25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 EKİM 1996 SALI 14 KULTUR SAHIMEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL aşkentte yı Idızyağm uru Tiyatro İstanbul'un Gencay Gürün'ün sahne düzeniyle sergilediği "Çctin Ce- viz"in vildızlan Cihan Ünal ve Nevra Serezli. IşıJ Kasapoğlu'nun yorumu>la oluşturulan "Abelard \e Heloise r> in iki o\uncusu Tilbe Saran ve Cüne>1 Türel. Ankaralı seyirci. özel topluluklann "vıldız'"lanna oldum olası hasrettir. Baş- kentın tek süreklı özel topluluğu AST ve dönem içındeki etkinlıkleri daha kısa sü- reli olan başka özel topluluklar kollektif oyuneuluk anlayişinı benımsedığınden. De\let Tiyatroları'nın ün yapmış sanat- çilanda her dönem heroyundayer alma- dıklanndan. Istanbul'dangelen topluluk- lann ünlübaşoyunculan Ankara seyirci- si ıçin özel bir çekieılık taşır. Ey lül ayın- daba*kente\ıldızakını \ardı. Once Fer- han Şensay, sonra Nevra Serezli \ e Cihan L'nal, Tilbe Saran \ e Cüneyt Türel. e> - lülden ekime geçerken de YıMız ve Miiş- fik Kenter... I Barillet ve Gredy'den "Çetin Ceviz" üıılü Fransız bulvar güldürüsü yazar- lan Barillet\e Gred>"mn. Gencav Gürün tarafından 1976'da "KatırtırrağT başlı- ğıylaçevrılen \e KentOy unculan toplu- luğunca sunulan ünlü oy ıınu, bu kez "Çe- tin Ceviz" başlığıyla Tiyatro İstanbul vapımı olarak Gencay Gürün'ün sahne düzeniyle sergileniyor. 196Ö"lı ve70'li yıllardaçoktutulanbu iki yazarın yapıtlan Türkiye'de de sıkça oynanmıştı. Başrollenni Vıldız Kenter \e Şükran Güngör'ün oynadığı "Katır- tırnağı"nı 1976'da görmüş olduğumu "Çetin Ce\iz"i ızledikten sonra bile anımsamadığım düşünülürse. oyunun seyırcı üstünde derin ızler bırakan cin>- ten olmadığı anlaşılır. Belli kı yeni ku- rulan Tiyatro istanbul'un her yıl sey irci karşrsına farklı "yıtdız"larla çıkma ilke- sinin bir sonucu olarak yapılmış bu se- çim. Geçen yıl. (geçmişte yine Kent Oyuncuları tarafından sunulmuş olan) "Seneve Bugün" adh o> unda Nurseli İdiz \e Can Gürzap oynuyordu. "Çetin Ce- viz"ııı yıldızları ise Ne\ra Serezli \e Ci- han Ünal. Ke\ra Serezli bu türoyunlann ustası- dır. Ancak. yıllardır Haldun Dormen'm bir "ekol"e dönüştürdüğü hızlı tempolu \e diğer oyuncular tarafından da yoğun- lukla beslenen tartımlı güldürü düzene- ği ıçınde sürdürdüğü soluklıı ovunculuk bu kez onu sahnede yalnız bırakmış. Bunun nedenlerını öncelıkle. dinamik bir sahne olayı kotarabileceğmidahaön- ce y önetmiş olduğu oy unlarda göstermiş olan Gencay Gürün'ün. bu oy unu oldu- ğundan daha ciddiye alarak. olması ge- rektiğınden daha yavaş bir tempoya 'oturtmasında aramalıyız. Nilgün Gür- kan'ın dekorunun. e\ ve bahçe uzamına sahnenin >alnızca iki ucundan girilme- sineolanaktanıması. sahne trafığini ya- vaşlatan bir başka etken. Ama en önem- lisi, böy lesine "hafif" rollere alışık olma- yan Cihan Ünal'ın "masum koca" rolü- nii yalnız sık sık aldartığı karısını değil. tüm seyirciyi de ınandıracak biçimde oy- naması. Aşk üçgeninın üçüncü köşesini oluşturan gazetecı kız ise role turne için acele hazırlanmış genç bir oyuncu tara- fından düz bir yonımla oy nandığından. bu tür güldürülere özgü "komik" oluşa- mıyor sahnede. Dahası.bunedenle. sah- nede olan bıten de tam anlaşıiamıyor. Buna karşılık ıkıncıl rollerdekı İsma- • "Ramiz ile Jülide"de Müşfik Kenter, Yıldız Kenter ve Şükran Güngör. tereyağından kıl çekercesine kolayca parlıyorlar yorumlarında. Disiplinli ama neşeli: fiyakalı ama incelikten ödün vermeyen bir oyun tutturmuşlar. kolayca sürüklüyorlar seyirciyi peşlerinden. 1%0'h yıllardaki parıltısından hiçbir şey yitirmemiş bir Kenterler şöleni... • "Acı çekme". oyun zamanı içinde gitgide törenselleşiyor ve sonunda arınmayı getiriyor. Kasapoğlu "tiyatro"yu bu törensellikte yakalıyor. yû-i "Abelard ve Heloise" büyük --"-' bir tiyatro olayı degil, "farklı" bir tiyatro olayı sunuyor. • "Çetin Ceviz", belli ki yeni kurulan Tiyatro IstanbuKun her yıl seyirci karşısına farklı "yıldız"larla çıkma ilkesinin bir sonucu olarak yapılmış bir seçim. il Hakkı Şen, A> berk Attila, Nazan Kınl- mış ve Orçun Sonat çizdıkleri çok se- vimlı kompozisyonlarla. oyunıı çoğun- lukla tek başına sürükleven Serezli'nin dinamik güldürü oyunculuğunu destek- lıvorlar. I Ronald Duncan'dan "Abelard veHeloise" tngiliz vazar Ronald Duncan'ın. 12. yüzyılda ya^anmış "benzersiz bir sevda öyküsü"nü sahne metnine dönüştürdüğü "Abelard ve Heloise" bir Aksanat Pro- düksiyon Tiyatrosu vapımı olarak siı- nuluyor. Oyunu daha önce Paris'te de sahnelemiş olan Işıl Kasapoğlu'nun yo- rumuyla olusturulan yapımın iki oyun- cusu Tilbe Saran v e Cüne>t Türel. İstan- bul L lu^lararası Tıvatro Festivalı'nde de ver alan oyun geçen dönem en çok sözü edilen tiyatro çalı^malarından birı ol- muijtu. "Abelard ve Heloise" anıansızca en- gellenmiş "destansı" bir as.kın övküsii- nü. avn dü^müş iki sevgilinın birbirleri- ne vazdıkları mektuplar voluvla anlatan valın bir metinden olu^uvor. "Tiyatro" olnıavan bu metne "sahne olayı"na dö- nii^me fırsatını veren öncelıkle anlatılan övkünün ıçenğı. Ortaçağ Avrupası'nın Katolik ve erkek-egemen dünvasında. sevdaya bugünün kadınlarını bıle özen- direcek bir özgiirlükle yaklaşan Helo- ise'inatesli basT;aldınsı metnin bugünün izlevıcisineen çekici gelen vanı. Manas- tırdaki hücresını vıtırdığı sevdanın acı- sıv la bir azap odasına dönüştüren Helo- ıse'ın havkırışları. kendisinden on yedi vaş küçükolan birgenç kızla vasak iliş- kive ginnenin bedelinı hadım edilme ce- zasıvla ödeven filozof Abelard'ın göv- desinde. vüreğinde ve beyninde kopan fırtınalarla bulu^unca. ortava iki ovun ki- şisının birbırini görmeksizin bırbirıne sestendiğı. "tirad"lardan oluşan bir •'ti- vatrocu metni" çıkmış. Birbas.kadevis.le. ovunu "tiyatro" v a- pan metın değıl. .sahneleme. çevre tasa- rımı veo>uneuluk. Salona>an karanlık- tagirdiğınızde. DuvguSağıroğlu'nunon- larca mumla ı^ıklandırdığı boş sahnenin ıkive bölünmüşlüğünü algılıyorsunuz. Yanan mumların veçeş.medendamlavan Özel tiyatrolara proje desteği gecikiyor Tırmanan enflasyon özel tivatrolann pek çogunu Kültür Bakanlığı'nın her yıl verdığı "proje desteği"ne bağımlı duruma getirmıştır. 19%-97 tiyatro dönenııne ılışkın vapım proıelennın ba^vurusunun vaz başına alınması özel tıyatrolarda. Kültür Bakanlığı desteğının dönem ba^ında venleceğı beklentısını uvandırmıştı. Ovsa ılgılı toplantıların en erken ekım ayında vapılacağı anlaşılmaktadır. Bu durumda ödemeler kasım sonu va da aralık avına kavaeak ve pek çok tiyatro venı döneme \enı ovunla gıremeyecektir. Örnekse. yeni yaptırdığı tiyatro salonu geçen vıl van.ın Tıyatro Stüdyosu. hem "proje desteği'nın hem de tıvatronun onarılabılmesi adına talep edilen parasal desteğın gerçeklesebilmesi ıçın bu toplantıların vapılmasını beklenıektedır. Bu durumda. bu topluluğun yeni tiyatro dönemıne baslaması olanaksızlaşmaktadır. Devlet Tıvatrolan'nın bile vapımlan ıçın "sponsor~aradığı bir dönemde. devletın özel tıvatrolara sağladığı sınırlı katkının değerlenebılmesı ıçın. ilgılı toplantıların bir an önce gerçekleştırılıp. "proje desteği~nın bir an önce vaşama geçınlme^ı gerekmektedır Öğrencilerden deneysel fotografi çalışmaları kültür Servisi- Mımar Sinan Lnıversitesi Güzel Sanatlar Fakültesı Fotograf Bölümü Dene> sel Fotografi Dısiplını öğretim ü\esı ve Sanat Fotoğrafı Sanat Daiı Başkanı Doç. Ahmet Öner Gezgin' ın küratörlüğünde 'Denevsel Fotografi 3. Öğrenci Çalışmalan Sergisi" düzenlenıvor. 4-30 ekim tarihleri arasında Tünel'dekı Emlak Sanat Galerisi'nde düzenlenen sergı. 1993- 95 eğıtim dönemlennde 'Denevsel Fotografi' dısıplinini izlemiş 29 öûrencinın vakla^ık 6 adet değişik boyutlarda çalıs.ma!arından oluşuvor. Ana teması 'öz potre' olan serginnı amaçlan şöyle belirlenmiş: Bir yandan eğitım kurumlarının dışında kalan sanat düzeyine seslenerek. öğrencıler için uygun bir kültür sanat ortamının hazırlanabılmesine vardımcı olmak. di£er vandan fotografi gibi marjinal alanlarda çağdaş sanat ortamının oluşmasını sağlamak ve onu desteklemek. Ulkemizde 1980'li yıllardan başlavarak pozitif gelışme gösteren deneysel fotografinin. sanat eğitimi sürecine gerkesinım duv duğunu v urgulamak v e fotografinin sanatsal bir dısiplin olarak kabul görmesinde öncü rolü olan çok yönlü denevselliği verleştimıek. Fotografi içinde denevsel düs,üncenın uvgulanabileceği ışlevsel alanlar olan teknık. estetık, semantık (anlambıhm) ve pragmatık yapılanmalara ağırlık vermek ve eğitimın araştırmacı yönünü v urgulamak açısından ışığa duvarlı siv ah beyaz fotografik malzeme üzerinde yabancı pigment bovavıcılar kullanmadan. gümiiş tuzlannın bıleşımındekı yalın nesnelerin farklı dalga boyundakı ışık ışınlanna gösterdıği tepki sonucu oluşan renk çözümleme sonuçlarını sanat ortamına duyurmak. MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Fotograf Bölümü Sanat Fotoğrafı Sanat Dalı Başkanı Doç. Ahmet Öner Gezgin. denevsel fotografinin varlığını sürdürebilmesi ıçın veni anlatım olanaklarına kav uşması \e kendıne özgü görsel dilini zenginleştirmesı gerektiğine dikkat çekerken. dene\sel fotografiv i. "Fotografinin fıziksel ve kimvasal sınıriarı içinde önceden belirlenmiş geleneksel sürecin dışına çıkan. günlük vaşamın betimlenmesinin ötesinde bir başka iç gerçekliğe ulaşmavı amaclavan. dışlanma korkusunu, bağımlılığı \e zonınluluğu vıkmava çaba gösteren, geçmişi-bugünü ve varını aynı anda vaşavan bir anlatım biçimi" olarak tanımlıvor. "Sanatındokusunda yalnız geçnıiş oian belli bir an'lık dönem değil, av nı zamanda gelecek olan zaman da vardır. İster belgesel" isterse doğrudan" vapılmış fotografik çalışmalaıia olsun. insan bir görsel imgeve belli bir açıdan zorlanmış gibidir. Deneysel fotografinin yaptığı şev ise. o imgeye bakışımızda başka >ollar öne siirmek. hatta bunları keşfetmevi önermektir. Bu bağlamda size daha önce düşünemediğiniz olasıhklar sunulur. Bövlece bevnimizde duvduğumuz sıkıntıdan kurmlacak: ifade bicimlerinin nasıl kullanıldığını görmekte ve çeşitli türlerini tanımakta serbest olacaksınız". Sergide. Temmuz Arfiruy. Buruk Kanhir. Evren Giiııgrir. L'lıık M. Dıtvgun. Güıtizi Çakılcıoğlu, \ıır Onaı. Humza Hucuoğlıı. Canun Erözen. Mustafa Önder. Sihal Gümlüz, \esrin Kudoğhı. \tiigc Topruk, Guıanfcr Alnınel. Çağatuy Akkurt. Mine Tudıık. trfan İ'tırlı. Sencer lankırmun. Ceren Tüz. Sılgün TaşYükan. Avuıç Özlürk. Melunet AH Suğhili. )a\uz Mervt'ci, Öııdei' Durnuız, Siııc Bonın, Çctin Ergaııd, \lclike H. Acelc. Arzııııı Ekfioğlu. Harıın Erkııl Stinıç ve Ozan Bilgiscren'in çalışmaları yer alıvor. Nilgün Giindüz, Nü 1995, Kanşık Tek. I Refik Erduran'dan "Ramiz ile Jülide" Usta vazar Refık Erduran genellikle karaınsardır sahne vapıtlarında. Yasal- la^mis çarpık düzenden. kendini bu dü- zene peşkes çekenlerden iğrenmişliğini oyunlarında sık sık dile getirir. Ama "dii- rüst" ınsanların varlığına da naıf bir inancı vardır. Erduran'ın "ivi" insanları "sıradan" insanlardır. \aptıklarını önemli savmazlar. toplumdakendilerine •'ayncalıkir bir yer edinmeye kalkmaz- lar. ne iseler odurlar. "Ramiz ileJülide". Erduran'ın karam- sarlığını bir vana attığı şaşırtıci birovun. Sanki "şaka" vapıvor bize koca vazar. "Ovun" yazmayı "ovun" olgusuvla iyi- ce bütünlestirip "ovun oynuvor" bize. Anımsarsınız. "Pretn Ubman" filmın- de "Burası Hollvvvood, burada tüm düş- ler gerçekleşebilir" denivordu. \'e zen- gin. soylu. yakışıklı iş adamı (Richard Gere). kaldırımdan topladığı sevimli fa- hı*e (Julia Roberts) ile evleniveriyordu. "Ramiz ile Jülide"de ise "Burası türki- ve. burada her şey olabilir", denıv or her- halde. Ve eski futbol vıldızı Ramiz. yıl- lar önce vüreğinin takıldığı. açık saçık filmlerineskı vıldızı (amabakırekalnıa- vı başarmış) Jülide'vle yıllar sonra kar- ^ılaştığında. bu çaptan düşmüş ikili yol- dan çıkmış toplumun vol göstencısi ola- biliyorlar.Erduran. futbol, sinema. eski sol ve venı medya dünyasindan seçtiği kişilen v e olgulan buluşturarak. bir yan- dan "skeç'anlavı^ınava.slananbiryazım tekniğiv le v üzev den toplum eleştirisi v a- pıyor. biryandan da Raıniz ile Jülide'nin an gülmece öğeleriv le bezennuş "naif" aşk ılişkismi geliştirıyor. Sanki hiçbir noktası inandıncı olmasın diye özen gös- terilmiş. tüm karalan bevaza bovavan. yazarın yazarken çok "eğl'endiğT izleni- mini veren bir oyun var karşımızda. \'önetmen Mehmet Birkiye'ye çok iş düşmemiş; T\' görüntülerınin sıınuldu- ğu bölümler çok başanlı. Ramiz'de Müş- fık Kenter. Jülide de Yıldız Kenter. eski solcu. şınıdıkı koşe-donucü Hayatı'de Şükran Güngör, tereyağından kıl çeker- cesine kolayca parlıyorlar yorumların- da. Tiyatroculuk işinin şakaya gelmedi- ğını biliyorlar. Disiplinli ama neşeli: fi- y akalı ama incelikten ödün v enneyen bir oyun tutturmuşlar. kolayca sürüklüyorlar seyirciyi peşlerinden. Î960'lı yıllardaki panltısından hiçbir şey yitirmemiş bir Kenterler şöleni... suyun sesini çevreleyen mutlak sessizlik- le bütünleştiğmiz noktada oyun başlıyor. Işıl Kasapoğlu. böyie bir görsel veişit- sel ortam içine yerleştirdiği oyunu, ses, mimik ve bedensel de\ inimin iç içe geç- liği teatral bir oy uneuluk anlay ışıy la sür- dürüyor. Bilinçli oy unculuğuyla her çe- şit rolü kendine yakıştıran Tilbe Saran. Heloise'in gençlığiyle. yanıp tutuşmuş- luğuyla. yazgısına karşı çıkışiyla. İıesap soruşuylabütünlenen kadınsı yaklasimı- nın ateşini soluklu. güvcnlı. çekici bir yorumla sergiliyor Cüneyt Türel'in yo- rumladığı Abelard ise daha dingın. ıçın- deki ateşidahaazele veriyor. yinedeye- terince teatral bir yorumun süzgecinden geçirilmiş. Birı genç bir kadın. öteki or- tayaşlıbirerkek. Aynıacıyı farklıboyut- larda ama eşit derecede yaşıyorlar. "Acı çekme",oyun zamanı içinde gitgide tö- renselleşiyor ve sonunda annmayı geti- riyor. Kasapoğlu ~tiyatro"y u bu tören- sellikte yakalıyor. "Abelard ve Heloise" büy ük bir tiyatro olay ı değil. "farklı" bir tıvatro olavı sunuvor Ferhan Şensoy'dan özür dileriz 24 Eyliil IW6 nınlüi Cıımhııriver're aynı sütımlunhı yayımlanan "Felek Bir GünSalakken"haşhklı vazım "bilgisa- yar teknolojisi "nin kurbanı olmuştur. )a- zıııın dördüiK üpanıgrafmda rerulan ilk iiç sutır "printer" (bdgiyazar) tarafın- dan "nedense" utlanıverince. tiimcenin geri kalan hölümü { "özne" atlanan bö- lümde kuldığı için) aıılmıı değiştirmii \ e oyundaki ba$ kifimn konumımu dile ge- tinnevi aınaçlarken. Ferhan Şensoy'ıın özelyaşuınına ilişkin faklı başında bir ti- yatro eleştirnıenınin yapmayı akhndan bile geçirmeveceği) bir saptamava dö- nü$nıii}tiir. Bılgisavanııım minicik vir- gülleri, daha önce de vanlış dizgdere ne- den olnniftu. Ancak. bu kezyuzınm en az üç dört vertnde. virgüller atlandığı va da "nokta" olarak görüldüğü için. kimi tümceler anlaşılmaz olmuş, kimi tiimce- lerse iki ayrı tümceye (bir tanesi de iki ay- n paragrafaj avnştınlarak, amuçladık- lan anlamının tersini imler bir duruma gelmiş. yazının akışı ve iletmeyi amaçla- dığı anlanı büviik oranda ornıdun kalk- mıştır. "Sayııı Ferhan Şensoy'dan re okurlardan özür diler, düzeltiriz " diye- mivoruz. çünküdüzeltenuvoruz. )alnızca özür dilevebilıvoruz. YAZI ODASI SELİM İLERİ Belgelere Dayanmıyor Önce bir alıntı: "(...) Eğer bir roman kişisi tıpatıp Kraliçe Victo- ria 'ya benziyorsa (çok benziyorsa değil. tıpatıp benzıyorsa), o zaman bu kişi gerçekten Kraliçe Victoria, o roman da ya da romanın o kişiyle ilgili bütün bölümleri de bir anı kitabıdır. Anı kitabı ta- rihtir, kanıtlara dayanır. Roman ise, kanıtartı (x)ya- da kanıt eksi (x) üstüne kurulur; buradaki (x) bilin- meyeni yazarın kişilığidir ve kanıtların etkisini dur- madan değiştirir, kimi zaman büsbütün başka bir şeye dönüştürür. "(...) Romancının işlevi, işte bu iç yaşamı kayna- ğına inerek ortaya koymak, Kraliçe Victoria hak- kında bilinebilecek şeylerden daha çoğunu anlat- mak, böylece tarihtekı Victoria olmayan bir kişi ya- ratmaktır. (...)" ingiliz edebiyatının usta romancısı E. M. Fors- ter, Roman Sanatı'nda (Ünal Aytür çevirisi) böyle söylüyor; tarihtekine benzemeyen, roman kişisi kimliğinde Victoria'lan gereksiniyor. Bizdeyse, uzun yıllar, roman sanatınatam tersin- den bakılmıştır. Yakup Kadri'nin Nur Baba'sını hatırlayalım. Bir Bektaşi tekkesinı dile getirmek amacındaki bu ro- man, tekke erbabınca yerden yere çalınmış, Yakup Kadri'nin bir roman için kişisel yaratımı bir Bekta- şi tekkesi kurduğu ve yazdığı düşünülmemiştir. O kadar ki. aradan onca zaman geçtikten sonra bile, edebıyat tarihçisı Nihat Sami Banarlı, Nur Ba- ba'nın Bektaşıliği kavrayamadan, haksız eleştiri- lerle donanarak yazıldığını ileri sürmüştür. Ama Nur Baba bugün de canlılığını, yaşarlığını koruyor. Ona bu gücünü sağlayan ne Bektaşiliğin. şöyle ya da böyle eleştirisi. ne gerçekliğe ne ölçü- de bağlı kaldığı. Tersine, Nur Baba, sadece kişile- riyle, kişilerinin dile getirilişiyle ayakta dimdık du- ruyor. Dahası, yarına sesleniyor. Edebıyat tarihçileri, eleştirmenler, uzun yıllar bo- yunca, bir romanın somut gerçekliğe ne kerte uyum sağladığını başarı ölçütü saymışlardır. Köyü anla- tan romancı, Amerika'yı hiç görmeden romam Amerika'y\ yazan Kafka'dan üstün tutulmuş ve kö- yü anlatan romancının köyden çıkmışhğı ustünlü- ğün önemli bir sebebı sayılmıştır. Oysa Kafka'nın Amerikası bugünün Amerika Bir- leşik Devletleri'ne hâlâ meydan okuyor ve belki de asıl Amerika benim diyor... Köyü anlatırken somut gerçekliğe o kadar bağlı kalmış köy kökenli romancının çabası ise. roman sanatından çok, toplumbilimsel araştırmalara yö- nejenleri ilgılendirebilir bugün. Öyle anlaşılıyor ki, Türk okurunun, bir 'tarihî ro- man ' tutkusu varmış. Bunun son dönemlerine ye- tiştim. Gazeteler tarihî roman tefrikalarmdan hâlâ okur çokluğu umarlardı. Yayınevleri daha eskıler- de yazılmış tarihî romanların yeni basımlarını yapar- lardı. Bu romanlan, ne yalan söyleyeyim, zevkle. tat alarak okumuşumdur. (Keşke yenileri yazılsa, yine okusam). Ama her birinde dikkatimi çeken, roman- cının ikide birde belgelere dayandığını 'ihsas' et- me çabasıdır. Örnekse. M. Turhan Tan bu konuda başı çeker Bir küçük yıldızla dipnotlara gönderir okuru: Ya Pe- çevi'den. ya Naima'dan uzunca bir alıntı. roman- cının gerçekliğe ne kadar sadık kalmış olduğunu kanıtlar. Bununla birlikte M. Turhan imzalı tarihî ro- manlara lezzet katan. doğrudan doğruya, heye- can, serüven, gerilim payıdır; başka bir şey değil. Romancı tarıhten söz açarken niçin yalan söyle- yemesin? Kaç gündür bunu düşünüyorum. Ne var ki kendisine ve eserine hemen sataşıla- caktır: II. Abdülhamit'ı olduğundan da müstebit gösterse, Hakan'ın tutkunları ayaklanacak; tam tersi. II. Abdülhamit'ı -hele Selanik'te Alatini Köş- kü'nde ya da Istanbul'da Çırağan Sarayı'nda- de- rin bir hürriyet arzusuyla yanıp tutuştursa. bu kez de Sultan Hamid düşmanlarının sinirini oynatacak- tır. Oysa her iki ifade ediş de romancının özgürlük alanına gırmez mi? Halikarnas Balıkçısı'nın Uluç Reis romanını çok severim. Gerçi sonuna kadar yalnız bir kez okuya- bildim ama. sık sık sayfalarına bölük pörçük dalar, o savruk sanılmış olağanüstü dile kavuşurum. Bir dil zenginliğidir Uluç Reis. Kılıç Ali Paşa'nın hayatını anlatır görünmekle birlikte. bu roman. denizlere açılır ve Halikarnas Balıkçısı'nda her zaman rastgeldiğimiz deniz ede- biyatına.. salt deniz edebiyatına kavuşur. Bakın daha üçüncü sayfada bir cümle var: "Ka- lita birkırlangıç ile beraberrüzgârını bulmuş, olan-' ca yelkenlerini açmış, batı istikametinde uçuyor- du." Kalita. küçük savaş gemisi: kırlangıç, en hafif savaş yelkenlısi. Ya o 'rüzgârını bulmak', işte o Ha- likarnas Balıkçısı'nın roman dili. Uluç Reis'in tarihe bağlı kalıp kalmadığı hiç önemli değil. Yeter ki Halikarnas Balıkçısı 'konuşup dursun'... Ama yayınevi öyle düşünmemiş ki, iç kapakta şöyle tanıtmış Uluç Reis'i: "Bu kitap bir roman de- ğil, vesıkalara dayanan tarihî bir eserdir." Sonra da üçüncü sayfada iri puntolu. büyük harf Uluç Reis'in altına siyah puntolarla "Roman" diye yazılmış. ; Ne denebilir?! BUGUN AKBANK 6. l'LUSLARARASI CAZ FESTİNAJLİ kapsamında Cemal Reşit Rey konser Salonu"nda saat 18.30'da John Surman FJörtlüsü. saat 21.30'da da Chico Freeman's Brainstorm izlenebilir. AKSANAT'ta Caz Festivali kapsamında saat 15.00'te ArtoTunçboyaciNan'ın semineri. saat 13.00'te "Thelonius Monk, American Composer: Full Portrait". saat 18.0'de de "Ladv Day.The Manv Faces of Billie Holidav" başlıklı belgesel filmler. İngilızce orijinal halleriyle laser-disc'ten izlenebilir. TARANTA BABL KÜLTÜR MERKEZİ nde saat 18.30'da "Schindler'in Listesi" başlıklı film gösteriliyor. EV RENSEL KÜLTÜR MERKEZİ nde saat 15.00'te Hektor Babenco'nun yönettiği ""Örümcek Kadının Öpücüğü" başlıklı film. saat 19.00'da da Grup Mask'ın "Kapılar Ardında" başlıklı konseri yer alıvor. BEKSA\"da saat 18.3O"da Sergei Eisenstein'ın ""Ekim" başlıklı filmi L'österiliyor.(Tel:349 91 55) SAHAF CAFE KÜLTÜR MERKEZİ nde saat 18.30'da Pablo Picasso'nun yaşamı ve yapıtlan üzerine "Müjde bir Çocuğunuz Daha Oldu Bay Pablo" başlıklı seminer izlenebilir. GÜNOLA KÜLTÜR MERKEZİnde saat 19.00'da "Küba ve Che" başlıklı belgesel izlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle