Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21HAZİRAN1992PAZAI
OLAYLAR VE GORUŞLER
Çevre Savaşımımın
Başarısı: Aliağa
Cumhuriyet tarihinde ilk kezdevletin karar verdiği büyük bir sınai yatınma,
bölge halkı karşı çıkmış, sempatik ve demokratik yöntemlerle başanya
ulaşmış, gücünü kanıtlamıştır. Bu sonuç demokrasimizin geleceği açısından
son derece önemlidir.
KEiMAL ANADOL Hukukçu, Eski Milletvekili
Aliağa Gençelli'de kurulacak termik sant-
rala karşı verilen savaşım geçen haîîa utku ile
sonuçlandı. Dünya Çevre Zirvesi için Bre-
alya'ya giden Başbakan Demirel, orada yap-
tığı açıklamada Gökova'ya termik santral
kurmayı "cinayet" olarak niteliyor ve
Aliağa'da kurulması planlanan termik sant-
ral yapımından vazgeçtiklerini söylüyordu.
Bu açıklama, hem yeri hem de içeriği açısın-
dan anlamlı ve olumluydu. Yıllardır yasama
ve yargı organlannda, basında ve alanlarda
Aliağa termik santralına karşı inatla sürdü-
rûlen savaşım başanyla noktalanırken ülke-
mizde son yıllardâ ortaya çıkan "çevre hare-
keti"nin gücü de kanıtlanmış oluyordu.
Artık kamuoyunda oluşan "çevre bilinci" ve
toplum vicdanına yerleşen "çevre duyarhlı-
ğı" yeni değer yargılan olarak yerlerini alıyor
ve somutlaşıyorlardı.
Olayınövküsü
18 Ekim 1989 tarih ve 89/14633 sayılı Ba-
kanlar Kurulu karanyla tzmir Aliağa'da
kurulacak serbest bölge içinde "yap-işlet-
devret" modeline göre 1000 megavat (2x500)
gücünde bir termik santral yapımına karar
verildi. Ek kararnameyle bu santralın tasa-
nm, finansman, yapım, yönetim ve işletmesi
bir anonim şirkete verildi. Şirketin % 70'i Ja-
pon firmalannın oluşturduğu bir konsorsi-
yuma aitti ve ortaklar tek tek sayılıyordu. %
30 yerli sermayenin kime ait olduğu ise ne-
dense beiirtilmiyordu. 18 milyar yen serma-
yeli şirkete karamame ile birtakım ayncalık-
lar tanınıyordu. Aynca yasalara aykın ola-
rak serbest bölgenin kamulaştırma bedeli
Japon şirketi yerine Enerji Bakanlığı tarafin-
dan karşılanıyordu. Daha önce kamuoyu ve
basında başlayan tepkiler bundan sonra yo-
ğunlaştı ve haİclı itirazlara dönüştü:
* Turgut Özafın Başbakan sıfatıyla imza-
ladığı belki de son kararname olan bu resmi
belge çok aceleye getirilmişti, yasalara aykın
ve kamu zaranna birçok maddeyi kapsıyor-
du.
* AJiağa, mevcut sanayi kuruluşlan ile za-
ten kirli bir bölgeydi. Bu yörede başta insan
sağlığı olmak üzere, çevre ve doğa kirliliğinin
giderilmesi amacıyla iyiJeştirme calışmalan
yapılması gerekirken, termik santral gibi do-
ğa ve insan üzerinde pek çok zararlı olacak
bir tesis kurmanın anlamı yoktu.
* Aliağa ve çevresinde santralın çalışması
için gerekli linyit kömürü yoktu. Kararna-
meye göre santral dışandan gelecek kömürle
çalışacaktı. Bu durumda deniz kıyısında tu-
ristik bir bölgede, en verimli tanm alanırun
üstüne santral yapılması için Sayın özal'ın ve
ANAP iktidannın gösterdiği direnmenin an-
lamı neydi?
* İzmir-Aliağa girişinde 380 bin vathk tra-
fo bulunmaktaydı. Yöre Soma, Yatağan,
Tunçbilek, Seyitömer santrallanndan bes-
lenmekteydi. Aliağa rafinerisi ve PETKİM
elektrik gereksinimlerini kendileri karşılıyor-
lardı. Hatta PETKİM ürettiği elektriğin faz-
lasını TEK'e satmaktaydı.
* Enerji Bakanlığı ve bağlı kuruluşlannın
ortak çahşması ile ANAP döneminde haar-
lanan "Türkiye Üretim Tüketim İncelemesi
(1988-1992)" çahşmasında ve ilgili dönem
yatınm programlannda yer almayan ithal
kömûr yakıtlı bu santralın yapım karan han-
gi plan ve programa göre verilmişti?
* Santralın kurulacağı bölgede en az 120
bin nüfus yaşıyordu. Bunun 45 bini kırsal ke-
simdeydi. Santraldan Bakırçay havzası ve
Menemen ovasının zarar görmesi kaçıml-
mazdı. Buralarda dünya çapında ünJü ve
hepsi dışsatım malı çekirdeksiz üzüm, pa-
muk, zeytin, zeytinyağı, tütün, meyve, sebze
ve çeltik üretiliyordu.
* Bu yöre yurdumuzun sayıh turistik böl-
gelirinden biriydi. Santralın kurulacağı Gen-
çelli'den başlayan orman ve kumsalla birçok
koyun birbirinı izlediğı Yeni Foça ve Foça
kıyılan, kuzeyde ise Yenişakran, Çandarh ve
Dikili tarihsel ve turistik değer taşıyordu.
Bölge dış turizme de açıktı. Foça'da Fransız
tatil köyü vardı. Kıyılar binierce yazlık evle
doluydu. Yeni yapılacaklar için 5 bin ruhsat
verilmişti. Bölge Turizm Bakanlığı'nca hazır-
lanan GAÇ (Güney ve Batı Anadolu Çevre
Projesi) kapsamındaydı.
* Nemrut ve Çandarh körfezleri, Yunanis.-
tan'la aramızdaki uluslararası sular bahkçı
:
lık merkeziydi. Burada Ege'nin en değerli
deniz ürünleri elde ediliyordu. Santralın so-
ğutma suyu denizden ahnacak, sıcak ve atık
sular denize bırakılacak, deniz ısısının bir de-
rece yükselmesine. denizdeki canlılann yok
olmasına yol açılacaktı. Yunanistan, altında
TC'nin de imzası bulunan Akdeniz'in korun-
masına ilişkin Barselona Sözleşmesi'ne daya-
narak ve hakh olarak itirazlarda bulunabihr,
yeni bir sorun yaratabilirdi.
* ANAP iktidan, 2872 sayıh Çevre Ya-
sası'nın 10. maddesinde bu türyatınmlariçin
zorurtlu görülen "Çevresel Etki Değerlendir-
me Raporu (ÇED)" hazırlanmadan bu yatı-
nma karar vermiş, açıkça yasalan çiğnemişti.
Bu ve birçok hakh itirazlara karşın
ANAP'ın santralı kurmakta direnmesi ka-
muoyunda hakh bir tepki yarattı. Bakırçay
Belediyeler Birliği, meslek odalan, sendika-
lar, yeşiller, fslamcılar, Iiberaller, demokrat-
lar, sosyal demokratlar, sosyalistler ortak
davrandılar. Santrala karşı ideolojik tartış-
malann üstünde "sivil bir mutabakat" oluş-
tu. Halkın sesine kulak vererek o günkü
İzmir milletvekillerinden biri olarak Danış-
tay'da dava açtım. Santral yapımına ilişkin
kararnamenin iptalini istedim. Daha sonra
belediyeler, muhtarlıktar, özel kişiler de dava
açtılar. Danıştay birçok kez "yürütmeyi dur-
durma" karan verdi. Karara karşın Enerji
Bakanı devlet teleyizyonuna çıkarak hukuku
çiğnemekten çekinmedi. Cumhurbaşkanı
Özal, daha da ileri giderek santral yapımını
geciktirenlerin "vatan haini" olduğunu söy-
ledi.
Davayı yitireceğini kestiren hükümet, ka-
rarnameyi iptal etti. Kamuoyu ve basın bay-
ram yaptı. Ama sevınç kısa sürdü: Anlaşıldı
ki davah Başbakanlık, eski hukuksal deyim-
lerle "muvazaa. hile-i şer'iye" yollanna baş-
vurmaktadır. Bu yöntemle yitireceğini kestir-
diği davayı düşürüp aynı yerde yeni bir
karamameyle serbest bölge kuracak ve sant-
ral yapımını burada gerçekleştirecektir! Bu
kez yeni karamamenin iptali için dava açtım.
Daha sonra Aliağa Belediye Başkanı da dava
açtı. 28 Nisan 1992 günü'Danıştay 10. ve 6.
daireleri Aliağa Belediye Başkanı ile birlikte
katıldığımız duruşmada karannı verdi. Üstü-
ne termik santral kuruhnası planlanan ser-
best bölgeye iüşkin Bakanlar Kurulu karan-
nı ortadan kaldırdı.
ŞHP ve DYP 20 Ekim seçimİerinden önce
Aliağa termik santralına sert bir biçimde kar-
şı çıkıyorlardı. Bu nedenle kamuoyu yeni
hükümetten projenin uygulanmayacağı yo-
lunda ivedi bir açıklama bekliyordu. Oysa
ortak hükümet sessiz kalmayı yeğledi. Dava-
yı yitirmemiz durumunda santralın yapılaca-
ğı anlaşılıyordu. Hatta yeni Enerji Bakanı
Ersin Faralyah, Danıştay karanna karşı iti-
raz edeceklerini gazetecilere açıkhyordu. 15
Haziran 1992 günü Başbakan Demirel'in
Rio'da yaptığı açıklama, kuşkulan dağıttı ve
konuyu açıklığa kavuşturdu. Sayın Demirel
şunlan söylüyordu: "Doğru veya yanlış, böl-
ge halkı arasında santrala karşı güçlü bir ce-
reyan var. Buna rağmen halkın üstüne gidil-
mez."
Sonuç
Cumhuriyet tarihinde iik kez devletin ka-
rar verdiği büyük bir sınai yatınma, bölge
halkı karşı çıkmış. sempatik ve demokratik
yöntemlerle başanya ulaşmış, gücünü kanıt-
lamıştır. Bu sonuç demokrasimizin geleceği
açısından son derece önemlidir. Gençelli'-
deki insan zinciri", Türkiye'nin "makûs ta-
Iihi"ni yenecek. 12 Mart ve 12 Eylül'lere son
verecek bir sivil hareketin müjdesi ve görün-
tüsüdür.
Dünyada ve ülkemizde yeni bir "çevre hu-
kuku" oluşmuştur. Stockholm ve Bergen Bil-
dirgeleri, Barselona Sözleşmesi, Paris Şarü,
son olarak Rio'da imzalanan uluslararası
belgeler ülkelerin iç hukuklannı da etkile-
mektedir.
"Çevre hakkj", "insan haklan" kavramıy-
la bütünleşmiştir. 21. yüzyıla girerken yurtta-
şını salt hapse atan, askere alan, vergi tahsil
eden devlet anlayış ve uygulaması tarihe ka-
nşmaktadır. Evrensel ölçülerdeki insan hak
ve özgürlüklerine kavuşan yurttaşlar artık
nasıl bir çevrede yaşamak istediklerine karar
verme hak ve özgürlüğüne de ulaşıyorlar.
Danıştay, son karanyla çevreyle ilgili ulus-
lararası ölçülerde bir anlayış ve duyarhlığa
sahip olduğunu kanıtlamış, Türkiye'de olu-
şan "çevre hukuku"na büyük bir katkı sağ-
layarak "yol gösterici" işlevini yerine getir-
miştir.
ARADABIR
Prof. Dr. MEHMET ÜNAL Ç.Ü. Tıp
Fak. Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı
İngittzce Tıp Ejptimi
Yabancı dilde tıp eğitimi vermenin amacı ve yararı belir-
sizdir. önce Hacettepe Üniversitesi'nde başlatılan, sonra
başka üniversitelerde de uygulamaya geçirilen bu konu-
nun üzerinde tıp fakülteleri ve öğretim üyeleri daha iyi
düşünmeli ve kamuoyu önünde açıkça tartışmalıdır.
Ülkemizde yıllardır yabancı dilde eğitim yapan ilk, orta
ve yüksek okullar vardır. Bir yabancı dili iyi öğrenebilmek
için-özellikleortaöğrenimde-yoğun bir yabancı dil eğitimi
vermenin yararı görülmüştür. Bununla birlikte yüksek öğ-
retimin Türkçe yerine yabancı dilde olmasının gereği tartı-
şılabilir. Ülkemizde Batı ölçülerinde ilk tıp fakülteleri açıl-
dığı 14 Mart 1827'den, 1867'ye değin -40 yıllık dönemde-
Türkçe bilen öğrenim üyesi açığı nedeniyle, tıp eğitimi
Fransızca yapılmıştır Bunun sonucu 1856 yılında tıp fakül-
tesini bitiren hekimlerden yalnız biri Türk'tür. Oysa son
125 yıldır ülkemizde hekimlik azınlıklara özgü bir meslek
olmaktan kurtarılmış, yetkin öğretim üyeleri yetişmiş, tıp
fakülteleri ve hekimlik uluslararası ölçütJerde güvenilir,
saygın, onurlu bir düzeye erişmiştir.
Son 10 yıl içinde, nedeni ve amacı anlaşılmamakla bir-
likte, kimi üniversitelerimiz Ingilizce tıp fakülteleri açma
tutkusuna kapılmıştır. Kimilerine göre bu durum, fakültele-
re ek parasal kaynak yaratmak ve öğretim üyelerine kadro
sağlamak için; kimilerine göre başarılı bir orta öğrenim-
den geçen, iyi bir yabancı dil bilen seçkin öğrencileri fakül-
telerinde toplamak, tıpta uzmanlık sınavında (TUS) öteki
fakültelere göre iyi bir yer edinmek ve fakültelerinin say-
gınlığını yükseltmek içindir.
Tıp eğitiminde en az bir yabancı dil bilmenin önemi ve
yararı taştışılamaz. Ancak yabancı dilde tıp eğitimi yapma-
nın amacı ve yararı belli değildir. Ingilizce biten doktor
yetiştirilmek isteniyorsa; bunun yeri tıp fakültesi değil, fa-
külte öncesi eğitim kurumlarıdır. Tıp fakültesi öğretim üye-
sinden ingilizce öğretmenliği işlevi beklemek. anlaşıla-
maz bir aymazlıktır. Bir öğretim üyesi, en iyi kendi bilim
dalında, kendi dilinde eğitim ve öğretim yapabilir. Tıpta
hastalık durumu bedensel -ruhsal- toplumsal (biyopsiko-
sosyal) olguların bir sonucudur. Tanı ve tedavide bu üç
boyutun iyi değerlendirilmesi gerekir. Bu da iyi bir hasta -
hekim ilişki ve iletişimiyle olasıdır.
Az gelişmiş ülkeler dışında; kendi dilini bırakıp, yabancı
bir dilde tıp eğitimi yapan çağdaş bir ülke gösterilemez. iyi
bir yabancı dil bilen kişilerin başarılı birer hekim oldukları-
nı söylemek de olası değil. Başarılı bir hekim, kendi dilini
iyi bilen, mesleğini seven, çalışkan, özverili, insanlarla
sağlıklı ilişki ve iletişim içinde olabilenler arasından seçi-
lebilir. Kendi dilini küçümseyen, kültürüne yabancılaşmış,
halkından kopmuş; gözü, teknolojik olarak gelişmiş ya-
bancı ülkelerdeolan kişilerin, ülkemiz için yararlı ve başa-
rılı birer hekim olacağı düşünülemez.
Tıp eğitiminde ülkemiz gerçeklerine uygun hekim yetiş-
tirmek asıl amacımız olmalıdır. Bunun için yapay, özentili
uygulamalar yerine, fakültelerimiz öğretim üye ve yardım-
cılannı -nttelik ve nicelik olarak- güçlendirmek, çağdaş
araç ve gereçleri sağlamak, ileri araştırma, inceleme ve
sağaltım (tedavi) yöntemlerini uygulayabilirdurumagetir-
mek için çaba göstermek gerekir.
Bu arada öğrencilerimize, çağdaş bilimsel yayınları
doğrudan izleyebilecek bir düzeye erişebilmeleri için kimi
fakültelerde ilk yıl yoğun bir Ingilizce eğitimi verilebilir.
Bunun için Devlet Yabancı Dil Sınavı'ndan geçemeyenler
için 7 yıllık bir tıp eğitimi düzenlenebilir. Bununla birlikte
bu uygulama genelleştirilemez. Uygulanmakta olan 6 yıl-
lık tıp eğitimi, süre olarak yeterlidir. İçeriği geliştirilebilir,
eğitim, öğretim ve uygulama yöntemlerinde çağa uygun
iyileştirmeler yapılabilir.
Sonuç: Türkçe, yüz milyonlarca insanın bildiği, konuştu-
ğu köklü ve yaygın bir dildir. Bilimsel yayın ve gelişmeleri
izlemek yetersiz değildir. Aslında Türkçe'nin ilk yazı dili
olması, ünlü-ünsüz uyumu, kuralların mantığa uygunluğu,
sözcük kökünün ve ekinin aslını gösteren saydamlığı, söz
diziminde anlatım kolaylığı ve anlam uyumu gibi özellikle-
ri nedeniyle öteki dillere göre belirgin bir üstünlüğü de
vardır. Yüce Atatürk'ün vurguladığı gibi, bir ulusu simgele-
yen en önemli öğe dHi'dir. Gerçek bir ulusçu, anadilini en
kutsal özvarlığı sayar, özenle korur. Dilimize saygı duy-
mak, özen göstermek, geliştirmek bilim kurumlarının, kitle
iletişim araçlarının (TRT, basın gibi), aydınların öncelikle
görevi olmalıdır. Değişen dünya coğrafyası içinde, özerkli-
ğini kazanan Orta Asya Türk cumhuriyetleriyle bilimsel ve
ekinsel işbirliğini geliştirmek için yoğun çaba gösterilen
günümüzde konunun önemi bir kat daha artmıştır.
TARTIŞMA
Plan ve Projeler Hiçe Sayılıyop
Bir otel inşaatının çevre ile uyumlu olmadığı, silueti değiştirdiği,
şehircilik anlayışı ile bağdaşmadığı için gösterilen hassasiyetin
Ataköy'de de gösterilmesini istiyoruz ve bekliyoruz.
Emlak Bankasf nca hazırlanan, ilgili ma-
kamlarca oynaylanarak kesınlik kaza-
nan plan ve projelere göre Ataköy'-
de nerelere kaç katlı bina yapılacağı, ne-
relere sosyal tesis kurulacağı, nerelerin
spor alanlan olarak aynlacağı ve bunla-
nn dışında kalan bölgelerin yeşil alanlara
bırakıldığı bellidır.
Dünya Çevre Günü, Çevre Haftası ve
Dünya Çevre Konferansrnın Rio'da
toplandığı şu günlerde. ne yazıktır ki pla-
nı, projeyi, çevreyi, yeşil alanı hiçe sayan
uygulamalara şahit oluyoruz Ataköy di-
ye bildiğimiz modern uydu kentte.
Önce, Ataköy 2. kısımda spor alanı ola-
rak aynlan, uzun bir süre boş kalan yeşil
alana Ankara'daki Kocatepe Camii'n
•den sonra en büyük cami yapıldı. Sadece
'Ramazan'da ve cuma günleri cernaati
olan bu caminin etrafı, doğa ile ilgisi ol-
mayacak şekilde beton ve üstü mermerle
kaph, demir panmaklıklı pencerelerle
çevrildi, neye göre belli değil. Caminin
hemen arkasına çift daireli, 3 kath bir bi-
na yapıldı ımam ve müezziniere lojman
olarak. Tabü inşaat ruhsaü olmadan.
Buraya kadar olanlan hoşgörü ile karşı-
layan biz 2. kısım sakinlerini, avlu içeri-
sinde ruhsatsız olduğunu bildiğimiz beş
katlı yeni bir bina inşaatına başlanması
son derece üzmektedir. ^
Ikinci olay, ne yaak ki yine Ataköy'de
bu defa 9 ve 10. kısımda yaşanmaktadır.
Yerleşim planına göre yine spor alanı
olarak aynlan Atrium'un karşısındaki
büyük bir alanda ikinci bir cami inşaau
başlamışür. Bittiğinde çevre ile ne derece
uyumlu olacağı bilinmemektedir.
Elhamdülillah biz de Müslümaruz.
Yanlış anlaşılmasın, cami yapılmasına,
insanlann diledıği dine inanmasına, iba-
det etmesine asla karşı değihz. Ancak,
dini ve Müslümanlığı kullanarak dilediği
yerde cami yapmasına, dilediği kadar
araziyi çevirmesine, çevirdiği arazi iceri-
sinde oradaki binalarla uyumlu olup
olmadığma, kullanım amacına da bak-
maksızın inşaat izni veribnesine ya da göz
Turkan Akyol'a Açık Mektup
Sorumlu olduğunuz bakanüğın, 'Kunı-
luş ve Görevleri Hakkındaki Kanun
Tasansı' kadın hareketinin sizden önceki
ve sizden sonraki ısrarh isteklere karşın,
kamuoyunda taruşılmadan TBMM Ko-
misyonlan'nda görüşülme aşamasına gel-
di.
Demokratik tartışmadan, şeffafkktan.
katılımdan sözeden bir hükümetin bakanı
olarak, kadınlan bu kadar yakmdan ilgi-
lendiren bir konuda adeta kadınlardan
kaçınrcasına yasa çıkartmak hangi de-
mokratlığa sığar merak ediyoruz.
Bu nedenle, tasannın komisyondan geri
çekiknesini istıyoruz.
Bakanhğa gehnenizden önce, kadın ka-
muoyunun da çabalanyla bakanlığınızın
adı Bakanlar Kurulu'ndan, 'Kadın Sorun-
lan Bakanlığı' olarak geçmiş olduğu halde
şimdi, 'Kadın Aile ve Sosyal Hizmetler Ba-
kanlığı'na dönüştürülmüştür. Hazırladığı-
nız tasandan da bakanlığınızın 'kadın'
değil, 'Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'
olacağı görülmektedir. Tüm tasanda ka-
dınlar, özgür ve bağımsız bir birey olarak
değil, hayaünı ancak aile içinde sürdürebi-
lecek yardıma muhtac, eksik bir varlık ola-
rak değerlendirihnektedir. Bu nedenle ta-
yumulmasina karşıyız. Bu koşullarda,
kilise ya da havra yapıhnasına da karşı-
yız. Dünyanın hangi Hırisü'yan ülkesin-
de, spor alaaına, yeşil alana kilise yapıl-
masına Hıristiyanlık adına izin verihTuş-
tir, ya da Hıristiyanlık adına göz
yumulmuştur?
Ülkemizde ilk defe modern bir şehirci-
lik anlayışı ile kurulan. en güzel yerleşim
alanlanndan biri olan Ataköy'de, Müs-
lümanlığa sığınılarak yapılmak istenen-
lere daha fazla göz yumulmamalı, izin
verilmemelidir. Verilen her taviz, yeni ta-
vizleri beraberinde getirecektir, unutul-
mamalı.
öncelikle, uydu kentle öğünen Emkk
Bankası'nın, sırasıyla Bakırköy Belediye
Başkanlığı'nın, Büyükşehir Belediye
Başkanlığı'nın ve tepede İmar Bakan-
hğı'nın olaya el koymasmı bekhyoruz.
Kaçak yapılaşmanın durdurulmasını,
kaçak olmayanlann çevre ile uyumlu ha-
le getirilmesini beklemek hakkımızdır.
Bir otel inşaatının çevre ile uyumlu ol-
madığj, silueti değiştirdiği, şehircilik an-
layışı ile bağdaşmadığı için gösterilen
hassasiyetin Ataköy'de de gösterilmesini
isüyoruz ve bekliyoruz.
ATAKÖYLÜ SAKİNLER
sanda, kadınJar sürekb olarak, aile, cocuk,
yaşh ve özürlülerle birlikte anılmaktadır.
Eğer, tasannızı kadınlann tartışmasına
açmayacaksanız; ve eğer tasannızda vur-
gııladığınız gibi, kadınlann sorunlannı aile
içinde, onlan aıleye daha hapsederek cöze-
cekseniz;
Bakanlığınızın adından 'kadın' sözcüğü-
nü çıkarmanızı ve kendınia 'Aile ve Sosyal
Hizmetler Bakanı' olarak görmenizi;
Kadınlar için çahşan, kadınlann deneti-
minde, ayn bir 'Kadın Bakanlığı' kurulma-
sını istiyonız.
İSTANBUL KADIN FORUMU
PENCERE
Bir Yaprakta Bütfln Evren...
Duyarlı bir insanın şu belalı dünyada rahat bir uyku çek-
mesiçokgüç...
Belki de haram...
Tansu Bele'nin dün bu sayfada yayımlananyazısını oku-
duktan sonra bu gerçeği bir kez daha anladım. Eğer oku-
madınızsa Bir Söyleşi ya da 4 Metrekarede İstanbul'
adındaki bu yazıyı bulup okuyun. Sizi de etkileyecek, dü-
şüncelere sürükleyecek, çelişik duyguların ikilemlerine
düşürecek. Belki de tepki duyacaksınız, gazeteyi elinizden
atacaksmız.
Ne yazmış Sayın Tansu Bele? Bu tür yazılar özetlene-
mez, ruhu, tadı, anlamı silinir; ama, ben yine de küçük bir
özet yapmak zorundayım;
Bele'nin oturduğu dairenin tam karşısındaki apartmanın
balkonunda küçük bir köpek var. Sahibi köpeğe işkence
ediyor. Kimbilir, belki de hasta ruhlu bir adam, bundan
zevk alıyor. Küçük köpek -düz ak tüylü; sivri burnu, bir ku-
lağı ve bir gözünün çevresi kara, ödlek bakışlı, şaşkın bir
hayvancık- eziyetten kurtulmak için sahibiyle diyalog kur-
mak, adama kendini sevdirmek istiyor. Çünkü dünyaya
açılan tek kapı, bağlandığı -daha doğrusu hapsedildiği-
balkonun kapısı. Eğer adam küçük köpeği çözüp kapıyı
açarsa, kaçış umudu bile doğabilir. Ne var ki köpek yaltak-
landıkça, kuyruk salladıkça, sahibi zulmünü arttırıyor, hay-
vanı horluyor, eziyor.
Köpek ile adam arasındaki ilişkiyi izleyen Tansu Bele'-
de gerilim başlıyor: "Köpek bekliyor, bekliyor, karşı bal-
konlardan, ona el sallayan çocuklardan, uçan kuşlardan,
balkon kıyısına konan sineklerden, böceklerden -bedenini
de sardı son günlerde bu böcekler- ve ona bakıp duran
benden medet umarak yardım bekleyerek... Gözleri hü-
zün dolu yakıcı bir ateşle kor gibi yanıp tutuşarak...
Ben artık gerçekten dayanamıyorum. Hayvan rüyaları-
ma giriyor. Üstelik onunla birlikte, neler neler giriyor rüya-
larıma: Ezilen, horlanan, eve kapatılan kadınlar; itilip kakı-
lan, sevilmeyen çocuklar; işkence gören, öldürülen insan-
lar..."
Yazıyı okuyunca bir soluk aldım...
Rahatladım, sevindim.
Canım, insan küçük bir köpeğe eziyet edildiğini öğrenirt-
ce rahatlar mı? Hayır, ben, komşu apartmanın balkonunda
küçük köpeğe zulüm yapılıyor diye uykusu kaçan ve hayatı
kendisine zehir eden Tansu Bele'yi tanıdığım için sevin-
dim. Çünkü günümüzde egemenmec'ya'toplumukafako-
la aldı; her şeye boş vereceksin; komşudaki köpekten
sana ne!.. Köpek bir yana, insana işkence edilse bile gör-
mezlikten geleceksin. Televizyona çıkıp:
"- Yalan söylüyorlar" diyeceksin, "kimseye işkence ya-
pılmıyor, uyduruyorlar."
Insanlar işsiz mi? Kadınlar horlanıyor mu? Çocuklar iti-
lip kakılıyor mu? Masum kişiler öldürülüyor mu? Ihtiyarlar
sürünüyor mu? Emekçiler sömürülüyor mu? Yoksullar
hastane kapılarında can mı çekişiyorlar? Sana ne!.. Neden
üzülüyorsun? Hem Cumhurbaşkanı da kürsüye çıkarak
konuşmuyor mu:
"- Sosyal devletin modası geçmiştir."
Bir küçük köpek için hayatı kendine zehir etmenin anla-
mı var mı? Başka derdin mi yok?
•
Kimisi, nice haksızlık ve zulüm gözlerimizin önünden
akıp giderken, bir köpecik yüzünden uykuları kaçan Tansu
Bele'ye öfkelenecektir; ama, dünya bir bütündür, evrene
bakışta bir yaprak, bir ağaç, bir kuş, bir kaplumbağa, kö-
pek, dere, göl ve insan artık ayrılmıyor; çağımızın ulaştığı
noktada canlı ve cansız doğayı toptan sevmeyen kişi,
eksik kalmış sayılıyor. Benekli bir müjde böceğine bakan
insanın, bütün evreni duyumsaması, ne romantizmdir, ne
saflık, gerçekçiliğin eytişiminde en tutarlı yaklaştmdır
Insanlar köşeyi dönmek için birbirlerini çiğneyerek ve
"altta kalanın canı çıksın "diye üstte kalmaya çabalayarak
mutlu olabilir mi?
Şeyh Sadi'ye sormuşlar
- Edebi kimden öğrendin?
- Edepsizlerden...
Çağımızın insanı, zulme karşı direnmeyi zalimlerden;
hakkını savunmayı, haksızlığı toplum düzenine dönüştür-
mek isteyenlerden öğreniyor. Ancak bir yaprakta tüm
doğayı, bir canlıda bütün insanlığı kavrayan eytişimin
mantığı düşüncelerimizi ve duygularımızı yoğurduğu gün,
mutluluğun anlamını duyumsayabiliriz.
HalitÇelenk
İDAM GIECI5Sİ
Çağdaş Halk MüzigiiKİe
birbaşyapıt
9. BASIM
Tekin Yayınevi, Ankara Caddesi Konak Han
No: 43 Cağaloğlu İstanbul Tel: 527 69 69
25.000 TL.
Tek isteklerde dumgupıılukarşılığıgönderilir.
N NESÜ TÜİCENİyOR" dİyORİAR.
İNANMAV1N I
'İARA RAĞMEN KARCİEIENIER yAŞAyACAİC
KARDELEN YAYINLARI
Geçmişi anlayan, geleceğe bağlayan
kitaplar yayınlıyor.
"Gülnur Sayran/Nesrin Tura
Kadının Görünmeyen Emeği
Lev Trotskiy
Marksizmi Savunurken
Sungur Savran
Türkiye'de Sınıf Mücadeleleri
Lev Trotskiy
Geçiş Programı
Lev Trotskiy
Sonuçlar ve Olasıiıklar
Kardelen Yayınları, Nakilbent Sokak49 3 Sultanahmet / İSTANBUL
Tel.: 516 84 54