27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 OCAK 1996 SALI CUMHURİYET SAYFA EKONOMI Vakıfbank'a kredi borcunu ödemeyen Taciroğlu'na, şubenin koyduğu haczi genel müdürlük kaldırdı Peynir krahna kredi esnekliğiAHMETÇELfK Süt sektörûnün tartışmalt özelleştirmesinde aktif rol oynayan "Peynir kralı" Ali Zafer Taciroğlu, şımdi de devlet bankasından kredi imtiyazı elde et- rnekJe suçlamyor. Vakıfbank'tn, Taciroğlu'nun sahi- bi oldufu şirket tarafından son dilimi ödenmeyen ih- racat kredisı içın. şubenin başlattığı haciz işlemini "genel müdürlük talimatı" ile geri çektiği öğrenil- di. Vakjfbank Genel Müdürii Fehmi CültekJn, Be- yazıt Şubesi'nce yüzde 180 gecikme faızi talebiyle başlatılan haciz işleminden \azgeçmelerini, "Bü- rokratik işlemler nedenivle krediye konu olan ib- racat işleminin gecikmesi" gerekçesine bağladı. Ta- ciroğlu da. yasa) olarak bankanın Hazine'nınonayıy- la kredi borcunun vadesıni uzatabileceğini, şubenin bilgisizlık nedeniyle bunu \apmayip yasal işleme başvurduğunu ilen sürdii. Taciroğlu, ihracat kredisi vade ertelemesinın çok sık karşılaşılan olağan birdu- rum olduğunu kaydetti. Haczi genel müdür durdurdu Vakıfbank Beyazıt Şubesi ıle Taç Tanm Tanmcı- lık, Tanm Tanmsal Şanayi Proje ve Mühendislik Hiz- metleri Araştınna Üretim Pazarlama AŞ arasında 31 Mayıs I994'te 5 milyon dolarlık kredi anlaşması ya- pıldı. Peysan Gıda ve Taciroğlu müteselsıl kefil sı- fatıyla borçtan sorumlu oldu. Kredi hesabını 2 Ocak 1996 tarih itibariyle kesen Vakıfbank Beyazıt Şube- si, 1 milyon 469 bin 612 lira borç bakiyesi tespit et- ti. Ayrıca firmanın kullandığı kredinin 7 Aralık 1995 tarihli dilimi ile ilgili taahhüdünü yerine getırmeme- si üzerine 1.710.046.146 lira daha borç tespit edildi. Bu borç, tstanbul 30. Noterligi'nin 2 Ocak 1996 ta- • Peysan'ın sahibi Ali Zafer Taciroğlu'nun Vakıfbank'tan kullandığı 5 milyon dolarlık ihracat kredisinin yakiaşık 89 milyar liralık son bölümünü ödememesi nedeniyle Beyazıt Şubesi'nce başlatılan haczi kaldıran Vakıfbank Genel Müdürii Fehmi Gültekin, "Bürokrasideki gecikme nedeniyle ihracat yapılamadığı için borcu erteledik" dedi. rih ve 00015 nolu ihtamamesiyle borçluya bildirile- rek borcun yüzde 180 faiziyle birlikte ihtarnamenin tebliğinden itibaren 24 saat içinde ödenmesi istendi. Vakıfbank Beyazıt Şubesi, Jstanbul 8. Asliye Ti- caret Mahkemesi'ne "8 ocak"ta yaptığı başvuruyla 2 ocak tarihli kur ûzerinden 1 milyon 469 bin 612 do- larlık bakiyenin karşıiığı olan 88 miJyar 274 milyon 378 bin 232 lira ve 1 milyar 710 milyon 46 bin 146 lira tutanndaki alacağı için borçlunun menkul, gay- nmenkullerinın haczedılmesi için başvuruda bulun- du. Mahkeme **9ocak"ta hacze karar verirken, bu kez "JSocak" tanhinde Vakırbank avukatlan haciz tale- binden feragat ettiklerini belirten dilekçeyleyeniden mahkemeye başvurdu. Talebi kabul eden mahkeme aynı tarihte haciz karannı bozdu. Bankadan savunma Vakıfbank yetkılıleri, "Davadan vazgeçtik. Çünkü genel müdürlük böylc uygun gördü" derken, Genel Müdür Fehmi Gültekin, kredinin ödenmeme nedeni- ni firmanın Hazine'den aJdığı süre uzatma iznine bağ- ladı. Hazine'nin verdiği izin nedeniyle hatalı yapılan haciz başvurusundan vazgeçildiğini belirten Gülte- kin, "lzin ahndığı için ödeme sünesinin uzatılması ve her hangi bir tahsilatın oimaması lazun. Dola\ısıyla icra takibi başladlmaması gerekirken bir yanlış anla- şılma oimuş. Ben burada' Ev et takıp yapı 1ması lazım bende takibi ba^lattım dedtğimzamanbirfirmanın ticari itibannı zeddemiş olurum"dıve konuştu. Söz konusu firmanın canlı hayvan ihracatı yaptı- ğtnı belirten Gültekin, "Yasal prosedürbumu?" sek- lindeki soruyu ise şöyle yanıtladı: "thracatve ithalat kredilerinde herhangi bir işlem- le ilgili olarak belli bir vade alınır. Bu vade içinde işle- min gerçekJeştirilmesi gerekir. Ancak bu süre içinde herhangi bir nedenle işlemin gecikmesi söz konusu ol- duğunda dıırum Hazine've bildirilir ve sürenin uza- ması istenir. Bufirmada bu rür bir zorlukla karşılas- tığından Hazûıe'ye başvurmuş ve sürenin uzaması için izin istemiş. Izin verildiği bize gelmemiş. arkadaş- lar ibraz etmekte gecikmiş. Ondan dolayı bu ola> ya- şanmış. Herhangi bir sıkıntı yok." Konuyla iigilı olarak Taciroğlu Grubu'ndan yapı- lan acıklamada Vakıfbank Genel Müdürlüğü'nün da- \ayı geri aldığı ve işlemin daha iyi takibi için mer- kez şubeyi görevlendirdiği belirtilerek kredinin son diliminin ödenmemesı durumunda şubenin borcu te- merrüde düşürebılmesinin ancak Hazine'ye başvu- rulması ve tatmin edici yanıt alınmastyla mümkün olabileceğı belirtildi. Taciroğlu: Her şey yasal Cumhuriyefin görüşme isteğinı uzun süre yanıtsız bırakan Ali Zafer Taciroğlu da son dakikada yaptığı açıklamada bankanın uygulamasının yasal ve rutin olduğunu belirterek şunlan söyledi: "İhracat kredilerinin süreleri periyodik olarak uzatılır. Bunun müracaatını banka yapar ve baş- vurudan sonra süre Hazine'den gelen yazı ile uzar. Cğer bankanın başvurusu ve Hazine'den gelen ya- nıt gecikmişse her iki hal de temerrüt doğurur. Bu işlem sırasında Hazine'den yanıt geldiği için haciz işlemi iptal edilmiş. Örneğin, 7 Aralık 1995'te sü- resi dolan borç için 5 aralıkta temcit talebi için Ha- zine'ye başvurulması lazım, temcit talebinin yanı- tı geldikten sonra temerrüte düşmez. Bu talep için geç kalınmışsa temerrüt oluşur. Haciz başvurusu bankanın kendini riskc sokmaması için yapmış- tır. Ancak süresi içinde yanıt geldiği için temerrü- te düşülmez. Temerrüte düşülmediği için mevzu- at hatası yapılmış. Bu. sadece uzatma talebinin zamanında yapılmamasından kaynaklandı." Eski Istanbul Mali Şube Müdürii Salih Güngör'e göre iç borcun kaynağı içinde 'şüpheli servetler' de var 'Devlet de kara parayı aklıyor'HACER GEMtCt /ÖZGÜR ULUSOY Türkiye'nin bir kara para aklama cenneti ol- duğunu veyasal boşluklar nedeniyle "şüphe- li servet sahiplerine" dokunulamadığını be- lirten eskı Istanbul Mali Şube Müdürii Salih Göngör, Hazıne bonolannın da kara para ak- lamasında kullanıldığinı ilen sürüyor. Türki- ye'de kara parayı suç sayan bir düzenleme bu- İunmadığı için kara para yıkamak için her- hangi biryöntemegerek kalmadığını belirten Göngör, "Dışandan bir bavul dolusu para ge- tirin, ister ö/elleştirmeye, ister ihaJeye girin. Kimse bu parayı nereden buldun demez. Hat- ta de\ lete iç borç olarak dahi ak- latabüirsiniz. Kamu bankalan dahi bu yıkamada alet oluyor- lar"dıvor. "Sivrisineklerle uğraşmak- tansa, batakhğı kurutmak" için Meclis'e girmek amacıyla 24 Aralık seçimlerinde adaylığını koyan Güngör, miHetvekili se- çilemeyince, görevine dönmek üzere dilekçesini verdi. Siyasi sahneden çekilip çekilmeyece- ği henüz netlik kazanmayan Güngör, kara paradan seçim sis- temine kadar Cumhuriyet'in sorulannı yanılladı. -Yeni kurulacak hükümetin en büyük sorunu ekonomide- ki asayiş olsa gerek. Devletin ekonomide asayişi sağlayacak çeşitli organlan içinde maİi polisin yeri nedir? GL'NGÖR: Devletm ekonomisini denetle- mede polısin rolü yoktur. Mali polis, ekono- mının sadece kaçakçılık gıbi suç kısmıyla il- gilidir. Bunlann başında da kara para gelir. -Peki kara para nedir, hangi yollarla ül- kelere girer? GÜNGÖR: Kara para tanımında önce uyuşturucudan elde edilen paradan yola çıkıl- dı. Uyuşturucu kartelleri suçtan elde ettikleri paralarla adaleti, siyaseti, polisi satın aJıyor- du. Bu paranın kaynağını kurutmaya karar ve- nldi ve böylece müsadere yasalan çıktı. Şim- di, vergı, uyuşturucu, kaçakçılık, hertürlü ör- gütlü suçtan elde edilen paraya. kaynağı bel- geîenemeyen paraya ABD ve Avrupa'da el ko- nuyor. Türkiye'de ise bir tek, devlet memunı olan- lar mal bildirimınde bulunmak zorunda. Er- gıın Göknel de bu kapsamda yargılandı. Ya- ni kaynağı ispat edilemeyen para, eğerdevlet memuruysanız suçtur. - Başbakan Tansu Çiller'e gelelim. Büfün mal varlıkları beyannamesinde yer almı- yor. GÜNGÖR: Sadece devlet memunı oldu- ğu dönemde, mal varlığındaki artışlann be- yannamesinde kaydedilmesi lazım. Usule uy- gunsa konuşulacak bir tarafı olmaz. Ancak anormal bırartış söz konusu kı, basının, Mec- lis'in ve kamuoyunun süreklı gündeminde. -Türkiye'de kara para aklama yöntemi nedir? GÜNGÖR: Türkiye'de kara para suç sayıl- madığı içın herhangi bir yönteme gerek yok. Almanya'dan bir valiz dolusu mark getirin, bunu deklare edın. Bir de ihracat yaptım de- yin. iistüne vergi iadesi bile ahrsınız. Kimse bunun kaynağı nedir diye sormaz. Bu parayı • Türkiye'de kara para suç sayılmadığından aklamak için de bir yönteme gerek yok. • Dışandan bir bavul para getirin. İhracat yaptım deyin, üstüne vergi iadesi bile ahrsınız. • Türkiye'deki kara paranın büyüklüğü mevcut bütçeye eşdeğer düzeyde. • Türkiye'de kaynağı ispat edilemeyen para eğer devlet memuruysanız suçtur. • Kara parayı döndürenler devlete iç borç bile veriyor. GÜNGÖR: Sadece küçük bankalar değil kamu bankalan da aklamada rol oynuyor. Tür- kiye'de sermaye gelsin de, nasıl gelirse gelsin mantığı var. -Siyasete atılma deneyiminiz oldu. Seçi- minizde neler rol oynadı, bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz? GL'NGÖR: Göreve tekrardönmek içın dı- lekçemi verdim. Oöndükten sonra istifa ede- bilirim, henüz kesin karanmı vermedim. Tür- kiye'de ekonomi başta olmak üzere, adalet sistemi ve diğer tüm sistemler felç olmuş du- rumda. Ekonomik teröre bağlı siyasi terör gi- derek artıyor. Yaptığımız görevde batakhklar yerine sıvrisıneklerle müca- dele ettiğımizi görüyoruz. Bataklıklann kurutulması la- zım, bunun da yeri TBMM. -Peki, bataklıklann tespi- tinde mi güçlük çekiliyor, yoksa üzerine mi gidilmi- Salih Cüngör kimdfrT""—~ doğıımlu • Güngör. 197 yılında Polis f ^ d i i ' yor? bankaya yatınrsmız, transfer edersiniz, iste- dığiniz mülkü satın ahrsınız. Hatta özelleştir- meye girer, ihaleye bile katılabılirsiniz. Akla- ma, yasak olan ülkelerde kanunlan delmek için olur. - Türkiye'deki kara paranın tutan ne- dir? _ [ GÜNGÖR: Mevcut bütçeye eşdeğer dü- zeyde bir kara para söz konusudur. Zaten Tür- kiye'de ekonominin bu kadar bozuk olması- na rağmen ayakta kalmasının tek sebebi kara para ve yeraltı ekonomisidir. -Finans kesiminin. rant ekonomisinin ge- lişmesi de kara paraya başka bir kapı aç- madı mı?_ GÜNGÖR: Kara parayı döndürenler dev- lete iç borç bile veriyorlar. Rant ekonomisin- den dolayı. bu paralar çok rahat çalıştınlıyor. Turizm başta olmak üzere ulusiararası firma- lar Türkiye'yi kara parayı aklama değil yıka- ma merkezi olarak kullanıyorlar. Paranın ak- lanması, çıkış noktasından itibaren dolambaç- lı yollarla asıl kaynağımn izinin kaybettirilme- si demek. -Türkiye'de yabancı sermayeli küçük bankalann kara para trafiğinde rolü olu- yor mu? GÜNGÖR: Batakhklar her kesim tarafından bilini- yor. Ama bir takım çıkar iliş- kileri üzerlenne gitmeyi en- gelliyor. Oy kaygısıyla bunla- nn üzerine gidılmiyor. -Güç odakları insanların oylannı mı etkiliyor? GÜNGÖR: Birtakım usulsüzlük ve yolsuzlüklar olduğunda, bunlardan faydalanan bir kesim de olur. Çıkar gruplan çıkarlan ortadan kalktı- gında bunlara engel olan kişiler aleyhine ça- lışmaya başlarlar. -Tercihiniz ANAP'tan y ana oldu. ANAP, yolsuzlüklar ve suiistimallerle zan altında kalmış bir parti. Bu bir çelişki değil mi? GÜNGÖR: Çelişki yok, her partinin geç- mişinde bir takım olaylar yaşanmıştır. Bir İS- Kl olayı oldu ve SHP"suçlandı, 10-15 yıl son- ra SHP'yi bu olay yüzünden yargilayamazsı- nız. ANAP eski yönetimi, bir takım olaylara, kişilere bulaşmıştır, ama bu yanlış ortamın hâlâ devam ettiğini göstermez. Türkiye'nin gerçeklerine değinebilecek iki parti görüyo- rum. Bunlardan biri ANAP, biri DSP -Peki nive DSP değil de ANAP? GÜNGÖR: DSP'den bir teklif gelmedi, gelseydi değerlendirirdim. TekJif, ANAP'tan geldi. Öncelikle seçim sisteminin tartışılması ge- rek, iki dereceli sistem kaçınılmazdır. Barajı aşamayan partiler, parlamento dışı kalması, legalliİcten illegaliyete itilmesi demektir. Gay- ri memnun zümrenin sayısı arttıkça. uç odaic- lanna bazı eylemleri haklı gösterecek bir ze- min yaratılmış oluyor. sonra Anlcari ve K.iitah\a"da göre\ yaptı. Bi ara Madrid Biiyükelviliği'n de de çalı^an Güngör 1992 yılında İstanl \Iali Şube Müdürii ol 24 Aralıl ' seçinılerj ANAP VlilleK ıılarak_ koyan seçilenı eski gör iade ivin haş\ııruda bulundu. < GöRÜŞIARSLAN BAŞER KAFAOĞLU Ekonomi o kadar basit bir olay değil• onuşmacı gayet akıcı konu- şuyordu: "YaniGB'den o ka- dar fazla da korkmamalı... enilebilirki ithalat artacak... Ama ne kadar artar ki, diye birde dü- şünülmeli. Çok fazla artarsa döviz de (yabancı para fiyatlan da) yükselir. O zaman ıthalattakı artma gemlepir... Yaniserbest ekonomide herşeyin bir önleyicisi vardır..." Aslında Türkiye dışında bir ülkede söyiedikleri doğruydu. Ama anlattıkla- n Türkiye'ye hiç uymuyor. Meslektaş- lan arasında sivrilmiş bir iktisat hoca- sıydı. Aynca serbest piyasa ekonomi- sine gözü kapalı inanmış o çevrede gördüğümüz kişilerden, hocalardan da değildi. Ama söyledikleri Türkiye gerçeklerine uymuyordu. Örneöin Türkiye'de döviz fiyatlan 1980'denbu /ana 1200-1500 kat (her dövize göre değışen bir oranda) yükselmişti. Ama bü yükselişin nedeni, ithalat artışı ol- •namıştı. Türkiye'de tioiar veya bâşka döviz fıyatlarının artışının ithalat artışı /eya ihracat azalışı ile bir ilgisi kalma- rııştı. Gerçi bunu söyleyince, yani Tür- (iye'deki döviz fiyatlannın ithalat-ihra- ;at, döviz giderleriyle ilgisi yok deyin- ;e. i 'adam hiç iktisat bilmiyor" drye- >ilırler. Ama bunu diyenler de Türki- 'e de olanlan hiç göımeyenler. Dola- \r\artışıyla ithalatın dolan itmesinin bir işKisı yok. Dolar hiçbir zaman ithala- ın artması dolayısıyla değer kazan- nıyor. Dolann düşmesi veya yüksel- nesinin nedenleri daha başka etken- lere bağlı. Çünkü dolann Türkiye'de- ki fonksiyonu, mal dolaşımını veya de- ğişimini sağlamak deöil; aksine biri- kimciye (tasarrufçuya değil) hizmet et- mek. Birtedavül, değişim aracı değil; artık aksine bir spekülasyon aracı. Bu- nu görmek lazım... Eğer bunu görmezseniz, iktisat bil- giniz ne olursa olsun başka ve yanlış varsayımlar yaparsınız. Bu varsayım- lar ve bu varsayımlara dayanılarak ya- rılan yargılann haddi hesabı yok. Ör- neğın Türkiye'ye durmadan sıcak pa- ra girdiği ve bu stcak paranın iç borç- lan körüklediği söylenir yıllardan beri. Bunu ilk ileri sürenlerin başında da şimdiki başbakanımız Sayın Tansu Çiller gelir. Peki durmadan sıcak pa- ra geliyorsa Türkiye'ye, nasıl oluyor da döviz mevduatı Türk parası mev- duattan daha yüksek oluyor? Aslında dolann değerinj (başka dö- vizlerin de) belirleyen en önemli etken, dolardan veya dövizlerden beklenen (faiz dışında) ek gelirdir. Bu ek geliri sağlayan ise döyizlerin zaman içinde Türk parasına göre değer kazanması- dır. Bu nedenle hükümet, bereket ki profesörlerden daha iyi bildiği için bu durumu, dolarda büyük yükselme olunca, onu hemen bir yüksek faizli bono satma, piyasaya devlet tahvili sürme kampanyastyla dengeliyor ve durduruyor. Olayları canlı şekildegöz- ler önünden geçirmeyince, vanlan yargılar hep yanlış kalıyor. Orneğin dolann değerinin yüksel- mesine karşın ithalat yine de artjyor. Örneğin bu yıl haziran ayında dolann değeri 43.000 lira dolaytanndaydı. Bu- §ün 59.000 lirayı aşmıştır. Artış yüzde 5'tir. Ama bu artışın ithalatı yavaşlat- ma gibi biretkisi olmadı. 1995'in 2. ya- n ithalatı yükseldi de yükseldi. Dolann (ve diğer dövizlerin) yüksel- mesi bu durumda bir kambıyo değil, bir faiz ve rant politikasının konusu oluyor... 1993 yılı sonunda 13.000 lira olan dolar bugün 59.000 liradır. Bizim basınımız ve ekonomi konusunda ya- zanlanmız, konuşanlanmız iki yıldaki bu yükselmenin ana trendine bak- mazlar da beş on günde örneğin 55.000'den 61.000 liraya yükselme- sinde ayağa kalkarlar ve hele bir de 61.000'den biraz genye gittiğinde, hü- kümeti ve Hazine'yi alkışlarlar. Aynı hükümetin bu dolan iki yılda 13.000 li- radan buraya getırdiğini unutarak... Türkiye'de cereyan eden olayları doğru dürüst deC|erlendiremeyince, Batı'da iyi olan bir rakam (bizde de iyiymiş gıbi) alkışlanır. Örneöin Başbakan Tansu Çiller, Türkiye deki iç borçlann GSMH'nin sadece yüzde 20'si olduğu ve bu ne- denle de oldukça hafif bulunduğunu söylüyor. Doğrudur, gelişmiş ülkeler- de iç borçlar en azından GSMH'nin yüzde 50'sinden fazladır. O nedenle "iç borçlar hafîftir"demek doğru mu- dur acaba? Katiyen... Türkiye'nin en büyük ekonomik problemı bugün "iç borç problemidir." Gelişmiş ülkelerde evet iç borç ana parası yüksektir; a- ma, hiçbırınde faizler yüzde 10'u. ha- di bilemedin yüzde 12'yi geçmez. Bu nedenle bu ülkelerde ıç borca ödenen yıllıkfaiz, borçtoplamı GSMH'nin yüz- de 6O'ı bile olsa, çok hafif kalır. Ama bizde böyle mi? Bizde iç borçlannda devletin ödediğı faiz yüzde 100 orta- lamasındadır Bu nedenle iç borç tu- tan yüzde 20'dedir; ama ödenen faiz de yıllık GSMH'nin yüzde 20'sindedir. Böyle bir ödeme ise bir ulusal ekono- minin canına okur. Işte böyledir ekonomik olaylar. Her yerde cari olan kuralı. o ülkedeki ola- ya benzetip yargı kurarsanız, böyle af- fedîlmeyecek yanlışlara düşersiniz. Ekonomi bu nedenle o kadar basit iş- lemez, dünyanın her yerinde yargıla- nn ve değerlemeienn çok farklı olma- sı sonucunu verir. Bir yerde GSMH'nin yüzde 6O'ı olan iç borç hafrftir; ama başka koşullara sahıp bir ülkede GSMH'nin yüzde 20'si kadar olan iç borç, o ülke için çekilmez bir felaket- tir. Aslında okullarda okutulan maliye derslerinde bu kural, bir borcun tuta- nndan çok koşullann/n önemli olduğu- nu anlatır; ama bu kural nasıl oluyor- sa bazılarının akıllarından çıkıverır. An o akıllarda kalmayan önemli nokta- lar... Ekonomiyi anlamayış ve anlata- mayışının en önemli nedenleri burada- dır. Size şaşacağınız bir noktayı daha anlatacağım. The Economist dergisi- nin son sayısında (13-19 ocak) yer alan haberlerden çıkan sonucu bil- mem biliyor musunuz? AB'nın 'tekpara 'düzeninegeçme- si ve paralan birieştirmesinin, Alman- ya Başbakanı'nın ısteğine karşın, ya- kın bir tarihte olamayacağı (gerçekle- şemeyeceği) noktasında uzmanlar birleşiyor. Bunun nedeni ise ülkelerin kamu açıklannın gayri safi yurt içi ha- sılanın yüzde 3'üne düşürüîememesi. En yüksek kamu açığı ne kadardır bi- liyor musunuz? Yüzde 9... Bir de bu hesabı bizde yapalım desek ne dersi- niz? Hazinece yapılan hesaplara göre bizde kamu açığı yüzde 14'ten aşağı düşmüyor. Ama bu açık içinde kamu borçlannın artışı yok. Çünkü kamu borçlan ana para ödemeleri ve borç akımlan, bizim bütçede yer almıyor. Bu da hesaba katıldığında kamu açı- ğının GŞYlH'nin hangi oranınayükse- leceğini bir hesaplamaya kalksak bu hesapla bulunan kamu açığı hiçbir za- man yüzde 20'den aşağı olamaz. işte Türkıye'ın Avrupa Birlıği ülkele- riyle her alanda kolayca yarışabılece- ğini söyleyenlere yanıtımız. Kamu açı- ğı bırbırinden bu kadar farkJı ekonomi- ler arasında eşit ticaret koşulları, bir fe- lakete çanak tutmak olur. Buna Ba- tı'da hangi dergiyi açıp okursanız da- ıma işaret edilir. Doğal ki gözleriniz da- ıma Batı'dan sıze öygüler sıralayan satırlar dışında bir şeyi görmek istiyor- sa... İŞÇtMNEVREMNDEN ŞÜKR4N SONER Solda Olunca Örgüt, Sağda Bireysel Suç İlk aynmcılık medyada, rnilyonların beyni koşullan- dınlırken başlıyor. Sabancı Holding'de üç sivil insanı katledenler, yargı önüne çıkmadan, gizli örgüt bağlan- tıları, suçlan kanıtlanmadan, hukuk önünde sadece zanlı iken toplum katında "terörist","melek yüzlü ca- ni" olarak yargılandılar ve mahkûm oldular. Fehriye'nin polis kayıtlarında bir gösteri yürüyüşü- ne katılmış olma nedeni ile sabıka kaydı vardı. Emni- yet Müdürü, bakanlar, eski müdür şimdi milletvekilleri, ilgili, yetkili herkes olay üzerinde konuşup değerlendir- me yaparken olayı, DHKC'nin terör eylemi, zanlılan da DHKC üyesi terör suçlusu olarak nrtelendirmekte hiç- bir sakınca görmediler. Gemiye silahlı baskın yapan, polis yaralayarak kaçı- ran, yolculan rehin tutan, gunlerce televizyon ekranla- nndan gözümüze soka soka İBDA-C'nin zafer işareti- ni yaparak ellerindeki tüfekler ve bombalarla gemiyi ha- vaya uçurma tehditleri ile canlı yayında gösteri yapan- lara ise ancak "direnişçi" ya da "eylemci" diyebildik. Gemi teröristlerinin lideri Muhammed Emin Tok- can'ın polis kayıtlanndaki İBDA-C bağlantısı nedense yok sayılıyor, sadece kanunsuz bildiri dağrtmaktan sa- bıka kaydı olduğu açıklanmakla yetinıliyordu. Olayın başından yolcular kurtanlana kadar, terörıst- leri yumuşatmak ûzere polis gizli istihbaratına dayana- rak bir sürü "sözü dinlenecek kişi, örgüt yöneticileri" ile bağlantı kurduruluyor, görüştürüyor; eylemin lıderı- nin, daha önce Çeçen direniş örgütü liderinin yanında savaştığı fotoğrafları ile açıklanıyordu. Eylemcilere, başta Istanbul'un çeşitli rnerkezlerden gösteri ile des- tek verenler Hizbullah, İBDA-C ve daha pek çok sağ radikal örgütlerin bol bol propagandasını yapıyoriardı. Devletin, polisin bu aşın hoşgörülü, ödün veren po- litikasını, yolcular kurtanlana kadar "sağduyu" olarak yorumlamak eğilimindeydik. Birkaç gün önce cezaev- lerindekı öldürülme olaylan, cenaze törenlerinden ka- palı spor salonlannı dolduracak kadar döve döve in- san toplamış ve arkadaşımız Metin Göktepe'nin oldü- rülmesine yol açmış polis, geleneksel çifte standardı- nı uyguluyordu. Yine de olaylan, "Onlara da aynı şey- leryapılmalı" diye görmeyip "Devletin, polisin asılböy- le davranması gerek, belki gelecek için örnek olur" gi- bi bir iyi niyetle yorumlamakta yarar vardı. Cezaevle- rinden ölü ve yaralı çıkarmalann, Metin Göktepe'nin öl- dürülmesinin hesabı sorulmalı, gemi kaçırma olayında- ki sağduyu onaylanmalıydı. Iş o kadaria kalsaydı. Arkası yolculann kurtanlmasın- dan hemen sonra geldi. istanbul Valisi ve Emniyet Mü- dürü, televizyon kanallanndaki ilk beyanlannda, "Siz, 8-20 sanıktan falan söz ediyorsunuz. Ama bize teslim olanlar4 kişi. Biz o kadarbiliyoruz" diye direttiler. Gün- lerce ekranlardan görüntü ve kendi demeçleri ile en az 9 silahlı ve kendi açıklamalan ile 20 kişi oldukları bili- nen teröristlerin, Emniyet Müdürü tarafından 4 kişi ola- rak açıklanması, kamuoyundakı güven duygusunu ger- çekten yok etti. Televizyonlarda görüntülerfe, röportajlarla sabit 9 te- rörist sayısını 4'e indirmek maddi olarak olanaksızla- şınca, gemiden yapılan arama sonunda alınanlarla sa- yı ancak 9'a çıkarılabıldi. Emniyete göre, teröristlerin canlı yayınlarda fazladan beyanlan, "hava" yaratma amacına yöneliktı, gerçek değildi. Arkadan çok daha önemli yeni çabalar gündeme geldi. Hukukçular ve yetkilıler adına yapılan açıklama- larda, Türkiye'yi uluslararası çok boyutlu belaya bulaş- tıran gemi kaçırma eyleminin suçlulannın, kimi ceza ya- sası maddelerine göre ancak yargılanabilecekleri açık- landı. Teröristlerin silahlan bile belki sonradan deniz- den çıkanlabilecekti. örgüt bağlantısı kanıtı yoktu. Bir yandan da televizyonlarda gördüğümüz silahla- nn Adapazan mali özel yapım, bombalann sahte oldu- ğu bilgisi veriliyordu. Bosna'ya da silah gönderdıği bil- dirilen, silah üreten özel bir fabrika vardı; biliniyordu ve bugüne kadar bir baskın bile yapılmamıştı. Bundan sonra da üzerine gidileceğine ilişkin bir belirti yoktu. Anlaşılan, bir bölümü Türk vatandaşı olmayan ortak eylemin, Türk vatandaşı olan bireyleri ile birlikte çok sa- yıda başka Türk vatandaşlarını, sık sık Çeçenya ve başka yerlerde cepheye gönderen, sonra geri dönme- lerini sağlayan, silah üreten, oralara gönderen örgütler, polisin bilgisinde ülke içinde kol geziyordu. Ama orta- da ne terör örgütü ne de teröristler vardı. Devlet adına polisin, iktidan ellerinde tutan gizli-açık güçlerin her tür yasadışı, illegal sağ örgütle iç içe ol- ması ülkemizde ne yazık ki yeni bir durum değil. 12 Mart, 12 Eylül süreçlerinde de soldan eyleme ka- tılmamış, sadece düşünen aydınlar, demokratik, sen- dikal yasal örgütler dahil binlerie insan, illegal terör ör- gütü suçlanndan yargılanıp çoğunluğu, sonunda be- raat etseler de çok ağır ışkencelerden geçip çok uzun süreler hapis yattılar. Ceza yasalarına göre suç olama- yacak eylemleri, örgüt suçuna sokulup çok ağır ceza- lar yediler, ağır bedeller ödediler. Dinci ve milliyetçi legal, illegal sağ örgütlerin birey- lerinin cinayet suçlan dahi bireysel adi suç kapsamına sokularak hafifletildi. Faili meçhullerde ise nedense hep suç işleyenler sağdan, öldürülenler ise soldan ya da toplumda yeri, iştevı olan aydınlar. Bu devleti güvenilir, insan haklanna, demokrasıye, çağdaş değerlere uzak ofmaktan tutan, çağdışı, insan- lık dışı, hakstz tablo ne zaman düzelecek? Demir-çelige yüzde 21 zaııı ANKARA (Cumhuriyet Bûrosu)- Hükümet 24 Ara- lık genel seçimlerinin ardın- dan KİT ürün fiyatlanna ar- ka arkaya yaptığı yüksek oranlı zamlan sürdürüyor. Hemen hemen tüm üninle- rinin fiyatlannda son 1 ay- da yapılan yüzde 20 ile yüz- de 100 düzeyindeki artışla- nn ardından demir-çelik fi- yatlan ikinci kez arttıldı. Ay başında yüzde 13 oranında zam yapılan demir-çelik fi- yatlan, dün de yüzde 22'ye varan oranlarda yükseltildi. Hükümetin önce Uluslarası Para Fonu'na (IMF) verdi- ği enflasyon hedefinı njttur- mak daha sonra da genel miHetvekili seçimleri nede- niyle erteledıği (CİT zamla- n dinmiyor. Hükümetin, ay başında yüzde 13 oranında arttırdı- ğı demir-çelik fiyatlanna dün ikinci bir zam daha ya- pıldı. Ereğli Demir-Çelik Fabrikası, dün ürün fiyatla- nnı yüzde 9 ila yüzde 22 oranlannda yükselttigini açıkladı. Buna göre sıcak rulonun milimetre fiyatı yüzde 9 oranında arttınla- rak 16 bin 430 liradan 17 bin 900 liraya, levbanın fi- yatı da yüzde 10 oranında yükseltılerek 19 bin 380 li- radan 21 bin 300 liraya çık- tı. Soğuk rulonun mtlimet- resinin fiyatı yüzde 11 ora- nında arttınlarak 22 bin 300 liradan 24 bin 750 liraya, te- nekenin milimetresının fi- yatı da yüzde 21.97 oranın- da yükseltilerek 55 bin 790 liraya çıkanldı. Seçimlerin hemen ardından akaryakıt fiyatlan yüzde 25, posta üc- retleri yüzde 100. şeker fi- yatlan yüzde 12. Tekel ürünlennin fiyatlan yüzde 15, tüpgaz fiyatlan yüzde 20, çay fiyatlan yüzde 10, telefon kontür ücretleri yüz- de 25, demir-çelik ürün fi- yatlan yüzde 13, tren bilet fiyatlan yüzde 35. elektrik fiyatlan yüzde 20, kâğıt fi- yatlan da yüzde 50'ye varan oranlarda arttınlmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle