25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
PERİHAN ERGUN Sayın Başbakan’la muhalefet partileri öncelikli olarak ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu referandum gerçeğinin iktidarın kendini güçlendirmek amacıyla oluşturulduğunu söylemekle beraber karşı çıkılan üç maddenin neden ve niçinlerini özüyle açıklamıyor. Çünkü: RTE’nin illerde kurum açılışları bahanesiyle iktidar gücünü kullanarak emrinde olan mülki ve kamu görevlilerine düzenlettirdiği seçim mitingleri havasında toplattığı taraftarı görüntüsündekilere hitap ederken yurttaşlarımızın 12 Eylül darbesine duydukları nefretten yararlanarak referanduma “evet” denmesini istiyor. Bunu yaparken de muhalefeti özellikle de ana muhalefetin tek parti iktidarından bu yana olumlu işlemlerini tümden yok sayıp çeşitli suçlamalarla tarihi gerçekleri de inkârla esip savuruyor. Öyle ki Atatürk’ün ölümünden önce göreve getirilen Celal Bayar’ın başbakan olduğu yıllardaki Dersim olaylarını bile İsmet İnönü’nün üstüne yıkabiliyor. Bir de medyadaki kendi kullarını yetersiz sayarak, bir avuç namuslu, yürekli medya mensubunun karşıtlığına tepkisini gözlerini karartan öfkesiyle muhalefet taraftarlığı olarak isimlendiriyor. O kadar ki önceden eline verilen yazılardaki yanlışları “hayır”ın telaşıyla saptamak gereğini bile duyamıyor. Ortalığı akıl almaz şekilde karıştırıyor. Görüldüğü gibi işi meydan kavgasına döndürüyor. CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun partide yıllardır özlenen halka inişi, onları kucaklayışı büyük bir coşku yarattı. Cumhuriyeti kuran partiye ivme kazandırdı. Bunu yıllardır bekleyenlerde ümit ve mutluluk yarattı. Bu duygularla laik, demokratik sosyal cumhuriyet tutkunları, halkoylamasını anlatmak maksadıyla yurdumuzun tüm bölgelerinde yorulmadan dolaşarak onları kucaklamasına büyük coşkuyla katılıyorlar. Hal böyleyken doğrusu Kılıçdaroğlu’nun RTE’nin yarattığı mahalle dalaşına savunma amacıyla da olsa katılır olmasını acizane uygun bulmuyorum. RTE’nin bu ona yakışan söylemlerinin dümen suyuna girilmesini gereksiz buluyorum. Halkımızın çoğunluğunun ekonomik bunalım, işsizlik ve ülkeyi acılara boğan PKK derdiyle karalar bağladığı son yıllarda, bu kendilerince ’82 Anayasası’nı ortadan kaldırıyoruz, avazlarına hiç de önem vermediğini çevremdeki insanların da bunun neyi amaçladığını umursamadıklarını da görüyorum. Hele gençlerimizin “Bu referandum neyin nesi hocam?” deyişleri epeyi düşündürücü değil mi? Bu durumda kanımca CHP liderine düşen görev, başta RTE olmak üzere yardımcılarının, örneğin Egemen Bağış Bey’in “Bu anayasa paketine ‘hayır’ diyenlerin ya aklından zoru, yahut da vatan sevgisiyle ilgili sıkıntısı vardır” diye saçmalaması hiç kale alınabilir mi? Bu densizlikleri hiç önemsemeye tenezzül etmeden paketteki yadsınan maddeleri özellikle de HSYK’nin, Yargıtay’ın yapısının, üyelerinin değiştirilmesinin yargı bağımsızlığına vereceği zararlarla diğer yadsınanların neden yenileştirilmek istendiğinin üstüne gidilerek, Yüce Divan korkularını da içine katarak bunun 61 ve 12 Eylül darbe anayasalarını değiştirmek amacını taşımadığı, Bana-yasa olduğu anlatılmalı, halkımızın öğrenmek istedikleri onların anlayacakları biçimde açıklanmalıdır derim. Öncelikle tüm dünyada anayasaların ulusa hukuksal haklarını sunan, onların yaşam sürelerinde ve geleceklerinde demokratik haklarının garantisi olduğunun örnekleriyle ortaya konmalıdır. Bunun devletin yasama, yürütme ve yargı erklerinin işleyişlerindeki bağlarında insanların temel hak ve özgürlüklerinin düzenleyicisi olduğu ve hatta onları devlete karşı da koruyucu nitelik taşıdığının önemi anlatılmalıdır. Bu AKP taslağının ulusun haklarını değil, kendi iktidarlarını sürdürme amacı taşıdığı da belirtilmelidir. Amaçlarının Bana-yasa olduğu son günlerde HAYIR’cılara takınılan baskıcı tavırlarla da kanıtlanmıştır. Bunu halkı etkileyerek Seçim Yasası’nı ihlal ettikleri suçlamalarını ortaya sürerlerken kendileri temmuz ayının başlarında İstanbul’un en yoğun kişili caddelerinde yüzlerce stant açarak Kız Kuleli resimlerle süslenmiş poşetler içinde taslak paketini ve iktidarları süresince milli eğitim, sağlık, ekonomi gibi tüm bakanlıklarını isimlendirerek kitapçıklarla anlatmışlar. Böylece halkoylamasını genel seçim havasına sokmuşlar. O yönde geliştirmişler. Dün Mersin’de CHP’li kadınlarımızın HAYIR yazılı kâğıtlar taşıyorlar suçlamasıyla karakollara götürülmeleriyle mi hukukun üstünlüğünü sağlayacaklar? Bilmem bu manzaralara insan gülsün mü, ağlasın mı?.. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Pinokyo ile Tramvay!.. Tayyip Bey fena halde korkuyor!.. Tayyip Bey önce referandumda, ardından seçimlerde ağır bir yenilgiyle karşı karşıya olduğunu bildiği için korkuyor... Korktuğu için de tarihi gerçekleri çarpıtıyor, tahrif ediyor, tehdit ediyor, şantaj yapıyor… Şu sözlere bakın: - Dersim’i kim bombaladı? O zamanki Cumhurbaşkanı’nın emriydi. Kimdi? İsmet İnönü. Yani CHP bombaladı.. Şimdi bu lafların neresinden tutacaksınız?.. Koskoca Başbakan, emrinde sürüyle danışmanı var, 1937 yılında Cumhurbaşkanı’nın Atatürk olduğunu bilmeyecek kadar cahil olabilir mi?.. Bırakın Cumhurbaşkanı olmayı, İsmet İnönü o tarihte Başbakan bile değildi!.. Başbakan Celal Bayar’dı!.. Üstelik Dersim harekâtından kısa süre önce bölgedeki ağalık düzeninin Cumhuriyeti tehdit ettiğini anlatan “Kürt Raporu”nu hazırlayan da Bayar’dı!.. Tayyip Bey bunları bilmiyorsa gerçekten çok ayıp... Biliyor da, Atatürk’e dil uzatamadığı için bilinçli olarak tahrif ediyorsa çok daha vahim... - Ama ne gam, o bunu zaten hep yapıyor!.. Korku, Tayyip Bey’i tehdit ve şantaja bile sürüklüyor!.. Şu sözleri bir televizyon programında Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) yönetimine söyledi: - Anayasa değişikliğine neden karşısınız? Bitaraf olan bertaraf olur!.. Cürete bakın!.. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, “bertaraf olursunuz” diye sesleniyor, yani açıkça “yok olursunuz” demeye getiriyor!.. Bitmedi, Tayyip Bey hızını alamıyor, meslek oda ve kuruluşlarını şöyle tehdit ediyor: - Buradan odalara, borsalara sesleniyorum. Bu anayasa değişikliğine bugün sessiz kalanlar bilesiniz ki yarın huzurumuza geldiğinizde biz de sessiz kalırız!.. Şantaja bakar mısınız, açıkça yapılan tehdide bakar mısınız?.. Bu iktidarın ne kadar demokrasi yanlısı olduğunu, anayasa değişikliklerinin nasıl da demokratik bir Türkiye yaratacağını yazıp, söyleyen işbirlikçi utanmazlara en ufak bir sözüm yok, aynı yolda devam etsinler, benim sözüm hâlâ kafa karışıklığı yaşayan yurttaşlara... Yukarıdaki açıklamaları iyice okusunlar; mutlaka görecekler: - Tayyip Bey, “demokrasi tramvayı”ndan inmiştir!.. Özür seremonisi!.. Geçen perşembe gecesi Kanaltürk’te “Ters Cephe” programında Tayyip Bey ailesinin Kısıklı’daki trilyonluk villalarından söz ediyorduk ki AKP’li Hüseyin Çelik telefonla bağlandı. Benim anlattıklarımın yalan yanlış şeyler olduğunu, CHP borazanlığı yaptığımı söyledikten sonra, “Başbakan o villada kiracı zaten” dedi!.. Benim “Bu açıklama için neden 2 yıl beklediniz?” sorumu geçiştirdikten sonra “Peki, kimin kiracısı?” soruma da gayet zarif bir üslupla “Sana ne yahu..” yanıtını verdi!.. Ben de söylediklerine inanmadığımı, bir sonraki programda gerçekleri belgeleriyle anlatacağımı söyledim. Zaten bir sonraki gün Cumhuriyet’te İlhan Taşcı, Tayyip Bey’in iki oğluna ait villanın tapusunu nal gibi yayımlayıverdi!.. Bu durumda Tayyip Bey kendi oğullarının kiracısı olmuş oluyor, iyi mi!.. Bu akşam Hüseyin Bey’in yine programa bağlanmasını bekliyorum, ne de olsa bir özür borcu var!.. Haa, bir de Rasim Ozan Kütahyalı, sürekli olarak “özür dile” diye müdahale etmiş, ben de “haftaya göreceğiz” yanıtını vermiştim... AKP sözcüsüyle, Kütahyalı’nın birlikte “özür seremonisi”ne hepinizi bekliyorum efendim!.. Bir Yurtsevere Mektup (75) Sevgili kardeşim Balbay, hızla tükenen, tükendiği ölçüde saldırganlaşan iktidarın açık tehdit ve yalanlarıyla yüklü bir haftayı daha geride bırakıyoruz. Korku doğal olarak baskıyı, rüşveti ve şantajı doğuruyor ama işlemiyor, işlemeyecek!.. Tepedekiler yolun sonuna geldiklerini, “beraber yürünecek yolların tamamen tükendiğini” görüyorlar!.. Yarın Silivri Mahkemesi’ndeki dik duruşunuzu bir kez daha izlemek üzere, bu ülkenin aydınlık insanlarıyla birlikte orada olacağım. Seni ve tüm yurtseverleri bir kez daha kucaklamak için… Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum kardeşim… e-posta: umitzileli@gmail.com Halkımız Ne Nedir, Ne Ne Değildir Bilmiyor! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com 19 AĞUSTOS 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Amerika, Türkiye’ye ültimatom vermemiş. Recep isterse söke söke alır! Baba Zekai Buluç: “Ulusal sanayi dinamiklerinin ‘babalar gibi satıldığı Türkiye’de olacak olan buydu: Her üç işsizden biri baba!” Oylama Ahmet Önen: “Referandum için gümrük kapılarında oy verme işinden sonra, şimdi sıra mezarlık kapılarına sandık koymaya gelmiştir!” Epilasyon Soner Önal: “Hayır oyu vereceklerin vatan sevgisini eleştiren metalik saçlı Egemen Bağış, ülkenin bankaları, limanları satılırken epilasyon mu yaptırıyordu!” YağmurDeniz Tevfik Fikret’i anarken BOY pos, soy sop tartışmalarının başını alıp gittiği şu günlerde Aziz Naci Doğan, Ahmet Muhip Dıranas’ın sadeleştirdiği Tevfik Fikret’in Devenin Başı şiirini anımsatırken şöyle diyor: “Tevfik Fikret’in ustalıkla kullandığı eğretileme sanatı yoluyla Kızıl Sultan Abdülhamit’e amansız vuruşlar yaptığı bu eşsiz taşlamanın, artık ‘Geliyorum’ değil, ‘Geldim’ demenin eşiğindeki dinci faşizm rüzgârı karşısında başını kuma gömmüş günümüz toplumuna ne ifade edeceğini hiç bilmeksizin, büyük şairini 95. ölüm yıldönümünü anmak için...” Vaktiyle büyük bir devenin bir başı varmış.../ Başsız deve olmaz ya, masal, neyse; bütün gün/ Yaz kış, bu beyinsiz, bu çürük baş/ Çöl, kır, tepe, dağ, taş/ Bîçareyi beyhude sürükler ve yorarmış.../ Bîçare ağır gövde ne yapsın, kime küssün?/ Bir karga bulup derdini dökmüş, o demiş: - Vah!/ Baştan büyük Allah... Başa gelmiş çekeceksin./ Artık işe hörgüç bile şaşmış,/ Kuyruksa dolaşmış/ Baştan başa sağrıyı; fakat kimseyi Allah/ Baştan düşürüp kuyruğa baktırmasın; ilkin/ Bir parça durup dinleyen olmuşsa da git git/ Âlem bu uzun derdi işitmekten usanmış;/ Artık kime dinletmeye gitse,/ Kim duysa, işitse/ Yüz vermediğinden, devecik sessiz sedasız/ Bir hendeğe inmiş, başı koymuş, ve uzanmış/ Birden çekilip: “Haydi -demiş- cehenneme, mundar!”/ Haksızlık eden başları bir gün... koparırlar. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” UZUN süredir medyadan uzak duran kültür insanı Mümtaz İdil, internet sitesi “ilk kurşun”da (www.ilk-kursun.com) yazmaya başladı: “Aydınlanma Çağı’nın meşalesini yüreğinde ve elinde taşıyan filozoflar ve sanat insanları, bilimin din hegemonyasından kurtulmasını sağlayarak önünü açtılar. Felsefe, hiç olmadığı kadar bilimin önünde koşuyor ve varsayımlarla olabilecek tüm verileri ortaya koyuyor, kenara çekiliyordu. Bilim, tıpkı buğdayları saplarından ayıran hasat makinesi gibi felsefe ve sanatın açtığı yoldan ilerliyor, akıl almaz buluşlar ardı ardına geliyordu. Sanat ve felsefenin bu liderliği İkinci Dünya Savaşı’nın sonu ve soğuk savaşın başlangıcına kadar sürdü. Son temsilciler olarak varoluşçu yazarlar, yaşamın anlamsızlığı ve kendileri dışında bir karar mekanizmasının kabul edilemez olduğunu haykırmaya başladılar. Ancak, Aydınlanma Çağı’nın ivmesiyle oldukça hızlı bir değişime giren diyalektik materyalist gelişimin etkisi, varoluşçuların filizlenmesini olumsuz yönde etkilemişti. 20. yüzyılın ilk yarısında iki dünya savaşı birden yaşayan insanlık, bilimsel buluşların ve teknolojinin her zaman kendi yararına kullanılmadığını fark edince felsefe bir süre siyasete yaklaştıysa da, etkinliği azaldı. Bilim ve teknoloji, Aydınlanma Çağı’nın meyvelerini tüm hızıyla toplamakla kalmıyor, insanlığın zararına uygulamayı da birlikte kullanıyordu. Artık paradigmaların iflası söz konusuydu. Paradigmaların yerini ‘para’ almıştı yani. Tek kutuplu ve paranın egemen olduğu dünyada kendi yağı ile kavrulamayan ülkeler, kaderlerine terk ediliyordu. Kendine bir yer bulmak isteyen Türkiye’ye ise, ‘çok kocamansın, küçül de gel,’ telkinleri yapılıyordu. İşte tam bu noktada, Türkiye gibi son elli yıldır kültür, sanat, felsefe, tarım gibi alanlarda sürekli geri giden, montaj sanayisi ile de teknik alanda ilerliyormuş gibi görünen ülkeler din sarmalına alındı. Sonuçta felsefe tamamen piyasadan çekilirken, sanat da eğlencelik haline dönüştü. Roma İmparatorluğu’nun yıkılmadan önceki safahat gecelerini andıran keşmekeşlik, yozluk sanat olarak benimsenmeye başlandı. Oysa sanatın Aydınlanma Çağı’ndaki kadar güçlü bir şekilde dönmesiyle ancak Türkiye ayakta durabilirdi. Bunu yapacak ‘sanatçı’ gerekiyordu. Bir turnusol kâğıdı işlevi gören bu dönem, tarihe bu süprüntüden birkaç isim bırakarak geçecektir. Sizce aynı renkte kalacak kaç sanatçımız var?” Sanat HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kocasõ ölen ka- dõnõn kayõnbirade- riyle evlenmesini öngören gelenek ya da yasa. 2/ Bir yer- de oturma... Japon lirik dramõ. 3/ Çam, ardõç ladin ağaçla- rõnõn iğne gibi ince yapraklarõ... Bir fe- laketin, bir kaza- nõn neden olduğu zarar. 4/ Japonlara özgü kâğõt katlama sana- tõ. 5/ Şaka yollu söylenen bir azarlama sözü... Zer- düşt dininde ateş tanrõsõ. 6/ Tütün dizmek, kurutmak ve işlemek için kullanõlan üstü kapalõ sergi... Akõm şiddeti birimi kiloamperin kõsa yazõlõşõ. 7/ Atlas Ok- yanusu’nun batõsõndaki denize ve buradaki adalara verilen ortak ad... Yersiz söz ya da davranõş. 8/ Kuzu se- si... Yeşil üzerine sarõ kõrmõzõ renkli ve mayhoş bir elma cinsi. 9/ Karşõ cinsin kõlõğõna girmiş eşcinsel. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Abecenin bir ya da birçok harfini kullanmamaya özen gösterilerek yazõlan yazõ. (Halk edebiyatõndaki “lebdeğ- mez” denen şiir türü bunun en güzel örneklerinden biri- dir.) 2/ Aynõ ahõr adõna koşan yarõş atlarõna verilen ad... Kesintilerden sonra kalan miktar. 3/ Şeyh Bedrettin’in Tanrõ, evren ve insan hakkõndaki görüşlerini içeren ünlü yapõtõ. 4/ Parola... “Lahos” da denilen eti lezzetli bir ba- lõk. 5/ Kurtuluş... Mõzrak uçlarõna takõlan küçük bayrak. 6/ Kazak başkanlarõna verilen ad... Eylemleri olumsuz yap- makta kullanõlan ek.. 7/ Doğal ve tarihsel özelliklerinden dolayõ koruma altõna alõnan alan... Kirli. 8/ Sodyum ele- mentinin simgesi... Bir çalgõyõ doğru ses vermesi için ayar- lama. 9/ Karõsõ ölen erkeğin baldõzõyla evlenmesini öngören gelenek ya da yasa. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M Ü Ş T E R İ A Ü R E S U N A K Ş E H R E M İ N İ T R A M İ A D E S E M E E F E R U M İ A L O İ N İ E L A R A A N A F O R D A K İ D E A D A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear