27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 HAZİRAN 1996 CUMA 12 HABER-ARAŞTIRMA A merikan kurulu düzeninin en ^M saygın dergilerinden birinin / § kapağında iri puntolarla / I yazılmış "işçi" (vvorker) . X _A_ y azısını görenler şaşkına dönmüşlerdi. Hele. "İşçiler ve Dünya Ekonomisi" başlığını şu alarm çığlığının izlemesı. şaşkınlığı daha da arttıraeaktı: "Dünya belki de kimsenin güzünün vaşıııa bakmadan. tarihçileri 'Nedetı zamanında bir şey ler y apılmadı.'" demek zorunda bırakan o trajik anlardan birine doğru yol almaktadır." Bu >atırların altında Couneıl oıı Foreign Relations'ın dergisi Foreign Affaırs'in araştırma direktörü Ethan Kapstein'nin imzası var. Yazar. yeni ı$ olanakları yaratmakla birlikte "işin geçiciliği ve güvensizliğini arttıran bir ekonominin çelişkilerini irdelerken oldukça katı ve sert bir saptanıav ı da ortaya ko> maktadır". Dıplomasız bir Anıerikan ışçisi. yirmi yılda. saat ücretinden 3 dolar kayba uöramıştır (1973'teki 11.85 dola'rdan Î993'te 8.64 dolara). Yoksullaşma ve onun etkileri. niifusun çalışma çağındaki yüzde 2">inın hap>e dü$me>ine yol açmıştır. Rantiye sınıfı ideolojisi Kısaea. her ekonomik politikanın temel hedefinın "yurttaşlann yaşamını iyileştirmek" olduğu ilkeM göz ardı edılmiştir. Ama "karar" küresel bov utta daha da eiddıdir. tşsizliğin on beş yılda ikiye katlandığı OECD ülkeleri "iş"yerine parasal iktikrara de>tek vernıişler. finansal çıkarlara. emekçılerin zararına arka çıkmışlar ve uluslararası bir rantiye sınıfı yaratmışlardır "Öyle ki bu sınıfın kendineözgü ideolojisi' taşlaşmış bümkrasi. büviik ekonomi basını ve kuşkusu/. "pazar'tarafından dünya düzeni gerçektenvar mı? sav unulmaktadır." >Veimar*ın Alman >eçkinleri gibi politik yöneticiler \e onların ekonomi danışmanlan, büyüyen emekçi hoşnutsuzluğunu, işsizlerin %e yoksulların mutsuzluğunu önemsememişlerdir. Onlara göre. sağlıklı para. denk bütçe yanında marjinal bir sorundur. "Tek düşünceye1 " karşı girişilen \e Mark.sist öğeler taşıyan bu karşı çıkış. kuşkusuz tek yanlı deSildi. Yazar. !980"lı yıllarda belki de gerekli olan, ama çok uzun süre çok sayıda insana çok pahalıya mal olan "kısıtlayıcı ekonomik politikaların" terk edilmiş olmasını savunmaktan geri kalmamaktadır. Avrupalıları. Almanlann para politıkalanna doktriner yaklaşımlarının maliyetini yenıden gözden geçirmeye davet ederken. yeniden "korumacılığa" dönülmesine de karşı çıkmaktadır. Yazar. tam tersine yeni yönelimin küresel ölçekte hep birlikte ele alınması gereğinin altını çizmektedir. Ama bunun için "yeni bir dünya düzeni" icat etmeye hiç mi hiç gerek yoktur: 1945'te vapılan pekâlâ yeterli olacaktır. John Ikenberry'nin, aynı dergide yayımlanan yazısında. "demokratik liberal düzen" diye adlandırdığı düzenle ilgili geniş aynntılar yer almaktadır. Sözü edilen düzenin kaynağı 194! "de Roosevelt\e Churchill tarafından imzalanan. daha sonra Bretton Woods ve Dumbarton Oaks anlaşmaları. Birleşmiş Milletler'in \e tüm ulusJararası kuruluşlann ortaya çıkışlarıyla genişleyen Atlantik Şartı'dır. O sıralarda komünizme karşı savaş söz konusu değildi. Çünkü "soğuk savaş" henüz başlamamıştı. Daha çok Hitter'i iktıdara getiren ve dünyayı kaosa sürükleven ekonomik ve sosyal knzden ders alınmasına çalışılıyordu. Kurucular salt serbest ticaretin ilkelerini ortaya koymuyorlardı. Yapmak istediklen. bu sistemi yönetmek. giderek çok yönlü kurumlar şebekesiyle onu evcilleştirerek hizmetlerinden yararlanmaktı. Bu 30"lu yılların verdiği derslerdi: Kurumlar. kurallar. \erimsiz \e sorun yaratan pratiklerden kaçınmak için hükümetler arası karşılıklı ve aktif bir yönetim gerekliydi. Savaş kafalan kanştırdı Açık. ama iş dünyasının çıkarları ile "koruyucu devlerin" çıkarlannı uzlaştıran bir dünya ekonomisi istiyorlardı. Ne var ki. bu arada ortaya çıkan soğuk savaş kafaları kanştıracaktı. I945"inbüyük prensipleri, "komünizme set çekme", nükleer çıkmaz \e ideolojik yanşma gibi yeni kavramlar tarafından onlarca yıl gölgelenecekti. Sonunda. bu yanşmada kazanılan zafer. o denlı parlak oldu ki. olduğundan daha fazla bir biçimde değerlendirildi. Oysa basit bir parantez. çok daha denn bir gelişme. bir tür yol kazasıydı söz konubU olan. Ve yazar bundan şu sonucu çıkarmaktadır. Bugün yapılması gereken mitik bir yeni düzenin ortaya konulması değil. tam tersine eski polıtikalara. taahhütlere. stratejilere dönülmesidir. Michel Tatu Le Monde. 31 Mavıs 1996 ' Foreign Affairs. Mayıs-Haziran 1996. Faturayı ödeyen hep çocuklari• Dünyayı ikiye bölen mutlak bir aynşma ile yiiz yüzeyiz. Setaletin bedelini yoksul ülkelerin yoksul çocuklan ödüyorlar. Aşı yokluğundan dünyada her yıl 8 milyon '"Güneyli" yaşamını yitiriyor. Bangladeş'teki çocukların yarısı, Hindistanda'kilerin üçte biri besin yokluğundan yetersiz kiloda dünyaya geliyorlar. - • - ^ akamlar. Güney 100.000 doğumda 1800, m B v e Kuzey demek Afganıstan'da. 1700, w^£ için tüm Nijerya'da 1000. Norveçte m % kurulukları ve 7. Onlarca böylesi rakam, -M~ ^.hoyratlıklanyla kötü beslenme. doğurganlık oranlan. ölüm oranlan. yaşam düzeyi ile ilgili rakamlar. UNICEF'in lî Haziran 1966'da yayamlanan yıllık raporunda yer alıyor: Korkunç bir çığ gibi düşen rakamlar acımasız bir gerçeği ortaya koyuyor: Dünyamız iki ayak Dünva ekonomisinin kötü yönetilmesinin bedelini her zaman çocuklar ödüyor. Ive Kuzey demek için tüm kurulukları ve .hoyratlıklanyla rakamlar. sadece. Çocuk ölümleri. yanı 5 yaşına gelmeden ölen çocuklar: Nijerya'da 1000 çocukta 300. Etiyopya. Angola ve Afganistan"da 1000 çocukta 200. Almanya'da 1000 çocukta 7. Kışi başına Gayri Safi Milli Hasıla(GSMH): Mozaınbik'te yılda 80 dolar. Kamboçya'da 200, ls\içre'de37.1OO. Japonya'da 34.600 dolar. Doğum sirasında kanamadan. septısemıden ölen anne: Sierra Leone'de üzerinde deviniyor. Alınyazıların ve halklann ürkünç eşitsizliği içinde iki zamanlı bir evren. Güçlü ya da sefil, zengin ya da yoksul olmanızı, doğduğunuz ülkenin 'Deliinek'kriûndeperde kapanmadı HÜSEY İN BAŞ Türlerarası geçirimsiz sanılan duvan a^arak ın^anlara bulaştığı sekiz \ıldan bu vana bılinmesine kar^ın. bu gerçeği kendi halkından olduğu gıbı başka ülkelerin halklanndan da "gizleyerek" başja ortak olarak yer aldığı Av rupa ülkeleri olmak üzere. hemen tüm dünyaya "afiyetle" yedırmekte lıiçbir sakınca görmeyen. dahası. konuvla ilgili olarak konulan ambargov u ortaklarına Floransa zine^i öncesi. birlığin gelişme sürecine çomak sokma ^antajı yaparak delmeve çalışan maıestelennm hükümetı. doğrusu bu konuda bütünüyle pe^ etmeye niyetli görünmüvor. Ingiltere'ye .\B hoşgörüsü Tarafların. halklarının saûlığından çok daha önemli olduğundan ku^ku bulunmayan "yüksek"ekonomik ve siyasal çıkarları. beliı bir yerde uzla^malanna vetiyor. Nitekim. İngiltere 198iSve l'989 doğumlu "deli ineklerini" telef etmeyi hızlandıracak. Avrupa Bırliği de. ortağının fena halde canını yakan "ambargo*"y u birtakvim içinde tednci olarak kaldıracak. Avrupa Birliği'nin varılan nokta\ ı komuoy larına anlatması kolav değıl. Çünkü çeşitli Avrupa ülkelerınde "süngerimsi beyin" habtalığına tutıılan insanlar var. Ayrıca hastalığın giderek artnıasından da endi^e ediliyor. Geçen hafta ünlü İngiliz bihmsel dergısı "Nature"de yayımlanan bir yazıda. Major vönetiminin akılalmaz bir sorumsuzlukla başta Fransa olmak üzere çok sayıda Avrupa ülkesine. bu arada Krail'e, telef edtlmesı gereken hastalıklı koyunlann et ve kemiklerinden üretılen tonlarca havvan vemı de "pazarladığının" açıklanması. skandala yeni bir boyut kazandırmıştır. Nature- dergisi 'süngerimsi be\in" hastalığı bulaşmış yemlerin hangi ülkelere pazarlandığını aynntılı biçimde sergiliyor. Dergiye göre bazı ülkelerin önlem alarak sınırlannı kapatmalanna karşın İngiltere. sadece 1991 yıhnda Avrupa ülkelerine 25.000 ton "hastalıklı yem" ihraç etmiştir. Ve bu "yemlerin'" hastalıklı olduklannın bilinmesine karşın yapılmıştır. Olay, ultra liberal ideolojinin ilkelerine uygun olarak "rekabet" ve ne pahasına olursa olsun. "daha fazla kâr" • İngiltere, sadece 1991 yıhnda Avrupa ülkelerine bile bile 25 bin ton "'hastahklı yem" ihraç etmiştir. Bu durum. liberal giysili vahşi kapitalizmin daha fazla kâr için insan sağlığı da dahil hiçbir engel ve etik tanımadığını kanıtlamaktadır. amacıyla gerçekleşmiştir. Ve bu niteliğiyle de liberal giysili vahşi kapitalizmin daha fazla kâr için insan sağlığı da dahil hiçbir engel ve etik tanımadığının en çarpıcı kanıtlanndan birini oluşturmaktadır. Major vönetiminin sağlık kaygısıyla kendi halkından sakındığını. başkalanna. kuşkusuz gerektiğinde kendi halkına. bile bile yedirmesindeki ahlak nasipsizliği yanında. hastalıklı İngiliz etlerinin, "anlaşılır" ucuzluğuna tamah edip ithal edenlere göz yuman. dahası izin veren ülkelerin yöneticilerinin de bunu benzer ultra liberal ideolojilere uygun olarak yaptıklan da kuşkusuz. kimsenin saklısı değildır. Türkiye. yıllardır bilinmesine karşın. kimi güçlü lobilerin baskısıyla. hastalıklı İngiliz etlerinden ithal eden ülkeler arasında yer almaktadır. Ancak Nature dergisinin açıkladığı hastalıklı hayvan yemi ithal eden ülkeler listesinde Türkiye'nin yer alıp almadığı açıklık kazanmış değil. Umarız ilgili bakanlık, hastalıklı İngiliz etlerini ithal eden firmalann açıklanmasındaki gibi gecikmeden bu önemli konuya açıklık getirir. Ama iş salt bir açıklamayla bitmez. İlgili bakanlık. İngiliz etlennin hastalıklı olduğunu sağır sultan bile duymuşken nasıl olup da ıthaline izin verdiğini. bu konuda kimlerin baskı yaptığinı. daha önemlisi bundan kimlerin sorumlu olduğunu da açıklamak zorundadır. Türkiye'deki sorumlular Olayın şakaya gelir yanı yok. Bugün. Fransa^la. İrlanda. Isviçre ve Portekiz'de "süngerimsi beyin" hastalığına yakalanan insanlar vardır. Lzmanlara göre çok sayıda ülke. panik korkusuyla. bu konuda açıklama yapmaktan kaçınmaktadır. Türkiye'ye hastalıklı İngiliz eti ithal edildiği. bu konuda oldukça az bilgi verilmesine özen gösterilerek de olsa. resmen açıklanmıştır. Ama bu etleri getiren ithalatçı firmalara bakılırsa. hiçbiri. bu etlere elıni bile sürmemiştir. Kısaca. bu etleri kimin pazarladığı belli değildir. Kimse üzenne almamaktadır. Ama halkımızın bu etleri yediği kesındir Ülkemızde şu ana kadar "süngerimsi beyin" hastalığı vakası görülmüş müdür? İngiltere"den et ve hayvan yemi ithaline devam edilmekte midir? Hükümet, bile bile ülkeye hastalıklı İngiliz eti ithaline izin veren sorumlular hakkında herhangi bir soruşturma açtırmış mıdır? Sorular yaşamsal önemde. Yanıtlarına gelince, çok bekleriz. yoksul ya da zengin olması belirliyor. Ve işte sosyal sigortalardakı açıktan ya da ailelenn güvensizlıği gibi dertlerden. politik söylemlere göre artan ya da düşen vergi oranlarından uzaktayız. Bütünüyle bir başka yerdeyiz şimdi. Dünyayı ikiye bölen mutlak bir ayrışma ile yüz yüzeyiz. Sefaletin bedelini yoksul ülkelerin yoksul çocuklan ödüyorlar. Hem de peşin ödüyorlar. İşte yine rakamlar. Kuzey'de sıradan bir olay sayılan sağlık hizmeti ve aşı yokluğundan dünyada her yıl 8 milyon "Güneyli" yaşamını yitiriyor. Ûretim ve aşırı üretimden haberli değilmişiz gibi, Bangladeş'teki çocuklann varısı. Hindistanda'kilerin üçte biri besin yokluğundan yetersiz kiloda dünyaya geliyorlar. "Dünya ekonomisinin kötü yönetilmesinin faturasını milyonlarca çocuk ödüyor." Birleşnıış Milletler Çocuk Fonu LNIC'EF işte bu gerçeği dile getiriyor ve durumu tek bir sözcükle özetliyor: Skandal! LİN1ÇEF ne bir parti ne bir sendika ne Güney, ne de Kuzey. UNIGEF'toplumsal sarsıntıların ve durumların dünya gözlemcısı. muhasebecisidir. Gerçekten de Kuzey "in egoizmi bir skandaİdır. UNICEF'in Genel Müdürü Carol Bellamy şöyle diyor: "Çağımız esas olarak verimlilikle meşguldür. Kalkınma çabalanna da sinik (köpeksi) bir biçimde bakmaktadır. Sadece laftan mı ibarettir bütün bunlar? Hayır. Rakamlar ortadadır. Zengin ülkeier arasında UNICEF'e göre, sadece dördü (Norveç, Danimarka. İsveç ve Hollanda) Birteşmiş Milletler'in saptadığı düzeyde. yani kişi başma Gayri Safi Milli Hasıla'nın yüzde 07'si oranında yardını yapmaktadır. Skandaİ, aynı zamanda bazı Güney yöneticilerinin tutumlarında da gözlenmektedir. UMCEF ulusal kay nakların kötü yönetimini. sağlık ve eğitim yerine prestije ya da savunmaya vönelik harcamalarını da suçlamaktadır. Yine skandal olarak nitelenmesi gereken. aynı ülke içinde saptanan 'eşitsizliklerdeki artıştır." Zenginlerde yoksullann sayısı hızla artarken, yoksul ülkelerde zenginlerin sayılan artmaktadır. UNICEF,şu durumu doğruluyor: Ünlü kopma me>cuttur ve çok sayıda ülkenin bünvesinda sosyal bağlantıyı tehdit etmektedir." Pierre Georges Le Monde, 12 Haziran 1996 ANKARA... ANKA... MÜŞERREF HEKİMOĞLU Mükerrem Berk Yaşıyla Değil Başıyla Yaşayan Sanatçı Kimi kişilere ölümü yakıştıramayız. Yaşamı simge- ler onlar. Yaşama sevincini yeşertir her zaman. Yıllar- ca, olaylara, hastahğa, sorunlara karşın coşkusunu yitırmez, savaşını sürdürür. Mükerrem Berk de böyle bir kışi. Atatürk'ün mü- zik devrimini içten destekleyen. desteğini güzel ey- lemlerle kanıtlayan; dahası, boyutlandıran bir sanat- çı. Devlet Sanatçısı da oldu, ama Mükerrem Berk ol- mak, emeğinin ürünüyle mutlanmak daha onurlu bir olay bence. Güçlü soluğu var. yalnız flütüyle değil sa- vaşıyla da duyuruyor. Genç kuşaklar bilmez, ama orta ve yaşlı kuşak mü- zikseverler iyi anımsar. 1960 yıhnda istasyon yolun- daki eski sergi evi binası 15 gün içinde konser salo- nuna dönüştü. Mimarı, Mükerrem Berk. 27 Mayıs Devrimi'nden sonra gerçekleşen bir olay bu. Ahmet Tahtakılıç ın Milli Eğitim Bakanlığı döneminde CSO da bir devrim yaşadı. 15 günde bir salona kavuştu. Ilk konseri sandaiyelerde izledik. Havada kireç boyu kokusu, amaherkesmutlu. BaştaSuna Kan veVer- da Erman, tüm çalgıcıların gözleri parlıyor. Güzel konserler birbirini izliyor sonra. ismet Paşa tüm kon- serlere geliyor. Mükerrem Berk ile uzun uzun konu- şuyor konser öncesi ve sonrasında. Güzel bir dost- luk oluşuyor aralarında. Öykülerini gülümseyerek anımsarım her zaman. Mükerrem Berk kimi olayları adeta oynayarak aktarır; İsmet inönü'den söz eder- ken Paşa'nın kısık sesini duyarsınız birden. Adnan Saygun'un Nilüfer Hanım'a aşkından söz ederken değerli bestecimiz de masaya oturur nerdeyse. ya da bir Bağdat yolculuğundan söz eder; soprano Belkıs Aran, Şadan Candar da katılır aramıza. Yıllar boyun- ca aynı öyküleri dinler. ama doyamayız; ilk kez dinler gibi hoşlanır, kahkayı basarız. Irak başkentine, önce Bağdat Konservatuvarı'nı kurmak için gidiyor Mü- kerrem Berk: Mesut Cemil ve Cevdet Çağlar ile birlikte. Komşu ülkenin müzik yaşamına da katkısı var. Ya- şama sevincini hiç soldurmuyor. inancını. üretkenli- ğini de güzel koruyor. Onun döneminde CSO'nun çalmadığı ülke kalmadı Avrupa'da. Finlandiya'yı da içeren konserler sonrası güzel yazılar yayımlandı ya- bancı basında. Kaç kez Avrupa turu, ayrıca Doğu ül- kelerinde konserler... Ama CSO'yu Anadolu'ya taşı- yarak halkımıza da yıllarca dinletti Mükerrem Berk. 1970'lerin başında Istanbul Devlet Senfoni Orkest- rası'nı da o kurdu. O orkestrada Avrupa'da konser- ler veriyor. Bir görevi üstlenenlerin; severek. inanarak yaşa- yanların üretkenliği tükenmıyor. Mükerrem Berk'ın başkanlığıyla Istanbul Fılarmoni Derneğı de güzel canlandı. Emekli de oldu, ama yaşını değil başını yaşadı her zaman. Orkestranın baş flütçüsü, yöneticisi. öğret- men, dernek başkanı... Nerede olursa olsun müzik devrimini yaşatmaya kesin kararını kanıtlıyor. Birlik- te çalıştığı kişilere sevgiyle bakıyor. yukandakilere değil aşağıdakilere ilgi gösteriyor. elini uzatıyor. Yö- netimde az rastlanan bir davranış biçimi, ama bu tür yöneticiler yıllar geçse de unutulmuyor. CSO'nun es- ki göreviileri de hâlâ anlatıyor iyi katpli müdürü. Son yıllarda az buluştuk. Altınoluk'ta güneşi uğur- ladık bir yaz akşamı, bir başka akşam Suna Kan'ın evinde Ömer Üster'in evliliğinı kutladık. Anılarını yaz- maya zorladım onu. Dinlediklerimizi başkaları da duy- sun, gençler de okusun, orkestramızın tarihinı daha iyi öğrensinler istedim. "Vaktin olsa da, ben anlatsam sen yazsan "dedi. Vaktin böylesine çabuk geçeceğini düşünmedik hiç. Ölümü uyardı beni. Bir görevi yapamamanın hüz- nüyle sızladı yüreğim. Cenaze töreni. HABITAT-H'nin son gününe rastla- dı. Bir Devlet Sanatçısı'na, müzik devriminin içten bir öncüsüne yaraşır bir tören gerçekten. TRT 1 'de izle- dim bu töreni. sonra da, HABITAT-H'nin kapanışı ne- deniyle Boğaz'da renk renk patlayan fişekleri... O aralık Suna Kan ile konuştuk telefonla. Sevin Berk'in balkonda otururken yaşadığı duygusallığı anlattı ba- na. Boğaz'daki renk renk havai fişeklerin Mükerrem Berk'i de uğurladığını, sonsuz uykusuna bu ışık yağ- murunda daldığını hissediyor. Telefonu kapadım, gözlerimde yaşlarla düşündüm. Uykusunda Sevin Berk'in arp'ını da duyuyor bence, ne güzel sevgi şarkıları çalıyor kimbilir! B U L M A C A SEDAT YAŞAYAS 1 2 3 4 5 6 7SOLDAN SAĞA: 1/ Tek alıcı bulu- nanpıyasasıstemı. 2/Bıriyle eğlenme ve onu küçümse- me...Dağkeçısı.3/ 3 Bir soru sözü... Y- atlimanı.4/Soylu- lar. 5/Birtürbalık ağı... Numaranın kısa yazılışı. 6/S\- ğır sürüsü... Ka- sımpatına benze- yen bir çiçek. II 8 Sahıp... Asurkral- q lığınınbaşkentı.8/ Namık Kemal'ın bir tıvat- ro yapıtı. 9/ Istekleri. dü- şüncelen karşıtolan ıkı kı- şiden ya da iki topluluktan her biri... Norveçli kâşif 3 Thor Heyerdahrın eski 4 Mısırlılar'ın Amerika'ya c gittıginı kanıtlamak için papırüsten vaptığı ve ikin- cı seferinde başanya ulaş- tığı teknenın adı. YLKARIDAN AŞAĞIYA: g 1/ Kale kuşatmalarında ağırtaş gülleler fırlatmaktakullanılan eski savaş aracı. 2/Is- panvollar'ın sevınç sözü... Gökcisımlerını gözetleme. 3/ Olumsuzluk belırten bir önek... Giysılerin kol. yaka. etek kenarlanna dikılen şerit va da kaytan... Radyumun simge- si. 4/Manavgat Çayı üzerindeki baraı. 5/Şöhret... Islam di- nıne göre haram sayılan faiz. 6/ Konut kapılannda menteşe ve kilidin takıldığı düşe\ konumdaki kalın parça... Mımar- lıkta "sahın"anlamında kullanılan sözcük. 7/Çok sayıda alı- cıya karşılık çok az sayıda satıcının bulunduğu piyasa sis- temi. 8/KristofKoJomb'un Amerıka seferı sırasında yönet- tığı üç gemıden bın... Sebze bahçesı. 9/Ağzı geniş tek kulp- lu bu kabı. Sigara içenler! Bugün kendinize değerli bir fırsat \erin: Sigarayı bırakın. TÜRK KALP VAKFI 7e/.; (0.212) 212 07 07 (PBX) 10 Hat Faks: (0212) 212 68 35
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle