Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23OCAK1996SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
Medyanın Bildirisi
Uygar ülkelerde, özgürlüklere karşı çıkılmarnakla birlikte,
rnedyalann uğraş alanlan kesin çizgilerle belirlenmiştir. Bir
yayın kuruluşunun para kazanmak uğruna olsun da hangi yönde
olursa olsun diyerek sınırsız bir uğraş ve yayılım göstermesine
izin verilmez.
Prof. Dr. MEHMET YALÇEV DEÜBuca Eğitim Fakültesi
Çok yönlü bir iletişim dizgesi sunan
medya olayı, gerçekte bir bildiri oyunu-
dur.
Televizyon yayıncılığının mantar gibi
çoğalması uygulayım olanaklannın şa-
şırticı birbiçimde gelişmesi ve kolaylaş-
masının bir sonucudur. Gerçekte bu da 01-
kemizde özgürlükler adına değil, sanayı
ve tecim pazarlaması adına bir gelişme
oldu (Üretıme dayalı iş alanlannın tüken-
diği bir toplumda böyle bir kesimin oluş-
masına karşı çikılamazdı zaten). Gerçek-
ten yasaklanmış olan düşüncc ve görün-
tülerin yayımlanması diye bir şey de yok-
tur aslında. Olsa olsa belirli ödünleşme-
lerle medya kesimini besleyecek görece-
li özgürlüklerden söz edilebilir
Bütün bu gelişmeler, kitlesel bildirişi-
min içenğıni değil, anlatımın biçimini ve
araçlannı ilgilendirmektedir. Kitlesel bil-
dirişimin içerik dûzeyini belirleyen şey,
medya değildir. Sanıldığı gibi medya, bir
eğitim ve öğretim aracı işlevini yerine ge-
tirmez. Tam tersine, iletişim konusunda-
ki eğitimsizlik ve bilinçsizlik, onu besle-
yen en verimli kaynaktır. Gerçeklen de-
ğil, onlann imgelerini ya da göstergele-
rini pazarlayan medya karşısında bilinç-
lenmenin daha çok zaman alacağı kesin.
Bir bilginin kendi içindeki niteliği ya
G
ünümüzün medyası,
alaycı bir söylemle sık sık
şöyle konuşuyor: "Suçlu
yine medya. Sayın izleyici-
İer" ya "da "Bu da nu
medyanın suçu?" Böyle-
ce kendi kürsülerinin sözcüsü olarak ko-
lay yoldan ille de haklı çıkmayı denıyor
ve bunu başanyorlar. Rahatsız edicı kimı
gdişmelerden sorumlu tutulduklannda
ise böyle bir sorumluluğu benımsemek
istemiyorlar.
Sözgelimi laiklik karşıtı insanlara ek-
randa sık sık yer verilmesine de iki türlü
gerekçe gösteriyorlar: Hem özgürlükçü
demokrasıden hem de yürekli yayıncılık-
tan yana oldukjan için (!) Birinci gerek-
çelerine bakılırsa özelhkle karşıt düşün-
celen sergılemeyı. her türlü düşüncenin
"tabu otmaktan cıkanlmasına" her türlü
kesıme "kendini anlatma özgûrifiğü su-
nulmasına" baglıyorlar. fkincisıne göre
ise tabulan yıkacak kadar yenilikçi ve de
özellikle yürekli olduklan izlenimıni ver-
mek istiyorlar. Oysa yaşanmakta olan
gerçeklik içinde, bu türyayınlarnedeniy-
le herhangi bir rahatsız edıci yaptınmla
karşılaşmayacaklannı bilmektedirler.
Ufak tefek uyan ya da yayın kesme pü-
rüzü ise geneldeki durumu değiştirmiyor.
da toplumu ilgilendiren değeri ne olursa
olsun, ona iletişim değerini biçen, yine
medyanın kendisidir. Çünkü insanlara,
bir haberin belirli bir öncelik ve ağırlık-
ta yayımlanıyor olması, onun öneminden
kaynaklanıyor gibi gelir. Gerçekte habe-
rin önemı ile önceliği arasındaki ilişkj bü-
rünüyle nedensizdir, her şey onu düzen-
leyene bağlıdır. Eğeröyle olmasaydı, bü-
tün televİ2yon yayınlannda aynı haberler,
aynı sıraya göre ve benzer vurgulamalar-
la verilirdi. Aralannda olsa olsa haberle-
re ulaşma olanaklanna dayalı aynmlar
olabilirdi. Oysa durumun hiç deboyleol-
madığını hergüngörmekteyiz. Günümü-
zün gelişmiş iletişim araçlanyla hemen
hemen aynı güncellikleri yaşayan medya
kuruluşlan, aslında nelerin riaber olduğu
değil, nelerin haber yapılması sorunuyla
ilgilidır. Söz yerindeyse bu alanda 'Ken-
di haberierini kendin üret ya da kendi ola-
yııu kendin varat' ilkesı geçerlidir.
Medyanın bildinsi yalnızca sözlerin
anlamsa) içeriği değil, göze ya da kulağa
ulaşan her şeydir. Dahası o içerik epeyce
gölgelenir, insana ulasmazolur. Dinleyi-
ciyi ya da izleyiciyi etkilemesi açısmdan,
sözgelimi bir haber izlencesiyle ulaştınl-
mak istenen bildiri, kullanılan sözlerin
içerdiği bilgilerle birlikte, o izlenceyle
ilişkili her şey bir pazarlama konusu olur;
başka deyişle bir sunum nesnesi yaprlır:
Görsel yayında ekrana yansıyan görûnü-
mün tümü böyle bir işlevi yapar. Konuş-
macı ya da sunucu durumundaki kişile-
rin ımgesel kimlikleri de birersunum nes-
nesi olarak işler. Tıpkı bir sinema filmi gi-
bi önceden ve bırçok kez bir haber izlen-
cesinın tanıtımının yapılması, ömeğin
"Ali Kırca ile haber randevusıuıu kaçır-
mavuı!" sloganıyla duyurulması, bütü-
nüyle bir pazarlama yöntemini belirler.
Nesnelerin. kişilerin ya da olaylann bir
yayın izlencesine konu olarak seçilmesi,
yayın uygulamasında da belirli bir sürey-
le, belirli bir öncelik sırasıyla belirli bir
vurgulamayla sunulması, ıster istemez
belirli bir önemin ya da saygınlığın gös-
tergesi olur. Bu olgu tek bir yîyın izlen-
cesiyle de sınırlı tutulmayabiİiyor, pazar-
lamanın ne kadar sürebileceğine ve yayın
yetkilisinin tutumıına bağlı olarak hafta-
larca, aylarca güncellikte tutularak işleti-
lebiliyor. Sonuçtabilgilerin kendileri de-
ğil. sunuluş koşulları, bildiriiuu Czün'"<
oluşturacak duruma gelir.
Özellikle görsel yayın organlannda şe-
riat yanlılanna sıklıkla yer venlmesı. ki-
milerince "demokratik bir uygulama",
kimilerince de "zarariı bir propaganda"
olarak yorumlanıyor. Kuşkusuz her iki
yaklaşım da doğrudur. Ama hangi yönde
nasıl bir bildiri düzeneğinin işliyoroldu-
ğuna bakmak gerekiyor. Özünde bir pa-
zaıiamacı olan yayın yetkilisinin ikide bi.
ekranlara çıkardığı bu ınsanlar, aslında
ne bir övgü ne de bir yergi adına sunul-
muyorlar. Olsa olsa toplum çoğunluğu-
nun bu konudaki duyarlılığını bir parça
gözeterek "Arif olan anlasın" türünden
sözümona bir ıbret dersi de vermiş olu-
yorlar. Özellikle onlann çarpıcı görü-
nümlerini, davranışlannı ve sözlerini ser-
gilerken de "İşte görûyorsunuz, bunJar
böyle" diyerek yine bir ibret dersi vermiş
sayıyorlarkendilerini. Birtürgözkırpma
yordamıyla "öyle de anlaşılmak" istiyor-
lar. Aynı bildinyi çarpıcı bulunduğu sü-
rece de kulağımıza küpe olsun (!) diye
birçok kez yeniden sunuyorlar.
Bu türden çarpıcı görünümlü ve çarpı-
cı söylemli ınsanlar için, iyisine ya da kö-
tüsüne neler söylenmiş ve gösterilmiş
olursa olsun, televizyon konusu yapılma-
lan, kendilerine belirli bir kişilik ve say-
gınlık kazandırmaya yetmektedir: Tanı-
tım, tanıtımdır. Bunun için rezalet yolu-
nu bile seçenler var.
Elbetteki biryayınpatronu.yayıncılık
özgürlüğünü kullanacaktır. Toplum ya-
ran ile kendi yaran arasında bir denge
aramak yerine, kuşkusuz ki öz çıkannı
düşünecektir. Doğrusunu söylemek ge-
rekirse, bu dengeyi gözetmek, yaymcıya
da düşmez. llke olacak herkes, olabildik-
çe daha çok özgürlük kullanmaya ve ola-
bildikçe daha büyük çıkar sağlamaya eği-
lımlidir.
Ne törel ne de dinsel kurallarla insan
doğasına özgû bu tutkunun tam olarak
önüne geçilebilmiş değildir. Uygar ülke-
lerde, özgürlüklere karşı çıkılmamakla
birlikte, medyalann uğraş alanlan kesin
çizgilerle belirlenmiştir. Bir yayın kuru-
luşunun para kazanmak uğruna olsun da
hangi yönde olursa olsun diyerek sınırsız
bir uğraş ve yayılım göstermesine izin
verilmez.
Insandan zorunlu oiarak beklenme-
mekle birlikte yayıncının bilinci ve kişi-
lik yapısı da onu belirli bir denge arayı-
şma yöneltebilir. Ola ki özlemini duyarak
yaşadığı uygar bir toplum modelini önle-
yecek gelişmeler, bir yerde kendi anlayı-
şına da ters düşecektir, onu da birazcık
korkutacaktır... Bubir güvence değil, ama
belki diye düşünüyorum.
ARADABIR
YALÇIN ERGÜNDOĞAN
Araştırmacı - Yazar
"Doğru Yanıf a
Büvensizljk
"171 soruyu hiç yan/ışsızyanıtlayan B.O.D. 'ninsı-
nav kâğıdı incelemeye alındı..."
"öğrenci Seçme ve Yerfeştirme Sınavı'nın ikinci
basamağı ÖSY'de hiç yanlışsız 171 soruyu yanıtla-
yarak A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazanan
B.O.D. 'nin sınav kâğıdı istatikçiler tarafından ince-
lenecek. Emniyet Genel Müdürlüğü kriminal labo-
ratuvannda incelenen öğrencinin sınav kâğıdı 'te-
miz' çıkınca, olay hakkında hiçbir kanıt bulamayan
ÖSYM, konuyu araştırması için 3 istatistikprofesö-
rünü görevlendirdi."
Belki gözden kaçmıştır diye aktardığımız Anado-
lu Ajansı kaynakh bu haber; 5 Ocak 1996 tarihli Ye-
ni Yüzyıl gazetesinde yayımlandı. Onca keşmekeşin
arasında haber, insanlara sıradan olarak gelmiş ola-
bilir. Oysa ki haber, sıstemdeki derın çöküşün bir ay-
nası gibi. Ikibinli yıllara giden, bilgi çağına geçen
dünyada, Türkiye'nin ve eğitim sisteminin durumu-
nu net bir şekilde yansıtıyor.
ÖSYM Sınav Kurulu, soruları "müfredat progra-
m/"ndan hazırlıyor. Sınav günü yanıtlamalan için öğ-
rencilere sunuyor. Ama, ÖSYM bu çerçevede hazır-
ladığı sorulann bir öğrenci tarafından tümüyle doğ-
ru yanıtlanması durumunu kuşkulu buluyor. Yani,
eğitim sistemi ve bu sistemin temsilcisi yetkililer, öğ-
rencilerin, başka ülkelerde pek sık rastlanmayan okul
dışı "hazıhık kurslan"nüan da geçseler, sınav soru-
lannın tümünü doğru yanıtlayamayacaklanndan o
kadar eminler ki, tümüyle soruları doğru yanıtlayan
öğrenciyi polise sevk ediyorlar. Sınav kâğıdını, polis
kriminal laboratuvannda inceletiyoriar. Laboratuvar
sonucunu da yeterii bulmuyor, aynca bir kurul oluş-
turuyoriar. O kurula yeniden kâğıdı inceletiyorlar. Öğ-
rencinin ifadesini aldınyorlar. Olup bitenlerden şaş-
kınadönen öğrenci; "Sınava iyi hazırianmıştım, usul-
süzlük yapmadım" diyor. Soruşturma halen sürü-
yor...
Soruşturma süredursun, bu olay bir kez daha eği-
tim sistemimizin durumunu gözler önüne seriyor.
1995 yılı itibanyla ülkemizde yaklaşık olarak 14 mil-
yon civannda öğrenciye, 519 bin öğretmen ve 75 bin
okulla, hizmet ve eğitim veriliyor.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana okul sayısı 5
binden 75 bine, öğrenci sayısı 364 binden 14 milyo-
na, öğretmen sayısı ise 15 binden 519 bine ulaşmış
durumda. Bugün GSMH içinde Milli Eğitim Bakan-
lığı bütçesinin payt yüzde 3,12. Nüfusun 25 milyo-
nunu oluşturan 0-17 yaş arasındaki çocuklann 10
milyon civanndaki bir kesimi eğitimden yoksun. Özel
okullara 166 bin civannda öğrenci devam ediyor.
Özel kurs ve dershanelere devam eden öğrenci sa-
yısı ise 550 bin civannda...
Dünya, "bilgi çağı", "bilgi toplumu "olarak adlan-
dınlan sanayi sonrası döneme geçerken Türkiye'de
ortaya çıkan tablo hazindir. Dünya, bilgisayann şe-
killendirdiği yeni döneme girerken en önemli kayna-
ğı "insan malzemesi" oluşturuyor. Gelişmiş ülkeler
başta olmak üzere, tüm dünyanın ana hedefi de in-
san kaynağının toplam kalitesinı yükseltmek oluyor.
Bunun için de eğıtimle insana yatınm yapılıyor. Çün-
kü görülüyor ve artık anlaşılıyor ki yapılan bu yatı-
nm, orta ve uzun vadede getirisi en yüksek yatınm
oluyor.
Türkiye ise çağdaş dünyanın üyesi bir ülkenin, öz-
gür düşünen bireyini yaratmak yerine üretimden ko-
puk, genel bilgi aktancı, tek tip düşünen, sorgula-
mayan, araştırmaya yöneltmeyen, ezberci, hoşgö-
rüsüz, katı, verilen emirleri uygulayan, itaat ettiren bir
eğitim sistemini inatla sürdürmeye devam ediyor.
Sonra da, B.O.D. adlı öğrenci olayında olduğu gibi
sistem, sınavında sorulan tüm sorulan doğru yanıt-
layan biri karşısında şaşınp kalıyor; eğitim yetkilileri
"gözlerine inanamıyor?" Oysa ki, bu eğitim sistemi
ile öğrenciler, "ezberci" eğitimin tüm gereklerini ye-
rine getirseler bile durum düzelmiyor zaten. Ama, gö-
rülüyor ki o bile inandıncı olamıyor. Neyazık: Sistem-
den beslenenler, sistemi değiştiremiyorlar. Bu eği-
tim sistemi çağa yanıt veremez.
ŞİŞLİ3.SULHHUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
! 995/804 Esas 1995/1268 Karar
Davacı Süleyman Adanır tarafından mahkememize
açılan vasi tayini davasında:
Kâğıthane-Sanayi Mah. Gümüşhane Cad. Şirintepe
Ateş Sokak no: 10'da ıkamet eden mahcure Raife Ada-
nar'a babası Süleyman Adanır"ın. mahkememızin
21.12.1995 tarih, 1995-804 esas, 1995/1268 karar sayılı
karan ile vasi tayın edilmış olduğu ilan olunur. 16.1.1996
Basın: 67053
Adana'da Orkestra Yöneticileri...
A dana'da
^k kurulu ve
/ ^ düzenli
L ^ ^ konserler
M ^L veren
..^L J ^ . Çukurova
Devlet Senfoni
Orkestrası'nın çeşitli
derneklere ve Rotary
Kulüpleri'ne peşkeş
çekilen biletler yüzünden
sıkıntı çekiyoruz. Ünlü bir
solist, "flash" bir isim
geldi mi, her nasılsa konser
Filarmoni Derneği'ne
devredilir, uyumu pek
seven filarmoniciler de bu
konseri çeşitli derneklerle
"uyıımlu armoni" anlayışı
içinde paylaşırlar,
davetiyeler bakanlığın
koyduğu normal bilet
fiyatlannın beş katma
çıkanlır, biletler muhterem
derneklerin muhterem
üyelerine dağitılır, paralar
derneklerin kasasına girer,
biletlerin tümü satılmasına
rağmen salonda 150-200
kişilik boş yer vardır.
Müziksever kentliler,
üniversite öğrencileri ise
kapı dışında kalır,
sinirlenir. Gazetelere
şikâyet yazılan gönderirler.
Bu alışılmış oyun, eski
NATO Genel Sekreteri
WiIlyClaes'inkonukşef
olarak geldiği 22.12.1995
konserinde gerçekleşmiş,
okur feryatlan da bu
nedenle anılan tarihte
sütunlanntza yansımışrır.
Benzer bir düzenek, tam
bir hafta sonra orkeştranın
29.12.1995 günlü "Öral
Yılbaşj Konseri"nde yine
sahnelenmiştir. Bu konser
de "bakanlık onayı" ile
yine Filarmoni Derneği'ne
aktanlmış, biletler daveriye
adı altında normalin
üstünde fiyatlarla küçük bir
çevrenin elinde kalmış ve
gişeden normal bilet satışı
yapılmamış!..
Mûzikseverler, yine kızgın,
yine hiddetli!
Yazılannı ilgi ile izlediğim
"AUegro" sürununun yazan
Sayın Evin Ilyasoğlu da
sağ olsun, orkesrramız için
övgüler düzmüş
sütunlannda...
Ancak, Sayın Evin
İlyasoğlu'na bir önerimiz
var: Orkeştranın
haberierini tek ağızdan, tek
kişiden almasın!
Halka yan açık konser
salonu, filarmoni
feşmekân derneğine peşkeş
çekilen biletler, belirli
yerlerin, ön sıralann,
normal konserlerde bile
satışa baslanılan
günün ilk saari içinde
"tükenmiş" olması,
Adanalı müzikseverleri
kızdırmakta ve
küstürmektedir. Orkestra,
bir mirasyedi
umursamazlığı içinde
Adanalı müzikseverin,
üniversite öğrencisinin,
gerçek ve samimi
izleyıcisinin sabnnın
sınırlannı zorlamaktadır.
DavutAksu
J
J
Cumhuriyet Vakfı
îlk, Orta, Lise ve Dengi Okul Öğrencileri Arası
Resim, Şiir ve Kompozisyon Yarışması
Cumhuriyet Vakfı tarafından 1995-1996 ders yılında da, Türkiye genelinde ilk, orta, lise ve dengi okul
öğrencileri arasında resim, şiir vc kompozisyon yanşmaları düzenJenmiştir.
Amaç, öğrencilerin resim sanatı, Türk dili ve cdebiyatı alanındaki bilgi ve ilgilerini geliştirmek,
bu konulardaki yetenek ve becerilerinin ortaya çıkmasın; sağlayarak başarıiı yapıdar üretmelerinde
yardımcı olmaktır.
KONU
Yarışmakr, ılkokul. ortaokul. lise ve dengi okul öğrencileri arasında resim, şiir ve kompozisyon olmak üzere üç dalda
yapılacaktır.
-Okulda Bir Gün.
Orutokullar —
Lise ve dengi okullar — Korapozısyon -
Öğretmenim.
o'H Yıllara Dogra
Yanşmalara, Türkiye genelindeki tüm ilk. ona. lise ve dengi okul öğrencileri bireysel olarak kendi başlanna
ya da sınıf ve okul olarak topluca kaülabilirler.
Yanşmaya gönderilecek çalışmalann daha önce hiç bir yerde yayunlanmamış olması zorunludur.
Ödül kazanan çalışmalar, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanacakur.
Ödül kazanan çalışmakn basma, yayma, çoğaltma ve scrgiJcme gibi tüm haklar Cumhuriyet gazetesine aittir.
Yanşmaya katılacak öğrencilerin, ürünlerini 29 Şubat İ996 tarihine kadar:
Cumhuriyet Gazetesi
Yarışma'96
Türkocağı Caddesi No: 39/41
34334 Cağaloğiu - İstanbul
adresine göndermeleri gerekmektedir.
Yanşmaya katılan öğrencilerin tümüne, Cumhuriyet Vakfı adına "Katıltm Belgesi" gönderilecektir.
Yanşmacılar ad, soyad, ev ve okul ad ve adresleriyle telefon numaralannı. yapıtlannı uyguladıkları kagıdın sağ üst köşesine,
resimlerde ise arkasına yazacakkrdır.
•Birincilere 10ar miyonjkıncılere 5'ermilyon,
iıçuncülere3ermilyon TL, manstyonalanlaraise
Cumhuriyet Özel Ârmııganı ve 'fkfart Belgest"
verilecektır.
Yanşmanın seçıci kuruliannın üyelen, dalkrmda
OZEL KOŞULLAR
Yanşmaya gönderilecek şiir ve kompozisyonlann mümkünse daktılo, değılsc
ikledır
n. ölçü-
lenndekı resim kağıdına yapılmış ve bükülmeden göndenlmış olma ozellıği
nıeceK şiir ı
okunaklı el ya^ısıyla kağıdın bir yûziıne yazılmıj olmaları perekmektedır
Rtsımdc. çalışmalann suluboya, guaş veya pasrol teknığiyle, 35 x 50 cm. ölçü-
aranacaktır
•Yanşmaya her öğrencı bir tek ürünle katılabilir
Restm dışında her çalışma, yanşmaya 6 kopya olarak grinderilmelidır
tamnmış üçer kisi ile Cumhuriyet gazetesi temsilci-
caktır
PENCERE
Zorra'nun Kıpbacı
François Mrtterrand, 1972 yılının 28 kasım salı gü-
nü not defterine şunlan yazdı:
"Savaşlar, cinayetler, seçimler, ünlü aşklar düşü-
nülürken Zorro geliyor, Zorro geldi. Efsanesinin ak-
sine, davranışlan o denli ölçülü, adımlan sessiz ki
kimse başını çevirmiyor mahalleyi ziyaret ettiğinde.
Ne yapıyor? Satın alıyor, önüne gelen her şeyi aynm
yapmadan. Bu hızla giderse, Fransa denen bu tica-
ret kaynağını da satın alacak pek yakında. Fakat ke-
nar mahallelere yeheşmekten daha büyük tutkulan
var. Fransa küçük bir tiyatro onun için. Bir gün geie-
cek dünyayı yönetecek Zorro...
Çocuklara öykü ya da sevilen bir şarkı yazdığımı
mı sanıyorsunuz? Bu Zorro, tarihte uluslann doğu-
şu kadar önemli bir olayın oyuna girişi:
Çokuluslu firmalann gelişi.
Bunlardan on üçü yeryüzünün başlıca elli ekono-
mik kurumunun arasında yer alıyor. 1960-68 yıllan
eğilimi genelleştirilirse, dörtte üçü Amerikan üstün-
lüğünde olan altmış girişim, tüm güç çevrelerine
egemen olacak. Herbirinin cirosu, bizimki gibi bir ül-
kenin ulusal brüt üretimini aşacak. Hepsi birlikte,
ABDyi bile geçecekler...
Düşbilime girmeden, bir holdingin beş kıta üzerin-
deki krediyi, araştırrrmyı, üretımi ve alışvehşi kontrol
edip, politikası her zaman bir çağ geride olan bir
dünya yönetiminin gerçeğine ve iktıdanna sahip ola-
cağı anı hayal edebilirsiniz. Düzettiyorum: Hayal de-
ğil, kesin yargı. Hiç değilse, sanayi açısmdan ilerle-
miş ülkelerin uyguladıklan ekonomik sistem kapita-
lizm oldukça. Yanlış anlaşılmasın: İnsan etine susa-
mış bir canavar olarak görmüyorum kapitalizmi. Sa-
dece karnını tıka basa doyuruyor ve dişinin altında
bir şey bulamadığı zaman kendi kendisini yiyor. An-
cak geri kalanıyutup bitirecek kendi kendisini yeme-
den önce..
Sistemin mantığı, her Hrmayı, geliştiği ekonomik
çevrede egemenlik kunnaya itiyor. Yatınmlann ağır-
lığı, bir maddenin yapımı ve pazarlanması arasında-
ki gerekli şürelerden doğan tehlikelerin önemi, sü-
rekli yenilik araştırmalan ve her şey şirketleri gide-
rek evrensel bir büyüme stratejisi benimsemeye zor-
luyor. Uluslararası hukukta yeri olmayan bu şirketler,
ancak kısıtlı bir pazara erişebilen küçük rakiplerinin
karşılaştıklan sakıncalardan sıynlıp kazanç getiren
her işe el atabiiıyohar.
Çokuluslu şirketler, sonsuz finansman kaynaklan
sayesinde kredi kısıtlamalanndan kurtulup (...) ser-
mayelerini serbestçe aktarabiliyorlar ve kumaz fiyat
politikası düzenleyerek bazı vergiyükümlülûkterinden
muaf oluyorlar. Bu şirketlerde çalışanlara gelince,
sendikalan görüşecek kimse bulamıyor karşılannda.
Genel yönetim kurulu çok uzaklarda oturuyor; yerel
yönetim sorumsuz bir aracı. Geleneksel çıkar, fiyat,
sermaye kavramlan bu aşamaya erişmiş kapitalizme
egemen olamıyoriar artık. Mali pazara doğrudan gi-
riş, paysahiplerininzoriamaetkisizliği, otofmansman
rnekanizması, her an kullanılmaya hazır para hacmi
sayesinde çokuluslu şirketler klasik ekonomik dü-
şünce çerçevesinden çıktılar.
özlediklen egemenliği kunnayı beklerken ticari et-
kenliğin verimli kesimlerine Amerikan gücünün yer-
leşmesinearacı oluyorlar. 150girişimden 15'ininba-
şında bileAvrupalı biryönetici göremiyonız. Dünya-
daki 125 milyar dolahık yatınmın yüzde 6O'ı Ameri-
kan kökenli...
Ekonomik eşitsizlik ilişkilerinin nasıl politik kuvvet
dengesizliğine dönüştüğü biliniyor." (Hayatı Değiş-
tirmek Şimdi - François Mitterrand, Yılmaz Yayınlan)
•
Çeyrek yüzyıl önce dünyanın gidişatını gören Mrt-
terrand, geleceğe dönük saptamalannı yapmış. O
günden bugüne durum daha da ağtriaştı; "Dünyanın
YeniEfendileri" artık devletleri, sınırları, halklan, ulus-
lan hiçe sayarak bildiklerini okuyorlar...
"Çevre ülkeler"\r\ hükümet başkanlan ve politika-
cılan, dizginleri elinde tutan uluslararası patronlann
buyruğuna göre davranırlarsa dışandan desteklerini
sağlayıp koltuklannı koruyabiliyorlar; Türkiye'yi üre-
timden yoksunfaştınp "rantiye- tefeci ekonomisi'ne
bağlayanlar bu tür yöneticiler...
Zorro'nun kırbacı, adalet için şaklamryon adaletsiz-
lik, ülkemizde son on beş yılda daha da koyulaştı.
ANMA
MUAMMBt ÜĞUR
AKSOY IMUMCU
BİRLİKTE ANMA
HAFTASI
BALIKESİR İLİ
Kalpaksız Kuvva-i Milliciler Etkinliği
Konuşmacılar:
Mustafa BALBAY
Ünsal YAVUZ
ÖNER
Yer: Belediye Tîvatro Salonu
Gün: 27.1.1996, saat: 14.00
birlikte anahm.
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
BALIKESİR ŞUBESİ
AZDAVAY ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ
EsasNo: 1995/61
Davacı: Seher Elimsa, Ahmet kızı 1953 dLlu Azdavay
Kayabası Ky.'den
Davah: Ali Elimsa, Satı oğlu 1959 d.lu Azdavay Ka-
yabaşı Ky.'den
Dava: Şiddetli geçimsizlik nedeni ile bosanma
Davacı tarafindan mahkememize açılan boşanma da-
vasının yapılan yargılamasında verilen ara karar gereğin-
ce; Davacı, kocası ile evli olduğunu, müşterek 4 çocuk-
lan bulundugunu, kocasuıın 1989 yılında evini terketti-
ğini, bu tarihten ben kendilerini arayıp sormadığını, ne-
rede kalıp kalmadıklannı merak etmediğini, kendisinin
evde olduğu zamanlar geçimsiz biri olduğunu, kendısine
hatıra gelmeyecek kötü sözler söylediğini ve bu nedenle
boşanmak istediğınj belırtmiştir. Bu dava ile ilgilı ibraz
etmek ıstedığmız belgeleri gazete ilanından sonra 15 gün
içinde mahkememizin 1995/61 E. sayılı dosyasına gön-
dermediğinızde ve duruşmaya gelmedığinizde bosanma-
ya hükmolunacağı dava dilekçesi yerine ilanen tebliğ olu-
nur. 21.11.1995 Basın: 67396
FATtH 1. SULH HUKUK
HÂKtMLİĞİ'NDEN
1995/865
Mahkememizce venlen î 995/865 esas. 1996/15 karar
sayılı 10/1/1996 tarihli karan gereğınce küçükler Hakan
Murat JOnay ve Okan Kjnay'a ÖTTKT Lütfü Ülkü'nün va-
si tayin edildiğine dair karar ilan olunur. 19.1.1996
Basın: 67447