Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Ormancılığımız yanıyor... Yücel ÇAĞLAR Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Arş. Der. ilindiği gibi HaziranEylül, ülkemizde de orman yangınları dönemidir. Ormancılık örgütünün hazırlıkları da ağırlıkla bu döneme odaklandırılmıştır. Ancak, yine az ya da çok yangın çıkacak, yine az ya da çok ormanlarımız yanacak. Bu, tümüyle olmasa da önlenebilir, zararı en aza indirilebilir, yol açtığı yıkımlar onarılabilir. Ne var ki, şimdilerde yanan ve yakılan yalnızca ormanlarımız değil, ormancılığımız da yanıyor… Üstelik, çoğu yurttaşımız bu yangının ayırdında değil. Oysa, görünüşe bakılırsa, yurttaşlarımızın büyük bir çoğunluğu ormanları seviyor; ormanlara zarar verebilecek gelişmeler karşısında kaygılanıyor, önlemek için çeşitli çabalara giriyor, ormanlarımız yandığı zaman karalar bağlıyor... 1982 Anayasasında bile bu sevginin ürünü sayılabilecek yaptırımlara yer verilmiştir: Söz gelimi, 1982 Anayasasının; i) devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır; ii) bütün ormanların gözetimi devlete aittir. iii) devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz, iv) devlet ormanları kanuna göre devletçe yönetilir ve işletilir, v) devlet ormanları zaman aşımıyla mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz, vi) ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez, vii) ormanların tahribine yol açan siyasi propaganda yapılamaz yaptırımlarına yer verilebilmiştir. Ancak, bu nasıl bir sevgidir ki, ormanlarımızın korunmasından, geliştirilmesi ve kamu yararına yönetilmesinden sorumlu olan ormancılığımızdaki yangınla hemen hemen hiç ilgilenmiyor. Oysa, Türkiye ormancılığı, ülke yüzeyinin % 26’sını oluşturan 207 milyon dönüm alanı yönetiyor. Bu alanda neler yok ki; çeşitli özelliklere sahip orman ekosistemleri, binlerce yabanıl bitki ve hayvan türü, 78 milyon yurttaşımız, on milyonlarca evcil hayvanımız, akarsularımız, göllerimiz, kırk bin dolayında ormancı çalışanın yüzelli yılı aşkın bir süredir yaptığı ağaçlandırmalar, yollar, tesisler, köprüler, binalar; çeşitli nedenlerle koruma altına alınmış varlıklar... Yine bu alanda, öyle uygulamalar yapılıyor, öyle gelişmeler yaşanıyor ki, ne 1982 Anayasasının bu gerekleri ne de kamu yararı ilkesi gözetiliyor. İşte Size, ekolojik koşulların yanı sıra ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal yaşantımızı da doğrudan ve dolaylı olarak etkileyebilen bu gelişme ve uygulamalardan birkaç örnek: ? Ormancılığımızın yüzelli yılı aşkın bir sürede kazandığı deneyim ve bilgi birikiminden gerektiğince yararlanılmıyor; fakülteler ve araştırma birimlerinde üretilebilen bilgiler hemen hemen hiç dikkate alınmıyor, ? En teknik kararlar bile hiçbir düzlemde nesnel, katılımcı, demokratik bir işleyiş içinde alınmıyor; geçici bireysel kaygılarla alınan ve çoğunluğu da keyfi olan kararların yerindeliği herhangi bir biçimde sorgulanmıyor. ? Uygulamalar, ormancılık bilim ve tekniğinin gereklerine uygunlukları yönünden izlenmiyor ve değerlendirilmiyor. ? Kararların alınması ve uygulanması sırasında ülkemizin ekolojik koşullarının gerekleri ile yurttaşlarımızın ormanlardan sağlanabilen ürün ve hizmetlere yönelik gereksinmesi yerine çoğu zaman B yalnızca ekonomik getiri gözetiliyor ve bu ilkeye uymadığı belirlenen devlet orman işletmeleri, araştırma enstitüleri ve laboratuvarlar kapatılıyor; fidanlıklar, binalar, tesisler satılıyor. ? "Doğa/çevre koruma" popülizmi ve "küreselleşmeci" söylemin temel kavramlarından birisi olan "sürdürülebilirlik" öne çıkarılarak ormancılık uygulamalarının ve özellikle de orman mühendisliği etkinliklerinin "olmazsa olmaz" ilkelerinden birisi olan "devamlılık" göz ardı ediliyor. ? Ormanlarımızda devlet mülkiyetinin, orman işletmeciliğinde de devletçiliğin yüzelli yılı aşkın kazanımları göz ardı edilerek geçmişte büyük orman yıkımlarına ve orman arazilerinin yağma edilmesine yol açan müteahhitlik uygulamaları yeniden gündeme getiriliyor. ? 400 bin dolayında ağaç kesme, tomruklama ve taşıma işçisinin ekonomik ve demokratik haklarının kolaylıkla gasp edilebileceği işlendirme düzenekleri giderek yaygınlaştırılıyor. ? Orman muhafaza memurluğu düzeni giderek ortadan kaldırılıyor; ormanların, ağaçlandırma alanlarının ve Milli Parklar Kanunu kapsamındaki yerlerin korunması hizmet sözleşmeleriyle para karşılığında "orman köyü" sayılan yerleşmelerin tüzel kişiliklerine devrediliyor. ? Uygulamacı birimlerdeki teknik personel açığının hızla büyürken, orman fakültesi çıkışlı binlerce orman mühendisi işsizlikten kırılırken en temel teknik ormancılık çalışmaları bile teknik gereklere uygun biçimde yapılamıyor, dolayısıyla da ormanlarımızın niteliğindeki hızlı bozulmalar gözlerden kaçırılabiliyor. ? İlgili ve duyarlı kamuoyu "2 B arazilerinin satılması" gibi yapay sorunlar ve "devlet ormancılığından millet ormancılığına geçiyoruz" türünden anlamsız söylemler ve "kent ormancılığı" gibi göstermelik uygulamalarla meşgul edilirken "devlet ormanı" sayılan arazilerin daraltılmasına, devlet orman işletmeciliği düzeninin verimsizleşmesine yol açabilecek düzenlemeler hızla yaygınlaştırılıyor. ? "Devlet ormanı" sayılan arazilerin ve orman ekosistemlerinin kamusal varlık olma özellikleri göz ardı edilerek, başta madencilik, turizm, yerleşme, enerji olmak üzere ormancılık dışı sektörlerdeki yerli ve yabancı özel kişi ve kuruluşlara devrediliyor; her türlü alt yapı yatırımına ve çöplüklere tahsis edilebiliyor. ? Temel ormancılık çalışmalarının özel kişi ve kuruluşlara yaptırılması uygulamaları hızla yaygınlaştırılıyor ve kurumsallaştırılıyor. ? Özel kişi ve kuruluşlara "devlet ormanı" sayılan alanlarda "özel orman" statüsünde ormanlar yetiştirilmesi işin arazi tahsisleri yapılıyor, bu amaçla tahsis edilmiş "devlet ormanı" arazilerinde kekik, adaçayı, defne, kesme çiçek vb ürün tarımlarının yapılmasına izin veriliyor. ? "Devlet ormanı" sayılan alanlarda binlerce hektar genişliğinde arazi "özel avlaklar" olarak kullanılmak üzere yerli ve yabancı yatırımcılara tahsis edilebiliyor. ? Genel kadastro çalışmalarını yapan kadastro ekipleri, artık, aralarına bir ormancı teknik eleman da alıp herhangi bir yerin "orman" sayılıp sayılamayacağına ilişkin kararlar verebiliyor. ? Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası gibi ülkelerarası kuruluşlar tarafından çeşitli biçim ve düzeylerde desteklenen projelerin gerekliliği, yerindeliği, yol açtığı ve açabileceği gelişmeler hiçbir biçimde sorgulanmıyor; dahası, ormancılığımızın önceliklerinin değişmesine de yol açan bu projelerden pay kapmak için kimi ormancı akademisyenler, meslek örgütleri, gönüllü kuruluşlar, "uzman" özel kişi ve kuruluşlar birbirleriyle kıyasıya çekişiyor. "Ormansever" yurttaşlarımızın çoğunluğu bu türden olumsuzluklarının hemen hemen hiçbirini tartışma gündemine almıyor. Almadığı için de, siyasal iktidarlar, orman rantını devredilmesine yönelik düzenlemeleri kolaylıkla gündeme getirebiliyor, ormancılık düzeninin sağladığı olanaklardan siyasal amaçlarla sınırsızca yararlanabiliyor. Ormanlara zarar verebilecek düzenleme ve uygulamalara karşı örgütlü, kararlı hiçbir karşı duruş sergilemediklerine bakılırsa, ormancı çalışanların da giderek büyüyen bir kesimi bu gidişe uyum sağlamış gibi. Geçmişte, ormancılık uygulamalarına önderlik edebilecek denli üretken ve yönlendirici olabilen orman fakülteleri ise akıl almaz bir suskunluk içinde. Onlarda mı orman sevgilerini, tümden yitirdi acaba ? 1982 Anayasasının; i) "orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerlerin", ii) "31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında ve hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler"in artık "orman" sayılmamasını sağlayabilecek yaptırımlarının ve bu yaptırımlarla ilgili hukuksal düzenlemelerin hâlâ yürürlükte olması, başka nasıl açıklanabilir ki? Ne büyük bir yanılgı ! Çoğunlukla sanılıyor ki ormancılık yalnızca ekolojik ve ekonomik önemi olan ormanlarla ilgili bir etkinlik alanıdır. Kuramsal olarak öyledir, kuşkusuz. Ancak, Türkiye koşullarında ormancılık, çok bileşenli bir etkinlik alanıdır: Gereklerinin yeterince yerine getirilebilmesi için ekolojik, teknik, ekonomik, toplumbilimsel, kültürel, hukuksal, estetik, doğa koruma kararlarının eşzamanlı olarak alınması gerekebilmektedir. Ek olarak; bitkisel üretim, hayvancılık, yerleşme, alt yapı yatırımları, enerji, madencilik, köy kalkınması vb etkinlik alanlarının gereklerinin göz önünde bulundurulması da zorunlu olabilmektedir. Türkiye ormancılığı, uzunca bir dönem bu gerekleri yerine getirme çabası içinde olmuştur. Ancak, neredeyse tüm kesimleri böylesi bir çaba içinde olma isteğini, daha da önemlisi, "ormancı" olma bilincini artık büyük ölçüde yitirmiş; ormancılık birimlerimiz işlevlerini gerektiğince göremez duruma gelmiştir. Bu bir yangındır ve bu yangın ormanlarımızın yanmasından da önemli yıkımlara yol açmaktadır. Artık, bu yangının da ayırdına varılmalıdır. 28