25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B Sevgili okurlar, 1961 yõlõnõn Mayõs ayõnda, Küba Sanatçõlar ve Yazarlar Birliği (UNEAC), Havana’da, Birinci Dünya Yazarlar ve Şairler Kongresi’ni ger- çekleştirdi. Birliğin Başkanõ Kübalõ Şair Nicolas Gu- illen, bu kongreye, şiirine hayran olduğu, devrim ön- cesindeki sürgün yõllarõnda tanõma fõrsatõnõ bulduğu, kendisi gibi komünist şair Nâzım Hikmet’i de da- vet etti. Nâzõm Hikmet daveti kabul etti. Yalnõzca kongreye katõlmakla kalmadõ, üç hafta boyunca Kü- ba Devrimi’nin coşkusunu, aydõnlõğõnõ, sevincini Küba halkõyla birlikte yaşadõ. Gerek Küba’dayken, ge- rekse daha sonra destansõ şiirlerle Küba izlenimleri- ni gelecek kuşaklara aktaracaktõ. Nâzõm Hikmet Kültür ve Sanat Vakfõ, Nicolas Gu- illen Vakfõ’yla işbirliği içinde Nâzõm Hikmet’in 108. doğum yõldönümünü, Mehmet Aksoy’un “Nâ- zım” heykelini Küba halkõna armağan ederek Hava- na’da kutladõ. Bu dizide, Nâzõm’õn adõmlarõnõn peşinde Küba ile bu kutlama arasõnda gidip geleceğim… “Küba’dan döndüm bu sabah Küba meydanõnda altõ milyon kişi akõ karasõ sarõsõ melezi õşõklõ bir çekirdek dikiyor çekirdeklerin çekirdeğini güle oynaya sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin işin kolayõna kaçmadan ama gül yanaklõ bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil ne de ak örtüde elmalarõn ne de akvaryumda su kabarcõklarõnõn arasõnda dolanan kõrmõzõ balõğõnkini sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin 1961 yazõ ortalarõnda Küba’nõn resmini yapabilir misin çok şükür çok şükür bugünü de gördüm, ölsem de gam yemem gayrõnõn resmini yapabilir misin üstat yazõk yazõk Havana’da bu sabah doğmak varmõşõn resmini yapabilir misin…” “Saman Sarısı” adlõ şiirinin ikinci bölümünde Nâzõm Hik- met, dostu usta ressam Abidin Dino’ya bu soruyu soru- yordu… Mutluluğun da, acõnõn da nice resmini yapmõş olan Abi- din Dino (yaratõcõlõk, acõ ve mutluluk değil de nedir?) o an- da ne yanõt verdi bilmiyorum ama, Nâzõm Hikmet Kültür ve Sanat Vakfõ olarak, şairin 108. yõldönümünü Küba’da kut- larken, bizler mutluluğun resmini görüyorduk nereye bak- sak… (Kutlama törenini sizlerle daha önce 22 Ocak’ta Sa- nat sayfamõzda paylaştõm. Şimdi sõra ayrõntõlardaki ince- liklerde!) Türkiye’den bu kutlamaya katõlan 35 kişiydik. Heyecan verici bir emanetimiz vardõ. Mehmet Aksoy’un halklarõn dostluğuna adadõğõ, taa 70’li yõllarda tasarladõğõ Nâzõm Hik- met heykeli… Gümrükten çõktõ / yok çõkmadõ / yetişti / ye- tişmedi! Heyecan fõrtõnalarõ yaşõyoruz! Nâzõm, “Küba’dan döndüm bu sabah” diyor ya, o sa- bah neler olduğunu bize canlõ canlõ anlatacak olan Hıfzı To- puz bizimle… Törende karşõlaşõp sohbet olanağõ bulduğum Nâzõm’õ tanõmõş Kübalõ yazar ve şairlerin söyledikleri… San- ta Clara’da Che’nin anõtmezarõndan Havana’ya, geceyi ya- ra yara Havana’ya ilerleyen otobüsümüzde yaşadõğõmõz an- lar…. Hepsini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlara geçmeden önce birkaç izlenim: Değişen ve hiç ama hiç değişmeyen Bu benim Küba’ya ilk gelişim değil. Daha önce 2001’de Küba’yõ, bir uçtan öteki uca, ama bu kez Che Guevara’nõn adõmlarõnõ, devrim tarihini izleyerek dolaşmõş ve okurlarla paylaşmõştõm. Dokuz yõl aradan sonra büyük değişim vardõ. Turizmin ge- lişmesi, turist artõşõ bu değişimi tetiklemiş olabilir. Turizme açõlmak “Socialismo o muerte” (Sosyalizm ya da ölüm) slo- ganlarõyla soluyan ülkede, elbet sorunlarõ da birlikte getiri- yordu. Turistin yemek sonunda bõraktõğõ bahşişle, öğretmen ya da doktorun aylõğõ eşit olursa... Hemen ilk göze çarpan değişiklikler: Kent, kasaba, köy, kõrsal alan, şehrin göbeği… Nereye gi- derseniz gidin, ilk gelişimde her yerde, her köşe başõnda dev afişlerde, dev fotoğraflar, dev sloganlar vardõ. Her adõm ba- şõnda o dört kahraman, duvarlardan, afişlerden, tarlalardan, panolardan, avaz avaz yumruklar havada haykõrõyordu: Bu dört insan Jose Marti (İspanya’ya karşõ bağõmsõzlõk hare- ketinin simgesi yazar, şair) Che, Camillo Cienfuegas (dev- rimin, gerilla savaşõnõn iki komutanõ) ve Fidel Castro. Şimdi ise panolar afişler hepten kalkmõş. Tek tük, önün- de durup turistler fotoğraf çektirsin diye bir iki afiş ya var ya yok. Lokanta, kahve, bar, gece kulübü, dükkân, çarşõ pazar sa- yõsõ katlanarak çoğalmõş. Evler sokaklar çok daha bakõmlõ. Halkõn “Amerikan güzelleri” dediği 40’lardan, 50’ler- den kalma Chevrolet, Ford, Chrysler ve Cadillac’lar azalmõş. Buna karşõlõk Lada’lar Moskoviç marka otomobiller, mo- tosiklet üzerine sarõ kapaklõ, kaplumbağalarõ andõran “ko- ko” dedikleri iki kişilik taksiler ve bisikletler çoğalmõş... “De- ve” diye adlandõrõlan ayakta 400 kişiyi taşõyan otobüsler, tõ- kõr tõkõr işliyor… Toplu taşõmacõlõk eskisi gibi. Hele kõrsal alanlarda yolda bekleyen herkesi her araç alõyor. Kimse yol- da kalmõyor! (Koca Cadillac’larõ gördükçe, Nâzõm Hikmet’in “Hava- na Röportajı”nda “Ak bir kadillakla girdik Havana’ya / otomobilin böylesine ömrümde ilk biniyorum / araba değil okyanus” deyişini anõmsõyorum!) 9 yõl önce ortalama aylõk gelir 10 dolardõ. Şimdi 15 dolar. Gelelim hiç ama hiç değişmeyene: 50 yõldõr yanan devrim ateşi hâlâ çok canlõ! 40 yõldõr Ame- rikan ambargosu (Kübalõlarõn deyişiyle ablukasõ) acõmasõzca sürüyor! Küba hâlâ sosyalizmin direnen kalesi olmayõ ba- şarõyor! Ve Küba hâlâ, yeryüzünün, nüfusuna oranla en çok okulu ve öğretmeni olan ülke! Eğitimin her insanõn do- ğal hakkõ sayõldõğõ ve parasõz olduğu ülke! İnsan başõ- na en çok doktor ve öğretmen düşen ülke! Çocuk ölümlerinin en aza indirildiği, tüm sağlõk hizmetlerinin ücretsiz karşõlandõğõ ülke! Başlarken 29 OCAK 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Devrim coşkusu bugün de sürüyor Küba’da… Devrim karşõtlarõnõ ise göremiyoruz, duyamõyoruz… Küba da değişiyor YARIN: Emperyalizme savaş açmış iki Türk’ün heykeli Havana’da: Atatürk ve Nâzım Hikmet Nâzım Hikmet ve Nicolas Guillen - iki şair, iki komünist, iki sürgün, iki idealist, iki dost. K üba’ya giderken en merak ettiğim şeylerden biri, Fidel Castro’nun hastalõğõndan sonra 2006’da baş- kanlõk görevini kardeşi Raul Castro’nun devralmasõyla ülkede bir şeylerin değişip değişmeyeceğiydi. Bir hafta boyunca aydõnlardan “sokaktaki adam”a ortak dil yakaladõğõm herkese bunu sordum. Al- dõğõm tüm yanõtlar şunu vurguluyordu: Daha ilk günden Raul Castro, sistem- de herhangi bir değişiklik olmayacağõnõ en açõk seçik ve kesin bir dille ifade et- mişti! Ancak herkes şu konuda düşünce birliğindeydi: Raul Castro, Fidel Cas- tro’dan çok daha pratik ve pragmatikti. So- run çözmede ağbisinden daha yetenek- liydi. Bu konuşmalarda hep aynõ tümce ön plana çõkõyordu: “Raul, Fidel kadar katı değil.” Ağabeyinden beş yaş küçük olan (1931 doğumlu) Raul, Küba Devrimi sürecinde Che ve Fidel’le birlikte “comandante” yani binbaşõ unvanõna sahip 3 kişiden bi- riydi. Sevgili okurlar, ilk isimleri kullan- mam laubalilikten değil, Küba’da herkes onlarõ ilk isimleriyle anõyor. Sanki aile- den biri gibi… Fidel ve Che... Bu iki is- mi söylerken bile gözleri parlõyor insan- larõn. Öylesine bir tutku… Ya bu tutkuyu paylaşmayanlar? Ya dev- rim karşõtlarõ? Onlar ya çoktan ülkeyi terk etmişler ya da “kaybolmuşlar”… Onlarõ göremiyoruz, duyamõyoruz… Son iki yõldõr televizyon programlarõnda ve basõnda komünizm ve sosyalizm üze- rine tartõşmalarõn ve eleştirilerin yer al- masõ, alabilmesi, ülkenin aydõnlarõ tara- fõndan “önemli bir adım” olarak nite- lendiriliyordu. Küba yoksul ama sefalet içinde değil. Aç yok, çõplak yok, evsiz barksõz yok. “Bugün yoksulluğu paylaşıyoruz, yarın zenginliği paylaşırız” felsefesi hâlâ ge- çerli. Hâlâ parasõ olan değil, bilgi ve ye- tenek sahibi olan daha çok sevgi ve say- gõ görüyor, daha değerli sayõlõyor. Obama’dan beklentiler ve düşkırıklığı ABD’de Obama’nõn başkan olmasõy- la yeşeren umutlar, şu süreçte düşkõrõk- lõğõyla sonuçlanmõş. Gezimiz boyunca bu düşkõrõklõğõnõn ayrõntõlarõnõ dinleyecektim. Özellikle üç beklenti varmõş: 1) Ambargo kalkmasa bile hafifleme- si. (Örneğin Küba karasularõna giren bir gemi, bir yõl boyunca Amerikan liman- larõna giremez.) 2) ABD’deki Kübalõlarõn ailelerine para yollamalarõnda kolaylõk. 3) Amerika’dan Küba’ya turist ya da akrabalarõnõn dolaysõz gelebilmesi. Üçünde de hüsrana uğramõşlar. Hiçbi- ri gerçekleşmemiş. “Gezegenimizin ‘imparator’una kafa tutarsan, böyle olur” diyorlar gülerek! Fidel ile Raul farkı Havana, şimdi çok daha bakımlı. Lokanta, kahve, bar, dükkân, çarşı, pazar sayısı katlanarak çoğalmış. “Socialismo o muerte” (sosyalizm ya da ölüm) düşüncesi, turizmin gelişmesiyle çelişecek mi? İşte bütün mesele! Müzik, dans ama özellikle salsa ritmi her yerde, kentte kırsalda, meydanlarda, odalarda. 15 saatlik bir yolculuk so- nunda uçağõmõz Hava- na’ya indiğinde, çoktan akşam olmuştu. Nâzõm’õn dizelerin- deki gibi “Küba kıyıları koylarıyla göründü / koylar gümüş leğenler gi- bi yan yana dizili” diyemedimse de, “koyu lacivertten açık yeşile, cam- göbeği üstünde uzanan mercan adalarını” uçaktan göremedimse de, sonraki günlerde Küba’nõn muhteşem doğasõnõ bol bol yaşayacaktõk. “Bir portakal çekirdeği atarsın terli sıcak toprağına Küba’nın / bir portakal bahçesi bulursun akşam- üstü” diyor ya Nâzõm Havana Rö- portajõ’nda, işte aynen öyle… Aralarõnda, Hõfzõ Topuz, Genco Erkal, Mehmet Aksoy, Pınar Kür, Umur Bugay, Prof. Füsun Akatlı, Prof. Zehra İpşiroğlu, Üstün Ak- men, Arif Keskiner, Zeynep Ir- gat, Orhan Şallıel, Zeynep Altıok, Nedim Saban gibi sanatçõ ve yazarlarõn bulun- duğu ekibimizde hemen herkes ilk kez Küba’ya geldiğinden, ülkeyi kavramak, devrim ruhunu an- lamak için Havana dõşõna çõkõp adanõn içlerine ka- rõşmamõz kaçõnõlmazdõ. Bu yolculukta bize iki us- ta rehber, Türkiye’den Haluk Uzunosman, Kü- ba’dan Manuel Jardon eşlik edecekti. (Bu kutlamaya kimin davetlisi olarak nasõl git- tiğimiz çok soruldu. Açõklayayõm. Ne KGB’den, ne CIA’dan para aldõk… Herkes kendi masrafõ- nõ ödedi. Çeşitli seyahat acentelerinden teklif is- temiştik, en uygun olan ATB-Tatilweb’inkini seç- tik.) Adanõn en doğu ucuna, Sierra Maestra Dağla- rõ’na ve o dağlarõn eteğindeki Santago de Cuba’ya kadar gidemediysek de, adanõn ortasõndaki üç önemli merkezi, Trinidad ve Cienfuegos ile Che’nin anõt mezarõnõn da bulunduğu Santa Cla- ra’yõ gördük gezdik. Sizleri de peşime takõp yola devam etmeden, baştan söylemeliyim: Gittiğimiz her yere müzik, salsa ritmi, şarkõ ve dans egemendi. Her sokakta, her meydanda, tarlada, evler- de, balkonlarda, camlarda, lokanta-kahve- barlarda, turistik olsun ya da olmasõn her yer- de müzik var! Kentler, kasabalar “salsa” rit- minde yaşõyor. Herkes her yerde müzik yapõ- yor, ritmi yakalõyor. İspanyol gitarõ, Af- rika bongosu, marakas... Havada “çık- çıkıçıkçık” sesleri. Kadõnlarõn yürü- yüşleri, erkeklerin gülüşleri de o sesin havasõnda... Ama yaşama egemen olan çocuklar. El üzerinde tutulan, gururlu mu gururlu, sõcacõk bakõşlõ çocuklar! O müzikte, Afrikalõ kölelerin getirdiği soluk, İspanyol sömürgecilerin getirdi- ği birikim, tarlalarõn “işgücü şarkıla- rı;” İtalyan romantizmini, Fransõz ba- ladlarõnõ, İspanyol operetlerini har- manlayan şarkõlar, varoşlarõn “rum- ba”sõnõ bir arada yoğuran ve sonuçta Küba’ya özgü müziği var eden insan- larõn bulaşõcõ coşkusu, sevinci, hüznü, direnci ve umudu vardõ... İbadet eder gibi, dua eder gibi, sevi- şir gibi dans edip şarkõ söyleyenlerin ül- kesiydi Küba. Bakõn Nâzõm Hikmet o müziği nasõl anlatõyor Havana Röportajõ’nda: “otelin 24’üncü katından dinliyo- rum şehri gece vakti / şehir türkülere gömü- lü / toprağın taşın yaprağın içinde türküler / türküler titreyen sıcak gibi toprağın taşın yap- rağın içinde / havanın içinde azot filan gibi tür- küler / türküler yemişlerin kabuğu eti çekir- deği / çiçeklerin kokusu türküler / türküler is- panya arabistan afrika / türküler gözlerinde ve kalçalarında kadınların / türküler erkek- lerin sıcak elleri / türküler oyunların ayakla- rı belleri omuzları…” SALSA RİTMİ “Sokaklarından müzik ve dans fışkaran Havana’da her an bir şenlik, bir festivalle karşılaşabilirsiniz...”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle