23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
AKP’nin akıl hocası intihalci çıkmış. Hırsızın fikri neyse zikri de odur! YağmurDeniz CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU ‘Darbe mi, Devrim mi?’ Medyada günlerdir “27 Mayıs bir darbe mi yoksa bir devrim midir” sorusu tartışılıyor. Aradan 50 yıl geçtikten sonra bu anakronik soruya gerçekçi yanıt vermek özellikle o günleri yaşamayanlar için kolay değildir. Sorunun yanıtı siyasal bilim kuramları açısından zaten bellidir. İktidara karşı girişilen veya gerçekleştirilen her türlü askeri müdahale ya “darbe teşebbüsü” ya da “darbe” olarak adlandırılır. Önemli ve belirleyici olan müdahalenin topluma olan getirileridir. Örneğin, 1974 yılında Portekiz’de Tomas/Caetano iktidarına karşı genç subaylar tarafından gerçekleştirilen darbe o günden bugüne “Karanfil Devrimi” (Revolução dos Cravos) olarak adlandırılmakta, 25 Nisan her yıl Portekizliler tarafından “Özgürlük Günü” olarak coşkuyla kutlanmaktadır. Hiç kuşkusuz devrilen güçlerden yana olan insanlar da vardır; onların bu askeri müdahaleyi salt bir darbe olarak görmeleri doğaldır. 1943 yılında Albay Juan Peron tarafından Arjantin’de gerçekleştirilen darbe de “o dönemde” geniş halk kitlelerinin desteğini kazanmış ve “devrim” olarak benimsenmiştir. Nitekim üç yıl sonra yapılan seçimlerden Peron, İşçi Partisi lideri olarak zaferle çıkmış, bir askeri darbeyle uzaklaştırıldığı 1955 yılına kadar iktidarda kalmıştır. 1950’li ve 1960’lı yıllar dünya genelinde “darbeler dönemidir”. Bu dönemde Asya, Afrika, Latin Amerika ülkelerinde onlarca askeri darbe gerçekleştirilmiştir. Bu darbeleri “devrim” olarak gören destekçileri olduğu gibi salt “darbe” olarak gören karşıtlarının olması da doğaldır. Sözgelimi, 23 Haziran 1952 günü başında bulunduğu Hür Subaylar Örgütü ile kraliyet rejimine karşı bir darbe gerçekleştirerek İngiliz egemenliğine son veren ve bağımsız cumhuriyetin yolunu açan Cemal Abdülnâsır’ın Mısır toplumu tarafından bir “devrimci” olarak benimsenmesi anlaşılabilir bir durum değil midir? Darbe mi, devrim mi tartışması yapılırken koşulları belirleyen zaman ve uzam kavramları gözden uzak tutulmamalıdır. Demokrat Parti kuruluş yılı ve temel yaklaşımları açısından “antikomünist” bir “soğuk savaş dönemi” partisiydi. İlk parlamenter eylemlerinden birinin -sınırlı da olsa- bir toprak reformunu öngören Çiftçiyi Topraklandırma Kanun tasarısını ortadan kaldırması bir rastlantı değildi. 26 Ekim 1951 günü Dr. Şefik Hüsnü Değmer başta olmak üzere 187 kişi Türkiye Komünist Partisi üyeliğinden tutuklandı. 1950 yılında Demokrat Parti’nin özgürlük vaatlerine kanarak kurulan Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun Türkiye Sosyalist Partisi 1952 yılında kapatıldı, yöneticileri tutuklandı. 1954 yılında Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın liderliğinde kurulan Vatan Partisi 1957 yılında kapatıldı. Yöneticileri tutuklandı. 10 yıllık (1950-1960) DP döneminde emekçi sınıflar grev hakkından yoksun oldukları gibi her türlü işçi hareketi de yasaktı. Bu dönemdeki tek izinsiz grev girişimi 1959 yılında Zeytinburnu Türk Çimento’da gerçekleştirilen başarısız işçi eylemidir. 31 Temmuz 1952 günü kurulan Türk-İş, ABD sendikacılığının örnek olarak alındığı bir “sarı sendika” modelidir. Bu niteliğine karşın Türk-İş’e uluslararası ilişkiler kurma, dünya işçi örgütlerine üye olma izni yine de verilmemiştir. DP iktidarı döneminde bireyler toplantı ve gösteri hakkı gibi, ifade özgürlüğü gibi, özgürce örgütlenme gibi temel insan haklarından yoksun bırakılmıştır. Bu açılardan bakıldığında Demokrat Parti, genel seçimlerde salt çoğunluk yöntemiyle belirlenen çift partili parlamenter sistemi esas alan, emek güçlerini siyasetin ve toplumsal hayatın dışında tutan sınırlı demokrasiyi benimseyen bir siyasal yapılanmadır. İktidarının son dönemlerinde toplumda kendisine karşı ortaya çıkan karşıtlığın giderek güçlenmesinin yol açtığı tedirginlik ve endişeyle basına sansür uygulama, gazetecileri tutuklama, üniversitelere baskı, muhaliflerini yargılayacak özel yaptırım araçları kurma (Tahkikat Encümeni) gibi çeşitli antidemokratik yöntemlere başvurarak sonunu hızlandırmıştır. 27 Mayıs’a ister darbe, isterse devrim diyelim, yol açtığı onaylanamaz insani acıların altını çizmekle birlikte Türkiye’ye ve insanına 1961 Anayasası ile özgürlüğün ve evrensel demokrasinin kapılarını araladığı gerçeğini göz ardı etmek herhalde tarihe karşı haksızlık olacaktır. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘Seleksiyon Negatif’ Üzerine... CHP’deki “değişim kurulta- yı”nõ izlediğimiz günlerde Dr. Ruhi Kaya’yla da birlikte ol- duk… Mersin’de yaşadõğõ o sa- kin ve “kimlikli” yõllarõnõn ar- dõndan İstanbul’da yakasõnõ bõ- rakmayan “garip”liğini paylaş- tõk. Söz kurultaydaki “liste tar- tışmaları”na gelince, “Seleksi- yon negatif nedir, bilir misin?” dedi ve ekledi; “Tam bizi ta- nımlıyor..” Yeteneksiz ‘uzman’lar!.. Başbakan, cumhuriyeti kuran- larõ “Hitler”e benzetse bile aynõ Hitler’den kaçan Yahudi köken- li “anti-faşist” bilim insanlarõna kucak açan “tek” ülke “Türkiye Cumhuriyeti”ydi… Çünkü Av- rupa’nõn diğer tüm ülkeleri Nazi- lerden çekiniyor; bilim ve sanat- ta isim yapmõş akademisyenlere sadece “bizimkiler” sahip çõkõ- yordu.. 1930’lardaki “üniversite re- formu”nunyetkinkadrolarlaya- põlmasõnõ sağlayan bu insanlar- dan “sanat” eğitiminde görev alanlar, Prof. Ataman Demir’in derlediği “Güzel Sanatlar Aka- demisi’nde Yabancı Hocalar” kitabõnda tanõtõlõyor... (MSGSÜ Yayõnõ-2009) Dostumuz Ruhi Kaya da aynõ kuşaktanFritzNeumark’õanõm- sattõ. İstanbul Üniversitesi’nin yeniden yapõlandõrõlmasõnda gö- rev alan bilim adamõ, eğitim or- tamõnõveuzmanlõklarõndurumu- nu inceledikten sonra demiş ki; “Türkiye’de maalesef seleksi- yon negatif var.” Darwin, bitki ve hayvan türle- rinin“doğalseleksiyon”lageliş- tiğini söyler… Zamanla “yok olan”lar (ayõklananlar) yaşama ortamlarõyla “uyumsuz”lardõr. Peki, seleksiyonun olumsuz (ne- gatif) hali ne demektir? Örneğin eğitimde “yetenek” aranmadõğõnda, “başaramaya- cak”larõ bir uzmanlõk alanõnõ “rasgele” seçenlerin “özgüven yoksunluğu” yaşam boyu süre- biliyor... Ancak bu asõl, topluma zarar veriyor; mesleğinde “yete- neksiz”lerin çoğunlukta olduğu bir toplum nasõl gelişebilir? İşte bu gerçek hep göz ardõ edildiğinden,yönetimdensiyase- te her alanda insanlarõn bilgi ve becerilerine uygun görevler üst- lenmeleri önemsenmiyor. CHP’- deki liste tartõşmalarõnda da ne- redeyse tüm değerlendirmeler “yetenek”lere değil, “taraftar- lık”lara bakõlarak yapõldõ. Açõk- lanan isimler için herkesin merak ettiği, “hangi konuda yararlı olabileceği” değil, “kimin ada- mı” sorusuydu... Devrimin okulları Ruhi Kaya diyor ki; “Cumhu- riyet tarihimizde ‘yeteneğine göre kişi yetiştiren’ ilk ve son eğitim kurumu ‘Köy Enstitüle- ri’dir. İzlenen yöntem ülkenin ‘bağõmsõz’ gelişmesinin güven- cesi olduğundan, 2. Dünya Sa- vaşı’ndan sonraki ABD yardı- mının ilk şartı Köy Enstitüleri- nin kapatılmasıydı.” CumhuriyetDevrimininefsan- evi okullarõna indirilen darbenin “kalıcı” olmasõ için enstitüleri karalama kampanyasõnõn hâlâ sürdüğünü anõmsatan Kaya şunu da ekliyor: “Aslında tek amaç- ları vardı... Ortadoğu’da ayağı yere basan; halkı tebaa değil, ulus olacak ve kendi insan gü- cüylekalkınaraksömürgeciliğe teslim olmayacak bir devlet ol- maya doğru giden Türkiye’yi önlemek; önlediler de...” ‘Özgüven’in diplomatı O gün Ruhi Kaya ile sadece hasret gidermedik… İçimizde ne varsa dökme, yakõn tarihimizin “unutu- lan gerçekler”ini anõmsama fõrsatõ da bulduk... Sözü yine katõksõz “Yörük”lü- ğüyle gurur duyan, ta- nõdõğõm en “Anadolu doktoru”nabõrakõyo- rum… Söyleşimizin sonunda “ülkemizde seleksiyonun artık pozitif olması; hak edenlerin hak ettiği yerlere gelmesi”ni diliyor ve şunlarõ da söylüyordu: “Bizde kendine güveni olan tek lider Atatürk’tür. Kurtuluş Savaşı’na hazırlanırken çevre- sindekilere ‘Kulağõ az duyan bir topçubinbaşõvardõhani,banabu- lun..’ der. Kastettiği kişi İnö- nü’dür… Çünkü düşündüğü, planladığı savaş için en iyi ko- mutan İnönü’dür. Zaferden sonra Lozan’a da onu gönderir… Çünkü harici- ye sabır işidir, ince eğrilir, sık dokunur. Elde bunu yapabile- cek diplomat ise yoktur. İnönü çizmeyi çıkartıp Lozan’a gitti; sıkıntıdan şeker hastası oldu ama başararak döndü. Özgü- veni olmayan bir lider o büyük görev ve ülkenin dünya devle- rine karşı uluslararası temsili- yeti için onu seçemezdi… Çün- kü yerini kaptırırdı.” 30 MAYIS 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 19 Mantar Soner Önal: “Recep ‘Hakara makara yapmayın’ dedi ama ne olduğunu kimse anlamadı. Bu kadar kültür birikimi mantarda bile yok!” Amerikanca Kaya Çetin: “Halkımıza Amerikanca öğretelim: One minute. Two days. Three ships. Four holdings, Five villas, Very much money!” Fidan Tarık Emre: “Recep’in MİT Müsteşarı yaptığı Hakan Fidan’ın en sevdiği şarkı: İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız!” 27 Mayıs’tan utanmak! CHP’NİN yeni Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 27 Mayıs Devrimi’nin 50. yılında 27 Mayısçıların yaptıklarından utandığını söyledi. CHP Genel Başkanı bu yorumu partinin yetkili organları henüz oluşmadan ve dolayısıyla parti yönetimine danışmadan kendi kafasına göre söyledi. Söyleyebilir. Çünkü partinin en yetkili ağzı onun ağzı! 27 Mayısçıların yaptıklarından utanması artık CHP’nin resmi görüşüdür. Ne var ki Kılıçdaroğlu bundan sonra başkalarına “katılımcı siyaset”, “şeffaflık” gibi konularda demokrasi dersi verirken biraz daha dikkatli olmak zorunda yoksa işte böyle “zırt” diye ağzından fışkıran “tek adamlık hevesi”ni hatırlatıverirler! Fakat daha da önemlisi... Kılıçdaroğlu, 27 Mayıs Devrimi’ni yapanlar (ki çoğu artık aramızda değil) adına konuşma hakkını nereden buldu, bu yetkiyi veya vekâleti kimlerden aldı? Ülkeyi 27 Mayıs’a sürükleyen iktidarın antidemokratik yönetimini göz ardı ederek 27 Mayıs’tan utanan CHP’nin çiçeği burnunda genel başkanının tarihi çarpıtma gibi bir “görev”i ve ikinci cumhuriyetçilere şirin görünme gibi bir ‘niyet’i varsa Türkiye’nin işi gerçekten zor ve fakat emperyalistlerinin işi çok kolay demektir! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” “AKP’NİN şimdiye değin yaptıklarına bakınca, hükümet etmekten çok kendi devletini kurmakta olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz” diyor Hilmi Kayıhan ve tezini şöyle savunuyor: “Türkiye’de kansız bir iç savaşın yaşandığını yani yeni bir devletin kurulmakta olduğunu yazıyor yabancı gazeteler. Beynine kurşun sıkıp şehit düşen kahramanları dökülen kan olarak saymazsak, bu işi boğarak yapıyorlar. Silivri ve Hasdal zindanlarında görüldüğü gibi! AKP kendi devletini kuruyorsa; kendisinin olmayan devleti yıkıyor demektir. Bu durumda AKP siyasi bir parti olmaktan çıkarak devlet olmaktadır. Devletle partiler yarışamaz, devletle devlet yarışır. Önümüzdeki seçimlerde yarış Atatürk‘ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin partileriyle ABD, AB ve AKP ortak girişimiyle kurulmuş ılımlı İslam devleti arasında geçecek gibi görünüyor. İşte bütün düğüm burada yatıyor. AKP kendi devletini kurmuşsa, yapılacak bütün seçimler göstermelik seçimler olacaktır. AKP ya devlet olmaktan çıkıp parti olacak ya da diğer partiler devlet. İşte asıl felaket burada ortaya çıkacaktır. Çünkü kurulan devletle yıkılan devletin iktidar mücadelesi seçimle olmaz. Seçimlerden önce halkımıza düşen en büyük görev, AKP’yi devlet olmaktan çıkartıp diğer partilerle eşitleyip seçime sokmaktır. Devlet yıkmanın suç olduğunu bilen AKP, gönül rızasıyla bu işe yanaşmayabilir! Sözü uzatmadan bir örnek verelim: Atatürk, Osmanlı’yı yıkarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu mu? Kurdu. Atatürk, saltanat ve hilafeti savunan İngiliz işbirlikçisi bir partiye seçimlere girmesi için izin verseydi ve bu parti iktidar olsaydı, yapacağı ilk iş Atatürk’ü idam sehpasına göndermek olmaz mıydı? Önümüzdeki seçimlerde yıkılan devletin partileri (ulus, laik, sosyal ve hukuk devleti) kazanırsa, ılımlı İslam devletinin kurucuları kendilerinden hesap sorulacağını bilmezler mi? AKP, parti diyorsanız sorun yok, galip gelen parti hükümet olur; başımız, gözümüz üstüne yeri vardır. AKP, parti olmaktan çıkıp kendi devletini kurmuş diyorsanız, halkımıza önemli bir görev düşüyor: Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceği de seçimin güvenliği de AKP’nin tekrar parti yapılmasına bağlı. Not: Devleti cumhuriyet diye okuyabilirsiniz.” Yeni devlet KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr Köy Enstitülerinde ‘yetenek’ eğitimi... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kredi mektu- bu. 2/ Kadõnla- rõn takõndõklarõ süs iğnesi... Ti- caret malõ. 3/ Ti- caret mallarõnõ saklamak için rõhtõmda yapõlan büyük depo... Çamaşõrõn az kirli ve köpüklü son suyu. 4/ Bir renk... 1944’te Bandõrma açõklarõnda batan Türk yolcu ge- misi. 5/ Peru’nun baş- kenti... Leylak rengi, açõk mor. 6/ Üzerine yapõ yapõlmak için ay- rõlmõş yer... Konut. 7/ Güneydoğu Anado- lu’da, tahtadan yapõ- lan ve “rahle” de de- nilen alçak oturak... Kadastro haritalarõnda parseller topluluğu. 8/ Pakistan’õn resmi dili... Tanrõ. 9/ Bir sigorta ortaklõğõnõn, sigorta et- tiği paranõn bir bölümünü, olabilecek zarara karşõ baş- ka bir ortaklõğa yeniden sigorta ettirmesi işi. YUKARIDAN AŞAĞlYA: 1/ Gezgin derviş... Yabancõ paralarõn ulusal para cin- sinden değeri. 2/ Bir konu ya da nesnenin başlõca özel- liklerini yansõtacak biçimde hazõrlanmõş taslağõ... Sa- karya iline özgü bir tür tatlõ. 3/ Satrançta özel bir ha- reket... Iskarta mal. 4/ Hayat arkadaşõ... Mersin’in bir ilçesi. 5/ Erbiyum elementinin simgesi... Asker. 6/ Af- rika’da yaşayan bir antilop... Siper, hendek. 7/ Eyerin arka bölümü... Kõrsal kesimde büyük topraklarõ olan, varlõklõ ve sözü geçer kimse. 8/ İtici neden, güdü... Arõ- larõn kovandaki yarõklarõ kapatmak için salgõladõklarõ siyah ve koyu sõvõ. 9/ Tuzak, kapan... Ödemelerin bir bölümünün süresinden önce yapõlmasõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 D Ü R Z İ L E R E Z A L O D O S D Ü H E R E K E E M P A T İ E R G A L İ A T A Ö K S E İ Ç N L E Y L A K O D N O Z A İ D E T E N Y A T A R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear