27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23OCAK1996SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Medyanın Bildirisi Uygar ülkelerde, özgürlüklere karşı çıkılmarnakla birlikte, rnedyalann uğraş alanlan kesin çizgilerle belirlenmiştir. Bir yayın kuruluşunun para kazanmak uğruna olsun da hangi yönde olursa olsun diyerek sınırsız bir uğraş ve yayılım göstermesine izin verilmez. Prof. Dr. MEHMET YALÇEV DEÜBuca Eğitim Fakültesi Çok yönlü bir iletişim dizgesi sunan medya olayı, gerçekte bir bildiri oyunu- dur. Televizyon yayıncılığının mantar gibi çoğalması uygulayım olanaklannın şa- şırticı birbiçimde gelişmesi ve kolaylaş- masının bir sonucudur. Gerçekte bu da 01- kemizde özgürlükler adına değil, sanayı ve tecim pazarlaması adına bir gelişme oldu (Üretıme dayalı iş alanlannın tüken- diği bir toplumda böyle bir kesimin oluş- masına karşı çikılamazdı zaten). Gerçek- ten yasaklanmış olan düşüncc ve görün- tülerin yayımlanması diye bir şey de yok- tur aslında. Olsa olsa belirli ödünleşme- lerle medya kesimini besleyecek görece- li özgürlüklerden söz edilebilir Bütün bu gelişmeler, kitlesel bildirişi- min içenğıni değil, anlatımın biçimini ve araçlannı ilgilendirmektedir. Kitlesel bil- dirişimin içerik dûzeyini belirleyen şey, medya değildir. Sanıldığı gibi medya, bir eğitim ve öğretim aracı işlevini yerine ge- tirmez. Tam tersine, iletişim konusunda- ki eğitimsizlik ve bilinçsizlik, onu besle- yen en verimli kaynaktır. Gerçeklen de- ğil, onlann imgelerini ya da göstergele- rini pazarlayan medya karşısında bilinç- lenmenin daha çok zaman alacağı kesin. Bir bilginin kendi içindeki niteliği ya G ünümüzün medyası, alaycı bir söylemle sık sık şöyle konuşuyor: "Suçlu yine medya. Sayın izleyici- İer" ya "da "Bu da nu medyanın suçu?" Böyle- ce kendi kürsülerinin sözcüsü olarak ko- lay yoldan ille de haklı çıkmayı denıyor ve bunu başanyorlar. Rahatsız edicı kimı gdişmelerden sorumlu tutulduklannda ise böyle bir sorumluluğu benımsemek istemiyorlar. Sözgelimi laiklik karşıtı insanlara ek- randa sık sık yer verilmesine de iki türlü gerekçe gösteriyorlar: Hem özgürlükçü demokrasıden hem de yürekli yayıncılık- tan yana oldukjan için (!) Birinci gerek- çelerine bakılırsa özelhkle karşıt düşün- celen sergılemeyı. her türlü düşüncenin "tabu otmaktan cıkanlmasına" her türlü kesıme "kendini anlatma özgûrifiğü su- nulmasına" baglıyorlar. fkincisıne göre ise tabulan yıkacak kadar yenilikçi ve de özellikle yürekli olduklan izlenimıni ver- mek istiyorlar. Oysa yaşanmakta olan gerçeklik içinde, bu türyayınlarnedeniy- le herhangi bir rahatsız edıci yaptınmla karşılaşmayacaklannı bilmektedirler. Ufak tefek uyan ya da yayın kesme pü- rüzü ise geneldeki durumu değiştirmiyor. da toplumu ilgilendiren değeri ne olursa olsun, ona iletişim değerini biçen, yine medyanın kendisidir. Çünkü insanlara, bir haberin belirli bir öncelik ve ağırlık- ta yayımlanıyor olması, onun öneminden kaynaklanıyor gibi gelir. Gerçekte habe- rin önemı ile önceliği arasındaki ilişkj bü- rünüyle nedensizdir, her şey onu düzen- leyene bağlıdır. Eğeröyle olmasaydı, bü- tün televİ2yon yayınlannda aynı haberler, aynı sıraya göre ve benzer vurgulamalar- la verilirdi. Aralannda olsa olsa haberle- re ulaşma olanaklanna dayalı aynmlar olabilirdi. Oysa durumun hiç deboyleol- madığını hergüngörmekteyiz. Günümü- zün gelişmiş iletişim araçlanyla hemen hemen aynı güncellikleri yaşayan medya kuruluşlan, aslında nelerin riaber olduğu değil, nelerin haber yapılması sorunuyla ilgilidır. Söz yerindeyse bu alanda 'Ken- di haberierini kendin üret ya da kendi ola- yııu kendin varat' ilkesı geçerlidir. Medyanın bildinsi yalnızca sözlerin anlamsa) içeriği değil, göze ya da kulağa ulaşan her şeydir. Dahası o içerik epeyce gölgelenir, insana ulasmazolur. Dinleyi- ciyi ya da izleyiciyi etkilemesi açısmdan, sözgelimi bir haber izlencesiyle ulaştınl- mak istenen bildiri, kullanılan sözlerin içerdiği bilgilerle birlikte, o izlenceyle ilişkili her şey bir pazarlama konusu olur; başka deyişle bir sunum nesnesi yaprlır: Görsel yayında ekrana yansıyan görûnü- mün tümü böyle bir işlevi yapar. Konuş- macı ya da sunucu durumundaki kişile- rin ımgesel kimlikleri de birersunum nes- nesi olarak işler. Tıpkı bir sinema filmi gi- bi önceden ve bırçok kez bir haber izlen- cesinın tanıtımının yapılması, ömeğin "Ali Kırca ile haber randevusıuıu kaçır- mavuı!" sloganıyla duyurulması, bütü- nüyle bir pazarlama yöntemini belirler. Nesnelerin. kişilerin ya da olaylann bir yayın izlencesine konu olarak seçilmesi, yayın uygulamasında da belirli bir sürey- le, belirli bir öncelik sırasıyla belirli bir vurgulamayla sunulması, ıster istemez belirli bir önemin ya da saygınlığın gös- tergesi olur. Bu olgu tek bir yîyın izlen- cesiyle de sınırlı tutulmayabiİiyor, pazar- lamanın ne kadar sürebileceğine ve yayın yetkilisinin tutumıına bağlı olarak hafta- larca, aylarca güncellikte tutularak işleti- lebiliyor. Sonuçtabilgilerin kendileri de- ğil. sunuluş koşulları, bildiriiuu Czün'"< oluşturacak duruma gelir. Özellikle görsel yayın organlannda şe- riat yanlılanna sıklıkla yer venlmesı. ki- milerince "demokratik bir uygulama", kimilerince de "zarariı bir propaganda" olarak yorumlanıyor. Kuşkusuz her iki yaklaşım da doğrudur. Ama hangi yönde nasıl bir bildiri düzeneğinin işliyoroldu- ğuna bakmak gerekiyor. Özünde bir pa- zaıiamacı olan yayın yetkilisinin ikide bi. ekranlara çıkardığı bu ınsanlar, aslında ne bir övgü ne de bir yergi adına sunul- muyorlar. Olsa olsa toplum çoğunluğu- nun bu konudaki duyarlılığını bir parça gözeterek "Arif olan anlasın" türünden sözümona bir ıbret dersi de vermiş olu- yorlar. Özellikle onlann çarpıcı görü- nümlerini, davranışlannı ve sözlerini ser- gilerken de "İşte görûyorsunuz, bunJar böyle" diyerek yine bir ibret dersi vermiş sayıyorlarkendilerini. Birtürgözkırpma yordamıyla "öyle de anlaşılmak" istiyor- lar. Aynı bildinyi çarpıcı bulunduğu sü- rece de kulağımıza küpe olsun (!) diye birçok kez yeniden sunuyorlar. Bu türden çarpıcı görünümlü ve çarpı- cı söylemli ınsanlar için, iyisine ya da kö- tüsüne neler söylenmiş ve gösterilmiş olursa olsun, televizyon konusu yapılma- lan, kendilerine belirli bir kişilik ve say- gınlık kazandırmaya yetmektedir: Tanı- tım, tanıtımdır. Bunun için rezalet yolu- nu bile seçenler var. Elbetteki biryayınpatronu.yayıncılık özgürlüğünü kullanacaktır. Toplum ya- ran ile kendi yaran arasında bir denge aramak yerine, kuşkusuz ki öz çıkannı düşünecektir. Doğrusunu söylemek ge- rekirse, bu dengeyi gözetmek, yaymcıya da düşmez. llke olacak herkes, olabildik- çe daha çok özgürlük kullanmaya ve ola- bildikçe daha büyük çıkar sağlamaya eği- lımlidir. Ne törel ne de dinsel kurallarla insan doğasına özgû bu tutkunun tam olarak önüne geçilebilmiş değildir. Uygar ülke- lerde, özgürlüklere karşı çıkılmamakla birlikte, medyalann uğraş alanlan kesin çizgilerle belirlenmiştir. Bir yayın kuru- luşunun para kazanmak uğruna olsun da hangi yönde olursa olsun diyerek sınırsız bir uğraş ve yayılım göstermesine izin verilmez. Insandan zorunlu oiarak beklenme- mekle birlikte yayıncının bilinci ve kişi- lik yapısı da onu belirli bir denge arayı- şma yöneltebilir. Ola ki özlemini duyarak yaşadığı uygar bir toplum modelini önle- yecek gelişmeler, bir yerde kendi anlayı- şına da ters düşecektir, onu da birazcık korkutacaktır... Bubir güvence değil, ama belki diye düşünüyorum. ARADABIR YALÇIN ERGÜNDOĞAN Araştırmacı - Yazar "Doğru Yanıf a Büvensizljk "171 soruyu hiç yan/ışsızyanıtlayan B.O.D. 'ninsı- nav kâğıdı incelemeye alındı..." "öğrenci Seçme ve Yerfeştirme Sınavı'nın ikinci basamağı ÖSY'de hiç yanlışsız 171 soruyu yanıtla- yarak A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazanan B.O.D. 'nin sınav kâğıdı istatikçiler tarafından ince- lenecek. Emniyet Genel Müdürlüğü kriminal labo- ratuvannda incelenen öğrencinin sınav kâğıdı 'te- miz' çıkınca, olay hakkında hiçbir kanıt bulamayan ÖSYM, konuyu araştırması için 3 istatistikprofesö- rünü görevlendirdi." Belki gözden kaçmıştır diye aktardığımız Anado- lu Ajansı kaynakh bu haber; 5 Ocak 1996 tarihli Ye- ni Yüzyıl gazetesinde yayımlandı. Onca keşmekeşin arasında haber, insanlara sıradan olarak gelmiş ola- bilir. Oysa ki haber, sıstemdeki derın çöküşün bir ay- nası gibi. Ikibinli yıllara giden, bilgi çağına geçen dünyada, Türkiye'nin ve eğitim sisteminin durumu- nu net bir şekilde yansıtıyor. ÖSYM Sınav Kurulu, soruları "müfredat progra- m/"ndan hazırlıyor. Sınav günü yanıtlamalan için öğ- rencilere sunuyor. Ama, ÖSYM bu çerçevede hazır- ladığı sorulann bir öğrenci tarafından tümüyle doğ- ru yanıtlanması durumunu kuşkulu buluyor. Yani, eğitim sistemi ve bu sistemin temsilcisi yetkililer, öğ- rencilerin, başka ülkelerde pek sık rastlanmayan okul dışı "hazıhık kurslan"nüan da geçseler, sınav soru- lannın tümünü doğru yanıtlayamayacaklanndan o kadar eminler ki, tümüyle soruları doğru yanıtlayan öğrenciyi polise sevk ediyorlar. Sınav kâğıdını, polis kriminal laboratuvannda inceletiyoriar. Laboratuvar sonucunu da yeterii bulmuyor, aynca bir kurul oluş- turuyoriar. O kurula yeniden kâğıdı inceletiyorlar. Öğ- rencinin ifadesini aldınyorlar. Olup bitenlerden şaş- kınadönen öğrenci; "Sınava iyi hazırianmıştım, usul- süzlük yapmadım" diyor. Soruşturma halen sürü- yor... Soruşturma süredursun, bu olay bir kez daha eği- tim sistemimizin durumunu gözler önüne seriyor. 1995 yılı itibanyla ülkemizde yaklaşık olarak 14 mil- yon civannda öğrenciye, 519 bin öğretmen ve 75 bin okulla, hizmet ve eğitim veriliyor. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana okul sayısı 5 binden 75 bine, öğrenci sayısı 364 binden 14 milyo- na, öğretmen sayısı ise 15 binden 519 bine ulaşmış durumda. Bugün GSMH içinde Milli Eğitim Bakan- lığı bütçesinin payt yüzde 3,12. Nüfusun 25 milyo- nunu oluşturan 0-17 yaş arasındaki çocuklann 10 milyon civanndaki bir kesimi eğitimden yoksun. Özel okullara 166 bin civannda öğrenci devam ediyor. Özel kurs ve dershanelere devam eden öğrenci sa- yısı ise 550 bin civannda... Dünya, "bilgi çağı", "bilgi toplumu "olarak adlan- dınlan sanayi sonrası döneme geçerken Türkiye'de ortaya çıkan tablo hazindir. Dünya, bilgisayann şe- killendirdiği yeni döneme girerken en önemli kayna- ğı "insan malzemesi" oluşturuyor. Gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, tüm dünyanın ana hedefi de in- san kaynağının toplam kalitesinı yükseltmek oluyor. Bunun için de eğıtimle insana yatınm yapılıyor. Çün- kü görülüyor ve artık anlaşılıyor ki yapılan bu yatı- nm, orta ve uzun vadede getirisi en yüksek yatınm oluyor. Türkiye ise çağdaş dünyanın üyesi bir ülkenin, öz- gür düşünen bireyini yaratmak yerine üretimden ko- puk, genel bilgi aktancı, tek tip düşünen, sorgula- mayan, araştırmaya yöneltmeyen, ezberci, hoşgö- rüsüz, katı, verilen emirleri uygulayan, itaat ettiren bir eğitim sistemini inatla sürdürmeye devam ediyor. Sonra da, B.O.D. adlı öğrenci olayında olduğu gibi sistem, sınavında sorulan tüm sorulan doğru yanıt- layan biri karşısında şaşınp kalıyor; eğitim yetkilileri "gözlerine inanamıyor?" Oysa ki, bu eğitim sistemi ile öğrenciler, "ezberci" eğitimin tüm gereklerini ye- rine getirseler bile durum düzelmiyor zaten. Ama, gö- rülüyor ki o bile inandıncı olamıyor. Neyazık: Sistem- den beslenenler, sistemi değiştiremiyorlar. Bu eği- tim sistemi çağa yanıt veremez. ŞİŞLİ3.SULHHUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN ! 995/804 Esas 1995/1268 Karar Davacı Süleyman Adanır tarafından mahkememize açılan vasi tayini davasında: Kâğıthane-Sanayi Mah. Gümüşhane Cad. Şirintepe Ateş Sokak no: 10'da ıkamet eden mahcure Raife Ada- nar'a babası Süleyman Adanır"ın. mahkememızin 21.12.1995 tarih, 1995-804 esas, 1995/1268 karar sayılı karan ile vasi tayın edilmış olduğu ilan olunur. 16.1.1996 Basın: 67053 Adana'da Orkestra Yöneticileri... A dana'da ^k kurulu ve / ^ düzenli L ^ ^ konserler M ^L veren ..^L J ^ . Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası'nın çeşitli derneklere ve Rotary Kulüpleri'ne peşkeş çekilen biletler yüzünden sıkıntı çekiyoruz. Ünlü bir solist, "flash" bir isim geldi mi, her nasılsa konser Filarmoni Derneği'ne devredilir, uyumu pek seven filarmoniciler de bu konseri çeşitli derneklerle "uyıımlu armoni" anlayışı içinde paylaşırlar, davetiyeler bakanlığın koyduğu normal bilet fiyatlannın beş katma çıkanlır, biletler muhterem derneklerin muhterem üyelerine dağitılır, paralar derneklerin kasasına girer, biletlerin tümü satılmasına rağmen salonda 150-200 kişilik boş yer vardır. Müziksever kentliler, üniversite öğrencileri ise kapı dışında kalır, sinirlenir. Gazetelere şikâyet yazılan gönderirler. Bu alışılmış oyun, eski NATO Genel Sekreteri WiIlyClaes'inkonukşef olarak geldiği 22.12.1995 konserinde gerçekleşmiş, okur feryatlan da bu nedenle anılan tarihte sütunlanntza yansımışrır. Benzer bir düzenek, tam bir hafta sonra orkeştranın 29.12.1995 günlü "Öral Yılbaşj Konseri"nde yine sahnelenmiştir. Bu konser de "bakanlık onayı" ile yine Filarmoni Derneği'ne aktanlmış, biletler daveriye adı altında normalin üstünde fiyatlarla küçük bir çevrenin elinde kalmış ve gişeden normal bilet satışı yapılmamış!.. Mûzikseverler, yine kızgın, yine hiddetli! Yazılannı ilgi ile izlediğim "AUegro" sürununun yazan Sayın Evin Ilyasoğlu da sağ olsun, orkesrramız için övgüler düzmüş sütunlannda... Ancak, Sayın Evin İlyasoğlu'na bir önerimiz var: Orkeştranın haberierini tek ağızdan, tek kişiden almasın! Halka yan açık konser salonu, filarmoni feşmekân derneğine peşkeş çekilen biletler, belirli yerlerin, ön sıralann, normal konserlerde bile satışa baslanılan günün ilk saari içinde "tükenmiş" olması, Adanalı müzikseverleri kızdırmakta ve küstürmektedir. Orkestra, bir mirasyedi umursamazlığı içinde Adanalı müzikseverin, üniversite öğrencisinin, gerçek ve samimi izleyıcisinin sabnnın sınırlannı zorlamaktadır. DavutAksu J J Cumhuriyet Vakfı îlk, Orta, Lise ve Dengi Okul Öğrencileri Arası Resim, Şiir ve Kompozisyon Yarışması Cumhuriyet Vakfı tarafından 1995-1996 ders yılında da, Türkiye genelinde ilk, orta, lise ve dengi okul öğrencileri arasında resim, şiir vc kompozisyon yanşmaları düzenJenmiştir. Amaç, öğrencilerin resim sanatı, Türk dili ve cdebiyatı alanındaki bilgi ve ilgilerini geliştirmek, bu konulardaki yetenek ve becerilerinin ortaya çıkmasın; sağlayarak başarıiı yapıdar üretmelerinde yardımcı olmaktır. KONU Yarışmakr, ılkokul. ortaokul. lise ve dengi okul öğrencileri arasında resim, şiir ve kompozisyon olmak üzere üç dalda yapılacaktır. -Okulda Bir Gün. Orutokullar — Lise ve dengi okullar — Korapozısyon - Öğretmenim. o'H Yıllara Dogra Yanşmalara, Türkiye genelindeki tüm ilk. ona. lise ve dengi okul öğrencileri bireysel olarak kendi başlanna ya da sınıf ve okul olarak topluca kaülabilirler. Yanşmaya gönderilecek çalışmalann daha önce hiç bir yerde yayunlanmamış olması zorunludur. Ödül kazanan çalışmalar, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanacakur. Ödül kazanan çalışmakn basma, yayma, çoğaltma ve scrgiJcme gibi tüm haklar Cumhuriyet gazetesine aittir. Yanşmaya katılacak öğrencilerin, ürünlerini 29 Şubat İ996 tarihine kadar: Cumhuriyet Gazetesi Yarışma'96 Türkocağı Caddesi No: 39/41 34334 Cağaloğiu - İstanbul adresine göndermeleri gerekmektedir. Yanşmaya katılan öğrencilerin tümüne, Cumhuriyet Vakfı adına "Katıltm Belgesi" gönderilecektir. Yanşmacılar ad, soyad, ev ve okul ad ve adresleriyle telefon numaralannı. yapıtlannı uyguladıkları kagıdın sağ üst köşesine, resimlerde ise arkasına yazacakkrdır. •Birincilere 10ar miyonjkıncılere 5'ermilyon, iıçuncülere3ermilyon TL, manstyonalanlaraise Cumhuriyet Özel Ârmııganı ve 'fkfart Belgest" verilecektır. Yanşmanın seçıci kuruliannın üyelen, dalkrmda OZEL KOŞULLAR Yanşmaya gönderilecek şiir ve kompozisyonlann mümkünse daktılo, değılsc ikledır n. ölçü- lenndekı resim kağıdına yapılmış ve bükülmeden göndenlmış olma ozellıği nıeceK şiir ı okunaklı el ya^ısıyla kağıdın bir yûziıne yazılmıj olmaları perekmektedır Rtsımdc. çalışmalann suluboya, guaş veya pasrol teknığiyle, 35 x 50 cm. ölçü- aranacaktır •Yanşmaya her öğrencı bir tek ürünle katılabilir Restm dışında her çalışma, yanşmaya 6 kopya olarak grinderilmelidır tamnmış üçer kisi ile Cumhuriyet gazetesi temsilci- caktır PENCERE Zorra'nun Kıpbacı François Mrtterrand, 1972 yılının 28 kasım salı gü- nü not defterine şunlan yazdı: "Savaşlar, cinayetler, seçimler, ünlü aşklar düşü- nülürken Zorro geliyor, Zorro geldi. Efsanesinin ak- sine, davranışlan o denli ölçülü, adımlan sessiz ki kimse başını çevirmiyor mahalleyi ziyaret ettiğinde. Ne yapıyor? Satın alıyor, önüne gelen her şeyi aynm yapmadan. Bu hızla giderse, Fransa denen bu tica- ret kaynağını da satın alacak pek yakında. Fakat ke- nar mahallelere yeheşmekten daha büyük tutkulan var. Fransa küçük bir tiyatro onun için. Bir gün geie- cek dünyayı yönetecek Zorro... Çocuklara öykü ya da sevilen bir şarkı yazdığımı mı sanıyorsunuz? Bu Zorro, tarihte uluslann doğu- şu kadar önemli bir olayın oyuna girişi: Çokuluslu firmalann gelişi. Bunlardan on üçü yeryüzünün başlıca elli ekono- mik kurumunun arasında yer alıyor. 1960-68 yıllan eğilimi genelleştirilirse, dörtte üçü Amerikan üstün- lüğünde olan altmış girişim, tüm güç çevrelerine egemen olacak. Herbirinin cirosu, bizimki gibi bir ül- kenin ulusal brüt üretimini aşacak. Hepsi birlikte, ABDyi bile geçecekler... Düşbilime girmeden, bir holdingin beş kıta üzerin- deki krediyi, araştırrrmyı, üretımi ve alışvehşi kontrol edip, politikası her zaman bir çağ geride olan bir dünya yönetiminin gerçeğine ve iktıdanna sahip ola- cağı anı hayal edebilirsiniz. Düzettiyorum: Hayal de- ğil, kesin yargı. Hiç değilse, sanayi açısmdan ilerle- miş ülkelerin uyguladıklan ekonomik sistem kapita- lizm oldukça. Yanlış anlaşılmasın: İnsan etine susa- mış bir canavar olarak görmüyorum kapitalizmi. Sa- dece karnını tıka basa doyuruyor ve dişinin altında bir şey bulamadığı zaman kendi kendisini yiyor. An- cak geri kalanıyutup bitirecek kendi kendisini yeme- den önce.. Sistemin mantığı, her Hrmayı, geliştiği ekonomik çevrede egemenlik kunnaya itiyor. Yatınmlann ağır- lığı, bir maddenin yapımı ve pazarlanması arasında- ki gerekli şürelerden doğan tehlikelerin önemi, sü- rekli yenilik araştırmalan ve her şey şirketleri gide- rek evrensel bir büyüme stratejisi benimsemeye zor- luyor. Uluslararası hukukta yeri olmayan bu şirketler, ancak kısıtlı bir pazara erişebilen küçük rakiplerinin karşılaştıklan sakıncalardan sıynlıp kazanç getiren her işe el atabiiıyohar. Çokuluslu şirketler, sonsuz finansman kaynaklan sayesinde kredi kısıtlamalanndan kurtulup (...) ser- mayelerini serbestçe aktarabiliyorlar ve kumaz fiyat politikası düzenleyerek bazı vergiyükümlülûkterinden muaf oluyorlar. Bu şirketlerde çalışanlara gelince, sendikalan görüşecek kimse bulamıyor karşılannda. Genel yönetim kurulu çok uzaklarda oturuyor; yerel yönetim sorumsuz bir aracı. Geleneksel çıkar, fiyat, sermaye kavramlan bu aşamaya erişmiş kapitalizme egemen olamıyoriar artık. Mali pazara doğrudan gi- riş, paysahiplerininzoriamaetkisizliği, otofmansman rnekanizması, her an kullanılmaya hazır para hacmi sayesinde çokuluslu şirketler klasik ekonomik dü- şünce çerçevesinden çıktılar. özlediklen egemenliği kunnayı beklerken ticari et- kenliğin verimli kesimlerine Amerikan gücünün yer- leşmesinearacı oluyorlar. 150girişimden 15'ininba- şında bileAvrupalı biryönetici göremiyonız. Dünya- daki 125 milyar dolahık yatınmın yüzde 6O'ı Ameri- kan kökenli... Ekonomik eşitsizlik ilişkilerinin nasıl politik kuvvet dengesizliğine dönüştüğü biliniyor." (Hayatı Değiş- tirmek Şimdi - François Mitterrand, Yılmaz Yayınlan) • Çeyrek yüzyıl önce dünyanın gidişatını gören Mrt- terrand, geleceğe dönük saptamalannı yapmış. O günden bugüne durum daha da ağtriaştı; "Dünyanın YeniEfendileri" artık devletleri, sınırları, halklan, ulus- lan hiçe sayarak bildiklerini okuyorlar... "Çevre ülkeler"\r\ hükümet başkanlan ve politika- cılan, dizginleri elinde tutan uluslararası patronlann buyruğuna göre davranırlarsa dışandan desteklerini sağlayıp koltuklannı koruyabiliyorlar; Türkiye'yi üre- timden yoksunfaştınp "rantiye- tefeci ekonomisi'ne bağlayanlar bu tür yöneticiler... Zorro'nun kırbacı, adalet için şaklamryon adaletsiz- lik, ülkemizde son on beş yılda daha da koyulaştı. ANMA MUAMMBt ÜĞUR AKSOY IMUMCU BİRLİKTE ANMA HAFTASI BALIKESİR İLİ Kalpaksız Kuvva-i Milliciler Etkinliği Konuşmacılar: Mustafa BALBAY Ünsal YAVUZ ÖNER Yer: Belediye Tîvatro Salonu Gün: 27.1.1996, saat: 14.00 birlikte anahm. ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ BALIKESİR ŞUBESİ AZDAVAY ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ EsasNo: 1995/61 Davacı: Seher Elimsa, Ahmet kızı 1953 dLlu Azdavay Kayabası Ky.'den Davah: Ali Elimsa, Satı oğlu 1959 d.lu Azdavay Ka- yabaşı Ky.'den Dava: Şiddetli geçimsizlik nedeni ile bosanma Davacı tarafindan mahkememize açılan boşanma da- vasının yapılan yargılamasında verilen ara karar gereğin- ce; Davacı, kocası ile evli olduğunu, müşterek 4 çocuk- lan bulundugunu, kocasuıın 1989 yılında evini terketti- ğini, bu tarihten ben kendilerini arayıp sormadığını, ne- rede kalıp kalmadıklannı merak etmediğini, kendisinin evde olduğu zamanlar geçimsiz biri olduğunu, kendısine hatıra gelmeyecek kötü sözler söylediğini ve bu nedenle boşanmak istediğınj belırtmiştir. Bu dava ile ilgilı ibraz etmek ıstedığmız belgeleri gazete ilanından sonra 15 gün içinde mahkememizin 1995/61 E. sayılı dosyasına gön- dermediğinızde ve duruşmaya gelmedığinizde bosanma- ya hükmolunacağı dava dilekçesi yerine ilanen tebliğ olu- nur. 21.11.1995 Basın: 67396 FATtH 1. SULH HUKUK HÂKtMLİĞİ'NDEN 1995/865 Mahkememizce venlen î 995/865 esas. 1996/15 karar sayılı 10/1/1996 tarihli karan gereğınce küçükler Hakan Murat JOnay ve Okan Kjnay'a ÖTTKT Lütfü Ülkü'nün va- si tayin edildiğine dair karar ilan olunur. 19.1.1996 Basın: 67447
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle