29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 11 TEMMUZ 2008 CUMA Cemaate yakın sermaye grupları, yatırım için ‘okulların kapatılmamasını’ istedi Rusya’da Gülen sıkıntısı Bahadır Selim DİLEK ANKARA Rusya’nın St. Petersburg kentindeki Fethullah Gülen cemaati ile bağlantılı olduğu ileri sürülen okulun yönetimine, Nurcularla bağlantısı olduğu kuşkusu ve Rusya’nın ulusal eğitim müfredatına uyumlu olmadığı gerekçesiyle geçen yıl el konulmasının ardından, cemaate yakın sermaye gruplarının, söz konusu okulların kapatılmaması için Moskova yönetimini ekonomik unsurlarla baskı altına alma çabası içine girdiği öğrenildi. Edinilen bilgilere göre Gülen cemaatine yakın sermaye gruplarının, Rusya’ya yatırım yapmak ya da mevcut yatırımlarının sermayesini arttırmak için, cemaatin kontrolündeki eğitim kurumlarının faaliyetine izin verilmesini istedikleri ortaya çıktı. Hatta, bazı şirketlerin Rusya’ya yatırım yapmak için yaptığı başvurularda “iştigal alanı” olarak, “eğitimöğretim; eğitim işletmeciliği” gibi konu başlıklarını ön sıralara taşıdığı belirtildi. Bilişim, bilgisayar programcılığı, nanoteknoloji gibi alanlarda faaliyet gösteren bazı şirketlerin de eğitim faaliyetlerinin bu Demokrasimiz Tehlikede... anma konuşmalar”ını içeriyor. Halit Çelenk’in her kitabı beni heyecanlandırır. Bu haftalık yazımız güncel kaygılarla başlasa da, Çelenk’in kitabıyla sağlam bir temele oturdu: Türkiye, emperyalizme karşı bir savaş verilerek kuruldu; ne var ki, 1950’lerle onun tuzağına düştü, bugün de aynı mücadelede. Çelenk, bu kavgada “Yenilmeyenlerin Tanığı” oldu ve onun safındayız. Kitaba, beni onurlandıran bir yazı yazmış, şöyle: “Saygıdeğer Hocam, ‘Düşmana inat yaşamak’ demiştiniz telefonda. Bu yürekli yolda sizinle birlikte yaşamak ne güzel... Çağına ve halkına sorumlu adını taşıyan kitabınızı da aldık. Şekibe ile birlikte okuyacağız. Her şeye karşın güzel günleri bekleyerek yaşayalım. En güzel dünya, düşünenlerin ve savaşanların olacak. Sevgi ve saygılarımızla... Şekibe Çelenk / Halit Çelenk” Penta Yayınları’ndan çıkan kitapta, 5 bölümde, gazete yazıları, anma konuşmaları, röportajlar, Halit Çelenk’in yayımlanmış diğer kitapları ve fotoğraflar sıralanmış. Günler boyu onları gözden geçirdim. Bir yarım yüzyılı aşmış bir süreci yeniden yaşadım. Halit Çelenk’i benim gibi bilenler biliyor. Ama onu, en çok günümüz gençleri okusunlar derim. Buyurunuz bu güzel kitabı ve ondan da şu cümlelerdeki çağıyla ilgili şu gerçek: “...Emperyalizm doğası gereği güçlendikçe azgınlaşıyor. Çıkarları için insancıl ve ahlaki değerleri yok etmeye çalışıyor. Ama toplumsal gelişme yasaları gereği ona karşı güçler ve halklar da uyanıyor, başkaldırıyor. ABD’de, Avrupa’da, Asya’da ve dünyanın her yerinde savaş karşıtı güçler alanları, caddeleri dolduruyor. İnsanlık kendisine karşı işlenen suçları unutmuyor. Hiroşima suçlularını altmış yıl sonra bile yargılamaya hazırlanıyor. Halkların uyanışını hiçbir güç durduramaz. Tarih bunun tanığıdır...” Gençler, sizler de uyanın; halkın uyanışında da rol alınız! Tarihin projektörü sizi de izliyor... HOLLANDA’DA GÜLEN SORUŞTURMASI Dış Haberler Servisi Hollanda’da yarı resmi devlet televizyonu NOS’ta bir programa katılan muhalefet partilerine mensup milletvekilleri, Fethullah Gülen’e ait okullar ile işveren örgütleri ve bir medya grubu hakkında araştırma yapılacağını açıkladılar. Özgürlük Partisi (VVD) adına NOS’un, Nova adlı programında konuşan Halbe Zijlstra ile Sosyalist Parti (SP) milletvekili Saadet Karabulut, Gülen’e ait olduğu ileri sürülen “Cosmicus College” adlı okul, “Hogiaf” adlı işveren örgütü ve “Time Media Grup” olarak adlandırılan Zaman gazetesine aktarıldığı iddia edilen milyonlarca Avro’nun kaynağı hakkında meclis araştırması yapılacağını söyledi. Aynı milletvekilleri, söz konusu kurum ve kuruluşlara kaynağı gösterilmeden yapılan maddi yardımların çok büyük miktarlarda olduğunu da belirttiler. okullar aracılığı ile yürütülmesi konusunda Rus eğitim yetkilileri ile pazarlık yaptığı ileri sürüldü. Böylece, söz konusu eğitim kurumlarının faaliyetlerinin devamı, Rusya’ya yatırım için önkoşul durumuna getirildi. Öte yandan St. Petersburg’daki okulun yeniden faaliyete geçmesi için açılan dava da geçen ay sonuçlandı. 1995’te St. Petersburg Belediyesi ile Çağ Öğretim İşletmeleri AŞ tarafından kurulan okulda eğitim ve bilim alanında denetimden sorumlu Rosobrnadzor komitesi tarafından yapılan incelemede görevli 24 Türk öğretmenden çoğunun ülkeye turist vizesiyle geldiği, ayrıca sadece dördünün Rusya’da öğret menlik yapabilmesini sağlayacak belgelere sahip olduğu belirlenmişti. İnceleme sonucu okul müfredatının Rusya Eğitim Bakanlığı’na uyumlu olmadığı sonucuna varılmış ve yönetimin eğitim komitesine devredilmesi kararlaştırılmıştı. Rusya Federal Güvenlik Servisi’nin (FSB) ülkede faaliyet gösteren Türk okullarının Nurcularla bağlantısı olduğu yönünde güçlü kanıtları bulunduğu bilgisi o dönemde Rus basınına yansımıştı. Bu nedenle mahkemenin okulun yeniden faaliyete geçmesi yönünde karar vermesinin hemen sonrasında Rusya’nın Tataristan’dan 44 Türk öğretmeni sınır dışı etmesi ise “Moskova yönetiminin misillemesi” olarak değerlendirildi. 664 numaralı Uluslararası Lise olarak bilinen okulun kapatılmasından sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dönemin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den ricacı olmuş, ancak bu ricası kabul görmemişti. Rusya’da şimdiye kadar 10 civarında Türk okulu kapatıldı ve 100’e yakın Türk ve Rus ya sınır dışı edildi ya da tutuklandı. Dink cinayetini azmettirmekten sanık Hayal’in eniştesi Coşkun İğci’den ilginç açıklama ‘Öldürüleceğini bildirdim’ Hilal KÖSE Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesini azmettirmekten yargılanan sanık Yasin Hayal, duruşmada BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’na selam gönderdiğini söyleyerek, “Ey Müslümanlar, Ey Alperenler kalbinizi ferah tutun. BBP iktidara gelene kadar bu kervan yürümeye devam edecek” dedi. Mahkemeye gelen raporda, Hayal’in radikal dini oluşumun içinde olduğu belirtildi. Hrant Dink cinayetini organize ettiği iddia edilen muhbir Erhan Tuncel, tetikçi Ogün Samast ve Yasin Hayal’in de aralarında bulunduğu 8’i tutuklu 19 sanığın yargılanmasına devam edildi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Ogün Samast’ın yaşı 18’i doldurduğu için gizlilik kararını kaldırdı. Duruşma basına ve izleyicilere açık olarak yapıldı. Dava kapsamına sonradan alınan, tutuksuz sanık Coşkun İğci, “Bizim yaptığımız sadece vatandaşlık göreviydi. Yasin Hayal eşimin yeğeni olmasından dolayı bu işi yapmasını engellemeye çalıştım. Baktım engelleyemeyeceğim, devletin kolluk gücü olan jandarmaya bildirdim” dedi. Bu konuda jandarma görevlisi iki kişi ile 56 kez görüştüğünü söyleyen İğci, şöyle konuştu: “Bana ‘Yasin’in silah almak için biriktirdiği parayı al’ dediler. Bir süre sonra jandarmaya tekrar danıştım. Bana ‘Yasin’in 300 YTL’sini geri ver’ dediler. Yasin bu işi yapacak biri değil, ‘merak etme kontrolümüz altında’ dediler.” İğci, jandarmaların üstlerine bilgi verip vermediklerini bilmediğini kaydetti. Yasin Hayal’in avukatı Fuat Turgut, Erhan Tuncel’e Eskişehir’de sürekli olarak ziyaret ettiği yabancı uyruklu üniversite öğrencisi kız arkadaşının kim olduğunu ve uy Sanıklar geniş güvenlik önlemleri altında mahkemeye getirildi. Duruşmaya başlanmadan önce “Hrant Dink Davası’nı İzleme Koordinasyonu”, “Hepimiz Hrant’ız Adalet İstiyoruz” yazılı dövizler açtı. (UĞUR DEMİR) ruğunu sordu. Tuncel bu soruya, özel hayatı olduğunu söyleyerek tepki gösterdi. Turgut’un “İsrailli bir kız arkadaşı var. Casus olabileceğini merak etmiş mi” demesi üzerine Tuncel, iftira olduğunu söyleyerek salondan dışarı çıkmak istedi. Turgut, Ogün Samast’a da bir sorusu olduğunu söyleyince Samast, “Beni o deli ile muhatap etmeyin. Sorusu da soru olsa” dedi. Hayal ise Ogün Samast’a “Dink’i bulamadığını söyleyince, ‘gazeteye gir herkesi tara’ demediğini” belirterek, “Ben kendisine orada masum insanlar da bulunabileceğini, bunun vicdan azabını çekemeyeceğimizi söyledim” dedi. Samast ise, “Yasin Hayal bana ‘kapıdaki güvenliklerin kafasına sık. Daha sonra içeridekilerin kafasına sık’ dedi” diye konuştu. Eski Trabzon İl Başkanı BBP Yaşar Cihan’ın oğlu Hakkı Badahır Cihan duruşmada tanık olarak dinlendi. Kod isminin Mehmet Kurt olduğunu söyleyen Tuncel, istihbarattan kendisine haber elemanı görevinin sona erdiğinin tebliğ edilmediğini söyledi. Mahkeme Başkanı’nın Tuncel’e okuduğu 15 Şubat 2006 tarihli raporun devamında, Hayal’in Dink’e yönelik eylem gerçekleştireceği, radikal dini oluşum içerisinde olduğu, eylemi radikal dini örgüt adına üstleneceği ve İlhan adında bir arkadaşının Hayal’e maddi destek sağlayacağı belirtildi. Tuncel, Ergenekon örgütüne yönelik son operasyonda gözaltına alınan ve kefaletle serbest bırakılan Prof. Ercüment Ovalı’yı tanımadığını söyledi. Tuncel sorular üzerine, Trabzon Emniyeti’nin, Hayal’in cinayet hazırlığını terör kapsamında ele almadığını söyledi. Tuncel, Hayal’in cinayeti 56 kez denediğini ama başarısız olduğunu ifade etti. Mahkeme heyeti, Trabzon Emniyeti’nde görevli polisler Engin Dinç ve Ercan Demir’in tanık olarak dinlenmesine, Tuncel’in bildirdiği, kod adları Memduh, Özgür, Ahmet ve Kürşat olan polislerin kimler olduğunun ise Trabzon Emniyeti’nden öğrenilmesine karar verdi Sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verilerek duruşma ertelendi. Notlar: Hayal, nezaret camından kafasını uzatarak “Yaşasın BBP ve yaşasın Alperen Ocakları, iktidara yürüyoruz iktidara” diye bağırdı. İzleyiciler arasında olan Nevin Kılıçaslan adlı bir kişi, Samast’a dönüp, eliyle boyun kesme işareti yaptı ve “pislik” dedi. Ogün Samast da kadına “S….r git” şeklinde küfretti. Kadına polisler müdahale etti. Avukat Turgut, Samast’a “Agos’un önünde aradığın kişi Etyen Mahcupyan mıydı” diye sordu. Samast, “Yok Jennifer Lopez” dedi. azetemiz, 1 Temmuz’da olan biteni özetlerken, “Büyük Gözdağı” diye niteliyordu. Ne olmuştu? Ergenekon soruşturması, “muhalif sesleri susturma operasyonu”na dönüşmüştü; Ankara temsilcimiz Mustafa Balbay, emekli orgeneraller Eruygur ve Tolon ile ATO Başkanı Sinan Aygün’ün de aralarında bulunduğu 23 kişi gözaltına alınmıştı. Arama ve gözaltı kararının 29 Haziran tarihli olmasına karşın, operasyonların AKP kapatma davasında Yargıtay Başsavcısı’nın sözlü açıklama yaptığı güne denk getirilmesi dikkatleri çekiyordu. Bir de, Cumhuriyet tarihinde ilk kez iki orgeneral lojmanlarında basılmıştı. Belleklerimiz de yardıma geliyor: Ergenekon soruşturması başlayalı bir yıl oldu. Ama ortada ne dava var, ne de iddianame! Ancak, içeride olanlar, iktidarın medyasında karalanmada. Öte yandan, iki ay önce İlhan Selçuk, gazetemizin başyazarı, bir kuşlukta baskınla gözaltına alınmıştı. Şimdi de, Ankara temsilcimiz Mustafa Balbay gözaltına alındı... Belli ki, onların AKP’nin karşısında olmalarına duyulan kin, başları döndürmüş; Cumhuriyet’i susturmanın arkasındalar... Ama mümkün mü? AKP’nin, iktidarına karşı muhalefete duyduğu öfke sınırları aşmış, hukuku siyasal amaçlarında kullanma yoluna girmiştir. Bu ise, “hukuksuzluk” demektir. Onu, bu yolda karşılayıp saf dışı edecek bir güç de mutlaka var olacaktır. Durduğumuz noktada, kapatma davasına AKP’nin karşılığını görüyoruz. İslam karşıdevrimi sürüyor. Ve AKP’nin yapmayacağı da yoktur. Cumhuriyetçiler, demokratlar, yurtseverler, Kemalistler saflarınızı sıklaştırınız. Demokrasimiz tehlikededir! Anayasa Mahkemesi de, sanıyoruz daha gecikmeden kararını verecektir... ? Bu hafta yazı konumuz, Halit Çelenk’in yeni çıkmış bir kitabıydı: “Yenilmeyenlerin Tanığı” adlı kitap, yazarın “Emperyalizme karşı yazılar ve G ‘Evde baskıyla dini eğitim’ Aykut KÜÇÜKKAYA Tataristan Özerk Cumhuriyeti, Gülen destekli okullarda çalışan 44 öğretmeni “Rusya’daki laik eğitim sistemine aykırı faaliyet gösterdikleri” gerekçesiyle sınır dışı ettiği karar öncesinde yaptığı incelemelerde önemli tespitlerde bulundu. Türk öğretmenlere suçlamalar yönelten Tataristan Cumhuriyet Savcılığı, Türkiye’deki ışık evleri gibi evlerin Tataristan’da oluşturulduğunu tespit ederek, buraları “özel evler” olarak tanımladı. “Türk öğretmenler özel evlerde öğrenciler ile dini sohbetler yapmış, ahiret konusunu ve Tataristan Cumhuriyeti’ndeki resmi Kuran anlayışının yanlış olduğunu konuşmuşlar” tespitini yapan savcılık, bazı öğretmenlerin çocukları dövdüğünü yazdı. Rusya Federasyonu, Nurcuları “uluslararası radikal dinci örgüt” olarak tanımlamış ve ülkedeki faaliyetlerini yasaklamış, Tataristan Özerk Cumhuriyeti de Gülen destekli okullarda öğretmenlik yapan 44 Türk öğretmeni sınır dışı etmişti. Cumhuriyet, Türk öğretmenlerin sınır dışı edilmesine dayanak oluşturan Tataristan Cumhuriyet Savcılığı Devlet Adalet Danışmanı K.F. Amirov’un 11 Nisan 2008 tarihli mahkeme yazısına ulaştı. Yazıda yer alan önemli tespitler özetle şöyle: Liseler, devlet ve belediye eğitim kurumlarında dini hareket ve örgütlerin oluşturulmasına ilişkin yasağın çiğnenmesine müsaade etmekte. ‘İrade Özgürlüğü ve Dini Örgütler Federal Kanunu’nu da ihlal etmekte. Kanuna göre Rusya Federasyonu devlet ve belediye eğitim kurumlarında laik eğitim sağlamaktadır, dini eğitim, eğitim kurumu tarafından yerli idari organlarla danışıldıktan sonra, anne babaların ricaları üzerine, devlet ve belediye eğitim kurumlarında okuyan çocukların rızasıyla verilebilir. 300079 ve 597517 No’lu Cezai Dosyalar çerçevesinde Kazan şehrinin 4 No’lu yatılı lisesinde, Naberejnıye Çelnı şehrinin 79 No’lu yatılı lisesinde, Nijnekamsk şehrinin 24 No’lu yatılı lisesinde sınıf öğretmeni ve okutmanı TC vatandaşı olan öğretmenler olduğu tespit edildi. Onlar devamlı özel evlerde öğrenciler ile dini sohbetler yapmış, ahiret konusunu ve Tataristan Cumhuriyeti’ndeki resmi Kuran anlayışının yanlış olduğunu konuşmuşlar. Bu sohbetlerin içeriğini gizli tutmayı tavsiye etmişler. Reşit olmayan çocuklara Türkçe dilinde dini kitaplar verildi, dini Türk filmler seyrettirildi, çocuklar bunların içeriğini ertesi gün özetlemek zorundaydılar. Namaz kılınması ve ramazanda oruç tutulması organize edildi. Dine yatkın olan çocuklara derslerde kolaylık sağlandı. Öğretmenler öğrencilerin odalarına baskın yaptı, özel eşyalarını karıştırdı, reşit olmayan öğrencilerin üzerleri de arandı. Bazı öğretmenler çocukları dövdü. Eylül 2007’de 4 No’lu yatılı lise öğrencilerinin birinin annesinden lise bayan öğretmenlerinden birinin kızına psikolojik baskı yaptığına, kızının anne babasıyla konuşmadığına, içine kapanık, aşırı dinci hale geldiğine dair şikâyet geldi. Kız anne babasından gizleyerek dini kitaplar okuyordu. lke siyasetinin sürüklendiği derin girdap her gün yeni “derinlikler” kazanıyor. Siyaset, dönüşü olmayacak yeni bir kör dövüşü dönemine giriyor. Ergenekon soruşturması kapsamında olanlar ve gazetemizin Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’ı da kapsayan son tutuklamalar, bunun bir göstergesidir. Hiç kuşkusuz “askeri darbeye ortam hazırlayan ve bu amaçla çete oluşturan” birileri varsa onların yargı önünde hesap vermelerinden daha doğal bir şey olamaz. Ancak “Ergenekon” bunun ötesinde bir niteliğe bürünüyor. Önce, askeri darbe girişimlerinin 45 “yıl öncesine” gittiği biliniyormuş. Bu durumda “kanıtların” neden şimdiye dek soruşturma konusu yapılmadığı ve bunca zaman beklendiği sorusu gündeme geliyor. AKP hükümetinin neden devletin istihbarat örgütlerini çalıştırarak darbe girişimlerinin ipliğini pazara çıkarmadığı, bu süreçte büyük önem taşıyor. “Ergenekon” adının bu soruşturma için kullanılması ile ilgili tartışmalar bir yana, onlarca insanın bir yılı aşan bir süredir, üstelik somut ve açık seçik olarak “ne ile suçlandıklarını bilmeden” gözaltında tutulmaları, başlı başına bir büyük hukuksuzluk olayıdır. Yalnız “iddianamenin” açıklanmamış olması nedeniyle değil, gözaltına alınanlara ve ailelerine “yaşatılanların” insan hakları ve hukukun ana ilkeleri ile bağdaştırılması olanağı bu Ü ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK lunmuyor. Ergenekon, başta laiklik olmak üzere, cumhuriyetin temel değerlerini savunanları yıldırma, baskı altına alma ve susturma özelliği gösteriyor. Bununla da kalmıyor, Ergenekon ile AKP’yi eleştirenler korkutulmaya çalışılıyor. Adalet, baskının ve şiddetin aracı yapılmak isteniyor. Geleceği karartan asıl sakınca bu noktada başlıyor. ??? AKP’nin bir “demokratikleşme projesi” olduğu söylenemez. Eğer olsaydı, iktidar, önce geçmişin iki önemli konusunu gündeme getirir, sonra da kapsamlı bir yasal ve kurumsal düzenlemeye yönelirdi. Demokrasinin önünün açılması için açıklık kazanması gereken geçmiş olgulardan biri 12 Eylül, öbürü de “faili meçhul” siyasi cinayetlerdir. Bu ülkede geçmişte de, üstelik “demokrasiyi koruma adına” devlet eliyle şiddet uygulandığı çok oldu. Günümüzde de bir hayalet gibi toplumu gölgelemeye devam eden 12 Eylül, devlete dayalı şiddetin en ağır ve aşırı biçimidir. Eğer AKP hükümeti, kimilerinin var Demokrasi mi? Yoksa... saydığı gibi, demokrasiyi gerçekten isteseydi, yapması gereken “ilk iş”, 12 Eylülcülerden hesap sorulmasının önünü açmak olurdu. Bunun için de “en azından” 12 Eylülcüleri her türlü soruşturmaya karşı koruyan anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılması yoluna gidilirdi. Gelinen noktadaki çelişkiye bakın! “Darbe yapanlara” dokunulamıyor; buna karşılık “darbe yapacağı varsayımıyla” “yıllar öncesinin anılarına” dayanılarak, emekli generaller ve bunlarla “görüşenler” sorgulanıyor! Buradan sağlam bir demokrasi açılımı çıkacağını “ummak” siyasetin ne kuramı, ne de uygulamasıyla bağdaşır. Oysa her geçen gün yeniden kanıtlanıyor ki, 12 Eylül faşizminin yasal ve kurumsal yapısıyla hesaplaşmadan gerçek bir demokrasinin işlerlik kazanması olanağı bulunmamaktadır. Bu ülkede demokratikleşmenin altyapısının oluşturulabilmesi için, demokrasiyi gerçekten isteyen bir iktidarın, eğer öyleyse AKP’nin bir “işi” daha var: Geçmişte işlenen ve “faili meçhul” kalan siyasi cinayetlerin aydınlığa kavuş ması. AKP bu konuda da kılını kıpırdatmıyor. Özellikle 1980’li yılların sonlarında ve 1990’ların başlarında işlenen siyasi cinayetlerin tamamına yakını, bilindiği gibi “cumhuriyetin değerlerini savunanlara” karşı işlendi. AKP, demokrasiyi yerleştirmek isteseydi, öncelikle “faili meçhul” kalan cinayetlerin dosyasının kapağının kaldırılmasını sağlardı. ??? Ergenekon’dan büyük demokratik açılım umanlar, AKP’nin bir yıl önce önerdiği “demokratik anayasa” girişiminin “neden” unutulduğunu sorgulamıyor. Ve onun kadar önemli olarak, siyasi partiler ve seçim yasalarının demokratik bir yapıya kavuşturulmasının da AKP tarafından, hiçbir zaman gündeme getirilmediği gerçeği göz ardı ediliyor. Kimi yerel yönetimlerin “çağdışı” uygulamalarının; devlette “kadrolaşmanın”, kamu ihale ve alımlarında “yandaş” kayırmanın ve eğitimdeki yıkımın uzun dönemde demokrasiyi güçlendiren değil, dinamitleyen özellikler taşıdığı görmezlikten geliniyor. Kendilerini demokrasi savunucusu sayarak Ergenekon’a alkış tutanlar, AKP konusunda bir kez daha büyük bir yanılgıya düşüyor. “AKP ile demokrasi aramak”, Anadolu halkının deyişiyle öküzün altında buzağı aramaktır. Teknoloji çok gelişti, belki bir şey bulunur; ama o, demokrasiden başka bir şey olur. yakupkepenek06?hotmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle