25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
CMYB C M Y B 19 AĞUSTOS 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DIŞ HABERLER 11dishab@cumhuriyet.com.tr SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU İran, ‘Recm’ ve Ankara... “Olmayın riyakârlık edenlerden/bir yanda yüksek sesle Kuran’ı dillendirirken/öte yanda ahlaksızlığını sakladığını zannedenlerden…” Bunlar Hafız’ın dizeleri. “Süreyya’yı Taşlamak” filminin ilk sahneleri; Hafız’dan alınan bu dizeler ve bir Humeyni afişi ile açılıyor… İstanbul’da geçen bahar gösterime giren filmi izlemiş, bu köşede yazmıştım… “Süreyya’yı Taşlamak”, devrimin ilk yıllarında geçen gerçek bir yaşamöyküsünü anlatıyordu. Mollalar; İran topraklarında tarihin önceki dönemlerinde hiç rastlanmamış “recm cezasını”, yönetime el koymalarından az sonra, ’80’lerde uygulamaya başlamışlardı… Halk üzerinde “mutlakiyet” sağlamak için dinci rejim, ilk günden hedefe “kadınları” oturtmuştu. Halkların özgürleşmesinde bir numaralı sosyal güç sayılan “kadınlar” vasıtasıyla toplumun kılcal damarlarına “korku zerk edildiğinde”, “statüko” daha büyük bir kolaylıkla temin edilecekti… Ahlak polisi, örtünmek zorunluluğu gibi yöntemler… “Makyavelist” bu hesaplarla dayatıldı. Ve İran… ne şah, ne ondan önceki hükümranlar çağında hiç yaşamadığı “recm” cezasıyla tanıştı. ‘Hukuk’ kadın-erkek eşitliğini yadsıyınca “Süreyya’yı Taşlamak”... işte “recmin” hem yürek dayanmayan vahşi öyküsünü beyazperdeye taşırken; hem erkek egemen bir toplumda alabildiğince kolay yürürlüğe sokulan “yoz, ahlaksız, vicdansız bir iktidar paylaşımını” konu ediyordu. Çocuğundan… yaşlısına; 7’den 70’e… tüm erkekler -görünürde kendilerini “güçlü” hissetmelerini sağlayan!- bu “iktidar paylaşımına” ortaklar… Kadınlar üzerindeki iktidarlarını, bunu aralarında paslaşarak kullanıyorlar… Süreyya’nın kocası, “14 yaşında taze, körpe, yeni bir gelini” gözüne kestiriyor. Öykü böyle başlıyor. Buna Süreyya karşı koyunca; “devrim muhafızı” koca, elindeki tüm “iktidar olanaklarını”, köyün imamını, muhtarını, eşrafını, hatta bizzat evinin içindeki “oğullarını” yanına çekmek için devreye sokuyor. Hep birlikte, el ele… söz anlamayan “asi” Süreyya’yı “zina” ile suçluyorlar... Bu devasa bir iftira! Ama ileri sürülen iddianın iftira olmasının, İran İslam Cumhuriyeti’nde bir önemi yok… İslamcı rejim yasalarına göre; kadını suçlayan “erkek”; “ispat sorumluluğu” altına girmiyor. Yalancı şahitler, iddiayı desteklemek için yeterli bulunuyor. Masumiyeti kanıtlamak da kadına düşüyor... İftira atan bir dizi sahte tanık nezdinde; “masumiyetin kanıtlanması” haliyle olanaksız. İftiraya ortaklık eden herkes zaten “suçun düzmece” olduğunu biliyor. Ama “rejimin olanaklarına ortak olmak” adına… ya “ahlaksız kocaya” destek veriyorlar, ya susuyorlar. Kadınlar da, artık “damgalı olan” Süreyya ile dayanışmada bulunmak cüretini göstermiyorlar… Fazladan üstüne bir de talihsiz kadının dedikodusunu yapıyorlar. Filmin açılış sahnesinde karşımıza çıkan Hafız’ın dizeleri -“Olmayın riyakârlık edenlerden!”- işte bu atmosfere gönderme yapıyor... “Riyakârlığın” baş tacı edildiği böylesi bir ortamın ürünü olan “İran hukuku”, Süreyya’nın “alın yazısına” dönüşen “recm kararını”; zaferle onaylayan ahalinin “Mahkûm! Mahkûm! İdam! İdam!” çığlıklarıyla tebliğ ediyor. Filmin gerisi… Süreyya’nın “kefen” gibi beyaz entarisiyle “recme” hazırlanması… Sevdikleriyle vedalaşması… Boğazına dek gömüleceği ve taşlanarak can vereceği toprak altında nerdeyse boyuna denk bir çukurun kazılması… Köy halkının çukur etrafında toplanması... Törenin “önem/ehemmiyeti” vesilesiyle ayrı bir özenle giyinip hazırlanan erkeklerin damat tıraşı olması… “Baba”, “erkek evlatlar”, “koca”nın fırlattığı ilk taşların ardından; “taşlama” yarışına çıkan kalabalığın gözü dönmüş canavarlıkları… Bu sahnelerin her birini izlerken… taş kesiyorsunuz. Maksat ‘korku imparatorluğunu’ pekiştirmek İran devriminden 31 yıl sonra, Sakine Aştiyani isimli bir kadın işte şimdi; Süreyya gibi aynen… ne olduğu anlaşılmayan, muğlak, keyfi kararlarla “recm edilmek” isteniyor. Bakıyorsunuz “zina” gerekçesiyle kadın için bir “recm” kararı çıkıyor… “Zina”yı “recm”le özdeşleştiren bu dehşet verici yargıdan uzaklaşıldığını düşündüğünüz an tam; bu kez kadına sil baştan… “kocasını öldürmek” gerekçesiyle yeni bir cephe açılıyor... Öyle ya da böyle Sakine… illa “recm” edilmek isteniyor. Erdoğan’ın “aziz dostu” Ahmedinejad döneminde zira “recm” İran devriminin ilk yıllarında olduğu gibi tıpkı… “statükonun güçlü tesisi” adına yeniden ivme kazanıyor. Toplumda yeni bir “özgürleşme” arayışı, “Yeşil Hareket” mi boy gösterdi… Süreyya yoksa bir “Sakine” bulunup/yaratılıyor… Maksat “korku imparatorluğunu” pekiştirmek olsun! Bu rejimin, bu sistemin dostu olan AKP iktidarı; Sakine için şimdi bir şeyler yapmak adına devreye girmiş… “Kadın-erkek eşitliğine inanmadığını” Cumhuriyet Türkiyesi’nde beis görmeden söyleyen; ilkesel bağlamda “zina yapanın mağdur olmadığını/olmayacağını” değişik vesilelerle beyan eden Başbakan Erdoğan, Sakine’yi kurtarır mı/kurtarabilir mi? Birlikte göreceğiz. nilgun@cumhuriyet.com.tr Dışişlerikurmayları Washington’agidiyor BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA - AKP’nin özellikle İsrail karşõtõ ve İran yandaşõ yaklaşõmlarõ nedeniyle ABD Kongre- si’nin Türkiye’ye silah sa- tõşõ ve yeni büyükelçiye onay verilmesi gibi konu- larda Ankara’nõn aleyhin- de bir tutum sergilemesi, Dõşişleri Bakanlõğõ’nda alarm zillerinin çalmasõna neden oldu. Dõşişleri Ba- kanlõğõ Müsteşarõ Feridun Sinirlioğlu ve iki yardõm- cõsõ haftaya Washington’a giderek ABD yönetimine, “Kongre ile ilişkileri dü- zeltmemiz için yardım et” mesajõ verecek. Sinirlioğlu ile birlikte müsteşar yardõmcõlarõ Se- lim Yenel ve Tacan İldem 23-24 Ağustos tarihlerinde Washington’da temaslar- da bulunacak. Ziyaret tem- muz ayõ için planlanmõştõ ancak tatil dönemi olduğu için, daha sonra siyasi isti- şarelerin bu ay yapõlmasõ planlandõ. Görüşmelerde Washinton’a üç önemli mesaj verilecek:  Türkiye, ABD’den çok farklõ bir düşünce ya- põsõnda değildir.  Amaç- larõmõz aynõdõr. Yöntem- lerde farklõlõk bulunabilir  Bu, eksen kaymasõ olarak değerlendirilmemelidir. Bu, Türkiye’nin daha özgün bir politika izlediğini gös- termektedir. Diplomatik kaynaklar, “Türkiye’nin özellikle ABD ile Irak’ta birlikte çalıştığını anlatmak isti- yoruz. Son dönemdeki olaylar imajımızı zedele- di” görüşünü dile getirir- lerken ABD hükümetin- den, “Size verilmesi ön- görülen askeri teçhizat- lar, silahlar var. Bunların size verilmesi için Kon- gre’den onay gerekiyor. Bu durum, bizi zorluyor” mesajõnõn verilmekte ol- duğuna da işaret ettiler. ROMA (AA) - Irak Dõşişleri Baka- nõ Hoşyar Zebari, Barack Obama başkanlõğõndaki ABD’nin ve AKP yö- netimindeki Türkiye’nin, Irak başta olmak üzere Ortadoğu politikasõnõn “kaygı verici olduğunu” söyledi. Irak’õn Kürt Dõşişleri Bakanõ Zeba- ri, İtalyan gazetesi Corriere della Se- ra’da dün yayõmlanan demecinde, “Irak’ta vahim bir iktidar boşluğu var. Bu, bizi terk eden Obama’nın suçu. Komşu ülkeler, bizim siyaseti- mize müdahale ediyor” dedi. Zebari: “Amerikalılar gidiyor, İran- lılar, Türkler, Suriyeliler ve de baş- kaları geliyor. İstikrarı bozucu mü- dahaleler çoğalıyor ve komşuları- mızın her biri söz sahibi olma uğra- şında. Bu bizim geleceğimiz açısından dev bir sorun. Sadece bizim gelece- ğimiz açısından da değil. Son za- manlarda bunu Washington’a defa- larca anlatmaya çalıştım. Afganis- tan’ı kaybederlerse, bir ülke kay- betmiş olurlar, ama Irak’ı kaybe- derlerse, tüm Ortadoğu’yu kaybe- derler. Bunu anlayabildiklerini san- mıyorum” dedi. ‘Bush daha kararlıydı’ Zebari, son dönemlerde bölgede Tür- kiye’nin aktif bir dõş politika izlemesini de eleştirdi. “Türkiye’de dindar kesimlerin güçlenmesini nasıl değerlendirdiği- ne” ilişkin soruyu yanõtlarken Zeba- ri’nin, “Bu, ciddi bir sorun. Türkler son zamanlarda Lübnan, Suriye, Gazze ve Irak’a giderek daha agre- sif biçimde müdahale ediyorlar. Al- dıkları sonuçlar yetersiz. Ama daha önce görülmemiş biçimde faal vazi- yetteler. Samimi olmam gerekirse, bunun (bir karşı dengeyle) denge- lenmesi gerektiğini düşünüyorum” demesi dikkati çekti. Irak’ta 2003’ten bu yana Dõşişleri Ba- kanõ olarak görev yapan Zebari, eski ABD Başkanõ George Bush ile şimdiki başkan Obama’yõ karşõlaştõrmasõnõn is- tendiği soruyu da şu ifadelerle yanõtladõ: “Bush kararlı biriydi, karar veriyor, icraata geçiyordu. Hoş karşılanmama ya da hata yapma pahasına da olsa, icraa- ta geçiyordu. Obama döneminde ise gi- rişimler yarı yolda kalıyor. İsrail-Filis- tin müzakerelerinde de, Lübnan’da da bir ilerleme kaydedilmiyor. Afganis- tan’da, Pakistan’da işler kötü gidiyor. Büyük bir seferberliğe karşın, ortada ba- şarı göremiyorum.” Zebari, İran’õn nükleer santrallarõna ola- sõ bir saldõrõ durumunda, Irak’ta ABD çõ- karlarõna darbe indirme olasõlõğõ konusunda ise, “Bence bu tehlike geride kaldı. Ey- lül başından itibaren ülkemizdeki ABD askerlerinin sayısı 50 bine inecek. Bun- lar da bizim güvenlik güçlerimizi eği- tecek olan askerlerden ibaret” dedi. ABD’nin çekilmesiyle vahim bir iktidar boşluğu ortaya çõktõğõnõ söyleyen Zebari, “Amerikalõlar gidiyor, İranlõlar, Türkler, Suriyeliler ve de başkalarõ geliyor. İstikrarõ bozucu müdahaleler çoğalõyor ve komşularõmõzõn her biri söz sahibi olma uğraşõnda” diye konuştu. Zebari, “Türkler son zamanlarda Lübnan, Suriye, Gazze ve Irak’a giderek daha agresif biçimde müdahale ediyorlar. Bunun dengelenmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi. İLİŞKİLERİ DÜZELTME ARAYIŞI ‘Polisin zafiyeti var’ BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA - Filistinli ey- lemci Nedim İncaz’õn Türki- ye’nin Tel Aviv Büyükelçiliği binasõnda iki kişiyi rehin alma girişiminde bulunmasõ soru işa- retlerini beraberinde getirdi. Türk Büyükelçiliği’nin dõş ko- rumasõndan sorumlu olan İsra- il polisinin, bir Filistinlinin bü- yükelçilik binasõna yaklaşma- sõna nasõl izin verdiği sorusu ya- nõtsõz kalõrken olayõn İsrail’in Ankara Büyükelçiliği önünde- ki sokaktaki güvenlik bariyer- lerinin mahkeme kararõ ile kal- dõrõlmasõndan hemen sonra ger- çekleşmesi dikkat çekti. Dõşişleri Bakanlõğõ ise yaptõ- ğõ ilk değerlendirmede olayda İs- rail polisinin zafiyeti olduğu görüşüne vardõ. İsrail makamlarõ ile temasa geçen Dõşişleri, elçi- liğe yönelik güvenlik önlemle- rinin arttõrõlmasõnõ istedi. Dip- lomatik kaynaklar, “İlk şaşır- tıcı husus, burada İsrail poli- sinin güvenlik zafiyeti olduğu yönünde. İsrailli yetkililer ile temas ediyoruz. Korumanın arttırılmasını talep ettik” gö- rüşünü dile getirdiler. Nüfus kağõdõmõ kaybettim. Hükümsüzdür. HAZİME KOÇER Fikriye Nusret Bilgincan Endüstri Meslek okulundan aldõğõm tastiknamemi kaybettim. Hükümsüzdür. GİZEM BAYTOK ACI KAYBIMIZ Cumhuriyet devriminin eğitim çınarlarından, Köy Enstitülü olmanın ayrıcalık olduğuna inanan, bu onuru ömür boyu sessizce ama yürekten taşıyan, bilimden, akıldan ve Atatürk ilkelerinden ödün vermeyen, dürüst, düzgün kişiliği, parlak zekâsı ve engin bilgi birikimiyle çevresini aydınlatan, Cilavuz Köy Enstitüsü ve Yüksek Köy Enstitüsü Güzel Sanatlar bölümü çıkışlı, değerli insan, mükemmel eş, baba ve dede OSMAN NURİ ALPER’i kaybettik. Acımız büyük. Işıklar içinde yatsın. Eşi; Edibe. Kızları; Canan, Ülkü, Ufuk, Nilgün. Damatları; Ferit İlsever, Ömer Ulusoy, Denizcan Erdoğan. Torunları; Devrim, Özgür, Murat, Rana, Ceyhun, Deniz, Ege. BİR IŞIK DAHA SÖNDÜ Arkadaşımız, dostumuz, büyüğümüz, Cilavuz Köy Enstitüsü ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü çıkışlı OSMAN NURİ ALPER’i 18.08.2010 Çarşamba günü İZMİR’de sonsuzluğa uğruladık. Tüm dostlarımızın başı sağ olsun Köy Enstitülerinin yaktığı Aydınlanma ışığını söndürmeyeceğiz. Prof.Dr. Kemal Kocabaş, Prof. Dr. Ayfer Kocabaş, Prof. Dr. Oğuz Makal, Prof. Dr. Nevzat Kavcar, Av. Gökhan Bal, Yrd. Doç. Ethem Duygulu, Mustafa Özdemir, Halil Vural, Ömer Arslan, Nedret Can, İzzet Tuncer, Dr. Alper Akçam, Zübeyit Çelik, Sevinç Ekiz, Yavuz Anaç, Türkan Çakmak, İbrahim İncesu, Nurten Dirikan, Mualla Orman, Yusuf Büyükçoban, Öznur Kara, Aylin Özşavlu, Yıldız Sönmez, Gülseren Öktem, Dr. Nur Yaman, İsa Öztürk, Nafize Öztürk, Sabri Kurt, Mehmet Başaran, Tahsin Yücel, Bahattin Fırtına, Yusuf Ziya Bahadınlı, Celil Altın, Süleyman Koyuncu, Niyazi Baykal, Nuri Özyıldız, Hüsnü Cengiz, Halil Cengiz, Hüsnü Cila, Güngör Çelik, Yrd.Doç.Dr. Güzel Yücel, Raziye Şahin, Bülent Şahin, Haydar Koçak, Mesut Güngör, Yusuf Balaban, Mevlüt Kaplan, Veli Uysal, Asaf Aktan, Nedim Menekşe, Günsel Solak, Prof. Dr. Osman Demircan, Yüksel Özdemir, Hidayet Karakuş, Ayşegül Odabaşıoğlu Hayta, Hasan Gürkan, Bekir Zariç Dõşişleri Bakanõ Hoşyar Zebari, Türkiye’de dindar kesimlerin güçlenmesini ‘ciddi bir sorun’ olarak niteledi Irak Ankara’dan rahatsõz Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçiliği’ne önceki akşam girerek rehin alma girişiminde bulunan Filistinli Nedim İncaz (32) dün hâkim karşısına çıktı. Mahkeme binasına götürülürken “İsrail’e ölüm, Filistin Yönetimi’ne ölüm” diye bağıran İncaz, mahkemede Türkiye’ye sığınıp Türk vatandaşı olmak istediğini söyledi. İncaz’ın geçmişte İsrail istihbarat servisi ya da polisi için muhbirlik yapması nedeniyle Filistin Yönetimi tarafından arandığı ve bu yüzden Türkiye’ye sığınma talebinde bulunduğu iddialar arasında. İsrail’in Kanal 2 televizyonu saldırganla yaptığı bir konuşmanın kaydını aktardı. Kayıtta eylemcinin şu sözleri duyuluyor: “2 rehinem var. Eğer bu ülkeden ayrılmama izin vermezlerse bütün binayı yakacağım.” İncaz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a da hayran olduğunu ifade ederek “Onu seviyorum ve sayıyorum. (Türk lideri) katil Siyonistlere, katil Yahudilere karşı bana siyasi sığınma hakkı tanımalı” diye konuşuyor. Filistinli liderleri de suçlayan eylemci, Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas’ın “paraları çaldığı için ölmesi gerektiğini” söylüyor. ERDOĞAN HAYRANI (REUTERS)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear