23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU İnadına Demokrasi Başbakan ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir araya gelerek terör konusunu görüşmeleri, çözümüne ilişkin görüş birliği yollarını aramaları, kamuoyu tarafından olumlu bir davranış olarak değerlendirilecektir. Olası bir görüş birliği ve çözümü konusunda uzlaşma, ülkeye de, CHP’ye de çok şey kazandıracaktır. Ne dersek diyelim, terör, bugün Türkiye’nin en temel sorunudur. Oysa kaynağı, nedenleri gibi aslında çözüm yolları da bellidir. CHP’nin elinde, AKP’nin siyasal arenada boy gösterdiği yıllardan çok daha önce parti merkezi tarafından çeşitli komisyonlara hazırlatılmış Güneydoğu ve Demokratikleşme Raporları vardır; şimdi yapılacak iş büyük bölümü güncelliğini koruyan bu raporları günümüz koşullarında yeniden gözden geçirerek kamuoyuyla paylaşmaktır. Artan PKK terörü demokratikleşme konusunda atılacak adımların önünü tıkamamalıdır. Başka ülkelerin terör konusundaki deneyimleri, teröre kaynaklık eden siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel sorunların çözümlerine ilişkin somut adımların atıldığı dönemlerde terör örgütlerinin şiddet eylemlerini arttırdıklarını göstermektedir. Dünyanın neresinde olursa olsun, terör örgütlerinin varlık nedeni temsil ettiğini savladığı siyasal, toplumsal ya da etnik grubun içinde bulunduğu sorunlardır. Bu sorunlar çözüldüğü ölçüde örgütün varlık nedeni de ortadan kalkar. Bu durumda terör örgütünün başvuracağı yöntem var olan sorunları şiddet yoluyla çözümsüzleştirmektir. Bugün PKK’nin istediği Güneydoğu’nun olağanüstü hal koşullarına geri dönmesidir. İstenen, devlet güçlerinin baskısının, insanı yaşamdan bezdiren yol çevirmelerin, ev aramaların, köy boşaltmaların, toplu sorguların insanlara yeniden yaşatılarak toplumun bunaltılmasıdır. Bunalan toplumun bireylerinin içine düşecekleri umutsuzluk onları “dağ”a yönlendirecektir; beklenen, arzu edilen budur. Bu oyuna gelinmemeli, şiddetin şiddeti doğurduğu kısırdöngü kırılmalıdır. Yaşadığımız bugünlerde demokrasiye her zamankinden daha fazla gereksinimimiz vardır. Herkes, her konuda düşündüğünü dilediğince, korkusuzca dile getirebilmeli, yazıya dökebilmelidir. Her düşünce, her öneri açan bir çiçektir, Mao Zedung’un söylediği gibi; “Bırakın, yüz çiçek açsın!” Söyleyenin kim olduğu, söylediğini kendisinin uygulayıp uygulamadığı önemli değildir, önemli olan söyleyenin ne söylediğidir. Tartışmaktan korkulmamalı, bize en aykırı gelen düşünce ve önerilerin bile içinde doğruları da barındırabileceği olasılığı gözden kaçırılmamalıdır. BDP, kendini Türkiye genelinde antipatik kılmak, tepki çekmek için “sivri” milletvekilleri aracılığıyla elinden geleni yapmaktadır. Buna rağmen gerek iktidar partisi, gerek muhalefet partileri BDP’yi dışlama siyasetinden vazgeçmeli, Güneydoğu’da iki milyona yakın Kürt yurttaşımızın oylarıyla TBMM’ye girmeyi başarmış, grup kurmuş bu partiyi parlamenter demokrasi çizgisinde tutmak için çaba göstermelidirler. Aynı şekilde Diyarbakır’da çok sayıda sivil toplum örgütünün ortak imzasını taşıyan ve Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip Ensarioğlu’nun ağzından açıklanan “PKK’ye eylemsizlik çağrısı”na sahip çıkılmalıdır. Bu çağrı terörün, demokratik yaklaşımların önünü kesmemesine işaret etmesi açısından çok önemlidir; yaygınlaştırılmalıdır. Terör, dünyanın hiçbir yerinde bir anda kesilmez. Türkiye’de de kesilmeyecektir. Ne var ki bu gerçek bizi umutsuzluğa düşürmemeli, demokrasiye olan inancımızı zedelememelidir. Tam tersine gün, “İnadına demokrasi!” demenin günüdür. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Antik güzelimiz Allianoi’nin barajda boğulmasõna “direniş a- fişleri”nden söz ederken Çevre ve Orman Bakanõ’na verilen ödüle “tepki”leri de yazmõş- tõm... (Cumhuriyet-10 Haziran 2010) Çünkü sadece Allianoi’yi de- ğil, Hasankeyf’ten her yere... ül- kenin en değerli “kültür ve do- ğa buluşmaları”nõ çağdõşõ baraj ve HES projeleri uğruna gözden çõkarabilenlerin “çevre hizmet ödülü” almasõ nasõl alkõşlana- bilir? Hem de bir bilim yuvamõzdan? Soruya Akdeniz Üniversite- si’nden yanõt beklerken Çevre ve Orman Bakanlõğõ’ndan açõklama geldi. Basõn ve Halkla İlişkiler Müşavirliği, bu köşeye sõğama- yacak uzunluktaki “bilgilendir- me”sinde özetle diyor ki; “Yortanlı Barajı inşaatı 2005’te tamamlanmıştır. 1994- 2005 arasındaki kurtarma ka- zıları için DSİ’den her yıl pa- ra aktarılmasının koşulu da barajın engellenmemesiydi. Buna rağmen açılan davalar ve bilimsel raporların gereğini yerine getirmek için bugüne dek su tutulmamıştır...” Bu sözlerden de anlaşõlõyor ki eğer tarih dostlarõnõn hukuk mü- cadelesi ve “hükümetten ba- ğımsız yargı” olmasaydõ, Al- lianoi çoktan sular altõnda kal- mõştõ. Açõklamadaki “bilimsel rapor” ise “antik kenti suya gö- merek üzerini kille örtmeyi” önermiş, neyse ki bu “sözde koruma, özde boğma” da yar- gõdan dönmüştü. Bakanlıktan ‘övgü’ler Bakanlõk açõklamasõnõn ikinci bölümünde ise ömrü 30 yõl olan sulama barajõnõ 2000 yaşõndaki Allianoi’den daha değerli gören Çevre ve Orman Bakanõ Veysel Eroğlu’nun ödüllere layõk “çev- reci”liği övülüyor.. Eroğlu 1994’te İSKİ Genel Müdürü olunca İstanbul’un su havzalarõnda başlattõğõ “ağaç- landırma çalışmaları”nõ, 2003’te atandõğõ DSİ Genel Mü- dürlüğü’nde yurt düzeyine yay- gõnlaştõrmõş... 2007’den sonraki bakanlõğõnda ise aynõ çalõşmalar dünyadaki ilk 3’e girmiş. Bir bakanlõk yazõsõnda bakan hakkõnda övgüler düzmek, kamu hizmeti terbiyemizde pek rast- lanan bir şey değil. Hele aynõ yazõda, “kanuni haklarımız saklı kalmak kay- dıyla, bu bilgilere köşenizde yer vermeniz, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini sağ- layacaktır” demenin, nasõl bir anlayõşõ sergilediğini bilmem ki kim tanõmlayabilir?.. Ne var ki bizler sayõn Ba- kan’õ yakõndan tanõyoruz. Örne- ğin İSKİ dönemini anõmsõyorum. “içme suyu”muz olan gölleri- mizin koruma alanla- rõnõ imara açan yönet- melik değişikliğinin Mimarlar Odasõ’nõn davasõyla mahkeme- ce iptal edilmesine rağmen aynõ değişik- lik, “benzer” cümle- lerle yeniden yayõm- lanmõş, yine iptal edi- lince 3. kez, hatta 4. kez devreye sokulmuştu. Yargõ durduruyor ama Eroğlu durmu- yordu!.. Su havzalarõndaki imar tala- nõna “hukukla inatlaşılarak” sağlanan bu desteğin diğer so- rumlusu da Belediye Başkanõ R.T. Erdoğan’dõ... Veysel Bey’in DSİ Genel Mü- dürlüğü’nde Allianoi’nin baraja gömülmesi için gösterdiği gay- reti ise herkes biliyor. O kadar ki bu antik güzelimizi konu alan TRT belgeselinin “yayından kaldırılması”nda bile etkili ol- duğu söylendiğinde, kimse hay- ret etmemişti... Şimdi çevre ve orman baka- nõyken de İstanbul’un elde kalan son çevre ve orman değerlerini yok edecek 3. köprü projesine verdiği “çevreci”(!) ve “or- mancı”(!) destek, tarihe kim bi- lir nasõl geçiyordur... 100 yıllık gelenek! Bakanõmõz, tarihi kentleri su- lara gömüp akarsularõmõzõ rant HES’lerine teslim ederek çevre ödülü alõrken Allianoi’nin bu- lunduğu “Paşaköy” muhtarõ Adnan Çelik bakõn neler yazõ- yor: “Eski eserden oldum olası korkmuşuzdur... 100 yıl önce dedelerimiz Zeus Sunağı ka- çırılırken İstanbul’a karşı gel- mediler. 100 yıl sonra da Al- lianoi’nin sulara gömülmesin- de derdimizi Ankara’ya anla- tamadık diyeceğiz.” (15 Hazi- ran 2020-Bergama Çağdaş Ga- zetesi) Yok mu bu muhtarõmõza ger- çek çevre ödülü verebilecek bir üniversitemiz? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Çevre Bakanlõğõ ve Paşaköy Muhtarlõğõ HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY 30 HAZİRAN 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Cesaret Faruk Yıldız: “Arkadaşlarının şehit olduğu yerde dikili taş olmak isteyen Mehmetçik’teki cesaret, kararlılık ve yurtseverlik, onun yanağını okşayanlarda da var mıdır acaba!” Gülünç Ahmet Önen: “Hiç olmazsa şehit haberlerinde kullanılmak üzere Abdullah Gül’ün gülmeyen bir fotoğrafı aranmaktadır!” Pitbull Nami Tepe: “Pitbull cinsi köpek beslemek yasaklanıyormuş. Sabahtan köpek sesi gelmeyecek desenize!” Recep’in daimi temsilcilerinden FETOŞ’UN himayesinde Abant’ta toplanan tarikatçılar arasında bu yılın incisi ve birincisi civanımın Kırklareli’ndeki daimi temsilcisi oldu. Sıtkı Ergüney vali sıfatı taşıyan adam için şöyle diyor: “İlinde devleti temsil eden en yetkili görevlinin çıkıp da ‘1950 yılında Demokrat Parti iktidara geldiğinde CHP kapatılmalı, İsmet İnönü’yü tarihteki huzurlu yere göndermeliydi’ demesinin akıl, mantık, hukuk, eğitim, yöneticilik adabı ve kültürü ile bağdaştırılabilecek tarafı olamaz. Ancak; valilik gibi önemli bir görev için ‘uygun görülmüş’ birinin bu davranışı görmezden de gelinemez. Eğitimin diplomadan ibaret sayıldığı, ‘benim valim’ kültürünün yerleştirilmesine yönelik çabaların öne çıkarıldığı bir dönemde İçişleri Bakanlığı’nın bu adam hakkında soruşturma başlatması ise ‘güneşi balçıkla sıvamaya çalışmak’tan farksızdır. Çünkü bu adam 2003 yılında Diyarbakır’da aynı koltukta otururken ‘Ben hükümetin valisiyim’ diyerek ‘devletin valisi’ olmadığını açıklamış ve daha sonra korumaya alınarak Başbakanlık danışmanı yapılmıştır. Adam, ne kadar özür dilerse dilesin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi artık makam otomobiline Türk bayrağı çekemez!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TERÖR taşeronluğu üzerine, askeri vesayet üzerine yapılan tartışmalarda, havanda su dövüldüğünü söylüyor Bülent Esinoğlu: “Recep, PKK terörü ile ilgili kendi aczini kapatmak için taşeron sözcüğünü ortaya attı. Taşeronun müteahhidini söylemeyince, yani yine karnından konuşunca, epey bir geyik muhabbeti yapıldı. Bu tartışmaları yapanların hiçbirisi emperyalizm sözcüğünü kullanmadı. Şu günlerde, yarım yamalak bir şekilde, Büyük Ortadoğu Projesi ve projenin eşbaşkanı telaffuz edilse de, hâlâ emperyalizm sözcüğü söylenemedi. Abant toplantılarında ise ‘vesayet’ tartışmaları yapıldı. Cumhuriyet ve onu savunanlara ağız dolusu küfürlerin savrulduğu bu toplantılarda, vesayet aşağı, vesayet yukarı; ordunun vesayetinden konuşuldu. Bu beyler, askerin vesayetinden şikâyet ediyorlar, ama Amerika’nın vesayetinden memnunlar. Toplantıların asıl sahibi, Fetoş amcam, Amerika’daki çiftliğinde CIA’nın vesayetinde değil mi? Türkiye Amerika’nın vesayetinde değil mi? Somali’ye, Lübnan’a, Afganistan’a asker gönderen kim? NATO, OECD, Dünya Bankası, Gümrük Birliği, Batı’nın Türkiye üzerindeki vesayeti değil mi? Niye bunlardan hiçbir şikâyetiniz yok? Eksen kayması söz dalaşı çıkınca, Recep ‘vallah billah biz Atlantik’ten ayrılmıyoruz’ demedi mi? Daha dün, Toronto’da Obama ile görüşüp destek alıp güven tazelemedi mi? Bunlar vesayet olmayacak, evinden pijamasını bile alamadan Silivri toplama kampına götürdüğünüz paşaların vesayeti mi olacak? Sizin vesayet diye korkarak tartıştığınız, cumhuriyetin getirdiği değerlerdir. Siz vesayet adı altında aslında çağdaş değerleri kastediyorsunuz. Sizin derdiniz aydınlanma ile. Bakalım bu vesayet tartışmasını nereye kadar götürebileceksiniz? İttifak halinde olduğunuz liboşlar bakalım nereye kadar karanlığa destek olacaklar? Gazze provokasyonundan sonra biraz İsrail tartışılınca, liboşlar nasıl da telaşlandılar. Evet, bir bağımsızlık tartışması yapılmalı. Ama bu tartışma sanal zeminde, kendi kendimiz üzerindeki vesayet değil, emperyalizmden bağımsızlaşma tartışması olmalıdır. Eğer tartışacaksak, gelin Amerika ve Avrupa’nın Türkiye üzerindeki vesayetini tartışalım. Ordunun vesayeti varmış gibi sürekli orduyu tartışmak, Amerika’nın vesayetine alan açmaktır. Amerika’ya hizmettir.” Tartışma Recep, Obama’yı dostça uyarmış. Bir de çömeltseydi bari! YağmurDeniz HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Konya’nõn Seydişehir il- çesinde bir mağara. 2/ So- yundan geli- nen kimse... Gelibolu Ya- rõmadasõ’nda, “Anafarta” da denilen bir koy. 3/ Mü- rekkep hokka- larõna konulan ham ipek... Uyuşturucu maddenin etkisinde olma, keyif hali. 4/ İşçi... İlave. 5/ Bir yarõşta, yarõşanlarõn varõş anõnõ saptayan aygõt. 6/ Yabancõ... Bir kimseyi kötüle- me, yerme... Bir no- ta. 7/ Bir kurum ya da kuruluşun adõnõ simgeleyen kõsaltma ya da işa- ret... Küçük tekne kaptanõ. 8/ Çok büyük, koca- man... Bir cetvel türü. 9/ Doğal ve tarihsel özel- liklerinden dolayõ koruma altõna alõnan alan... “Ül- fet belalõ şey fakat --- sõkõntõlõ” (Yahya Kemal). YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Nohutla yapõlan bir yemek. 2/ Sözcüklerin hem biçimsel hem anlamsal tarihini ele alan dilbilim dalõ. 3/ Bir spor aracõ... Damla hastalõğõ. 4/ Er- kekliğin ya da dişiliğin belirlenmesinde rol oy- nayan kromozom. 5/ Notada durak işareti... Zeybek... Bir gösterme sõfatõ. 6/ Eski Mõsõr ina- nõşõnda gök tanrõçasõ... Gökçeada’nõn eski adõ. 7/ Kâinat. 8/ Para ve ticaretle ilgili işlemlerde kul- lanõlabilen kõsa süreli sermaye. 9/ Sõğõrlarda görülen bulaşõcõ bir hastalõk... Bilek hizasõnda ka- lan kõsa çorap. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Y E T İ N G E N A S İ D E V İ P Ğ M A S T İ K A R A P S A Y P I R A K T E M A N İ N O V A A K F İ L A R İ Z R A A L İ N D A A N O N A Ç A L 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Asıl “ödül alması” gerekenler...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear