Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19 ARALIK 1992 CUMARTESİ
12 DIZIYAZI
gazeteguncesı
AYDIN ENGtN
Oğlan top oynarken ayağını burk-
muş. Fizik yaalısından da tam
not almış. Annesi ona bir kıyak çekti.
"Yann sabah, dedi, bu ayakla servis
otobüsüne kadar yürüyemezsin. Ba-
ban bıraksın seni okula..."
Sabahın kör karanlığında düştük
yollara. Tam 7.40'ta oğlanj okulun
kapısında indirdim. İyi de ben şimdi
bu saatte ne yapacağım? Çaresiz gaze-
teye geldim.
Mesleğe ilk başladığım yıllar dışın-
da bır gazeteye bu kadar erken gelme-
miştim. Kimseler yok ortada. Kapı
koruma görevlisi Nurettin Efendi, sa-
atine bakarak şaşkınlığını çelebice
bclli etti. Birdanışma görevlisi Nıyazi
Bey var, bir de telefon santralındaki
Fatoş.
Yazıişlerinin bulunduğu kat,
"basın amelesi'"nin geceyanlanndan
da öte>e sarkmış bir gününün, sabaha
devredilmiş bütün izlerini taşıyor.
Ağzına kadar izmarit dolu külta'bla-
ları; masa üstlerinde. masa altlannda
kâğıtlar, kâğıtiar, kâğıtlar; bir "fırt"çek-
tikten sonra masalardan birinin üstü-
ne bırakıhvermiş geceden kalma bir
bardak çay: geceyansı bir yerlerden
buluşturulmuş. iki ısınklan -sonra is-
kemlenin üstünde unutuluvermiş ka-
şarlı tost; üç iskemleyi birleştirerek
kurduğu rahat döşekte horlamasa bile
mırlayan gece istihbarat nöbetçisi de-
likanlı...
Bütün gün içinde dolandığım bu
koca salonun elektrikleri nereden
yanıyor acaba? Umutsuzca aramaya
başladım. Olabileceği hiçbir yerde
yok şu körolası düğme... Telefon
çaldı. Düğme aramaya ara verip tele-
fonu aldım Bağladılar. Bir okuyucu.
- Günaydın efendim, ben bir
okuyucunuzum. diye söze başladı.
- Günaydın efendim, buyrun.
- Beyefendi kusura bakmayın, ama
böyle olmuyor.
Boş bulundum:
- Haklısınız efendim, dedim. Olmu-
yor.
Okuyucu -haklı olarak- şaşırdı:
- Anlamadım efendim.
- Şey yani... Evet... Yani olmayan
ne efendim?
- Efendim adam zaten bunu istiyor.
Siz de istemeden onun ekmeğine yağ
sürüyorsunuz.
- Hangi adam, ne istiyor efendim?
- Apo. beyefendi. Adamın istediğ)
bu. Önceki gün baş haberiniz neydi?
Sahi neydi?.. Bereket okuyucu in-
saflı. sözünü sürdürdü:
- "PKK terörü güneye kaydı" diye
başlık atmıştınız. Bugün de... Gazete
önümde. Sanki ezbere biliyormuş gibı
Jİffnamladım:
* - "PKK taktik değiştirdi" diye yaz-
mışız efendim.
- Gördünüz mü? Adamın istediği
bu. Reklamını yaptınyor. Turistlen
ürkütüp ekonomiyi içeriden çökert-
mek istiyor. Yapmayın efendim. Alet
olmayın adama...
- Âma efendim, bir olay olmuşsa,
bunu haber olarak iletmek bizim
görevimiz olmuyor mu... diye itiraz et-
mek istedim.
-ıh okuyucu son derece nazık, ama ka-
rarlı:
- Hayır efendim. Haber olmuyor,
reklam oluyor adama, reklam...
Çaresiz:
- Peki efendim, dedim. Yetkili arka-
daşlara ileteceğim.
Karşıhklı teşekkür edip telefonu
kapatırken. salonun taa öte başındaki
telefon çalmaya başladı. Koştum. Çı-
tıpıtı bir hanım. Yüzünü görmüyo-
rum tabii, ama sesten de anlanz yani
biraz...
- Beyefendi ben bir okuyucunuzum.
Gözüme uyku girmedi dersem yalan
olmaz vallayi...
Ne diye>im şimdi ben? Abuk sabuk
bir şeyler geveledim:
- Evet. gecmiş olsun... Yani, evet.
Hay Allah...
- Beyefendi. dünkü gazetenin çap-
raz bulmacasında...
"Eyvah" diye geçirdim içimden,
"Gene dizgi hatası mı yoksa?" Kızca-
Demekahıristismasçam demek!ğız devam etti:
- İlk soru beyefendi: Uzun kış gece-
lerinde dost, ahbap, komşu ve ak-
rabalann birlikte yedikleri akşam ye-
meğıne ve o gece yapılan eğlenceye ve-
rilen ad. Aynen böyle yazıyor.
- Evet efendim. Aynen öyle.
- Bütün gece düşündüm bulama-
dım. Vallayi uykum kaçtı. Bu sabah
cevabını yazmışsınız.
"Demek bircevabı varmış. Bak bu
iyi" diye düşünürken kızcağız sözünü
tamamladı:
- Neymiş bi-
liyor musu-
nuz: Ferfene.
- Ferfene?
- Evet. Fer-
fene. Beyefen-
di rica ede-
ceğim yani.
Kimın aklına
gelir bu?
Sahiden ki-
min aklına ge-
lir Allahaşkına
"ferfene." Zaten ben de bu bulmaca-
lan yapanı birkaç kez gazetede
aradıydım da bulamadıydım. Sak-
lanıyor mu ne... Üstelik kızcağıza ve-
rilecek doğru dürüst bir cevabım da
yok:
- Haklısınız hanımefendi, dedim.
Zaten bu bulmacayı yapandan çok şi-
kayet geliyor. O yüzden biz onu dün
kovduk. Bu günden itibaren aklı ba-
şında başka bir arkadaş yapıyor artık
bulmacalanmızı... Kızcağızın sesi de-
ğişti birden:
- Aaa üzüldüm ama şimdi. Keşke
kovmadan önce uyarsaydınız. Hani
belki...
Bir kere yalan söylediniz mi geri
dönmeyeceksiniz.
- U>ardık hanımefendi. hem de kaç
kez. Amaolmadı...
Karşıhklı teşekkür edip kapattık te-
bulsam okuyacağım da, ben daha onbi-
rinci sayfayı bile ceviremedim kı...
Benden yanıt yerine gazete hışırtısı ge-
lince, oku> ucu hanım beklemedi:
- Bakın ben okuyayım: "... Tuvalın
bütününde toplumla yaşam arasında-
ki gitgelleri oluşturan olaylan. fantas-
tik dilin resimle bütünleşmesini ger-
çekle bağlantılı olarak alabildiğince
alaya imlemekte ve doğadaki en este-
tik canlı olarak kadını, simgesellikle-
riyle resmediyorum" diyor Savaş-
kurt... Gördünüz değil mi?
• Sabah alacasında yazıişlerinin bulunduğu kat,
"basın amelesi"nin geceyanlanndan da öteye
sarkmış bir gününün, sabaha devredilmiş bütün
izlerini taşıyor. Ağzına kadar izmarit dolu kül
tablalan, bir 'fırf çekildikten sonra bırakıhvermiş
bir bardak çay...
- Evet... Yani neyi?
- Fark etmiyor musunuz ayol? Bir
kere cümle düşük. Zamanlar tutmu-
yor. İmlemekte... resmediyorum. Bu
iki fiilin zamanlan tutuyor mu sizce?
İkincisi anlam olarak...
Okuyucu sonunu dinlemediğim
eleştirisini bitirince, gazetenin vurula-
bilecek "en abah" servisine, düzeltme
bölümüne suçu yıkmakta yarar gör-
düm:
- Düzeltmenler bayan, dedim, bu
duzeltmenlerle olmayacak. Bir daha
bu dikkatsizliğî yaparlarsa hepsinin
işine son.
- İlginiz için teşekkür ederim. dedi
bayan okuyucu. İşsizlik tehlikesiyle
karşı karşıya kalmış Düzeltme Ser-
visi'ndeki "basın amelesi"ne en ufak
bir acıma duymaksızın telefonu ka-
pattı.
İbrahim. İyi mi?
Sonradan beni utandıran bir saflık-
la sürdürdü delikanlı:
- İyi iyi. Katır gibi maşallah. Amca
şimdi bu Halil Ibrahim"e beş tane
Cumhuriyet geliyor. Ben gidmce de
bitmiş oluyor. Bunu arttırmak...
- Tamam kardeşim. Ben şimdi satış
servisimize...
- Olmuyor amca. Ben daha önce de
telefon ettim. Tamam halledeceğiz de-
diler. Ama gene beş tane geliyor. Halil
İbrahim Abi dedi kı...
Çare yok.
Kestim deli-
kanlının sözü-
nü:
Anladım
kardeşim. de-
dim. Bizim
satış servisin-
deki kadında iş
yok. Tembelin
teki. Onu he-
men kova-
cağım zaten.
- Kovma amca da söyle beş tane ye-
rine altı gazete yollasın be...
- Olur kardeşim. Hem kovanm,
hem söylerim...
- Sağol amca. İyi günler...
Lafa bak. "iyi günü" kalmış gibi...
Gene telefon. Koskoca Cumhuriyet
gazetesinin bütün sorumluluğu omuz-
larımda. O okuyucudan bu okuyucu-
ya cevap yetiştiriyorum. Telefonun
biri kapanıyor. öteki açılıyor.
- Bır yetkiliyle görüşmek istiyorum
efendim.
- Buyrun efendim.
- Beyefendi benim adım Figen Mol-
can.
Figen Molcan Cumhuriyet Kitap
Eki'nin bir önceki kitap bulmacasını
doğru olarak çözmüş. Orada bilenlere
kitap armağan edileccğı yazılıymış.
Ama bugüne kadar kitabını alama-
Neyse, toplanO saatinde birer ikişer sökün ettüer de. ben de sorumluluktankurtuklıım. Fotoğraf: MUHARREM AYDIN)
lefonu... demeye kalmadı, aynı alet bir
kez daha arladı.
- Günaydın. Yazıişleri Müdürü
mü?
- Hayır efendim. kendileri Özal'la
birlikte Mısır gezisindeler.
Ben "hava atayım" diye bunu özel-
likle belirttiydim ama. telefondaki ba-
yan okuyucu pek umursamadı:
- Peki bir yetkili yok mu orada?
Şimdi. "Hayır henüz kimse gelme-
di. Ben odacıyım" deyip işin icinden
sıynlsam mı, yoksa "sorumluluk" mu
üstlensem? Odacılığı beğenmedim.
- Buyrun efendim. Bcnimle konu-
şun.
- Beyefendi. bugünkü Cumhuriyef-
in onbirinci sayfasında...
- Evet... diyor ve bir yandan da hızla
gazeteyi açıp onbirinci sayfayı bulma-
ya çabalıyorum.
- En sağda "Simgesel Kadın" baş-
lik.li bir haber var.
- Evet efendim, var...
Aslında henüz bulamadım ama,
okuyucu böyle dediğine göre herhalde
vardır.
- Şimdi haberin en son cümlesini
okuyun lütfen.
Ben daha sabah mahmurluğunu at-
mamıştım. Çay ocağı daha açılmamış.
Hayriye Hanım'la Hüseyin Efendi ya-
zıişleri kaündaki temizliğe yeni başla-
mışlar. Okuyucular ise gazeteye karşı
sanki telefon seferberliği ilan etmiş-
Ier... fki masa ötedeki telefon zırladı
bu kez. Açtım. Santralın daha bağla-
masına- olanak vermeden:
- Bakın dedim. yazıişlennde bir tek
ben vanm. Hiç olmazsa gelen bütün
telefonlan bu masaya bağlayın da sa-
bah sabah masadan masaya "jog-
ging" yapmayayım.
- Peki efendim, dedi Fatoş. Bir oku-
yucu anyorgene.
Bağladı.
- Alo. Abi orası Cumhuriyet mi?
- Evet kardeşim buyur.
Beni görmedığine göre, sesimden
bir şeyler çıkardı karşımdaki. "Abi"
demekten vazgecti.
- Amca, dedi. Biz Cumhuriyet oku-
yoruz tamam mı! Şimdi Kısıklı'dan
Küçük Çamlıca'ya giderken Bakkal
Halil İbrahim var ya? Gümüşhaneli. .
Sustu. Yanıt bek'jyor. Ben de sus-
sam ayıp olacak:
- Evet dedim, var. N'apıyor Halil
mış. Anlaşılan gencecik ve biraz da
dikkatsiz bir okuyucu. Anlattırn:
- Orada yazıyor ama Figen Hanım,
"Doğru çözenler arasında çekilecek
kurada elli okuyucumuza" deniyor.
Demek siz kurada kazanamamışsınız.
Ama üzülmeyin. Cumhuriyet almaya
ara vermeyin. Bulmacalan çözün. Bizı
aramaya de\am edin. Numaramız
900 999...
Görüyorsunuz işte yerli kanallan
izleye izleye ne hale gelmişim? Lafı
nasılsa toparlayıp Figen Molcan'la
sabah sohbetini kazasız belasız bitir-
dim.
lk işim Kitap Eki'nin yönetmeni
Turhan Güna>"la konuşmak. Önü-
müzdeki hafta kurada 49 kişi kazanı-
versin. Figen Molcan benden torpilli
olarak. kura dışı kitap ödülünü ka-
zanmalı. Turhan Günay herhalde
beni terslemez. Terslemeye kalkarsa,
"Seni gazeteye okuyucu kaybettiriyor
diye yönetime şikayet edip kovdurtu-
rum" derim. Herhalde bu tehdidimi
yutar (Figen Molcan'a not: O telaştan
adınızı aldım ama, adresinizi bilmiyo-
rum. Beni gazeteden arayıp adresinizi
de not ettirin de size iyi bir kıyak çeke-
yim olur mu?).
Bir sigara çıkardım. Kibrit aranır-
ken telefon...
- Alo kimsin?
- Efendim?..
- Cumhuriyet mi?
- Evet.
:
Kimsin?
İşte ben de buna illet olurum. "Soru
mu şimdi bu kardeşim? Şimdi 'ben
Abdülrezzak' desem ne olacak ya-
ni?.." Diyemedim tabii. Neyse ki kar-
şımdaki bir kez daha üstelemeden ko-
nuya girdi:
- Abi şimdi bugün gazetenin en ar-
kasında bir Çinli gibi çocuğun resmi
var. Alünda da "Cıhıristismas ağacını
babasına taşıyor" yazıb.
- Evet kardeşim.
- Abi ahıristismas ne demek?
- Kristmıs okunur. Kristmıs ağacı...
Yani noel ağacı.
Karşıdan yanıt yok. Karşıhklı susu-
yoruz. Ama ben "Vay canına okuyu-
cudan öğreneceğimiz ne çok şey var!
En basit bir haberin başlığını verirken
bile ne kadar özen göstermek, kılı kırk
yarmak zorundayız" diye kederli dü-
şüncelere dalmışım. Neden sonra:
- Yani çam ağacı arkadaşım dedim.
Hıristiyanlar dini bayramlannda evle-
rine çam ağacı fılan dikerler de...
Besbelli ki tam anlamadı Ama
efendihğini de bozmadı.
- Anladım abi. Yani ahıristismas
çam demek. Sağol.
Bir okuyucu yelpazesi ki kalem oy-
natmak. sirkte, trapezde üçlü perende
atmaktan daha zor...
Dört telefon birden zırlamaya baş-
ladı. Çaresiz, çocukluğumdan kalma
"en adil" çözüme başvurdum. İşaret
parmağımı telefonlarda gezdirerek
başladım saymaya:
- Oooooo. om bom portakali.
semah vali. kapleme do, kaleli kaleli
zerden teee lo.
Aman ne iyi. Tam önümdeki telefo-
na çıktı. Kalkmadan aldım telefonu.
- Kimle görüşüyorum?
- Benimle.
Şimdi bu soruya verdiğim yanıttan
sonra. "Peki sen kimsin?" diye bir
ikinci sorunun gelmesi doğal değil mi?
Hayır. öyle olmadı. "Benimle" ^örü-
şüyor olmaktan hoşnut kalmış olsa
gerek ki, okuyucu hemen konuya gir-
di.
- Şimdi arkadaş, bugünkü gazete İs-
met Sezgin Efendi'nin sözüne yer ve-
rilmiş. Ismet Sezgin Efendi diyor ki
"Serseri mayın gibi dolaşıyorlar..."
Şimdi yani Kürt halkının ulusal
kurtuluş savaşcılannı serseri yapıyor.
Yani... Cumhuriyet gazetesine, em-
peryalizmin ve TC'nin borazanlanna
yer vermesıni yakıştıramıyoruz.
- Ama kardeşçığim İsmet Sezgin bu
sözleri söylemiş.
- Olsun. O bir emperyalist uşağı ola-
rak söylemiş olabilir. Cumhuriyet ga-
zetesi buna yer vermekle...
- Peki Cumhuriyet gazetesi buna
yer vermeseydi, sen nerden öğrene-
cektin İsmet Sezgin'in böyle sözler et-
tiğini?
Yanıt yok. İkimiz de karşılıklı susu-
yoruz. Sonra telefon sessizce kapandı.
O sabahın sonuncu telefonu da bu
oldu zaten. Yazıişleri takımı birer iki-
şer dökülmeye başladı. Artık yaklaşık
iki buçuk saattir tek başıma kahra-
manca sırtımda taşıdığım Cumhuri-
yet gazetesinin sorumluluğunu gelen-
lere devredebilirim. Kendime bir kah-
ve söyledim. Çalan telefonlara da
artık aldırmadım.
•••
Araya serpiştirdığim beceriksizce
şakalar dışında sözünü ettiğim tele-
fonların hepsı de gerçek. Bizcileyin
haber, röportaj, dizı filan yazanlar
için okuyucu ile böylesine "sıcak te-
mas" kurmak çok ilginç, dahası çok
öğretici.
O yüzden sık sık gazeteye "sabah
alacası"nda gelmeye niyetüyim. Be-
nim oğlan sakardır. Nasıl olsa ya top
oynarken ya da merdiven inerken ge-
ne ayağını burkacaktır Onu okula bı-
rakır bırakmaz, ben doğru gazete-
ye... Sabah alacasında...
KaraSes'e
yamtiar CemaleddinHocabaşanlıolamaz
TUNCAY ÖZKAN
ANKARA - Türkiye"de şeriat düze-
ni savunuculan arasında yer alan RP
Milletvekili Hasan Mezarcı. Cemaled-
din Kaplan'ın şahsında İslam'a ve o
düşüncenin taraftarlanna saldınlması
durumunda, halkın Kaplan'ın arkası-
na itileceğini söyledi. Kendisinin de
zaman zaman Kara Ses olarak ad-
landınldığını düe getiren Mezara,
"Bana göre Kemalistlerin, laik düzen
su\unuculannın sesi Kara Ses" dedi.
Mezarcı. Cemaleddin Kaplan'ın Av-
rupa'da bir varlık gösteremediğini ve
başan şansının bulunmadığını da dile
getirdi.
Mezara. Cemalettin Kaplan ve dü-
şünceleriyle ilgili oiarak Cumhuriyef-
in sorulanna şu yanıtlan verdi:
- Cemaleddin Kaplan'ı nasıl değer-
lendiriyorsunuz?
Cemaleddin Kaplan hocayı sizler
daha yakından tanıyorsunuz, ben gör-
medim veçok da incelemedim. Ancak,
bir kimseyi, İslam adına Kara Ses ola-
rak mahkum etmek. ondan sonra da
omın şahsında bütün Müslümanlan.
fslam hareketini mahkum etmek fev-
lcalade çirkin. Bu, bir provokasyon-
dur. 70 yıllık devlet ideolojisinin gele-
nekjerinden biri de budur. Siz bana,
Kara Ses nasıl diye sorarsanız, ben de
korkar, kötüdür derim. Ama Cema-
ieddin Kaplan hoca nasıldır derseniz,
o zaman ne söylediğine bakanz, ona
göre konuşuruz. Türkiye'de bunu
yapnıa olanağı olmadığı için peşin
yargılar kamuoyuna sunuluyor ve in-
sanlar bunun ötesinde tepkilerini. dü-
şüncelerini dile getiremiyorlar. Hatta,
zaman zaman birileri beni bile Kara
Ses diye nitelendirdi. Ben milletin re-
yiylegelmişbirinsanım. Bana göre de,
Kemalistlerin sesi Kara Ses. Laiklerin
sesi Kara Ses. Yekta Güngör Özden
ve benzerlerinin sesi Kara Ses. Şimdi
bütün bu saydıklanmı düşününüz...
Kamuoyu ne hale gelir ve getirilir? Biz
solcusuyla. sağasıyla, Müslümanıyla,
gayrimüslimıyle bu ülkede yaşayaca-
ğız. Kardeşce yaşayacağız. Önce buna
karar vermemiz gerekiyor. Bana da
saldınhyor. Ama. Cemaleddin Kap-
lan hakkında topluma bugüne kadar
hiçbir şey aktanlmamıştı. Sadece bir
resim çekip, Kara Ses diye saldınyor-
lar."
- Siz silahlı eyleme nasıl bakıyorsu-
nuz?
"KTım tarafından yapılırsa yapılsın,
ister resrni ideoloji Genelkurmay tara-
fından -Özel Harp Dairesi iddialan
var- ister PKK tarafından, ister Hiz-
bullah ismiyle. ister Cemaleddin Kap-
lan tarafından yapılsın. hangi isim ta-
rafından yapılırsa yapılsın, silahlı mü-
cadeleye şiddetle karşıyım. Bunu asla
kabul etmiyorum. Fikri vc siyasi mü-
cadeleden yanayım. Cemaleddin Kap-
lan. silahlı mücadeleden yanaysa. biz
karşıyız. Ahcak, sivil bir direniş, Ke-
malist ve laik düzene karşı. mevcut
diktatörlüğe karşı, görünmeyen devle-
te karşı sıvil bir direniş söz konusuysa
biz bunlarla beraberiz."
- Cemaleddin Kaplan Türkiye'de tari-
katlann İslamdan çok fazla ödün ver-
diğini savunuyor. Tarikatlar sizce de
çok mu ödün veriyor?
"Kurtuluş Savaşı öncesinde ve son-
rasında tarikatlann çok büyük hiz-
metleri olmuştur. Mustafa Kemal ıs-
rarla İslam'a, şeriata, hilafete bağlılığı-
nı dile getirmiştir. Tek parti, CHPdik-
tatörlüğüne kadar 1923'e kadar bunu
her vesileyle ifade etmiştir. Türkiye'de
• 'Kara Ses, laik
düzen
savunucularının
sesidir. Zaman
zaman bana da
Kara Ses diyoriar.
• "Kemalistve
laik düzene karşı,
mevcut
diktatörlüğe
karşı,
görünmeyen
devlete karşı sivil
bir direniş söz
konusu\sa,biz
bunlarla
beraberiz." RP'li Mezarcı
tarikatlar adam öldürmemiştir, devle-
te karşı silahlı bir saldın yapmamı-
şlardır. Ne ABD'ye ne Rusya'ya. Tür-
kiye'ye peşkeş çekmeyi düşünmemiş-
lerdir. Bu anlamda tarikatları suçla-
mak fevkalade yanlış. Bazı sembolik
hadiseler gündeme getiriliyor. Mene-
men gibi. işte Cemaleddin Kaplan ho-
canın şahsında mahkum edilmek iste-
niyor bu kesim. Biz şimdi ödün verme-
yip kiminle kavga edelim? Çünkü per-
denin arkasındaki oligarşi, Kızıl Ordu
yöntemleriyle çalışan, mafya yöntem-
leriyle çalışan görünmez devlet, Ke-
malizm adına bir sürü cinayet işlemiş
bu yapı, karanhk yapı karşımıza ken-
disi çıkmıyor. Bizim çocuklanmızı. as-
kerimizi. polisimizi çıkanyor. Şimdi
biz kiminle kavga edeceğiz? Yani ben
Bedir savaşına vanm da, Sıffın savaşı-
nayokum.
Ahmet'le Ahmet'i. Mehmet ile
Mehmet'i vuruşturacak bir sa\r
aşı
İslam adına görmeyiz. Herhangi bir
ödün vermek söz konusu değildir. Ve-
rilen mücadele sivil bir mücadeledir.
Sisteme açıklık getirmektir. Radikal
bir tavır takınmaklır. Türkiye'de Ke-
malizm, kanla değil, ama açıkhkla, si-
vil bir mücadeleyle, siyasal mücade-
leyle yıkılmalıdır."
- Kaplan'ın ilan ettiği Federe İslam
Devleti hakkında ne düşünüyorsu-
nuz?
"Ben bu ölçüde tanımıyorum Ce-
maleddin Kaplan hocayı. Tam olarak
bilmediğim için bir yorum yapmam
yanlış olur. Ancak kişilerin Kara Ses
olarak tanımlanması tabandan taba-
na kavgayı artınr. Kimsenin işine ya-
ramaz. Laıklik beyaz ses, sosyal de-
mokrasi beyaz ses. liberalizm beyaz
ses, şeriat kara ses. Kimseye bunu ka-
bul ettiremezler. RP'yi ekrana çıkar-
dıklannda ya da Necmettin Hoca'yı
çıkardıklannda yanına Cemaleddin
Kaplan'ı koyuyorlar."
- RP ile Cemaleddin Kaplan arasın-
da bir ilişki var mı?
"Zannetmiyorum. Bu konuyu bili-
yorum. Cemaleddin hocanın görüşüy-
İe Avrupa'daki Milli Görüş Federas-
yonu'nun arasındaki ilişki iyi değil.
Bunu herkes biliyor bu ülkede. Bu
yaklaştırma provokasyon için.
Benim bildiğim kadanyla ne Av-
rupa'da, ne de dünyada. ne de Tür-
kiye'de fikri veya siyasi olarak Müslü-
manlan temsil ediyor. Misyonu. tek-
lifleri, potansiyeliyle İslami ve Müslü-
manlan temsil etmiyor. Kabul görmüş
bir hareket değil. Çok cüzzü bir grup.
Yalnız birileri Kara Ses diye Cemaled-
din Kaplan Hoca'nın şahsında İslami
karalar, ona saldınrlarsa, bizi de Ce-
maleddin Kaplan'ın yanına iterler.
Hepimizi aynı kefeye koyarlar.
Bütün Müslümanlan, tarikaüan.
cemaatleri aynı kefeye koyarlar, İsla-
ma hakaret ederlerse, PKK olayında
yaptıklan hatayı tekrarlarlarsa. nasıl
Güneydoğu halkını rejimin, askerin
yanlış kullanımı PKK'nın kucağına it-
mişse, bunlar halkı otomatik olarak
Cemaleddin Kaplan ve benzerlerinin
arkasına itebilir.
Bu konuda da uyanyorum yani.
Beni bile ikide bir yaklaştınyorlar. Ben
endişe etmiyorum. Ama bunu yapan-
lar kar edeceklerini sanmasınlar.
Klasik taktikler ve politikalar bitmiş-
tir."
- Cemaleddin Kaplan başanlı olabi-
lir mi sizce?
"Uzun yıllardır Avrupa'da bir po-
tansiyel meydana getiremedi.
Başanlı olacağını sanmıyorum."
POLTTIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
İnsan HaMarL.
Bizde insan haklarının çiğnenmesi olağan sayılır.
"Alın karakola!.." derler, karakola alırlar. "Yatırın fala-
kaya!.." derler, falakaya yatırırlar. Karakollar için say-
dam diyoriar, tövbe yalan!.. Aynalı karakollar için, "Avu-
katını çağırsın!.." deseler de daha alışılmadı.
12 Eylül, insan haklarının çiğnenişinin doruk noktası-
dır. Işkence ne denli yadsınırsa o denli kokusu çıkıyor.
İnsan Hakları Derneği kurucuianndan ve ilk Istanbul
Şube Başkanı Emil Galip Sandalcı şöyle diyor:
"Bir düşünün ki Türkiye'de en az üç çeyrek milyon in-
san gözaltına alınmıştır. Bu sayı abartma değil, en azı-
dır. Bu insanlarm yüzde 9O'ı, 1 günle 90 gün arasında
işkence görmüşlerdir."
Emil Galip Sandalcı'yla bundan 32 yıl önce Ahmet
Emin Yalman'ın Vatan'ında çalıştık; gözünü budaktan
esirgemeyen bir köşe yazarıydı. Ahmet Emin Bey, 27
Mayıs'tan sonra gazeteye yeni bir yön vermeye çalış-
mış, Özcan Ergüder, Coşkun Kırca, Gökşin Sipahioğlu
ve daha başka gençleri yanına alarak 30 bin satan gaze-
teyi 130 bine çıkarmıştı. Gazete muhalefet yapıyordu.
Sandalcı, sadece sivillere değil, askeri iktidara da kafa
tutuyordu. Askerlerin 147'ler olayına yükleniyordu. Bu
yüzden Emin Bey'le çokçekişmeleri olmuştur. Sandalcı,
belleklerden silinmez bir köşe yazarıydı. Uzun yıllar da
insan hakları savunuculuğu etmiştir. 12 Mart'ı ve 12 Ey-
lül'ü böyle bir kimlikle karşıladı.
Geçen ay içinde insan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin
44. yılı kutlandı. Emil Galip Sandalct'nın bu konudaki gö-
rüşü şöyle:
"İnsan hakları, 1986da tnsan Hakları Derneği'nin ku-
rulmasıyla daha çok günlük hayata girerek tarbşmaya
başlanmıştır İnsan Hakları Derneği, gözaltmdaki ya da
tutuklu yakınları ile bir grup aydının girişimi ile kurul-
muştur. Şunu kabul etmek gerekir ki Türkiye'de bu işin
kavgası çok az insan tarafından verildi. Kavgasını veri-
riz görünenler çok sonra ortaya çıkmıştır."
insan hakları savunuculuğu durmadan cartışılıyor. Şu
ülkede çok, şu ülkede az insan hakları savunuculuğu var
deniyor. Bundan bir süre önce Avrupa Parlamentosu,
Türkiyeyi kınayan bir karar aldı. Ne ki, bu karar bize bir-
kaç ay sonra duyuruldu. insan hakları bakımından ne
zaman ağzımızı açsak tıkamak için bir yumruk inmeye
hazır!.. Bu gidişle bir türlü Avrupalı olamayacağız. İnsan
hakları kovuşturmacısı da olamıyoruz...
Cumhuriyet savcılarından Şükrü Yurttaş, ' Avrupa
Topluluğu Hukuku" adlı bir kitap çıkardı. Eğer Avrupa
Topluluğu'ndan yana olacaksak bunun hukukunu da ka-
bul edeceğiz, başkaca çaresi yok!.. Sayın Şükrü Yurttaş
kitaptan bana da göndermiş. Kitapta, "Avrupa İnsan
Hakları Komisyonu'na nasıl başvurulacağı, dilekcesi-
nin nasıl yazılacağı, usul işlemleri, başvuru formunun
dilekçe örneği, bunların Fransızca, Ingilizce, Türkçeleri
gösteriliyor.
Bundan sonra, dilekçe yerine ulaşmadı, başvuru yarv
lış yazıldı, şurada eksiklik var, burada fazlalık var diye
sızlanmalar yok... insan haklarının Meclis'çe savsaklan-
ması hep gözler önünde olacak. Bundan böyle kitabına
göre arayacağız... Yssalarda yapılacak olan değişiklik-
ler izlenecek. Gözümüz insan hakları üstündedir.
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Yaşar Kemal'in
bir romanı. 2/ Bir
nota... Bak alınmış
petek. 3/ Bir el ara-
cı... Araba koşu-
munda atların bo-
yunlarına gecirilen
ağaç çetnber. 4/ Bir
çifte kürekli küçük
patalya... Uluslara-
rası Basın Enstitü-
sü'niln simgesi. 5/
Hayvanlara vurulan
damga... Lokmanru-
hu. 6/ Ender, sey-
rek... Hakkâri ilinde
bir ırmak. 7/ Başlangıçta yer alan...
Çirişli bir çeşitli parlak bez. 8/ Ha-
sırdan örülmüş kulplu torba... Der-
viş selamı. 9/ Asetilen gazı çıkar-
makta kullanılan, karbonla kalsiyum
bileşiği madde.
YUKARTOAN AŞAĞIYA:
1/ Ormanlık çevresi, mavinin türlü
tonlarındaki durgun suları ve sakin
atmosferiyle Türkiye'nin en ünlü tu-
rizm yörelerinden biri olan, Fethiye
yakınlarındaki lagün. 2/ İtalya'da yaşamış antik halk... Arna-
vutluk'un para birimi. 3/ Ses... Recine. 4/ iki borunun birbiri-
ne birleştirildiği yer... Okun, kirise geçen ucundaki kertik... Bre-
zilya'nın plaka işareti. 5/ Kaba sofu... Uygun, tıpatıp gelen. 6/
Yazı... Başlangıcı olmayan, öncesiz. 7/ Onarım. 8/ Arşının se-
kizde biri uzunluğundaki ölçü... Eğik olarak kesilmiş kenar. 9/
Çevik... Ortadoğu'da bir göl.
.• PEDAGOJİK DANIŞMA MERKEZI
- KIRMIZI BALIK
ÇOCUKEVİ
DAVET
20 Aralık 1992 Pazar günü
12.00-14.00 arası danışmanımız
Dr. ERDAL ATABEK'in
4. söyleşi konusu
"ÇOCUKLARDA OYUN VE OYUNCAK
SEÇİMİ"
* Tüm Kırmızı Balık ailest davetlidir.
* Dinleyici olarak katılmak isteyenlerin •-
telefon etmeleri rica olunur.
Yeai adresimiz: MtİHMtÇİI SkÜK S AltHlipt/bL
4171838 3M14 31
CUMHURİYET
KİTAP
KULÜBÜ'NDEN
ARM AĞ ANLI KİTAP KAMPAN YASI.
ÜYE OLAN VE OLMAYAN HERKESE,
TÜM OKURLARA...
7-31 ARALIK 1992
°o35'e varan indirimler... 150.000- T.L.'ya kadar armagan kitap
Cumhuriyet Kitap KulUbU Taksım Mağazamızda (IstildaJ Cad.
Zambak Sokak 4/1 Fransız Koasolosluğu yani) düediğiniz
laıabı seçın, annağan paketinizı ve sürpnz hedıyema alın.