18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Maşalık 12 Eylül’ün söylemiyle, o dönemin “Marksist, Leninist ve hatta Maoistleri”nin çoğu bugün Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yürütülen asimetrik savaşın kurmaylarıdır. Bu muhteremler günümüzün özgürlükçü ve sözde anti-darbeci liberal aydınlardır. 12 Eylül 1980 darbesinin arkasındaki gerçek aktör Amerikan yönetimi idi. Bunu sağır sultanlar bile duydu. Bugün 12 Eylül darbeciliğine karşı mücadele görüntüsü altında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı saldırıya geçenler, dolaylı olarak maşa durumundalar. O dönemde gerçekten mağdur olan solcular, yurtseverler o dönemin cunta yönetimine karşı olmakta yerden göğe kadar haklılar. Aradan 30 yıl geçti. Ancak bugün ne yazık ki karşı çıkmaları gereken asıl gücün maşası durumuna düşüyorlar. İktidar yandaşlıkları da cabası. 12 Eylül’ün planlayıcısı, sahneye koyucusu, ABD yönetimi idi. Bunu sağır sultanlar, kör yazarlar bile biliyor. 12 Eylül 1980 günü sabaha karşı ABD Başkanı Jimmy Carter’ın önüne konulan “Bizim çocuklar işi bitirdi!” mesajı, sayısız makalenin, ciltlerle kitabın konusu oldu. Rahmetli İsmail Cem, dönemin ünlü siyasetçisi Cumhuriyet Senatosu Başkanı- Cumhurbaşkanıvekili İhsan Sabri Çağlayangil’in ağzından yayımlamıştı: - CIA altımızı oymuş da haberimiz yokmuş! 12 Eylül’de ABD’nin rolü konusunu ilk kez Mehmet Ali Birand “12 Eylül 04.00” adlı kitabında (1984) ortaya çıkarmıştı. 1980 yılında dönemin ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Henze, askeri müdahale haberini ulaştıran Amerikalı diplomatın “Your boys have done it- Senin çocuklar işi bitirdi!” mesaj verdiğini Birand’a söylemişti. Böylece 12 Eylül darbesindeki ABD yönetiminin rolü gün gibi ortaya çıkmıştı. Ancak yıllar sonra Paul Henze (2003) Zaman gazetesine verdiği bir demeçte, Mehmet Ali Birand’ın iddialarının uydurma olduğunu söylemişti. Bunun üzerine Birand, CIA Ajanı Paul Henze ile yaptığı görüşmenin sesli ve görüntülü kayıtlarını yayımlayarak Henze’yi yalanladı. Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin darbeden haberdar olduğunu ve darbe gecesi Başkan Jimmy Carter’a “Bizim çocuklar işi bitirdi” mesajınının Amerikalı diplomatlar tarafından iletildiği de tarihsel bir gerçek olarak kesinleşti. O dönemin mağdurları Marksist, Leninist ve hatta Maoistler, şimdi 12 Eylül darbesi ile sözde hesaplaşmaya girişiyorlar. Ama maşa olmaktan kurtulamıyorlar. 12 Eylül döneminde, “5’i Bir Yerde Paşalar” bilerek-bilmeyerek ABD yönetiminin maşası olmuştu. O dönemde Amerika Türkiye’yi parmağında oynatmıştı. Bugünkü ABD yönetimi, Türk ordusu ile hesaplaşmaya gitmeye yöneldi. AKP ile kayıtsız şartsız müttefik. Ama Türk Silahlı Kuvvetleri, AKP ile ittifak halinde değil. Bu kopukluğun aşılması gerekiyor. Bu yüzden TSK’nin Kuzey Irak’ta operasyon yapmasına ABD yönetimi karşı çıkıyor. TSK’nin iki kış önce gerçekleştirdiği Kandil’e yönelik o olağanüstü operasyonunu bu yüzden yarıda kestiriyor. ABD yönetimi, TSK’nin, Afganistan’a muharip Mehmetçik gönderilmesine karşı çıkmasına tepkili. AKP iktidarına karşı laik ve ulusalcı tavrından hazzetmiyor. Kısaca orduyu hizaya getirmek istiyor. TSK’ye karşı açtığı asimetrik savaşın nedeni bu. Bu savaşın hedefi, AKP tipi bir TSK yapılanmasıdır. Orduya karşı içeriden dışarıdan yürütülen medya savaşının özü budur. MERİÇ VELİDEDEOĞLU Ankara’da “Tütün İşçileri”nin eylemi 30. günü geride bırakıp ocak ayına gelindiğinde, kışın en soğuk dönemine girilmiş oluyordu. Dolayısıyla Ankara’nın ünlü ayazı da insanı donduran sertliğine ulaşmıştı. “Eylem”e katılan “emekçi”ler ilkin zorlandılar; olanakları ölçüsünde önlem almaya çalıştılar. Hiç gecikmeden devreye giren kimi basın, TV, özellikle de Cumhuriyet ve “Ulusal Kanal”, işçilerin soğuğa karşı korunmaları için gerekli olanları halka duyurdu. Böylece emekçilerle dayanışmanın alanı genişliyordu. “Ulusal Kanal” sık sık çağrı yaparak gerekenleri bildiriyordu: Battaniye, çorap, palto, yağmurluk, ceket, paketlenebilir yiyecek, öksürük şurubu, antibiyotik, şeker ilacı ve aleti, pomad, boğaz tableti, hijyenik ped, maske vö.’ler “Eylem”i dirençle sürdüren emekçiler için “halk”tan istenen bu dayanışmayı ilk duyduğumda, “Kurtuluş Savaşı” sürerken Başkomutan Mustafa Kemal’in “halk”a yaptığı “çağrı”yı insan anımsamadan edemiyor. Emperyalistlerin “maşa”sı Yunanistan’ı, 1. ve 2. “İnönü Savaşları”nda yenen Türk ordusunun, düşmanın yeni bir saldırısını püskürtmek için toparlanması gerekiyordu. Çünkü, ordunun araç gereçleri dışında, askerin “yaşam”sal gereksinmelerinde de çok büyük eksiklikler vardır. Bunun için Atatürk “halk”a başvurulmasını uygun bulur; çünkü tüm konuşmalarında “savaş”ın artık yalnızca “asker”le değil, “halk”la birlikte “topyekûn” olarak yapıldığını açıkça belirtiyordu. Dolayısıyla, “Sakarya Savaşı” başlamadan önce, ordunun zorunlu gereksinmelerini “halk”a duyuran on maddelik bir bildiri yayımlar. ? İki sayılı buyruğu ile yurttaki her evden şunu istiyordu: Birer kat çamaşır, bir çift çorap. ? Üç sayılı buyruğuyla: Çamaşırlık bez, patiska, tiftik, kösele, meşin, dikilmemiş çarık, potin, yem torbası, çivi, nal da istedikleri arasındaydı. ? Dört sayılı buyruğuyla da: Un, fasulye, nohut, mercimek, şeker, sabun, yağ ve muma büyük gereksinmeleri olduğunu bildiriyordu. “Çorap”tan “çivi”ye, “iplik”ten “nohut”a, “çamaşır”dan “şeker”e, “nal”a, “mum”a dek gereksinimi olan bir ordunun, tüm bunları en üst düzeyde sağlamış bir orduyu “çökertme”si karşısında insan söyleyecek söz bulamaz. Bu, bir savaşın, bir savaşımın, bir eylemin o “ülke”nin “halk”ıyla “birlik”te yürütüldüğünde istenilen sonuca varılacağının 88 yıllık bir örneğidir. Anadolu’da “halk”la bütünleşen bu “eylem”i, kuşkusuz “İstanbul Hükümet”i, engellemeye çalışacaktı. Çalıştı da. Dönemin emperyalist gücü İngiltere’nin avucundaki bu Hükümet, Anadolu’nun düşmana karşı birleşmesini, daha ilk adımda, kendisini devirecek bir “isyan” bir “eşkıyalık” olarak gördü; her ne kadar “eylem”i başlatana, günümüz AKP hükümetinin başı Erdoğan gibi: “Avucunu yalarsın avucunu; haddini bil!” denmese de... Bugün ülkemizde, başını “kazanılmış” özlük hakları elinden alınmak istenen “Tütün İşçileri”nin çektiği; emekçilerin, kamu çalışanlarının, her türlü kesimde çalışanların, doktorların, eczacıların, yazarların sanatçıların “halk”la “birlik”te yürüttüğü bir “savaşım”ın, yine “halk”la birlikte “eylem”e dönüş aşaması yaşanıyor. Halk “eylem”e katılımının yanı sıra, emekçilerin gereksinmelerini karşılamak için “de” -bir bakıma- yarışıyor; battaniyeleri, çorapları, yağmurlukları, ilaçları, yiyecekleri vö.’leri emekçi kardeşlerine tez ulaştırmak için. Ancak halkıyla bu denli bütünleşen bir emekçi: “Ölmek var, dönmek yok!” diye, yürekten kopan ve “duyan”ı sarsan bir sesle haykırabilir. Batman’dan, Tokat’tan, Diyarbakır’dan, Muş’tan, Adıyaman’dan gelen kadın emekçilerin yansıttığı “kararlılık” “gören” insanı etkiliyor. Oysa çoğunun küçük çocuğu var; çocukları annelerini yanlarında istiyor. Haklılar; bu emekçi “anne”ler günlerdir, haftalardır onlardan uzaktalar... TV’de genç bir kadın işçi: “Üretim toplumu olmaktan çıkarılıp tüketim toplumuna dönüştürüldük!” diye başladı konuşmasına mikrofon ona uzatıldığında. “Eylem”i, işte bu “bilinç”le algılayıp değerlendiriyordu. Adıyamanlı bir tütün işçisi de: Adıyaman, AKP’ye dört milletvekili, birçok belediye başkanlığı verdi, AKP’nin bize vereceği bu mu olmalıydı, sorusuyla nasıl aldatıldıklarını dile getiriyordu; ama artık “emek”ten gelen “güç”ünün bilincine varmış bir “işçi” olarak. “AB”nin “IMF”nin güdümünde ve “ABD”nin kucağındaki “AKP” iktidarının başı Erdoğan, tüm bunları “ajitasyon” yani “kışkırtma”, “karıştırma” olarak görüp değerlendiriyor. Ve siz de “böyle görün” diye halkı uyarıyor kendince. “88” yıl önce “zafer”i “halk”la bütünleşen “eylem” kazanmıştı. Bugün “de” öyle olacak!.. Hepsi ‘Ajitasyon’muş! [email protected] 29 OCAK 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Bülent Ersoy’dan serbülente: Bundan sonra senin adın Kozmik Bülent olsun! Elma Hikmet Eliz: “Milletin bize teslim ettiği kasayı soydurmayız diyen Recep, İstanbul’da Akbil’in kasasında elma mı soymuştu!” Gazman Necati Yıldırım: “Recep, yandaşlarına ‘Bizi gaza getirmeyin’ demiş. Yalaka olmak kolay mı; karnı doyar, gözü doymaz!” Bagaj Ahmet Önen: “Sara krizi gibi hayati durumlarda kullanılmak üzere Recep’in makam bagajında saklanan balyoz yanlış yerlerde aranıyor!” YağmurDeniz Büyük patronlar evcilik oynarken! TÜSİAD denilen Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği’nin yani “patronlar ve patroniçeler kulübü”nün “evcilik” oynadığını söylüyor Sıtkı Ergüney: “Önceki başkanları Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın babası Aydın Doğan’a bile sahip çıkamayan, bunu AKP’nin gazabına uğramaktan çekindikleri için yapamadıklarını itiraf edenler sonunda Ümit Boyner’i kendilerine yeni başkan seçtiler. AKP İktidarına yaranabilmek için demokratikleşme, milli irade, piyasa ekonomisi, AB üyeliği yaldızları ile Cumhuriyet ilkelerinin yozlaştırılmasına sessiz kalan, umduğunu bulamayınca ‘yaşlı aslan’ misali kükreyen fakat ‘Müslüman İşadamları’ karşısında beyaz bayrak gösterme noktasına gelen TÜSİAD! 1974’te beğenmediği Bülent Ecevit hükümetini gazete ilanları ile millete şikâyet edecek kadar ‘şahin’ TÜSİAD, AKP karşısında süt dökmüş kediden farksız hale geldi. Artık ekonomik konularda bile sesi çıkmıyor, kendi sorunlarını bile dile getiremiyor! Yeni başkan anayasa, seçim barajı muhabbetine girmiş durumda. Evcilik oynar gibi! Paradan başka kaybedecek değeri olamayanların sonu yok oluştur! Korkaklar her gün ölür; korkmayanlar ise ölünceye kadar mücadele verir!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” BARDAĞIN dolu tarafını görürseniz “olumlu bakıyor” olursunuz. Bardağın boş tarafını görürseniz “olumsuz bakıyorsun” denir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “darbe” suçlamalarıyla iktidar ve yalakası medya tarafından yerden yere vurulmakta olmasına Doğan Yıldırım, bardağın dolu tarafından bakıyor: “Uzakdoğu savaş sanatlarında bir kural vardır: Düşmanınla uyum içinde olacaksın. Aikido’da saldıran düşmanına karşı direnmezsin; onunla uyum içinde hareket edersin. O kadar uyum içinde hareket edersin ki düşmanın giderek hızlanır ve kontrolünü kaybeder, sen kontrolünü koruduğun için sonunda düşmanının kafasını yere çalarsın. Genelkurmay Aikido’daki gibi bir taktik uyguluyor. AKP siyasi olarak sıkıştı, deli boğa gibi saldırıyor. Ne Kürt açılımı, ne Ermeni açılımı istedikleri gibi oldu. Bu açılımların sonunda bütün milletin nefretini kazandılar. İşçilerin direnişi, ekonomik kriz hepsi AKP’nin aleyhine işliyor. AKP istiyor ki Türk Silahlı Kuvvetleri oyuna gelsin, hesapsız hareketlere girişsin ve AKP’yi bu durumdan kurtarsın. Ama yağma yok, kendi kazdıkları çukura düşüp boğulacaklar. AKP’yi kurtaracak ‘darbe’ asla olmayacak. Recep ve adamları ‘darbe’ bekleye bekleye iktidarı kaybedecek. Nereye girip arama yaparlarsa yapsınlar, istedikleri yalanları yandaş medya aracılığıyla istedikleri kadar söylesinler kimseyi inandıramayacaklar.” Aikido taktiği ilginç bir taktik. Genelkurmay Başkanlığı’nın böyle bir taktik uyguladığını söylemek için bazı veriler gerek. Oysa eldeki tek veri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un AKP iktidarı ile gerçekten uyum içinde çalıştığı! Bu arada eldeki eski veriler de “Aikido” taktiğini destekler nitelikte değil. Örneğin dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün Amerikalıların Kuzey Irak’ta Türk subaylarının başına çuval geçirmesi karşısında sessiz kalması “Aikido uyumu”nu değil Büyük Ortadoğu Projesi içindeki “işbirliği uyumu”nu gösteriyor. Bir sonraki dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın Dolmabahçe Sarayı’nda Recep’le yaptığı sır dolu görüşme de işbirliğinin devam ettiğini anlatıyor. Bu durumda Başbuğ, sırrını paylaştığı eski komutanlarının çizgisinin dışına niye çıksın? Aikido’nun ayrıntılarını öğrenmek gerek! Aikido SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bir lisans ya da marka sahibinin, bu hakkõnõ bir baş- kasõna devretmesi karşõlõğõnda aldõğõ bedel. 2/ Taneli ya da toz durumunda- ki maddeleri ya- bancõ maddelerden ayõrmakta kullanõ- lan araç... Vurgun, âşõk. 3/ Pokerde bir üç ve bir perden oluşan el... Bir göz rengi. 4/ Sõkõ dokunmuş bir tür pamuklu kumaş... Bir gösterme sõfatõ. 5/ Leyle- ğe benzer bir kuş... İngi- liz yapõmõ bir tür tabanca. 6/ Büyük piliç... Şöhret. 7/ Victor Hugo’nun, “Not- re-Dame’õn Kamburu” adlõ romanõndaki Çinge- ne kõzõn adõ. 8/ Şeker üre- timinde, billurlaşan şeker alõndõktan sonra kalan posa... İlkel benlik. 9/ Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ... Bir kadõn giysisi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlõ devletinde dõşarõya satõlan mallardan alõnan gümrük vergisi. 2/ Felsefede bir durumdan başka bir du- ruma geçme... Bir cins pamuklu kumaş. 3/ Kadõnlarõn çar- şaf yerine kullandõklarõ hafif üstlük. 4/ Bir renk... Geminin sol yanõ. 5/ İlaç, merhem... Tütün dizmek, kurutmak ve işlemek için kullanõlan üstü kapalõ sergi. 6/ Kaba örgü- lü büyük çuval... Ankara’daki özel bir tiyatronun kõsa ya- zõlõşõ. 7/ Üstü kapalõ olarak anlatma... Çok ince gözenekli dokuma. 8/ Türk müziğinde kullanõlan zilsiz büyük tef. 9/ Tanrõ tarafõndan lanetlenmiş olan... Bayağõ, sõradan. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 C U R C U N A S U R A Z A M E T R O M Z İ R A C A M A D A N B U Z D A R P İ N A Z A R K A L A M İ N K O L İ E R P A L A Z S T A B İ L İ Z E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle