Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
I SAYFA CUMHURİYET 22 MART1992PAZAR
14 GORUŞLER
DÜŞİŞLERİ
BÜLTENİ
NAZLJ ERAY
"Can Hırsızlanıı
Çığ felaketi, ardından
grizu patlaması. Sonra
da sevgili ülkemin güzel,
naifinsanlan. Hep
birlikte yaşıyoruz işte.
S
evgili okurlanm, geçen hafta Bodrum'daydım.
Bodrum henüz uyanmamış, yaz için makyajına
bile başlamamış. Hava puslu, pideler sıcak, her
yerde bir ramazan ve mart ayı sessizliği vardı.
Bahçeye, gülleri budamaya gelen seracı Hasan Efendi bana
dedi ki:
"Cumhuriyet'te yaalannıa okuyorum. Çok seviyorum
onlan Nazlı Hanım."
tlgimi çekti. Şu an insansız olan Bodrum'da, bahçelere
bakan ve çok zengin bir fıdeliği olan Hasan Efendi bir Cum-
huriyet okuruydu.
"Nasıl buiuyorsun?" diye sordum.
" Yeni şeklini daha çok beğeniyorum," dedi. "Sayfa düze-
ni de iyi oldu; yenilendi, ama bozulmadı. Sonra şimdi pek
çok yeni fıkir akımlannı takip etmek olanağı var. Bence
Cumhuriyet şimdi çok iyi."
"Ama Hasan Efendi, bir kampanya oldu gazeteye karşı.
Baa tatsız durumlar. Gazete tiraj ve okur kaybetti..."
Hasan Efendi şaşırmıştı.
"Kampanyadan fılan haberim yok," dedi. "Duymadım
öyle bir şey. Değişiklik oldu. Bana daha yakın geliyor, beğe-
niyorum ve okuyorum."
Hasan Efendi, gazete aleyhindeki kampanyayı bilmediği
için; özgürce, beğenerek, korkmadan okuyor Cumhuri-
yet'i.
însan düşüncesinin özgür olması ne güzel şey! fşte, Bod-
rum'da, akşam ayazı yaklaşırken bunu düşündüm.
Her şeyi 'özgürlük' için yapmıyor muyuz?
'özgürlük' için yazmıyor muyuz?
Helal olsun sana ve senin gibilere Hasan Efendi.
Irgat Ayhan Dağgezer geîmişti. Bahçeden yolunan otu,
rengi kaçmış traktöre yüklemeye başladık.
Ben bugün sizlere bambaşka bir şeyden bahsetmek istiyo-
rum.
Beyaz balinadan.
Federico Fellini'nin
Amarcord fılmini izle-
mişsinizdir. Ufacık
kasabaya, bir gece-
yansı dev bir transat-
lantik gelir. Düş ile
gerçek arası bir şeydir
bu! Tüm kasabalı sandallara binip bu muhteşem görüntüyü
daha yakından izleyebilmek için yanı başına giderler, on-
dan gelen dalgalar başlannı döndürür, büvûlenmişe döner-
Ier. Yaşamlan değişmiştir.
Sinop'un Gerze ilçesinde meydana çıkan beyaz balina da
aynı böyle bir şey değil mi? Coşkun yeşilliğin, gri denizin, sis
kümelerinin kapladığı bu insansız küçük yere bir gün bir
beyaz balina geliyor! Bir anda insanlann sevgilisi oluyor...
Onlarla oynuyor; arada kaçıp gidiyor, gene dönüyor. Ufak
iskeiede Gerzeliler altlı üsüü iki sıra haiinde balinayı izliyor-
lar, ona balık veriyorlar.
Birdenbire Gerze'de her şey değişiyor.
Beyaz balina. Bir mucize! AMARCORD!
Aslında beyaz balina da değişen dünya tarihinin bir par-
çası. Sivastopol'daki bir eğlence havuzundan kaçmış. Pa-
rasızlıktan kaçmış. Gerze'ye gelmiş.
Dilerim bir balina havuzu yapılır da bu güzel yaratık geri
gitmez.
Bir yandan Gerze kıyılannda yaşanan bu güzel mucize,
bir yandan da ülkeyi peş peşe sarsan afetler. Çığ felaketi,
ardından grizu patlaması. Sonra da Erzincan depremi.
Sevgili ülkemin güzel, naif insanlan ve 'can hırsızlan'.
Hep birlikte yaşıyoruz işte.
Erzincan'da kamu binalanndan yapı malzemesi çalanlar,
sizler yataklannızda rahat uyuyabiliyor musunuz? Çaldık-
lannız sizlere mucizeler yaşatıyor mu?
Merak ettim.
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932:Troçkiyoldaş
Bugünlerde Çekosiovakya'ya gıtmek üzere bulunan sabık Rus
Şûralan Harbiye Komiseri Troçki Yoldaşm, Çekoslovakya
konsoloshanesince pasaportu vize edilecegi sırada. üç ay sonra
Türkiye'ye dönmek için Türkiye'den serbest bir pasaport
almas'ı veaileefradından birini burada bırakmak suretiyle bir
nevi dönüş kefaleti göstermesi gibi teminat istenmiştir.
Binaenaleyh Troçki Yoldaşzevcesini burada bırakarak oglu,
kızı ve kâtibi ile beraber gidecektir.
1962: Küba'nın protestosu
K.üba"daki Guahtanamo ussünde bulunan Amerikandeniz
makamlannın "düşmanca hareketleri" hakkındaki bir Küba
protesto notası. Küba'nın Amerika Birleşik Devletleri'ndeki
menfaatlerini koruyan Çekoslovakya'nın elçilik rnüşaviri
eliyle dün Amerika Dışişleri Bakanlığına verilmiştir.
Çekoslovakyalı diplomat, Bakanlıktan aynlırken Küba radyo
ve basınının 24 saatten beri bahsetmekte olduğu bu notanın
"son günlerde Guantanamo'daki ban olaylarla" ilgili
olduğunu söylemiştir. Dışişleri BakanhğYndan bir sözcü de,
notanın ilgili hükümetin elinegeçmeden önce notayı verenlerce
yayımlanmasmın komünıstlere has bir usul olduğunu
söylemiştir. Küba notasının Bakaniığa verilmesinden birkaç
saai sonra yetkili bir sözcü notadaki ıddialann reddedildiğini
bildirmiş ve şöyle demiştir:
"Küba'daki deniz üssü, hiçbir zaman bu ülkeye karşı kışkırtıcı
bir faaliyetin merkezi olmamıştır."
TARİHTE BUGÜNMÜMTAZARIKAN
İP CAMBAZI pÜŞÜrORL
1978 'OE BUGÜN, ÜMLÜ AME&KAU //°
6EB'i£/v
DÜŞEGEK
TURİSTİK oreç
HALAT ÜZE&İN&E ,
YÜZÜNDEM PENGESİA/İ YİTİ&EAI
ŞfNOAKİ CAM&4Z, 1O ICA
TEN OÜfE/SEK ÖLMÜŞTÜ.
LENDAS "CAM
OL4N &)£L '/A/ O6LU , ;
3100MET7ZE MESAFErf. İP ÜSTÜtJOE 3,5
üü &4
Genel Sağlık Sigortası
Dr. ALİ GÖKÖZ Ankara Tabip Odası Başkani
B
irçok ülkede sağlıklı yaşam, her
insanın doğuştan kazandığı bir
hak olarak kabul edilmiştir
Sağlık hizmetini tam olarak
alabilen ülkelerin insanlan, hastalıklar-
dan yeterince korunabilmekte ve hasta
olduİdannda hemen tedavi altına alına-
bilmektedirler.
Doğaldır ki sağlık hizmeti dışında in-
san sağlığını etkileyen daha birçok fak-
tör var. Bunlardan bazılannı belirtmek
gerekirse sosyal güvence, yeterli eğitim,
metafîzik inançlar yerine bilimin geçerli-
liği, sağlıkh çevre ve sağlıklı konutlarda
dengeli ve yeterli beslenme. Bunlann ve
benzeri faktörlerin yokluğu veya eksik-
iiği durumunda, sağlık hizmetlerini ye-
terince düzeltmenin mümkün olamaya-
cağmı biliyoruz.
insanlann sağlığını korumak ve teda-
vi etmek olarak kabul edilen klasik sağ-
lık hizmeti verecek hizmet ağı, tüm ku-
rumlan ile kurulsa bile bu hizmetlerin
kalıcı olabilmesi için sağlık hizmeti dı-
şındaki olumsuz faktörlerin düzeltilme-
si gerekmektedir. Söz konusu bu düzelt-
melerin hiç olmazsa büyükçe bir bölü-
münün yeni hükümetçe ve onlara des-
tek olacak diğer kurumlarca yerine geti-
rilmesini bekliyoruz.
Sağlık hizmetinin yeniden düzenlen-
mesinin konuşulduğu bu yeni dönemde
esas konuya girmeden sağlığın temel
taşlan olan hekimlerin bugünkü duru-
muna, kişisel görüşlerim çerçevesinde
kısaca değinmek istiyorum.
"Üretken olan veyaptığı işin karşılığı-
nı alan hekim" sözcükleri, bir özlemi
ifade ediyor. Gerçek ise büyük oranda
tam tersidir. Işi hekimlik olan ama ger-
çekte pek hekimlik yapamayan, günde
80-100 hastayı sadece "gören" hekimle-
rin sayısı hayli fazla.
Yeni iktidardan beklenen acil temel
değışıklikler ve düzenlemelerden bü-
yükçe bir bölümü, toplumun bir kesi-
minde ve tabip odalannda yeterince
tartışıldı. Hükümetin hemen düzeltme-
sini beklediğimiz bazı temel sorunlan
şöyle sıralayabiliriz:
1-Antidemokratik olan ve pratikte iş-
lemezduruma gelen hekimlerin mecburi
hizmet yasasının kalkması. Onun yerine
özendirici düzenlemelerin getirilmesi,
2-Ülke şartlanna uygun yeni tıp eğiti-
minin verilmesine yönelik değişiklikle-
rin yapılması,
3-Mevcut tıp fakültelerinin eksikleri-
nin tamamlanmadan yeni tıp fakültele-
rinin açılmaması,
4-Tıp fakültelerine yeterli eğitim veri-
lebilecek sayıda öğrenci ahnması,
5-İyi yetişmiş yardımcı sağlık perso-
nelinin sayıca yeterli hale getirilmesi,
6-Sağlığa milli gelirden daha çok pay
aynlması,
7-Nöbet hizmetlerinin karşılıgınm ka-
nuni bir düzenleme ile verilmesi.
Sağlık hizmetlerinde merkeziyetçi sis-
temden vazgeçilmesi, 1. basamak sağlık
hizmetlerinde serbest hekimlerden ya-
rarlanma, genel sağlık sigortası, tartışıl-
ması gereken diğer düzenlemeler arasın-
da...
Sağlık Bakanlığı'nın birçok ülkede ol-
duğu gibi sağlıkta koordinasyon, plan-
lama ve denetim sağlayan yapıda olma-
sı, bizim ülkemiz için de uygun düşecek-
tir.
Tedavi hizmetlerinin yerel yönetimle-
Bötün olumsuzluklara
karşın dtinyadaki örneklerde
dikkate almarak gerekli
tedbirleri ortaya koymak
şartıyla, pilot bölgelerde
genel sağlık sigortası
uygulamasma başlanabîlir.
re veya benzeri kuruluşlara bırakılma-
sıyla Sağlık Bakanlığı eskiden olduğu
gibi koruyucu sağlık hizmetleri alarun-
da çok daha etkin hizmetler sunabilir.
Merkeziyetçilikten uzaklaşma birçok
sağlık merkezinde ve hastanelerde mev-
cut olan gereksiz personel yığılmasına
da çözüm getirecek ve verimliliği esas
alan yapılanma yerleşecektir. Ancak ye-
rel yönetimlere veya benzeri kuruluşlara
tedavi hizmetleri için özerklik verilme-
den önce tüm sağlık personeline toplu-
sözleşmeli ve grevli sendika hakkı tanın-
mış olmalıdır.
Genel sağlık sigortası, tedavi edici
sağhk hizmetlerinin sunulmasında bir
araçtır, koruyucu sağlık hizmetlerinin
yerine geçemez ve onun önemini azalt-
maz. Bu sigortanın halen SSK'da uygu-
lanan sistemden önemli farklan vardır.
Genel sağhk sigortasında '1. basamak'-
ta, hastanın başvuracağı hekimi seçme
hakkı vardır. Bu hekim, tam gün serbest
çahşan hekimdir ve baa koruyucu sağ-
hk hizmetlerini de verebilen hekimdir.
Sigortanın giderleri, primlerle ve prim
ödemeyenlerin priminin devletçe karşı-
lanması ile sağlanabilir. Genel sağlık si-
gortasında hizmetin verilmesinde şu te-
mel görüş hâkimolmalıdır
Hekimler açısından, genel sağlık si-
gortası, şu yenilikleri getirmektedir:
1-Milli gelirde sağlığa aynlan pay ar-
tacaktır.
2-İş bulma olanağı çok artmasa da
azalmayacak ve hekim dağıümı daha
adil olacaktır.
3-Gereksiz polikliniklerde zamanı
harcanan hekim, eğitime daha çok za-
man ayıracak, tam gün çalışmanm ve-
nmlıliğıni tadacaktır.
4-Hekim-para ilişkisi ortadan kalka-
caktır.
Hastalar açısından da genel sağlık si-
gortası şu gelişmelere yol açacaktır:
I-Poliklinik eziyeti sona erecek. '1.
basamak'ta seçeceği bir hekime çabuk
olaşma imkânı olacak-
2-Tedavi edici sağlık hizmetlerinde
kalite yükseleoek, muayenehane-hasta-
ne ilişkisi doğru yolda kurulacaktır.
3-2. basamak ta hastanelerde tam gün
çalışacak (grevli, toplusözleşmeli, sendi-
ka hakkı ile birlikte) hekim, mesleki ve
ekonomik doyuma ulaşabilecektir.
Gene) sağlık sigortasına devlet açısın-
dan bakıldığında tüm sağlık güçlerinin
sigorta içinde hizmet verebileceği, ve-
rimliliğin artacağı ve devletin çok daha
kolay vergi toplama imkanı olacağı gö-
rülecektir. Devlet, koruyucu sağlık hiz-
metlerini daha etkili yürütebilecektir.
Genel sağlık sigortasının olumsuz
yönleri de şöyle sıralanabilir:
1 -Sigorta giderleri artükça kurum pri-
mini kolayca aldığı kesimin prim oranı-
nı arttırabilecektir.
2-Bazı hekimlerin sigortayı istismar
etmeleri sonucu giderler çok fazla olabi-
lecektir.
3-DevIet genel bütçeden yeterli deste-
ği vermediği takdirde hekimlere yapıla-
cak ödemeler aksayabilecek ve hekim-
hasta ilişkisi zedelenebilecektir.
Yeterli fınansman, altyapı ve eğitilmiş
yeterli personel hazır olmadan genel
sağlık sigortasına bütün yurtta başla-
mak, sistemin daha baştan çökmesine
neden olabilecektir. Bütün bu olumsuz-
luklara karşın dünyadaki örnekler de
dikkate alınarak gerekli tedbirleri orta-
ya koymak şartıyla, pilot bölgelerde ge-
nel sağlık sigortası uygulamasına baş-
lanabilir.
SELÇUKDEMIREL
Parmak Ucu Toplumunda Tekno-Stres
Yrd. Doç. Dr. NURDOĞAN RİGEL /. Ü. Basın- Yayın Yüksekokulu
S
teven Spielberg'in E.T. filmini
hepiniz hatırlarsıruz. Sevgisini
parmak ucuna taşıyan, sevimli
bir uzaylı yaratığın macerası
konu edilmişti. E.T. belki de "Parmak
ucu toplumu"nun üyesi olduğu için,
sevgjsini de böyle gösterebiliyordu. Yir-
mi birinci yüzyıla beş kala, artık günü-
müz insanı da bilgiyi, haberi, eğlenceyi
panmağının ucunda bulabiliyor.
Geçen yüzyılın sonlannda, tekstil, de-
mir-çelik, makine, kimya gibi alanlarda
yeni teknolojileryarattık. Bu ilerlemeler
üretimin arttınlmasmda, enerji tüketi-
minin azaltılmasında, fabrikalann oto-
matikleştirilmesinde, mamul maddele-
rin maliyetinin düşürülmesinde başanlı
oldu. Demiryollan, otomobiller ve
uçaklar dağıtım şebekesinin önemli bir
parçası haline gelirken, telefon da yazılı-
sözlü basınm, modern bir iletişim ağı
oluşturmasını mümkün kıldı.
20. yüzyılın ikinci yansında, bilgi akı-
şının hızlanması, yeni medya türlerinin
gelişmesine de neden oldu. Bu gelişmede
mikroelektronikte kaydedilen büyük
aşamalann rolü vardır. Iletişimde uydu-
lann ve fıberoptik kablolann kullanımı,
medya nakil hacmini de birkaç misli art-
tırdı. Kişisel bilgisayarlar yaygınlaştı.
Bilgi şebekelerindeki hızlı gelişimi ve ge-
lecekteki muhtemel gelişmeleri de dik-
kate alarak, yeni bir toplum türü yarat-
tığımızı kabul etmek gerekir; "parmak
ucu toplumu".
Artık TV'nin birdüğmesine'basarak,
dünyanın öbür ucundaki yayınlan izle-
yebilmekte, telefonun birkaç tuşuna do-
kunarak, bizden on binlerce kilometre
uzaktaki yakınlanmızla konuşabilmek-
te, bir iki tuşlama ile bilgisayar termina-
linden ansikiopedi dolusu bilgileri ala-
bilmekteyiz. Bu bilgi ağı, insanlar ve
makineler arasında yaratıcı etkinliklere
yol açıyor. Insan-makine ilişkisi, bizleri
haberleşmek için makineleşmeye alışık
hale getirdi.
Televizyonlarımızdaki kanal
çeşitliîjğini yeni yaşamaya
başladık. Henüz seçici
algılamamız devreye girmiş
değil. Bu nedenle, elimizde
uzaktan kumanda, 8-9 kanal
arasında, tekno-strese girmiş
şekilde ekran başındayız.
"Parmak ucu toplumu"nu oluşturan
gelişime de "akıllı teknoloji"adı verili-
yor. Akıllı teknolojiye, kendi kendine
karar alma yeteneği olan sistemler de
dahildir. Fakat bu. insan unsurunudev-
reden çıkarmak anlamına gelmez. Tek-
nolojik gelişmesüresi içinde insan po-
tansiyelinin derinliklerini ve sınırlannı
bilmek daha sonra, onlan tekrtolojiyle
uyumlu hale getirmek gerekir.
Yirmi birinci yüzyılın akıllı teknolojisi
bireysel ve bütünsel ihtiyaçlar arası nda
denge kurmak zorundadır. Bu teknolo-
jinin akıllılığı. hangı amaçlarla, nasıl he-
define ulaşacağı ölçüsüyle değerlendiril-
melidir. Ekonomik kısıtlamalar, çevre
kirliliği ve teknolojinin getirdiği tekno-
stres, akıllı teknolojinin yaşama geçiril-
mesinde, dikkatle incelenmesi gereken
unsurlardır.
Telekomünikasyonadayalı bilgi şebe-
kelerinin hızla büyümesini yaşarken,
şimdiye kadarhayal bile edilmemiş. yeni
bir toplum tipinin ortaya çıktığını dü-
şünmek yanlışolmaz.
"Parmak ucu toplumu"nun bireyleri
olarak, bir uyum dönemi geçiriyoruz.
Örneğin televizyonlanmızdaki kanal çe-
şitliliğini yeni yaşamaya başladık. He-
nüz seçici algılamamız devreye girmiş
değil. Bu nedenle, elimizde uzaktan ku-
manda, 8-9 kanal arasında, tekno-strese
girmiş şekilde ekran başındayız.
"Parmak ucu toplumu"na geçiş süre-
cine yeni girdiğimiz için, TV teknolojisi-
ne esir düşmüş durumdayız. Akıllı tek-
nolojiyi yaratan insan. şimdi onun koy-
duğu kurallarla yaşıyor.
Çevre kirliliği, trafık sorunu, aşın nü-
fus artışı gibi, gelişen toplumun günlük
sorunlanndan bizleri, yine "pannak ucu
toplumu"nun bireyleri olmak kurtara-
cak. Bu toplumun gerçek bireyi olma-
mızı ise beynimizden parmak ucumuza
giden komutlan, bilgi donanımızı geniş-
letip, düşünme sürecimizi hep ileriyedö-
nük hızlandırabilmek mümkün kılacak.
HAFIMA
BAKIŞ
AHMET TANER KIŞLALI
Yanlış, Eksik Bir Doğrudur!
N
efret ettiğim Göbbels'in çok sevdiğim bir sözü var:
"Hıristiyanlık çok etkili. Çünkü iki bin yıldır aynı
şeyi tekrarlıyor" demiş...
İnsanlar, hep aynı şeyi duya duya, sonunda onun
doğru olduğunu tartışmadan kabul etme eğılımine girerler.
Yanlışlan doğru gibi görmek çok kolaylaşır.
Çünkü yanlış dediğimiz şey, genellikle doğrunun tersi de-
ğil, "eksik bir doğru"dur!
Bu nedenle de, Türkiye'nin gündemindeki en önemli so-
runa yaklaşırken, farklı doğrulan alt alta sıralamak zorun-
dayız. *. • •
Güneydoğu'nun, Türkiye'nin en yoksul, gelir dağılımı en
bozuk,işsizliğienyüksek,derebeylikkalıntılannınhâlâetkisi-
ni sürdürdüğü bir bölgesi olduğu doğru...
AmayüzbinlerceyurttaşınoyöredehâlâTürkçe bilmediği,
Türkiye radyolannı bile alamadığı, 14 yıldır askeri ya da si-
vil baskı rejimi altında ve neredeyse normal hukuk düzeni-
nin ve insan haklannın ne olduğunu bilmeden yaşadığı da
bir gerçek!
Güneydoğu Anadolu'da yaşayanlann çoğunluğu Kürt
kökenlı olduğu için. bölgenin her türlü olumsuz koşullann-
dan en çok Kürt kökenlilerin etkilendiği doğru...
Ama bölge dışında yaşayan çok daha fazla sayıdaki Kürt
kökenli yurttaşın, bulunduklan yörelerin daha olumlu ko-
şullanndan olduğu kadar, demokratik insan haklanndan
da, herkes gibi eşit düzeyde yararlandıklan da bir gerçek!
Şiddetin şiddeti do-
PKK'yahalkdesteğinin
arttığı ne ölçüde gerçekse,
PKK'yasempati
besleyenlerin büyük
çoğunluğunun bile
Türkiye'den aynlmayı
istemediği de bir
gerçek.
ğurduğu ve PKK'nın
-bir anlamda- bölge-
de uzun yıllardır
uygulanan yanlış po-
litikalann ürünü ol-
duğu; "Ben Kürtüm"
demeyi bile suç sa-
yan, Kürtçe konuş-
mayı yasaklayan,
Ismail Beşikçi'yi dört
duvar arasında tut-
mayı çözüm sanan
bir yaklaşımın,
PKKnın ekmeğine yağ sürdüğü doğru...
Ama PKK'nın kullandığı şiddetin, devletin bölgede,'
kısıtlayıcı, baskıcı nitelikleriyle varolmasını zorunlu kıldığı;
demokratik çözümü zorlaştırdığı, hatta yörenin kalkın-
masını geciktirdiği de bir gerçek!
PKK terörü sayesinde, sırf terör halk desteği bulamasın
diye, bölgeye aktanlan kaynaklann ve sorunlann çözümü
için gösterilen çabalann arttığı doğru...
Ama devlet -başka bölgelerde oturan yurttaşlann öde-
dikleri vergilerle- o yöreyi kalkındırmak için büyük çabalar
sarfederken yörenin varlıklı kişilerinin, orada kazandık-
lannı batıya taşıdıklan. kendi insanlannın yaşam koşul-'
lannın düzelmesi için "risk"e girmek istemedikleri de bir
gerçek!
PKK'yı. Güneydoğu Anadolu'nun olumsuz koşullannın
ve devletin yanhşlannın yarattığı doğru...
Ama bazı dış güçler tarafından desteklendiği; onlann
Türkiye'ye ve Ortadoğu'ya yönelik emellerine hizmet ettiği.
de bir gerçek!
... Ve, PKK'ya halk desteğinin -devletin yanlış yaklaşı- •
mmdan ya da korkudan- arttığı ne ölçüde gerçekse; PKK'-'
ya sempati besleyenlerin büyük çoğunluğunun bile, Türki-
ye'den aynlmayı, kopmayı istemediği de o ölçüde bir ger-
çek!..
Yıllar önce Fransız Komünist Partisi'nin seçmenleri üzerin-
de yapılan bir araştırma gösterdi ki; bu seçmenlerin ancak
çok büyük bir azınlığı, komünist bir rejimin kurulması için
oy yeriyordu.
Önemli bir çoğunluğu, kurulu toplumsal düzene tepkile-
rini, yaşadıklan koşullara öfkelerini en iyi biçimde dile geti-
rebilmek amacıyla komünistleredestek olmaktaydılar. Ko-
münistlerin iktidar olamayacağını bildikleri için, bjr anlam-
da rahattılar...
Tıpkı, toplumsal dengeleri, dürüstlük ve ahlak anlayış-
lannı altüst eden; "para"yı en yüce değer yapan; Özal politi-
kalannın ürünü olan düzene karşı tepkilerini en iyi biçimde
dile getirebilmek için, -bilinçli ya da bilinçsiz olarak- en
aykın partiye destek olan çok sayıdaki RP seçmeni gibi...
Hiç kuşku yok ki, her olayda "Biji PKK.. Biji Apo." diye
bağırmak için fırsat kollayanlann önemli bir kesimi de,
bunu yaparken, kendilerini saran olumsuz koşullara ve
kendilerine saygı ile yaklaşmamış olan devlet tutumlanna
karşı öfkelerini dile getiriyorlar aslında. Yoksa, aynlarak '
daha mutlu olacaklan inancını değil!..
OKURLARDAN
Pasifızm mi, hab-ıgaflet mi?
Cumhuriyet gazetesinin 15.3
tarihli pazar ekinde, Sayın
Prof. Dr. Selçuk Erezin
"Banşı erteleyelim mi?"
başlıkh yazısını büyük bir
üzüntü ile okudum. Üst üste
felaketler gören ve üstüne
üstlük cumhuriyet tarihinin
belki de en naziîc dış politik
ortamını yaşayan ülkemizde,
saygın birentelektüel ve
biüın adamı olarak tanımış
olduğum Sn. Erez'in yazısı ne
yank ki okuyanlan milli
meseleler konusunda gaflet
dolu yanlış düşüncelere
itebilecek tespitlerle doludur.
Hatırlatmakta fayda olur;
Sn. Erez'in yaasında özetle,
Ermenistan'm ihracatını
Trabzon limanı araahğı ile
yapılması için. üstüne görev
olmamasına rağmen bu ^bi
işlerdepek hevesli Musevi bir
işadamımızın acaip. acaip
olduğu kadar milli
rnenfaatlerimize aykın
girişimleri övülmüştür!
Yazar kendince birçok neden
ortaya koyarak ve Bay
Alaton'un fikirlerini
destekleyerek, özetle -ilk
bakışta üstünkörü okuyan
herkese makul ve sempatik
gelebilecek olan- "İlk adırm
biz atacak olsak da hepimizin
banş içinde yaşaması
gerekir" tarzındaki fikirlerini
topluma mal etmek
istemektedir.
Sn. Erez'de zikredilen
arabuluculuk çok tehlikeli
bir kavramı ihtiva ediyor.
Türkiye. taraf olduğu için
nasıl Kıbns'taiki topium
arasında arabuluculuk
yapamazsa, Ermenistan'la
Azerbaycan arasmda da
yapamaz. Azerbaycan'ın
Ermenistan'dan hiçbir
toprak istemi yoktur.
Arabuluculuk,
anlaşmazkktaki iki tarafın da
istemlerinin bazılanndan
vazgecmesinin talep
edilmesini gerektirir. Oysa
Türkiye'nin,
Azerbaycan'dan mevcut
hiçbir tezinden vazgeçmesini
isteyebilmesi düşünülemez.
Bu bakımdan Sn. Erez'in bu
konudakifikrisoh derecede
tehlikeli ve yanüşür.
Ermenistan, yukanda
bahsedilen 3 yaşamsal
konuyu koşulsuz
kabullendiğini
davranışlanyla ortaya
koymazsa, Türkiye bu ülke
ile hiçbir alanda işbirliği
yapmaşracağını ve bu ülkeye
her türlü mal ve hizmet
akımını durduracağını
açıklamahdır. Çünkü yanlış
müsamaha, Ermenistan'm
askeri planda güç
kazanmasına yaramakta ve
saldırganhğını artümiaktadır.
Ülkemiz için böylesine
yaşamsal anlarda, pasifızm
ütopyası adı altında
neredeyse Ermeni mandasını
kabul etmedüşüncesini akla
getiren düşüncelerin özellikle
entelektüel camianuzda
saygın bir şahsiyet tarafından
dile getirilmiş olması, bu
'"hab-ı gaflet" durumunu
daha da ağırlaştırmaktadır.
Hangi hareketin kime
yaradığı ve uzun vadede ne
gibi sonuçlardoğuracağı
düşünülmeden, yaalan
yaalar kafalan
bulandırmaktan başka birişe
yaramamaktadır.
Dr.ALİRIZASIĞIRCI
İstanbul