Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6 EKİM 1996 PAZAR
14 KULTUR
İSARET FİSECJ ZEKİ COŞKUN
imdi başka yerdeSorıt net \e açık: "Kamu vicdanı ol-
mayarı verde şiir olur mu hiç?"
19S8'de Can Yücel'den gelivor soru.
Şimdâ vinelemenin zamanı. Ka\ bettiği-
miz bir şevı. bir şeyleri yâd edercesine
şusıraşiıredönüvonjz, bakıyoruzsıkça.
Öîeden ben genç olgun şiırin kolla\ı-
cısı Memet Fuat son sıralarda Rilke'nın
Genç Bir Şaire Mektuplar'ına nazıı\
Cumhuriyet'teki yazılannı "\aşlı Bir Şa-
ire \l«?ktuplar"a çevirdi. Şiinn \e şairır
durumunu tartışıjor. Adam Sanat'ın
ekim savısında üç avrı yazı şıire ilışkın
dikkate değernoktalan gündenıe getiri-
yor.
Berıde Ataol Behramoğlu nun Haluk
Çerin"le Türkıve'nin dört bırvanına -16
merkez- uzanan şiir müzik dinletisi. Is-
tanbul AKMde 1.500 kişiyi topluyor...
Can Yücel"in 70. doğum v ılı kutlaması-
nı Harbiye Açıkhava'da 3.000"i aşkın
genç. coşkulu insan izlivor.
Bunlarabakıpşiiryenidencanlanıvor.
hayat buluyordenebilir mi?
Erken bir i\im^erlik olur. Çünkü ma-
dalyonun öteki yüzü pek iç açıcı değil.
1980'lenn ilk yarısındaki o voğun şıır -
\e dergıleşme- furyasının son halkalan.
aynı zamanda en uzun sürelı yayını ger-
çekleştiren Şiır Atı. Sombahar dergileri
kapandı. AdnanÖzer'in Uç Çiçek. Yer-
yüzü deneylerinin ardmdan "şiir/kültür
dergisi"künvesi>leçıkardığı Düşler.kul-
var değiştirip öyküve yöneldi. Göçebe,
içe kapanık sürdürüvor yayınını. Kıtap-
lardaysa basıın sayısı 1001ü rakamlara
dek indi... Yine de ikinci el kitapçılann
en taze \e kalabalık ürünlerı onlar.
Şiir kendı başına bir yavın organı-
nı dergiv i taşıyamadığı gibi öteki vayın-
lardan da sürgünedili\or. Unutulmuştur
belki. lWO'da"Şiiryokbeleşe'"sloganıv-
la "ŞairlerGrevi" yapıidı. Onemlıce bir
grup şaır altı ay dergilere şiır \ermedi.
Dönemin nicel ve nitel şiir enflasyonu
kadar, reel ekonomik enflasyonunda
ürünün maddı değerini alamayışına yö-
nelik bir protestovdu. Sonuç \ermedi.
Şimdı altı yıl sonra bakıldığında. şair-
ce bir önseziyle düşüş hmesindeki ko-
num \e ürüne yönelık son bir tutunma
çabaM gibi görünüvorbu eylem. Çünkü
hem henüz medyalaşma ev resındekı va-
\ın dünyasının. hem okurun şiire karşı
İokavtı uç vermeve başlamıştı o sıralar.
Grev tutmadı. lokavt sürüyor. Aslında.
Türkive'nin özgül koşullarından dolavı
geci kmış bir lokav t bu. Daha önce de an-
mıştım. Diderot X\'III. yüzvılda saptar
"havatın şiirsellığinin ölünıü"nu Yalnız
Gezerin Düşleri'nı -\e aynı zamanda
Toplum Sözleşmesi'ni- kaleme afan Ro-
usseau'nun. onu "Robinsonad'*-dünva-
dan kopuk- olarak niteley ip ıroni > ağmu-
runa tutan Marks'ın nıodern toplumu \e
vönetiminı "
4
vasal-ussal~'avnı zamanda
• Bugünün şairi belki de Okan BayülgenL Cem Özer, Cem Yılmaz. Cem Ceminay
ve medyanın adlarını burada sayamadığımız bilcümle "Cem SultarTlan söylüyor
şimdinin şiirini: Tarkan, Mustafa Sandal ve diğerleri. Yalnız popülerlik anlamında
değil onlann şairliği. Birer ses, birer davranış, duruş, duyuş. yaşayış rotası
oluşturduklan; şiirin/şairin eski misyonıınu devraldıklan için günümüzün şairleri pop
ve medya starları. Kamu vicdanının yokluğunda "şiir gibi" olan'görünen, denen -ama
şiir olmadığı da bilinen, zımnen ifade edilen- endüstriyel ürünler.
"şenliksiz"olarak kodlavan VVeber'in
saptaması da aynı: Kapitalizmle birlıkte
havatın şıırselliği ölmüştür.
Soru net \eaçık: Kamu vıcdanı olma-
yan yerde şiir olur mu hiç?
Lokavt sonrasının şairleri
19Wlara dek hay arta şöv le v a da böv -
le kendi.Miıe bir verler açabilen şiır. tam
da kamu \ ıcdanının tarumar olduğu e\ -
redeesamısinı vitırdı. Endüstmei kural-
lar kamu \ icdanını zaptedip bizde de ha-
vatın şiırselliğini silince şair ve şiir için
"loka\t" kaçınılınazlaştı. Aynı e\rede
zamanın _\eni şairleri de çıkageldi. Bu-
günün şairi belki de Okan Ba\ülgen!..
Cem Özer, Cem Yılmaz. Cem Cemina>
ve medyanın adlarını burada savamadı-
ğımız bilcümle ~CemSultan"ları söylü-
yor şimdinin şimni: Tarkan. IVhıstafa
Sandal \e diğerleri
Yalnız popülerlik anlamında değil on-
lann şaırlığı. Birer ses. birer davranış.
duruş. duvuş. yaşayış rotası oluşturduk-
lan; şiirin şairin eski mi>yonunude\ral-
dıklan ıçin günümüzün ^aırlerı pop \e
medşa starları. Kamu \ ıcdanının yoklu-
gunda "şiir gibi" olaıı görünen. denen -
ama şiir olmadığı da bilinen. zımnen ifa-
de edilen- endüstri\el ürünler.
Onlann şimdı tuttuğu. zaptettiği >er
düne kadar şiirin-şaırinclınde\di. Örne-
ğin belki geçmiş zamanın peşindeydi
ama. bırdönem bu toplumun ^esiYah\a
Kemal'deıı. şarkısı onun dızelerinden çı-
kı\ordu. Üstündeki bütün ürkütücü_\af-
talara karşın. sesi-edasi pek de parlak ol-
mamasınakarşınNâzımHikmetşiirlerı-
ni plağa oku\or \e geniş bir "havran"
kitlesı oluşturu\ordu. Orhan\eli"bobs-
tirdi. Ataç'ın çok \erinde saptamasıy-
la. Tıpkı Yahya Kemal gibi. Nâzım gibi
zamanının modası. modacısı. popüler
aktörü\dü o da... Bugün sair,vejsürin
düşlevetneyeceği bir konum.
Peki, şimdi şiir nerede?
Popun \e popülerin yedeğinde galiba.
Örnek vereüm. kematBurkay'ın kıtap-
şiır yavımlamak şö\le dursun. Türki-
\e"\egırışıvasak. Ama onun "HadiGü-
İiimse"adlı şııri Rahnıi Saltuk tarafın-
dan bestelcnir. I982"de.
Sanatçının 19K7'deyayımladığı kase-
tin de adıdır bu. Ancak sınırlı izlerçe\-
renın dışında pek du\ ulmaz. Ta kı Sezen
Aksu a\nı şiıri Gülümse adıvla veniden
düzenle%ip seslendirdığınde kitleselle-
şecek. popülerleşecektir.
Ba^ka şiırler. şairler için de aynı olgu
geçerlı. Kitaplarını l
L
)80'li yıllarda ya-
> ımlavan şaırlerden en popüleri Murat-
han Mungan. Bu. şıirinin güeü kadar
müzıgın gücünden de kaynaklanı\or.
19S3 'tekı Akdeniz Akdeni/ albümünden
berı Yeni Türkü topluluğu Mungan'ı şi-
ir okurunun dışında kitleye de taşıyor.
Can \üce\ şiinnın de Yeni Türkü için
vazgeçilmezleraraMndaoldugunuanım-
savalım.
Popüler alana ulaşamayan şiir \e şair.
aneak "jübile"lerle kendisine gündemde
ver bulabilivor. 1996"da Türk şiirinde
önemlı evreleri temsil eden üç şairin 70
vaş kutlamaları yapıidı: Necati Cumalı,
Attilâ İlhan \ e Can Yiicel.
Cumalı. popun geç fark ettiği bir şiir.
Onun Abanoz'daki Emine şiırinin beste-
sıni de içeren Levent Yüksel'in ikinci ka-
setinin tanıtım etkinlikleri kapsamında
Cumalf nın 70 >aş kutlamalan da med-
\ada >er buiabildi.
Her zaman 44
aktör"sü bir konum ve
duruş sergileyen Attilâ İlhan. Ergüder
Voldaş'ın bestelevip Nur Vbldaş'ın ses-
lendırdiği Sultanıvegâh çıkışından son-
ra. 1980"lerde Ahmet Kaya'yla ses bu-
lacaktır. 70 vaşında gündemde yer alışı
vineobestelerdenCinayetSaafi'ninmu-
zır mekruh bulunup vargılanması nede-
nivledir.
Popya da jiibile
Can \'ücel'insebütünaykın duruşuy-
la varattığı kendi med\ a^ı \ ar. Kamu \ ic-
danının ezilmeye başladığı 1980'lerden
beri şiinn ses sahibi olmasına. kendi se-
siyle ortava çıkmasına çabalıyor. Şiir ka-
seti yapıyor.toplatılıvor. Şiirleri bestele-
niyor. beğenmiyor: "başka tiirlü bir
şey"ler an>or. Yukarıda anılan Şairler
Grevi'ni örgütle>enlerden. Sonuçta mi-
zah dergilerınde kendıne yer açıyor.
Genç \e popüler olanla buluşan bir şiir.
70 yaş kutlaması da aynı oluşumu ser-
giliyor: Mizahçıların düzenlediği etkin-
lik. "lokavt sonrası şairlerTnin: Cema
\ılmaz'dan \ılnıaz Erdoğan'a, Sezen
Aksu'dan Yeni Türkü'ye pop star \ e şo\ -
menlerin katılımıyla uerçekleşivor.
• • •
Can Yiicel örneğinde şiirın popülerin
vedeğine düşmesi degil. popüleri yede-
ğine aldığı gözleniyor. Bu önemli.
Yine müzik alanından gidilirse. mo-
dern şiir içinde ürünleri en fazla beste-
lenen şair galiba Nâzım Hikmet. Onun
başındanberi "seslişür^ınpeşindeoldu-
ğu biliniyor Hem şiirini öyle kuruyor
hem de zamanına göre öncü bir örnekle
bunlan plağa okuyor. Kendi kendine
SÖN lenen bir şiır degil: dışa dönük. O da
popüleri yedeğe alıyor.
Havatın şiirselliğinin ölümünden, ka-
mu vicdanının silinişinden beri şiir, bü-
yük ölçüde kendi kendine söyleniyor.
Lokavt karşısında birtür kendı jübilesi-
ni vapıyor. Belki bu nedenle popülerin
ancak yedeğinde yeralabiliyor. Makine-
ler havatın şiirselliğıni soldurduğu sıra-
larda. XVIII. yüzyılda kol gücüyle yaşa-
yanlarmakineleresaldırmıştı. Şair ve şi-
ir de kendine engel olarak gördüf ü ma-
kineye. "med>a"va saldınyor. Sahne
onun starlanna, şovmenlerine, şairlerine
kalmış gibi görünü\or.
Ovsa şiir, biraz da vicdandır. Sağ-
duyunun ötesinde. en ince, en derin
duyunun aktığı yerdirşiir. "Akılkienin-
eesi duyulann" demiş ya şair. ona ıh-
tıvacımız var.
Barış Pirhasaıı'uı
4
çokulushı' ikiııci fîbııi 'Lsta Beni Ölclürseııe'nin çekiıııleri taıııaınlancb
'îp üstünde' kuşaklar arası çatışmaC L M H l R CANBAZOĞLl
~İpcambazı\la ustası bir sınır kasaba-
sında > eni dün> a\ a gidebilmek için sirkin
öbiir sahibini beklivorlar: adam bü>uk
para\ la gelecek, bunlan kurtaracak. LI-
ke savaşın eşiğinde. şartlar son derece ağır.
L stanın. havatta en sevdiği \arlık olan çı-
rağının geleceğini kurtarması büvük tut-
kusu. Çırak düşler içinde. çok du> ariı» ne-
rede> sedoğaüstii sezgileri var. Sirkteki de-
ni/kızıvla tanışıvor \e aşık olu>or. Bu, us-
ta için çok tatsız bir gelişme. tüm planlar
altüst olacak. Aşkı engellemeje çalışnor
ama çocuğa ivilikten çok kötüliikte btilu-
nuvor": Türk-Ajman-Macar ortak vapı-
mı "l'sta Beni Öldürsene"nin özeti. fil-
min yönetmeni ve senaristi Banş Pirha-
san'ın ağzından böyle.
Barış Pirhasan. Londra"da sinema eği-
timı gördüğü dönemde planladığı ikinci
filmi "Lsta Beni Öldürsene"nin kaba
montajını bitirip ince montajınabaşlamak
üzere bugünlerde. Adı birkaç kez değişen.
"İshak'ın Öyküsü"ya da "Hikâveşi" dı-
ye geçen. ardından "L sta Beni Öldür-
sen^eşeklinegetirilen. son olarak bugün-
kü adını alan filmın görüntü vönetmeni
JurgenJurges: ^ubat başında hazır olacak
fılmin müziklerın bir bölümü de ünlü
Simple Minds'dan çıkacak...
- î sta Beni Öldürsene'nin hazırlık ö\-
küsü çok uzun. Neler \ apıldı bugüne dek?
BARIŞ PİRHASÂ.N- Londrada sıne-
ma okulundav ken bitirme tezi olarak çok
dağınık belü, belirsız şeyler düşünüyor-
dum. Başlangıç oiarak bir ıp cambazının
ağzından kısa bir şiir yazdım: sonra aklı-
ma ıkı ip cambazıyla ilgih kısa. siyah-be-
yaz bir filmgeldi. O zaman BilgeOlgaçın
öyküsü "Usta Beni Öldürsene'"} i hatırla-
dım. Karanlık bir ortam, bir usta ip cam-
bazıyla çırağının yaşadıklan. çok basit ve
sağlambirkurgu. Kuşaklararasıdengeve
gerilim üzerine . bütün bunların altını çi-
zen yerçekimi üzerine bir film duvgusu
gelışmeve başladı kafamda. Sonra. bu-
nun bir okul filmi olarak biie fazla soyut
kalacağını düşündüm. O gerılimı daha
ö\küsel hale getirecek ek atmosfer ara-
dım. İp cambazı sirkin içıne gırdı. sirk
yeni karakterler getirdi. Sirk ve panavır
ortamına hilkat garibelerini. onların da
arasına bir denizkızını koydum. Bu dün-
yada zaman ve mekân bel'irsizdi. Bir bö-
İüm yazıp Bilge Olgaç'a gönderdım. Bil-
ge büyük destek verdi. Ingilızce yazdığım
öyküvü benimle bırlikte Türk prodüktör
Fatih Aksoy \e bir Alman prodüktör de
sevdi. Macanstan'da çok güzel mekanlar
bulduk. Macanstan'da da bir prodüktör
filmi kabul etti ve "Usta BeniÖldürsene"
Avrupa filmi oldu.
- Yansı vabancı olan çokuluslu oyuncu
B
üyülü, imkânsız bir aşkın öyküsü 'Usta Beni Öldürsene'. Türk-Alman-
Macar ortak yapımında savaşın eşiğindeki bir ülkede, baba-oğul ip
cambazının birbirlerine derin bağlılığı ve çatışması; yaşanan küçük
maceralarla sa\aş ve göçmenlere göndermeler yapılarak aktanlıyor. \önetmen Banş Pirhasan görüntü yönetmeni Jiirgen Jur-
ges ile birlikte.
kadrosu nasıl saptandı ?
O>uncular için çok videokaset seyret-
tık. castıng ajanslanvla bağlantı kurduk.
Bir ara Irlandalılar'la da bağlantımız ol-
du. Onlar çırak rolü için "Sol Ayağım"da
Daniel Da>-Le«is'in çocukluğunu oyna-
van Hugh O'Connorı önerdiler. beğen-
dik. O. çırak İshak oldu. L'sta için bir çok
oyuncunun İMTIİ geçti, sonunda Macaris-
tan'dan KarohEperjes'i seçtik. Denizkı-
zı'na da fazla adav vardı. Almanya'da
isim yapmış Julia Brendler'da karar kıl-
dık. Bunların dışında Alman. Türk. Ma-
car o\ uncular rol aldı. Bızden Hale Soy-
gazi \e Cem Özer konuk ovuncu; aynca
Haluk Bilginer. Tuncel Kurtiz v e Meltem
Cumbul da v ar.
- Filmi A\rupa'da daha fazla kitleye
ulaşnrabtlmek için ortak vapımlar hep bir
lokomotif ovuncu buluyor. Siz böyle biri-
ni aradını/ mı?
Okuldav ken ustav ı John Hurt'ün oyna-
masını hayal ediyordum. Okul filmi için
aslında lokomotif ov uncu gerekmiyordu.
çok sevdiğim bir oyuncu diye istiyordum
Hun'ü. Sonra oturup prodüktörlerle ko-
nuştuk; bu film nasıl satılacaktı. para na-
sıl bulunacaktı ? Senarvo iyi olsa bile pa-
ravı bulacak bir ısımlı ovuncu üerekivor-
du. Macaristan'da "Rasputin'i çeken
Malcolm \lcDowellla ilişki kurduk. ol-
madı. John Hurt'e daha önce başvurmuş-
tum. o da olmadı. Oyuncular çok pahalı
aslında. Hugh O'Connor'ın parası bile
büyük pazarlıklardan sonra biraz düşü-
rülebildı.
- Baştan beri Yeşilçam'da alışıkolmadı-
ğımız bir ha/ıriıktan söz edi>orsunuz. Ka-
ça çıktı tiim bu prodüksivon \e para nere-
den sağlandı ?
Filmi baştan beri A\rupa için düşün-
düm. Diyelim kı. Türkiye'den birı çıkıp
talıp olsa. önce ben uyarırdım paranın
dönmesi çok güç dıve. Çünkü film için
harcanan yaklaşık 200 milyarı Türkive'de
geri getirmek imkânsız. Türkiye"de film
yapınca küçük bütçeler sonucu ses kötü
oluyor. görüntü kötü oluyor. ortaya çıkan
şey mutluluk vermiyor... Parayı Alman-
ya'da eyaletlerin fonlarından. Eurima-
ges'dan sağladık. Macaristan'dadadevlet
yardımı alındı. televizyonlara satıldı.
- Müziği kim vapacak ? Bir albüm çı-
kartacak kadar uzun müziği olacak mı
filmin?
Müzik prodüksiyonunu baştan sona
dek izleyecek firma birçok kaset gönder-
dı. Sonunda Simple Minds'a gitti senar-
yo. Sevdiklerinisöylediler ama albüm ça-
İışmaları vardı. bir de bugüne dek hiç film
müziği vazmamışlardı. Sonuçta albümü
hazırlarken yapabildıkleri kadar ürete-
ceklerini söylediler, bazı örnekleri de ha-
zırlavıpgönderdiler. Zaten filmin müzik-
lerini tek isim vapmavacak. Filmin asıl
bestecisı Peter Oggv müziklerden o so-
rumlu. Iki tane sözlü beste olacak, gensi
enstrümantal müzikten oluşacak ve mü-
zik albümü de vapılacak.
-1 fukta bir festivaldeyanşmak var mı?
Festhale gidilirse film hangi ülkenin ola-
cak ?
En büv ük v apımcı Alman şirketı oldu-
ğu için Cannes'a Almanya adına başvu-
racak film. çünkü Eurimages'da da Al-
man filmi olarak gıtti "Lsta Beni Öldür-
sene".
- Siz bu filmle uğraşırken On Yönet-
men tki film projesinde yer alan kısa met-
rajlı çalışmanız "Gül ile Adem". diğer-
leri ağır eleştiriler alırken en fa/la ilgi
çeken bir. iki bölümden biri seçildi. Bu
projede sizi öne çıkartan diğerlerini
başarısız kılan etmenler neydi ?
Yönetmenlerin çoğu daha önce kısa-
metraj yapmamıştı. Kısa film kaba bir
benzetmeyle roman yazan birinin hikâye
vazmayabaşlamasınabenziyor. Birdeney
yapmaya kalkıştım. Aldığım hikâye kato-
lik mitolojiv le yazılmış: Orta Amerika'da
geciyor. Bu Katolik mitoloji bizim ülke-
ye uyarlanır mı diye düşündüm önce. In-
cil satıcısı çocuk. gülyağı satan çocuk ol-
du. dini motifler garip bir şekılde bize uy-
du. tüm tipler çok tanıdık geldi izleyıci-
ye. Küçük sürprizlerle, tuzaklarla gel'işen
bir filmdi. İşin vakıf yönüne gelince: çok
acele ettiğımizi. aynı teknoloji ve aynı pa-
ranın bize yeni birşey kazandırmayacağı-
nı söyledim. Çok acı çekerek başladım
ve öfkelenerek bitirdım ama sonuçtan
memnunum. Ben >apay ım. insanlar anla-
masa da olur dı\e birşev
1
yok sinemada.
Insana şansı bir kere. bilemediniz iki ke-
re v eriyorlar. Bunu düşünerek sev ilsin di-
ye işi sulandırmaktan sözetmıyorum ama
filmde o ülkenin insanlarının duygulan
\e hayatı koklanmıyorsa başka iş yapıl-
malı. Herşeyeters. saldırgan birşey yapı-
labilir. can yakılabilir. Bu da insanları baş-
ka bir ortama götürebılır. Belki can yak-
ma kabul görmevebilır örneğin ilk fil-
mım "Küçük Bahklar"da can yakarak
böyle bir yenilgiye uğradım ama seyirci
bundan memnun kalmazsa diyecek birşey
yok.
KOŞEBENT
ENİS BATUR
Mola
"Köşebent"\ere başlayalı yaklaşık 80 hafta ol-
muş. Gerçi 1978'den beri haftahk düzende yazma
alışkanlığım vardı ama, Cumhuriyet'te olduğu ölçü-
de kendimi bağlanmış hissetmemiştim pek.
Bunda en önemli pay, sanıyorum Cumhuriyet'in
okurlarının. Mektupla. telefonla kurdukları iletişim
hartı üzerinde bana dikkatli biçimde izlendiğimi
anımsattılar. Bir yazar için, kitaplarıyla kurduğu,
kurmak istediği ilişkiden hayli farklı bir söyleşi dü-
zeni bu: Sıcağı sıcağına. hızlı, bir adımdan ötekine
sıçrayan sıkı takipçilik içinde gitgide koyulaştı da
iletişim.
"/<ö?ebenf"lere başlarken biraz üzerinde dur-
muştum: Edebiyat adamı için besleyici yanı kü-
çümsenemeyecek bir buluşma türü bu. Edebiya-
tın hepten dışında değilsiniz gerçi: gene de, şiir ile,
yazınsal deneme ile. yazınsal metinler ile sokuldu-
ğunuz alanın biraz ötesinde durduğunuzu, duraca-
ğınızı biliyorsunuz bir gazetede. Yaklaşımınızı. üs-
lubunuzu, konularınızı ayrı bir hizaya taşıyorsunuz.
Kazanımlarınız iyi-kötü belli. Güç olan, bu durum-
larda, sakıncaları görmektir. Okurlannız size, siz
okurlarınıza alışıyor, bağlanıyorsunuz ya, tıryakilik
sizi bir çark gibi çevrilmeye götürüyor, sürükleni-
yorsunuz.
Bir gazetede haftahk düzende bile olsa, sürekli
yazmak bir optik kayma'ya yol açıyor, edebiyat
adamında. ister istemez güncele, güncelliğe yan
çizmeyen birton tutturuyorsunuz genellikle; kültür
alanında, toplumsal ortamın nabız yoklamasına yö-
neliyorsunuz. Bir gazetede köşeniz olmasa, ola ki
günlüğünüzde birkaç satır ayıracağınız bir konuya
bir yazı ayırıyorsunuz.
Günlük basına, televizyona, olayların akışına bu
ayarla bakmaya başlıyor, işin daha fazla içinde olu-
yorsunuz. Oysa yazmak, zaman zaman, bana ka-
lırsa sık sık, mesafeli durmayı gerektiren bir uğraş
- edebiyatsa alanınız. Olup bitenler yazdıklarınıza
yansıyabilir şüphesiz, gelgelelim, siz farklı bir bağ-
lama yönelebilir, yönelmek isteyebilirsiniz. Edebi-
yat birebir kalınmasını gerektirmez çoğu zaman.
80 hafta boyunca "Köşebenf'ler beni ikiye böl-
dü. Güncel mercek ile güncel-dışı mercek arasın-
da deyim tuhaf kaçacak ama sık sık şaşılaştığımı
gördüm. Bir tek göz değil yorulan, zihin de dağılı-
yor iki ayar arası. Zararlı çıkan, kimliklerden birisi:
Edebiyat adamı.
Öte yandan, Türkiye kadar dinamik pek az ülke
var. Her gün her şey sallanıyor, yerinden oynuyor,
yer değiştiriyor izlenimine kapılıyor insan. Hiç de-
gilse kendi alanında bir sorumluluk taşıdığı, belli du-
rumlarda tavır alması gerektiği düşüncesi söz al-
mayı zaman zaman kaçınılmaz kılıyor.
Sözü dolaştırmaya çalışıyorum. 80 hafta boyun-
ca bu bölünmeyi yaşarken, ona alışmamaya alış-
tım galiba. Ama şimdi, bir "mola verme anı" gelip
dayandı. "Köşebentler"den bir süreliğine uzakla-
şacak. gene de Cumhuriyet yazarı olarak kalaca-
ğım. Mola bittiğinde, "Köşeöenf'leryeniden dev-
reye girecektir.
Cumhuriyet okurları arasında beni düzenli biçim-
de izleyenler olduğunu, bu mola nedeniyle üzüntü
duyacaklarını kestirebiliyorum. Birdönem için böy-~
le bir gereksinmenin doguşunu anlayışla karşılaya-
caklarını sanıyorum: Üzerinde yoğunlaşmamgere-
ken birkaç kitap projesine kesintisiz biçimde eğil-
mem için önümde bir pencere açıldı, bu fırsatı ola-
bildiğince iyi değerlendirmek istiyorum.
Edebiyat adamı, hertür koşul altında çalışmayı,
üretmeyi öğreniyor şüphesiz. Gelgelelim, gün ge-
liyor, daha geniş soluk gerektiren. kesintisiz yatırım
bekleyen bazı projelere girişemediğini farkediyor.
Bir süre için de olsa, kendisine parantez açma şan-
sı verilmişse, o sürenin hakkını verme sorumlulu-
ğu ağır basıyor.
96 güzünden 97 yazına, her biri benim için altın
değeri taşıyan günlerden nektar toplamaya yöne-
lirken, bir şeyler alabileceğimi, ola ki aldıklarımdan
hareketle bir şeyler verebileceğimi umuyorum.
Yeniden buluşmak dileğiyle.
Hâmiş: Yolcu yolundayken. ara sıra muslukları
açık tutun!
Kültiir-Sen Genel Başkam'na ceza
.\NK.\R.\ (Cumhuriyet Bürosu) - Kültür Bakanlığf nın
istemi üzerine Disıplın Kurulu'nun. Kültür-Sen Genel
Başkanı Izzet Polat Ararat'a "Kültür-Sen Genel Başkanı
sıfatıv la vetkisiz ve izınsiz olarak çeşıtli tarihlerde ve
çeşitli gazetelerde. bakanlığın politikasını ve bakanları
eleştirir tarzda demeçler vermesinden dolayı" ceza
verildiği bildirildi. Kültür-Sen Genel Merkezi yaptığı
açıklamada. "Bakanını izin alarak eleştiren bir sendika
anlavışı hangi demokratik ülkeden ahnmıştır? Devlet
Tiyatrolan gibi tüzelkişiliği haız bir kuruluş da
bakanlığın talimatıvla bir personeline ceza \ererek. hem
sanat kurumu kimliğine gölge düşürmüş. hem de Sayın
Bakan'a kullanabileceği önemli bir kapı açmış
bulunuyor. Genel Başkanımıza verılen bu ceza Küitür
Bakanlığı'nın hangi anlayışa emanet edildiğınin
kanıtıdır" dedi.
Tiirkiye'de ve
Dünyada
Sol'un gelişimi
Üzerine
Düşünenlerin
Dergisi... /
Sosycd Demokrat
DBĞİŞİM
IITISI lirlLEIDE
Kemaîizm ve
Sosyal Demokrasi
İnönü ile Sosyalist
Enternasyonal Üzerine
Süleyman Genç'in
Denız Baykal'a Mektubu