Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 GİTTİM, GÖRDÜM, YAZDIM Heybeliada huzur veriyor nkaralılar gezmeyi sever. Bayramlar, A hafta sonunu da içine alırsa, bu günleri Ankara dışında geçirmeyi sanki bir zorunluluk gibi görürler ve yurdun çeşitli yerlerine giderek iç turizmi de canlandırırlar. Bu durum, sanırım eskiden Ankara daha büyük şehir durumuna gelmediği dönemlerde, “Ankara’nın neresi güzel? İstanbul’a dönüşü” deyişinin bir uzantısı. Ama, artık Ankara da büyük şehir olduğundan, İstanbul’a gidiş azaldı. Biz üç gün için nereye gidebiliriz diye düşünürken aklıma Adalar geldi. Gelin dedim hiç İstanbul’a bulaşmadan Adalar’a gidelim. Ankara’dan gece yataklı trenle İstanbul’a gidip Bostancı’dan Adalar’a geçelim ve iki aile Adalar’a gittik. Trende yer bulamadık ama otomobille Bostancı’ya gidip oradan vapurla Heybeliada’ya geçtik. İstanbul’da yüksek öğrenim gören kızım da bize Bostancı’dan katıldı. Büyük şehrin yoğun, gürültü ve telaşlı yaşamına alışmış bizler için Adalar gerçekten bir huzur ve dinlenme köşesiydi. Hem de ülkemizin en büyük kentine yarım saat uzaklıkta. Heybeliada’daki otelimiz, otelden çok bir pansiyon havasında; bir karı kocaca işletiliyor ve kıyıya koşut yolda karşılıklı iki binadan oluşuyordu. Otelin işletimiyle daha çok kadın ilgilenirken, kocası da onarım işlerinde yardımcı oluyor gibiydi. Kocanın bir merakı da eski kapı, tavan süsleri toplamak. Otel girişinde ve kahvaltı salonunda bu eski bezeme örnekleri sergilenmiş, hatta kahvaltı yapılan masaların üstü bile eski kapılar kullanılarak yapılmış. Otel sahibinin önerisi ile akşam bir lokantaya gittik. Kavun mevsimi olmamasına karşın bize bir kavun verdiler, yazın bulunamayacak lezzette. Bir patlıcan salatası, İstanbul mutfağının tüm lezzetini tatmak için yeterli. Ve buna benzer özenle hazırlanmış yemek ve mezeler. Bunların yanında sunulan bir kadeh rakı da, yol yorgunluğumuzu geçirdi. Sabah uyandığımızda hiç bir motor gürültüsü duymamak bizi adeta şaşırttı. Odamız birinci katta ve yola bakmasına karşın yoldan gelen sesler, sadece gelip geçenlerin yavaş sesle konuşmaları ve yol kenarına park etmiş faytonların atlarının arada bir çıkardığı hırıltı. Gelip geçen faytonlar bile gürültü çıkarmıyor; atların nallarına lastik çakılmış. İnsan sanki bir yüzyıl öncesinde yaşıyormuş gibi. Kargaşa yok, motor gürültüsü yok, insan lar saygılı. Kahvaltı için karşı binaya geçerken açık cam önünde duran eşimin cep telefonuyla konuşma sesi beni kendime getiriyor. Kahvaltıdan sonra kahvelerimizi içerken otel sahibiyle konuşuyoruz. Adalarda yapım ve onarım işlerinin zorluğundan, yetenekli ustaların bulunmayışından, bu işlerin çok zaman aldığından, pahalıya çıktığından söz ediyor. Bana göre bu, olumlu bir olgu. Bu yüzden belki de Adalar 20 katlı gökdelenlerle dolmamış. Otel sahibi “İstanbul’dan gelen müşteri ve tanışları genellikle telefon edip sorarlarmış bir şey istiyor musun diye. O da, buralarda hiç bir şey yok bari bir gazete getirin dermiş” diyor. Anlaşılan İstanbullular Adaları bugün bile bir yoksunluk yeri olarak görüyorlar. Bu da olumlu bir yan; yoksa buralara akın önlenemeye bilirdi. Demir İnan OKURLARDAN... OKURLARDAN... Kemer otelleri Her yıl bir hafta çok beğendiğimiz Kemer bölgesinde ve yıl boyu çalıştığımız için de her şey dahil otellerden birinde kalıyoruz. Eşimle ben orta yaşlı kişiler olarak her şey dahil otellerden memnun olsak bile kaldığımız bölgedeki kültür varlıklarımızı görmek ve doğa ile baş başa kalmak da istiyoruz. Kaldığımız otellerden çıkıp bölgeyi gezmek isteğimize kimse karşı çıkmasa da bizim için bir külfet oluyor. Otelde kalan yabancılarla da konuşuyoruz, onlar da otelden çıkmadıkları için bölgedeki tarihi değerlerimizin farkında bile değiller. Bu anlayış ile turizmde bir yere varılacağından kuşku duyuyoruz. Otellerin Türk turizmine yar dım etmesi için belli program içinde bölgedeki kültür varlıklarımızı tanıtmaları bir vatandaşlık görevi değil midir? Bu görevi isteseler bir tur düzenleyerek ve karşılığında para kazanarak pekala yerine getirebilirler. Nejla Gümüş Bayburt yaylaları Dört Mevsim Gezi dergimiz çok mükemmel. Cumhuriyet’e yakışan bir dergi. Ancak bir de eleştirimi bildireyim. “Yaylalarda horon zamanı” başlıklı yazıda, Kadırga, Akçaabat, Maçka, Vakfıkebir yayla şenliklerinden söz edilirken bence en önemli şenlik olan.Bayburt’un Soğanlı yayla şenliği unutulmuş. İlyas Sır