Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
-TJ-
23OCAK1996SAU
12 KÜLTÜR
'Bir Odada Dokuz Naif' sergisi 27 ocak tarihine dek Teşvikiye Galeri Oda'da sürüyor
Doğduğu zamanki gibi safkalanlar
AYŞE GÖNÜLLÜLEROĞLU
Teşvikiye Galeri Oda'da açılan "Bir
Odada Dokuz Naif sergisi, 27 ocak
tarihine kadar sürüyor. Galeri Oda'nın
sahibi Fatma Ekeman, daha önce de
bir karma ve iki kişisel naif resim
sergisine yer vermişti. Bir süredir her
yıl Ankara ve tzmir'de birer galeri ve
her ilkbaharda Istanbul'da bir büyük
galeri de bir karma naif resim sergisi
düzenlemekte. Şimdi 80 yaşında olan
ve Erdek'te yaşayan gazeteci, yazar ve
naif ressam Fahir Aksoy'un son
yıllardaki girişimiyle bir araya gelmiş
olan naif ressamlar, her yıl giren ve
çıkanlarla Türkıye'de 20-25 kişi kadar
olan gruplanndan çok memnunlar.
Doğan Akça, Mchmet Arpacık,
Şebnem Çamdalı. L'ğural Gafuroğlu,
Nihal Sıralar, Esra Sirman, Tamer
Şahinoğlu, Şeyho ve Selçuk Togul'un
katıldığı Galeri Oda'daki sergiden dört
sanatçı ile konuştuk.
"İmanian sıkmadan konuşan, daima
çağdaşür" diyen Mehmet Arpacık,
Bartın'ın Arpacık Köyü"nden
Istanbul'a geldiğinde önce ayakkabı
imalatı ile uğraşırken 32 yaşında,
Beyoğlu'nda bir bankanın önündeki
açıkhava sergisinde ilk kez resim
gördügünü (AK Demir'in Anadolu
resimleri) ve resme başladığını
anlatıyor. Arpacık, bugüne dek 16
kişisel sergi açmış ve karma sergilere
katılmış. 1990'dan bu yana sadece
resim yapan sanatçı, Asmalımescit'teki
atölyesinde Fahir Aksoy'un bu yıl
Fransa'ya götürecegi naif resim
sergisine hazırlanıyor. Beytem ve
Kentbank koleksiyonlannda resimleri
olan ve son yıllarda müzayedelerde de
resimleri satılan Arpacık'ın temel
konusu yıllardan beri pamuk, çay,
fındık, tütün ve özellikle yabancılann
ilgılcndıği haşhaş tarlalanyla
Anadolu'ydu. Son yıllarda lstanbul'u
da çalışan. fakat olmasını istediği gibi
resımleyen, örneğin yeni Galata
Köprüsü'nü beğenmediği için resmini
yapmayan ya da Bogaz kenanndaki
tepelere sadece küçük evler konduran
sanatçı, geçen aylarda ögrencisi Haöce
Nazlı ile de bir sergi açmıştı. "En
biiyük özelliğim, hiç karamsar olmayan
bir yapıya sahip oluşum. Çocukluğum
çok yoksulluk içinde geçti. Fakat hep
umutlu oldunı ve umutsuzluğu
sevmiyorum" dıycn Arpacık, ınsansız
resim düşünemediğini, üreten insanın
toprakla olan ilişkisini yansıttığını,
fakat toplumsal eleştiri kaygısı
taşımadıgını belirtiyor.
Selçuk Togul, 1950 dogumlu. istanbul
Lisesi ve Kadıköy Tıcaret Lisesi'nde
okumuş. Sadece resimle ugraşan
sanatçı, ilk sergilerini Aydın
Cumalı'nın galerisinde açmıştı.
Bugüne dek 10 kişisel sergi açan ve
karma sergilere katılan Togul, bir
röportajda "Birkaç resim yaptım, bana
naif resim yapıyorsun dediler" dıye
Doğan Akça,
Mehmet
Arpacık,
Şebnem
Camdalı, Uğural
Cafuroğlu, Nihal
Sıralar, Esra
Sirman, Tamer
Şahinoğlu,
Şeyho ve Selçuk
Togul'un
yapıtlannı
birarava getiren
sergide yer alan
\apitlardan
Selçuk Togul'un
"Serce Limanı"
(yanda),
Mehmet
Arpacık'ın
"Hüzün"adJı
yapıtı ve Uğurai
Gaguroğlu'nun
"Kedili
Pencere"si
(altta).
aif ressam
Uğural
Gafuroğlu,
"Naif sanat,
akademik sanat
ve sanat
tarihinde bir
başkaldırma
değildir. Öteki
sanatlardan
ayncalığı,
içgüdüsel oluşu
ve yitirilmemiş
çocuksu
duyarlılığın
egemenliğinde
varolmasıdır"
diyor.
açıklaması üzerıne gccn "Naif resim
yapıyorum dediğiniz zaman. o. naif
resim değildir" veya "Naif olup da
kendini bilmeyen adam mı ohır"gıbı
tcpkiler ıçın "Bunlar tek göriişçülük,
yobazhk" diyor.
'Naiffik' bir nıh durumudur
Sanatçı, naif resmi ancak belli bir
kültûrü olan izlsyicinin, en iyi de diğer
sanatçılardan ufku geniş olanlann
degerlendirebildiğini, bazı
postmodernistlerin ise hafif alaycı
yakJaştıklannı belirtiyor. Gotik resim
seven Togul, "naif ressam, klasik resim
yaptığını veya fotoğraf çektiğini
zanneder. Salak. aptal veya beceriksiz
değildir. Türkiye'de naif resim, 'ah
zavallı çocuk, naif yapıyor. aman ne
cici şeyler yapıyorsun' şeklinde
görülüyor. Akademiyi bilmez,
Picasso'yu hayabnda görmemiş diye
düşünülüyor" diyen Togul,
Avmpa'daki naif galerilerinde sanatsal
bir okulda okuyanlann kabul
edilmedıgini ve Batı'da şu sırada naif
ressamın olmadığını da ekliyor. Naif
ressamlann genelde başlangıçta naif
olduklannı, fakat çevrenin
"zehirlemesiyle'' çeşitli kaygilar
edinerek naiflikten uzaklaştıkJannı
söyleyen Togul, "Yûıe de naif
diyeceğiz, çiinkü naif olmak resimle
ilgili değiL bir nıh durumudur" diye
açıklıyor. Togul'un Bob Dyian'ın ve
Beatles'ın müziği ve sözlerine özel bir
ilgisi var. "John Lennon, doğanın her
yerinde dotaşıyor" diyen ve "Nâzım
Hikmet, Kurt Vonnegut, Homeros ve
kcdilerin söylemediği şeyler de var"
dıye ekleyen sanatçının en begendigi
ressamlann başında thsan Cemal
Karaburçak geliyor. Sergideki ince,
uzun fıgürleriyle kadın ve erkeklerin
(17 benzer kışı) denize girip kayalarda
oturdugu, birinin bir fokla konuştugu
"Serçe Limanı" resmi, sanatçının
hayalındeki Serçe Limanı'nı
yansıtıyor. "Bodrum'da Balkon" ise
erotik bir resim.
Bogazıçi Üniversitesi Iş Idaresi
Fakültesi mezunu olan ve Ankara'da
özel bir şirketin pazarlama
müdürlügünü yapan Uğural Gafuroğlu,
1986'dan beri 8 kişisel sergi açmış ve
yurtiçı ve yurtdışında birçok karma
sergiye katılmış. Sorulanmızı
yanıtlarken "Naif sanat, akademik
sanat \e sanat tarihine bir başkaldırma
değildir. Öteki sanatlardan ayncalığı
içgüdüsel oluşu ve yitirilmemiş çocuksu
duyarlılığın egemenliğinde var
olmasıdır. Fakat diğer sanatlarda
olduğu gibi modern yaşama eleştiri
getirebilir" diyen Gafuroğlu, "Naif
sanatın bitmesi demek, insanlarda tüm
duygulann, coşkulann ve çocuksu
içteniikterin bitmesi demektir. Bu da
olanaksızdır. Bence kişinin naif
olabihnesi çok önemli bir mezh ettir"
diye ekliyor Sanatçı genellikJe
Salihli'nin (Ege) doğasını ve
insanlannı, doganın renklerini,
insanlann rengârenk gisilerini, kendi
çocukluk günlerinin özlemı ile ortaya
çıkan at arabalannı. pamuk tarlalannı
ve üzüm baglannı yansıttıgı
resımlerine son zamanlarda ulaşım
teknolojisine kafa tutarak hasret
kavuşturan kara trenleri de ekleyerek
izleyenleri çocukluk ya da ilk gençlik
yıllannın anılanna götürüyor.
Resimleri 10 ile 80 milyon TL arasında
satılan ve naif resmin kolayca alıcı
bulduğunu belirten sanatçı, heryaştan
çıkacak yeni naif ressamlara,
etraflanndaki diğer ressamlara
"kulaklannı tıkamalannı ve gözlerini
kapatmalannröğütlüor.
Naif ressamın duygusallığı
Esra Sirman, naiflere yeni katılan bir
sanatçı. 1956 istanbul dogumlu olan
Sirman, istanbul Üniversitesi Arkeoloji
ve Prehistorya Bölümü'nü bitirmiş.
I992'de Fahir Aksoy'un "Naif resim
yapıyorsun" demesiyle resme daha çok
sanlmış. Eşi ve oğlu, bir de beyaz
kedisi var. ".Naif resim vaparkende
mutlaka içinizde bir sanatsal kay guun
ounası gerekir" diyen ve naif resımde
her ressamın çok degişik ve yenilikçi
oldugunu savunan Sirman, naifliğin
ezilmişlik. zavallıhk ile ilgisi
olmadığını vurguluyor ve naiflerin çok
duygusal olduklanna deginiyor.
Akrilikle çalışan Sirman'ın, sık sık çok
sevdiği kedisini veresminbir
parçasında kendisini de çizdigi
resimlerinde daha çok bozulmamış,
temiz ve kendi ıstediği gibi bir doga ve
arkeolojik elemanlar yer alıyor.
Sırman, tropik bitkiler, denız canlılan,
sürüngenler, balıkçılar ve sörfçülerle
hepsi hayali yerlerden oluşan
rcsimlerinde çogunlukla anlatımcı
oldugunu, bazen de resmin hiç • •*••
%
-
beklemedigi şekilde geliştiğini
belirtior.
Werner Haftmann, "20. VüzıJda
Resim" adlı kitabında naif ressamlann
pıri, gümrükçü Rousseau'nun
Picasso'yu bir gün kutladığını ve şöyle
dediğini yazıyor: "İkimizen büyük
ustalanz. Siz Mısır tarzında, ben
modern tarzda."
Yeni kitabıyla gündeme gelen
îngiliz romancı Graham
Swift 'in en büyük özelliği: BaşkaJarnını sesi olabibnet
Kültür Servisi - Îngiliz roman
yazan Graham Swift,
u
Wateriand", "The Sweet Shop
Owner" (1980) ve "Ever After"
adlı yapıtlanndan 16 yıl sonra,
bu defa "Last Orders" (Son
Emirler) adlı yeni romanıyla
gündemde.
Picador Yayınlan tarafından bu
ay yayımlanan "Last Orders",
aynı zamanda yazann 'olgunluk
dönemi yapıtı' olarak
gösteriliyor.
Bermondsey'den Margate'e
yapılan degişik bir yolculugu
anlatıyor Swift. Bu öyle
alışıldık yolculuklardan biri
degil; hacılann Kabe'ye
yaptıklan yolculuğa benzer,
kutsal bir amaç ugruna çıkılan
bir yolculuk. Swift'in
kahramanlan, ölen arkadaşlan
Jack Doods'un küllerini,
vasiyeti üzerine almak için bir
araya gelen dört eski dost.
Onlan yeniden buluşturan bu
olay, aynı zamanda
geçmişlerine dönük bir
yolculugu da beraberinde
getiriyor...
Graham Swift'in belki de en
büyük sım, yapıtlannda
'başkalannın sesi' olabilmesi.
Karakterlerini nasıl
konuşturacağını bilmekten öte,
ne düşündüklerini ve
hissettiklerini çok iyi sezebilen
bir yazar. Yaşamın içinden
gelen, yaşamı kucaklayan ve
hatta onu esinleyebilen yapıtlan
için şunlan söylüyor
"Yarattığım kişiler, olanca
içtenlikleri ve doğallıklanyla
insani özelliklere sahip. Benim
bir yazar olarak tüm yaptığım,
insanlarla olan bağımı sîkı
tutmak."
Önceki romanlannda genellikle
elit kesimden insanlan anlatan
Swift. 'LastOrders'ta sokaktaki
sıradan insani ele alıyor. 'Evet'
diyor yazar. 'bu romanın
entelektüel bir özü yok, çünkü
böyle bir kaygım olmadı. Kimi
seyleri söz oyunlanna
başvurmadan aniatmak gerekir.
Eğer bir tarih öğretmeni
otsaydım elbette daha farklı bir
yöntem ve bakış acısına sahip
olmam gerekirdi, ama ben
gündelik yaşamın hmnda bir
şeyler anlanyorum'.
'Last Orders', Swift'in diğer
yapıtlan ile karşılaştınldıginda
bütünün içerisinde önemli bir
farkılılık gösteriyor. Yazara
göre bu farklıhk, romanın
'mizahi' yönünden ileri geliyor:
"Komik bir roman bu. Zaten
ölüm karşısında alınabilecek en
rasyonel ta> ır. onu gülünç
bulmaktır." Pek çok yapıtı
ouuasuıa karşın Swift, en çok
ona edebiyat çevrelerinde ün
getiren 'Waterland* adlı
romanıyla tanınıyor. O da
bugünkü ününü borçlu olduğu
bu kitap sayesinde, yapmak
zorunda olduğu can sıkıcı işlen
oırakıp tüm zamanmı yazmaya
adadıgını söylüyor. "Bu Idtabuı
benim için ayn bir yeri var;
onunla gunırlanryonım" derken
ardından yayımlanan diğer
romanlannı gölgelediğini de
eklemeden duramıyor.
Sezgileriyle hareket eden bir
yazar olan Swift, yazmadan
önce yaptıgı titiz araştırmalarla
dabiliniyor. "Last Orders"ı
yazarken kendisini birdenbire
Rochester Caddesi'nde
bulduğunu anlatan Swift,
'Caddenin, benim onu
düştedigimden çok daha farkh
oldugunu gördüm" diyerek
romanda, Rochester'ı
betimledigi bölümü değiştirmek
zorunda kaldığını söylüyor.
Ancak kimi zaman sezgilerine
de başvurmuyor degil. Şans
oyunlardan hiç anlamayan ve
hayatı boyunca hiç at yanşına
gitmeyen Swift, romanın
kahramanlanndan Ray'i kumara
ve at yanşlanna düşkün bir
adam olarak anlatmakta bir
sakınca görmüyor. Sezgilerine
çok mu güveniyor?
"Güvenmeseydim, yazmazdım.
Zaten düşlem gücü birdenbire
ortaya çıkan, simültane bir şey
değil; koşullan çok daha
önceden oluşuyor."
Bahrköy Belediye Tıyatrosu 'nda dörtoyun
• Bakırköy Belediye
Tiyatrolan'nın Yunus
Emre Kültür
Merkezi'ndeki
sahnesinde, Muzaffer
Izgü'nün "Sınır" adlı
oyunu, Cevat Fehmi
Başkut'un "Hacı
Yatmaz"ı, Christian
Giudicelli'nin "îlk
Gençlik" oyunu ile
Moliere'in
"Spacen'in
Dolaplan"
dönüşümlü olarak
izleyiciyle buluşuyor.
Kültür Servisi - Bakırköy
Belediye Tiyatrolan (BBT),
Ataköy'deki Yunus Emre
Kültür Merkezi'nde dönüşümlü olarak "Sınır",
"Haa Yatmaz", "İlk Gençlik" ve "Ayyar Ham-
za" oyunlarını sergiliyor.
Muzaffer İzgü'nün yazdığı "Sınır" adlı oyun,
genç yönetmen Emre Kınay tarafından sahneye
konuluyor. Dekoru Ayçin Tar'a, müziği Bogaç-
han Sözmen'e, dramaturjisi Sibel Arslan'a ait
olan oyunda Bogaçhan Sözmen ve Çetin EtiB rol
alıyor. Oyunda, devlet politikası gereği, birbiri-
ni düşman olarak görmesi gereken iki askerin,
Mati ile Yuan'ın kendilerinden başka kimsenin
bulunmadığı bir sınır boyundaki ilginç ilişkile-
ri. dostluklan, kavgalan, dünya görüşlen, olası
bir savaşla ilgili kaygılan. eve dönüş özlemleri
duygusal, ironik bir yaklaşımla ele alınıyor.
BBT'de sahnelenen ikinci oyun ise Cevat Feh-
mi Başkut'un "Hacı Yatmaz"ı. Pekcan Koşar'ın
yönettigi, dekorlan Ali Yenel'e. kostumleri ise
GönülSipahioğlu'na ait olan oyunda ErkanCan,
Aytekin Ozen v e Nurhayat Atasoy, rol alan sanat-
çılardan bazılan. Oyun, her dönem karşılaşrığı-
mız, özellikle son yıllarda toplumu bir hastahk
olarak kemiren, çıkarcı, >oz, güç ve paradan baş-
ka degertanımayan, ıktidar hırsı ile hertürlü ah-
laki degeri çigneyen, sığ. gös-
teriş düşkünü kültürel kirlen-
menin ürünü olan bir zihni-
yeti ve ilişkileri yermekte.
BBT'nin beğenilen bir di-
ğer oyunu da S. Aktansel Çe-
tinok'un yönettigi ve iki kişi-
lik bir oyun olan "tlk Genç-
lik". Christian Giudicelli'nin
yazdığı. Esen Çamurdan'ın
dilimize çevirdiği oyunun de-
kor ve kostumleri Gönül Si-
pahioğlu'na, müziği ise Er-
can Esendağ'a ait. Gül Onat
ve Meral Çetinkaya Onuk-
tav'ın rol aldığı oyunda, top-
lum dışına itilmiş, yaptıldan
her harekette yaşlı olduklan
yüzlerine vurulan, sessizce
bir kenara çekilip ölümü bek-
lemeleri istenen geçkin, yal-
nız, mutsuz ve birbirlerine ta-
ban tabana zıt iki kadının, bir
gün kendilerine uygun görü-
len "yaşlı" yaftasını taşımayı
reddederek direnmeye geçmelerini, duygulan-
nı, özlemlerini anlatıyor.
Moiiere'nin "Spacen'in Dolaplan" oyunundan
Ali Bey'in uyarlaması olan "Ayyar Hamza-95" ise
BBT'nin ilgiyle izlenen dördüncü oyunu. Yö-
netmen Turgay Kantür'ün "neredeyse müzikal"
dedigi "Ayyar Hamza-95"te Münir Akça,Erkan
Can, Emre Kınay, Itri Koşar, Bema Oğuzutku rol
alıyor Oyunun müziği Serdar Kalafatoğlu'na,
dekoru Ali Yenel'e, kostiımü ise GönülSipahioğ-
lu'na ait. Oyun, günümüz dünyasının çıkar iliş-
kilerini ve toplumsal yozlaşmayı hicvedıyor.
S A L I T O P L A N T I L A R I
SANAT VE SOSYOLOJİ
TOPLUMSAL
GELİŞİMİN
EŞİĞİNDE SANAT
"1945 SONRASI AMERİKA'YA
GÖÇ VE OLUŞAN SANAT"
KONUSMACILAR
CANAN BEYKAL, BESIM DELLALOĞLU
23 OCAK 1996 SAAT: 18.30
V\IM KRLDI
K l I I L K
\l i: R K l- /. I
Yapı Kradl Sennet Çlfur Kûtüphan«sl
IsbklSI Caddesı 28S Beyogiu 80050 IstanOd Teiefor [02121 252 47 00/440 245 20 41
Salt ToplanUlan m ısteyer fı?r
kes ucretsız olarak tzleyebılır
YAPI KREDi
YAZIODASI
SELİM İLERt
Suat Dervîş
Bir buçuk ay kadar oluyor, Cumhuriyet'ten arka-
daşımız Hüseyin Kıvanç telefon etti. Suat Der-
viş'in çoktan unutulmuş iki romanını, 1939 tarihli
Hiç'le 1945 tarihli Çılgın Gibi 'yı yeni basımlarla oku-
ra sunmak istediğini söyledi.
Buruk bir sevinç duydum.
Suat Derviş, unutulmuş bir yazar. Yaşarken unu-
tulmuş. Bütün romanlan, yazılan, edebiyatımıza kat-
kjsı, emeği unutulmuş. Romanlarının bir bölüğü ye-
ni yazıya aktarılmamış, bir bölüğü zaten tefrika ha-
linde kalmış.
Necatigil, Edebiyatımızda Isimler Sözlüğü'nde,
edebiyatımıza katkısını şöyle açıklar:
"1941'de çıkardığı Yeni Edebiyat isimli 15 gün-
lük sanat-edebiyat ve fikir gazetesinde (5 Ekim
1940 - 15 Kasım 1941, 26 sayı) hemen hersayı fık-
ralar, günün romanlan üzerine eleştırmeleryazdığı
gibigerçekçi ve toplumcu edebıyatın gelışmesi için
gençlere önderiik etti: Bugünün ünlü romancı ve
şaiheri fOrhan Kemal, Mehmet Seyda, llhan Ta-
rus, H. I. Dinamo, A. Kadiri ilk hikâye ve şıırierini
bu gazetede yayımladılar."
Hepi topu yirmi altı sayı çıkabılmiş, olanaklardan
hemalde yoksun bir gazetede, edebiyatımızın böy-
lesi ünlenmiş yazarlannın ilk yayıncısı olmak şaşır-
tıcı başarı değil midir?
Bununla birlikte bizim kuşak, yaşı elliye yakla-
şanlar, Suat Derviş'le ancak 1965 sonrasında tanı-
şabildik. Romancının Fosforlu Cevriye, Ankara
Mahpusu adlı eserieri arka arkaya yayımlanmış; kı-
sa bir süre için Suat Derviş popüler olmuştu. Daha
çok sol çevrelerde tanınıyordu. Uzun yıllar yurtdı-
şında yaşamıştı. Bazı romanlannın yabancı dillere
çevrildiği söyleniyordu.
Fosforlu Cevriye'y'eAnkara Mahpusu'nun dalga-
lanışı -dediğim gibi1
kısa sürecek Suat Derviş yine
unutulacaktı. Ölümü de (1972) pek bir yankı yarat-
madı.
Çılgın Gibi'yi yenıyetmeliğimde Semih Lütfi Kita-
bevi'nin tozlu raflannda bulmuştum. Sarı kapaklı,
yazılan lacivert bir kitaptı. Kapak yazılannın bu la-
civert rengi, sarı zeminde hem ağırbaşlı, hem eda-
lıydı. Doğrusu romana da çok uyuyor, denk düşü-
yordu.
Çünkü Çılgın Gibi, 1940'lardasaltanatını koruyan
aşk romanlarına bir yanıyla hem benzer hem de
içeriksel tavnyla onlardan aynlır. Uçucu bir sevda ro-
manı gibi sürüp giden eser, ince tahlilleri, üslupçu
tutumu, en önemlisi, dünyaya bakışıyla birdenbire
ağıriık kazanır, okurda derin iz bırakır.
Bir aşk üçgenı çevresinde dönenir görünen Çıl-
gın Gibi, gerçekte, insan ilişkileri ardındakı çıkar or-
tamını, para egemenliğini, bireyin düzen karşısın-
daki eli kolu bağlılığını anlatıyordu. Kısacası aşkın
maddeci bir tahliline yönelmişti.
Okuyabildiklerim arasında Suat Derviş-'in bence
en güzel romanıdır.
Anılardaki kadın
Demin yazann ölümünün pek yankı yaratmadığı-
nı söyledim. ismet Kür, Yansı Roman 'da "ölümün-
den sonra Suat Derviş için yazan sadece ben ol-
dum sanınm" diyor. Ve bize, çok özlü bir Suat Der-
viş portresi çiziyor.
5 Mayıs 1972, gece, Deniz Gezmiş'le arkadaş-
lannın asılacağı gece. İsmet Kür, Celâl Sılay geç sa-
at Suat Derviş'e gidiyorlar. Suat Derviş, Beyoğ-
lu'nda "anı kumkuması apartmanlardan birinde"
oturuyor. Sağlığı artık çok bozuk, gözleri hasta. "Ne
ki, dipdiri bir kadındı. Birara, 'Çocuklar' dedi, 'ba-
na izin verin biraz, makyaj yapmak istiyorum. Kar-
şınızda böyle oturup göz zevkinizi bozmaya hakkım
yok ve de kendimi bu yüzden tedirgin hissetme-
me'..."
İlk okuyuşta irkilıyor insan. Öylesine alışılmışın dı-
şında bir davranış ki, madalyonun öteki yüzünü kav-
rayıncaya kadarkalakalıyorsunuz. Sonra -deyiş ye-
rindeyse- bir "grande damela karşılaştığınızı niha-
yet algılıyorsunuz.
Döküntü bir ev, yansı satılmış eski eşya, yaşlı Su-
at Derviş ve makyaj. Bu müthiş sahneyi sinemaya
aktarabilseydim defalarca yakın plan çalışırdım.
İsmet Kür'ün anılanndaki Suat Derviş, zaten baş-
lı başına bir sinema kişisi. Birkaç sayfada konuş-
ması, davranışı, serüveni ve ölümü, cenaze töreniy-
le göz kamaştıncı bir beyazperde olayı olup çıkıyor.
Senaryoyu yazacak yazara acı bir mutluluk verecek,
yönetmen için söylenecek sözü olabilecek bir film
ve Suat Derviş'i canlandıracak kadın oyuncuya bü-
yük virtüözite imkânı...
Neyse ki günümüz Türk sineması böylesi konu-
laria ilgilenmiyor; ya ilgilenecek olsaydı...
Işte size bir "eskici dükkânı" yazısı daha.
Acaba gerçekten öyle mi?
BALKAN NACI
İSLİMYELİ
"ADIMLAR"
2 3 O C A K - 1 6 Ş U B A T 1 9 9 6
YAPI KREDİ
SANAT GALERİSİ
Kıbrıs Şehıtler, Caddesı 1443 Sokak 46 msancak 35ZZ0 Izmlr
Telefon (0232> 463 56 28
YAPI KREDİ