Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sk'FA CUMHURİYET 22 MART1992 PAZAR
PAZAR YAZILARI
Tutkularuı
beyaz
başkenti
OSLO
NADİR
PAKSOY
E»ıxağında uzunca bir süredir bık-
madaı usanmadan beklediğiniz bir
arzjEun günüo birinde apansızın önü-
nûzdc durduğunu hiç yaşadınız mı?
Heb hele söz konusu özlem, tesadüfle-
rin bir oyunu değil de kavuşabilmek
için yıllarca peşinden koştuğunuz uğ-
raşlann ürünü ise işte o vakit, önünüz-
de bclıriveren arzu tramvayırun basa-
maUanndan içeri tüm benlığınızle atıl-
maktan sizi hiç kimse alıkoyamaz samr-
sınız.
Böylesi anlar yaşamda en fazla bir
ikı kez insanın avcuna konar. Kimi kez
meslekle ilgilidir, kimi kez yaşanmamış
bir sevdayla... Ustüne üstiük, eş kum-
rular misali ıkisi bırlikte kol kola çıka-
gelirse vurgun yemişe dönersiniz; coş-
kudan lime lime olmuş yüreğınıze gem
vurabilmenin mümkünü kalmaz.
Neredeyse bir yıl oluyor. Antalya'-
dakı posta kutumun kapısını sessizce
tıklatan bir mektup Norveç Bilim Tek-
nik Konseyi'nın bursunu kazandığjmı
müjdeliyordu. Yaklaşık iki yıldır böyle
bir fırsatı kolluyordum. Tıp fakültesi
öğretim üyesiyim. Uzmanlık dalım pa-
toloji. Patoloji, hasLalıklann doku dü-
zeyınde oluşturduğu gözle görülmez
değişikliklerin, şekillerin, resimlerin
mikroskop altında incelenerek has-
talığın kesin tanısına varma işlemi ik
ilgili bir tıp dalı. Özelliklc de kanser
kuşkusu devreye girdiğınde son taru
patolojinın yolundan gcçiyor.
İskandinavya'nın en büyük kanser
merkezi olan Norveç Kanser Hastane-
si'nde (Oslo Radium Hospital), kanser
kuşkusu duyulan organa şınnga ile
ulaşılarak elde edilen hücre kümesin-
den kanser tanısına varma yöntemi (si-
topatoloji) üzerinde eğitim görecek-
tim. 'Dünyalar benim olmuştu' deyi-
minin keyfinı tüm kınnülanna değın
yaşamanın önüne ne engel çıkabilirdi
ki!..
Buianık görüRtüJer
Bahar hızla geçti. Oslo Ekspresi'nde
cam kenan yolculuğu yapıyordum
sanki. Dışandaki görüntüleri tam seçe-
miyordum; doğa, yerleşim birimleri, is-
tasyonlar ve de asıl önemlisi insanlar,
film sarma mekanizması olmayan eski
model bir fotoğraf makinesinden
çıkmışçasına birbiri üstünde buianık
görüntüler oluşturuyordu.
Yaz ortasıydı; sırt çantamı toparla-
ma vakti gelip çatmışü. Yanılmışım!
Meğer posta ekspresı diye bindiğim,
vahşi Batı'nın altın yüklü buharlı ka-
tanymış. Vanşa az kala, tünel
çıkışında raylara döşenen dinamitlere
çarpmasıyla katann yoldan çıkması
bir oldu. Ortalık toza dumana boğul-
du. Gözlerimi açüğırnda kendimi bir
kayanın dibinde yan baygın buldum.
Arzu katanm bir metal enkazından
farksızdı. Makinist ve tüm yolcular öl-
müştü. Nasıl sağ kaldığıma bugün bile
hSlİ şaşıyorum: Ve sonunda Oslo, çok
uzaklarda yaralı bir düşe dönüştü.
Arzu katanmda aynı kompartımanı
paylaştığımız yol arkadaşım da kayıp-
lara kanşmıştı. Ne bir ses, ne bir ne-
fes; o da tıpkı Oslo gibi ulaşılmaza
kaçmışü!..
Ağır aksak, günler geceler boyu sü-
ren bir yürüyüşe başladım. Yaz bitti,
sonbahar geçti; kışın sonu takvimlerde
filizlenmeye ağardı. Birden, umudu-
mun söndüğünü kabullenmeye haar-
landığım sırada, öldügünü sandığım
Oslo karşıma dikilivermesin mi? Işte
sapasağlam tam önümde duruyor,
bana elini uzatıyordu! Üstelik, yitirdi-
ğüni sandığım yol arkadaşım da umu-
dun kapısında bana kucak açmış, kanı
henüz dinmemiş sargjlanmı çözmeyi
bekliyordu.
Serap olabilir miydi?.. Hayır, hayır
değülerdi; düpedüz birer gerçektiler.
Dört kıtada onlarca kentle seviştim.
ama hiçbiri Oslo kadar bende tutkuya
dönüşmedi. Avcuma bir bahar günü
art arda kondular, görkemü birer ışık
seli gibiydiler. Tutmasını becereme-
dim. Apansızın kayboldular daha ne
olduğunu tam kavrayamadan. Ve son-
ra her ikisi de üpkı kaybolduklan gibi
yine apansızın ortaya çıkjp beni sanp
sarmaladılar. Buna yürek dayanır mı
şaşanm!
Mucizeleri, yalnızca kutsal kitaplar-
da peygamberlere özgü sanırdım.
Artık anladım ki değilmiş! Yaşamın
tüm öğeleri gibi mucizelerin de yaşana-
cağı anlar olurmuş.. Şimdi tutku-
larunın beyaz başkentindeyim. Aylar-
dan mart; günler kısa. Hava gri ve pus-
lu. Yanm milyonluk kentte tek bir çıt
yok. Havanın puslu olması umurumda
değil; yeter ki yürekler gri, sevgiler sisli
olmasın.
Yıkım günleri geride kaldı. Güverte-
ye çıkıp bç üstünde köpüklerine bak-
mak bile içimden gelmiyor. Ancak sıla-
ya düşen, o günlerin yol, şimdilerin yü-
rek arkadaşımın yüzünü çok özlüyo-
nım. "Dinleyin neyden hikâyet etmede
/ Aynlıklardan şikâyet etmede!.." Os-
lo'dan Akdeniz'e selam olsun. Yumak
yumak çağnşım, düğüm düğüm anı.
Kuzeyin bu kendi halinde inziva,
sükunet ve doğa kentinde, yıtirdığim iç
huzurumu kazanmaya çalışıyorum.
Kendi kendime kalabilmenin, kimseye
hesap vermeksizin bir başınaiığın
tadıru çıkanyorum.
Dünyanın en küçük süper gücü:Vatikanİtalyan başkenti Roma'nın tönde bir
başka başkent daha var. Bu.~bir devlet
aynı zamanda. Dünyanın en küçük, fa-
kat en güçlü devletlerinden biri olan Va-
tikan'a gerçek bir süper güç bile denebi-
lir.
Nükleer silahlan ve ordulan olmayan,
fakat ABD ile birlikte Sovyet impara-
torluğunu yıkmayı başaran Vatikan'ın,
Doğu Avrupa devrimindeki taruşmasız
rolü, her geçen gün açıklık kazanıyor.
Bu hafta gene İtalyan "Panorama"
dergisine bir demeç veren eski Başkan
Ronald Reagan, "Papa ile birlikte
amaamız" diyor. "başından beri komü-
nist güçleri yıkmak oldu. Polonya'nın de-
mokratikleşmesi halinde diğer Avrupa
ülkelerinin de Polonya örneğini izleyece-
ğinden emindık. Bu amaca ulaşmak için
elbirliğiyle elimizdekı her türlü imkânı
kullanmaya karar verdik. Papa. 'Dayanış-
ma' hareketinin güçlenmesi ve beslen-
mesinde bizim için çok büyük destek sağ-
ladı..."
Vatikan'ın bankalan yoluyla "Dayanış-
ma' hareketini maddeten besleyen ve bu
hareketin lideri Lech VValesa ile sürekli
temas içinde olan, VValesa'ya telkin edil-
mesi gereken nasihatleri ulaştıran Polon-
yalı Papa'nın 1978 ekimınde papa seçil-
mesinde ise CIA'nın parmağı olduğu id-
dia ediliyor. Bir iki istisna dışında daima
İtalyan papalann elinde olmuş olan bu
kurumun '70'li yıllann sonunda birden-
bire tanınmamış bir Polonyalı kardinalin
eline geçmesi bir rastlantı olarak görül-
müyor.
"Papa'nın BBC'si diye anılan ve ki-
lisenin en güçlü propaganda araçlann-
dan biri olan "Vatikan radyosu" 34 dil-
den yayım yapıyor. Tamil, Kirundu,
Svvahili, Yoruba'ya dek her türlü dilde
yayım yapan bu radyo, kozmopolit ve
kültürlü Cizvit papazlan tarafından yö-
netiliyor. Dünyada bir milyar kişi tarafın-
dan dinlenen radyonun en birinci dinle-
yicilerini Doğu Avrupa ülkeleri oluşturu-
yor. Ama Vatikan, dünyada kilisenin gü-
ROMA
NİLGÜN
CERRAHOĞLÜ
cünü ve siyasi seçimlerini yaymak için
yalnız radyoyu kullanmıyor. Yerkürenin
dört bir köşesine dağılan papazlar, mis-
yonerler. gönüllü örgütler, Caritas gibi
yardım kurumlan Vatikan'ın merkezi
örgütü tarafından yönlendiriliyor. Ve
Vatikan'ın mesajlannı yaymakta etkin bir
rol üstleniyorlar.
Papa II Jean Paul adıvla tanınan Karoi
VVajtyla. bu yüzyılın en siyasi Papası diye
anılıyor. 50'yi geçen dış seyahailerinde
750.000 kilometre yol kateden Papa, çe-
şitlı Batı ve Doğu dillenni anadiii gibi ko-
nuşuyor. Siyasete en az din kadar ilgi du-
yan II. Jean Paul. dünyanın en yaygın
diplomatik ağına sahip bulunuyor. 125
ülkede temsilcıliği bulunan Vaıikan. kili-
seler sayesinde tabandaki "grassroot' kit-
lelere çok kolay ulaşıyor ve pek çok siyasi
gelişmeden tüm diğer ülkelerin temsilci-
liklerinden önce haberdar oluyor. Vati-
kan, kendi diplomatlannı Roma'daki
özel akademisinde eğitıyor ve haber al-
mada Katolik Kilisesi'nin 3000 piskopo-
su, 400.000 papazı ve I milyonun üstün-
deki rahibe ve keşişinden yararlanıyor.
Vatikan'ın uluslararası ilişkilerde kü-
çümsenmeyecek etkisi bazı ülkelerin ikili
ıhşkilerinde. bu ülkeyi aracı olarak kul-
lanmalanndan belli oluyor. Örneğin
Vatikan'ın kontrolündeki Hıristiyan De-
mokrat Partıli İtalyan Başbakanı Giulio
Andreottfye mesaj yollamak gercktiğin-
de bazı ülkeler, Vatikan'ın araalığından
yararlanıyorlar. Polonya'da iş takip et-
mek isteyenler Vatikan'dan bir mektupla
gittiklerindc en yüksek hükümet mercile-
nnde hemen kabul görüyorlar.
Vatikan. dünya politıkasının en önem-
li konulannda söz sahibi olduğunu her
fırsatta belirtiyor. Körfez savaşında
Irak'taki Hıristiyan nüfusu gözetmek
amaayla savaşa karşı tutum alan ve bu
nedenle ABD ile karşı karşıya gelen Vati-
kan. Ortadoğu sorununda da ağırlıkla
Filıstinlılerden yana çıkıyor.
Dünyanın en küçük, ama en güçlü
ülkesinin devlet başkanı olan II. Jean
Paul, Katolik dünyası içinde de 'sağcı bir
reaksiyoner' olarak tanınıyor. Franco
diktatörlüğünün en kanlı yıllannda
İspanya'daki dikta rejimini desteklemek-
ten kaçınmayan 'Opus Dei' adlı sır dolu
bir Katolik tankatına yakınlığıyla bili-
nen Papa. bu yıl söz konusu tarikatın ku-
rucusu Josemaria Esenva de Balaguer'i
"aziz' yapmaya haarlanıyor. 17 mayısta
yapılacak tören için dünyanın dört bir
yanından gelecek olan müminler, şimdi-
der. Roma'daki otellerin tüm odalannı
kapatmış bulunuyorlar.
^Büyük aşk'ın gizli kalmış >önleri
ATİNA
STELYO
BERBERAKİ
Yunanistan'ın eski başbakanı,
ana muhalefet sosyalist partisi
PASOK'un liden, kendisinden 35
yaş küçük Dimitra ile evlenerek
adını dünyanın her bir yanına
duyuran adam, Andreas Papand-
reu, en büyük tirajlı TO VIMA
gazetesi ve aynı yayın gurubunun
TAHIDROMOS dergisine eşiyle
birlikte verdigı demeçlerle yine il-
gileri topladı.
Gazeteci Thanassis Lalas, Pa-
pandreu (72) ile Dimitra nın (37)
villasını bir hafta içinde beş kez
ziyaret etti ve toplam 12 saat ken-
dileriyle her bir konuda uzun
uzadıya söyleşti.
Papandreu ve Dimitra'nın bu
hflmanist sö> leşide verdikleri
yanıtlar çiftin yaşadığı "büyük
aşkın" bilinmeyen yanlannı orta-
ya çıkardı.
Bu büyük söyleşilerden alıntı-
lar yaparak Papandreu çiftinin
neler hissettiğini anlamak fazla
güç olmasa gerek.
SORU: Sayın Papandreu eğer
babanız yaşasaydı.eski eşinizden
aynlmanıza ve yeniden evlenme-
nize ne derdi?
PAPANDREU: Babam ne
olursa olsun benim siyaset ya-
şamımı korumaya çalışacaktı. Bu
nedenle bu konuya biraz muha-
fazakSr yaklaşacakü. Babam evli Papandreu ve Dimitra çfflti Tahldromos dergisine verdikleri demecle yine ilgileri üzeıierine
olduğu halde 1919 yıhnda âşık ol-
duğu Kybele ile 1938 yılına kadar birlikte dezavantajı insan ilişkilerinde son derece da almıştım. Bunun büyük bir siyasi ma-
yaşadı ve büyük yankılara yol açmıştı. duyarlı olmasıdır. Birbirimizi seven iki liyeti olacağını hesaba katmışıım. Ancak
Ama evlenmedi; çünkü o devirde boşan- insanız. Birbirimize destek ve şefkat ve-
riyoruz. Yoldaşlık yapıyoruz. Yoldaşını
kollarken bazı şeylere çok dikkat etmek
gerekir.
SORU: Dimitra ile olan ilişkilerinizin
PASOK'a
mak zordu. Buna karşın bu karanmı et-
kileyecek olan insanlar annem ve babam
olurdu..
SORU: Şimdi birliktesiniz ve fırünalı
ilişkikrinizdc rahatlama var. Sayın Di- kamuoyuna duyurulması
mıtra, Papandreu'nun en büyük deza- kaça mal oldu?
vantajı nedir?
DİMİTRA: Papandreu'nın en büyük ranmı bir ameliyat gecirdiğim Londra'- yapılan saldınlann bu denli büyük bo-
PAPANDREU: Dimitra ile ilgili ka-
kalbimin derinliklerinde orta halli bir
Yunarun beni anlayacağını da biliyor-
dum. Çünkü bu cesaret isteyen adil bir
karardı.
SORU: Peki almış olduğunuz bu kara-
nn bugünkü eşinizin yaşamında neye
mal olacağını düşünmüş müydünüz?
PAPANDREU: Dimitra'ya karşı
yutlar kazanacağını tahmin et-
miyordum. Clkemizde hiç bir
kadın bu şekildc saldınya uğra-
mamıştır. Eğer bunlan tahmin
etmiş olsaydım belki de bu ka-
ranmdan vazgeçerdim..
SORU: Sa>ın Dimitra, Pa-
pandreu ile ilişki kurma ka-
rannı siz mi aldınız yoksa Pa-
pandreu mu?
DİMİTRA: Sanınm ikimiz
de bunu istiyorduk. Davraruş-
lanmızla ve dayanıklıhgınıızla
bunu hcrhalde kanıtlamış
sayılmz.
PAPANDREU: ...Bendeaynı
görüşıeyım..
SORU: Sayın Papandreu ge-
çirdiğiniz ağır kalp ameliyatın-
da ecelle tanışan pek az insan-
dan birisiniz.Neler hissediyor-
sunuz?
PAPANDREU: Yaşamımızın
ufak bir geçit oldu-
ğunu öğrendim. Dönüşü olma-
yan yolda ilerlerken bu küçük
geçitte işe yarayan bir şeyleri
yapıp yapmadığını soruyorsu-
nuz kendinı^e.. Aynı anda müt-
hış bir yaşama hırsı geliyor insa-
na. Bu könuda Dimitra ile ilişki-
min büyük yardımı oldu bana..
Ancak halkın da büyük yardım-
ları oldu... Kaç kişi telgraf çe-
kip kendi kaljîlenni vermeye
hazır olduklannı belirttiler bir
bilseniz..
SORU: Sayın Dimitra aşkın
yaşı olmaz derler değil mi?
DİMİTRA: (Aşk her bir mü-
cadelenin galibidir) der büyük
Sofokles..Ben bunu sadece
kanıtladım sanıyorum..
SORU: Sizi en çok korkutan
çektiler. nedir?
DİMİTRA: İstikbal... Ancak bu
konuda hiçbir şey söylemek istemiyorum...
SORU: Bir insan cekicliğiyle etrafm-
dakileri kolayca aldatabilir mi?
PAPANDREU: Evet... Etrafmdakileri
aldatabilir..
SORU: Sayın Dimitra Papandreu'nun
çekiciliği sizi aldattı mı?
DİMİTRA: Andreasın en büyük çe-
kiciliği; sizi aldatmadan kalbinizi fethet-
mesidir..
700yülık
kültür
turşusu
ZüRİH
Güzeller güzeli Louise'in hakkından iştahı geldi
"Sevgili dostum. 8 Nisan günü öğleden
sonra 2'de sana geleceğim. Benim baraka
Taht Fuannda kuruluyor. Fuara girer-
ken solda. Çok iyi bir yerim var. Eğer be-
nim için bir şeyler çizersen çok sevinece-
ğim; tuvalleri nereden almam gerektiğini
söylersin. Hemen ahr, aynı gün veririm
sana..." İmza, Louise Weber. Tarih 1895.
İnanılmaz çekicilikte, tüm ölçülerin dı-
şında bir güzelliği olan Louise VVeber,
"Doğaa Kadril" diye tanımlanan Can
Can dansı türünün yaratıcısıydı.Bir
ayağını ensesinden geçirir, öteki teîcin üs-
tünde seker, sonra iki bacağını cart diye
ayınp, 180 derecelik bir açı üstüne ve tiz
bir çığlık atarak oturuverirdi yere.
Dünya, onu "Obur" diye tanıdı tam bir
yüzyıldır: "'La Goulue". Siyah çoraplı
bacaklanru, san dantelli eteklerinin
fırfırlan arasından havaya kaldırdığı eş-
siz sanat yapıtının altında. bir Fransız
Kontunun imzası vardı: Henri de Toulo-
use Lautrec.
Görülmemiş iştahı yüzünden "Obur"
adıyla anılan Louise VVeber, san kıal
saçh, çarpıa ve görkemli bir Alsacelıydı.
Önce çamaşırcılık
yaptı Paris'te. Sonra
biraz orospuluk.
Sirklerde çalışü. La
Galette Değirmeni
denilen • marjinal
Montmartre ka-
baresinde dans et-
meye başladı. Paris
Bahçeleri'nde sah-
k
PARÎS hakkından. so-
MİNE G.
SAULNIER
nunda
bilmeyen
gcldi.
Kırmızı
men'de
doymak
iştahı
"Obur".
Değir-
sahneye
çıkamayacak ka-
dar şişmanlamıştı.
Taht Fuan deni-
lcn üçüncü sınıt
neye çıktı. Ve 1890 ile 1895 yıllan ara- bir mesire yennde. etıne buduna uygun
sında Moulin Rouge, Kjrmızı Değirmen "oryantal" göbek dansı yaptığı bir bara-
kabaresinin baş yıldızlan arasında yer kaya sığındı. Ve "ressam dostu" Laut-
aldı. rec'e, yukanda okuduğunuz mektupla.
O yıllarda "Monmartre Cumhuriyeti" barakanın girişine konulacak iki tanıtım
diye anılan bu Paris bucağındaki herşey resmi ısmarladı.
ve herkes, Üçüncü Napolyon'un yönetti- Toülouse Lautrec. en büyük iki
ği Fransa'da yerleşik geleneksel ahlak ve yapıtını oluşturan bu resim panolanna
tabulara karşı bir ayaklanmaydı. Tıpkı Louise VVeber'den başka tüm dostlannı
Henri de Toülouse Lautrec'in resimleri çizmişti. Ünlü dansöz Jane Avril. anar-
gibi. Kınk kalcalanyla cüce bir insan ka- şist eleştirmen Felix Fcneon. fotoğrafçı
rikatürünü andıran Lautrec, "Obur"un Sescau, kuzeni Tapie de Celeyran ve ken-
yilzlerce resmini yaptı ve sekiz yıl boyun- disinden başka. o yıllarda eşcinselliği yü-
ca, bu çamaşırcılıktan gelen dansözün zünden Londra mahkemelerine düşen
yükselişini ve çöküşünü ızledi. İngiliz yazan Oscar VVilde'ın ponreleri
Ele avuca sığmayan Louise Weber'in yer alıyordu bu panolarda.
Bütün bu kişileri Louise VVeber'in or-
yantal dansını izlerken çizen ressam. şu
mesajı ıletmek istiyordu sonsuzluğa: "Ey
ahali. güzeller güzeli Obur'un ne halc
geldiğine iyi bakın; ne olduk demeyin, ne
olacağız diye sorgulayın kendinizi!"
Taht Fuannda, Louise NVeber'in bara-
kası önüne yerleştirilen resimler yıllarca
soğuğa, sıcağa, yağmura ve güneşe karşı
dayandılar. "Obur". çok aç kaldığı bir
gün resimleri Belçikalı bir koleksiyoncu-
>a sattı. Belçikalı koleksiyoncu ise bir
süre sonra. Fransız bir tacire. Fransız ta-
cir. bir evde saklaması çok güç olan re-
simleri depolayabilmek üzere parçaladı
ve baa parçalan başkalanna sattı.
Yıllar sonra tek tek aranan, bulunan ve
satın alınan bu parçalar yeniden bir ara-
ya getirildi, bugünlerde Paris'te açılan
bü\ük Toülouse Lautrec sergisi do-
layısıyla seyredilebiliyor. Louise VVeber'e
gelince... Oryantal dans da yapamayacak
duruma gelen Obur. daha sonra bir sırk-
te vahşi hayvan terbiyecisi rolünü üstlendi.
Ve yaşamı. tekerlekli bir Çingene karava-
nında söndü, gitü.
ADEM
SAĞLAM
Şu sıralarda Zürihliler bahan
karşılamakla meşgul. Bahann ilk ha-
vasının sarhoşluğunu yaşıyor kentliler.
Limmat Nehn'nde oradan oraya uçu-
şan martılar bahann bir başka haberci-
sı. Nehrin ikı >akasında bir başka hava
esiyor. Sağ yamaçta bankalar, kiliseler
ve ünlü ış merkezlen oturmuş. Sol ya-
maçta ise ünıversiteler. sanat galenleri
ve kitapçılann dünyası yaşanır. Kültür
mozaığinın her çeşidıni bu \akada ya-
şar bu insanlar. Yıllanmış şarap gibi
kültürün de yıllanmışı ınsanı sarhoş
ediyor.
İsviçre'de yaşayan insan mozaığı
açısından. üç ulusal kültür birden so-
luklanır. Bu topraklarda İsviçre'nin
eski adı olan Helvetıa İmparatorluğu
hüküm sürmüş uzun yıllar. Bu konfe-
derasyona bir süre sonra Cenevre yöre-
sı vc Lugano'nun da katılmasıyla. bu
küçük ülkede İtalyan ve Fransız kültü-
rü de soluk alınır olmuş. Bu kapsamda,
geçenlerde İsvıçre'nin devlet oluşunun
700'üncü yılı. bir dizi şenliklerle kut-
landı. Ancak. İsviçrenin Fransızca ve
İtalyanca konuşan bölgeleri 700 yıllık
hikayenin abartıldığı kaydıyla. şenlik-
lere fazla ilgi göstermedi. İsviçre'de
birlikte yaşayan ınsanlara. tatlılıkla
benimsetilmek istcnen tatlı hikâye şöy-
le sürüyor:
Bu topraklar üstünde ilk kez 1291 yı-
hnda üç küçük kasaba Uri, Schwyz ve
Untenvalden kendi çıkarlannı gözetmek
kaydıyla, bir birlik kurar.
700 yıllık köklü bir kültüre sahip ol-
duklannı sanan bu insanlar. ülkeye her
gelen yabancı kültür akışı karşısında
paniğe düşüyor. Kendilerine özgü ulu-
sal kültürlerinin, yoğun göçler sonun-
da eriyip yok olacağı kuşkusu içinde
yaşayan bu ınsanlann dramı. ürkütücü
boyutlara ulaştı. Kültür turşusu an-
layışının yol açtığı bu karmaşaya el at-
manın. çok yararlı yönleri olsa gerek.
Ülkede küçük küçük gruplar halinde
yaşayan yabancılar kültürü. zamanla
zaten asimile oluyor. Helvetia İmpara-
torluğu'nun bıraktığı kültür mirasına
fazla güvenemiyor Isviçreliler. Ancak.
ona inatçı bir mirasyedi örneği sahip
çıkmalanna. bir anlam verilmiyor. Yo-
ğun göçlerin yol açtığı kültür yelpaze-
sinin dönen çarkı, dünya kurulduğun-
dan bu yana çok hızlı bir biçimde dö-
nüyor. Dönen bu dev çarkı, insanlann
durdunnak istemesi bir başka za-
valhlık. Tanhte bu çarka engel olmak
isteyen bazı kabilelerin, tannlar tarafın-
dan aforoz edildiğı söyleniyor. Artık
çağımızda. çokuluslu kültür mozaigi-
nin gelişmiş ülkelerde daha da geniş bir
>elpaze\e oturtulması öngörülüyor.
Bu dönemde, kültür kuşkusuyla içine
kapanan toplumlann ilginç övküsü.
çocuklara masal oldu.
Altmışlı yıllarda İsviçre'ye işçi olarak
çalışmaya gelen. ilk göçün başını çeken
İtalyan emekçilerinin yaşadığı dram,
hâlâ ilgiyle dinlenir. Bu dramatik öy-
küyü birlikte yaşayan yaşlı İsviçrelile-
rin anlattığı hikâye. yeni kuşağın ku-
lağında bir küpe misali saklanır. .
Geçmişi yaşayan gizemli Safed'i unutmak mürnkün mü?
İsraü'e gelen bir turist herhalde Safed'i
görerek başlamaz gezi programına.
Buradaki pek çok şehir arasında Kudüs,
Tel-Aviv, Hayfa ya da Netanya çok daha
çekicidir. Oysa Safed, bir insanın ilk
bakışta göremeyeceği, anlayamayacağı
bir kenttir.
Neden Safed? Bunu anlayabilmek için
önce Tel-Aviv'dcn kuzeye, dağlara uza-
nan iki buçuk saatlik zor ve yorucu bir
yolculuğu göze almanız gerekir. Arap-
lann yaşadığı Galile'ye vardığınızda, yo-
lunuzun güç tarafı başlayacaktır. Dik bir
yokuşta, ağaçlann arasından ormanlık
bir yoldan geçerek yükseklere. göğe doğ-
ru uzanırsınız. Zaman akıp giderken,
gördüğünüz harika ormanlar, bunlann
içindeki Yahudi köyleri, burada yaşayan
insanlar size Karadeniz'in bir dağ kasa-
basını ve çevresini hatırlatır. Bir süre son-
ra bu zor yolculuk tamamlanacaktır; Sa-
fed, her yerinde gizemciliği yaşayan bir
kentin silueti görünecektir gözünüze.
Daha girişte Safed'in büyüsüne
kapılırsınız. Artık apayn bir dünyanın
içindesinizdir. Gizemcilik sarar her
yanınızı. Kentin eski bölümüne girdiği-
nizde karşımza İsrailli dindar Yahudiler
(Datiyim) çıkmaya başlar yavaş yavaş.
Ama bunlar Kudüs veya diğer şehirlerde
yaşayanlardan çok farklıdırlar. Çünkü
onlar yalnızca ortodoks Yahudi düşün-
cesinin birer temsilcisi olarak kalmazlar.
onlann hayatlannda Kabala'nın gizem-
ciliği daha etkilidir.
Yürümeye devam ettiğinizde. sokakla-
nn giderek daralmalan dikkatinizi çeke-
cektir. Her şey, ama her şey eskidir bu so-
kaklarda, isimleri bile. Sokaklann her bi-
rinin taşıdıklan isimler bu kentte ya-
şamı^ büyük düşünürlere aittir. Bıraz ile-
ride Israil Nacara'nın sokağına gelecek-
siniz. Nacara, Kahireli bir Yahudi >airiy-
di; Yahudi mistisizmiyle ılgilcndi. Izmirli
mistik mesih ve üstat Sabeta) Sevı. onun
Meliseldasını tevada (sinagoglarda dua
ve Tevrat okurıan bölüm) okuduğu için
büyük tepkiler almıştı.
Kabala nedir? İslam dünyasında ta-
savvuf nasıl tarikatlarla kurumsallaştıy-
sa, Yahudi dünyasında bu Kabala ile
oldu. Tüm mistik fikirler bu kitapta top-
iandı. Kabala'nın esas yazannın kım ol-
duğu tam olarak bilinmemekle beraber.
çağlar boyunca gelişmiştir. Ortodoks
Yahudıiık ve din adamlan çoğu kez Ka-
balastik düşünceyi reddettiler, ondakı
ışığı açmaktansa kaçmayı seçtiler. Kaba-
la'nın ana kitabı Zohar ise tüm bu misti-
sizmin temelinı oluşturmuştur. Rav Bar-
yohay ve Rav Deleon tarafından
yazıidığı söylenir. İşte bu muazzam dü-
şüncenin merkezi, 16. yüzyılda Safedh
oldu.Bütün devirlenn en büyük Kabalis-
ti sayılan Isac Luria, ha>atının son
yıllannı burada geçirdi. Ardında hiçbir
yazılı metın bırakmamasına rağmen öğ-
rencilerinin yayınlan sayesinde tanındı.
klasik Kabala ekolünün piri sayıldı
Ondan sonra gelen İzmirli mistik Mesih
Sabetay Sevı. Luria Kabala'sını ve dü-
şüncesini yeniden yorumladı. Safed'de.
bu dağlann arasındaki olağanüstü şehir-
de çalıştı. düşüncelerini öğrencilerinc ak-
tardı. İslam gizemci öğretısinde Kuran'ı
sayılarla yorumlamaya çalışan Ebced he-
sabı gibi Yahudilikte de harflere değer
vererek Tevrat'ı açıklama yoluna girdi ve
mesih olduğunu ilan etti, sonra da Müs-
lümanlığı seçti. Ancak o ve ona inanan
cemaati, Kabala'nın ve Zohar'ın yolun-
dan gıttiler.
Artık aynlma vakti geldi, kentin yeni
tarafına geçmek istemiyorum. Bu mistik
havayı ve tüm eskiliği bozan bir şeyler
var orada ve yeni gelen göcmenler. Eti-
yopyalı zenci Yahudiler burada. Kuşku-
suz bir süre sonra Safed'in havası değişe-
cek tümüyle. Aynlırken son bir kez daha
geriye bakıyorum. beni saran gizemcilik,
geride bugün pek çok kimsenin tanı-
madığı büyük düşünür ve Orta Ameri-
kası Israil'de hâlâ geçmişi yaşayan, buna
çabalayan Safed. Unutmak mümkün
mü?