Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 30 HAZİRAN 1990
Avarakasııak
Türkiye bugün yine aymazhk rüzgârlanmn estiği bir ülke
görünümünde. Dileyelim bu esinti fırtınaya dönmesin. Smır
boylarımızda hiçbir dost ülke yok. Özgürlüksüz, totaliter rejimlerin
egemen olduğu Islam ülkeleri, şu beğenmediğimiz demokrasimizin bile
kendilerine sıçrama kuşku ve korkusu ile bizi sevmezler. Bunu açıkça
belirtmekten çekinmiyorlar.
HUSNÜ A. GÖKSEL
Devlet çarkı nasıl olsa doner. Döner de nasıl do-
ner? Kimi kez gacırdıya gacırdıya, kimi kez eze eze,
kimi kez sessiz sedasız, ıpek gibi yumuşacık döner.
Kimi kez de bir aymazhk içinde avarakasnak döner.
15 Temmuz 1912günu "Ostnanlı Meclisi Mebu-
sanı"nda 1913 yılı bütçe raüzakereleri yapdırken
Sadrazam Sait Paşa, Arnavutiarın Bakanlar Kuru-
luna verdikleri bir protestodan söz ederek, bunun
"bazı şahısların hususi menfaatlerinden
kaynaklandığuu" açıklar ve aynı konuda bakanla-
ra çekilen telgraflardakı Osmanlıca yanlışlan ile alay
eder. Sadrazam Sait Paşa gibi, Harbiye Nazın Mah-
mut Şevket Paşa da sorunu kuçümsemektedir. Ha-
riciye Nazın Asım Bey ise iyiden iyiye aymazlık için-
dedir, şöyle bitirir sözlerini: "Bu devletin geleceği-
ne imanıra gibi eminim. Kan ve toprak kardeşi olan
Osmanlılar birlik halinde bulundukça, her fen ken-
disine düşen vatani ve sosyal görevi gereği gibi yap-
tıkça, dünyada hiçbir dış düşmandan korkmamalı-
dır."
Bu sözlerden hernen sonra Sait Paşa güvenoyu is-
ter. Isteği doğrultusunda verilen bir önerge ile güve-
noyu oylamasına geçilir. Dört olumsuza karşı, 194
olurnlu oyla ve alkışlar arasında güvenoyu alır.
Devlet çarkı dönmektedir. öylesine bir aymazlık
içinde dönmektedir ki güvenoyu aldığının ertesi gûnü
Sait Paşa istifaeder, bir haftasonra Arnavutluk Os-
manlı Imparatorluğu'ndan kopar, altı ay içinde Ege
Adaları (Girit dahil) yitirilmiş, Balkan Savaşı, Ça-
talca'ya dayanmış, sonuçta Osmanlı Avrupası Edir-
ne'ye kadar elden çıkmıştır(l). Devlet çarkı dönmek-
tedir.
Bugünkü göriinıimümıiz
Turkiye bugun yine aymazlık rüzgârlanmn estiği
bir ülke görünümünde. Dileyelim bu esinti fırtına-
ya dönmesin. Sınır boylarımızda hiçbir dost ulke
yok. özgürlüksüz, totaliter rejimlerin egemen oldu-
ğu Islam ülkeleri, şu beğenmediğimiz demokrasimi-
zin bile kendilerine sıçrama kuşku ve korkusu ile bizi
sevmezler. Bunu açıkça belirtmekten çekinmiyorlar.
Fırat ve Dicle'nin sulan güney komşulanmızla çok
ciddi anlaşmazlıklaragebe. Komşulanmız Türkiye'-
de huzursuzluğun sürüp gitmesi için tükenmez gay-
retler içindeler. Savaş hazırlıklan bile yapıyorlar.
Irak kilometrelerce uzaktan Ankara ve tstanbul'u
dövebilecek füzelere sahip olduğunu çekinmeden
ilan etmekte, tran kendi ortaçağ rejiminin güvence-
sini, Türkiye'deki beşinci kollannda aramaktadır.
Suudi bankalan, kara gözlerimizin hatın için mı
Türk üniversitelerine "araç-gereç yardımı" maskesi
altında petrodolar akıtıyor acaba? Ege komşumuzla
sonınlanmızı yaşıyoruz. Dünya gönışünden yoksun,
ufuksuz, duzeysiz tartışmalann politika sanıldığı bir
dönem yaşıyoruz. Her basamağına yasal kılıf hazır-
lanmış çurük dulger merdiv enı ile doruğa tırmanıla-
bılen bir dönem yaşıyoruz. Mukadderatımızın Ya-
sa Gücunde Kararnamelere okumadan imza atan
emır kullannın ellerine bırakıldığı bir donem yaşıvo-
ruz. Muhalefet partilerimn, oltaya takılmış balıklar
gibi, pusulasız iktidar teknesinin arkasında sürükle-
nip gittiği bir dönem yaşıyoruz. Kimsenin kımseyi
sevmediği, kimsenin kendinden başkasını düşünme-
diği bir dönem yaşıyoruz. Adalet, yara aldı. Aynı
suçlama ile askeri mahkemede yargılananlar yıllar-
ca hapis cezasına hukum giyiyor, sivil mahkemede
yargılananlar suçsuz sayılıp aklanıyorlar. Yuksek
yargıçlara Türk Hava Yolları Japonya gezisi arma-
ğan ediyor. Fahri profesörlukler dağıtılıyor hukukıT
yok edenlere. Rüş\et yuz kızartmıyor artık.
Eğitim ilkokuldan universitelere kadar çağdışı bir
ezbercilik niteliğinde, kişiliklerin öğütülmesine yö-
nelik. Saglık sorunlan devletin en son duşüneceğı sı-
rada. Sağlık kuruluşları orada çahşanlar için de ora-
ya duşenler için de azap kuyusu. Bu eğıtimle, bu sağ-
lıkla mı girilecek Avrupa Topluluğuna. Cumhuriye-
tin birinci sayfasında ayn ayrı zamanlarda uç resim
çıkmıştı. Biri, polislerin suruklediği annesini, onla-
nn elinden kurtarmak için eteğinden ağlayarak çe-
ken kuçücük bir çocuk. Ikincisi, bayramdagöruş ya-
sağı konmuş bir tutukevinde, ikı coplu asker arasın-
dan parmaklıklara sarılan iki kadın, parmakhklar
arkasında orta yaşın üstünde, gözlüklü bir düşünce
suçlusu. Üçüncüsü, gozaltına alman, korumasız bir
işçiyi kıyasıya coplayan polisler. Bunlar bizim kim-
lik fotoğraflanmız. Avnıpa Topluluğu'na girerken
gerekir belki.
Basın uykuda, üniversite uykuda, aydınlar ezik,
yılgın, tepkisiz. Toplumun uzerine ölu toprağı serpil-
miş sanki. Büyuk kesim zatengeçim derdinde. Baş-
ka şey dusünecek hali kalmamış. Baştan sona kadar
herkes bugün için yaşıyor, bugünu kurtarmaya ça-
lışıyor. Mutluazınhk "kendisinedokunmayanyıla-
nın bin yıl yaşamasına" duacı. Işkenceler sürüyor,
açlık grevleri sürüyor, sokaklarda insanlar toplanı-
yor gozaltına. Yine "bana dokunmayan yılan" hi-
kâyesi...
Emeğin karşılığı boğaz tokluğu bile değil. Alnı ter-
lemeden para kazanan, emeğin değerini mi bilir?
Emekçi bayram yapamazken eline yasa yapma gü-
cunu geçirebilen "haramemeklilik"koparmayaça-
lışıyor. Bir milletvekilinin de Meclis kapısında belin-
den tabancası düşmüş. Benim bildiğim, parlamen-
ter gücunu belindeki tabancadan değil, kafasında-
ki bilgiden alır.
Sonuç
Bu tablo içinde biz hâlâ demokrasiden dem vuru-
yoruz. Demokrasi bir ahlak sorunudur. Ahlaksız
adam demokrasiyı içine sindiremez. Demokrasi bir
fazilettir. Erdemsiz adam demokıat olamaz. De-
mokrasi ciddi bir iştir. Ciddiyetten uzak olan demok-
rat olamaz.
Demokrasi onurlu yaşama sanatıdır. Onurumun
kınldığım duyuyorum. Demokrasi hoyrat ayaklann
altında kolayca ezilen narin bir çiçektir. Ezildik du-
yuyorum.
Diktatörlerin linç edildiği, kurşuna dizildiği, me-
zarlanndan hortlatıldığı bir dünya döneminde
Turkıye'yi bu kaygan, eğik duzeydeki itici gucün ne-
reden geldiğini bilemiyorum. Bu gücün kaynağı şu
ya da bu kişi değildir. Şu ya da bu kişinin gücü yet-
mez bunu önlemeye zaten. Gelecekte bu dönemin, bu
geçiş ya da, çokuş döneminin trajedisini yazacak
olan tarihçi elbet ki, bazı adlann altına kalın, kara
bir çizgi çizecektir. Fakat bugün Türk aydıoı'nın gö-
revi bu ruzgânn önünde savrulan kişilerle uğraşmak
değil, onlan bu konuma getiren gücün kaynağmı bul-
maya yönelmektir.
Gücümüz umudumuzdur. "Umut eylemin çıkış
noktasıdır" demişti Sartre. önce yitirdiğimiz umu-
dumuzu kurtarmaya çalışmalı. Yüzyıllann gerceği,
yüzyılların kalıtı (mirası) üzerinde otumyoruz. Bu
değerli kalıtı gelecek kuşaklara onurla aktarmak zo-
rundayız. tnsanlık onuru ona sahip çıkanlarca kur-
tarılır, konınur, aktarılır.
(1) T.Z Tunaya, Türkiye'de Sıyasal Partıler
Cılt: 3, Savfa 96-97
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
CHP'yi Yeniden
Oluşturmak...
"CHP ve Sonrası" adlı kitabın yazarı Hikmet Bilal 12 Eylül'de
CHP'nin kapatılması olayını anlattıktan sonra konuyu şu sözler-
le özetlemiş:
"Partilerin kapatılmasıyla 62 yıllık CHP tarihi sona eriyordu.
Cumhuriyetin eski, devlet kuran, iktidarda ve muhalefette Türk
siyasi hayatının vazgeçilmez unsuru olan CHP bir bildiriyle tari-
he kanşıyordu. CHP çınarı yıkılırken fazla gürültü çıkarmadı. Ama
ortada koskoca tarihi bir miras vardı. Ve bu mirasın kavgası gü-
rültülü olacaktı."
Şu son günlerde CHP'nin yeniden kurulması gündemdedir.
Atatürk'ün kurduğu CHP yeniden ortaya çıkabilir mi? Çıkmalı mı-
dır? CHP'nin ortaya çıkmasjyla bırlikte eski demokratlar da kendi
partilerini oluşturmazlar mı? Ya da DYP, hem DP'nin hem de AP-
nin mirasçısı olarak siyasal sahneye dönmez mi?
Parti kapatmanın hiçbir yararı olmadığı açıktır. Hangi parti ka-
patılmışsa yeri yeni bir oluşumla doldurulur. Politikada boşluk
yoktur. CHP gider SHP gelir, DSP gelir, hatta HEP gelir. DP ka-
patıldı da ne oldu, AP, YTP gibi partiler ortaya çıkrvermedi mi?
Atatürk, "CHP siyasi bir okuldur" demişti. 70 yıllık CHP'nin
yerini başka partiler almak istedı, ama CHP'nin bıraktığı büyük
boşluk doldurulmuş olmadı. Ecevit, inönü adları bile CHP'nin
tüm üyelerini, yandaşlarını, bu partiye oy veren yığınları yeni pa-
tilere kazandıramadı CHP gerçekten bir okuldu, bir kurumdu,
bir tarihsel anıttı. Şu gerçeğı de görmek gerekir, ne Ecevit'in
DSP'si ne de İnönü ve eski CHP'li bakanların, milletvekillerinin
çoğunlukta oldukları SHR genel seçimlerde CHP'nin oy ortala-
ması olan yüzde 35'leri elde etti.
CHP yeniden ortaya çıkmalı mı?
Bu soruyu birçok yönden tartışmak gerekir. Belki de bir pa-
nelde, bir forumda konu bütün ayrıntılanyla görüşülmeli. Ece-
vit'iyle İnönü'sü, Baykal'ı, Necdet Uğur'u, kısacası CHP'nin ya-
kın tarihinde etkin görevlerde bulunmuş kişileriyle CHP'nin 1990
yılında nasıl bir nitelik ve kişilikle yeniden 'doğabileceği' irde-
lenmeli...
Hikmet Bilal 'CHP ve Sonrası' kıtabında CHP'nin son iki ku-
rultayını uzun boylu anlatmış. CHP'nin a olağanüstü kurultayında
yapılan konuşmaları, tartışmaları anımsamak gereklidır. Bu ku-
rultayda CHP'de Genel Merkezcıler, Topuzcular, Baykalcılar, Sol
muhalifler gibi topluluklar karşı karşıya gelmışti. Parti meclisi ye-
niden kurulmalı mı, kurulmamalı mı? Kurultayın başlıca konusu
olmuştu. Genel Başkan Ecevit boyle bir isteğin karşısındaydı,
oysa karşı gruplar parti meclisinden yanaydı.
Olağanüstü kurultayda önde gelen CHP'lilerin yaptıkları ko-
nuşmalardan birkaç cümle almak o günkü durumu iyice aydın-
latmaya yetecektir! "Suç yok, suçlu yok. Ama kusur var, kusur-
lu var. O kusurlu da sizsıniz genel başkanım", "Biz halka sözü-
müzün eri olmadığımızı gösterdik. Biz güven veremedik. Düze-
ni değiştirmek için iddialıydık, bunu yapamadık. Şikâyet ettiği-
miz düzenle bütünleştik". "Biz seçimlerde emekçilerin, işçile-
rin, memurların oyunu kaybettik. İlk kez seçmen CHP'yi yalan
sflylüyor diye suçladı. Sonuç olarak genel başkana güven oyu
vermiyorum."
Olağanüstü kurultayın en ilginç konuşmalarını yapanlar De-
niz Baykal, Turan Güneş ve Necdet Uğur olmuştu. Baykal, ge-
nel başkana şu suçlamalan yöneltiyordu: "Devrim sdzünden kor-
kar hale geldik. Mıtıng alanlarında bıze karşı çıkan gençlere biz
de karşı çıkarken bir anlamda Türkiye'nin başka kesimlerine gü-
ven vermeye çalıştık. Biz, bizimle beraber yürüyen insanları kar-
şımızaaldık." Baykal doğrusu ya bugün sürdürdüğü uygulama-
ya iyice ters düşen şu sözteri de söylemekten çekinmemisti: 'Tas-
fiyeyi öngören bir politika ile meseleye yaklaşmak partiyi güç-
lendirmez. Dikensiz gül bahçesi yaratmak ve sorunlan böylece
çözmek fikri yanlıştır."
Derler ki CHP'nin son kurultay delegelerı bir araya gelsin,
CHP'yi eski statüsüyle kursun. Bence bu görüş gerçeğe aykırı-
dır. Gördüğümüz gibi CHP son kurultayı beş altı ayrı grubun ça-
tışmasıyla geçmiştı. Yeniden aynı duruma düşmek yanlış ola-
caktır. Yapılması gereken şudur: CHP'nin son kurultay delege-
lerı; SHP'nin, DSP'nin kurultay delegeieri, hatta HEP'nin dele-
geleri büyük bir kurultay halinde toplanabilirlerse CHP'nin yeni
oluşujnu bir anlam ve değer taşıyacaktır. CHP'nin altı okla sim-
geleşen Cumhuriyet Halk Partisi'nin yandaşları bugün SHP'de,
DSP'de ve HEP'te toplanmıştr. Bu üç siyasal kuruluşun bir araya
gelip CHP'de bütünleşmeleri, sosyal demokrat bir güç olarak
ortaya çıkmaları ülkemize büyük yarar sağlayacaktır.
CHP'nin son olağanüstü kurultayında Necdet Uğur'un söyle-
dikleri şu sözler bugün de değerini koruyor:
"CHP düzen değiştirme partisidır, kurulu düzen partisi ola-
maz."
Bir düş mü, bilemem! Ama düşleri gerçekleştirmek bir çaba,
bir istenç işidir. CHP'nin mirasçısı olduğu savında bulunan bü-
tün sosyal demokratlar, laikliğe, halkcılığa, demokrasiye inananlar
büyük ve geniş kapsamlı bir oluşumda bütünleşirlerse "düzen
değişme", daha iyı bir düzene, bir yaşama ulasabilme gücü ya-
ratılmış olacaktır.
TEŞEKKÜR
Ameliyatımı başarıyla gerçekleştirerek beni sağhğıma
kavuşturan
Sn. Prof. Dr. ERHAN ONUK
Dr. ŞÜKRÜ BOZKURT
Dr. MUSTAFA ŞARE
Dr. ERCÜMENT TEKİN'e
ve Gazi Hastanesi Genel Cerrahi Servisi'nin tüm
çalışanlanna teşekkur ederim.
LEMAN TEKİN
Arabesk Yozlasma
Çağdaş bir dünyada uygar insanlar gibi yaşayabilmenin yolu, sorumluluk
duygusundan geçmektedir. Tersi durumda, yaşamımızın her kesitinde,
kendi yarattığımız arabesk özgürlüğü ve arabesk demokrasiyi sürdürmeye
mahkûm olacağız.
Yrd. Doç. Dr. GÜL ÇETİNOR W. Basın Yayın Y.Okulu
Büyük kentlerde yaşamak gittikçe zorlaşı-
yor. Artan nüfus, ışsizlik, altyapı eksiklikleri,
konut sorunu, hava kirlüigı, başta gelen neden-
ler. Bir deiçgöç...
Köyden kente göçün temelinde yatan çeşitli
kaygüar, bu büyük hareketliliğin getireceği
sosyo-kültürel değişiklikleri bizlere unuttur-
makta, daha doğrusu arada sırada gündeme ge-
tirmekte... O da basın ve TV yoluyla. Okuya
okuya, seyrede seyrede toplumun temelinde ya-
tan sosyal dayanışmalann ve kültür gerçeğinin
saptınlmış biçimlerine ahşkanlıklar başladı bi-
le...
Bu gerçeğin gözardı edilmesiyle büyükJü kü-
çüklü kentlerimizde yaşayan insanlar, güzelim
geleneklerinden uzaklaşıp, bir karmaşaya, yay-
gın deyimı ile arabesk kültünln içine dalmıştır
isteıistemez...
Arabesk, bir yaşam bicimidir, taşradan ge-
lip merkezin çevresinde yerleşen ve gecekondu-
lu olarak tanımlanan yeni bir sosyal sınıfın
oluşturduğu bir anlayıştır. önceleri fazla
önemsenmeyen, bu sınıfa özgü olarak nitelenen
arabesk, zamanla tüm toplumu etkisi altına al-
mış ve artık devletin bile gözardı edemedıği bir
'"sosyal gerçek"liğe dönüşmuştür.
Yer değiştiren ve köyden kente göçen insan-
lann ortak özelligi, geride birtakım değerler,
yaşam biçimleri bırakıp, bilinmeyene doğru bir
atılıma girmeleridir.
Umut ve hayal kınklıklan, özlem ve Ofke,
nefret ve pişmanlık duygulan, tepkileri, davra-
mşlan, yeni yaşamlannda ifadesini en açık bir
bicimde önce muzikte bulmuştur. Egemen kül-
tür anlayışına göre, erkeklerin ağlamasının
ayıp sayıldığı toplumda, duygulannı en abar-
tılı biçimde dile getiren, kendisini yerden yere
atıp ağlayan sanatçılar yüceltilmekte, hayran
kitlelerini peşlerinden sürüklemekteler. Çünkü
Anadolu erkeği, kendisinin gösteremediği isya-
nı sahnede görmekte, kasetten dinlemekte, bir
anlamda sanatçı ile özdeşleşerek duygusal bir
boşalım yaşamaktadır.
Kadınlanmız ise vazgeçemediğimiz Doğulu
erkek imajını yansıtan, ama ruhlanna, duygu-
larına hitap edebilen bu seslere hayran olmakta
ve hayal dünyalan kurmaktalar.
Müziğin dışında, ev dekorasyonundan mo-
daya, yemeklerden eğlence biçimine kadar pek
çok alanda arabeskleşme, bütün hızıyla sür-
mekte, kentlileşemeyen köylülerin yarattığı
köyleşen kentler buyük bir hızla artmakta. Bu
açıdan bakıldığında, büyuk kentler başı bozuk
bir demokrasinin alabildiğine yaşandığı yerler
görunümüne gelmektedir. Ancak halkın büyük
çoğunluğunun ve idarecilerimizin inandığı gi-
bi, demokrasi, herkesin istediğini yapabilme
özgürlüğü değildir... Özgürluk her şeyden önce
sorumluluk gerektirir. Toplumun düzen ve sü-
rekliliği için var olan kurallarla sınırlı bir özgür-
lük anlayışı, sosyal demokrasinin temeli olabı-
lir. Sınırsız özgürlük ancak anarşi doğurur.
Direksiyona geçen kişi, kurallan hiçe saya-
rak başkasımn hakkına, can ve mal güvenliği-
ne tecavüz ederken, belki de demokrasinin son-
suz özgürlük ilkesinden yararlarunakta, ancak
karşısındakinin temel özgürlüğü olan yaşama
özgürlüğünü tehlikeye sokmaktadır.
Bir ülkenin trafik sorunu, sosyo-kültürel ve
ekonomik yapısının avnasıdır. Kısa yoldan kö-
şe dönme politikalannın, açgözlü ve sabırsız bir
yükselme hırsınm egemen olduğu, eğitim ve öğ-
retimin çağdaşlaşamadığı toplumlarda, vatan-
daşlann trafık kurallanna uymalan pek bek-
lenemez. Hak, hukuk gözetmek, sabır ve hoş-
görü içinde olmak, asgari bir matematik, fizik
ve mantık bilgisini gerektiren hız kontrolü, za-
manlama, refleks ve ekonomi gibi kavramla-
ruı geçerli olabilmesi bu koşullarda olanaksu.
Aynca kağnıdan traktöre, traktörden hızlı
taşıtlara geçiş de hâlâ etkinliğini sürdü^Tnekte-
dir. Bugünkü trafiğimizin içinde bulunduğu
durum bir tür arabesk tutumun ürünüdür.
Son 3 yılda 20.000'den fazla kayıp verdik,
bir o kadar da sakat vatandaşlanmız yasamla-
nnı sürdürüyorlar... Maddi zararlar milyarlar
düzeyindedir. Bir yılda kesilen trafik cezaları
80 milyar TL.'sini geçtiği halde olajiar azalma-
mıştır.
Bugünkü yetersiz önlemier, yüzeysel eğitim
ve halkın anlayış biçimi değişmediği sürece,
arabesk trafiğimizin de düzeleceğini sanmıyo-
nım.
Çağdaş bir dünyada uygar insanlar gibi ya-
şayabilmenin yolu, sorumluluk duygusundan
geçmektedir. Tersi durumda, yaşamımızın her
kesitinde, kendi yarattığımız arabesk özgürlü-
ğü ve arabesk demokrasiyi sürdürmeye mah-
kûm olacağız.
Bu ay Vizyo Vizyon'un Temmuz sayısında:
'90 yaz koleksiyonlannda
beyazdan vazgeçilmedi.
Kerim Abdülcabbar çocuk
modasına tepeden baktı.
Hasan Cemal,
"Hayatımda hiç olmazsa bir
roman yazmak isterim", dedi.
Bu yaz herkes çizgili oldu.
Pembe geldi.
Hasırdan plastiğe,
ketenden deriye çantalar
çeşHlendi.
Zeynep Fadıllıoğlu yaz
kıyafetlerini giydi.
Antalya Kaleiçi'nden çok özel
bir haftasonu geçti.
Türkan Saylan, Erdogan Alkin,
Adnan Çoker, Erol Manisalı,
Vedat Yerlici, Süha Toner, Kaya
Çilingiroğlu albümlerde
meslekteki ilk yıllarını
hatırladılar.
Ahmet Levendoğlu "Aldatma"
ve "Tlyatro Stüdyosu" ûzerine
konuştu.
Tüm aksesuarianyla teknede
yaz keyfi yaşandı.
Füruzan, Beral Madra, Kürşat
Başar, Selim İleri, Coşkun Kırca,
Zeynep Oral, Mehmet Barlas,
Haluk Şahin, Doğan Hızlan tatil
için kitap önerdi.
İncila Tuna'nın
Yeniköy deki stüdyo^vi gezildi.
Faruk Yener yeni kitabından söz
etti.
Fransız modacı Louis Feraud
"Bir portre'ye komık oldu.
Tuğrul Şavkay "Kuplar'ın
inceliklerine girdi.
Aziz Nesin bir öykü yazdı.
Semih Gûnver içinden geldiği
gibi yazdı.
[şte bunlar çok moda oldu ve
İstanbul Rehberi ile yazın en
sıcak günleri ve geceieri başladı.
PENCERE
Memuıi..
ANAP işin kolayını buldu, ne sorarsan yanrtını hiç sıkılmadan
veriyor.
Diyorsun ki:
Pahalılık aldı yürüdü...
— Ohooo, diye yanıtlıyor, pahalılık her zaman vardı. Kırk yıl
öncekı gazeteteri açıp baksan pahalılıktan yakınmalan görürsün.
Pahalılık yeni bir şey değil...
— Memurlar ağlıyor...
— Ne zaman ağlamadı ki!.. Gazete koleksiyonlarına bir göz
atarsan görürsün ki memurun şikayeti hiç kesilmemiştir.
Doğrudur.
Pahalılık hep yakınma kaynağı olmuştur; memur da hep ge-
çim sıkıntısından şikayetçidir.
Ancak 1980'lerde değişen bir şey var. Enflasyon yapısallas-
mış, yûzde 50-60-70 dalgalanmalarıyla yıllarca sürmüştür. Eski
dönemlerde böylesine azgın bir enflasyon canavarı yoktu, önü-
ne geleni paralayıp yuvasını yıkmıyordu. Bu canavarı besleyen,
büyüten, halkın üzerine salan ANAP iktidarıdır.
Memurlann durumu cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde bu
kadar kötülemedi
•k
Ne var ki memurun kurtuluş yolu da hiçbir zaman bugünkü
kadar aydınlanmamıştı.
Nedir o yol?
Nereye çıkar?
Bilınçlenen memur artık sorunlannın çözümünû biliyor; grev-
li,toplusözteşmelısendikal haklarını istiyor; "emir kulu" artık çağ-
daş kişiliğini kazanacak, yukardan kendisine verilen zamla ye-
tinmeyecektir.
Türkiye'nin neredeyse resmi devlet politikasına dönüşen amacı
AT'ye girmek değil mi!.. Ne olacak AT'ye girince? AT'nin demok-
rasi ölçütlerinde memurun sendikal hakları da yer alıyor. Öyley-
se bugün sendikal savaşıma giren memurun eylemi de evren-
sel demokrasinin Türkiye'de gerçekleştirilmesini istemekten baş-
ka bir şey değildir.
Memur, sendikasını kurar; toplusözleşme masasına oturur;
hakkını arar; kimliğini bulur; kişıliksız sayılmaktan kurtulur. Ül-
kede yaratilan ulusal gelirden hakkına düşeni istemek yolu açıl-
dı mı, memur yakınmaktan kurtulacaktır; çünkü hak istemek baş-
ka, yakınmak başka...
Şimdi memur ağlıyor...
ANAP alay ediyor:
— Ne zaman ağlamadı ki!.. Cumhuriyet tarihinde memur hep
yakındı...
*
Dünya değişti.
Çağ atladı..
Türkiye çağın gerisinde, baskı rejiminin karanhğında, geçmiş
yüzyıllarda yaşıyor. Bizım ülkemizde devletin bir yüksek memu-
ru gazete kapatıyor, matbaa mühürlüyor, yurttaşı sürüyor, hem
de sorgusuz sualsiz yapıyor bu işi; ne mahkeme var ne yar-
gılama var, emir çıktı mı tamam...
Vali de bir memur değil mi?
Ama Türkiye'de devlet, memuruna kanun gücünde kararna-
meyle bu yetkiyi verirken grevli, toplusözleşmeli sendikal hak-
larını vermiyor.
Memurun kımliği yok..
Kişiliğı yok..
Emir kulu..
Çağdaş demokrasi gereği, sendikal haklarına kavuşan me-
murun başı dikleşecek..
•
Bızim ülkede öteden beri bir oyun oynanır. Memura zam gün-
deme girdi mi ağır ve oturaklılar devlet adamhğı rolünde sahne-
ye çıkarlar:
— Bütçenin dengeleri elvermiyor, memura zam yaparsak so-
nu^ hayııiı olmaz...
ANAP bu lafları bir yana bıraksın, memura sendikal haklannı
tanısın!.. Bu da parayla değil ya!.. Yüzde 20 oyla Meclis'in ûçte
ikisini kaplayan ANAP daha ne duruyor?
Bekir Coşkun'un
İLK KİTABI
10 GÜNDE 5.BASKI
BEKİR COŞKUN
DÖVLET
VERSO YAYINCILIK
KONURSOK.13/7 Tel: 1179747
DAĞITIM :
ANKARA
ADAŞ - DOST - IMGE • DORUK (Ank )
ARKADAS - CEMMAY • EVRIM (Ist)
ILER! (Izmır) • ILYADA (Mersın)
CUMHURİYET KİTAP KLUBU
tLAN
İZMİR 4. İCRA TETKİK MERCtl
HÂKİMLİĞt'NDEN
Dosya No: 1990/487
Dilekçi: Göktürk Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
Refik Tulga Cad. 436 Sokak No: 20/1 Çamdibi - Izmir
Yukanda israi ve adresi yazılı bulunan dilekçinin, alacaklılan ile
konkordato akdetmek uzere hâkimliğimize 27.6.1990 tarihinde mü-
racaat elmiş olduğu ilan olunur.