25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
24 TEMMUZ 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 15kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B KOOP-C’DEN DUYURU MUSTAFA BALBAY İLE DAYANIŞMA TOPLANTISI KONU: ANAYASA REFERANDUMU “HUKUK VE TUTUKLULUK” Cumhuriyet Mahallesi - Silivri-Çanta 25 Temmuz 2010 Pazar Saat 14.00-16.00 YÖNETEN: ERDAL ATABEK KONUK: KORKUT KANADOĞLU Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi NOT: Saat: 10.30’da Kadıköy Evlendirme Dairesi otopark önünden, saat: 11.00’de Taksim AKM önünden araç kaldırılacaktır. İletişim: 0533 769 73 99 TÜRK GENÇLİĞİNE HİZMET VAKFI LOZAN KONFERANSI’NIN 87. YILDÖNÜMÜNÜ KUTLUYORUZ Emperyalist dış güçlerle işbirlikçi iktidara karşı isyanlar, ihanetler ve güçlükler gö- ğüslenerek verilen ölüm kalım savaşıyla yoktan var edilen Türkiye Cumhuriyeti’ni tüm dünyaya benimseten Lozan Barış Antlaşması’nın 87. yıldönümünü kutluyoruz. Ba- ğımsızlığımızı sağlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın siyasal alandaki zaferi de Lozan Barış Antlaşması’dır. Türk mucizesi önünde bozguna uğrayan yayılmacı güçler, ye- nilemek ve uygulatmak hırsıyla Sevr’i dayatmak isterken Lozan’da tanımak zorun- da kaldıkları gerçeklerle Atatürk Türkiyesi önünde eğilmişlerdi. Yabancılara tanınan imtiyazlarla öncelikleri kaldırırken tam bağımsız hukuk devletini de gerçekleştiren an- tlaşma, barışçı anlayışın desteğiyle geçerliliğini korumuştur. Kazanımlarımızı yitirmek tehlikesiyle karşı karşıya bıraksa bile Türk ulusu Atatürk ve arkadaşlarının armağanlarını ve emanetlerini savsaklanmaz bir duyarlılıkla koru- yacaktır. Ulusal sınırlarımızı kesinleştiren antlaşmanın özenle uygulanması, geçersiz kılma girişimlerinin ödünsüz biçimde önlenmesini özenle izleyeceğiz. Desteğiyle so- nuca ulaştıran Atatürk’ü ve antlaşmayı imzalayan arkadaşlarını en içten duygularla anıyor, yürekten bağlılıklarımızı bir kez daha sunuyoruz. Prof. Dr. Güngör ŞATIROĞLU Türk Gençliğine Hizmet Vakfı Başkanı SELAM OLSUN ÜLKÜ TAMER Bir Şiir Vardı Evet, bir şiir vardı; o şiiri özledim. Saflığın şiirini. 40’ların, 50’lerin şiirini. Cahit Sıtkı Tarancı’ları, Behçet Necatigil’leri, Ziya Osman Saba’ları, Sabahattin Kudret Aksal’ları, Cahit Külebi’leri, Muzaffer Tayyip Uslu’ları, Orhan Veli’leri, Oktay Rifat’ları, Ceyhun Atuf Kansu’ları, o yılların Melih Cevdet’lerini, Necati Cumalı’larını özledim. “Günaydın tavuklar horozlar / Artık memnunum yaşamaktan” dizelerini, “Cebeci köprüsü yüksek / Altından tren geçiyor / Ya benim aklımdan geçenler / Kimse bilmiyor” dizelerini, “Girin satıcılar evimin bülbülleri / Girin girin aydınlık bahçemden içeri” dizelerini, “Gün bitti / Akşam serinliğiyle başlıyor memleketim” dizelerini özledim. O dönemde yazılmış ne kadar şiir varsa, hepsini özledim. Sözgelimi, Tarancı’nın “Öyle Dalmışım ki” şiirini: “Öyle dalmışım ki bu akşam üstü, / Komşu arsadır gözümde gökyüzü. / Ben dünyadan bihaber bir çocuğum; / Kayıp zıpzıplarımı arıyorum. Koşun çocuklar, koşun komşu kızlar, Avuçlarıma sığmıyor yıldızlar.” Haydar Ergülen’in bir sözünü hatırlıyorum: “Şair ne zaman şiirine benzer? Elbette şiirinin önüne geçmediği zaman, şiirinden bir adım, birkaç adım geride durduğu zaman.” “Şiirinin önüne geçmeyen şair” deyince, aklıma ilk gelen ad Ahmet Muhip Dranas oluyor. Dranas, Kar’ını, Olvido’sunu yazmış, Ergülen’in deyimiyle “kendini şaman büyücüsü, eski zaman bilicisi” olarak görmemiş, “şiirinin omuzunda bir yük olarak durmamış”tır. Necatigil de öyleydi. Cahit Külebi de. Necati Cumalı da. O kuşağın birçok şairi de. Yazdıklarını serçeler gibi gökyüzüne salıyor, ama kartallaşıp onların peşine düşmüyorlardı. Şairliğin değil, şiir yazmanın tadını çıkarıyorlardı. Birer kartaldılar aslında. Ama uçurdukları serçelere hükümdarlık taslamıyorlardı hiçbir zaman. Birlikte kanat çırpıyorlardı. Duru, yalın, içten bir şiirdi o dönemin şiiri. Saflığın şiiriydi. Çocuksu bir yanı vardı neredeyse. Dil oyunlarıyla, imge cambazlıklarıyla, kişilik gösterileriyle örülmemişti. Dizeler kâğıda dökülmeden önce beynin binbir kıvrımından geçerek sınanmıyordu. Duygular ne yapay bir biçimde ateşleniyor, ne de gereksizce dizginleniyordu. Kuramlar ülkesi çok uzaklardaydı. Şiir yazılıyordu. Şimdi ise şiirden çok şiir üstüne yazı yazılıyor. Ama aynı şiiri yazabilir miyiz bugün? Nerede! O şiirleri Beyazıt Meydanı’nda, beş kuruşa aldığımız simitleri yiyerek okuyorduk. Havuz başındaki bir sırada. Sonra Kumkapı’ya iniyor, balıkçıların kıyı boyunca iplere dizdiği çirozlara bakıyorduk. Çarşıkapı’ya çıkıyorduk. Bulgar Sütçü’den mis gibi kaymak kokusu, süt kokusu yayılıyordu ortalığa. Ayakkabılarımızı boyatıyor, sarı tramvaya binip Beyoğlu’na sinemaya gidiyorduk. Çıkışta paraya kıyıp Butak Pastanesi’nde 35 kuruşa krem şokola yiyorduk. Yazları Bebek koyunda denize giriyorduk. Bir dergide Esther Williams’ın mayolu fotoğrafını görünce yüreğimiz hopluyordu. Radyoda “memleket saat ayarı”yla saatlerimizi ayarlıyorduk. Televizyon çok uzak bir düştü bizim için. İki kişi kavga edip birbirlerini yaralamaya görsünler, gazetelerde birinci sayfa haberi oluyordu bu. O haberleri veren gazeteler Anadolu’ya posta treniyle gönderiliyor, sözgelimi Antep’te iki gün sonra okunabiliyordu. O şiirler o ortamda yazıldı. Külebi “Senin dudakların pembe”yi, Necatigil “Hani bir sevgilin vardı”yı, Eloğlu “Naylonuna ne verem?”i o günün Türkiye’sinde söyledi. “Şimdi de böyle şiir yazılmalı” demiyorum elbet. Bugün öyle şiirler yazılmasını beklemek budalalıktan başka bir şey olmaz çünkü. Ben sadece o şiirleri özlüyorum. Kim bilir, belki o şiirleri yaratan Türkiye’yi. Sinan Bökesoy’un hazõrladõğõ disiplinlerarasõ proje, sanat ve teknoloji alanõnda pek çok ilke imza atõyor Bir kent bin bir titreşimSENEM ÖZCAN Sinan Bökesoy, elektronik mü- hendisi ve ‘komputer müzik’ doktorasõ var. Profesyonel iş ya- şamõ ise bestecilik ve multimedya sanatlarõ üzerine. Aldõğõ eğitimi ha- yal dünyasõyla harmanlayarak pro- jeler yaratõyor. Son projesi “Tha- les of Future” kapsamõndaki “1 city 1001 vibrations” adlõ ses enstelasyonu ile de İstanbul’un kalbini Taksim metrosuna taşõ- yor. Kõz Kulesi ve Sepetçiler Kasrõ’na yerleştirilen özel mikrofonlarla Boğaz’da duymaya alõştõğõmõz seslerin analiz edilerek sergi ala- nõna taşõndõğõ sergi ay sonuna ka- dar Taksim Metrosu Sergi Salo- nu’nda. Projenin ikinci ayağõ olan konser ise 20 Eylül’de Çõrağan Sa- rayõ’nda gerçekleştirilecek. Bökesoy, bu konserde “Thales of Future” adlõ albümündeki par- çalarõn icrasõnõn yanõ sõra büyük sa- nayi robotlarõnõ da komuta ederek izleyenlere hem görsel, hem işitsel bir performans sunacak. - Öncelikle biraz sizden bah- sedelim; mühendisliği müzikle ilişkilendirmeniz nasıl oldu? İlgi alanõm fizik ağõrlõklõydõ, ama ufak yaşlardan itibaren mü- zik çalõşmalarõ da yapõyordum. Teknik birikimim olduğu için de bunu kullanan bir müzik üreti- mine yöneldim. - Hem enstelasyon hem de konseri kapsayan bu ilginç pro- jede sanayi robotları kişisel kul- lanımınıza nasıl dahil oldu? Projenin tasarlama aşamasõnda en büyük sorun uygulamayõ ne şe- kilde yapacağõmdõ. Robotlarõ ta- sarlarken Alman Kuka firmasõyla birlikte çalõştõk, Kuka Robotics’in çözüm ortağõ GD Engineering ile de robotlarõn davullarõ çalan me- kanizmasõnõ tasarladõk. Böylece ilk defa bir sanayi robotunun ki- şisel bir bilgisayardan kontrolünü sağladõk. Bu projeyle yüksek seviye sanat ve teknoloji birlikteliğini halkla di- rekt olarak paylaşabiliyor olmayõ çok önemsiyorum. Disiplinler- arasõ bir uygulama olduğu için de- ğişik kesimlerin ilgisini çekiyor. - Projedeki çalgıları ve me- kânları neye göre belirlediniz? Mikrofonlarõ nereye koyabilirim diye araştõrdõğõmda aklõma ilk Boğaz’õn ortasõnda duran Kõz Ku- lesi geldi. Sepetçiler Kasrõ’nõ ise Eminönü’ne hâkim olmasõ sebe- biyle seçtim. Canlõ yayõn testlerinde yazõlõm devreye girdi elbette. Çünkü mik- rofonlar ve mikrofonlarõ dinleyen yazõlõm martõ sesleri, taka ve va- pur sesleri, İstanbul’a ait uğultu ve ezan seslerine hassas ve bu seslere tepki veriyor. Yazõlõm da bu ses- leri analiz ediyor. Daha sonra da robotlarõn çev- resine yerleştireceğim enstrü- manlarõ seçtim. Zil ve davulun ta- rihi önem taşõyan çalgõlar olmasõ sebebiyle bu tarz çalgõlara yönel- dim. Ayrõca İstanbul Zilleri’nin desteğiyle iki özel gong yaptõrdõk, bir de robotlarõn kolayca çalabi- leceği iki Tibet çanağõ kullan- dõm. - Projede ilginç olan bir unsur da seslerin seçtiğiniz mekâna ta- şınması sanırım... Bu projenin özgün yanõ bu işin canlõ yapõlõyor olmasõ. Gelişen tek- nolojiyle sesi alõp internet bağ- lantõsõyla nakledebiliyoruz. Sesleri kaydedip sergi alanõnda çalmak cazip değildi. Amacõm bunu can- lõ olarak yapmak ve İstanbul Bo- ğazõ’nõ sahneye taşõmaktõ. Sinan Bökesoy, aldõğõ eğitimi hayal dünyasõyla harmanlayarak projeler yaratõyor. Son projesi ‘Thales of Future’ kapsamõndaki ‘1 city 1001 vibrations’ adlõ ses enstelasyonu ile de İstanbul’un kalbini Taksim metrosuna taşõyor. Fotoğraf:EMREKETEN Bodrum’da mehtap esintili notalar Şebnem İşigüzel’in yeni romanõ 5 Ağustos’ta kitapçõlarda Kirpiklerin gölgesi kadar bir hayat Kültür Servisi - Şebnem İşigüzel’in on bir yaşõnda annesini öldüren bir kõz çocuğunun trajik hikâyesini anlattõğõ yeni romanõ 5 Ağustos’ta İletişim Yayõnlarõ tarafõndan yayõmlanacak. “Kirpiklerimin Gölgesi” adõnõ taşõyan romanda İşigüzel, herkesin bildiği, ama kimsenin görmek istemediği bir trajedinin üzerindeki perdeyi kaldõrõyor ve hepimizin tanõdõğõ bu kõz çocuğuna ses veriyor. Roman, iç dünyasõ zengin küçük kahramanõnõn ağzõndan aktarõlõyor. “Annemi öldürdüm. Daha biraz önce” diye başlayan bu sarsõcõ roman boyunca küçük kõzõn yaşadõğõ kederli hayat ortaya çõkõyor. 1993’te yayõmlanan ilk kitabõ “Hanene Ay Doğacak”tan bu yana “Eski Dostum Kertenkele”, “Sarmaşık”, “Çöplük” gibi romanlara da imza atan İşigüzel’in yeni romandan tadõmlõk bir okuma parçasõ, pek yakõnda yazarõn www.sebnemisiguzel.c om internet sitesinde yayõmlanacak. Romandan bir alõntõ: “Hayatta bazen kirpiklerinizin gölgesinden başka sığınacak yeriniz kalmaz. Herkes kötülük yapar size. Bu böyle olmasına rağmen, orman, ağaçlar, sular, kuşlar, gökyüzü ne kadar güzeldi. ‘Sence hayatõn en güzel yanõ neresi?’ diye sorarsanız bana, ‘Hepsi,’ derdim size. Mutlu olmaya dair bir umudum var benim. Avlanan ceylanlar son ana kadar yaralı gövdeleriyle doğrulup koşup kaçmak, avcının elinden kurtulmak isterler. Yaparlar da bunu. Yaraları ne kadar ölümcül ve derin olursa olsun. Vurulup düştükleri yerden kalkıp kaçarlar. Öleceklerini anladıkları zaman gözyaşı döken bu hayvanların ölüme direnişine şaşarsınız. Yaşadığım şu hayatta, kirpiklerimin gölgesi kadar bir yerde bile hayat kalmadı bana. Bunları düşündüm ve sonra geri dönüp o fena şeyi yaptım. Annemi öldürdüm.” ERSİN ANTEP D-Marin Turgutreis 6. Ulus- lararasõ Klasik Müzik Festivali, Ege’nin tatlõ mehtaplarõ eşliğin- de sona erdi. Festivalde önceki akşam günbatõmõnda İzmir Ba- rok, gece konserinde ise Çuku- rova Devlet Senfoni Orkestrasõ (ÇDSO) yer aldõ. Dün akşam ise Nazlı Deniz Boran (soprano) ve Paolo Villa (piyano) Leyla Gen- cer anõsõna, gece de şan solistleri ile şef Emin Güven Yaşlıçam idaresindeki ÇDSO opera gece- si için sahnedeydi. Festivalin bu yõlki temasõ, ‘müzikte romantizm’ idi. İzmir Barok’un konuğu soprano Çağ- nur Gürsan tecrübesini barok eserlerde ortaya koydu. Halit Turgay’õn flütüyle, Jonathan Leatwood’un gitarõyla sahneye çõktõğõ konserde şef Yaşlõçam idaresindeki ÇDSO, ikinci bölüm için yaptõğõ sağlam prova ile dikkat çekti. Turgay, “Carmen Fantezi”; Leatwood ise “Rod- rigo Konçerto”da orkestra ile daha farklõ bir bütünlük sağladõ. Avrupa Festivaller Birliği’ne üye olarak farklõ bir konuma geçen festivalin, çõtayõ daha da yükseklere taşõmasõna dair bek- lenti, konser alanõnda hissedili- yor. Eser nitelik ve uzunluklarõ- nõn da yönetmenlik ve sanatçõ- larca özel olarak planlanmasõ gerekiyor. Doğuş Grubu’nun büyük des- teğiyle organize edilen festivalin gücü; ulusal fonlar ve büyük ser- mayenin desteğini alabilecek ve uluslararasõ orkestralarla başarõlõ Türk sanatçõlarõnõ, eserlerini bu- luşturabilecek niteliği işaret ediyor. Gelecek yõl için, bu beklentilerle, çok daha görkemli bir program için Genel Sanat Yönetmeni Yü- cel Canyaran ve ekibine sonsuz başarõ temennisiyle... (ersin@muzikoloji.org) D-MARİN KLASİK MÜZİK FESTİVALİ Stonehenge’in kopyaları bulundu Kültür Servisi - Britanya’da bulunan tarih öncesi Stonehenge yapõsõnõn yer aldõğõ bölgenin birkaç yüz metre yakõnlarõnda, yapõnõn ahşap kopyalarõ bulundu. Arkeologlarõn radar kullanarak keşfettikleri eserlerin 2000-4000 yõl öncesine ait olduklarõ düşünülüyor. 2008 yõlõndaki arkeolojik çalõşmalar sonucunda mezarlõk olarak inşa edildiği anlaşõlan Stonehenge, 1986 yõlõnda UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirasõ Listesi”ne alõnmõştõ. Şebnem İşigüzel’in 5 Ağustos’ta İletişim Yayınla- rı’ndan piyasaya çıkacak kitabı, annesini öldüren bir kız çocuğunun trajik hikayesini anlatıyor. 
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear