02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 6 HAZİRAN 2008 CUMA Tarımda KDV’yi tepki üzerine ancak yüzde 8’e çeken AKP, leasing ile uçak alımında KDV’yi yüzde 1’e düşürdü Traktöre çok, uçağa yok Maliye Bakanı Unakıtan, leasing ile alınan uçaklarda KDV oranının yüzde 18’den yüzde 1’e çekileceğini açıkladı. Unakıtan, kararnamenin hazırlandığını ve en kısa süre içinde Bakanlar Kurulu’na gönderileceğini söyledi. Unakıtan’ın açıkladığı kararın uygulanması durumunda, halen traktörde ve makine ekipmanlarında yüzde 8 olarak uygulanan KDV uçak alımında yüzde 1’e düşürülecek. Ekonomi Servisi Finansal kiralamaya (leasing) konu olan malların KDV’sini geçen yıl sonunda yüzde 1’den 18’e çıkararak tarım üreticisi başta pek çok sektörü mağdur eden AKP hükümeti havayolları sektörüne ise büyük bir jeste hazırlanıyor. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, leasing ile alınan uçaklarda KDV oranının yüzde 18’den yüzde 1’e çekileceğini açıkladı. Unakıtan, kararnamenin hazırlandığını ve en kısa süre içinde Bakanlar Kurulu’na gönderileceğini söyledi. Bakanlar Kurulu kararıyla, Türkiye’ye finansal kiralama yoluyla getirilen uçaklarda da dahil olmak üzere, bazı işlemlerde KDV yıl başından geçerli olmak üzere yüzde 18’e çıkarılmıştı. Unakıtan’ın açıkladığı kararın uygulanması durumunda, halen traktörde ve makine ekipmanlarında yüzde 8 olarak uygulanan KDV uçak alımında yüzde 1’e düşürülecek. Unakıtan, kararı, havacılıkta özel sektör yatırımlarının desteklenmesine ihtiyaç duyulduğu gerekçesiyle aldıklarını açıkladı. Havacılık sektör temsilcileri, artan petrol fiyatları ile birlikte bilet fiyatlarını tartışmaya açmış, 1 Haziran’dan geçerli olmak üzere zam yapacaklarını açıklamışlardı. Çorbada Tuz mitinginin ortak gündemi, dipten gelen dalganın dinamiğini ne kadar da çarpıcı anlatıyor. Evimden, kolumu çekip mitinge götüren arkadaşım, “İşçi Partisi’ne yapılan saldırıları, Atatürk heykellerinin kırılmasını birlikte protesto edeceğiz..” demişti. Üniversiteden (Beyazıt) Taksim’e yürüyüşte Harun Karadeniz‘in megafondan duyurduğu, kitlenin katıldığı sloganlar iç içe girmiş, sonra Taksim Anıtı önünde gerçekleştirilen bağlılık nöbetinde de aynı ortak içeriklerin altı çizilmişti. Elbette dinamikler önceliği 1960 öğrenci hareketlerinde; süreç içinde insanın doğası gereği; (en atak, idealist olduğu yaşlarda, hele de kendini geliştirme, düzeni sorgulama, aydınlanma arayışları varsa..) niteliklerine, gençlik örgütlenmelerinin gücünü, etkisini katmak gerek. Yükseköğrenim gençliğinin 1961 Anayasası, aydınlanmacı gelişmelerle örgütlenirken sola açılımı; 1963 yasaları ile sendikal hakların, örgütlülüğün tırmanışı, sol partilerin, toplumsal örgütlenmelerin güçlenmesi... Önce bütün yükseköğrenim gençliğinin, fakülteler ve bölümlerinde oy hakları ile oluşturulmuş cemiyetler, birliklerin üst örgütü TMTF, sendikaların gençlik örgütlerinin de katılımı ile TMGT’nin bu gençliği legal güçlü temsil edebilmeleri gündemdeydi. TMTF’nin öncülüğünde, Vietnam Savaşı’na karşı sokaklara yazılan ilk yazılar, “Emperyalizm görüldüğü yerde ezilmeli” sloganı, işçi sendikaları ile dayanışma içinde “milli petrol” kampanyaları... Düzenden, ABD’den yana açıkça çıkılamayan Türkİslam sentezi çizgisinde gençlik örgütlenmelerinin yaratılması ile başlayan ülkücüdinci ortak saldırıları, bu saldırılarla bağlantılı çıkan çatışmalarda polisin sürekli solcu gençleri hedef alması.. İster üniversite reformu, isterse düzenin sorgulanmasına yönelik legal, kitlesel çıkışların, gençliğin doğal dinamiğinin, gelişimin kırılması çabaları.. Savunma refleksi, kendini anlatabilmeye yönelik TMTF binasını yukardan aşağı kapsayacak biçimde asılan Atatürk’ün gençliğe rejimin bekçiliği görevinde uyarıda bulunduğu Bursa Nutku gözümün önünde. Legal örgütlenmeyi kırmaya yönelik TMTF’nin Adapazarı kongresine köylerden toplanmış ülkücüdinci cemaat saldırıları, kongreye doğrudan baskınla yasal örgütlenme ortamının yok edilmesi.. Kanlı Pazar baskını, saldırı, katliamlar, faili meçhul cinayetler.. 1968 hem hepsinden etkilenmiş, hem de hepsine karşı bağımsız, “68 ruhunun” ortaya çıkışı böyle.. Gördüğünüz gibi ben çok haklıyım; bütün bunlar bir köşe yazısında anlatılabilir mi? soner?cumhuriyet.com.tr leri, öncesi 1968’ sonrası ile olayları, yaşanmışlıkları göbeğinde izlemiş bir gazeteci, yaşanmışlıklara ilişkin gazetemizde yayımlanmış hemen hemen tüm haberleri haberleştirmiş biri olarak suskun kalmama tepkiler alıp duruyorum. Önemsediğim, bir günlük köşe yazısına yakıştıramadığım, en çok da ciddi bir zaman dilimi ayırmayı başaramayıp, oturup kitap yazamadığım için elbette. Çoğu uzun yılların yaşanmışlıkları içinde özel dostum, “gönülleri genç kalmış ihtiyarlardan” daha fazla sitem almamak için, 40. yıldönümü çerçevesinde yaratılan gündeme, yapılan tartışmalara, pişirilen çorbaya besbelli benim de bir parça tuz katmam gerek. 40. yıldönümünde 1968’lerde yaşananlara yönelik kamuoyu ilgisi, genç kuşakların duyarlılığının nostaljik olduğunu söylemeye kalkışmak haksızlık olur. Özellikle genç kuşaklarda, bu saydıklarımızla açıklanamayacak öyle bir duyarlılık, daha doğrusu arayış, sorgulama, açlık var ki... Doğrudan günümüz koşullarından besleniyor. Yaşam dayatıyor. ??? Galiba gönlü genç kalmış ihtiyarlar adına 68’liler Birliği Vakfı Başkanı Sönmez Targan’ın yaptığı uzun değerlendirmenin, açıklamanın özetlenmesinden söze girmek gerek; “68’lilik asıl şimdi” sloganı bir şeyleri anlatıyor. 68’i yaratan tarihsel koşulların daha ağırının yaşanmakta olduğu anımsatılıyor. Emperyalizmin işgalleri Türkiye’yi çok daha ağır boyutlarda tehdit ediyor, yakın çevrede Türkiye’ye biçilen roller ağırlaşmakta. Ortada savaşım verebilecek siyasal, sendikal, toplumsal örgütlenmeler, güçlü çekim merkezleri yok. 68’liler Vakfı’nın 40. yıl değerlendirmesinde dünya ve Türkiye’de yaşanan 68 olaylarının genel bir değerlendirmesine öncelikle yer verilmiş. Düzene başkaldırı, sosyalist eğilimler genellenebilecek gençlik refleksleri. İki kutuplu dünyada, ülkelerindeki düzene başkaldıran gençlik hareketleri içinde, sol bloktan liberaller de var. Ortak nitelik düzeni tümden değiştirecek altyapı eksikliği, içtenlik. Türkiye’de antiemperyalist, tam bağımsızlıkçı kimlik, Batı Avrupa eksenli 68 hareketlerinden daha solda, solun renkleri içinde dağılım öne çıkıyor. Elbette hiçbir toplumsal olayın gökten zenbille inmesi söz konusu olamayacağına göre, dönemin sol, siyasal, sendikal, toplumsal örgütlenmeleri, eylemlerinin bütününden etkileniyor. Gençliğin düzene başkaldırısında kimlik damgası soldan geliyor.. ??? Benim öğrencilikten sıyrılıp gazeteci olmadan birkaçına katıldığım 1965 yılı öğrenci eylemleri, en büyük protesto DAHA ÖNCE NE OLMUŞTU? Maliye Bakanlığı, geçen yıl aralık ayında yaptığı düzenleme ile leasing sektöründe yüzde 1’lik KDV teşvikini ortadan kaldırmıştı. Leasing’e konu olan malların KDV’sini yüzde 18’e çıkaran hükümetin bu kararı büyük tepki görmüştü. Tarım sektörü ile KOBİ’lerin yatırım finansmanında güçlüğe neden olan düzenlemeye gelen tepki üzerine Bakanlar Kurulu, tarım makinelerinin leasing ile alımında uygulanan KDV’yi yüzde 18’den 8’e düşürmüştü. Hükümet bunun ardından makine ekipmanlarında da KDV’yi yüzde 8’e çekmişti. IATA: BU GİDİŞLE BATARIZ Ekonomi Servisi Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği’nin (IATA) 64. Yıllık Genel Toplantısı ve Dünya Hava Taşımacılığı Zirvesi’nde konuşan IATA Genel Direktörü ve Üst Yöneticisi (CEO) Giovanni Bisignani petrol fiyatındaki her 1 dolarlık artışın sektördeki maliyetleri 1,6 milyar dolar artırdığını söyledi. Roket hızıyla 130 doları geçen petrol varil fiyatlarının şirketleri tanımadığı bir bölgeye getirdiğini belirten Bisignani şunları kaydetti: “Son 6 yılda hava yolu şirketleri yakıt verimliliğini yüzde 59 artırdı ve yakıt kaynaklı olmayan maliyetleri yüzde 18 düşürdü. Kısacak başka bir şey kalmadı. Bu krizde ayakta kalmak için daha kitlesel değişikliklerin hızla gerçekleştirilmesi gerekiyor. Hava taşımacılığı 3.5 trilyon dolar büyüklüğünde bir iş ve 32 milyon kişiyi istihdam ediyor. Bu, sektörü yeniden biçimlendirme potansiyeli olan ve küresel ekonomiyi etkileyecek olağanüstü bir kriz.” Bir depo benzin uçak biletinden pahalı Ekonomi Servisi Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bazı ülkelerde, bir otomobil deposu benzin maliyetinin, en pahalı iç hat uçak biletinden daha pahalı olduğu belirtildi. Associated Press (AP) haber ajansının tespitlerine göre, artan petrol fiyatlarının yanı sıra vergi ve ilave maliyetler, birçok ülkede akaryakıt fiyatlarının daha da yüksek olmasında önemli rol oynuyor. Haberde, Venezüella gibi petrol ihraç eden ülkelerde, akaryakıtın, sudan ucuz olduğu, ancak Türkiye gibi bazı gelişmekte olan ülkelerde maliyetlerin hızlı bir şekilde arttığı vurgulandı. ‘Üreten şirketler kapanıyor’ İhracatta aylık rekor ayıs ayı ihracatı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 34.48 artışla 12 milyar 281 milyar dolar olarak gerçekleşti ve bugüne kadarki en yüksek aylık seviyeye ulaştı. Türkiye’nin bu yılın ilk beş ayındaki ihracatı yüzde 36.36 artışla 55 milyar 73 milyon dolara ulaşırken, geriye dönük 12 aylık ihracat ise yüzde 28.42 artışla 120 milyar 650 milyon doları geride bıraktı. Mayısta en fazla ihracat gerçekleştiren sektörler; 2 milyar 536 milyon dolarla Taşıt Araçları ve Yan Sanayii, 1 milyar 965 milyon dolarla demir çelik, 1 milyar 507 milyon dolarla da kimyevi maddeler ve mamulleri oldu. Mayıs ayında toplam ihracat içerisinde yüzde 8.46’lık bir paya sahip olan Tarım ve Hayvancılık grubu sektörü ise geçen yıla göre yüzde 32.52 artışla 1 milyar 39 milyon dolar oldu. M Oğuz Satıcı, Tüzmen ile birlikte ihracat rakamlarını değerlendirdi. Ekonomi Servisi Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı, son dönemlerde üretim yapan şirketlerin kapandığını belirterek, yeni açılan şirketler arasında ise üretim amaçlı şirketlerin sayısının yok denecek kadar az olduğunu vurguladı. TİM Başkanı Satıcı, Ardahan’da mayıs ayı ihracat rakamlarını açıkladığı toplantıda, TÜİK’in verilerine göre 2008’in ilk 4 ayında geçen yılın aynı dönemine oranla kapanan şirket ve kooperatifler ile ticaret unvanlı işyerlerinin toplam sayısının, geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 73 oranında artarak 22 bin 294’e ulaştığına dikkat çekti. Kapanan şirketlerin, daha çok, üretim yapan şirketler olduğuna işaret eden Satıcı, yeni açılan şirketler arasında ise üretim amaçlı şirketlerin sayısının yok denecek kadar az olduğunu söyledi. Dünyanın en yüksek reel faizinin Türkiye’de olduğunu hatırlatan Satıcı, üretenlerin bu ülkede kâr edemediğini belirtti. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ise değerlenen YTL’yi “kur kenesi” olarak nitelendirerek, “Kur kenesine rağmen Türkiye, ihracatını arttırmaya devam ediyor” dedi. li Babacan’ın AKP hükümetindeki tutum, açıklama ve imzalarının iyi incelenmesi gerekir. Çünkü bunlar AKP’nin kimliğinin ve politikasının anlaşılması bakımından çok önemlidir. Bu araştırma öte yandan, “AKP ile AB arasındaki alışverişin anlaşılması için” ipuçlarını verecektir. Ali Babacan dışişleri bakanı olmadan önceki bakanlığı sırasında Türkiye ABD ve Türkiye AB ilişkileri konusunda “ödün veren ve Türkiye’yi tek yanlı bağlayan uygulamalar” ve tutum içinde olduğunu biliyoruz. Türkiye’yi BOP’a bağlayan ve ABD politikalarına destek veren anlaşmalara imza attı. AB ile ilişkilerde, “Türkiye’nin tek yanlı bağımlılığını derinleştiren” bir yaklaşım içinde oldu. Örneğin, “Türkiye’nin AB içinde olmasa da, Avrupa Para Sistemi’ne dahil edilmesi” görüşünü savundu. Gümrük Birliği’ne dışarıdan tek yanlı bağlanmanın ardından, “parasal işlerimizin yönetiminin de Brüksel’e devrini istiyordu”. Ticari ve parasal (mali) işlerini bir başkasına tek yanlı devreden bir ülke sömürgeden başka ne olabilir? Ali Babacan bunu herhalde biliyor. O halde neden ısrarla bu görüşü savundu? 20042008 yılları arasında kendisi ile ilgili görüşlerimi defalarca Cumhuriyet’te yazdım ve kitaplarımda yer verdim. Ali Babacan’ın, “AB ve ABD’nin en sevdiği bakanların başında geldiğini” biliyoruz. “Türkiye’de, Müslümanlar için de sorunlar vardır (özgürlük yoktur)” diyerek Türkiye’yi AB’ye şikâyet eden Ali Babacan’ın iyi incelenmesi gerekir. AKP’nin AB ve ABD ile bağlarının an A BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI laşılması bakımından değerlendirilmesi için: “Nasıl bir Türkiye oluşturmak istediğinin” görülebilmesi için Ali Babacan çok önemli bir göstergedir. Ali Babacan “Türkiye’nin AB güdümüne girmesinde bir sakınca görmüyor”. Türkiye’nin parasal ve mali işlerinin tek taraflı olarak AB’ye devredilmesi görüşünü hem İtalya’da hem de Sabancı Üniversitesi’ndeki konferansında açık olarak savundu. Türkiye’ye “Batı’nın penceresinden” bakıyor. Nisan 2008’de basına yaptığı açıklamalarda ve Avrupa’daki konuşmalarında şu görüşe yer verdi: “AB süreci devam ederse Batılı iş çevreleri Türkiye’de önlerini görüp yollarını çizebilirler. Biz 2013’e kadar istenen her şeyi yerine getireceğiz. Gerisi AB’nin bileceği iştir, bekleyeceğiz”. Cumhuriyet’te “Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’in İtirafları” başlıklı yazımda birkaç hafta önce buna değinmiştim. Ali Babacan, Türkiye ile dünya arasındaki ilişkilere Türk iş çevreleri, işçisi, köylüsü, esnafı açısından bakmıyor; “Batı şirketlerinin Türkiye projeksiyonlarını esas alıyor”. ABD’nin en üst düzey yetkilileri ile yaptığı görüşmeler ve imzaladığı anlaşmalarla, “BOP’a hizmet ve destek veren bir yaklaşım içinde bulunuyor.” AKP’nin AB Süreci ve Babacan Son olarak Türkiye’yi şikâyet ederek AB yetkililerine “Türkiye’de Müslümanlar için de sorunların bulunduğu” yönündeki değerlendirmeleri yapıyor. Ali Babacan’ın kimliğini ortaya koyması açısından tarihi bir açıklama niteliğindedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde böyle bir dışişleri bakanının (veya bakanın) bulunduğunu düşünmek imkânsızdır. Olayın sadece Ali Babacan’a has bir kimlik olduğunu sanmak yanlış olur. Abdullah Gül’ün dışişleri bakanlığı döneminde sıkça dile getirdim ve kitaplarda yayımladım. Olay, “AKP’nin misyonu” ile ilgilidir. 30 Mayıs 2008 tarihli yazımda Batı’nın, “Türkiye’deki kimi İslamcılarla stratejik işbirliğine girdiğini” ele almıştım. Ali Babacan’ın inanmakta zorlandığımız, kabul edemediğimiz tutum ve konuşmaları “kişisel bir şey değildir”. Kendisi çok sakin, düşünerek konuşan, ağzından çıkan sözün bilincinde olan bir kişidir. Kabul edemediğimiz açıklamaları “bilinerek, düşünülerek ortaya konmuştur”. Onun AB konusundaki tutum ve değerlendirmelerini AKP iktidarının başından beri yakından izliyorum. TürkiyeAB ilişkilerine bakışı, Türkiye’ye bakışı kendileri açısından büyük bir tutarlılık içindedir. Ancak onların bu tutarlılıkla rı, şu konularda tutarsızlık gösteriyor: Türkiye’nin dış dünya ile siyasi, iktisadi ve kültürel çıkarlarında, “karşılıklılık yerine tek yanlılığı ve bağlanmayı öngörmektedir”. ABD ve AB’nin Türkiye ve bölge üzerindeki taleplerine uygun çözümlere yöneliktir. Cumhuriyetin değerleri, ulusal çıkarlar ve Lozan’ın kazanımları ile taban tabana zıttır. AKP ile Batı arasındaki özel örtüşmeler esas alınmaktadır. Olağanüstü vahim bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz. Ali Babacan olayı “münferit bir olay” değildir. Yürüttükleri politikanın bir parçasıdır. AKP hükümeti, “AB ile derin bağlar içindedir”. Abdullah Gül’ün ve Ali Babacan’ın dışişleri bakanlıklarında bu bağlar oluşturulmaktadır. Kimse bu derin bağların “Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili olduğunu sanmasın”; iktidarın talepleri ile Avrupa’nın taleplerinin örtüşmesi, bu derin bağların arkasındaki esas nedendir. Türkiye’nin AB sürecinin, “ülkenin AKPleştirme süreci olduğunu” herkesin iyi görmesi gerekir. Bu arada CHP’ye bir soru ve bir not: AB’de CHP’nin ofis açma düşüncesi AKP ile Avrupa’da yarışmak için mi? Ve bir öneri: CHP’nin ilerleyebilmesi için Washington ve Brüksel ile birlikte ve eşzamanlı olarak Moskova ve Pekin’de de temsilcilik açması gerekir. Atatürk hayatta olsaydı böyle davranırdı… Kredide aslan payı ‘kaymak tabaka’ya B ankaların kredi hacminin yarısını müşteri kitlesinin sadece yüze 0.06’sını temsil eden bir kesim kullandı. kesim aldı. 501 bin 1 milyon YTL arasında kredi çeken kesim de toplam müşterilerin sadece yüzde 0.05’ini oluştururken toplam kredi hacminde yüzde 4.6 oranında pay edindi. 101500 bin YTL arasında kredi çekenler tüm müşterilerin yüzde 0.56’sını oluşturdu, toplam kredilerden yüzde 12.8 pay aldı. Buna göre 100 bin YTL’nin üzerinde kredi kullananların kredi hacmindeki toplam payı yüzde 59.9’u bulurken, müşteri sayısı içindeki payı yüzde 1’e bile ulaşmadı. ANKARA (ANKA) Türk bankacılık sisteminin açtığı toplam kredilerin yarıya yakınını müşteri sayısı içindeki payı itibarıyla son derece küçük bir grubun kullandığı belirlendi. Bankacılık sisteminin Mart 2008 sonu itibarıyla 313.3 milyar YTL olan brüt kredi hacminin yaklaşık 133 milyar YTL ile yüzde 42.5’ini, birim bazda 1 milyon YTL’nin üzerinde kredi kullanan ve toplam müşteri sayısının sadece yüzde 0.06’sını oluşturan www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisalı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle