25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 NİSAN 2000 PAZA DİZİYAZI içinmi?V t SOIGBJECEGI TART1MV0R ORAl ÇALIŞLAR BARIŞDOSTER -15- ERİKSTİNUS (Danimarkalı şair ve yazar) S avaş bir doğa felaketı değildir, çünkü insana ve doğaya karşı ınsanlarca tasar- lanır, hazırlanır ve başlatılır. ABD Dış- işleri Bakanı, ABD Başkanı' nın ıstemı- ni yankılandırarak "Biz savaşa hazınz" diyor. Ama yankılanma bununla bitmiyor, Ingiliz- lerin yankısı ılkın, paıtıye damgasını vuıan unaj ada- mı başbakanlannca dile getınldikten sonra, bu yan- kı taa VV'ashingtona kadar uzanıyor. Öyle ki, bu yan- kı, yankı olmaktan çıkıp bağımsız büyük güçlerin sesini gösterişli bir 'düefte birleştiriyor. Küçük ülkeler homurdanıyorlar. "Gereksinim duyulursa biz de savaşa kaoimak fetiyoruz" diyor Danimarka Dışişleri Bakanı. "Hiç kuşkıısuz sava- şa kaabnamız istenecek." Danimarka Dışişleri Ba- kanı kararlı bir şekilde "Biz savaşa haanz" diyor. "Baksana" diyor Amehkalılar, "Yankı küçük Da- oimarka'da bfle etkismi gösterdi. Biz 30 bin askeri- mizi Körfez'e göoderdik, Danimarka da bize 30 fle 40 arası askerle kablacak. Böyle küçük bir ülkeden daha fazh katkı beklenemez." Çok şükür "Bütün Danimarka'nııı başkanT (başbakan) kısa bir süre önce daha fazla asker gönderilmesıni kibarca iste- di. 30 bin ABD askeri, artı Ingiliz birliği ve 33 Da- nimarka asken savaş makınelerini kullanacaklar. Tıpkj hayvan sürüsünün lcaç hayvandan oluştu- ğunu sayar gibi, askerienn de kaç erkekten oluştu- ğu sayılıyor. Aslında bir kişiyi övmek için oluştu- rulan "erkek gPbi" kavramı, insan soyunun kendi buluşudur. Çok sayıda halk övünmeyi ve zamanla gökyûzü ile doğanın yüceliğini kabuIİenmeyi de er- keklık olarak benimsedı. Bu şöyle anlaşılmalıdır: Savaş çığırtkanlan dûşûnceli ve duyguludur. Bu , ı I yetenekJeri onlara çok ağır sorumluluklar yûkJüyor. Düşünceli ve duygulu olan, ürettiği ile onur duya- bilir, ama üriinü zamanla yıkım getirici ya da yüa- tna yol açıcı işleve bürünürse utanç daduyabilir. "Er- kek gfci" kavramı, değişmez bir bicimde işi ve iş- levi gereği, düsmez yenilmez anlamına gelir. Dü- şünce ve duygular erkek kişinin kafasuıın en derin- lenne saklanırlar; kişi bunaJıma girip yardıma ge- reksinım duyarsa, düşünce ve duygulan dehnden çıkanp görünür kılmak gerekir. Danimarka Dışiş- leri ve Savunma bakanlaruun 33, Napofyon'un 10 bin, SaddamHüseyn ve Ingilizlerin bilmem kaç bin büyüklükteki bırlıkJennı ve Clinton' ın çok kısa sü- rede daha fazla askerle takviye edebileceği 30 bin askerinı saymak ıstemezsenız, onlara yaliuzca in- san malzemesi adı verebılırsınız. Bütün bu ûnifor- malı ve şimdilik sesini pek çıkannayan üniforma- sız insan malzemesi, halkJanndan yetki aldıklannı söyleyerek kendilerine "biz" diyorlar ve savaşın yol açacağı sonuçlara karşın, televizyon ekramnda ellerini sallayarak gülümsüyorlar. Paralar en yeni, en iyi, en şaşmaz, en yıkıcı, en hızlı ve öldürücü silahlara yatınlıyor. Zengin ülke- lerin en verimlı bataklığı şimdi yerle bir edilmeli- dir. Yeni silahlar iyi vuruyor, iyi sonuç alıyor. Bu savaş, gelecek savaşın genel bir provasıdır. Bu insan malzemesınin iç açıcı olmayan bir ta- rihi vardır ve yüzyıUar öncesine uzanır. Halklar, insan haklan kavramını oluşturduktan sonra da bu insan malzemesinin tarihinde bir arpa boyu ilerle- me olmamışnr. Savaşın ve ambargonun faturasını insanlar ödemek zorunda kalırken, insan malze- mesi de bu savaştan kendı ülkelerine büyük yarar saglayamayacakür. Savaşta insan haklan devre dışı bırakılır, ama "Savaşa çocuklanmız için basvunıyoruz" diyor Clinton ve yankısı AJbright Saddam Hüseyin de aynı doğrultuda ve tonda açıklama yaparsa benı BELLİ BELİRSİZ Şarkılanm, aydınlık şarkılanm, güçlü şarkılanm benim, sizlerdiniz çınlayan, firlatan yankılannı yüce Elbruz'dan. Şarkılanm, üzüm-şarkılanm kalın, orada kalın hep. Denize gınn balıkçıl kuşlanyla dilinizde incilerle uyanın. Görün kaplumbağayı, onunla uyanın. Soluk gölgesınden aynlan şafağın kartalına bakın sonra ürmanan sarmaşıkla uyanın. Ekmek var orada, ekmekle kalın. Çiçeğe yüz tutmuş bir gemi olun ellennde kalın fınncının. Seher olun, ikindi olun ilk kelimelen olun çocuğumun hayvanlann içtiği serin su olun insanın sunduğu bir avuç su (yunuslann taşıdığı bir gemi) Kısık sesimın şarkılan benim hiç şaşırtmayacak. Gücünü göstermek istediği ya da savaşa başvu- racağı zaman. ABD'nın her defasında en az ıJa ta- ne neden bulmasını yadırganacak bir şekilde anla- makta güçlük çekiyorum. ABD'nın çok sık başvur- duğu ve inandırmak istediği nedenlerden bin, "ABD'nİBçıkartandünyatoplmnunıın çıkartarKfcr" anlayışıdır. Bu süper gücün bınlerce mıl uzaktakı denizler ötesi çıkarlannın, küçük ülkelen ilgilen- dirdiği doğrudur. İç poütıkaya malzeme yaratmak ya da büyük güç olma hastalığından kendini kur- taramadığı için savaşa başvuran ABD'nın, olası bir yanlışlık sonucu göreceği sıradan bir zarar, küçük bir ülke için çok büyük bir yıkım olabilir. Ama bu savaşta Danimarka'mn çıkarlan olmadıgı gibi, ne savaşa kaülma ısteğı ne de zonınluğu vardır. Yok- sa küçük Danimarka büyük gücün hizmetçisi, Da- nimarka askerleri de yabancı paralı asker olurlar. Dünya toplumunun yani Birleşmiş Milletler ör- gütü'nün çıkarlan başka olmalıdır. Ama Birleşmiş Milletler Orgütü'nün merkezi ve Güvenlik Konse- yi çok iyi biliyor ki, 7 yıl süren ambargo, belki bir milyon insanın ölümünden ve o kadar yıl süren si- lah uzmanlan denetımınden, Bağdat yönetimini yola getirmek için ABD'nin savaş makınelerinden daha etkiüdır Bu savaşı tasarlayan ABD ve silah arkadaşlannın amacı, bir cezalandırma eylemini uygulamaktır; bu uygulamanın sonucu, öngörüldü- ğü gibi Bağdat diktatörünü ulusal kahraman yap- mak, Irak halkını bu uısanlık dışı yönetımde yaşa- maya mahkûm etmek ve dünya halklan arasında eşit koşullarda yer almasını ertelemek olsa gerek. Bizim seçtıklennuz, yani kendilerine "biz" di- yenJer ve şimdi tekrar savaş makinelerinı denemek isteyenler, bu yüzyıl boyunca silah zoruyla dünya- nın her yerinde birbin ardından diktatör yarattüar. Kimi diktatörleri kısa bir süre sonra çöpe atnlar, ki- milerini ise kendi amaçlan uğruna hiç utanmadan bir insan yaşamı boyunca ya da daha fazla kullan- dılar. Demokrasi adına. Ne yazık ki halklar adına, ne yazık ki bizim adımıza. * AB solun temel tercihi olmalı MEMDUH HACIOĞLU (Sanayici) B ugün Tûrkiye'de siyasi ve sosyal yaşama ve gelişimi- ne baküğımızda, sosyal de- mokrasi ve solun cansız ve solgun renkleri gözûmüze hemen çarpar. Bırliktelikten çok par- çalanmışiık, sade ama güçlü söylem- 1er yerine toplum tarafindan anlaşıla- mayan zor, ilgisiz ve cılız söylemlerin doldurdugu bir tablo var ortada. Hız- la degisen dünya düzenini takip ede- roeyen ve toplumun gerisinde kalan bir sol görünüm hâkim. Nasıl toplumun gerisinde kaldı sol? Cevap basit. Toplumun günlük yaşa- nunda hiç etkin olamadı ve olmak da istemedi. Gerçek solun ne olduğunu topluma anlatmak yerine, kendi için- de bitmeyen taroşmalarla yülannı ge- çirdi. Bu arada sol kesimin topluma anla- tamadıklannı, îslami ve milliyetçi sağ siyasi partüer, kendi siyasi usluplann- da anlaop, siyasi güçlerini arttırdılar. Bunun örneklerini, yerel yönetimler- de sosyal demokratlarm başansız yö- netimlerinden sonra göreve gelen Re- fah, Fazilet partilerinin yerel yönetim- lerde topluma hizmette sağladıklan başanda görmekteyiz. Son yirmi yılhk ekonomik yaşamı- mızda gerçekleşen değişimin sonuçla- nna bakıldığında sol güçleneceğine, daha da ufaldı. Gelir dağılumndaki uçurum büyüdükçe sol oylar küçüldü. Sol siyaset toplumdan gitgide uzak- laştı. Dünyada bir örneğine daha rast- lanmadıgı bir durum çıİttı ortaya. Gelinen bu noktada sol ne yapma- h? Toplumun günlük yaşamındaki so- runlannı öğrenmekle işe başlamak ge- rek. Bu sorunlann tamanıına yakım basit sorunlar olup çözümİen de basit çözümlerdir. Ekonomide devletin rolü ne olmah- dır, tartışmalanna hızla son verilmeli- dir. Bu konuda önümüzdeki en olum- lu referans Avrupa Birliği'dir. Özel- leştirme yapümalı rru, yapılmamah mı tartışmalanna da son verümelidir. Ara- nacak olan, sosyal dokumuza en uy- gun özelleştirme nasıl yapümalıdır ol- malı. Yirminci yüzyıluı sonunda ortaya çıkan en önemli gerçek, devletin arük ekonomik faaliyetlerin hiçbirinde yer ahnamasıdır. En önemli görevi, tam rekabetçi pazarekonomisinın kuraila- nnı düzenleyip etkin bir şekilde de- netleme gücünü kazanmasıdır. Tam rekabetçi, pazar ekonomisinin gerçek anlamda uygulanabilmesi için mevcut tüm kısıtlamalar kaldınlmalı- dır. Devletin ekonomide gerçek an- lamda uzmanlasması gereken alan, vergitoplamaalarudır. Etkin vergitop- "4 lama sistemi ile ancak sosyal devlet ni- teiiklerine sahip olunabilır. özel kesimin ekonomik faaliyetle- ri, sosyal devlet ilkelerine zarar vere- bilecek durumlarda, sınırlandınlmah- dır. Bir holdingin hem banka, hem TV kanallan, hem rdyo, hem gazeteleri ile ticaret ve sanayide tekelci duruma gel- mesi ve haksızrekabetyapması çok ko- laydır. Bunun sonucunda, siyasette et- kin olması daha da kolay olacaktır. Hızla gelişen bu trendı, ancak bugü- nûn solu degiştu-ebilir. Demokratik hukuk devletı, Ukeleri- nin işlediğı bir hukuk düzenini kur- mak, solun temel görevlerindendir. Bi- reysel hak ve özgürlükleri en iyi şekil- de korunduğu bir hukuk düzenini ha- zırlamak ve topluma yahn bir şekilde anlatmakla, kaybedilen siyasi zemin tekrar kazanılabilır. Avrupa Birliği üyeliği Türkiye solu- nun temel tercihi olmalıdır. Tam üye- lik statüsünü, ancak Türkiye solu sağ- layabilir. Bunun sorumluluğunda ge- rekli örgütlenmeyi hızla yapmalıdır. Belki de bu özlenen, solda birlik için atılacak en önemli adım olacaktır. Türk toplumunun büyük bir çoğun- luğu Avrupa Birliği tam üyeliğini is- temektedir. Topluma hizmet için siya- set yapmayı düşünenler, toplumun bu taiebini iyi degeriendirmelidirler. Demokrasimîz kadınsız GULDAL OKUDUCU (CHP Kadın Kollan Başkam) S iyısai tslam: Antı-emperya- list bağımsızlık savaşından sonra kurulan, demokrasiyi oluşturma görevini de üstlenen laik cumhuriyetin karşısına di- kilen siyasal Islam, ülkemızin temel so- runlannın başında gelmektedir. Mutla- kiyetin ve hükümdarlığın karşıtı olan cumhuriyet, egemenligin kaynağını halk olarak beliriemiştir. Kuruluş felsefemiz- de ulusal iradenin karşısına başka bir gü- cün çıkanlmasmı engelleyen laiidik il- kesi yer almıştır. Ancak son 50 yıim ödünleri, tarikat-ticaret-siyaset ilişkile- rinin önlenemeyen yükselişi, bitmeyen cihat saplantısı bir rövanş arayışına dö- nüşmüştür. Merkez sağ siyasetin herdö- neminde yeni pazarlıklarla dinsel örgüt- lenmeleri güçlendirmesi, 12 Eylül ve sonrası sürecin tanıdığı olanaklar siya- sal Islamın yayıhş ve etkinliğine yeni ufuklar açmıştır. Buna bugün bir de "inançkra saygüı laikük" kavrammı üre- tenlerin bu karanlık, bu kararlı yüriryü- şü cesaretlenduici konuşma ve politika- lan eklenmiştir. İnsan ve toplum yasa- mının her alanını düzenlemeyi amaç edi- nen siyasal lslam, 'aydınlannı' yetişnr- miş, kendi kendini üretebilir, örgütlülü- ğünün süreküüğıni sağlayabilir hale gel- miş, binlerce ticari kurumla devasa bir ekonomik güce ve kamuoyu oluşturucu olanaklara, güçlü bir eğitim agına, geliş- miş bir arka bahçeye sahip olrnuştur. Bu gücün şeriat amacı doğrultusunda kulla- nılma olasüığı bile karşı karşıya olduğu- muz sorunuanlamamiTO yetecektir. Eğer sorunu anladıysak, insanlan yalnızlığa, caresizliğe, umutsuzluğa, çözümsüzlü- ğe sürükleyen ekonomik ve sosyal poli- tikalar, eşitük ve adalet anlayışıyla ye- niden gözden geçırilmeh, düzenlenme- lidir. Demokrasi sağlamlaştınlmalı, la- ik, sosyal hukuk devleti olmanın gerek- leri yerine getirilmeli, sağ kendini Cum- huriyetin temel ilkelerine sahip çıkan bir konuma taşımalı ve din siyasal malzeme olarak kullanılmamalıdır. Kadın sorunu: Eşitsizlik, adaletsizUk ve sömürü temelinde gelişen bir düzen- de, toplum olarak ağır sorunlar yaşıyo- ruz. Keyfiliğin ve hukuk tanımazhğın sindirdiğı, susturduğu, özgür düşüncesi- ne, insan haklanna, kültürel ve doğal zenginuklerine kastedilen bir toplumun kadınlan da ağır sorunlar yaşamaktadır. Ülkemizde kadınlann, daha agır koşul- larda yaşadıklan ve farklı yaşadıklan 1923'lerde görülmüş ve kadınlar Aydın- lanma Devrimleri'nin öznesi olmuştur. Cumhuriyetinbütün projeleri gibi kadın devrinü de 1950'lerden sonra kesintiye ugramış, yaşam alanlannda, karar sü- reçlerinde kadın, etkinlık ve görünürhlk kazanamamışnr. Kadm sorunu kavranu- nı açarsak eğer, bunun bir boyuru, kadın devrimini yanda bırakanlann Türkiye kadm profUini değiştirmeyi amaçlayan polıtıkalannda görecelı de olsa başanya ulaşmışounalandır. "Kadudanbasbran hfc- aniayışın en görünen boyutonu" ohış- turan Islamcı hareketin en sert çekirde- ği olan kadınlar bu poliükanın ürünü- dür. Kadın sorununun ikinci boyutu ise yasalar, eğitim, sağlık, yoksulluk ve ça- hşma yaşamındaki keyfihk, eşitsizük ve olanaksızlıklar, toplumsal roiler, kuşak- larca aktanlan diğer yargılann oluştur* duğu cenderedir. Kadın sorununun bir diğer boyutu da kamusal alandan özel alana toplumun yansını oluşturan kadmlann, bir cinsin katmerlenmiş ezihnişlığini yasamalan- dır. Kuşkusuz kentlerden kentlerin kenar- lanna, batıdan doğuya gittikçe sorun de- rinleşmektedir. Sosyal adaletsizüğin de- rinleştirdiğı smıfsal aynmla sorun bö- yümektedir. Kadm sorununun bir başka boyutu ise ağır aksak demokrasimizin, kadınsız olması ve özgürleşme taleple- rinin basurümasıdır. Katıhmın bütün yol- iannuı kapalı olduğu bu demokrasi, ar- tık düşleri, katıüm istekleri ve politik il- gileriyle toplumsal, sosyal, külfürel ya- şamdaki çokluklanyla görmezden geli- nemeyecek kadar ortada olan kadınlan fark etmek zorundadır. Artık sıstem ay- ncalıklan, nrsatian, kültür ve eğitimi, zenguılikleri, mutlulugu geniş kitlelerie birlikte kadınlara yaymak zorunda ol- duğunu görmelidir. Çünkü ağırlaşan bir kadın sorunuyla demokrasi, özgürlük ve eşitlik yolunda yürünemez. Sosyalizmle sosyal demokrasi aynı şey değil CEMAL KIRAL (Esh TKP Merkez Komitesi Oyesi) Türkiye-AB ilişkılen bize sağm empoze et- tiği bir eksende tartışıhyor. Sorun, Türkiye AB'ye girmeli mi, gkmemeli mi biçiminde ele alınamaz. AB elbet emperyalist bir blok- laşma, ama aynı zamanda 200 yılı aşan bir sınıfmücadelesi birikimi ve geleneğı olan bir topluluk. Birbaşka noktaise süreç, komünist- lerin fiılı gücü dışında ve ona rağmen geli- şiyor. Yoksa 30-40 yıldan beri komünistlerin bu konuda ne söyledikleri ve yaptıklan or- tada. (Sohm iki unsuru olan komünıstlerle sos- yal demokratlann soruna bakış açılan fark- lı oldu. Fark devam ediyor) En başlarda, 'Çe- Bkbiriiği', 'Kömür Birfiği' derken 'Bendüks' deneyimini yaşayan süreç, 'Ortak Pazar', 'AET 5 aşamasını aştı, ekonomik bütünleşme düşüncesini geride bıraktı. Bütün bunlann siyasi bütünleşme olmadan tüm olarak ger- çekleşmeyeceğini gördü. Şimdi komünistle- re düşen, bu konuda söyleyeceklerini açık seçik söylemeleri ve Türkiye'nin AB 'ye alın- ması veya alınmaması dururnunda güdülecek politikalann, yürütülecek sınıf mücadelesi- nin stratejik ağırlık noktalannı şimdıden tes- pit etmelendir. Solunbirkesiminegöre AB'ye girmek Tûrkiye'de demokratikleşmeyi ger- çekleştirecek, AB reçeteleri Türkiye'yi düz- lüğe çıkaracak. Ama o zaman su soru orta- da kalıyor: AB ülkelen düze mi çıktı, işsizlik hiç de- ğilse azaldı mı, yoksulluk ortadan kalkti mı, adaletsizlik sona mı erdi? Üsteük AB için önemli olan, öraegin Tûrkiye'de DGM'lerin ve MGK'nin varhğı değil, DGM'lerde bir üyenin ve MGK Sekreteri'nin askeri kimli- ğidir. Daha da çarpıcı öraek var. Tûrkiye'de komünist partisi kurmak 78 seneden beri ya- sak. Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi, bu- nun, sözleşmenin örgüdenme özgürlüğünü gü- vence alnna alan 11. maddesine aykın oldu- ğuna karar verdi. Türkiye'nin de imzaladığı bu sözleşme, Türkiye için Anayasa'ya aykı- nlıgı bile öne sürülemeyecek bir yasa gü- cündedir. Öyle iken AÖ^l'nin bu karannın 'Kopenhag Kriterieri' içinde Türkiye'nin önüne konulduğunu duymadım. Helsinki pa- zarlıklannda da yoktu. Komünist partisinin yasak olması, Türkiye'deki Meclis içindeki ve dışındaki partilerin gündeminde yokken nedenAB 'nın derdı olsun. (Ülkemizdeki ile- rici ve sosyaüst partilerin, ifade ve örgütlen- me özgürlüğüne dair çok ciddi talepleri içe- ren politikalan var. Ama ne bu partilerin ne de diğer toplumsal örgütlenmelerin komünist partisi üzerindeki yasağın kaldınlmasına yö- nelik olarak, bırakın eylem planlannı, organ içi çalışmalannı bile duymadım, hiçbirinin bukonuda kongre karan aldığmı bumiyorum. Son yıllarda pek çok bilim adamı siyasi şah- siyetle yüksek yargı organı başkanlannın de- mokratikleşme üzerine çok ileri çıkışlan olu- yor. Ama sanki demokratikleşmenin vazge- çilmez bir unsuru değil de, gözardı edilebi- lecek bir beklentisiymiş gibi bu ilen çıkışlar- da, komünist parti üzerindeki yasağın kaldı- nlması söz konusu edihniyor) Tûrkiye'de Kürt sorunu, temel çelişkinin (emek-sermaye çelişkisinin) önüne geçti ve aktüel çelişki olarak yıllarca gündemde kal- dı. Şündiki durum, sorunun çözümlendiği- ne değil, gündemdeki yerinin geriye kaydı- ğına işaret ediyor. Şimdi ne olacak? Komü- nistler, çözümlenmemiş bunun gibi sorunla- n, suni bir zorlama ile ve sorunun asıl sahip- lerinin yerine gündemin baş sırasına taşıma işgüzarhğına girmez. Sorununkalıcı sorunu- nun güvencesi, sınıf mücadelesi eksenine yüksehnesinde yatıyor. Siyasal lslam değer- İendirmesinde de bir bakıma AB ülkelerin- deki Hınstiyan partılerle paralelhlc kurulmak isteniyor. Bizde yaşanan; din, vicdan ve inanç özgürlüğü istemlerinden ibaret değil. Faşıst örgütlenmeleri insanlık suçu saymak, düşün- ce ve örgütlenme özgürlüğüne karşı olmak anlamına gelmiyor. Düşünce ve örgütlenme hakkını toplumu köktendinci, şeriat düzeni- ne dayalı bir yapılanmaya zorlamak için ta- lep etmek, demagojik bir tutumdur. Kadının iki kere ezibnişliği sadece durumu zorlaşü- nr, kurtuluş yolunu farklılaştırmaz. Kanşık- lık, kadın olmaktan kaynaklanan sorurüarla ilgilı olarak ortaya çıkıyor. Kadının üretim sü- recine girmesi, hatta üretim ilişkilerinin de- ğışmesı bile kısa vadede sorunu çözmeye yetmiyor. Çete-devlet üişkilerini, 'derin dev- let' ile izah etmeye kalkmak yanhşnr. ABD'de ve Avrupa'da devlet 'sığ' diye (veya 's^' ise) orada çete-devlet ilişkısi yok mu? Bir diğer nokta, ekonomik alandaVe yeraltı dünyasın- dakı pisliklerin bazılan ortaya dökülürken, si- yasi düzlemdeki komplo ve cinayetlerin üze- rindeki sır perdesi bir türlü kalknuyor. Medya alanındaki tekelleşmeye rağmen demokratik basın ve 'tşçibasuu' varlığını sür- dürecektir, sürdürmelidir. Görevi para ka- zanmak ve ideolojik bombardıman sayesin- de tekellenn çıkarlan lehine kamuoyu oluş- turmak ve toplumu yozlaşnrmak olan tekel- ci medyaya meydan boş brrakılamaz. De- mokratik basın ve işçi basmı, insanlığı yü- celtici fıkir ve görüşleri yığınlara götürüp onlanntarnşmasını ve taraşmalann geri dön- mesini örgütlemeye devam edecektir. Cum- huriyet gazetesinin, bugünkü sayısında 'B«- suıda hooliganizm - Medya ırkçıiığı kafiyor' başlığı altuıda yığınlara iiettiğı mesaj iyi bir öraektir ve her türlü övgüye layıktor. Nedense sosyahzm ve sosyal demokrasi ay- nı şeylermiş gibi düşünüldüğü oluyor. Ayn- ca Batı 'daki sosyal demokrat hareket ile Tür- kıye'dekı sosyal demokrat denilenharekea öz- deşleştirmeyi doğru bulmuyorum. Çünkü Ban'daki sosyal demokrat hareket, işçi sını- fi hareketi olarak doğmuş ve kökleri hâlâ şu veya bu oranda oraya dayahyken bizdeki du- rum bu değil. DSP kendisini sosyal demok- rat olarak nıtelemiyor. CHP sosyal demok- rat mı? Bir partinin sosyal demokrat olma- sını tayin eden şey, söylemler değil o parti- nin programı, tüzüğü, kongre kararlan ve yö- netim kademelerindeki kimselerin kimükle- ri ve kişilikleridir. Sosyalizmin geleceği in- sanhğın geleceğıdir. Ya da insanlığın gelece- ği sosyalizmdir. Sınıflar ve insanın insanı sö- mürmesi mutlaka ortadan kalkacak. İnsanlı- ğın toplumsal kurtuluşu ve tek tek insanın öz- gürleşmesi hayal değildir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear