08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 16 OCAK 1990 Ölinıı Cezasıııa İlişkin Tasara Tasarıda ilk dikkati çeken nokta şudur: Besbelli ki tasarıya temel olan gerekçe sağlam bir karşılaştırmalı hukuk çalışmasına dayanmamaktadır. İlkin, siyasal suçlar konusundaki bu gerekçe anakroniktir. Ağır hafif suçlar ayırımında adalet ve toplumun hukuksal duyarlılığı ölçüt yapılmamış ya da gerçekte hiçbir ölçüt gözetilmediği halde, durumu kurtarmak için sanki gözetilmiş gibi görünmeye çahşılmıştır. Doç.Dr. SAMİ SELÇUK 1960, 1971 ve 1980 hareketlerinden sonra, siya- sal ağırlıklı suçlarla ilgili ölüm cezası hükümlülük- lerinin yerine getirilmesi, bu ceza uzerindeki tar- tışmaJarın zaman zaman yoğunlaşmasına yol aç- mıştır. Bu yerine getirmelerin tek yararı da bu ol- muştur, bir bakıma. Türk kamuoyu, uygar ülke- lerde artık siyasal suçlara ölüm cezası verilmediği- ni, bunun bir uygarlık ölçütü olduğunu öğrenraiş, tersinin iç banşı tehlikeye düşürduğüniı görmüştur. Tartışmalann siyasal iktidan bu konuda bir ya- sa tasarısı hazırlamaya itmiş görünmesi mutluluk vericidir. Bu tasarıya göre T. Ceza Yasası'nın 132, 138, 141, 152, 217,403, 406, 407, 418, 439 ve499. mad- delerindeki suçlara, ölum cezası yerine, "örnür bo- yu ağır hapis" cezası ongorulmekte; aynı yasanın 70. ve 80. maddelerindeki iki ömür boyu ağır ha- pis cezasının ölum cezasına dönüştürülmesi engel- lenmektedir. Durumu kurtarmak için Tasarının gerekçesinde; ölüm cezasının Avrupa devletlerinın çoğunda kaldırıldığı ya da yurda iha- net ve benzeri suçlarda korunduğu belirtildikten sonra, Türkiye'de bu suçların ağır (vahim) olanla- rında artış gorülduğu için, bunlar dışında kalan- larda bu cezanın kaldırıldığı ileri sürulmektedir. Bu tasarıda ilk dikkati çeken nokta şudur: Bes- belli ki, tasarıya temel olan gerekçe sağlam bir kar- şılaştırmalı hukuk çalışmasına dayanmamaktadır. İlkin, siyasal suçlar konusundaki bu gerekçe anak- roniktir. Ağır hafif suçlar ayırımında adalet ve top- lumun hukuksal duyarlılığı ölçüt yapılmamış ya da gerçekte hiç bir ölçüt gözetilmediği halde, durumu kurtarmak için, sanki gözetilmiş gibi görünmeye çalışılmıştır. O nedenle gerekçe hem içerik ve okun- duğunda görüleceği üzere, hem de kaleme alınış bi- çemi açısından tasarıyı guçlendırmemiş, tersine za- yıflatmıştır. tkinci nokta da şudur: 1987'de bitirilen T.Ceza Yasası öntasansı aldığı ağır eleştiriler yönünden, irili ufaklı tasarılarla yasallaştırılmak istenilmek- tedir. Incelenen tasarı da bunlardan biridir. Bu gi- rişim, belki bir yasa tasansınm yasalaşmasını göz- lerden saklayarak sağlayabilir. Ancak, belli bir suç politikasından yoksun bulunan öntasandaki has- talığın yürülükteki ceza sistemini omurgasız kıla- cağı unutulmamalıdır. Vurguladığım bu sakıncalara karşın, tasarıyı olum cezasının kaldınhnası sürecinde aülmış önemli bir adım olarak görmekteyim. Gelişmişlik düzeyı zaman zaman ülkemizle ölçüştürülen Portekiz'de bu ceza 122 yıl önce, 1867'de kaldırılmıştır. Avru- pa Konseyi'ne üye iki ulkede vardır yalnızca; Türki- ye, Yunanistan. Aynı anda önerilen bir başka tasarıya göre de Anayasanın 87. maddesinde öngörulen ölum ceza- sını yerine getirme yetkisi Meclisin elinden aünmak- ta; ancak Anayasanın 138. maddesine eklenen bir fıkrayla ilgiliye bu cezanın yerine getirilmemesini ısteme hakkı tanımakta, bu konuda bir yıl içinde karar verilmediği takdirde, cezanın yerine getirile- ceği; yasama organınca cezanın yerine getirilmeme- sine karar verildiği takdirde, hükümlünün koşullu salıvermeden ve af yasalarından yararlanamayaca- ğı; eklenen gecici 17. maddeye göre de Meclise ge- len ya da gelecek olan ölum cezalan hakkında, iki yıl içinde yerine getirme kararı verilmezse bunla- rın artık yerine getirilmeyecekleri ve en az 30 yıl sonra koşullu salıverilebilecekleri öngörulmüştur. Anayasada yapılmak istenilen bu değişiklikler haklı eleşürilere yol açmıştır. Gerçekten Anayasa- nın 138. maddesine eklenen fıkrasıyla yeni gecici 17. maddesinin birbirleriyle çelişikleri açıktır. Bi- rinde ölüm cezasının yerine getirilmemesini istemek hakkına bir yıl içinde, Meclisçe evet denilmezse ce- zanın yerine getirileceği, yani bir tür ilgisizliğin ce- zasının hükümlüye ödetilecefi öngörülürken; öbü- ründe kesinleşmiş olüm cezası hükümlülerinin ce- zalarının çektirilmesine Meclisçe iki yıl içinde ka- rar verilmezse, yani ilgisiz kalınırsa bu kez bunun "yerine getirmeme" anlamına geleceği belirtilmek- tedir. Bu eşitsizlik ve ayncalığın nedenini anlamak gerçekten güçtür. tkinci çelişki, geçiçi 17. maddeyle cezası cekti- rilmeyecek olan hükümlüye koşullu salıverme ve af yasalarından yararlanma olanaklan kapatılmak- tadır. Koşullu salıverme kurumu çektirilmesi sıra- smda cezanın bireyselleştirilmesidir ve amacı usla- nan hükümlüyü topluma döndurmektir. Çağdas in- faz biliminde, artık hükumlünun topluma dönme olanağından değil, "topluma dönme hakkından - le droit â la resocialisation" (1) söz edildiğj bir dun- yada ve insan haklan yüında; koşullu salıverme- nin özünün ve amacınm henüz algılanılmamış ol- ması, gerçekten acıdır. Nitekim bu yetersizlik, anı- lan kunımun uygulamada niçin yozlaştınldığını da kolaylıkla açıklamaktadır. Gelecek yasama organlarını bağlayacak biçim- de bu tür hükümlülere af yasasından yararlanma olanağını kapatmak ise bir başka yanılgı ve eşit- sizlik kaynağı olacaktır. Ölüm cezasının yerine getirilmesi yetkisinin ya- sama organının elinden alınması konusuna gelin- ce; ne yazık ki tasarı bu konuda onemli bir adım atmak isterken bir giıvenceyi ortadan kaldırmış; kaş yapayım derken goz çıkarmıştır. Gerekçede ozgürlukçü demokrasiyi benimseyen ulkelerin anayasalarında parlamentolara ölüm ce- zasmı yerine getirme gibi bir yetkinin tanınmadığı belirtilmiştir. Bu doğrudur, ama eksiktir. O ülke anayasalarında parlamentolara böyle bir yetki ve- rilmemiştir; ama devlet başkanına mutlaka veril- miştir. Gerçekten oniki levha yasalarında, ölüm ceza- sının yerine getirilmesi için Comitia Centuria'nın (halk kurultayı) onayı gerekiyordu. Bu gelenek çağ- daş demokrasilerde bağışlama yetkisi bulunan dev- let başkanına verilmiştir. Bizde böyle olmamasının nedeni hukuksal ve mantıksal değil, yalnızca tarihseldir. Birind ve ikin- ci meşrutiyet anayasalarında (md 7) bu yetki padi- şaha verildiği halde; 1921 Anayasası'nda açık mad- de yoktur. O nedenle yetki bütün yetkileri elinde tutan Meclisçe kullamlmış, Meclis Başkanı M.Ke- mal Paşa da padişah olduğu izlenimini uyandırma- mak ve kimseyi ürkütmemek için, bunu olağan ve hatta zorunlu görmüş; saltanatın kaldınhnası ve cumhuriyeti ilanıyla da hükümdann, yani "huku- ku saltanatın" yetkileri Meclise aktanldığmdan, Atatürk ve arkadaşları, egemenliğin yalnızca ulu- sa ait olduğu gerekçesiyle bu düzenlemeyi savun- muşlardır. Ölum cezasının yerine getirilmesinin bir de "ge- nel ve özel aF' yetkisini elinde tutan organlara (dev- let başkanı ya da parlamentoya) verilmesinin ne- deni ise şudur: Bu cezanın yerine getirilmesi, ona- rılamaz sonuçlar doğurmakta ve kamuoyunda de- rin yankılar uyandırmaktadır. O yüzden, yargısal açıdan doğm bile olsa, cezanın yerine getirilmesi toplum yararına olmayabilir. lşte yasama organı ya da devlet başkanı ölüm cezası kararıru ve bu kararı doğruluk (isabet) ve hukuk açısından değil; yalnızca karann yaptınm bölumünü (sentence) yani ölum cezasını ve bu cezanın yerine getirilmesini top- lum yararı açısından ele alıp karar verecektir. Görüluyor ki, ölüm cezasının yerine getirilmesi konusunun devlet başkanınca ya da yasama orga- nmca bir kez daha kamu yararı açısından gözden geçirilmesi, hem hukümlü ve hem de toplum için değerli bir güvencedir. Ne var ki uygulamada, ülkemizde yasama orga- nının zaman zaman yargı kararlarım bir denetim mahkemesi gibi irdelediği ve buna ilişkin tutanak- ların yayımlandığı görülmektedir. Bunun adaleti ve yargı organının saygınlığı örselediği açıktır. Kimi- leyin de, yasama orgamrun iyi çalışmaması üzücü sonuçlar doğurmaktadır. Sözgelimi bir olayda se- nato komisyonunca hükümlünün ölüm cezasının yerine getirilmesine karar verildiği halde, senato ge- nel kurulunun toplanamaması nedeniyle Meclisin yerine getirme kararı kendiliğinden kesinleşmiştir. (Milliyet, 5.9.1971) (2). Sonuç Bütün bu sakıncaları gidermek için, olüm ceza- sını onama yetkisini, vicdanıyla başbaşa kalan ve gerekçe göstermek zorunda o'mayan devlet başka- nına venmek yerinde olacaktır. Yapılacak iş, cum- hurbaşkamnın yetkilerine kısa bir ek yapmaktır. Tasanyla bu yapılmadığı gibi, sakıncalarına kar- şın yine de bir guvence olan yasama organının ona- yının da kaldırılması, çok üzücü bir girişimdir. (1) Ancel, Archıves de polıtque crımınelle, n. 11. Parıs, 1989 sayfa 6; Ancel, La defense sociale nouveile, Parıs, 1981, s.228, Jeandıdıer, Droit penal general, Parıs, 1988, s.348, Cavalla, La pena come problema, Padova, 1979, s.190-192; Paglıora, prın- cipı dı dırılto penale, Mılano; 1980, s.664; Mantovani, Diritlo penale, Padova, 1979, s.676. Italyan Anayasası yurttaşlann hakian araanda (haklar bolumunde) cezanın hükümlünün yenı bastan eğiıilmesinc yonelık bulunmak zorunda olduğunu be- linmıs ve bunu hukumlunun bir hakkı olarak duzenlemişttr (Bölurn I, başlık I, md 27/2) Rodriguez Devesa, Derecho pe- nal Espanol. pane general, Mâdrıd, 1986, 5.884. (2) Genış bilgi: Samı Selçuk, Anayasa ve ölum Cezası, Yargı- tay Dergisı, 1978, sayı. 4-Sayfa 415-437 HESAPLAŞMA BURHAIVARPAD Ziyaoğlu ve Beyoğlu... Beycğlu adı çevresinde bırkaç yıldır bir gürültü var. Her kafa- dan bir ses çıkıyor. Beyoğlu'nu kurtarmalıyız sesleri yükseliyor. Paneller, yuvarlak masa toplantıları düzenleniyor. Demekler ku- (Arkası 17. Sayfatta) T.C. BURDUR KADASTRO MAHKEMESİ 1983/100 ESAS, 1988/252 KARAR SAYILI DOSYASINDA YARGI DUYURUSUDUR Burdur Merkez Belenli köyünün Tombakbağı mevkiinde bulunan 91192 ve 96 parsel sayüı taşınmazların tapulama dışı bırakılması is- tcmi Ue Halil Şenel ve arkadaşları tarafından mahkememize açılan davamn yargılaması sonunda davalı parsellerin Mehmet Ali Şener ve Hatice Bekar mirasçılan adına tapuya tesciline karar verilmiştir. Burdur Merkez Belenli köyünden Kadir oğlu 1331 D.lu Hüsnü Çağ- layan'ın tüm aramalara rağmen adresi saptanmadığından verilen karar ile Hazine tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay 16. H.D.nin 27.10.1989 tarih 988/10476 esas, 1989/15248 sayılı karar ile onana- rak gelmiştir. Burdur Merkez Belenli köyünden Kadiroğlu, 1331 D.lu Hüsnü Çağ- layan'ın tüm aramalara rağmen adresi belirlenemediğinden, Yargı- tay ilamı Bahattin Tenşi'ye ilanen tebliğ olunur. 3.1.1990 Basın: 15618 PENCERE Dikine Tıraş., llkgençliğin gerilimlı sürecinde, insan, yaşamla sık sık uyum- suzluğa düşer; tedirgindir, bunalımiıdır; elinde olmadan sevdık- lerinin kalbini kırar. İçinden bir şey dürter, hiç gereği yokken can acıtır; bu yûzden güzel dostluklar yitirir. lşte bunu sezen bir sev- diğim, çok eski yıllarda bana sormuştu: — Sen hayvan sever misin? — Eh.. — Hiç kedi okşamaz mısın? — Bazen. — Bir kediyı tüyleri doğnıltusunda mı okşarsın, yoksa tersine mi? Yanıt vermedim, sustum; anlamıştım. Bu öğüdü de hiç unut- madım. O yıllarda erkekler bugünkü gibi sere serpe saç bırak- mazlardı. Berber koltuğuna oturdun mu, adam eline sıfır nu- mara tıraş makinesini aiır, enseni kazımaya başlardı. Dikine tı- raş derlerdi buna; sürekli gır gır gır, çok zıddıma gıderdi. Hele cezaevine gırerken hapishane berberinin dikine tıraşı bir çeşit işkencedir. Ne var ki yazı yazarken dikine tıraşın kımi zaman çok yararı olur; insan zıt düşüncelerin çelişkısınde öfkeyle düşünmeye iti- lir. * Günümüz ekonomisinde bütün dünyayı saran moda "serbest piyasa"d\r. Tüketim çılgınlığı insanlıkta öylesine salgınlaştı ki ne göz gözü görüyor ne de tozdan dumandan ferman okunuyor. Bir ev ya- parken bile plan çizen insan, ekonomide plana ille de karşı çık- mak eğilimindedir. Bu eğilim, gezegenimizin süper gücü Ame- rika'dan körüklendiği için karşı durmak çok güç... Piyasa gözde.. Plan tu kaka!.. Piyasa İtalyanca, plan Latince kökenlidir; ikisi de Türkçe de- ğil, ikisi de bizim dışımızda geliştirilmiş iki kavramdır; ancak bi- rincısi "kendiliğinden" oluşan bir ortamı vurgular; ikincısi insan aklının düzenlediğı bir tasarımdır. O insan ki evlenirken plan yapar; tören düzenlerken planını çizer; roman yazarken ille de bir plana gerek duyar; şırketlerin yıllık planlaması doğal sayılır; savunma planı olmayan ülke yok- tur; banka soygunu plansız gerçekleşebilir mi? Ancak ekono- miye gelince kapitalizmin doruklannda planlamaya karşı çıkıtı- yor; sosyalist ulkelerin ekonomideki başarısızlıkları da bu fikri güçlendiriyor. Şimdi Doğu Avrupa'dan Sibırya'ya kadar toplum- lar piyasa ekonomisine yöneliyor. Bereket versin, şimdilik hiç kimse "nüfusplanlaması"na karşı değil. Gerçi dinsel inançlarına çok bağlı kimileri "Allah'm işine karışılmaz" diye ayak diretmeye çabalıyorlar; ama 1990'a girer- ken dünyada yaşayan insan sayısı 5 milyarı geçtı. Bu artışı bir plana bağlamak kaçınılmaz oluyor... Değil mi? • Bilgisayar çağında ınsanoğlunun ekonomiyi aklın planına de- ğil, piyasanın orman yasasına bağlamak zorunda kalışı, düşü- nülecek bir sorundur. Çünkü istesek de istemesek de yakın bir zamanda bütün dünya ekonomisini bir planlamaya bağlamak zo- (Arkası 17. Sayfada) COK RENKLILIGIN KUYUMUEMLAK BANKASI; çağdas bankacılığın gerektirdiğifarklı hizmetleri sizlere s u n u y o r . EMLAK BANKASI; çağdas bankacılık hizmetlerinden en d o ğ r u ş e k i l d e yararlanabilmeniz için, 436 iubesiyle hizmet veriyor. EMLAK BANKASI'na uğrayın, çağdas b a n k a c ı l ı k h i zm e 11 e ri m i zI e t a n ı ş ı n • H e r h i z m e t , u z m a n I a r ı tarafından size ulastırılacaktır. KÜÇÜK, BÜYÜK TASARRUFLARINIZ TÜRKİYE'NİN • UtUSLARARASI İÜŞKİIER EMLAK BANKAS
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle