõn Evren’le de özel sohbetlerimde
konuştum. Bana böyle bir şey olmadõğõnõ söyledi.
Ama o dönemde belki hatõrlarsõnõz, askeri
harekâttan birkaç ay önce hava kuvvetleri
komutanõnõn birtakõm ziyaretler yaptõğõ basõna
yansõmõştõ. 12 Eylül harekâtõndan bir süre sonra
Yunanistan yeniden NATO’nun askeri kanadõna
alõndõ. Bunlar işaretlerdir. Elde belge olmasa bile
ortalama Türk aydõnõnõn birtakõm olaylar arasõnda
birtakõm bağlantõlar kurma becerisi mutlaka vardõr.
Bunlardan bu sonuçlarõn çõkmasõ mümkün.
Darbelerin arkasõnda ABD’nin ve NATO’nun izni
ve onayõnõn olduğu şeklindeki düşünceler
toplumun çeşitli katmanlarõnda ağõrlõktadõr.
Türkiye’de 30 yõldõr bir askeri müdahale söz
konusu değilse artõk dünya şartlarõnõn ve
dengelerin değişmesinden kaynaklanmaktadõr.
Asker şakşakçıları bugün
demokrasi havarisi kesildi
- İç ve dış konjonktür uygun olmamasına
karşın sürekli bir darbe paranoyası yaratılmak
istenmesini, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu kadar
yıpratılmak istenmesini nasıl karşılıyorsunuz?
- Daha önce küçük rütbeli olan kimi askerler bu
son beş-on yõl içinde Kara Kuvvetleri
Komutanlõğõ’ndan Genel Kurmay Başkanlõğõ’na
kadar çok önemli görevlere geldiler. Bu insanlarla
ailece de görüşürüz. Bana söyledikleri hep şuydu:
“Askeri müdahaleler ordu için iyi olaylar
değil. Orduyu yıpratıyor. Başta siyasiler olmak
üzere orduyu sürekli müdahale etmeye yönelten
tutum ve davranışlardan herkes uzak dursun.
Bizim yakamızı bıraksınlar. İktidarlar artık
sandıkla gelsin, sandıkla gitsin. Askerden artık
hiç kimse medet ummasın. Asker kışlasında
kalacak ve kendi görev ve sorumluluk alanında
hizmet verecektir. Sivil toplum örgütleri hukuk
çizgisi içinde ağılıklarını koysunlar.” Bu sivil
toplum örgütlerinin hukuk ve anayasa çizgisi
içindeki eylemlerine de iktidarõn sõcak bakmasõ
lazõmdõr. Onlarõ horlamasõ, sert tavõrlar takõnmasõ
da iyi bir durum değil. Bütün demokratik sistemle
yönetilen ülkelerde sivil toplum örgütleri
iktidarlarõn beğenmedikleri eylemlerine karşõ
demokratik tavõrlarõnõ koyarlar. Dünyanõn her
yerinde bu böyledir. Türkiye’de bu kültür
yerleşirse inanõyorum ki birçok sorun çözülecektir.
Türkiye’de demokratik sistemin sağlam ve sağlõklõ
işleyebilmesinin temel koşullarõndan birisi de
anayasal kurumlarõn son derece uyumlu bir
biçimde çalõşmalarõdõr. Bu çok önemlidir.
Sandõğa saygõlõ olduklarõnõ, demokratik sistemin
Türkiye için en olumlu sistem olduğuna
inandõklarõnõ çok rahatlõkla söyleyebilirim. Ama
demin de dediğim gibi toplumun büyük bölümü
Türk Silahlõ Kuvvetleri’ni demokrasinin sigortasõ
olarak görüyor ki bu çok yanlõş. Toplum bunun
tembelliği ve aymazlõğõ içinde birtakõm sorunlar
kilitlenip çözümsüzlüğe doğru gidilince hemen
kolay yolu seçip askere davetiye çõkarmaya
çalõşõyor. Bunu kanserli bir hücre gibi toplumdan
söküp atmak lazõm.
- Sizce askeri darbelerden bugüne kadar
Türkiye’ye yarar gelmediği görülmedi mi hâlâ?
- Darbelerden Türk toplumu hiç yarar görmedi.
Her defasõnda geriye gittik. Demek ki bu yol, yol
değil. Tek yol sandõktõr. Sandõktan çõkan
hükümetlere saygõlõ olmak gerekiyor. Ama bizim
toplumda bir hastalõk daha var. Bu bütün meslek
gruplarõ özellikle de basõnõmõzda görülüyor. Askeri
dönemlerde bakõyorsunuz askerin en ateşli
savunucusu olan birtakõm aydõn geçinen
insanlarõmõz demokratik sisteme dönüldüğünde bir
bakõyorsunuz askerle el ele kol kola girmiş insanlar
onlar değil de başkalarõ. Hepsi demokrasi havarisi
kesiliyor. Ben kamuoyunun bu kadar önünde olan
bu insanlarõn demokrasi sicilinin iyice
incelenmesini istiyorum. Bu inceleme sonucunde
çok ilginç gerçekler ortaya çõkacaktõr. Benim
demokrasi anlayõşõmla ilgili de sicilimin
incelenmesini isterim. Hem Korutürk hem Evren
olmak üzere en zor dönemlerde elimden geldiğince
Köşk ve basõn arasõnda sağlam ve sağlõklõ ilişkiler
kurmaya çalõştõm. Evren Paşa’nõn sivil
cumhurbaşkanlõğõ döneminde basõnda çok ağõr
yazõlar çõktõ. Ama hiçbirisiyle ilgili mahkemede
herhangi bir dava açõlmamõştõr. Her seferinde dava
açõlmasõnõ önlemeye çalõştõm. Bizim toplumda
bellek zayõflõğõ var. Geçmişi çok çabuk unutuyoruz.
Gücü elinde tutan insanlara karşõ akõl almaz övgüler
düzen bir kültürümüz de var ki çok garibime
gidiyor. Gücü elinde tutan insana hiç olmayan
birtakõm nitelikler, hep “en”ler yakõştõrõyoruz. En
iyi düşünen, en büyük, en büyük vizyona sahip, en
doğruyu gören gibi... Oysa o güç elinden gittiği
zaman sõradan insan muamelesi görüyor. Bir örnek
vereyim. 12 Eylül döneminde Kenan Evren’e Türk
basõnõ tren vagonunda Atatürk pozu verdirdi.
Olacak şey miydi?
Bir takõm belgelerle orduyu küçük düşürmeye çalõşmaktan vazgeçilmeli
- Balyoz Harekâtı diye bir plan ortaya
attılar. Bunun yedi yıl önce düzenlenen
bir seminerde konuşulduğu anlaşılıyor.
Yedi yıl beklendikten sonra sizce neden
bugün bu plan ortaya sürülmüş olabilir?
Ayrıca, yedi yıldır bunu bilip de üzerini
örtmek suç değil mi?
A.B.- Bunu şu anda cevaplayacak
durumda değilim. Ama şunu
söyleyebilirim: Türk Silahlõ Kuvvetleri’ni
diğer ülkelerin ordularõyla bir tutmak bir
yanõlgõ. Dünyada devlet kuran silahlõ
kuvvetlerin sayõsõ birkaçõ geçmez.
Bunlardan birisi de Türk ordusudur.
Türk Silahlõ Kuvvetleri’ni yõpratõcõ,
küçük düşürücü ve o camiaya olan güveni
erozyona uğratõcõ tutum ve davranõşlardan
da özenle kaçõnõlmalõdõr. Bunun altõnõ
özenle çizmek istiyorum. Ama Türk
ordusu da kendine yönelik birtakõm
iddialarõ, yakõştõrmalarõ da ortadan
kaldõracak, kendi üzerinde beliren birtakõm
kuşkularõ tamamen silebilecek tutum ve
davranõşlarõ kendi iç mekanizmalarõnõ
harekete geçirerek mutlaka sergilemelidir.
- Hükümetin de bu işlerden haberi
olduğu ama yakın geçmişe kadar sustuğu
anlaşılıyor. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?
A.B.- Derin bir sessizlikle
karşõlõyorum. (Burada bir kahkaha
atõyor.) Bugün Türkiye’de huzur ve
güven ortamõnõ sağlayacak yapõ mevcut.
Yeter ki istensin. Gerçekten son derece
deneyimli bir ana muhalefet partisi
genel başkanõ var. Darbeleri yaşamõş,
görmüş, geçirmiş, bir kamburu, defosu
olmayan sağlam bir insan.
Aynõ şekilde ikinci büyük muhalefet
partisinin genel başkanõ var. Devlet
Bahçeli son derece ölçülü, dengeli, çok
hareketli bir tabana sahip partinin genel
başkanõ ve o tabana hükmedebiliyor.
Bunlarõn dõşõnda da kim ne derse desin son
yõllarda Türk siyasi hayatõnda gördüğümüz
karizmatik lider olarak ön plana çõkan
Tayyip Erdoğan. Kendi çerçevesi içinde
son derece güçlü bir lider. O da bir artõ
puandõr. Çok önemli nitelikleri olan bu üç
liderin ve Cumhurbaşkanõ’nõn bir araya
gelerek Türkiye’deki bu gergin havayõ
belli zaman dilimleri içinde gevşetmeyi
başarabileceklerine inanõyorum. 1960’tan
2010’a kadar aşağõ yukarõ 50 yõldõr hem
gazeteci hem bürokrat hem de devletin çok
önemli yerlerinde görev yapmõş bir insan
olarak bu sözleri rahat bir şekilde
söyleyebiliyorum ve bunu diliyorum.
Çünkü Türkiye gerildiği zaman bunun
altõndan mutlaka bir şey çõkõyor. Onun için
mutlaka gerginliklerden kaçõnmak
lazõmdõr. Başta da bugünlerde gündemin
ilk sõralarõnda yer alan 12 Eylül
anayasasõnõn değiştirilmesi konusunda
onlara tarihi bir görev düştüğü
inancõndayõm. Ama bunu mutabakatla
yapmalõlar. Türkiye’nin çok duyarlõ
olduğu konularda mutabakat kültürünün
egemen olmasõ çok şeyi rahatlatõr. İşte, bu
kültürün eksikliğini yõllardõr duyuyoruz.
Toplum paranoya
yaşõyor
- Türkiye’de demokrasi kültürü eksikliği var, dediniz.
Örnek verir misiniz?
- Bir kere hoşgörüden yoksunuz. Uzlaşma kültürümüz
hiç yok. Sürekli gerginlikler yaşõyoruz. Sürekli
tartõşõyoruz. Bunlar demokrasiye inancõ büyük ölçüde
sarsõyor. Oysa demokratik sistem içinde çare tükenmez.
Yeter ki her sorunu bu sistem içinde çözmeye kararlõ
olalõm. Eğer bu kararlõlõğõ gösterirsek Türkiye’nin bu
kadar gergin süreçler yaşamayacağõ, sorunlarõn karşõlõklõ
sevgi, saygõ, güven ortamõnda çözülebileceğine
inanõyorum. Bugün içinde yaşadõğõmõz ortamda da bu
gerginliğin toplumda büyük travmalara neden olduğunu
görüyorum. Bugün toplumun terapiye ihtiyacõ var.
Çünkü toplum bir paranoya yaşõyor.
- Darbe paranoyası mı?
- Evet. Ama otuz yõldõr darbe filan olmuyor. 30 yõldõr
bu olmadõğõna göre bundan sonra bana göre olamaz.
Darbeler 12 Eylül’de sonlanmõş ve 12 Eylül’le birlikte
asker kõşlasõna çekilmiştir. Olaya böyle bakmak lazõm.
- Siz öyle söylüyorsunuz ama sürekli darbe planları
ortaya sürülüyor. Bu nasıl iş o zaman?
- Şunu da söylemek lazõm. Bu ordu bizim
toplumumuzun içinden çõkmõş insanlarõn oluşturduklarõ
bir kurum. Bu insanlar aydan gelmediler. Her toplumun
içinde aşõrõ heyecanlõ, aşõrõ duyarlõ insanlar olabilir.
Ordu da kendi iç denetim mekanizmalarõ içinde
mutlaka gerekeni yapõyordur; yapmaktadõr da.
Genelkurmay Başkanõ da zaman zaman bu tür
açõklamalarda bulunuyor. Bakõn, darbe yapanlar darbe
döneminde omuzlarda taşõnõyorlar ama daha sonra
yapayalnõz kalõyorlar. Türk Silahlõ Kuvvetleri değişen ve
gelişen dünya koşullarõna ayak uydurmak için yeni bir
eğitim programõ gündeme getirmelidir. Yani çocuk
askeri okula giriyor ve mezun olana kadar Türkiye
Cumhuriyeti’nin ve Atatürk ilke ve devrimlerinin yõlmaz
bekçisi olduğunu sabah akşam duyuyor. Mezun olduktan
sonra da sivil kesime disiplinsiz, maceracõ, biraz da aylak
gözüyle bakmaya başlõyor. Yani asker artõk bütün
konularda sadece kendisinin hassasiyet göstermediğini,
sivillerle işbirliği yaparak birtakõm hassasiyetlerin
korunabileceğini, birtakõm ortak duruş ve tavõrlar
sergilenebileceğini algõlamalõdõr.
P
O
R
T
R
E
ALİ BARANSEL
Yükseköğrenimini tamamladõktan sonra TRT Haber
Merkezi’nde gazeteciliğe başladõ. Diyarbakõr Bölge Radyosu’nun
kuruluşunda bulundu. Kõbrõs 2. Barõş Harekâtõ’nda savaş
muhabirliği yaptõ. TRT Parlamento Haberleri Şubesi’nde müdür
olarak görev aldõ. Radyo ve televizyonda toplumsal içerikli
programlar hazõrladõ. 1974’te Cumhurbaşkanlõğõ
Başdanõşmanlõğõ ve Basõn Sözcülüğü grevine atandõ. Kesintisiz 16
yõl bu görevde çalõştõktan sonra 1990’da kendi isteğiyle emekliye
ayrõldõ. Koç Grubu’nda koordinatörlük görevi üstlendi. MGK ve
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu kontenjanõndan iki
kez Radyo ve TV Yüksek Kurulu üyeliğine seçildi. Cumhurbaşkanõ
Süleyman Demirel tarafõndan RTÜK Kurucu Başkanlõğõ’na
atandõ. TGRT Yönetim Kurulu Başkanlõğõ ve Genel Müdürlüğü
yaptõ. Konya Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden onursal
doktorluk unvanõ aldõ. Yeni Yüzyõl Üniversitesi’nin mütevelli heyet
başkanvekili görevini sürdürüyor. “Bõçak Sõrtõnda Çankaya
Köşkü Yõllarõ” isimli bir kitabõ var. Beşiktaş Kulübü kongresinde
yönetim kurulu üyesi adayõ oldu.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
- Nereden nereye... Siz gazetecilik
yaptınız, devletin en tepe noktasındaki
bürokratlardan biri oldunuz. Şimdi de
Beşiktaş Kulübü yönetimine
adaysınız. Neden?
- Beşiktaş’a hep sempatiyle baktõm.
On yõldõr bütün görevlerimden
koptum. Kendimi eğitime verdim.
Yeni Yüzyõl adlõ bir vakõf üniversitesi
açõyoruz. Önümüzdeki yõl bütün
fakültelere öğrenci alacağõz. Sosyal
aktivitelerle daha yakõndan
ilgilenebileceğim bir ortam buldum.
Beşiktaş dinamik, hak hukuk, adalet
kavramlarõna önem veren kendine
özgü yapõsõyla gönlümüzde taht
kurmuş bir spor kulübü. Israrla bana,
“Sen bize ağabeylik yap,” dediler.
Çok baskõ altõnda kalõnca põrõl põrõl,
mükemmel ve dinamik bir ekiple yola
çõkmaya karar verdim. Beşiktaş’õn iki
önemli konusu var. Birisi
kurumsallaşma öbürü de mali disiplin
yapõlanmasõ. Bu iki ana konuda
birtakõm projeler ürettik. Beşiktaş’a
hizmet vermiş herkese sevgi, saygõ
doluyuz. Ama ekip olarak Beşiktaş’õn
çõtasõnõ kesin olarak yükselteceğimize
ve onu dünya kulübü yapacağõmõza
inançlõyõz. Bütün arzumuz kongremize
bütün kongre üyelerinin katõlmasõdõr.
Bizi yönetime getirirlerse kulübün
sorunlarõnõ çok kõsa zamanda
çözebileceğimiz inancõndayõz.
12Eylül’den birkaç ay önce
ABD hava kuvvetleri komutanõnõn
birtakõm ziyaretler yaptõğõ
basõna yansõmõştõ.
Askeri dönemlerde askerin en ateşli
savunucusu olan bir takõm aydõn geçinen
insanlarõmõz demokrasiye dönüldüğünde
demokrasi havarisi kesiliyor.
B E Ş İ K T A Ş ’ A A Ğ A B E Y L İ K
ABDveNATO’suzdarbeolmaz