23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 HAZİRAN 1996 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Tanm Siyasasında Katılık. -r v .'• *•. .4 Hükümet, yok olan hizmetleri var sayıp gerçekte yok olan hizmetlerden bile kurtulmak istiyor. Doç. Dr. OSMAN GÖKÇE E.Ü.Ziraat FakJanm Eko. Bölümü B aşbakan Mesut Yıbnaz ta- rafından 8 Mart 1996 günü TBMM'ye sunulan hükü- met programi 1 3 Mart 1996 günü 22579 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştir. Bilindığı gibi. hükümet programlan bi- rer siyasal senettir. Her senet gibi hem içe- rigi ve hem de güvenilirliği önem taşır. Se- nedi veren siyasal kadrolar ülkeye \e ulu- sakarşı verdikleri sözleri yerine getırmek- le yükümlüdür, borçludur. Bu nedenle, ta- nmımız ve çıftçimiz için bu senette neler olduğunu incelemek ve irdelemekte yarar vardır. Ancak, ömrü 10 aylık olan bir hü- kümetin (gelişen olumsuz durumlar nede- niyle belki daha da kısa) programını ince- lemek için yalnız başına böyle bir gerekçe yeterli göriilmeyebilir. Doğrusu da bu hü- kümetin gerçek çözümlere bu kadar kısa bir sürede ulaşması olası değitdir. Ne var ki hükümeti oluşturan iki büyük orta sağ partinin bugün olduğu gibi gelecekte de hükümet olmaları ve ülkeyi yönetmeleri söz konusudur. lşte asıl bu nedenle bu hü- kümetin tanm politikasını incelemekte ya- rar görülmektedır. Çünkü bu kısa sürede, yapılmak istenenler yapılamasa bile, bun- lann neler olduğunun bilinmesi bu parti- lerin gelecektekı iktidar şanslanndan do- layı önem taşımaktadır. Programın tanma aynlan bölümünde özetle, üzerinde durulmaya deger şu açık- lamalar yer almaktadır: l)Tanmda göreceli ûstünlüğe sahip ol- duğumuz ürünlere ağırlık ve öncelik ven- lecektir. 2) Tanm ürünleri serbest piyasa ekono- misi ortamında pazarlanacaktır. 3)Tanmsal kooperatiflerkonusunda dü- zenlemeler yapılacak ve Tanm Satış Ko- operatifleri özerkleştınlecektir. 4)Tanm ürünleri fiyatlanna yapılan dev- let müdahalesi azaltıîacak. girdi destekle- ri aşamalı olarak kaldmlacak ve arz fazla- sı olan ürünlehn ekim alanları sınırlandı- nlacaktır. 5)Damızlıkhayvan yetıştiricilıği ile süt ve besi sığırcılığının geliştirilmesi, otlak- lann iyıleştirilmesi ve yetiştiriciye açılma- sı ve yem bitkileri üretiminin arttınlması konulanna önem verilecektir. 6) Sulama projelerıne öncelik verilecek ve 1996-2000 yıllarında 750 bin hektar alan sulamaya açılacaktır. 7) Tohumculuk, aşılama, tohumlama, mücadele vs. gibi işler özel kesime bırakı- lacak ve tanmsal ürün sigortacılığı geliş- tirilecektir. Bu arada çeşitli tanmsal borsa- lar ve ziraat odalan için yasal düzenleme- ler yapılacaği da programda açıklanmıştır. Bu programda gerek çıftçilerimizin ve gerekse tanmla ilgili başka çevrelerin ya- pılmasını beklediği ve özlediği bazı olum- lu sözveriler (vaatler) vardır. Bu olumlu sözveriler konusunda tanm kesimine dü- şen görev, bunlann yapılmasmı hükümet- ten istemek ve verilen sözlerin arkasını bı- rakmamaktır. Örneğın programda, kırsal kesimde de- mokratik örgütlenmelerin bu hükümetçe önemsendiğı ve geliştirileceği gibi bir an- lam yatmaktadır. Bu düşünceyi programa yansıtmak önemli bir adımdır. Ancak da- ha da önemlisi, bu düşünceye inanmaktır. Bu konuda önyargılı bir biçimde kuşkulu olmayı uygun bulmuyoruz. Bilinen o kı bugüne değin kırsal kesimde gerekli ör- gütlenmeler yeterli bir biçimde gerçekleş- tınlememiştir. Bunun gerçekleştirilmesı gerekir. Bu işi yapanlaralkışlanacaklardır. Aynca hükümet, bu işin nasıl yapılacağı konusunda da şanslı saytlır. Amerika yeni- den keşfedilmeyecektir. Bu işin nasıl ya- pılacağına değgin önümüzde sayısızca ör- nek \eyığınlabilgibulunmaktadır. Buör- neklerden ve bilgilerden yararlanarak ör- neğin, ziraat odalannın çıftçi çıkarlan doğ- rultusunda kendi kesimı için benzer başka odalar gibi etkin bir kuruluş konumuna ge- tinlmesini beklemekteyiz. Ülkemizde ko- operatif üyeliğinin nüfusa oranı yalnızca yüzde 8"dir. Oysa bu oran örneğin Alman- ya'da yüzde 14 ve birçok Avrupa ülkesin- de de yüzde 30'lar, yüzde 40'lar dolayla- nnda bulunmaktadır. Diğer yandan, yak- laşık 4 milyon çiftçının kendi temel kuru- luşu olan ziraat odalanna üyelik oranı da yüzde 22 düzeyindedir. lşte ıçinde bulunu- lan durum budur. Hükümetin kırsal kesim örgütlenmesinde verdiğı sözler ıleride şim- diki bu durum da dikkate alınarak değer- lendinlecektir. Programda, hayvancılığın geliştirilmesi ve sulamalar konusunda da olumlu sayıla- bilecek sözveriler bulunmaktadır. Örneğin otlaklann iyileştirileceği bildirilmektedir. 1935 yılında 44.3 milyon hektar olan otlak- larımız bugün 21.7 milyon hektara düş- müştür. Bunun 18.2 milyon hektan da çe- şitli sorunlan bulunan ve işletmeye elve- rışli olmayan arazilerdir. Daha 1950'lerde başlayan otlak iyileştırme çalışmalanndan bugüne kadar bir arpa boyu yol alınabilmiş değildir. Bu nedenye, bu konu çok büyük bir önem taşımaktadır. Ancak ne yazık ki hükümet programlan zaman zaman hükü- metler tarafından bile ciddiye alınmamak- ta ve orada yazılanlar unutulup başka işler yapılmaktadır. Dileğimiz ve umudumuz 53. hükümetin de bu konuda kötü örnek ol- mamasıdır. Hükümet, tanmda göreceli üstünlükler kuramını benimsediğini açıklamıştır. Bu- na göre, örneğin fındık ön plana çıkanlır, her türlü destek ve yardımı görür ve fakat keçicilik kendi haline bırakılır. Çünkü, fın- dıkta göreceli ûstünlüğe sahibiz, ama ke- çicilikte değiliz. Ülkemiz 13 milyon keçi- si ile 60 bın keçıye sahıp olan Hollanda'ya teslim olur. Bugün için ilkel bir üretim dalı duru- munda olan, erozyonu körükleyen ve ye- tiştıricileri yokluk içinde yaşayan keçicili- ğın iyileştırilmesi yoluna gidilmez. İşte bu çok yanlış bir yaklaşımdır. Tanmda ülke- ler arası uzmanlaşmalar o çok yenlen ve küçümsenen anlatımı ile 'çilek cumhuri- yederi', 'muz cumhuriyetleri] örneklerine benzer sonuçlardoğurabilir. Ülkeleri aşın bağtmlılıklar içine sokar. Oysa tanm,stra- tejik birsektördür. Bazı tanmsal ürünlerdı- şandan daha ucuza satın alınsa bile yine dc ülke ıçındekı üretımınden vazgeçilmez. Bu nedenle devletin tanma desteğini ve yar- dımını üç-beş ürün üzerinde toplayıp öbür- lerini ihmal etmesi düşünülemez. Ustelik uluslararası düzeyde göreceli ûstünlüğe sa- hip olmadığımız ürünleri yetiştiren ve do- ğal olanaksızlıklar nedeniyle başka seçe- nekleri de bulunmayan milyonlarca çiftçi- yi ve milyonlarca nüfusu başka yörelere mi taşıyacağız ya da kendi yazgılanna terk mi edeceğiz? Programın tümünün incelenmesinden de anlaşılmaktadır ki bu hükümet; sosyal politıkalar yerine, şimdi yeni bir şeymış gibi topluma sunulmaya çalışılan geçmişin katı kapitalist politikalannı benimsemiş görülmektedır. Bu anlayış, programda su- nulan tanm politikalanna da yansımıştır. Hükümeti oluşturan partilerin bu temel ter- cihleri burada eleştirilmeyecektir. Ancak, bu temel tercihle yönetilen ülkelerde bile tanm polıtikalan bu kadar katı değildir. Kendi koşullan içerisinde oralarda bile ta- nm polıtikalan öbür sektör politikalann- dan daha çok toplumsal içeriklidir. Bizim çiftçimız ve bizim tanmımız o ülkelenn çiftçileri ve o ülkelerin tanmından daha güçlü müdür ki o ülkelerdeki kadar bile yardım ve destekten yoksun bırakılmak is- teniyor? Örneğin. T a n m ürünleri serbest reka- bet ortamında pazarianacaktır. girdi des- tekleri kaldınlacaktır. tohumlama özel ke- sime bırakılacaknr" deniliyor. Oysa, eko- nomıdenazıcıkanlayanherkesbilirki ser- best rekabet piyasasma en yakın olan ürün piyasası, tarım ürünleri piyasasıdır. Bu ne- denle de kendi lehlerine aksak rekabet ko- şul lan yaratan öbür sektörler karşısında ta- nm korunur ve desteklenir. Türkiye'de kar- puz, kabak. ıspanak, erik, elma, armut vs. yetiştiricileri, ürünlerini tekel bir pıyasada mı satıyorlar ki bunlar için tam rekabet pi- yasası getirileceği söyleniyor? Kamu ke- simi ne kadar tohumlama yapıyor ki bu iş özel kesime bırakılarak bu ağır yükten kur- tulmak isteniyor? Bunu anlamak epeyce zor bir iş. Çünkü hükümet, yok olan hiz- metieri var sayıp gerçekte yok olan hiz- metlerden bile kurtulmak istiyor. ARADA BİR YANUZGÖR EmekliElçi Bu Ne Korkunç Çelişki!.. Sadabad Paktı, Balkan Antantı, Sovyetler'le iyi iliş- kiler... Palamut kökü, meyan kbkü, incir, kuru üzüm, tü- tün, pamıjk vb. gidiyordışarı... Hemen, hiçe yakın, pek azbir şeyler gelıyor dışardan... Üst baş yerli malı, Sümerbank... -V•••'•'-.. 13-15 milyon nüfuslu ülkede okuyan yazan pek az... Endüstri Sovyet yapısı, bir iki fabrika... Yollar, şoseler geçilir türden deöil... llginç tarafı bu tablonun; iç ve dış "huzur" var... Inanılmaz şey değil mi? * * • 65 milyonluk ülke... Dışsatımınınyaklaşık yüzde80'i endüstri ürünü... Bütün eğitim engellerine rağmen ay- dınlık kitlesi, mangadan tümene çıkmış... Otoyollar aa var. Eşin dostun parmak ısırdığı turizm tesisleri.. Yüz- lerce TV istasyonu... Bilgısayarlar ve uzmanlan... Aktif bilançomuzu daha sayalım mı? * • * Bu 65 milyonluk ülkede şu var, bu var da ne yok? Bu 1996 Haziranı'na çevırirsek dürbünü, istediğiniz kadar ayarlamaya çalışın mercekleri, yine göremeye- ceksiniz 'O'nu... Devlet ve onun eli-kolu olan hükü- met... Bunlar dürbünde gözükmüyor. Her gün medyanın ortaya serdiği itiş kakıştan, pat- layan bombalardan, gösterilerden, işsızlikten, enflas- yondan, vb. belalardan dem vurmakla vakit geçirmek- tense asıl eksik olan öğelere bakalım: TBMM, adeta bloke olmuş. Sadre şifa bir şeyler üret- meyi bırakmış bir kıyıya, hanl hanl aritmetik hesapla- nn ıçinde devıniyor.,. Sodyumla klorhidratı mı kanştırmalı, yoksa sülfürik asitle keçiboynuzunu mu, ki ortaya şifalı bir ilaç çık- sın? Sizler pofitika laboratuvannda deneylere boğulmuş- ken kuzeyden, güneyden, batıdan ve doğudan kuşat- ma güçleri daha da güçleniyor... Mızahlı bir arkadaş -mizah zamanı değil, ama daima yaran vardır mizahlı olmanın- bakınız neler dedi: "Türk- Yunan ilişkilerinde acayip bir tarihiparadoks vardır. Ör- neğin, bız 1974'te Kıbns'a çıkmasaydık Yunan albay- lan, belki de hâlâ bu palikaryalann tepesinde oturu- yordu. 1919'da, zafermağruru Ingiliz, Yunan askerini izmir'e çıkarmasaydı ye Efeunlar da, fırsat bu fırsat de- yip Türk halkının üstüne vahşice saldırmasalardı efe- ler, Çerkesler silahlanıp vuruşmaya başlariar, sonra da savaslardan bezgin düşmüş bütün Anadolu halkı ayaklanıp o mucizeyi yaratır mı idi?" "Yani.." diyor bu dost, "Şimdi, bizburada birbirimi- zi yemek için bıçaklanmızı bilerken, ömeğin Yunanlı- lar, cüretlenip, Kardak mardak gibisinden, hatta daha cüretkâr saldınlara geçseler, belki de gitmiş olan ak- lımız geri gelir, birljk olurduk da." Bu arkadaşa, "Üstadım, kısacası 'çare-i halâs'ı Yu- nanlılarda mı arayacağız?" diye sorduk. "İş buraya mı geldi artık?" dedik. Her abartmada acı bir gerçek saklıdır" diye yanrtladı... 'Iptal Davası' Boşluğu Arş. Grv. MÜSLÜM AKINCI Kocaeli Ü. Hukuk Fakültesi tdare Hukuku Anabüim Dalı A nayasa Mahkemesi, 21 Eylül 1995 gün, E. 1995/27, K. 1995/47 sayılı karan ile Idari Yar- gılama Usulü Kanunu'nun (lYUK)lptal Davasfnı düzenle- yen 2. maddesinin 4001 sayılı ya- sa ile getirilen yeni değişikliğini anayasaya aykı- n bularak iptal etti. Yüksek mahkeme, yeni dü- zenleme ile iptal davası açmak için öngörülen "—kişisel hakkın ihlal edilmiş obnasL.." ölçütünü, anayasanın 2. maddesinde anlatımını bulan "hu- kuk devieti" ilkesine, 36. maddedeki "hak ara- ma özgürlüğ r! ne, 125. maddedeki "idarenin her türlü eylem ve işkmlerine karşj yargı yolu açık- tor" kuralına aykırı görmüştür. Bilindiği üzre, hukuk düzenimizde iptal dava- sı (suit of nullity), yönetimin üstün kamu gücü- ne dayanarak yaptığı tek yanlı işlemlerinin huku- ka uygun olup olmadığını denetlemek amacıyla başvurulan biryönetsel davadır. Yönetsel işlemin dayandığı hukuksal temel yetki, biçim, neden, konu ve amaç öğeleri bakımından hukuka aykı- rı ise yargı yeri o işlemi iptal eder. Ancak iptal davası açmak için bir kimsenin o işlemle bir bi- çimde ilişkili olması gerekmektedir. İYUK, bu ilişkiyi önceleri "rnenfaat ihlali"ne dayandırmak- ta iken, 4001 sayılı yasa ile getirilen yeni düzen- lemede "kişisel hakkın ihlal edilmiş olması~na dayandırmıştır. "Hak" ve "menfaat" kavramla- n hukukta farkJı anlam ve içeriktedirler. Hak, da- ha çok pozitif hukuk düzeni tarafından korunan bİT somut yaran dile getirir. Menfaat ise salt po- zitif hukukça korunan yaran değil. kişinin ken- disi ile ilişkilendirilebilecek haklı bir beklentiyi de içerir. Dolayısıyla menfaat, hak ölçütünden daha geniş bir kapsama sahiptir. Bir yönetsel iş- lemle kişinin meşru, güncel yaran arasında cid- di ve makul ilişki kurulabiliyorsa, "menfaat" ba- ğı kurulmuş olmaktadır. 10 Haziran 1994 tarih ve 4001 sayılı yasa ile getirilen değişiklikle iptal davasının uygulama alanı hem daraltıldı hem de önceki düzenleme- den daha birçağdaş anlamla genişletildi. Son yıl- larda giderek ağırlasan cevre sorunlan karşısın- da hukuksal araçlann etkin biçimde işletilmesi amacıyla "çevre tarihi ve kültürel degerierin ko- runması, imar uygulamalan gibi kamu yarannı yakından ilgilendiren" yönetsel işlemlere karşı açılacak iptal davalan için -kanımızca- menfaat bağı bile aranmaksızın Çevre Kanunu'na koşut olarak "haberdar" olmayı (bile) yeterli gören ye- ni düzenleme, çevre sorunlanna "kirieten" sıfa- tıyla katılan yönetime karşı etkili bir silah olarak kullanılabilecek içerikteydi. Ve iptal davasının uygulama alanını olumlu biçimde genişletmek- te idi. Yönetsel yargı yerlerindeki iş yükünü azalt- mak amacıyla getirilen "kişisel hak ihlali" ölçü- tü ise iptal davasının özüne ters düşen yeni dü- zenlemenin en olumsuz yanını oluşturmaktaydı. Zira buna göre, bir yönetsel işlem bizzat sizin ki- şisel hakkınızı zedelemiyorsa dava açamazsınız. Örneğin hukuka aykın genel düzenleyici bir iş- lem yapılıp yürürlüğe girdi; bir gün sizin yaşa- mınıza acı bir tokat atmadıkça siz ona dokuna- mazsınız. Oysa anayasanın 125. maddesine gö- re yönetimin her türlü eylem ve işlemlerine kar- şı yargı yolu açıktır. Neyse ki hukuk devletinin çağdaş gereklerine aykın olan bu düzenlemeyi Anayasa Mahkeme- si haklı olarak iptal etti. Kuşkusuz bu iptal, çev- re sonınlannın çözümüne ilişkin etkili bir silahı saf dışı bırakmıştır. Ancak Anayasa Mahkemesi, hukuk devleti idealinin gerçekleştirme aracı ola- rak yönetimin işlemlerini hukuka uygun duruma getiren iptal davasının geniş kitlelere yaygınlaş- tınlmasında ve hak arama özgürlüğunü kullan- mada kısıtlayıcı bir etkeni de ortadan kaldırmış- tır. Yüksek mahkeme, İptal Davası'nı yeni biçi- miyle düzenleyen lYUK'un 2. maddesinin 1. bendinin (a) altbendini 21.09.1995 günkü kara- nyla iptal etmiş, iptal nedeniyle dogan kamu dü- zenini ve kamu yarannı olumsuz yönde etkileye- cek hukuksal boşluğun giderilmesi için karann Resmi Gazete'de yayımından başlayarak üç ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermiş, yasama organına yasal boşluğu doldurması için süre ta- nımıştır. Bu karar 10 Nisan 1996tarihli RG'deya- yımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu durumda iptal davasını konu alan kural (norm) 10 Temmuz 1996 tarihinden itibaren yü- rürlükten kalkmış olacaktır. Eğer yasama organı bu sürede iptal davasına ilişkin yeni bir düzenle- me yapmazsa ortaya ciddi bir hukuksal boşluk çı- kacaktır. Doğrusu biz yönetsel yargı yerlerinin bu engeli şimdilik içtihat yoluyla aşabileceği konu- sunda pratik bir öneriden başka, sorunun asıl mu- hatabı olan yasama organını uyarmak istiyor ve sesleniyoruz; Sayın Milletvekilleri, sizler oraya Türk ulusunun temsilcileri olarak yasama işlevi- ni yerine getirmek üzere seçildiniz. Asıl görevi- niz yasama yetkisini kullanmaktır. Yığınla tasa- n ve öneri biçiminde yasal düzenleme sizi bek- liyor. Kısır çekişmeleri bir yana bırakıp bir an ön- ce hukuk kurallannı çağın ve anayasanın gerek- lerine uyarlı duruma getirmek için gecikmek- sizin kollan sıvamahsınız. PENCERE ADIYAMAN SULH HUKUK MAHKEMESİ Esas No: 1995/510 - Karar No: 1996/86 Davacı: Ali Haydar Dağlaraşar, Davalılar: Ismet Dağlaraşar vs. Hüküm: Gerekçesi yukanda açıklandığı üzere, Davanın kabulü ile Adıyaman Merkez Kapcami Mahallesi 16 cilt, 160 sahife no'da nüfusa Y. Ziya ve Z. Nihal'den olma 1954 D.lu Lütfullah Ayhan'ın, Adıyaman Asliye Hu- kuk Mahkemesi'nde görülen 1995/835 esas sayılı davadosyasında, Bekir Dağlaraşar'ın terekesiyle ilgili olmak üzere mümessil olarak tayinine, (Tayin edilen muhasebeciye kendisine avukat, vekil tutmak üzere (davacı veki- li ve davalı vekili dışında) yetki verilmesine; 2. Mümessil ücretinin talepte bulunan taraftan ödenmesine ve ken- disiyle diğer mirasçılara hisseleri oranında müracaata muhtariyetine, ücretin işin hitamında tayinine ve ancak mahsup edilmek kaydıyla 2.000.000.- TL'nin ve yapacağı masrafın mümessile ödenmesine; 3. Terekeye mümes- sil tayini masrafi, davacı vekili tarafından karşılandığında karann Türkiye'de neşredilen gazetelerden birinde, yerel gazetede ve mahkeme ilan tahtasında, ikametgâhı muhtarlığından ilanına; 4. Her üç aydabir yönetimine verilen konuyla ilgili olarak hesap vermek gerektiği hususunun mümessile ihtanna (ihtarat yapıldı), dair yasal yollar açık olmak üzere verilen karar, davacı vekili ile davalı lsmet Dağlaraşar'ın yüzüne diğer davalılann yok- luğunda açıkça okunup usulen anlatıldı. 7.3.19% Basın: 93099 İLAN T.C. KADEKÖY2.SULH HUKUK MAHKEMESİ 1996/88 Ömerpaşa Sk. No. 42/10 Erenköy/tst. adresinde oturan Saffet oğlu 1977 d.lu Banş Çırtlık rahatsızlığı nedeniyle hacir altına alınarak kendisi, annesi Zühal Çırtlık'm vela- yeti altına konulmuştur. 6.3.1996 Basın: 93459 Fıdel'i de Pazarladık... Havlu, bildiğiniz gibi tüylü kumaştan yapılır, kuru- lanmakta kullanılır. Ama bir başka işe daha yarar... Hangi işe?.. "Havlu atmak" bir maçta "teslim olmak, pes et- mek" anlamına geliyor. Ben havlu atıyorum... Pes diyorum. • HABITAT-H nedeniyle Küba'nın ünlü lideri Fidel Castro Türkiye'ye geldi... Mevsim yaz, aylardan haziran, Istanbul geceleri yalnız yıldızlarla değil, hava fişekleriyle de pırıl pınl par- larken HABITAT-H'ye katılan konuklar o toplantıdan bu toplantıya, o çağrıdan bu çağrıya, o saraydan bu saraya koşarak yaşamtn tadını çıkanyorlardı; üstüne bir de Fidel gelince ortalık dalgalandı... Adam yeryüzünde efsane kahramantydı; "Yeni Dûnya Düzeni"ne kafa tutan bir eski çağ kahrama- nıydı; gezegenimizin süper gücü Amerika'nın kuşat- ması altında yaşıyordu; neoliberalizmin çirkin yüzü- nü gözler önüne seren bir direnişin iki ayaklı simge- si olarak ortada dolaşıyordu... Fidel, köşe dönmecilikle üçkâğıtçılığın tam karşrtı bir kişi değil miydi?.. • Bizim tekelci medyaya hayran oldum; Türkiye'ye ayak basan Fidel Castro'yu aldılar, sanp sarmaladı- lar, magazin konusu yaparak kamuya sundular... Parmaklanmı ısırdım... Pesss dedim... Eski ve yeni dönekler, piyasanın hamamböcekle- ri, sosyete gülleri, ceberrut bürokratlar, şoven politi- kacılar, Amerikancı yöneticiler, medyanın köşe mu- habirleri, sağcı ve yağlı kodamanlar, kaşarlanmış sol düşmanlan, sosyalizmin s'sinden ürkenler meğerse Fidel Castro'yu ne de çok seviyorlarmış!... Küba li- derine ilişkin yazıları okudukça şaştım kaldım, küçük dilimi yuttum: - Castro!.. Sen yozlaşan dünyamızda direnişin ve erdemin anıtısın... - Sana bakarken Demirel'/'n bile gözleri pariıyor- du... - Adam dediğin işte böyle olur... - Fidel, sen ne büyüksün!.. Medya Fidel'i aldı, alladı pulladı, göklere çıkardı, yıl- dız tozlanna bulayıp zeytinyağında tavasını yaptı; yi- yene afıyet olsun!.. • İyi ki Fidel Castro Türkiye'ye bir uğrayıp gitti; ya uzun süre kalsaydı?.. Vallahi Küba'nın sakallı liderini şaşkına çevirir, kendimize benzetirdik... Fidel dayanamazdı bize... Bizim yağdanlıkteır adamın ağzından girer burnun- dan çıkar, kafakola alıp kulanpara sarmasına getirir, ertesi gün yazarlardı: Fidel dün akşam bana telefon edip dedi ki... Castro kendisini bizden kurtardı; ama, sanırım Marquez'in romanlarına benzeyen bir ülkede aklı kalmıştır. • Castro'nun dünya görüşü ne?.. Ne söylüyor bu adam?.. Doğru mu söylüyor?.. Söyledikleri yalansa, tutarsızsa, halkını eziyorsa, rıasıl büyük adam olabilir?.. Düşünen yok!.. Medya, Fidel Castro'yu Türkiye'ye podyum man- keni gibi pazarladı... Aşkolsun!.. AVAÎSOS ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1995/251 Davacı Avanos ilçesi Mahmattatar köyünden Ahmet Ceyhan tarafından davalı aynı köyden Bereket Kubat aley- hine mahkememize açılan meni müdahale davasında: Da- valı Bereket Kubat adına çıkanlan davetiyenin bila tebliğ iade olunması ve yaptınlan zabıta tahkikatı neticesinde ad- resinin bilinmemesi nedeni ile ilanen tebliğine karar veril- miş olmakla: Davalı Bereket Kubat'm duruşma günü olan 9.9.19% günü saat 9'da Avanos Adliyesi Asliye Hukuk Mahkemesi duruşma salonunda hazır bulunması veya ken- disini bır vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde yargılama- nın yokluğunda yapılacağı 7201 sayılı yasa gereğince ila- nen tebliğ olunur. Basın: 92055 İSTANBUL1. SULH HUKUK HÂKİMLİĞrNDEN ' DosyaNo: 1996/76 VasiT. Mahkememizce vesayet altına alınan mahcur Ali Bedret- tin Akar'ın oğlu Namık Erol Akar'ın vesayeti altına konul- masına karar verildi. İlan olunur. 12.6.1996 Basın: 92845 Cep telefonunda üstün performans Netaş GSM 933
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle