Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 HAZİRAN 1996 CUMA
12 HABER-ARAŞTIRMA
A merikan kurulu düzeninin en
^M saygın dergilerinden birinin
/ § kapağında iri puntolarla
/ I yazılmış "işçi" (vvorker)
. X _A_ y azısını görenler şaşkına
dönmüşlerdi. Hele. "İşçiler ve Dünya
Ekonomisi" başlığını şu alarm
çığlığının izlemesı. şaşkınlığı daha da
arttıraeaktı: "Dünya belki de kimsenin
güzünün vaşıııa bakmadan. tarihçileri
'Nedetı zamanında bir şey ler
y apılmadı.'" demek zorunda bırakan o
trajik anlardan birine doğru yol
almaktadır." Bu >atırların altında
Couneıl oıı Foreign Relations'ın
dergisi Foreign Affaırs'in araştırma
direktörü Ethan Kapstein'nin imzası
var. Yazar. yeni ı$ olanakları
yaratmakla birlikte "işin geçiciliği ve
güvensizliğini arttıran bir ekonominin
çelişkilerini irdelerken oldukça katı ve
sert bir saptanıav ı da ortaya
ko> maktadır". Dıplomasız bir
Anıerikan ışçisi. yirmi yılda. saat
ücretinden 3 dolar kayba uöramıştır
(1973'teki 11.85 dola'rdan Î993'te 8.64
dolara). Yoksullaşma ve onun etkileri.
niifusun çalışma çağındaki yüzde
2">inın hap>e dü$me>ine yol açmıştır.
Rantiye sınıfı ideolojisi
Kısaea. her ekonomik politikanın
temel hedefinın "yurttaşlann yaşamını
iyileştirmek" olduğu ilkeM göz ardı
edılmiştir. Ama "karar" küresel
bov utta daha da eiddıdir. tşsizliğin on
beş yılda ikiye katlandığı OECD
ülkeleri "iş"yerine parasal iktikrara
de>tek vernıişler. finansal çıkarlara.
emekçılerin zararına arka çıkmışlar ve
uluslararası bir rantiye sınıfı
yaratmışlardır "Öyle ki bu sınıfın
kendineözgü ideolojisi' taşlaşmış
bümkrasi. büviik ekonomi basını ve
kuşkusu/. "pazar'tarafından
dünya düzeni gerçektenvar mı?
sav unulmaktadır." >Veimar*ın Alman
>eçkinleri gibi politik yöneticiler \e
onların ekonomi danışmanlan,
büyüyen emekçi hoşnutsuzluğunu,
işsizlerin %e yoksulların mutsuzluğunu
önemsememişlerdir. Onlara göre.
sağlıklı para. denk bütçe yanında
marjinal bir sorundur.
"Tek düşünceye1
" karşı girişilen \e
Mark.sist öğeler taşıyan bu karşı çıkış.
kuşkusuz tek yanlı deSildi. Yazar.
!980"lı yıllarda belki de gerekli olan,
ama çok uzun süre çok sayıda insana
çok pahalıya mal olan "kısıtlayıcı
ekonomik politikaların" terk edilmiş
olmasını savunmaktan geri
kalmamaktadır. Avrupalıları.
Almanlann para politıkalanna
doktriner yaklaşımlarının maliyetini
yenıden gözden geçirmeye davet
ederken. yeniden "korumacılığa"
dönülmesine de karşı çıkmaktadır.
Yazar. tam tersine yeni yönelimin
küresel ölçekte hep birlikte ele
alınması gereğinin altını çizmektedir.
Ama bunun için "yeni bir dünya
düzeni" icat etmeye hiç mi hiç gerek
yoktur: 1945'te vapılan pekâlâ yeterli
olacaktır. John Ikenberry'nin, aynı
dergide yayımlanan yazısında.
"demokratik liberal düzen" diye
adlandırdığı düzenle ilgili geniş
aynntılar yer almaktadır. Sözü edilen
düzenin kaynağı 194! "de Roosevelt\e
Churchill tarafından imzalanan. daha
sonra Bretton Woods ve Dumbarton
Oaks anlaşmaları. Birleşmiş
Milletler'in \e tüm ulusJararası
kuruluşlann ortaya çıkışlarıyla
genişleyen Atlantik Şartı'dır. O
sıralarda komünizme karşı savaş söz
konusu değildi. Çünkü "soğuk savaş"
henüz başlamamıştı. Daha çok Hitter'i
iktıdara getiren ve dünyayı kaosa
sürükleven ekonomik ve sosyal
knzden ders alınmasına çalışılıyordu.
Kurucular salt serbest ticaretin
ilkelerini ortaya koymuyorlardı.
Yapmak istediklen. bu sistemi
yönetmek. giderek çok yönlü kurumlar
şebekesiyle onu evcilleştirerek
hizmetlerinden yararlanmaktı. Bu
30"lu yılların verdiği derslerdi:
Kurumlar. kurallar. \erimsiz \e sorun
yaratan pratiklerden kaçınmak için
hükümetler arası karşılıklı ve aktif bir
yönetim gerekliydi.
Savaş kafalan kanştırdı
Açık. ama iş dünyasının çıkarları ile
"koruyucu devlerin" çıkarlannı
uzlaştıran bir dünya ekonomisi
istiyorlardı. Ne var ki. bu arada ortaya
çıkan soğuk savaş kafaları
kanştıracaktı. I945"inbüyük
prensipleri, "komünizme set çekme",
nükleer çıkmaz \e ideolojik yanşma
gibi yeni kavramlar tarafından onlarca
yıl gölgelenecekti. Sonunda. bu
yanşmada kazanılan zafer. o denlı
parlak oldu ki. olduğundan daha fazla
bir biçimde değerlendirildi. Oysa basit
bir parantez. çok daha denn bir
gelişme. bir tür yol kazasıydı söz
konubU olan. Ve yazar bundan şu
sonucu çıkarmaktadır. Bugün
yapılması gereken mitik bir yeni
düzenin ortaya konulması değil. tam
tersine eski polıtikalara. taahhütlere.
stratejilere dönülmesidir.
Michel Tatu
Le Monde. 31 Mavıs 1996 ' Foreign
Affairs. Mayıs-Haziran 1996.
Faturayı ödeyen hep çocuklari• Dünyayı ikiye bölen mutlak bir aynşma
ile yiiz yüzeyiz. Setaletin bedelini yoksul
ülkelerin yoksul çocuklan ödüyorlar.
Aşı yokluğundan dünyada her yıl 8 milyon
'"Güneyli" yaşamını yitiriyor.
Bangladeş'teki çocukların yarısı,
Hindistanda'kilerin üçte biri besin yokluğundan
yetersiz kiloda dünyaya geliyorlar.
- • - ^ akamlar. Güney 100.000 doğumda 1800,
m B v e Kuzey demek Afganıstan'da. 1700,
w^£ için tüm Nijerya'da 1000. Norveçte
m % kurulukları ve 7. Onlarca böylesi rakam,
-M~ ^.hoyratlıklanyla kötü beslenme.
doğurganlık oranlan. ölüm
oranlan. yaşam düzeyi ile
ilgili rakamlar. UNICEF'in
lî Haziran 1966'da
yayamlanan yıllık
raporunda yer alıyor:
Korkunç bir çığ gibi düşen
rakamlar acımasız bir
gerçeği ortaya koyuyor:
Dünyamız iki ayak
Dünva ekonomisinin kötü yönetilmesinin bedelini her zaman çocuklar ödüyor.
Ive Kuzey demek
için tüm
kurulukları ve
.hoyratlıklanyla
rakamlar. sadece.
Çocuk ölümleri. yanı 5
yaşına gelmeden ölen
çocuklar: Nijerya'da 1000
çocukta 300. Etiyopya.
Angola ve Afganistan"da
1000 çocukta 200.
Almanya'da 1000 çocukta
7. Kışi başına Gayri Safi
Milli Hasıla(GSMH):
Mozaınbik'te yılda 80
dolar. Kamboçya'da 200,
ls\içre'de37.1OO.
Japonya'da 34.600 dolar.
Doğum sirasında
kanamadan. septısemıden
ölen anne: Sierra Leone'de
üzerinde deviniyor.
Alınyazıların ve halklann
ürkünç eşitsizliği içinde iki
zamanlı bir evren.
Güçlü ya da sefil, zengin
ya da yoksul olmanızı,
doğduğunuz ülkenin
'Deliinek'kriûndeperde kapanmadı
HÜSEY İN BAŞ
Türlerarası geçirimsiz sanılan
duvan a^arak ın^anlara bulaştığı
sekiz \ıldan bu vana bılinmesine
kar^ın. bu gerçeği kendi
halkından olduğu gıbı başka
ülkelerin halklanndan da
"gizleyerek" başja ortak olarak
yer aldığı Av rupa ülkeleri olmak
üzere. hemen tüm dünyaya
"afiyetle" yedırmekte lıiçbir
sakınca görmeyen. dahası.
konuvla ilgili olarak konulan
ambargov u ortaklarına Floransa
zine^i öncesi. birlığin gelişme
sürecine çomak sokma ^antajı
yaparak delmeve çalışan
maıestelennm hükümetı. doğrusu
bu konuda bütünüyle pe^ etmeye
niyetli görünmüvor.
Ingiltere'ye .\B hoşgörüsü
Tarafların. halklarının
saûlığından çok daha önemli
olduğundan ku^ku bulunmayan
"yüksek"ekonomik ve siyasal
çıkarları. beliı bir yerde
uzla^malanna vetiyor. Nitekim.
İngiltere 198iSve l'989 doğumlu
"deli ineklerini" telef etmeyi
hızlandıracak. Avrupa Bırliği de.
ortağının fena halde canını yakan
"ambargo*"y u birtakvim içinde
tednci olarak kaldıracak.
Avrupa Birliği'nin varılan
nokta\ ı komuoy larına anlatması
kolav değıl. Çünkü çeşitli Avrupa
ülkelerınde "süngerimsi beyin"
habtalığına tutıılan insanlar var.
Ayrıca hastalığın giderek
artnıasından da endi^e ediliyor.
Geçen hafta ünlü İngiliz bihmsel
dergısı "Nature"de yayımlanan
bir yazıda. Major vönetiminin
akılalmaz bir sorumsuzlukla
başta Fransa olmak üzere çok
sayıda Avrupa ülkesine. bu arada
Krail'e, telef edtlmesı gereken
hastalıklı koyunlann et ve
kemiklerinden üretılen tonlarca
havvan vemı de "pazarladığının"
açıklanması. skandala yeni bir
boyut kazandırmıştır. Nature-
dergisi 'süngerimsi be\in"
hastalığı bulaşmış yemlerin hangi
ülkelere pazarlandığını aynntılı
biçimde sergiliyor. Dergiye göre
bazı ülkelerin önlem alarak
sınırlannı kapatmalanna karşın
İngiltere. sadece 1991 yıhnda
Avrupa ülkelerine 25.000 ton
"hastalıklı yem" ihraç etmiştir.
Ve bu "yemlerin'" hastalıklı
olduklannın bilinmesine karşın
yapılmıştır. Olay, ultra liberal
ideolojinin ilkelerine uygun
olarak "rekabet" ve ne pahasına
olursa olsun. "daha fazla kâr"
• İngiltere, sadece 1991
yıhnda Avrupa ülkelerine bile
bile 25 bin ton "'hastahklı
yem" ihraç etmiştir. Bu
durum. liberal giysili vahşi
kapitalizmin daha fazla kâr
için insan sağlığı da dahil
hiçbir engel ve etik
tanımadığını kanıtlamaktadır.
amacıyla gerçekleşmiştir. Ve bu
niteliğiyle de liberal giysili vahşi
kapitalizmin daha fazla kâr için
insan sağlığı da dahil hiçbir engel
ve etik tanımadığının en çarpıcı
kanıtlanndan birini
oluşturmaktadır. Major
vönetiminin sağlık kaygısıyla
kendi halkından sakındığını.
başkalanna. kuşkusuz
gerektiğinde kendi halkına. bile
bile yedirmesindeki ahlak
nasipsizliği yanında. hastalıklı
İngiliz etlerinin, "anlaşılır"
ucuzluğuna tamah edip ithal
edenlere göz yuman. dahası izin
veren ülkelerin yöneticilerinin de
bunu benzer ultra liberal
ideolojilere uygun olarak
yaptıklan da kuşkusuz. kimsenin
saklısı değildır.
Türkiye. yıllardır bilinmesine
karşın. kimi güçlü lobilerin
baskısıyla. hastalıklı İngiliz
etlerinden ithal eden ülkeler
arasında yer almaktadır. Ancak
Nature dergisinin açıkladığı
hastalıklı hayvan yemi ithal eden
ülkeler listesinde Türkiye'nin yer
alıp almadığı açıklık kazanmış
değil. Umarız ilgili bakanlık,
hastalıklı İngiliz etlerini ithal
eden firmalann açıklanmasındaki
gibi gecikmeden bu önemli
konuya açıklık getirir. Ama iş salt
bir açıklamayla bitmez. İlgili
bakanlık. İngiliz etlennin
hastalıklı olduğunu sağır sultan
bile duymuşken nasıl olup da
ıthaline izin verdiğini. bu konuda
kimlerin baskı yaptığinı. daha
önemlisi bundan kimlerin
sorumlu olduğunu da açıklamak
zorundadır.
Türkiye'deki sorumlular
Olayın şakaya gelir yanı yok.
Bugün. Fransa^la. İrlanda. Isviçre
ve Portekiz'de "süngerimsi
beyin" hastalığına yakalanan
insanlar vardır. Lzmanlara göre
çok sayıda ülke. panik
korkusuyla. bu konuda açıklama
yapmaktan kaçınmaktadır.
Türkiye'ye hastalıklı İngiliz eti
ithal edildiği. bu konuda oldukça
az bilgi verilmesine özen
gösterilerek de olsa. resmen
açıklanmıştır. Ama bu etleri
getiren ithalatçı firmalara
bakılırsa. hiçbiri. bu etlere elıni
bile sürmemiştir. Kısaca. bu etleri
kimin pazarladığı belli değildir.
Kimse üzenne almamaktadır.
Ama halkımızın bu etleri yediği
kesındir Ülkemızde şu ana kadar
"süngerimsi beyin" hastalığı
vakası görülmüş müdür?
İngiltere"den et ve hayvan yemi
ithaline devam edilmekte midir?
Hükümet, bile bile ülkeye
hastalıklı İngiliz eti ithaline izin
veren sorumlular hakkında
herhangi bir soruşturma açtırmış
mıdır?
Sorular yaşamsal önemde.
Yanıtlarına gelince, çok bekleriz.
yoksul ya da zengin olması
belirliyor. Ve işte sosyal
sigortalardakı açıktan ya
da ailelenn güvensizlıği
gibi dertlerden. politik
söylemlere göre artan ya
da düşen vergi
oranlarından uzaktayız.
Bütünüyle bir başka
yerdeyiz şimdi. Dünyayı
ikiye bölen mutlak bir
ayrışma ile yüz yüzeyiz.
Sefaletin bedelini yoksul
ülkelerin yoksul çocuklan
ödüyorlar. Hem de peşin
ödüyorlar. İşte yine
rakamlar. Kuzey'de sıradan
bir olay sayılan sağlık
hizmeti ve aşı
yokluğundan dünyada her
yıl 8 milyon "Güneyli"
yaşamını yitiriyor. Ûretim
ve aşırı üretimden haberli
değilmişiz gibi,
Bangladeş'teki çocuklann
varısı. Hindistanda'kilerin
üçte biri besin
yokluğundan yetersiz
kiloda dünyaya geliyorlar.
"Dünya ekonomisinin kötü
yönetilmesinin faturasını
milyonlarca çocuk ödüyor."
Birleşnıış Milletler Çocuk
Fonu LNIC'EF işte bu
gerçeği dile getiriyor ve
durumu tek bir sözcükle
özetliyor: Skandal!
LİN1ÇEF ne bir parti ne bir
sendika ne Güney, ne de
Kuzey. UNIGEF'toplumsal
sarsıntıların ve durumların
dünya gözlemcısı.
muhasebecisidir.
Gerçekten de Kuzey "in
egoizmi bir skandaİdır.
UNICEF'in Genel Müdürü
Carol Bellamy şöyle diyor:
"Çağımız esas olarak
verimlilikle meşguldür.
Kalkınma çabalanna da
sinik (köpeksi) bir biçimde
bakmaktadır. Sadece laftan
mı ibarettir bütün bunlar?
Hayır. Rakamlar ortadadır.
Zengin ülkeier arasında
UNICEF'e göre, sadece
dördü (Norveç,
Danimarka. İsveç ve
Hollanda) Birteşmiş
Milletler'in saptadığı
düzeyde. yani kişi başma
Gayri Safi Milli Hasıla'nın
yüzde 07'si oranında
yardını yapmaktadır.
Skandaİ, aynı zamanda
bazı Güney yöneticilerinin
tutumlarında da
gözlenmektedir.
UMCEF ulusal
kay nakların kötü
yönetimini. sağlık ve eğitim
yerine prestije ya da
savunmaya vönelik
harcamalarını da
suçlamaktadır.
Yine skandal olarak
nitelenmesi gereken. aynı
ülke içinde saptanan
'eşitsizliklerdeki artıştır."
Zenginlerde yoksullann
sayısı hızla artarken, yoksul
ülkelerde zenginlerin
sayılan artmaktadır.
UNICEF,şu durumu
doğruluyor: Ünlü kopma
me>cuttur ve çok sayıda
ülkenin bünvesinda sosyal
bağlantıyı tehdit
etmektedir."
Pierre Georges
Le Monde, 12 Haziran
1996
ANKARA... ANKA...
MÜŞERREF HEKİMOĞLU
Mükerrem Berk Yaşıyla Değil
Başıyla Yaşayan Sanatçı
Kimi kişilere ölümü yakıştıramayız. Yaşamı simge-
ler onlar. Yaşama sevincini yeşertir her zaman. Yıllar-
ca, olaylara, hastahğa, sorunlara karşın coşkusunu
yitırmez, savaşını sürdürür.
Mükerrem Berk de böyle bir kışi. Atatürk'ün mü-
zik devrimini içten destekleyen. desteğini güzel ey-
lemlerle kanıtlayan; dahası, boyutlandıran bir sanat-
çı. Devlet Sanatçısı da oldu, ama Mükerrem Berk ol-
mak, emeğinin ürünüyle mutlanmak daha onurlu bir
olay bence. Güçlü soluğu var. yalnız flütüyle değil sa-
vaşıyla da duyuruyor.
Genç kuşaklar bilmez, ama orta ve yaşlı kuşak mü-
zikseverler iyi anımsar. 1960 yıhnda istasyon yolun-
daki eski sergi evi binası 15 gün içinde konser salo-
nuna dönüştü. Mimarı, Mükerrem Berk. 27 Mayıs
Devrimi'nden sonra gerçekleşen bir olay bu. Ahmet
Tahtakılıç ın Milli Eğitim Bakanlığı döneminde CSO
da bir devrim yaşadı. 15 günde bir salona kavuştu.
Ilk konseri sandaiyelerde izledik. Havada kireç boyu
kokusu, amaherkesmutlu. BaştaSuna Kan veVer-
da Erman, tüm çalgıcıların gözleri parlıyor. Güzel
konserler birbirini izliyor sonra. ismet Paşa tüm kon-
serlere geliyor. Mükerrem Berk ile uzun uzun konu-
şuyor konser öncesi ve sonrasında. Güzel bir dost-
luk oluşuyor aralarında. Öykülerini gülümseyerek
anımsarım her zaman. Mükerrem Berk kimi olayları
adeta oynayarak aktarır; İsmet inönü'den söz eder-
ken Paşa'nın kısık sesini duyarsınız birden. Adnan
Saygun'un Nilüfer Hanım'a aşkından söz ederken
değerli bestecimiz de masaya oturur nerdeyse. ya da
bir Bağdat yolculuğundan söz eder; soprano Belkıs
Aran, Şadan Candar da katılır aramıza. Yıllar boyun-
ca aynı öyküleri dinler. ama doyamayız; ilk kez dinler
gibi hoşlanır, kahkayı basarız. Irak başkentine, önce
Bağdat Konservatuvarı'nı kurmak için gidiyor Mü-
kerrem Berk: Mesut Cemil ve Cevdet Çağlar ile
birlikte.
Komşu ülkenin müzik yaşamına da katkısı var. Ya-
şama sevincini hiç soldurmuyor. inancını. üretkenli-
ğini de güzel koruyor. Onun döneminde CSO'nun
çalmadığı ülke kalmadı Avrupa'da. Finlandiya'yı da
içeren konserler sonrası güzel yazılar yayımlandı ya-
bancı basında. Kaç kez Avrupa turu, ayrıca Doğu ül-
kelerinde konserler... Ama CSO'yu Anadolu'ya taşı-
yarak halkımıza da yıllarca dinletti Mükerrem Berk.
1970'lerin başında Istanbul Devlet Senfoni Orkest-
rası'nı da o kurdu. O orkestrada Avrupa'da konser-
ler veriyor.
Bir görevi üstlenenlerin; severek. inanarak yaşa-
yanların üretkenliği tükenmıyor. Mükerrem Berk'ın
başkanlığıyla Istanbul Fılarmoni Derneğı de güzel
canlandı.
Emekli de oldu, ama yaşını değil başını yaşadı her
zaman. Orkestranın baş flütçüsü, yöneticisi. öğret-
men, dernek başkanı... Nerede olursa olsun müzik
devrimini yaşatmaya kesin kararını kanıtlıyor. Birlik-
te çalıştığı kişilere sevgiyle bakıyor. yukandakilere
değil aşağıdakilere ilgi gösteriyor. elini uzatıyor. Yö-
netimde az rastlanan bir davranış biçimi, ama bu tür
yöneticiler yıllar geçse de unutulmuyor. CSO'nun es-
ki göreviileri de hâlâ anlatıyor iyi katpli müdürü.
Son yıllarda az buluştuk. Altınoluk'ta güneşi uğur-
ladık bir yaz akşamı, bir başka akşam Suna Kan'ın
evinde Ömer Üster'in evliliğinı kutladık. Anılarını yaz-
maya zorladım onu. Dinlediklerimizi başkaları da duy-
sun, gençler de okusun, orkestramızın tarihinı daha
iyi öğrensinler istedim. "Vaktin olsa da, ben anlatsam
sen yazsan "dedi.
Vaktin böylesine çabuk geçeceğini düşünmedik
hiç. Ölümü uyardı beni. Bir görevi yapamamanın hüz-
nüyle sızladı yüreğim.
Cenaze töreni. HABITAT-H'nin son gününe rastla-
dı. Bir Devlet Sanatçısı'na, müzik devriminin içten bir
öncüsüne yaraşır bir tören gerçekten. TRT 1 'de izle-
dim bu töreni. sonra da, HABITAT-H'nin kapanışı ne-
deniyle Boğaz'da renk renk patlayan fişekleri... O
aralık Suna Kan ile konuştuk telefonla. Sevin Berk'in
balkonda otururken yaşadığı duygusallığı anlattı ba-
na. Boğaz'daki renk renk havai fişeklerin Mükerrem
Berk'i de uğurladığını, sonsuz uykusuna bu ışık yağ-
murunda daldığını hissediyor.
Telefonu kapadım, gözlerimde yaşlarla düşündüm.
Uykusunda Sevin Berk'in arp'ını da duyuyor bence,
ne güzel sevgi şarkıları çalıyor kimbilir!
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAS
1 2 3 4 5 6 7SOLDAN SAĞA:
1/ Tek alıcı bulu-
nanpıyasasıstemı.
2/Bıriyle eğlenme
ve onu küçümse-
me...Dağkeçısı.3/ 3
Bir soru sözü... Y-
atlimanı.4/Soylu-
lar. 5/Birtürbalık
ağı... Numaranın
kısa yazılışı. 6/S\-
ğır sürüsü... Ka-
sımpatına benze-
yen bir çiçek. II 8
Sahıp... Asurkral- q
lığınınbaşkentı.8/
Namık Kemal'ın bir tıvat-
ro yapıtı. 9/ Istekleri. dü-
şüncelen karşıtolan ıkı kı-
şiden ya da iki topluluktan
her biri... Norveçli kâşif 3
Thor Heyerdahrın eski 4
Mısırlılar'ın Amerika'ya c
gittıginı kanıtlamak için
papırüsten vaptığı ve ikin-
cı seferinde başanya ulaş-
tığı teknenın adı.
YLKARIDAN AŞAĞIYA: g
1/ Kale kuşatmalarında
ağırtaş gülleler fırlatmaktakullanılan eski savaş aracı. 2/Is-
panvollar'ın sevınç sözü... Gökcisımlerını gözetleme. 3/
Olumsuzluk belırten bir önek... Giysılerin kol. yaka. etek
kenarlanna dikılen şerit va da kaytan... Radyumun simge-
si. 4/Manavgat Çayı üzerindeki baraı. 5/Şöhret... Islam di-
nıne göre haram sayılan faiz. 6/ Konut kapılannda menteşe
ve kilidin takıldığı düşe\ konumdaki kalın parça... Mımar-
lıkta "sahın"anlamında kullanılan sözcük. 7/Çok sayıda alı-
cıya karşılık çok az sayıda satıcının bulunduğu piyasa sis-
temi. 8/KristofKoJomb'un Amerıka seferı sırasında yönet-
tığı üç gemıden bın... Sebze bahçesı. 9/Ağzı geniş tek kulp-
lu bu kabı.
Sigara içenler! Bugün kendinize
değerli bir fırsat \erin: Sigarayı bırakın.
TÜRK KALP VAKFI
7e/.; (0.212) 212 07 07 (PBX) 10 Hat
Faks: (0212) 212 68 35