20 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 27 Aralık 2015 haber EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 6 ün, Tayyip Bey’in sandığının aksine, itirazımızın başkanlık sisteminden çok Cumhurbaşkanı’nın tek adam yönetimi tutkusuna olduğunu belirtmiş, istenenin de başkanlık sisteminin getirilmesinden ziyade, dikta yönetiminin yasal kılıfının hazırlanması olduğunun altını çizmiş, toplumda, yeterli demokratik birikim olmadığı zaman, Türkiye’de şu anda yürürlükte olan uygulamadan örnekler vererek, parlamenter sistemin bile demokrasiye aykırı sonuçlar verebileceğini, aksi halde ise, 4 Ekim 1958 Anayasası’nın 16. maddesinde cumhurbaşkanı için öngörülen, bir diktatörün dileyebileceği bütün olanakları sağlayan düzenlemelere karşın başkanlık sisteminin de pek de âlâ demokrasiyle bağdaşabileceğini, Fransa’dan örnekler vererek vurgulamıştık. Bu arada, hemen vurgulamak gerekir ki, Fransa’da V. Cumhuriyet’in başkancı sisteminin gündeme gelmesinin geçerli bir nedeni vardı. O da kısmen 3. Cumhuriyet’in (1870 1940) son dönemlerinde, ama hemen hemen tüm 4. Cumhuriyet (1946 1958) boyunca süren ve ülkeyi felç eden D Tayyip Bey olsa ne yapardı? siyasi istikrarsızlıklardır. HHH Türkiye kimi koalisyon dönemleri yaşamışsa da parlamentodaki sandalye dağılımından kaynaklanan siyasal istikrarsızlıklara sürüklenmemiştir. Dolayısıyla Fransa’daki arayışlara yol açan nedenler Türkiye’de yok. Türkiye’de başkanlık sistemi saplantısı Tayyip Bey’in tek adamlık tutkusundan kaynaklanıyor. Dolayısıyla, aynı sistem iki ülkede çok farklı sonuçlar vermeye adaydır. Gerçekten de, Erdoğan’ın da bir ara, kendine uygun bulduğu Fran sız sistemi cumhurbaşkanı ile başbakanın aynı çoğunluktan gelmeleri halinde işlemekteydi. 5. Cumhuriyet’in ilk yıllarında cumhurbaşkanı ile parlamentonun ayrı çoğunluktan olmaları halinde ne olacağı sorusu çok soruldu ve çoğu uzman bu takdirde sistemin sonunun geleceğini ileri sürdü. Korkulan, Mart 1986’da gerçekleşti. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda, 1981’de Élysée’ye seçilmiş olan François Mitterrand oturmaktaydı. Mart 86 yasama seçimlerini ise Jacques Chirac’ın partisi RPR kazanmıştı. Şimdi ne olacaktı? Mitterrand, parlamento çoğunluğuna dayanan Chirac’ın yerine, parlamento içinden başka bir başbakan mı atayacaktı? Yoksa anayasanın kendisine verdiği yetkiyi kullanarak, meclisi feshederek, yeni seçimlerin mi önünü açacaktı? HHH François Mitterrand bunlardan hiçbirini yapmadı ve Chirac’ı başbakan olarak atadı. Böylelikle 20 Mart 1986’da “cohabitation” (birlikte var olma iktidarı paylaşma) denen dönemlerin ilki başlayacak ve 1988’e kadar sürecektir. Daha sonra François Mitterrand, Eduard Balladur ile 1993 95 arasında ikinci “cohabitation dönemini” ardından da 1997 2002 arasında Chirac Jospin 3. “cohabitation dönemi”ni yaşayacaklardır. Fransız sistemi De Gaulle’e ısmarlama elbise gibi biçilmiş olmasına, birçok kişinin de bu nedenle General’den sonra sürmeyeceğini düşünmesine karşın, cumhurbaşkanı ile parlamentonun ayrı siyasi eğilimlerde olmaları halinde işleyebilmiştir. Bunun nedeni Fransızların zengin demokrasi birikimiyle, uzlaşma kültürüdür. Şimdi şu soruyu sorduğunuzda acaba ne cevap alırsınız: Acaba bu durumlarda, Mitterrand ve Chirac’ın yerinde Tayyip Bey olsaydı, ne yapardı? Görülüyor ki, sistemler kadar önemli olan husus onu uygulayacak siyasetçiler ve toplumlardır. Onun için diyoruz ki, “Korktuğumuz başkanlık sistemi değil, Tayyip Bey’dir.” İki konu: Bilimsel varsayım ve CBT eçen perşembe Habertürk’teki Enine Boyuna programında bir tartışma yaşadık. “Üçüncü Seçim” yapılabilir görüşüme kimse katılmadığı gibi, Cumhurbaşkanı’nın, başkanlık için kendisine çizdiğini varsaydığım stratejinin ana hatlarını açıklamam karşısında “Sana Cumhurbaşkanlığı danışmanlığı gerekir, seni acaba şöyle iktidar saflarına mı oturtsak...” denli şakalara yol açtı. Evet üçüncü seçim konuşulmuyor, ama biz gelişmeleri bu çerçevede okuyup göremez miyiz? Bir analizciye düşen de bu değil mi? Aslında toplum olarak “varsayım oluşturmaya” (komplo teorisi değil) ve bunun gerekçelerini ortaya koyarak gelişmeleri bu çerçevede okumaya yabancıyız. Yaşadıklarımız olağan şeyler değil. Gelişmeleri anlamak için ne oluyor ve nereye gidiyoruz sorularına yanıt verebilmeliyiz. Saptamam şu: Yaşadıklarımızın odağında “Başkanlık Sistemi”ni gerçekleştirmeye yönelik faaliyetler var. Cumhurbaşkanı’nın en temel meselesi. Geçen pazar, pazartesi ve salı günkü yazılarımda temel tezim ve gerekçeleri var. Cumhurbaşkanı başkanlık sistemini bu ülkeye kabul ettiremezse, Cumhuriyet tarihinde istediği sayfayı açamayacaktır. Bu saptamalar doğruysa varsayım üretiyorum: Bu hedefe ulaşabilmek için gerektiğinde Üçüncü Seçimi bile dayatacaktır. Bu varsayımlar doğru deyip de sonra, ama o seçim olmaz diyemezsiniz. Bu köşenin başlığı Bilim ve Siyaset’tir. Siyaset bilimi, önemli olayları açıklayabilmek için bir varsayım üretmeyi zorunlu kılar. Bu varsayımın doğru olup olmadığını gösterecek, siyasi gelişmelerdir. Bu varsayımı ortadan kaldıracak tek gelişme, Cumhurbaşkanı’nın başkanlık sistemi isteğinden vazgeçmesidir. Üç yol var, başkanlık anayasasını Meclis’e getirip referanduma götürecek çoğunluğu sağlamak (330 parmak). Bunun için MHP, HDP ve CHP’den adam devşirmesi gerekir. Bunu başaramazsa, başkanlık yatar. Tabii referandumda hayır çıkma olasılığı da güçlüdür. G Bunlar dışında tek olasılık kalır: Üçüncü seçimle HDP veya MHP’yi veya her ikisini de Meclis dışı bırakmak. Zaten sınırdalar, hele HDP baraj altında. O zaman 367’yi aşan milletvekili sayısıyla istediği anayasayı çıkartır. Bunu ben mi görüyorum, onların düşünmediklerini ve planlamadıklarını mı sanıyorsunuz? 7 Haziran’ı reddedip 1 Kasım’da kazanmayı planlayan, bunu da planlar... Karşıdakinin siyasi zekâsını küçümsemeyin. Dedim ki “RTE bir ara, ortalama siyasetçi değil”. Bir veya iki yıl içinde Cizre’de tehlike yokmuş! AYM, 8 Cizrelinin sokağa çıkma yasağının kaldırılması talebini tartışma yaratacak gerekçelerle reddetti. Kararda hamile kadınlara ‘Doğum yaparsan 155’i ara sağlık hizmeti gelir’ denildi ALİCAN ULUDAĞ nayasa Mahkemesi, hukuk örgütleri öncülüğünde Cizreli 8 yurttaşın, ilçede 14 Aralık’tan beri uygulanan sokağa çıkma yasağının kaldırılmasına yönelik başvurusunu tartışma yaratacak gerekçelerle reddetti. Mahkeme, arasında biri 9 aylık olmak üzere iki hamile kadın ile iki felçlinin bulunduğu başvurucuların, 112 Acil Yardım Hattı ve 155 Polis İmdat Hattını aramaları hâlinde sağlık hizmetlerine ve temel ihtiyaçlarına ilişkin taleplerinin karşılanacağını savundu. İptal kararının gerekçesinde, “başvuruculara yönelik derhal tedbir kararı verilmesini gerektiren ciddi bir tehlike bulunduğu dosya kapsamında bulunan bilgi ve belgelerden bu aşamada anlaşılamadığı” denildi. Kararda, neden ret yanıtı verildiği anlatıldı: “Sedat Aydın, Sur’da yaşadığını, evde iki aylık bebek bulunduğunu, bebeğin aşı ve kontrollerinin yapılamadığını belirtmiştir. Sur Kaymakamlığı’nın bilgilerinden başvurucunun sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgenin dışında olduğu ve somut olarak tehlike al A tında bulunmadığı anlaşıldığından tedbir talebinin reddine karar verilmesi gerekir.” İrfan Uysal’ın, Cizre’de açılan ateş sonucu kolundan yaralandığını, sağlık hizmetlerine erişememesi nedeniyle sol kolunun kesildiğini belirterek kararda, “Sağlık hizmetlerinden yararlandığı ve ‘sokağa çıkma yasağı’ uygulanan bölge dışında bulunduğu anlaşılan başvurucuya yönelik derhal tedbir kararı verilmesini gerektirecek bir durum olmadığı anlaşılmıştır” denildi. Mahkeme, 9 aylık hamile Evin Çağlı, felçli Osman Kültür, kalp ve tansiyon hastası Maşallah Özdemir, hamile Halise Kulja, 15 yaşındaki felçli çocuk Nevroz Yılmaz ve Abdulkerim Pusat’un sağlık hizmetlerine erişemedikleri yönündeki şikâyetlerini de reddetti. AYM, kararında şöyle dedi: “Şırnak Valiliği, 112 Acil Yardım Hattı ve 155 Polis İmdat Hattını aramaları hâlinde sağlık hizmetlerine ve temel ihtiyaçlarına ilişkin taleplerin karşılandığını, başvurucuların Valilik ve Kaymakamlık birimlerinden yardım talebinde bulunmadıklarını belirtmiştir.” l ANKARA BAHÇELİ’NİN SİLAHI ZAMAN Akşener Aydın Oğan Kopan kolu görmedi Eğer şu doğruysa... SELDA GÜNEYSU HP, olağanüstü kurultay çağrısında bulunan ve genel başkanlığa adaylıklarını açıklayan Meral Akşener, Koray Aydın, Sinan Oğan’ın elini “süre”yle zayıflatma hesabı yapıyor. Genel merkez, parti tüzüğündeki “olağanüstü kurultay taleplerinin değerlendirilmesi için bir zaman aralığının bulunmadığı” gerekçesiyle olağanüstü kurultay başvurusunu işleme koymakta “acele etmeyecek.” Genel merkez, bu süreçte, 2018’de yapılacak olağan kurultay nedeniyle, delege yapısını da kendine göre belirlemek için zaman kazanmış olacak. Önce tüzük değişikliği sonra da seçimli olağanüstü kurultayın toplanması için muhalif M ler delegelerden imza toplamaya devam ediyor. Ancak imzaların hâlâ genel merkeze iletilmemiş olması bazı delegelerde “artık olağanüstü kurultay toplanması”nın zor olacağı endişesine neden oldu. Bazı delegelerin ise genel merkeze, “haberimiz yokken, bizim adımıza imza toplanıyor” şikâyetini ilettiği öğrenildi. Kulislerde, muhaliflerin topladıkları imzaları 810 Ocak’taki Kızılcahamam kampı öncesinde genel merkeze iletmeyi planladığı da konuşuluyor. Öte yandan Bahçeli, muhaliflere Twitter’dan “Türklüğün defin çalışması alçakça sürerken, Türkiye’nin son mevzisi, milletin yegâne muhafızı MHP’yi meşgul etmek, oyuna gelmektir. Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar” dedi. l ANKARA Eğer referandum gerçekleşmezse, en çok iki yıl içinde, dahası gelecek yıl sonuna kadar bile üçüncü seçimi bekleyin... Siyaset bilimi bunu dayatıyor! Tabii öngörülemeyen sürpriz gelişmeler olabilir. 2010 yılı Haziranı’nda, daha henüz ortalıkta fazla bir şey yokken, varsayım ortaya attım: F. Gülen ve RTE iki ayrı ve farklı gövdedir. Siyaset yapma ve iktidar olma süreçleri çok farklıdır. Oysa tepede tek koltuk var. Bu koltuk iki kişiyi kaldırmaz, eninde sonunda çatışacaklar. Bunun temel siyaset gerekçeleri vardı. Bütün gelişmeler bu çerçevede oldu. Bu çatışma en az 3 yıl önceden varsayılmıştı ve hayat tarafından doğrulandı. Çatışmanın Anatomisi, bunun hikâyesidir ve siyaset ve toplum bilimleri hayatında bilimsel bir analizin en önemli ürünüdür. Hiç alçakgönüllü olmam bu konuda. Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergimiz, 1500 ve 1501 sayısıyla şahane bir kapanış yaptı. Neden kapatıyorsunuz sorusunu bile yöneltmedim. Cumhuriyet’in kurumsal kimliğine, 30 yıldır bilime, bilimsel düşünceye verdiği bu destekle sadece teşekkür edebilirim. Birtakım kampanyalar falan yapılıyor, bunlarla bir ilgim yok. Yeniden çıkartalım diye bir isteğim de. Bilim ve Teknoloji’yi üreten ve bu birikime sahip arkadaşlar, öncelikle dijital ortamda BT’yi, yazarlarıyla vb. daha geniş, kapsamlı ve nitelikli var etmek için kollarını sıvadı zaten. Gördüm ki, henüz yaşama koşulları olan ölmez, kendisine yeni yaşam ortamları yaratır. CBT kapandı C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear