29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 ARALIK 1992 CUMARTESİ 12 DIZIYAZI gazeteguncesı AYDIN ENGtN Oğlan top oynarken ayağını burk- muş. Fizik yaalısından da tam not almış. Annesi ona bir kıyak çekti. "Yann sabah, dedi, bu ayakla servis otobüsüne kadar yürüyemezsin. Ba- ban bıraksın seni okula..." Sabahın kör karanlığında düştük yollara. Tam 7.40'ta oğlanj okulun kapısında indirdim. İyi de ben şimdi bu saatte ne yapacağım? Çaresiz gaze- teye geldim. Mesleğe ilk başladığım yıllar dışın- da bır gazeteye bu kadar erken gelme- miştim. Kimseler yok ortada. Kapı koruma görevlisi Nurettin Efendi, sa- atine bakarak şaşkınlığını çelebice bclli etti. Birdanışma görevlisi Nıyazi Bey var, bir de telefon santralındaki Fatoş. Yazıişlerinin bulunduğu kat, "basın amelesi'"nin geceyanlanndan da öte>e sarkmış bir gününün, sabaha devredilmiş bütün izlerini taşıyor. Ağzına kadar izmarit dolu külta'bla- ları; masa üstlerinde. masa altlannda kâğıtlar, kâğıtiar, kâğıtlar; bir "fırt"çek- tikten sonra masalardan birinin üstü- ne bırakıhvermiş geceden kalma bir bardak çay: geceyansı bir yerlerden buluşturulmuş. iki ısınklan -sonra is- kemlenin üstünde unutuluvermiş ka- şarlı tost; üç iskemleyi birleştirerek kurduğu rahat döşekte horlamasa bile mırlayan gece istihbarat nöbetçisi de- likanlı... Bütün gün içinde dolandığım bu koca salonun elektrikleri nereden yanıyor acaba? Umutsuzca aramaya başladım. Olabileceği hiçbir yerde yok şu körolası düğme... Telefon çaldı. Düğme aramaya ara verip tele- fonu aldım Bağladılar. Bir okuyucu. - Günaydın efendim, ben bir okuyucunuzum. diye söze başladı. - Günaydın efendim, buyrun. - Beyefendi kusura bakmayın, ama böyle olmuyor. Boş bulundum: - Haklısınız efendim, dedim. Olmu- yor. Okuyucu -haklı olarak- şaşırdı: - Anlamadım efendim. - Şey yani... Evet... Yani olmayan ne efendim? - Efendim adam zaten bunu istiyor. Siz de istemeden onun ekmeğine yağ sürüyorsunuz. - Hangi adam, ne istiyor efendim? - Apo. beyefendi. Adamın istediğ) bu. Önceki gün baş haberiniz neydi? Sahi neydi?.. Bereket okuyucu in- saflı. sözünü sürdürdü: - "PKK terörü güneye kaydı" diye başlık atmıştınız. Bugün de... Gazete önümde. Sanki ezbere biliyormuş gibı Jİffnamladım: * - "PKK taktik değiştirdi" diye yaz- mışız efendim. - Gördünüz mü? Adamın istediği bu. Reklamını yaptınyor. Turistlen ürkütüp ekonomiyi içeriden çökert- mek istiyor. Yapmayın efendim. Alet olmayın adama... - Âma efendim, bir olay olmuşsa, bunu haber olarak iletmek bizim görevimiz olmuyor mu... diye itiraz et- mek istedim. -ıh okuyucu son derece nazık, ama ka- rarlı: - Hayır efendim. Haber olmuyor, reklam oluyor adama, reklam... Çaresiz: - Peki efendim, dedim. Yetkili arka- daşlara ileteceğim. Karşıhklı teşekkür edip telefonu kapatırken. salonun taa öte başındaki telefon çalmaya başladı. Koştum. Çı- tıpıtı bir hanım. Yüzünü görmüyo- rum tabii, ama sesten de anlanz yani biraz... - Beyefendi ben bir okuyucunuzum. Gözüme uyku girmedi dersem yalan olmaz vallayi... Ne diye>im şimdi ben? Abuk sabuk bir şeyler geveledim: - Evet. gecmiş olsun... Yani, evet. Hay Allah... - Beyefendi. dünkü gazetenin çap- raz bulmacasında... "Eyvah" diye geçirdim içimden, "Gene dizgi hatası mı yoksa?" Kızca- Demekahıristismasçam demek!ğız devam etti: - İlk soru beyefendi: Uzun kış gece- lerinde dost, ahbap, komşu ve ak- rabalann birlikte yedikleri akşam ye- meğıne ve o gece yapılan eğlenceye ve- rilen ad. Aynen böyle yazıyor. - Evet efendim. Aynen öyle. - Bütün gece düşündüm bulama- dım. Vallayi uykum kaçtı. Bu sabah cevabını yazmışsınız. "Demek bircevabı varmış. Bak bu iyi" diye düşünürken kızcağız sözünü tamamladı: - Neymiş bi- liyor musu- nuz: Ferfene. - Ferfene? - Evet. Fer- fene. Beyefen- di rica ede- ceğim yani. Kimın aklına gelir bu? Sahiden ki- min aklına ge- lir Allahaşkına "ferfene." Zaten ben de bu bulmaca- lan yapanı birkaç kez gazetede aradıydım da bulamadıydım. Sak- lanıyor mu ne... Üstelik kızcağıza ve- rilecek doğru dürüst bir cevabım da yok: - Haklısınız hanımefendi, dedim. Zaten bu bulmacayı yapandan çok şi- kayet geliyor. O yüzden biz onu dün kovduk. Bu günden itibaren aklı ba- şında başka bir arkadaş yapıyor artık bulmacalanmızı... Kızcağızın sesi de- ğişti birden: - Aaa üzüldüm ama şimdi. Keşke kovmadan önce uyarsaydınız. Hani belki... Bir kere yalan söylediniz mi geri dönmeyeceksiniz. - U>ardık hanımefendi. hem de kaç kez. Amaolmadı... Karşıhklı teşekkür edip kapattık te- bulsam okuyacağım da, ben daha onbi- rinci sayfayı bile ceviremedim kı... Benden yanıt yerine gazete hışırtısı ge- lince, oku> ucu hanım beklemedi: - Bakın ben okuyayım: "... Tuvalın bütününde toplumla yaşam arasında- ki gitgelleri oluşturan olaylan. fantas- tik dilin resimle bütünleşmesini ger- çekle bağlantılı olarak alabildiğince alaya imlemekte ve doğadaki en este- tik canlı olarak kadını, simgesellikle- riyle resmediyorum" diyor Savaş- kurt... Gördünüz değil mi? • Sabah alacasında yazıişlerinin bulunduğu kat, "basın amelesi"nin geceyanlanndan da öteye sarkmış bir gününün, sabaha devredilmiş bütün izlerini taşıyor. Ağzına kadar izmarit dolu kül tablalan, bir 'fırf çekildikten sonra bırakıhvermiş bir bardak çay... - Evet... Yani neyi? - Fark etmiyor musunuz ayol? Bir kere cümle düşük. Zamanlar tutmu- yor. İmlemekte... resmediyorum. Bu iki fiilin zamanlan tutuyor mu sizce? İkincisi anlam olarak... Okuyucu sonunu dinlemediğim eleştirisini bitirince, gazetenin vurula- bilecek "en abah" servisine, düzeltme bölümüne suçu yıkmakta yarar gör- düm: - Düzeltmenler bayan, dedim, bu duzeltmenlerle olmayacak. Bir daha bu dikkatsizliğî yaparlarsa hepsinin işine son. - İlginiz için teşekkür ederim. dedi bayan okuyucu. İşsizlik tehlikesiyle karşı karşıya kalmış Düzeltme Ser- visi'ndeki "basın amelesi"ne en ufak bir acıma duymaksızın telefonu ka- pattı. İbrahim. İyi mi? Sonradan beni utandıran bir saflık- la sürdürdü delikanlı: - İyi iyi. Katır gibi maşallah. Amca şimdi bu Halil Ibrahim"e beş tane Cumhuriyet geliyor. Ben gidmce de bitmiş oluyor. Bunu arttırmak... - Tamam kardeşim. Ben şimdi satış servisimize... - Olmuyor amca. Ben daha önce de telefon ettim. Tamam halledeceğiz de- diler. Ama gene beş tane geliyor. Halil İbrahim Abi dedi kı... Çare yok. Kestim deli- kanlının sözü- nü: Anladım kardeşim. de- dim. Bizim satış servisin- deki kadında iş yok. Tembelin teki. Onu he- men kova- cağım zaten. - Kovma amca da söyle beş tane ye- rine altı gazete yollasın be... - Olur kardeşim. Hem kovanm, hem söylerim... - Sağol amca. İyi günler... Lafa bak. "iyi günü" kalmış gibi... Gene telefon. Koskoca Cumhuriyet gazetesinin bütün sorumluluğu omuz- larımda. O okuyucudan bu okuyucu- ya cevap yetiştiriyorum. Telefonun biri kapanıyor. öteki açılıyor. - Bır yetkiliyle görüşmek istiyorum efendim. - Buyrun efendim. - Beyefendi benim adım Figen Mol- can. Figen Molcan Cumhuriyet Kitap Eki'nin bir önceki kitap bulmacasını doğru olarak çözmüş. Orada bilenlere kitap armağan edileccğı yazılıymış. Ama bugüne kadar kitabını alama- Neyse, toplanO saatinde birer ikişer sökün ettüer de. ben de sorumluluktankurtuklıım. Fotoğraf: MUHARREM AYDIN) lefonu... demeye kalmadı, aynı alet bir kez daha arladı. - Günaydın. Yazıişleri Müdürü mü? - Hayır efendim. kendileri Özal'la birlikte Mısır gezisindeler. Ben "hava atayım" diye bunu özel- likle belirttiydim ama. telefondaki ba- yan okuyucu pek umursamadı: - Peki bir yetkili yok mu orada? Şimdi. "Hayır henüz kimse gelme- di. Ben odacıyım" deyip işin icinden sıynlsam mı, yoksa "sorumluluk" mu üstlensem? Odacılığı beğenmedim. - Buyrun efendim. Bcnimle konu- şun. - Beyefendi. bugünkü Cumhuriyef- in onbirinci sayfasında... - Evet... diyor ve bir yandan da hızla gazeteyi açıp onbirinci sayfayı bulma- ya çabalıyorum. - En sağda "Simgesel Kadın" baş- lik.li bir haber var. - Evet efendim, var... Aslında henüz bulamadım ama, okuyucu böyle dediğine göre herhalde vardır. - Şimdi haberin en son cümlesini okuyun lütfen. Ben daha sabah mahmurluğunu at- mamıştım. Çay ocağı daha açılmamış. Hayriye Hanım'la Hüseyin Efendi ya- zıişleri kaündaki temizliğe yeni başla- mışlar. Okuyucular ise gazeteye karşı sanki telefon seferberliği ilan etmiş- Ier... fki masa ötedeki telefon zırladı bu kez. Açtım. Santralın daha bağla- masına- olanak vermeden: - Bakın dedim. yazıişlennde bir tek ben vanm. Hiç olmazsa gelen bütün telefonlan bu masaya bağlayın da sa- bah sabah masadan masaya "jog- ging" yapmayayım. - Peki efendim, dedi Fatoş. Bir oku- yucu anyorgene. Bağladı. - Alo. Abi orası Cumhuriyet mi? - Evet kardeşim buyur. Beni görmedığine göre, sesimden bir şeyler çıkardı karşımdaki. "Abi" demekten vazgecti. - Amca, dedi. Biz Cumhuriyet oku- yoruz tamam mı! Şimdi Kısıklı'dan Küçük Çamlıca'ya giderken Bakkal Halil İbrahim var ya? Gümüşhaneli. . Sustu. Yanıt bek'jyor. Ben de sus- sam ayıp olacak: - Evet dedim, var. N'apıyor Halil mış. Anlaşılan gencecik ve biraz da dikkatsiz bir okuyucu. Anlattırn: - Orada yazıyor ama Figen Hanım, "Doğru çözenler arasında çekilecek kurada elli okuyucumuza" deniyor. Demek siz kurada kazanamamışsınız. Ama üzülmeyin. Cumhuriyet almaya ara vermeyin. Bulmacalan çözün. Bizı aramaya de\am edin. Numaramız 900 999... Görüyorsunuz işte yerli kanallan izleye izleye ne hale gelmişim? Lafı nasılsa toparlayıp Figen Molcan'la sabah sohbetini kazasız belasız bitir- dim. lk işim Kitap Eki'nin yönetmeni Turhan Güna>"la konuşmak. Önü- müzdeki hafta kurada 49 kişi kazanı- versin. Figen Molcan benden torpilli olarak. kura dışı kitap ödülünü ka- zanmalı. Turhan Günay herhalde beni terslemez. Terslemeye kalkarsa, "Seni gazeteye okuyucu kaybettiriyor diye yönetime şikayet edip kovdurtu- rum" derim. Herhalde bu tehdidimi yutar (Figen Molcan'a not: O telaştan adınızı aldım ama, adresinizi bilmiyo- rum. Beni gazeteden arayıp adresinizi de not ettirin de size iyi bir kıyak çeke- yim olur mu?). Bir sigara çıkardım. Kibrit aranır- ken telefon... - Alo kimsin? - Efendim?.. - Cumhuriyet mi? - Evet. : Kimsin? İşte ben de buna illet olurum. "Soru mu şimdi bu kardeşim? Şimdi 'ben Abdülrezzak' desem ne olacak ya- ni?.." Diyemedim tabii. Neyse ki kar- şımdaki bir kez daha üstelemeden ko- nuya girdi: - Abi şimdi bugün gazetenin en ar- kasında bir Çinli gibi çocuğun resmi var. Alünda da "Cıhıristismas ağacını babasına taşıyor" yazıb. - Evet kardeşim. - Abi ahıristismas ne demek? - Kristmıs okunur. Kristmıs ağacı... Yani noel ağacı. Karşıdan yanıt yok. Karşıhklı susu- yoruz. Ama ben "Vay canına okuyu- cudan öğreneceğimiz ne çok şey var! En basit bir haberin başlığını verirken bile ne kadar özen göstermek, kılı kırk yarmak zorundayız" diye kederli dü- şüncelere dalmışım. Neden sonra: - Yani çam ağacı arkadaşım dedim. Hıristiyanlar dini bayramlannda evle- rine çam ağacı fılan dikerler de... Besbelli ki tam anlamadı Ama efendihğini de bozmadı. - Anladım abi. Yani ahıristismas çam demek. Sağol. Bir okuyucu yelpazesi ki kalem oy- natmak. sirkte, trapezde üçlü perende atmaktan daha zor... Dört telefon birden zırlamaya baş- ladı. Çaresiz, çocukluğumdan kalma "en adil" çözüme başvurdum. İşaret parmağımı telefonlarda gezdirerek başladım saymaya: - Oooooo. om bom portakali. semah vali. kapleme do, kaleli kaleli zerden teee lo. Aman ne iyi. Tam önümdeki telefo- na çıktı. Kalkmadan aldım telefonu. - Kimle görüşüyorum? - Benimle. Şimdi bu soruya verdiğim yanıttan sonra. "Peki sen kimsin?" diye bir ikinci sorunun gelmesi doğal değil mi? Hayır. öyle olmadı. "Benimle" ^örü- şüyor olmaktan hoşnut kalmış olsa gerek ki, okuyucu hemen konuya gir- di. - Şimdi arkadaş, bugünkü gazete İs- met Sezgin Efendi'nin sözüne yer ve- rilmiş. Ismet Sezgin Efendi diyor ki "Serseri mayın gibi dolaşıyorlar..." Şimdi yani Kürt halkının ulusal kurtuluş savaşcılannı serseri yapıyor. Yani... Cumhuriyet gazetesine, em- peryalizmin ve TC'nin borazanlanna yer vermesıni yakıştıramıyoruz. - Ama kardeşçığim İsmet Sezgin bu sözleri söylemiş. - Olsun. O bir emperyalist uşağı ola- rak söylemiş olabilir. Cumhuriyet ga- zetesi buna yer vermekle... - Peki Cumhuriyet gazetesi buna yer vermeseydi, sen nerden öğrene- cektin İsmet Sezgin'in böyle sözler et- tiğini? Yanıt yok. İkimiz de karşılıklı susu- yoruz. Sonra telefon sessizce kapandı. O sabahın sonuncu telefonu da bu oldu zaten. Yazıişleri takımı birer iki- şer dökülmeye başladı. Artık yaklaşık iki buçuk saattir tek başıma kahra- manca sırtımda taşıdığım Cumhuri- yet gazetesinin sorumluluğunu gelen- lere devredebilirim. Kendime bir kah- ve söyledim. Çalan telefonlara da artık aldırmadım. ••• Araya serpiştirdığim beceriksizce şakalar dışında sözünü ettiğim tele- fonların hepsı de gerçek. Bizcileyin haber, röportaj, dizı filan yazanlar için okuyucu ile böylesine "sıcak te- mas" kurmak çok ilginç, dahası çok öğretici. O yüzden sık sık gazeteye "sabah alacası"nda gelmeye niyetüyim. Be- nim oğlan sakardır. Nasıl olsa ya top oynarken ya da merdiven inerken ge- ne ayağını burkacaktır Onu okula bı- rakır bırakmaz, ben doğru gazete- ye... Sabah alacasında... KaraSes'e yamtiar CemaleddinHocabaşanlıolamaz TUNCAY ÖZKAN ANKARA - Türkiye"de şeriat düze- ni savunuculan arasında yer alan RP Milletvekili Hasan Mezarcı. Cemaled- din Kaplan'ın şahsında İslam'a ve o düşüncenin taraftarlanna saldınlması durumunda, halkın Kaplan'ın arkası- na itileceğini söyledi. Kendisinin de zaman zaman Kara Ses olarak ad- landınldığını düe getiren Mezara, "Bana göre Kemalistlerin, laik düzen su\unuculannın sesi Kara Ses" dedi. Mezarcı. Cemaleddin Kaplan'ın Av- rupa'da bir varlık gösteremediğini ve başan şansının bulunmadığını da dile getirdi. Mezara. Cemalettin Kaplan ve dü- şünceleriyle ilgili oiarak Cumhuriyef- in sorulanna şu yanıtlan verdi: - Cemaleddin Kaplan'ı nasıl değer- lendiriyorsunuz? Cemaleddin Kaplan hocayı sizler daha yakından tanıyorsunuz, ben gör- medim veçok da incelemedim. Ancak, bir kimseyi, İslam adına Kara Ses ola- rak mahkum etmek. ondan sonra da omın şahsında bütün Müslümanlan. fslam hareketini mahkum etmek fev- lcalade çirkin. Bu, bir provokasyon- dur. 70 yıllık devlet ideolojisinin gele- nekjerinden biri de budur. Siz bana, Kara Ses nasıl diye sorarsanız, ben de korkar, kötüdür derim. Ama Cema- ieddin Kaplan hoca nasıldır derseniz, o zaman ne söylediğine bakanz, ona göre konuşuruz. Türkiye'de bunu yapnıa olanağı olmadığı için peşin yargılar kamuoyuna sunuluyor ve in- sanlar bunun ötesinde tepkilerini. dü- şüncelerini dile getiremiyorlar. Hatta, zaman zaman birileri beni bile Kara Ses diye nitelendirdi. Ben milletin re- yiylegelmişbirinsanım. Bana göre de, Kemalistlerin sesi Kara Ses. Laiklerin sesi Kara Ses. Yekta Güngör Özden ve benzerlerinin sesi Kara Ses. Şimdi bütün bu saydıklanmı düşününüz... Kamuoyu ne hale gelir ve getirilir? Biz solcusuyla. sağasıyla, Müslümanıyla, gayrimüslimıyle bu ülkede yaşayaca- ğız. Kardeşce yaşayacağız. Önce buna karar vermemiz gerekiyor. Bana da saldınhyor. Ama. Cemaleddin Kap- lan hakkında topluma bugüne kadar hiçbir şey aktanlmamıştı. Sadece bir resim çekip, Kara Ses diye saldınyor- lar." - Siz silahlı eyleme nasıl bakıyorsu- nuz? "KTım tarafından yapılırsa yapılsın, ister resrni ideoloji Genelkurmay tara- fından -Özel Harp Dairesi iddialan var- ister PKK tarafından, ister Hiz- bullah ismiyle. ister Cemaleddin Kap- lan tarafından yapılsın. hangi isim ta- rafından yapılırsa yapılsın, silahlı mü- cadeleye şiddetle karşıyım. Bunu asla kabul etmiyorum. Fikri vc siyasi mü- cadeleden yanayım. Cemaleddin Kap- lan. silahlı mücadeleden yanaysa. biz karşıyız. Ahcak, sivil bir direniş, Ke- malist ve laik düzene karşı. mevcut diktatörlüğe karşı, görünmeyen devle- te karşı sıvil bir direniş söz konusuysa biz bunlarla beraberiz." - Cemaleddin Kaplan Türkiye'de tari- katlann İslamdan çok fazla ödün ver- diğini savunuyor. Tarikatlar sizce de çok mu ödün veriyor? "Kurtuluş Savaşı öncesinde ve son- rasında tarikatlann çok büyük hiz- metleri olmuştur. Mustafa Kemal ıs- rarla İslam'a, şeriata, hilafete bağlılığı- nı dile getirmiştir. Tek parti, CHPdik- tatörlüğüne kadar 1923'e kadar bunu her vesileyle ifade etmiştir. Türkiye'de • 'Kara Ses, laik düzen savunucularının sesidir. Zaman zaman bana da Kara Ses diyoriar. • "Kemalistve laik düzene karşı, mevcut diktatörlüğe karşı, görünmeyen devlete karşı sivil bir direniş söz konusu\sa,biz bunlarla beraberiz." RP'li Mezarcı tarikatlar adam öldürmemiştir, devle- te karşı silahlı bir saldın yapmamı- şlardır. Ne ABD'ye ne Rusya'ya. Tür- kiye'ye peşkeş çekmeyi düşünmemiş- lerdir. Bu anlamda tarikatları suçla- mak fevkalade yanlış. Bazı sembolik hadiseler gündeme getiriliyor. Mene- men gibi. işte Cemaleddin Kaplan ho- canın şahsında mahkum edilmek iste- niyor bu kesim. Biz şimdi ödün verme- yip kiminle kavga edelim? Çünkü per- denin arkasındaki oligarşi, Kızıl Ordu yöntemleriyle çalışan, mafya yöntem- leriyle çalışan görünmez devlet, Ke- malizm adına bir sürü cinayet işlemiş bu yapı, karanhk yapı karşımıza ken- disi çıkmıyor. Bizim çocuklanmızı. as- kerimizi. polisimizi çıkanyor. Şimdi biz kiminle kavga edeceğiz? Yani ben Bedir savaşına vanm da, Sıffın savaşı- nayokum. Ahmet'le Ahmet'i. Mehmet ile Mehmet'i vuruşturacak bir sa\r aşı İslam adına görmeyiz. Herhangi bir ödün vermek söz konusu değildir. Ve- rilen mücadele sivil bir mücadeledir. Sisteme açıklık getirmektir. Radikal bir tavır takınmaklır. Türkiye'de Ke- malizm, kanla değil, ama açıkhkla, si- vil bir mücadeleyle, siyasal mücade- leyle yıkılmalıdır." - Kaplan'ın ilan ettiği Federe İslam Devleti hakkında ne düşünüyorsu- nuz? "Ben bu ölçüde tanımıyorum Ce- maleddin Kaplan hocayı. Tam olarak bilmediğim için bir yorum yapmam yanlış olur. Ancak kişilerin Kara Ses olarak tanımlanması tabandan taba- na kavgayı artınr. Kimsenin işine ya- ramaz. Laıklik beyaz ses, sosyal de- mokrasi beyaz ses. liberalizm beyaz ses, şeriat kara ses. Kimseye bunu ka- bul ettiremezler. RP'yi ekrana çıkar- dıklannda ya da Necmettin Hoca'yı çıkardıklannda yanına Cemaleddin Kaplan'ı koyuyorlar." - RP ile Cemaleddin Kaplan arasın- da bir ilişki var mı? "Zannetmiyorum. Bu konuyu bili- yorum. Cemaleddin hocanın görüşüy- İe Avrupa'daki Milli Görüş Federas- yonu'nun arasındaki ilişki iyi değil. Bunu herkes biliyor bu ülkede. Bu yaklaştırma provokasyon için. Benim bildiğim kadanyla ne Av- rupa'da, ne de dünyada. ne de Tür- kiye'de fikri veya siyasi olarak Müslü- manlan temsil ediyor. Misyonu. tek- lifleri, potansiyeliyle İslami ve Müslü- manlan temsil etmiyor. Kabul görmüş bir hareket değil. Çok cüzzü bir grup. Yalnız birileri Kara Ses diye Cemaled- din Kaplan Hoca'nın şahsında İslami karalar, ona saldınrlarsa, bizi de Ce- maleddin Kaplan'ın yanına iterler. Hepimizi aynı kefeye koyarlar. Bütün Müslümanlan, tarikaüan. cemaatleri aynı kefeye koyarlar, İsla- ma hakaret ederlerse, PKK olayında yaptıklan hatayı tekrarlarlarsa. nasıl Güneydoğu halkını rejimin, askerin yanlış kullanımı PKK'nın kucağına it- mişse, bunlar halkı otomatik olarak Cemaleddin Kaplan ve benzerlerinin arkasına itebilir. Bu konuda da uyanyorum yani. Beni bile ikide bir yaklaştınyorlar. Ben endişe etmiyorum. Ama bunu yapan- lar kar edeceklerini sanmasınlar. Klasik taktikler ve politikalar bitmiş- tir." - Cemaleddin Kaplan başanlı olabi- lir mi sizce? "Uzun yıllardır Avrupa'da bir po- tansiyel meydana getiremedi. Başanlı olacağını sanmıyorum." POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL İnsan HaMarL. Bizde insan haklarının çiğnenmesi olağan sayılır. "Alın karakola!.." derler, karakola alırlar. "Yatırın fala- kaya!.." derler, falakaya yatırırlar. Karakollar için say- dam diyoriar, tövbe yalan!.. Aynalı karakollar için, "Avu- katını çağırsın!.." deseler de daha alışılmadı. 12 Eylül, insan haklarının çiğnenişinin doruk noktası- dır. Işkence ne denli yadsınırsa o denli kokusu çıkıyor. İnsan Hakları Derneği kurucuianndan ve ilk Istanbul Şube Başkanı Emil Galip Sandalcı şöyle diyor: "Bir düşünün ki Türkiye'de en az üç çeyrek milyon in- san gözaltına alınmıştır. Bu sayı abartma değil, en azı- dır. Bu insanlarm yüzde 9O'ı, 1 günle 90 gün arasında işkence görmüşlerdir." Emil Galip Sandalcı'yla bundan 32 yıl önce Ahmet Emin Yalman'ın Vatan'ında çalıştık; gözünü budaktan esirgemeyen bir köşe yazarıydı. Ahmet Emin Bey, 27 Mayıs'tan sonra gazeteye yeni bir yön vermeye çalış- mış, Özcan Ergüder, Coşkun Kırca, Gökşin Sipahioğlu ve daha başka gençleri yanına alarak 30 bin satan gaze- teyi 130 bine çıkarmıştı. Gazete muhalefet yapıyordu. Sandalcı, sadece sivillere değil, askeri iktidara da kafa tutuyordu. Askerlerin 147'ler olayına yükleniyordu. Bu yüzden Emin Bey'le çokçekişmeleri olmuştur. Sandalcı, belleklerden silinmez bir köşe yazarıydı. Uzun yıllar da insan hakları savunuculuğu etmiştir. 12 Mart'ı ve 12 Ey- lül'ü böyle bir kimlikle karşıladı. Geçen ay içinde insan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 44. yılı kutlandı. Emil Galip Sandalct'nın bu konudaki gö- rüşü şöyle: "İnsan hakları, 1986da tnsan Hakları Derneği'nin ku- rulmasıyla daha çok günlük hayata girerek tarbşmaya başlanmıştır İnsan Hakları Derneği, gözaltmdaki ya da tutuklu yakınları ile bir grup aydının girişimi ile kurul- muştur. Şunu kabul etmek gerekir ki Türkiye'de bu işin kavgası çok az insan tarafından verildi. Kavgasını veri- riz görünenler çok sonra ortaya çıkmıştır." insan hakları savunuculuğu durmadan cartışılıyor. Şu ülkede çok, şu ülkede az insan hakları savunuculuğu var deniyor. Bundan bir süre önce Avrupa Parlamentosu, Türkiyeyi kınayan bir karar aldı. Ne ki, bu karar bize bir- kaç ay sonra duyuruldu. insan hakları bakımından ne zaman ağzımızı açsak tıkamak için bir yumruk inmeye hazır!.. Bu gidişle bir türlü Avrupalı olamayacağız. İnsan hakları kovuşturmacısı da olamıyoruz... Cumhuriyet savcılarından Şükrü Yurttaş, ' Avrupa Topluluğu Hukuku" adlı bir kitap çıkardı. Eğer Avrupa Topluluğu'ndan yana olacaksak bunun hukukunu da ka- bul edeceğiz, başkaca çaresi yok!.. Sayın Şükrü Yurttaş kitaptan bana da göndermiş. Kitapta, "Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na nasıl başvurulacağı, dilekcesi- nin nasıl yazılacağı, usul işlemleri, başvuru formunun dilekçe örneği, bunların Fransızca, Ingilizce, Türkçeleri gösteriliyor. Bundan sonra, dilekçe yerine ulaşmadı, başvuru yarv lış yazıldı, şurada eksiklik var, burada fazlalık var diye sızlanmalar yok... insan haklarının Meclis'çe savsaklan- ması hep gözler önünde olacak. Bundan böyle kitabına göre arayacağız... Yssalarda yapılacak olan değişiklik- ler izlenecek. Gözümüz insan hakları üstündedir. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Yaşar Kemal'in bir romanı. 2/ Bir nota... Bak alınmış petek. 3/ Bir el ara- cı... Araba koşu- munda atların bo- yunlarına gecirilen ağaç çetnber. 4/ Bir çifte kürekli küçük patalya... Uluslara- rası Basın Enstitü- sü'niln simgesi. 5/ Hayvanlara vurulan damga... Lokmanru- hu. 6/ Ender, sey- rek... Hakkâri ilinde bir ırmak. 7/ Başlangıçta yer alan... Çirişli bir çeşitli parlak bez. 8/ Ha- sırdan örülmüş kulplu torba... Der- viş selamı. 9/ Asetilen gazı çıkar- makta kullanılan, karbonla kalsiyum bileşiği madde. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Ormanlık çevresi, mavinin türlü tonlarındaki durgun suları ve sakin atmosferiyle Türkiye'nin en ünlü tu- rizm yörelerinden biri olan, Fethiye yakınlarındaki lagün. 2/ İtalya'da yaşamış antik halk... Arna- vutluk'un para birimi. 3/ Ses... Recine. 4/ iki borunun birbiri- ne birleştirildiği yer... Okun, kirise geçen ucundaki kertik... Bre- zilya'nın plaka işareti. 5/ Kaba sofu... Uygun, tıpatıp gelen. 6/ Yazı... Başlangıcı olmayan, öncesiz. 7/ Onarım. 8/ Arşının se- kizde biri uzunluğundaki ölçü... Eğik olarak kesilmiş kenar. 9/ Çevik... Ortadoğu'da bir göl. .• PEDAGOJİK DANIŞMA MERKEZI - KIRMIZI BALIK ÇOCUKEVİ DAVET 20 Aralık 1992 Pazar günü 12.00-14.00 arası danışmanımız Dr. ERDAL ATABEK'in 4. söyleşi konusu "ÇOCUKLARDA OYUN VE OYUNCAK SEÇİMİ" * Tüm Kırmızı Balık ailest davetlidir. * Dinleyici olarak katılmak isteyenlerin •- telefon etmeleri rica olunur. Yeai adresimiz: MtİHMtÇİI SkÜK S AltHlipt/bL 4171838 3M14 31 CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ'NDEN ARM AĞ ANLI KİTAP KAMPAN YASI. ÜYE OLAN VE OLMAYAN HERKESE, TÜM OKURLARA... 7-31 ARALIK 1992 °o35'e varan indirimler... 150.000- T.L.'ya kadar armagan kitap Cumhuriyet Kitap KulUbU Taksım Mağazamızda (IstildaJ Cad. Zambak Sokak 4/1 Fransız Koasolosluğu yani) düediğiniz laıabı seçın, annağan paketinizı ve sürpnz hedıyema alın.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle