Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 EKİM 1996 SALI
14 KULTUR
SAHIMEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
aşkentte yı Idızyağm uru
Tiyatro İstanbul'un Gencay Gürün'ün sahne düzeniyle sergilediği "Çctin Ce-
viz"in vildızlan Cihan Ünal ve Nevra Serezli.
IşıJ Kasapoğlu'nun yorumu>la oluşturulan "Abelard \e Heloise
r>
in iki o\uncusu Tilbe
Saran ve Cüne>1 Türel.
Ankaralı seyirci. özel topluluklann
"vıldız'"lanna oldum olası hasrettir. Baş-
kentın tek süreklı özel topluluğu AST ve
dönem içındeki etkinlıkleri daha kısa sü-
reli olan başka özel topluluklar kollektif
oyuneuluk anlayişinı benımsedığınden.
De\let Tiyatroları'nın ün yapmış sanat-
çilanda her dönem heroyundayer alma-
dıklanndan. Istanbul'dangelen topluluk-
lann ünlübaşoyunculan Ankara seyirci-
si ıçin özel bir çekieılık taşır. Ey lül ayın-
daba*kente\ıldızakını \ardı. Once Fer-
han Şensay, sonra Nevra Serezli \ e Cihan
L'nal, Tilbe Saran \ e Cüneyt Türel. e> -
lülden ekime geçerken de YıMız ve Miiş-
fik Kenter...
I Barillet ve Gredy'den
"Çetin Ceviz"
üıılü Fransız bulvar güldürüsü yazar-
lan Barillet\e Gred>"mn. Gencav Gürün
tarafından 1976'da "KatırtırrağT başlı-
ğıylaçevrılen \e KentOy unculan toplu-
luğunca sunulan ünlü oy ıınu, bu kez "Çe-
tin Ceviz" başlığıyla Tiyatro İstanbul
vapımı olarak Gencay Gürün'ün sahne
düzeniyle sergileniyor.
196Ö"lı ve70'li yıllardaçoktutulanbu
iki yazarın yapıtlan Türkiye'de de sıkça
oynanmıştı. Başrollenni Vıldız Kenter
\e Şükran Güngör'ün oynadığı "Katır-
tırnağı"nı 1976'da görmüş olduğumu
"Çetin Ce\iz"i ızledikten sonra bile
anımsamadığım düşünülürse. oyunun
seyırcı üstünde derin ızler bırakan cin>-
ten olmadığı anlaşılır. Belli kı yeni ku-
rulan Tiyatro istanbul'un her yıl sey irci
karşrsına farklı "yıtdız"larla çıkma ilke-
sinin bir sonucu olarak yapılmış bu se-
çim. Geçen yıl. (geçmişte yine Kent
Oyuncuları tarafından sunulmuş olan)
"Seneve Bugün" adh o> unda Nurseli İdiz
\e Can Gürzap oynuyordu. "Çetin Ce-
viz"ııı yıldızları ise Ne\ra Serezli \e Ci-
han Ünal.
Ke\ra Serezli bu türoyunlann ustası-
dır. Ancak. yıllardır Haldun Dormen'm
bir "ekol"e dönüştürdüğü hızlı tempolu
\e diğer oyuncular tarafından da yoğun-
lukla beslenen tartımlı güldürü düzene-
ği ıçınde sürdürdüğü soluklıı ovunculuk
bu kez onu sahnede yalnız bırakmış.
Bunun nedenlerını öncelıkle. dinamik
bir sahne olayı kotarabileceğmidahaön-
ce y önetmiş olduğu oy unlarda göstermiş
olan Gencay Gürün'ün. bu oy unu oldu-
ğundan daha ciddiye alarak. olması ge-
rektiğınden daha yavaş bir tempoya
'oturtmasında aramalıyız. Nilgün Gür-
kan'ın dekorunun. e\ ve bahçe uzamına
sahnenin >alnızca iki ucundan girilme-
sineolanaktanıması. sahne trafığini ya-
vaşlatan bir başka etken. Ama en önem-
lisi, böy lesine "hafif" rollere alışık olma-
yan Cihan Ünal'ın "masum koca" rolü-
nii yalnız sık sık aldartığı karısını değil.
tüm seyirciyi de ınandıracak biçimde oy-
naması. Aşk üçgeninın üçüncü köşesini
oluşturan gazetecı kız ise role turne için
acele hazırlanmış genç bir oyuncu tara-
fından düz bir yonımla oy nandığından.
bu tür güldürülere özgü "komik" oluşa-
mıyor sahnede. Dahası.bunedenle. sah-
nede olan bıten de tam anlaşıiamıyor.
Buna karşılık ıkıncıl rollerdekı İsma-
• "Ramiz ile Jülide"de
Müşfik Kenter, Yıldız Kenter
ve Şükran Güngör.
tereyağından kıl çekercesine
kolayca parlıyorlar
yorumlarında. Disiplinli ama
neşeli: fiyakalı ama incelikten
ödün vermeyen bir oyun
tutturmuşlar. kolayca
sürüklüyorlar seyirciyi
peşlerinden. 1%0'h yıllardaki
parıltısından hiçbir şey
yitirmemiş bir Kenterler
şöleni...
• "Acı çekme". oyun zamanı
içinde gitgide törenselleşiyor
ve sonunda arınmayı getiriyor.
Kasapoğlu "tiyatro"yu bu
törensellikte yakalıyor.
yû-i "Abelard ve Heloise" büyük
--"-' bir tiyatro olayı degil, "farklı"
bir tiyatro olayı sunuyor.
• "Çetin Ceviz", belli ki
yeni kurulan Tiyatro
IstanbuKun her yıl seyirci
karşısına farklı "yıldız"larla
çıkma ilkesinin bir sonucu
olarak yapılmış bir seçim.
il Hakkı Şen, A> berk Attila, Nazan Kınl-
mış ve Orçun Sonat çizdıkleri çok se-
vimlı kompozisyonlarla. oyunıı çoğun-
lukla tek başına sürükleven Serezli'nin
dinamik güldürü oyunculuğunu destek-
lıvorlar.
I Ronald Duncan'dan
"Abelard veHeloise"
tngiliz vazar Ronald Duncan'ın. 12.
yüzyılda ya^anmış "benzersiz bir sevda
öyküsü"nü sahne metnine dönüştürdüğü
"Abelard ve Heloise" bir Aksanat Pro-
düksiyon Tiyatrosu vapımı olarak siı-
nuluyor. Oyunu daha önce Paris'te de
sahnelemiş olan Işıl Kasapoğlu'nun yo-
rumuyla olusturulan yapımın iki oyun-
cusu Tilbe Saran v e Cüne>t Türel. İstan-
bul L lu^lararası Tıvatro Festivalı'nde de
ver alan oyun geçen dönem en çok sözü
edilen tiyatro çalı^malarından birı ol-
muijtu.
"Abelard ve Heloise" anıansızca en-
gellenmiş "destansı" bir as.kın övküsii-
nü. avn dü^müş iki sevgilinın birbirleri-
ne vazdıkları mektuplar voluvla anlatan
valın bir metinden olu^uvor. "Tiyatro"
olnıavan bu metne "sahne olayı"na dö-
nii^me fırsatını veren öncelıkle anlatılan
övkünün ıçenğı. Ortaçağ Avrupası'nın
Katolik ve erkek-egemen dünvasında.
sevdaya bugünün kadınlarını bıle özen-
direcek bir özgiirlükle yaklaşan Helo-
ise'inatesli basT;aldınsı metnin bugünün
izlevıcisineen çekici gelen vanı. Manas-
tırdaki hücresını vıtırdığı sevdanın acı-
sıv la bir azap odasına dönüştüren Helo-
ıse'ın havkırışları. kendisinden on yedi
vaş küçükolan birgenç kızla vasak iliş-
kive ginnenin bedelinı hadım edilme ce-
zasıvla ödeven filozof Abelard'ın göv-
desinde. vüreğinde ve beyninde kopan
fırtınalarla bulu^unca. ortava iki ovun ki-
şisının birbırini görmeksizin bırbirıne
sestendiğı. "tirad"lardan oluşan bir •'ti-
vatrocu metni" çıkmış.
Birbas.kadevis.le. ovunu "tiyatro" v a-
pan metın değıl. .sahneleme. çevre tasa-
rımı veo>uneuluk. Salona>an karanlık-
tagirdiğınızde. DuvguSağıroğlu'nunon-
larca mumla ı^ıklandırdığı boş sahnenin
ıkive bölünmüşlüğünü algılıyorsunuz.
Yanan mumların veçeş.medendamlavan
Özel tiyatrolara proje desteği gecikiyor
Tırmanan enflasyon özel tivatrolann pek çogunu Kültür
Bakanlığı'nın her yıl verdığı "proje desteği"ne bağımlı
duruma getirmıştır. 19%-97 tiyatro dönenııne ılışkın vapım
proıelennın ba^vurusunun vaz başına alınması özel
tıyatrolarda. Kültür Bakanlığı desteğının dönem ba^ında
venleceğı beklentısını uvandırmıştı. Ovsa ılgılı toplantıların
en erken ekım ayında vapılacağı anlaşılmaktadır. Bu
durumda ödemeler kasım sonu va da aralık avına kavaeak ve
pek çok tiyatro venı döneme \enı ovunla gıremeyecektir.
Örnekse. yeni yaptırdığı tiyatro salonu geçen vıl van.ın
Tıyatro Stüdyosu. hem "proje desteği'nın hem de tıvatronun
onarılabılmesi adına talep edilen parasal desteğın
gerçeklesebilmesi ıçın bu toplantıların vapılmasını
beklenıektedır. Bu durumda. bu topluluğun yeni tiyatro
dönemıne baslaması olanaksızlaşmaktadır. Devlet
Tıvatrolan'nın bile vapımlan ıçın "sponsor~aradığı bir
dönemde. devletın özel tıvatrolara sağladığı sınırlı katkının
değerlenebılmesı ıçın. ilgılı toplantıların bir an önce
gerçekleştırılıp. "proje desteği~nın bir an önce vaşama
geçınlme^ı gerekmektedır
Öğrencilerden deneysel fotografi çalışmaları
kültür Servisi- Mımar Sinan
Lnıversitesi Güzel Sanatlar Fakültesı
Fotograf Bölümü Dene> sel Fotografi
Dısiplını öğretim ü\esı ve Sanat
Fotoğrafı Sanat Daiı Başkanı Doç.
Ahmet Öner Gezgin' ın
küratörlüğünde 'Denevsel Fotografi
3. Öğrenci Çalışmalan Sergisi"
düzenlenıvor. 4-30 ekim tarihleri
arasında Tünel'dekı Emlak Sanat
Galerisi'nde düzenlenen sergı. 1993-
95 eğıtim dönemlennde 'Denevsel
Fotografi' dısıplinini izlemiş 29
öûrencinın vakla^ık 6 adet değişik
boyutlarda çalıs.ma!arından oluşuvor.
Ana teması 'öz potre' olan serginnı
amaçlan şöyle belirlenmiş: Bir
yandan eğitım kurumlarının dışında
kalan sanat düzeyine seslenerek.
öğrencıler için uygun bir
kültür sanat ortamının
hazırlanabılmesine vardımcı olmak.
di£er vandan fotografi gibi marjinal
alanlarda çağdaş sanat ortamının
oluşmasını sağlamak ve onu
desteklemek. Ulkemizde 1980'li
yıllardan başlavarak pozitif gelışme
gösteren deneysel fotografinin. sanat
eğitimi sürecine gerkesinım
duv duğunu v urgulamak v e
fotografinin sanatsal bir dısiplin
olarak kabul görmesinde öncü rolü
olan çok yönlü denevselliği
verleştimıek.
Fotografi içinde denevsel
düs,üncenın uvgulanabileceği
ışlevsel alanlar olan teknık. estetık,
semantık (anlambıhm) ve pragmatık
yapılanmalara ağırlık vermek ve
eğitimın araştırmacı yönünü
v urgulamak açısından ışığa duvarlı
siv ah beyaz fotografik malzeme
üzerinde yabancı pigment
bovavıcılar kullanmadan. gümiiş
tuzlannın bıleşımındekı yalın
nesnelerin farklı dalga boyundakı
ışık ışınlanna gösterdıği tepki
sonucu oluşan renk çözümleme
sonuçlarını sanat ortamına
duyurmak. MSÜ Güzel Sanatlar
Fakültesi Fotograf Bölümü Sanat
Fotoğrafı Sanat Dalı Başkanı Doç.
Ahmet Öner Gezgin. denevsel
fotografinin varlığını sürdürebilmesi
ıçın veni anlatım olanaklarına
kav uşması \e kendıne özgü görsel
dilini zenginleştirmesı gerektiğine
dikkat çekerken. dene\sel
fotografiv i. "Fotografinin fıziksel ve
kimvasal sınıriarı içinde önceden
belirlenmiş geleneksel sürecin dışına
çıkan. günlük vaşamın
betimlenmesinin ötesinde bir başka
iç gerçekliğe ulaşmavı amaclavan.
dışlanma korkusunu, bağımlılığı \e
zonınluluğu vıkmava çaba gösteren,
geçmişi-bugünü ve varını aynı anda
vaşavan bir anlatım biçimi" olarak
tanımlıvor. "Sanatındokusunda
yalnız geçnıiş oian belli bir an'lık
dönem değil, av nı zamanda gelecek
olan zaman da vardır. İster belgesel"
isterse doğrudan" vapılmış
fotografik çalışmalaıia olsun. insan
bir görsel imgeve belli bir açıdan
zorlanmış gibidir. Deneysel
fotografinin yaptığı şev ise. o imgeye
bakışımızda başka >ollar öne
siirmek. hatta bunları keşfetmevi
önermektir. Bu bağlamda size daha
önce düşünemediğiniz olasıhklar
sunulur. Bövlece bevnimizde
duvduğumuz sıkıntıdan kurmlacak:
ifade bicimlerinin nasıl kullanıldığını
görmekte ve çeşitli türlerini
tanımakta serbest olacaksınız".
Sergide. Temmuz Arfiruy. Buruk
Kanhir. Evren Giiııgrir. L'lıık M.
Dıtvgun. Güıtizi Çakılcıoğlu, \ıır
Onaı. Humza Hucuoğlıı. Canun
Erözen. Mustafa Önder. Sihal
Gümlüz, \esrin Kudoğhı. \tiigc
Topruk, Guıanfcr Alnınel. Çağatuy
Akkurt. Mine Tudıık. trfan İ'tırlı.
Sencer lankırmun. Ceren Tüz.
Sılgün TaşYükan. Avuıç Özlürk.
Melunet AH Suğhili. )a\uz Mervt'ci,
Öııdei' Durnuız, Siııc Bonın, Çctin
Ergaııd, \lclike H. Acelc. Arzııııı
Ekfioğlu. Harıın Erkııl Stinıç ve
Ozan Bilgiscren'in çalışmaları yer
alıvor. Nilgün Giindüz, Nü 1995, Kanşık Tek.
I Refik Erduran'dan
"Ramiz ile Jülide"
Usta vazar Refık Erduran genellikle
karaınsardır sahne vapıtlarında. Yasal-
la^mis çarpık düzenden. kendini bu dü-
zene peşkes çekenlerden iğrenmişliğini
oyunlarında sık sık dile getirir. Ama "dii-
rüst" ınsanların varlığına da naıf bir
inancı vardır. Erduran'ın "ivi" insanları
"sıradan" insanlardır. \aptıklarını
önemli savmazlar. toplumdakendilerine
•'ayncalıkir bir yer edinmeye kalkmaz-
lar. ne iseler odurlar.
"Ramiz ileJülide". Erduran'ın karam-
sarlığını bir vana attığı şaşırtıci birovun.
Sanki "şaka" vapıvor bize koca vazar.
"Ovun" yazmayı "ovun" olgusuvla iyi-
ce bütünlestirip "ovun oynuvor" bize.
Anımsarsınız. "Pretn Ubman" filmın-
de "Burası Hollvvvood, burada tüm düş-
ler gerçekleşebilir" denivordu. \'e zen-
gin. soylu. yakışıklı iş adamı (Richard
Gere). kaldırımdan topladığı sevimli fa-
hı*e (Julia Roberts) ile evleniveriyordu.
"Ramiz ile Jülide"de ise "Burası türki-
ve. burada her şey olabilir", denıv or her-
halde. Ve eski futbol vıldızı Ramiz. yıl-
lar önce vüreğinin takıldığı. açık saçık
filmlerineskı vıldızı (amabakırekalnıa-
vı başarmış) Jülide'vle yıllar sonra kar-
^ılaştığında. bu çaptan düşmüş ikili yol-
dan çıkmış toplumun vol göstencısi ola-
biliyorlar.Erduran. futbol, sinema. eski
sol ve venı medya dünyasindan seçtiği
kişilen v e olgulan buluşturarak. bir yan-
dan "skeç'anlavı^ınava.slananbiryazım
tekniğiv le v üzev den toplum eleştirisi v a-
pıyor. biryandan da Raıniz ile Jülide'nin
an gülmece öğeleriv le bezennuş "naif"
aşk ılişkismi geliştirıyor. Sanki hiçbir
noktası inandıncı olmasın diye özen gös-
terilmiş. tüm karalan bevaza bovavan.
yazarın yazarken çok "eğl'endiğT izleni-
mini veren bir oyun var karşımızda.
\'önetmen Mehmet Birkiye'ye çok iş
düşmemiş; T\' görüntülerınin sıınuldu-
ğu bölümler çok başanlı. Ramiz'de Müş-
fık Kenter. Jülide de Yıldız Kenter. eski
solcu. şınıdıkı koşe-donucü Hayatı'de
Şükran Güngör, tereyağından kıl çeker-
cesine kolayca parlıyorlar yorumların-
da. Tiyatroculuk işinin şakaya gelmedi-
ğını biliyorlar. Disiplinli ama neşeli: fi-
y akalı ama incelikten ödün v enneyen bir
oyun tutturmuşlar. kolayca sürüklüyorlar
seyirciyi peşlerinden. Î960'lı yıllardaki
panltısından hiçbir şey yitirmemiş bir
Kenterler şöleni...
suyun sesini çevreleyen mutlak sessizlik-
le bütünleştiğmiz noktada oyun başlıyor.
Işıl Kasapoğlu. böyie bir görsel veişit-
sel ortam içine yerleştirdiği oyunu, ses,
mimik ve bedensel de\ inimin iç içe geç-
liği teatral bir oy uneuluk anlay ışıy la sür-
dürüyor. Bilinçli oy unculuğuyla her çe-
şit rolü kendine yakıştıran Tilbe Saran.
Heloise'in gençlığiyle. yanıp tutuşmuş-
luğuyla. yazgısına karşı çıkışiyla. İıesap
soruşuylabütünlenen kadınsı yaklasimı-
nın ateşini soluklu. güvcnlı. çekici bir
yorumla sergiliyor Cüneyt Türel'in yo-
rumladığı Abelard ise daha dingın. ıçın-
deki ateşidahaazele veriyor. yinedeye-
terince teatral bir yorumun süzgecinden
geçirilmiş. Birı genç bir kadın. öteki or-
tayaşlıbirerkek. Aynıacıyı farklıboyut-
larda ama eşit derecede yaşıyorlar. "Acı
çekme",oyun zamanı içinde gitgide tö-
renselleşiyor ve sonunda annmayı geti-
riyor. Kasapoğlu ~tiyatro"y u bu tören-
sellikte yakalıyor. "Abelard ve Heloise"
büy ük bir tiyatro olay ı değil. "farklı" bir
tıvatro olavı sunuvor
Ferhan Şensoy'dan özür dileriz
24 Eyliil IW6 nınlüi Cıımhııriver're
aynı sütımlunhı yayımlanan "Felek Bir
GünSalakken"haşhklı vazım "bilgisa-
yar teknolojisi "nin kurbanı olmuştur. )a-
zıııın dördüiK üpanıgrafmda rerulan ilk
iiç sutır "printer" (bdgiyazar) tarafın-
dan "nedense" utlanıverince. tiimcenin
geri kalan hölümü { "özne" atlanan bö-
lümde kuldığı için) aıılmıı değiştirmii \ e
oyundaki ba$ kifimn konumımu dile ge-
tinnevi aınaçlarken. Ferhan Şensoy'ıın
özelyaşuınına ilişkin faklı başında bir ti-
yatro eleştirnıenınin yapmayı akhndan
bile geçirmeveceği) bir saptamava dö-
nü$nıii}tiir. Bılgisavanııım minicik vir-
gülleri, daha önce de vanlış dizgdere ne-
den olnniftu. Ancak. bu kezyuzınm en az
üç dört vertnde. virgüller atlandığı va da
"nokta" olarak görüldüğü için. kimi
tümceler anlaşılmaz olmuş, kimi tiimce-
lerse iki ayrı tümceye (bir tanesi de iki ay-
n paragrafaj avnştınlarak, amuçladık-
lan anlamının tersini imler bir duruma
gelmiş. yazının akışı ve iletmeyi amaçla-
dığı anlanı büviik oranda ornıdun kalk-
mıştır. "Sayııı Ferhan Şensoy'dan re
okurlardan özür diler, düzeltiriz " diye-
mivoruz. çünküdüzeltenuvoruz. )alnızca
özür dilevebilıvoruz.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Belgelere Dayanmıyor
Önce bir alıntı:
"(...) Eğer bir roman kişisi tıpatıp Kraliçe Victo-
ria 'ya benziyorsa (çok benziyorsa değil. tıpatıp
benzıyorsa), o zaman bu kişi gerçekten Kraliçe
Victoria, o roman da ya da romanın o kişiyle ilgili
bütün bölümleri de bir anı kitabıdır. Anı kitabı ta-
rihtir, kanıtlara dayanır. Roman ise, kanıtartı (x)ya-
da kanıt eksi (x) üstüne kurulur; buradaki (x) bilin-
meyeni yazarın kişilığidir ve kanıtların etkisini dur-
madan değiştirir, kimi zaman büsbütün başka bir
şeye dönüştürür.
"(...) Romancının işlevi, işte bu iç yaşamı kayna-
ğına inerek ortaya koymak, Kraliçe Victoria hak-
kında bilinebilecek şeylerden daha çoğunu anlat-
mak, böylece tarihtekı Victoria olmayan bir kişi ya-
ratmaktır. (...)"
ingiliz edebiyatının usta romancısı E. M. Fors-
ter, Roman Sanatı'nda (Ünal Aytür çevirisi) böyle
söylüyor; tarihtekine benzemeyen, roman kişisi
kimliğinde Victoria'lan gereksiniyor.
Bizdeyse, uzun yıllar, roman sanatınatam tersin-
den bakılmıştır.
Yakup Kadri'nin Nur Baba'sını hatırlayalım. Bir
Bektaşi tekkesinı dile getirmek amacındaki bu ro-
man, tekke erbabınca yerden yere çalınmış, Yakup
Kadri'nin bir roman için kişisel yaratımı bir Bekta-
şi tekkesi kurduğu ve yazdığı düşünülmemiştir. O
kadar ki. aradan onca zaman geçtikten sonra bile,
edebıyat tarihçisı Nihat Sami Banarlı, Nur Ba-
ba'nın Bektaşıliği kavrayamadan, haksız eleştiri-
lerle donanarak yazıldığını ileri sürmüştür.
Ama Nur Baba bugün de canlılığını, yaşarlığını
koruyor. Ona bu gücünü sağlayan ne Bektaşiliğin.
şöyle ya da böyle eleştirisi. ne gerçekliğe ne ölçü-
de bağlı kaldığı. Tersine, Nur Baba, sadece kişile-
riyle, kişilerinin dile getirilişiyle ayakta dimdık du-
ruyor. Dahası, yarına sesleniyor.
Edebıyat tarihçileri, eleştirmenler, uzun yıllar bo-
yunca, bir romanın somut gerçekliğe ne kerte uyum
sağladığını başarı ölçütü saymışlardır. Köyü anla-
tan romancı, Amerika'yı hiç görmeden romam
Amerika'y\ yazan Kafka'dan üstün tutulmuş ve kö-
yü anlatan romancının köyden çıkmışhğı ustünlü-
ğün önemli bir sebebı sayılmıştır.
Oysa Kafka'nın Amerikası bugünün Amerika Bir-
leşik Devletleri'ne hâlâ meydan okuyor ve belki de
asıl Amerika benim diyor...
Köyü anlatırken somut gerçekliğe o kadar bağlı
kalmış köy kökenli romancının çabası ise. roman
sanatından çok, toplumbilimsel araştırmalara yö-
nejenleri ilgılendirebilir bugün.
Öyle anlaşılıyor ki, Türk okurunun, bir 'tarihî ro-
man ' tutkusu varmış. Bunun son dönemlerine ye-
tiştim. Gazeteler tarihî roman tefrikalarmdan hâlâ
okur çokluğu umarlardı. Yayınevleri daha eskıler-
de yazılmış tarihî romanların yeni basımlarını yapar-
lardı.
Bu romanlan, ne yalan söyleyeyim, zevkle. tat
alarak okumuşumdur. (Keşke yenileri yazılsa, yine
okusam). Ama her birinde dikkatimi çeken, roman-
cının ikide birde belgelere dayandığını 'ihsas' et-
me çabasıdır.
Örnekse. M. Turhan Tan bu konuda başı çeker
Bir küçük yıldızla dipnotlara gönderir okuru: Ya Pe-
çevi'den. ya Naima'dan uzunca bir alıntı. roman-
cının gerçekliğe ne kadar sadık kalmış olduğunu
kanıtlar. Bununla birlikte M. Turhan imzalı tarihî ro-
manlara lezzet katan. doğrudan doğruya, heye-
can, serüven, gerilim payıdır; başka bir şey değil.
Romancı tarıhten söz açarken niçin yalan söyle-
yemesin? Kaç gündür bunu düşünüyorum.
Ne var ki kendisine ve eserine hemen sataşıla-
caktır: II. Abdülhamit'ı olduğundan da müstebit
gösterse, Hakan'ın tutkunları ayaklanacak; tam
tersi. II. Abdülhamit'ı -hele Selanik'te Alatini Köş-
kü'nde ya da Istanbul'da Çırağan Sarayı'nda- de-
rin bir hürriyet arzusuyla yanıp tutuştursa. bu kez
de Sultan Hamid düşmanlarının sinirini oynatacak-
tır.
Oysa her iki ifade ediş de romancının özgürlük
alanına gırmez mi?
Halikarnas Balıkçısı'nın Uluç Reis romanını çok
severim. Gerçi sonuna kadar yalnız bir kez okuya-
bildim ama. sık sık sayfalarına bölük pörçük dalar,
o savruk sanılmış olağanüstü dile kavuşurum. Bir
dil zenginliğidir Uluç Reis.
Kılıç Ali Paşa'nın hayatını anlatır görünmekle
birlikte. bu roman. denizlere açılır ve Halikarnas
Balıkçısı'nda her zaman rastgeldiğimiz deniz ede-
biyatına.. salt deniz edebiyatına kavuşur.
Bakın daha üçüncü sayfada bir cümle var: "Ka-
lita birkırlangıç ile beraberrüzgârını bulmuş, olan-'
ca yelkenlerini açmış, batı istikametinde uçuyor-
du." Kalita. küçük savaş gemisi: kırlangıç, en hafif
savaş yelkenlısi. Ya o 'rüzgârını bulmak', işte o Ha-
likarnas Balıkçısı'nın roman dili.
Uluç Reis'in tarihe bağlı kalıp kalmadığı hiç
önemli değil. Yeter ki Halikarnas Balıkçısı 'konuşup
dursun'...
Ama yayınevi öyle düşünmemiş ki, iç kapakta
şöyle tanıtmış Uluç Reis'i: "Bu kitap bir roman de-
ğil, vesıkalara dayanan tarihî bir eserdir."
Sonra da üçüncü sayfada iri puntolu. büyük harf
Uluç Reis'in altına siyah puntolarla "Roman" diye
yazılmış. ;
Ne denebilir?!
BUGUN
AKBANK 6. l'LUSLARARASI CAZ FESTİNAJLİ
kapsamında Cemal Reşit Rey konser Salonu"nda
saat 18.30'da John Surman FJörtlüsü. saat 21.30'da
da Chico Freeman's Brainstorm izlenebilir.
AKSANAT'ta Caz Festivali kapsamında saat
15.00'te ArtoTunçboyaciNan'ın semineri. saat
13.00'te "Thelonius Monk, American Composer:
Full Portrait". saat 18.0'de de "Ladv Day.The
Manv Faces of Billie Holidav" başlıklı belgesel
filmler. İngilızce orijinal halleriyle laser-disc'ten
izlenebilir.
TARANTA BABL KÜLTÜR MERKEZİ nde saat
18.30'da "Schindler'in Listesi" başlıklı film
gösteriliyor.
EV RENSEL KÜLTÜR MERKEZİ nde saat
15.00'te Hektor Babenco'nun yönettiği ""Örümcek
Kadının Öpücüğü" başlıklı film. saat 19.00'da da
Grup Mask'ın "Kapılar Ardında" başlıklı konseri
yer alıvor. BEKSA\"da saat 18.3O"da Sergei
Eisenstein'ın ""Ekim" başlıklı filmi
L'österiliyor.(Tel:349 91 55)
SAHAF CAFE KÜLTÜR MERKEZİ nde saat
18.30'da Pablo Picasso'nun yaşamı ve yapıtlan
üzerine "Müjde bir Çocuğunuz Daha Oldu Bay
Pablo" başlıklı seminer izlenebilir.
GÜNOLA KÜLTÜR MERKEZİnde saat 19.00'da
"Küba ve Che" başlıklı belgesel izlenebilir.