25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 1 AĞUSTOS 2010 PAZAR 14 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B Psikiyatri uzmanõ Doç. Dr. Özkan Pektaş’a göre Türkiye’de psikopati hõzla yayõlõyor: Toplumsalcinnetineşiğindeyiz Hemen her gün ülkenin çeşitli yerlerinde işlenmiş vahşi cinayet haberleri ya da toplumsal şiddet olaylarõyla geriliyoruz. Ya da sağ olsunlar hükümet üyelerinden birisinin öfke belagatõnõn tavan yaptõğõnõ görüyoruz. Ülkemizde bu şiddet, bu öfke neden? Psikiyatri uzmanõ Doç. Dr. Özkan Pektaş neredeyse toplumsal cinnet getirmenin eşiğine geldiğimize dikkat çekiyor. Şiddet eğiliminin genelde kültür seviyesi düşük toplumsal katmanlarda görüldüğünü belirten Pektaş, giderek psikopatinin yaygõnlaştõğõnõn da altõnõ kalõn çizgilerle çiziyor. - Tamgün Yasası’yla Balıklı Rum Hastanesi’ndeki göreviniz ne olacak? ÖZKAN PEKTAŞ - Yasa ne yazõk ki hekimler arasõnda ciddi bir karmaşa yarattõ. Beni üzen hekimliğin değersizleştirilmesi. Hastaneler önemli, hekimler o kadar önemli değil gibi ayrõmcõ bir anlayõş hissettik. Bu, halka da böyle yansõdõ. Şimdi Anayasa Mahkemesi ve Danõştay kararlarõnõ bekliyoruz. Ne olacağõ belli değil. Bu bizlerin performanslarõna da yansõyor. Türkiye’de her zaman tercih edilen meslekler vardõr. Bunlardan birisi de hekimliktir. Ama bugün hekimlik Türkiye’de dünyanõn en zor mesleklerinden birisi haline geldi. Bu nedenle sosyokültürel seviyesi yüksek ailelerin çocuklarõ artõk hekimlik mesleğini seçmeyecekler. Psikiyatrik açõdan bu aileler için de bir sorun. Sadece hekimlik değil, diğer meslek dallarõ için de bu böyle. Uzun vadede iş bulabilme kaygõsõ psikiyatrik bozukluklara neden olabiliyor. Pek çok tõp fakültesi açõlõyor. Ama buralardan mezun olan çocuklarõ bekleyen zorluklarõ aileler yaşõyor. Biz de görüyoruz. - Türkiye’de gün geçmiyor ki vahşi cinayet ya da saldırı haberleriyle karşılaşmayalım. Giderek artan bu şiddet dürtülerini neye bağlıyorsunuz? İnsanlar nasıl bir ruh hali içinde şiddete başvurabiliyorlar? - Suç oranõnda bir artõş ve vahşileşme var. Bunun entelektüel seviyeyle de ilgisi var. Suça suç gözüyle baktõğõnõz zaman bir insan bunu işlemeden önce hedef belirlemelidir. Örneğin ben sizin çantanõzõ istiyorsam çantanõzõ almalõyõm. Bunun daha fazlasõnõ yapmamalõyõm. Ama olay daha ileri gidebiliyor. Vahşeti getiren içinizde durduramadõğõnõz kaba dürtüler. Kabalõğõ engelleyen kültürdür; kültürü etkileyen eğitimdir. Toplumda bu alanlarda değersizleştirmeler yaşadõğõmõzda suçlar da kabalaşmaya başlõyor. Örneğin İtalyan kadõnõn Türkiye’de uğradõğõ kaba cinayeti düşünün. Ya da rahiplerin akõl almaz cinayetlere kurban gidişlerini, Münevver Karabulut cinayetini hatõrlayõn. Şiddete eğilimli bir toplum olduk. Bir de işlenen her suça bir neden bulmaya çalõşõyoruz. Suça bir neden bulunmaz. Hâkim bunun nedenini sormaz. Yapõlan suça bakõlmalõ. Şiddete eğilim artıyor - Bu şiddet eğilimi toplumun giderek kültürsüzleşmesinden mi kaynaklanıyor? - Bence en temel neden bu. Kültürel bazda olaylara eşit bakõşõmõz ciddi biçimde kayboldu. Artõk çok heterojen bakõyoruz. Herkes her olaya kendi bakõş açõsõndan bakõyor. - Dikkat çeken, bu şiddet olaylarının son sekiz yıllık zaman dilimi içinde giderek artması. Acaba Türkiye’nin yönetilmesinde ciddi sakatlıklar mı var ki şiddet olayları böylesine tırmanıyor? - Son sekiz, dokuz yõl içinde iletişim kanallarõ çok fazlalaştõ. Bunlarõn artmasõyla birlikte her türlü bilgiye ulaşmak çok kolaylaştõ. Kolaylaşõnca işin estetik tarafõ da ortadan kalkmaya başladõ. Bugün bilgisayar üzerinden istediğiniz insanlara istediğiniz hakaretleri yazabiliyorsunuz. İstediğiniz e-maili rahatlõkla gönderebiliyorsunuz. Bütün bunlarõ ben şiddetin yansõmasõ gibi görüyorum. İkincisi, bugün toplum içinde gittikçe artan şüphe. Şizofrenik bozukluk gösteren hastalarõmõzda on yõl önce hezeyan olarak kabul ettiğimiz durumlar bugün gerçek oldu. Herkes telefonunun dinlendiğine inanõyor. Hastalarõmõz sõk sõk gizli kameralarla takip edildiklerini söylerlerdi. Bunlar onlarõn hezeyanlarõydõ. Bu da gerçek oldu. Bu hezeyanlarõn gerçekleşmesi toplumda ciddi travmalar yaratõyor. İnsanlar şüphe içinde. Sahiplenildiklerini hissetmemenin huzursuzluğunu duyuyorlar. Devlet topluma hizmet için olmalõdõr. Ama burada tersi. Biz toplum olarak devlete hizmet için varõz. Örneğin, kendimizi cebimizdeki para kadar güvende hissediyoruz. Almanya’da yaşayan şizofrenik bozukluğu olan bir hastam var. “Ne zaman Atatürk Havalimanı’na insem bir anda kulağıma gürültüler gelmeye başlıyor” diyor. Oradaki kargaşayõ, anksiyeteyi anõnda hissediyor. Kaygõlõ bir toplum olduk. Sorunlarõ daha fazla görüp onlara karşõ önlem alabilmek için daha fazla okuyoruz. Ama toplum içinde hiç beklemediğiniz anda birileri arkadan gelip ensenize ne kadar çok tokat atõyorsa o kadar kaygõlõ oluyorsunuz. Bu kaygõ anksiyete bozukluklarõnõ arttõrõyor. Hele ekonomik krizlerden sonra bu anksiyete bozukluklarõnõn son beş-altõ yõldõr çok arttõğõnõ görüyoruz. Onlar ve biz ayrımı yapılıyor - Hükümette askeri darbe paranoyası tavan yaptı. Bir de Başbakan ve bakanların suikasta uğrama korkuları gün geçtikçe artıyor görünüyor. Sizce bu korkular, kaygılar, sağlıklı bir ruh halini gösteriyor olabilir mi? - Bize gelen hasta gruplarõnda takip edilme, her an tutuklanabilecek olma, her an kendileri hakkõnda dava açõlabileceği korkusu çok yaygõn. Bize gelen hastalarõn hemen tamamõ cep telefonlarõnõ saklõyor. Dinlenmekten endişe ediyor. Bir toplumda bu kaygõlarõn artmasõ alkol ve uyuşturucu kullanõmõnõ da ciddi biçimde tõrmandõrõyor. Kaygõnõn artmasõ beraberinde depresyonun artmasõnõ getiriyor; başka türlü psikiyatrik hastalõklarõn ortaya çõkmasõna sebep oluyor. İşlenen cinayetlerin, şiddetin, ev içi ekonomik şiddetin artmasõ hep bu nedenle. Bir de çocuklarõn geleceğinin planlanmasõyla ilgili verilen korkunç uğraşlar var. O SBS, ÖSS sõnavlarõ. Bunlarõn üçe çõkarõlmalarõ... Bunlar aileleri çok kötü kaygõlara düşürüyor. Korkunç paralar harcanõyor. Herkesin ruh sağlõğõ gidiyor. Gerçekten içimiz acõyor. Bunu da bõrakalõm. Master derecesini almõş, üç dil bilen gençlerimiz var. Bunlar işsiz. Ruh sağlõklarõ bozuluyor. Bu olaylar aile içi geçimsizlikleri de getiriyor. Son beş-altõ yõlda boşanmalar çok arttõ. - Hocam, öfke belagatı olabilir mi? - Bu, kaçõnõlmaz olarak toplu öfkeyi getiriyor. Sokağa çõktõğõnõzda kavga etmeye hazõr, kaşlarõ çatõk insanlar görüyorsunuz. Bir trafik sõkõşõklõğõnda kavgalar çõkõyor. Bunlara artõk sõklõkla tanõk olmaya başladõk. Bu öfke patlamalarõ ciddi sorunlar haline geldi. - Bütün bu öfkeler yakın bir gelecekte toplumsal bir çılgınlık patlamasına yol açma tehlikesi oluşturabilir mi? - Toplum kucaklanmak istiyor. Toplumda bazõ gruplar kendilerini yalnõz bõrakõlmõş hissediyorlar. Bu yalnõzlõk insanlarõ birbirlerine karşõ gard almaya itiyor. Bu iyi değil. Sonuçta hepimiz bu topraklarõn insanlarõyõz. Kendimizi buraya ait hissetmek istiyoruz. Burada daha güvenli olmak istiyoruz. Onlar ve bizler ayrõmõ yapõlõyor. Ben bu ayrõmlarõ ciddi tehlike olarak görüyorum. - Psikiyatride toplumsal çılgınlık olarak da adlandırılan ve Malay dili kökenli bir sözcük olan ‘amok’u bize anlatır mısınız? Bu nasıl olabiliyor? - Amok, Malezya dilinde hiddetle saldõran ve öldüren anlamõna gelir. Toplumsal çõlgõnlõğõ anlatõr. Ender görülen, kültüre özgü semptomlardan biridir. Sanrõlar sonucu tetiklenir; toplumsal olarak beslenen sanrõlar saldõrõ haline dönüşür. Bir hakaretle de tetiklenebilir. Amok koşucusu deyimi, bugün dünyanõn her yerinde benzer cinnet olaylarõnda faili tanõmlamak için kullanõlõr. Olaylar iki kişilik delilikle başlõyor. Kişi hezeyan içinde oluyor. Yanõndakiler de pasif hasta oluyorlar ve onun hezeyanõna katõlõyorlar. Sonuçta toplumsal bir cinnet hali ortaya çõkõyor. Anti-sosyal kişilik bozukluğu - Son meydana gelen İnegöl ve Dörtyol saldırılarına da bakacak olursak Türkiye’de benzer bir toplumsal cinnet hali yaşamaya başlıyoruz, diyebilir miyiz? - Şu anda düşünmüyorum. Ama son zamanlarda sõnõrlar epeyce zorlanõyormuş gibi hissediyorum. Her alanda, her kurumla ilgili değersizleştirmeler yapõlmasõ bizi çok üzüyor. Askeri komutanlarõn toplu halde tutuklanõp götürülmeleri, gazetecilere aynõ muamelelerin yapõlmasõ, çok uzun süren yargõ süreçlerinde insanlarõn tutukluluk hallerinin sürmesi çok rahatsõz edici. Prof. Dr. Mehmet Haberal’õn durumuna bakõn. Hayatõnõ insanlara hizmete adamõş bir insan. Yakõndan tanõyorum, çünkü yanõnda yetiştim. Ama bugün hocam cezaevinde. Bu da beni çok üzüyor. Yargõ neden bu kadar yavaş işler? İnsanlar neden böyle mağdur edilirler? Bu durum da bazõ insanlara güven, bazõ insanlara güvensizlik veriyor. Sonuçta kendi hakkõnõ aramaya başlayan insan gruplarõ oluşuyor. Bu da toplumda psikopatiyi arttõrõyor. Özellikle “anti-sosyal kişilik bozukluğu” dediğimiz tablo giderek yaygõnlaşõyor. İşlediğiniz suç yanõnõza kâr kalõyorsa bu kötü niyetli insanlarõn daha da kötü niyetli olmalarõna yol açõyor. Alkollü otomobil kullanma meselesini alalõm. Bütün uyarõlara, ağõr trafik cezalarõna rağmen alkollü araç kullanmanõn önüne geçilemiyorsa burada bir sorun var demektir. Psikopati için bir besi yeri gerekir. Yargõ “anti-sosyal kişilik bozukluğu” için düzeltme görevi görür. Yani psikopatiyi düzeltir. Yargõda birtakõm aksamalar olduğu zaman birçok insan güç kazanõyor. “Ben de yapsam ne olur?” ruh haline giriyor. Bir sorunumuz da okumamak. Okumak yerine televizyon izlemeyi tercih ediyoruz. O zaman da televizyonda psikopatiyi besleyen dizilere takõlõyoruz. Örneğin bir dizide karõ koca boşanõyor. Ondan sonra da adam kadõnõ başkasõna yâr etmemek için vuruyor. Geçmişi irdelemek kesinlikle saplantõlõ bir yapõya işaret eder - Hele de son yıllarda “askerci, baskıcı, faşist” damgalamalarımız iyice artmadı mı? - Bu yaftalamalara, damgalamalara hiç gerek yok. Bunlarõn acõlarõnõ biz yõllar önce çok çektik. Yeniden bunlara dönmek ne tarihimize yakõşõyor ne de insanlõğõmõza... - Tarih dediniz aklıma geldi. Hâlâ geçmişte olanları kurcalamak, neredeyse geçmişte yaşamak, 30 yıl öncesini deşmeye çalışmak sizce nasıl bir ruh halidir? - Geçmişi irdelemek tamamõyla obsesif yapõnõn getirdiği bir tablodur. Değiştiremediğimiz durumlarla ilgili araştõrma yapmak tam anlamõyla zaman kaybõna sebep olduğu gibi bizi ileriye götüremiyor. İleriye götüremediğinde de uğraşlarõmõz anlamsõzlaşõyor ve bizi öfkelendiriyor. Çünkü gelişmeleri, geçmişte olanlarõ hazmetmemiz gerekiyor. “Bundan sonrasında neler olabilir? Neler yapılabilir?” buna kafa yormak çok önemli diye düşünüyorum. - Herhangi bir ülkede yönetim kademelerine gelmeye sıvanan, o toplumu yönetecek olan kişilerin önce ruh ve akıl sağlıklarının kontrolden geçirilmesi gerekmez mi? - Bunu pratikte yapabilmek oldukça zor. Bildiğim kadarõyla dünyada da bunun pek örneği yok. Ama gelişmeler sõrasõnda birtakõm durumlar görülebilir. Nitekim geçenlerde bir ülkenin başbakanõ, “Depresyondayım. Bana bir ay izin verin. O bir ay sonunda kararlarımı yeniden gözden geçireceğim” dedi ve halkõndan zaman istedi. Damgalanma, yaftalanma korkusu olmadan böyle bir açõklama yaptõ. Böylece insanõn psikolojik dengesi damga olmaktan çõkmaya başladõ. Bu anlayõş bizim ülkemizde de yavaş yavaş gelişmeye başlõyor. Bizi yöneten insanlarõn aldõklarõ kararlar, verdikleri demeçler 75 milyon insana birden çarpõyor. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. Şiddetten, sert kelimelerden uzak durarak konuşmak lazõm. Toplum zaten gergin ve sert. Böyle olunca da sert sözler ve davranõşlar bulaşõyor. Sertlik tamamõyla enfeksiyözdür (bulaşõcõ). Bakõn, babanõz annenizi dövüyorsa siz de karõnõzõ, çocuğunuzu döversiniz. Çünkü şiddeti gördünüz ve onu özümsediniz. Bağõrmak, sert dil kullanmak, hakaret etmek, karşõnõzdaki insanõn kişiliğini aşağõlamak toplumumuzda çok yaygõn. Örneğin, “Sen adam mısın? Sen kendini ne sanıyorsun?” deriz. Yaftalamak çok tehlikeli - Peki, Başbakan’ın, “En az üç çocuk yapın” ya da “Kurusu da sulusu da zarar. İçeceğiniz meyvede de alkol var. Üzüm yiyin” sözleri toplumun ruh sağlığını nasıl etkiler? - Özellikle Başbakan tarafõndan bu tür mesajlar verildiğinde toplumun bir kesimi kendini çok yalnõz ve güvensiz hissediyor. Bugün Başbakan’õn partisini desteklediği halde alkol ve sigara içen bir sürü insan var. Onlar da kendilerini yalnõz hissedebiliyor. Ya da insanlar öfke duymaya başlayabiliyorlar. Birkaç gün önce bize genç bir çocuk getirdiler. Taksim Meydanõ’nõn ortasõnda sigara içiyor diye darp edilmiş. Biz evet, madde bağõmlõlõğõyla mücadele ediyoruz. Ama hiçbir zaman, “yasak” diyen bir grup olmadõk. Çünkü yasakçõ olsaydõk, karşõmõzdakilere psikopat gözüyle baksaydõk hiçbir zaman onlarõn güvenlerini kazanamazdõk. Onlarõ anlayabildiğimizi hissettirmemiz gerekiyor. Bu anlayõşõ başlatan da rahmetli Dr. Yıldırım Aktuna’ydõ. AMATEM’leri kurduğunda, “Buralara yatan insanlar ayyaş, uyuşturucu düşkünü değil, hastalardır. Hepsinin tedaviye ihtiyaçları vardır” dediği zaman toplumda inanõlmaz olumlu bir etki yaptõ. Bugün pek çok insan hastalõklarõnõ kabul edip AMATEM’lere yatõyor ve tedavi oluyorlar. Ama stigma (damgalamak, yaftalamak) çok tehlikeli. Türkiye’de çok yaygõn. İnsanlarõ çok kolay damgalõyoruz. Bu da çok geri bir tablo. P O R T R E Doç. Dr. ÖZKAN PEKTAŞ Ankara, 1958 doğumlu. Ortaöğrenimini Darüşşafaka Lisesi’nde yaptõ. Yükseköğrenimi için Hacettepe Üniversitesi Tõp Fakültesi’ne girdi. Daha sonra Anadolu Üniversitesi Tõp Fakültesi’nden mezun oldu. İki yõllõk mecburi hizmetini Balõkesir’de yaptõ. Bakõrköy Ruh ve Sinir Hastalõklarõ Hastanesi’ne asistan olarak girdi. 1991’de psikiyatri uzmanõ oldu. 1993’te aynõ hastanenin başhekim muavinliğini yürüttü. Aynõ yõl devlet görevinden istifa ederek Balõklõ Rum Hastanesi Anatolia Klinikleri kurucularõndan oldu. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Peki, sizce neden bu kadar şiddet içeren cümleler kullanıyoruz? - Ben buna kültürel zafiyet diye bakõyorum. Çok farklõ toplumsal katmanlarõmõz var. Çoğu konuda hiçbir homojenite sağlayamadõk. - Bu şiddete yatkınlığı kültürel zafiyet olarak tanımlıyorsunuz ama çok iyi eğitimli, kültür düzeyi yüksek kişilerde de şiddet eğilimi görmüyor muyuz? - Evet. Ama o tip insanlarõn şiddet kullanmalarõ basõna daha çok yansõyor. Eğitimleri eksik kişilerin şiddet eğilimleri o kadar ilgi çekmiyor. Örneğin bir profesörün karõsõnõ dövmüş olmasõ basõnda geniş yer bulabiliyor. Sayõsõ az, münferit vakalar toplumda çok daha fazla ilgi uyandõrõyor. O nedenle de daha çok ses getiriyor. Şizofrenik bozukluk gösteren hastalarõmõzõn geçmişteki hezeyanlarõnõn bugün gerçek olmasõ toplumda ağõr travmalar yaratõyor. Öfke belagatõ kaçõnõlmaz olarak toplu öfkeyi getiriyor. Bu öfke patlamalarõ ciddi sorunlar haline geldi. K ü l t ü r e l z a f i y e t t o p l u m u e t k i l i y o r leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear