25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 28 OCAK 1990 Boston'dan Bir deniz ülkesinde Annabel LeeYüksek sesle şarkı söyleyen ayyaşlar, gemici fenerleri, esrar ve hüzün, her şey, evet her şey yüz seksen yıl önce bu kentte doğan Edgar Alan Poe'yu anımsatıyor. Madrid'den Piano Bar'da 'klark' çekmekKlarkçı Lenor, iki şarkı arasında biryantinli saçlarını sıvazlayarak az sonra söyleyeceklerinin önemini belirtmek içinhafifçe öksürdü. NEDIM GURSEL BOSTON — Limanda, dev vinçlerle depoların arasına sıkış- mış basık bir meyhanede anımsa- dımonu. Yüz seksen yıl önceydi. "Se»elerce senelerce evveldi / Bir deniz ülkesinde / Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz / tsmi Annabel Lee". Evet yüz seksen yıl önce burada, okyanusun dalgalanndan korunmak için yelkenli gemilerin demir attığı bu kuytu limanda doğmuştu. Babası alkolikti, anne- si güzel mi güzel bir tiyatro oyun- cusu. Babasıııın sonunu bilmiyo- ruz, annesiyse yirmi dördünde ve- remden öldüğünde gece ayışığın- da açan bir nilufer kadar beyaz ve guzeldi. "Aldılar gotürdüler el iis- liinde / Koyup gittiler beni / Me- zan oradadır şiradi / O deniz ül- kesinde." Boston'da bir liman meyhane- sinin tahta masasına oturmuş her biri sirke kupıi biıyüklüğündeki biralarıdevırirken'Annabel Lee' nin şairini ammsamamak müm- kün mü? Yüksek sesle şarkı söy- leyen ayyaşlar, gemici fenerleri, esrar ve hüzün, her şey, evet her şey yüz seksen yıl önce bu kentte doğan Edgar Allan Poe'yu anım- satıyor. Onun fantezilerle dolu öykülerini, şiirlerindeki ince bel- li, uzun siyah saçlı solgun kadın- ları, küf kokan odaları, alkol de- nizinde boğulan mutsuz insanla- rı. Bir cesetle birlikte duvara örü- len kara kediyi, yarasa ve karga- ları. Evet özellikle de bir kış ge- cesi, bu geceki gibi aralık ayında bir gece yarısı pencereye vurup içeri girdikten sonra başucu- nuza tuneyerek cırlak sesiyle "Nevernıorel" (Bir daha asla!) diye haykıran o uğursuz kuşu. Yaşam tum acıları, yitirdiğiniz tüm sevdalarıyla bu sestedir artık. Gece, lambanın ışığında kuzguni bir kargadan başka konusabilece- ğiniz tek canlı yaratık yoktur. O da "Nevermore!" diye yanıtlar her sorunuzu. Ne ölüler canlanır ne bir haber geJir yitirdiklerinden. Edgar Allan Poe önce annesi- ni, sonra uvey annesini, ilk âşık olduğu kadını, sonra da çocuk yaştaki karısı Virginia Clemm'i yi- tirdi. Sevdiği kadınlann ölümü kahredici, yıkıcı bir pişmanlık duygusuna yol açmadı onda. Tam tersine ölumle tanışmasını, gide- rek aşkın ölumle özdeşleşen yüzu- nü benimsemesini kolaylaştırdı. Öyku ve şiirlerinde kadınlann ölümü bir derin mutluluk gibi ya* şamalan, dünyayı genç yaşta bı- rakıp gitmeden önce kendilerini, bedenlerinden, giderek cinsel is- teklerinden soyutlamaları, her türlü kötülükten arınmış duru ve saydam yaratıklara dönüşmeleri bundandır. "O çocuk ben çocuk / Memlekelimiz o deniz ülkesiy- di / Sevdalı değil kara sevdalıy- dık / Ben ve Annabel Lee." Ez- bere bildiğinı ender şiirlerdendi "Annabel Lee". Yıllarca önce ben, Balıkesir'de ilkokul oğrenci- siyken dillerden düşmezdi. Herkes kendine göre okur kendine göre ağlardı. Ne güzel, unutmamışım. Şimdi Boston'da, okyanusun bi- le soğuktan donduğu bu deniz ül- kesinde, dinlemekten bıkmadığım bir kış masalı gibi ısıtıyor içimi: "Biz daba bahtiyardık melekler- den / Onlar kıskandı bizi / tşte bu yüzden göze geldi / Şahidim- dir herkes ve o deniz ülkesi / Üşö- dü ru'zgftnndan bir bulutun / Gii- zelim Annabel Lee." Bu doku- naklı dizelerin şairini Boston'da bir meyhanede düşunüyorum. Sevme isteğinin özyıkıma dönüş- tüğu, her satınnda ölüm kokan şu mektubu yazıyor sevgilisi Annie Richmond'a: "Upuzun ve igrenç bir mulsuz- luk gecesi boyunca yattım ve ag- ladım. Gıin doğunca kalktım ve açık havada hızlı bir gezüitiyle ka- famı sakinleşlirerek rahatlamaya çalıştım, ama hiç işe yaramadı; şe>tan acı çektirme>i siirdiirdii. Sonunda iki ons lavdanum aldım ve otele uğraroadan Boston'a donmek için posta arabasına bitı- dim. Boston'a vannca size kalbi- mi açıp çektiğira acılann direnme giicumü aştığını belirten bir mek- tnn v»7Hım At-rt.nri»n. avnlırken Edgar Allen Poe (1809-1849) bana verdiğiniz son kutsal sözü, her koşulda ölum döşeğimde be- ni görmeye gdeceğinize ilişkin sö- zunüziı anımsattım. Beni Bos- lon'da nerede bulacağınızı belir- terek gecikmeden gelmeniz için yalvardım. Mektubu bitirince lav- danumun >ansını içip postaneye koştum; öbiir yanstnı sizi görnıe- den içraeye niyetim yoklu, çünkü Annie'nin sözünıi tutacağından bir an bile kuşku duymadım. An- cak ilacın etkisini besaplajama- mışım, çünkü postaneve varma- dan tüm bilincimi yitirdiğimden mektubu yollayamadım." Mektup, Annie'ye ulaşamadı- ğı için Annie, Eddy'yi görmeye gelmemiş. Bunun üzerine ölüver- mış Eddy'cik. Aşın alkolden ve kırk yaşında Boston'da bir liman meyhanesinde kafalar dumanlı, kadehler boş. Kimsenin umurun- da değil Eddy'nin sonu. Oysa o buralarda dolaştı, bu sokaklarda yürudu, bu limandan demir alan bir gemiyle atalarırun yurdu İngil- tere'ye yelken açtı. Onu püriten Boston burjuvazısi anlamadı ama bir başka şair, toplumun katı ku- rallanna uyamadığı için dışlanan "Albatros"un yazarı Baudelaire bağrına bastı. Ne var ki Baude- laire de kırk altısında içkiden 61- dü. Demir alıp yaşamı boyunca düşlediği deniz aşırı ulkelere va- ramadan, felçli ve kahır içinde. Garson bira getir! MİNE G. SAULNIER MADRİD — Rüzgârlı ve yağ- murlu Madrid gecesiyle Piano Bar'ın arasında bir çift yaylı kapı ve vestiyerci kız var. Sıcacık ve es- mer. Nedense hep kadın olur ves- tiyerciler. Hanırnlar tarafından so- yulmak daha nu hoş acaba? İçe- risi tıklım tıklım. Saat gece yarı- sı, bire geliyor. Köşedeki piyano- da yaşlı bir adam. Siyah smokin giymiş, kol ağızlan hafif parlama- ya yüz tutuk. Gozlerinde kırk yıl önceki se\da dolu pırıltıyla, yanın- da ayakta duran tombulca kadı- na ilk notaları veriyor. Kalın kır- •nızı dudaklannı aralayıp, yumu- şak gerdanından suzülen güzel se- sini koyveriyor. "Piano Bar"ın özelliği, haftanın belli gunlerinde özgün operet parçalarının çalınıp söylenmesi. "Zarzuela" adı veri- len bu operetleı öylesine Madrid ki! Piano Bar'ı dolduran Madrid- lilerin hemen tümü bu Zarzuela" şarkılarını ezbere biliyor ve orta yaşlı mezzo sopranodan sonra bir kaşıyla "klark" çekip gıdısını çı- kara çıkara solo yapan Lenor*a eş- lik ediyorlar. Klarkçı Lenor, iki şarkı arasın- da biryantinli saçlarını sıvazlaya- rak az sonra söyleyeceklerinin onemini belirtmek için hafifçe ök- surdü. Bu gece muşteriler arasın- da pek değerli bir Zarzuelacı ar- kadaşlan vardı. Çok çok alkışlarla çağırırsak, belki bir iki şarkı söy- lemek üzere sahneye gelmeyi ka- bul edebilirdi. Adı Adolfo idi ve bizi kırmamalıydı. Biz dinleyicile- rin yüreklendirici alkışlan altında ve sıradan insanlann arasmdan 1.80 boylarında pek yakışıklı bir New York'tan Feminist tarih anlayışıTarihçi Marija Girnbutas, Yunan Barış Kuşu Tanrıçası'nın silahlı, savaş başlıklı Atina tanrısı haline getirildiğini ortaya çıkardı. ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK — "Milattan 4500 yıl önce, sadece tannçalann yöneftiği dunyaya barış ve buzur hâkimdi. Insanlar, öldurmek için silah uretmek yerine muhtesem ta- pınaklar, estetik harikası evter, birbirinden güzel testiler, vazolar, heykeller yarattılar. Yarabcılıgın ve istikrann egemen olduğu yüz- yillar yaşandı. Kimse aklına savaşı getirmedi. Şiddet bilinmedi. Top- rağa baglı topluluklar kadınlann egemenlikleri altında banş içinde yaşadılar. Kadınlann egemenliği Güneydoğu ve Orta Avnıpa'da milattan önce 7000 ile 3500 yılla- n arasında, Batı Avnıpa'da ise 4500 ile 2500 yıllan arasında de- vam etti. Daha sonra göçlerle bir- likte tanrılı loplumların işgalleri başladı. O gun bugündür dünya saldırgan erkek geleneği ile yası- yor. Şiddete dayalı olmayan, dün- ya merkezli gerçek Avrupa kültür gelenegi ise günümüzde yeni >eni keşfedili>or." Çocuklar bundan sonra tarihi boyle öğrenecekler. Şimdiye değin büyuk çoğunluğu erkek tarih bi- limciler tarafından yazılan kitap- lara alternatif, tarihi "feminist" bakışia inceleyen kadın tarihbilim- cilerin araştırmaları yayımlanma- ya ve henuz çok etkin oimamak-' la birlikte okul ders kitapları ara- sına girmeye başladı. Yukanda ozetlenen araştırma UCLA Üni- versitesi'nde ders veren tarih bi- limci Marija Gimbutas'a ait. Gimbutas Yugoslavya, halya ve Yunanistan'da 16 yıl boyunca ta- rih araştırmaları yaptı, 20 kadar kitap yazdı, iki düzine yabana dil- de araştırmalannı sürdürebiliyor. Kısacası tarih bilimcilerin ciddiye aldıkları bir araştırmacı. Yaptığı ZürihHen Isviçrelileştirilenler2. Dünya Savaşı'ndan sonra İsviçre uyruğuna geçenlerin çoğunluğunu Doğu Bloku ülkelerinden bir yolunu bulup buraya kapağı atanlar oluşturuyor. DOGAN ABALIOĞLU ZLTdH — Pazartesi günü kent evinde, yöneticilerin de katılunıy- la 261 kişinin tsviçreli oluşlan tö- renle kutlandı. 1989'da ortaya çı- kan bu sayı, salt Zurih'e ait, di- ğer kantonlardaki çizelgede yer al- mıyor. Her yıl yinelenen şenlik ol- dukça problemli bir işlem, öyle her isteyenin onaylanması söz ko- nusu değil. Genelde 10 kere 365 gün bu ülkede kesintisiz kaldığı- nızı belgelemeniz geTekiyor. Kent yönetimi tarafından görevlendiri- len bir kişi (ki sonradan vaftiz ba- bası örnegi babanız diye adlandı- nlıyor) çevrenizde soruşturmaya başlıyor. Bir gün de evinize geli- yor, aile içi düzeninizi, okuduğu- nuz kitapları inceliyor, poütik du- şüncelerinizi, görüşlerinizi de içe- ren sorular yöneltiyor size. Aradan belli biı süre geçince bu kez kabul edilmeniz için hazırlı- ğa başlamanız öneriliyor. Koşul şu: İsviçre Vatandaşlık Kanunu'n- dan haberdar olmanız, İsviçre ağzıyla konuşulanlan anlamanız, yanıtlamanız. Doğal orta öğrenime geri dö- nuşle; golleri, akarsulan, dağla- n, tepeleri, Jürg Jenatsch'tın ki- şiliğini, VVilhelra TeM'in elmayı vuruşunu, tsviçre'yi ve kenti yö- netenleri de bilmeniz gerekiyoı. Böylece bayanların sorunlan bitiyor. Baylarda ise yaşın sonu- cu askerlik, sivil savunma, gönül- lü itfaiyecilik gibi her Isviçrelinin zorunlu gorevlerine katkı var. Özellikle lkinci Dünya Sava- şı'ndan sonra İsçivre uyruğu- na geçenlerin çoğunluğunu Doğu Bloku ülkelerinden bir yolunu bu- lup buraya kapağı atanlar oluştu- ruyor. İmdi konu değjşti. Orta Avru- pa'nın bitki ve küçük hayvanlar için yaşam koşullannın en elverişli olduğu; kimsenin yaklaşamama- sı nedeniyle milli park konumu- na erişen araJıklı iki-üç sıra dikenli tellerle sapfanan sınır (çizgisi de- meyelim) kuşağı yer yer delindi. Yani bundan böyle İsviçreliyiın diyebilmck için aranan özellikle- rin en önemüsi değişti. Beni sorarsanız, hâlâ T.C. va- tandaşıyım. Gerçi AT'nin İsviç- re'yi ekonomik yönden bir ada görünümüyle kuşatması örneği, son Avusturya vizesi biz sade va- tandaşı da mavi pasaportuyla kıs- kıvrak bağladı. Artık kendi ülke- mize bile sorunsuz gidebiliyoruz diyemeyeceğim. Bazılarımızın uçaktan inişte başma gelerJeri du- yuyonız, okuyoruz. Yani kente- vinde, "tsviçrdiyim, kıvançlıyım" sözlerine karşılık biz halen, "Ne mutlu Türkum diyene" demeye uğraşıyoruz. Bizi bu duruma du- şürenlerin utanmasını ise bekle- mek boşuna. Ahmet Erdoğdu Em. J. Tegmen . Unutmayacağız... AİLESİ Ocakl982 MAMAK CEZAEVİ Ahmet Erdoğdu Em. J. Teğmen Ocakl982 MAMAK CEZAEVİ Karanlıklarda yine senin şarkını söyleriz... söyleyeceğiz... Arkadaşlan Adına TUSUPÇAKER Ahmet Erdoğdu Em. J. Teğmen Occ*1982 MAMAK CEZAEVİ Karanlıklarda yine senin şarkını söyleriz... söyleyeceğiz... Arkadaşlan Adına NECATİÖZKAN '/ v ; NEÇMETTİN BÜYÜKKAYA'yı Aramızdan koparılışının 6. yılında anıyor ve yüreğimizde yaşatıyoruz. Vedat Aydın, Mu«a Çelik, Hatip Dicle, Özgttr Gencan, Fethi Cümü«. Şerif Cttndttz. Talat Inanç. Ha«im Özkoyuncu, Nureltin Salmaç. Salih k, Sez^in Tanrıkulu, Lmil l »lun. Mehmeı VtıraK Beşir ) ılnıaz. M A N A G E R S A leading firm in Marmaris, operating in the yacht tourism sector is looking for: | OPERATIONS MANAGER Responsibte for the overall management and coordination of a marine-oriented tourism business, the successful candidate will possess follovving qualifications: » University graduate. » Excellent command of English language. ™ Professional or amateur experience in yachting vvithin Turkey or abroad. ^ Pleasant personality required for leadership I and public relations. B ASSISTANT MANAGER > (Finance&Administration) Responsible for every aspect of financial management and marketing of services rendered by the company, the successful candidate should possess the follovving profile: ™ University degree in BA. ™ Minimum 10 years of experience in accounting, cost control, budgeting and admınistration. " Famıliarity with personal computer systems. Attractive salary and fringe benefits vvill commensurate with experience. All applic.ants are requested to submit their resumes and recent photos to: ROM AJANSA.Ş. AhularSokağı,No.18 Ettler 80630 İSTANBUL Applıcatıons vvıll be treated ın strıct confıdence. Notre Dame de Sion ve Filoloji mezunu öğretmenden Fransızca dersler. Tel: 346 86 10 araştırmalarda iki bin yıl boyun- ca Avrupa'yı etkisi altında buiun- duran tanrıçanın, MÖ 4300 yılla- nnda tanrıya donuştüğunü, Yu- nan Banş Kuşu Tanrıçası'nın ise si- lahlı, savaş başlıklı Atina tanrısı haline geldiğini ortaya çıkardı. Gimbutas, neolitik dönemin toprak çanaklarını ıncelerken. semboUerin zaman içinde kendi- lerini nasıl tekrarladıklanna baka- rak bulmacayı çözdüğünü söylü- yor: "Semboiierin inanılraaz şekil- de zaman içindeki tekran sadece geometrik grafitiden ibaret olma- dıklannı kanıtlıyordu. Bu da bi- zim en eski insan kökenimizin tan- nça kultürünc dayandığını, bunun Avrupa'nın işgaline değin sürdü- ğiinii ve nihayej Stalin ve Hitler gi- bi diktatörlerin ortaya çıkügını kanıtlıyor. Yapılması gereken kö- kenimize geri donmektir." Aynı sekilde kadın araştırmacı- lann artması ile psikanaliz dahn- da ortaya çıkan "feminist yaklaşımh" incelemeler eğitım dünyasına katılıyor. Kadınlan ze- kâca eksik, ahlakça bavağı" ola- rak tanımlayan Freud'ün çalışma- larının etkin olduğu psikanalizden feminist diskurun yaygmlaştığı ye- ni bir döneme giriliyor. Freud'ün öğretisinin "kadınla- nn 'erkeklik' organlannın eksik- liğinden dolayı sakat olduklan" anlayışının tersi olan yeni disku- ra gore "erkekler annelerinin gü- cünden ötüriı dehşete duşmuş, ka- dınlara karşı içerlerais durumda- lar." Giderek daha sık söz edilen bu tur "feminist bakışlı" araştırma- ların her gün biraz daha kurum- sallaşmakta olduğu ve klasik eği- tim araçlan arasına girdiği göru- lüyor. tyimser feministler kadın bakış açısının politikaya daha faz- la yansımasının kaçınılmazlığın- dan kalkıp, 199O'lı yıllar için şöy- le bir öngörüde bulunuyorlar: "1990'n yıllarda kadınlardan da- ha çok söz edilecek. Kadınlar ilgi konusu olaeak, kadınlar yeniden keşfedilirken, erkeklere olan ilgi azalacak, erkekler giderek daha az ilgi çeken. sıkıcı bir cins durumu- na düşecekler." Adolfo ayağa kalktı ve spor ceke- tinin önünu ilikleyerek hanım müşterilerin hayran bakışlan doğ- rultusunda piyanoya yaslandı. Doğrusu Adolfo'nun sesi de ken- disi kadar hoştu. tlk şarkısım yüzakıyla bitirip karşı cinsten aldığı çılgın alkışlar yüzünden ikincisine başlayan Adolfo'ya serzeniş dolu laflar atıl- maya başladı: "Haydi Adolfo iki kişilik, sana da yeter bana da!.." "Saçlan da mis gibi canım!" Masalar şöyle bir karıştı ve Madridli kadınlar, dirsek atmak- tan sıkıca çimdiklemeye varan bir dizi uyarıyla Madridli erkekleri susturdular. Müziğe ara verilip gülmeler ve konuşmalar doldu- runca salonu gördüm onları. Da- ha doğrusu önce kulağıma sesle- ri çarptı, sonra görüntülerini ara- dım. Benim de ardadığım üçüncü bir dil konuşuyorlardı. — Dogu'daki gelişmeler hak- kında ne düşünüyorsunuz peki? — Umunımda değil. Fidel'e bir şey olursa... Çok üzuleceğim ama. Sustular. Bir yasak kapıya ku- lak dayamışçasına, utançlı bir il- gi, ürkek bir heyecanla dinliyor- dum onları. Aşık, hatta arkadaş bile değildiler. Sanki kadın önemli biriydi ve erkek, işyeri tarafından ona "bir gece Madrid", göster- mekle görevlendırilmişti. Kadın bir ara ayak değiştirdi. Erkeğin gözleri, kadının her an açılıp ka- panan dizlerine takıldı. Sigarası- nı yakarken sordu kadın: "Evli misiniz?" Sonra yanlış anlaşri- maktan korkarak ekledi: "Çocuk- lannız var mı?" Yaşlı ve kambur piyanist, eski smokini içinde guzel bir "swing" çalmaya başlamıştı. Dansa kalk- tılar. Dudakları yine gülumseye- rek açılıp kapanıyor, ama Fidel Castro'dan mı, yoksa yiten genç- liklerinden mi söz ettiklerini du- yamıyordum. Avnıpa'da trafik sorununun hiçbir şekilde bulunmadıgı tek başkent Tiran. Arnavutluk'ta özel oto satın alınamı>or. Tiran'dan Dünyadan habersiz gibiTiran'da kiminle konuşsak Enver Hoca ve yeni lider Ramiz Alia'nın 'yuceliğinden' söz ediyor. Doğu Avrupa'daki gelişmeleri 'çok komik' buluyorlar. STELYO BERBERAKİS TtRAN — Doğu Avrupa'da esen fırtınalı "pereslroyka" rüz- gârlannın 3 milyon nüfuslu Arna- vutluk diyannı etkilemediği ilk bakışta anlaşılıyor. Arnavutluk'- un Yugoslavya ve Yunanistan ile oluşturduğu sınır kentlerinde, 200 kadar yabancı basın mensubu ül- keye giriş yapmayı beklerken Ati- na'dan hareket eden bir "turistik" otobüs Arnavutluk sınırıru geçi- yordu. Son zamanlarda özellikle Yugoslav basınında da ve bundan alıntılar yapan Yunan basınında Arnavutluk'ta "bir şeyler oluyor" yolunda çıkan haberler, dunya ka- muoyunu yakından ilgilendirme- ye başlamıştı bir kez... Doğu Avrupa'daki' gelişmeler- den sonra, uygulamalı Marksist- Leninist yönetiminin ayakta kal- dığı tek ülke Arnavutluk olduğu için dünya yayın organlan, bütün dikkatlerini bu ülkeye çevirmiş, kendilerine yeni "raalzeme" ara- maya koyulmuşlardı. Bu nedenle, Atina'dan hareket eden "turistik" otobüsün içinde- ki "gözlemciler" de bu ülkede ne- ler olup bittiğini yakuıdan görmek istiyordu. Bu gözlemcilerin arasın- da biz de yer alma fırsatını elde ettik. Dünya kamuoyuna Arnavutluk hakkında birçok çelişkili haberler verilirken, Arnavutluk kendine özgü yaşamını sürdürüyordu. Ar- Belgrad'dan Büyük-küçük20bindinar Belgradlılar yüzbinJerle ifade edilen enflasyona rağmen lüks tüketim mağazalannı hiç boş bırakmıyorlar. ÜMİT ASLANBAY BELGRAD — Kentin içinde Tuna ve Sava nehirlerinin sarmaş dolaş olduklan yere çöken sis miydi bu kadar hüzun veren? Yoksa eski taş binalarla çevrelen- miş, parke taşlı sokaklara yetme- ye çalışan cılız ışıklar mı? Nostalji solunan, tarihi ve se- vimli restoranda, hareketli Balkan müziğine çırpılmayan eller neden, "Hür Dünya "ya öykündüğü her halinden belli "Taş Kulüp" adlı tek diskotekte, çılgınlıktan uzak bir sınırlı özgurlükle bacaklaıa uygun deviniyordu? Kalçaların hareketi neden son derece terbi- yeli ve olçulüydü? Tuna ile Sava'mn sularını ay- rıştırmak kadar zor muydu bu so- ruların yanıtları? Ama yöneticilerin bildikleri bir şey vardı: — Doğu Avrupa ulkelerindeki- ne benzer bir patlama olmaz Yu- goslavya'da... Neden mi? — Çünkü Doğu Avnıpa'nın yaşadıgı patlama, Yugoslavya'da yavaş ve yumuşak bir evrimle ger- çekleşmişti. Sorun bu kadar basit de değil tabii. 6 bağımsız cumhuriyet, 2 özerk bolgeden oluşan Yugoslavya'ya, çok partili sistem gelirse ne olur? Yanıtı bilinmeyen bir soru da bu. Yüzde binlerle ifade edilen enf- lasyonun durdurulması için Baş- bakan Ante Markoviç'in 3 ayı var. Devlet hizmetlerinin fiyatla- n ile birlikte ücretleri de dondur- duğu için sendikalar bu kadar sü- re tanımış kendisine. Hadi hadi bu bir 3 ay daha uzatılabilirmiş. Yoksa eski başbakan gibi grevler- le duşmesi, içten bile değil. "Tuvalet" büyuk-kuçuk 20 bin dinara, bir ayakkabı l milyon 120 bin dinara. Bu fiyatlara rağmen Belgradhlar, lüks tüketim malla- rı satan mağazalan hiç boş bırak- mıyorlar. Ortaiama milli gelir 2 bin 500 dolar çunkü. Yani Türki- ye'nin 2 katından fazla. Hal böy- le olunca paralardan 4 sıfır atıl- mış. Şimdi herkes önce fiyatlann yanına 4 sıfır ekJeyip hesabıru öyle yapıyor. Turistler ise ayrıca dola- ra çeviriyor. Belgrad'ın ortasında Cumhuri- yet Meydanı'nda kurulan açık ha- va sahnesinde, hava kararınca ha- reket başhyor. Romanya ile daya- nışma için şarkılar söyleniyor, şi- irler okunuyor. Eksi 4-5 derece- de toplanan genç yaşlı herkes al-. kış tutuyor. Minik Aieksandr'ı babası koltuk altlarından tutarak havaya kaldınyor, daha iyi gör- mesi için. Soluk renkli paltosunun bir ce- bine bir elini sokmuş, kızıl sakal- lı şair, Bükreş'e sesleniyor, ama "Yugoslavlann" anlamasını isti- yor; Aşağı yukarı şöyle: — Selam sana Bükreş Neden Belgtıd'dan gorünmu- yorsun? navutluk'ta tek bir yaprak bile kı- pırdamıyordu adeta. Sınır bölge- sinden sonra izlediğimiz Sarande- Tiran güzergâhında, işçi ve köy- lülerin fabrika ve tarlalarda "disiplinli" bir biçimde çalışma- larım sürdurdukierini, köy ve kent meydanlannda halkın "dünyadan habersiz" dolaştığını gordük. Ka- rayolu, ana cadde, sokak, fabrika ve ev duvarlarında olduğu gibi, yöre dağlarda her yerde, Enver Hoca ve yeni lider Ramiz Ab'a'nın sloganlan yazılmış, kazıruruş. Kal- dığımız oteller tertemiz. Ama zi- yaret etmemize izin verilmeyen köy ve kent evlerinin dış görünü- mü son derece "içler aeısı." Tanış- tığınıız, sohbet etmeye çalıştığımız insanlar son derece misafirperver. Ama insanlann dış gorunüm iti- barıyla son derece "yoksnl" ol- duklan izlenimi doğuyor. Kimin- le konuşsak, Enver Hoca ve onun izleyicisi Ramiz Alia'nın "yöceli- ğinden" söz ediyor. Adeta iğnesi takılmış bir plak gibi Doğu Avru- pa ülkelerindeki gelişmeleri "çok komik" karşılıyorlar. Bu ülkeleri "komünizme ihanet eden ülkeler" olarak gormek istiyorlar. Arnavutluk halkı, Yunan azın- lığıyla, dinleri 1967'den bu yana yasaklanan Hıristiyan ve tslam adını taşıyanlarıyla sanki "tek vücut" halinde bugünkü rejimle* rinden memnun olduklarını gös- termeye çalışıyor. Kilise ve cami- ler, ahır ya da konutlara; bunlar- dan "tarihi eser" olarak ilan edi- len bazısı ise müzelere dönuştürul- müş. Yılda ancak 20-25 bin turist kabul eden Arna\utluk'un otelle- ri, büyük, görkemli, konforlu; odalarında TV'leri bile var. Özel oto satın almamayan bu ülkede toplam 100 otonun bulunduğun- dan söz ediliyor. Yayalar ve bisik- let sürucüleri, baa durumlarda 100 metre kare içinde 50'yi bulu- nuyor. Otel lobilerinde geleneksel folk muziğin yani sıra 1960'lı yıl- ların Beatles türu muziği ve şim- dilerde yabancıları '•memnun etraek" amacıyla son moda "Lambada" da eklenmiş.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle