03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 6 HAZİRAN 2008 CUMA Uluslararası Af Örgütü’nün 2008 Türkiye raporunda hak ihlallerindeki artışa dikkat çekildi Şiddet ve işkence artıyor İstanbul Haber Servisi Uluslararası Af Örgütü 2008 yılı hak ihlalleri raporunu, tüm dünyada düzenlediği eşzamanlı basın toplantısı ile kamuoyuna duyurdu. Dünyada ve Türkiye’de adaletsizliklerin ve eşitsizliklerin arttığı belirtilen raporda, tüm dünya hükümetlerine, “hak ihlalleri için özür dileme ve ihlallerin önüne geçilmesi için girişimde bulunma” çağrısı yapıldı. İstanbul’da Taksim Eresin Otel’de düzenlenen basın toplantısında Türkiye’deki hak ihlallerine ilişkin bilgi veren Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Başkanı Avukat Özlem Altıparmak, Türkiye’de artan siyasi belirsizlik ve askeri müdahalelerin ardından ülkede milliyetçi duygular ve şiddette artış görüldüğünü söyledi. İfade özgürlüğünün kısıtlandığına dikkat çeken Altıparmak, “işkence ve diğer kötü muamele iddialarıyla polisin aşırı güç kullanımı vakalarının artarak sürdüğünü” dile getirdi. Altıparmak, Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesinden yargılananların sayısında artış olduğunu vurgulayarak Bağımsız Sosyal Bilimciler çeği arayan gazeteciler vardı kuşkusuz. Ama toz duman içinde kimse onları görmüyor, duymuyordu. Onlar hâlâ varlar. Kendilerine dudak bükerek bakan televolecilere, afur tafur içinde köşe ve cep dolduran, ukala üsluplarıyla ahkâm kesenlere inat çabalarını sürdürüyorlar. ??? Medyanın inatçılarını, kavgacılarını onların başlarına gelenleri biliyorsunuz, ama büyük bir inatla rüzgâra karşı duran Bağımsız Sosyal Bilimciler’i duymuş muydunuz? Büyük bir olasılıkla duymadınız ya da ne yaptıklarını, ne yazdıklarını izleme olanağı bulamıyorsunuz. Türkiye tarihinin en zor işlerinden birini yapıyorlar. Rüzgâra karşı duruyor, rüzgâra karşı bilim yapıyorlar. Neoliberal yanılgıyı deşifre ediyorlar. Yayımladıkları makaleler, raporlar, kendi çevrelerinde gösterdikleri çabaların yanı sıra kolektif ürünleri ufuk açıcıdır. Son eserleri “2008 Kavşağında Türkiye”, neoliberallerin acısını henüz hissetmedikleri ağır bir darbedir. Ama hissedeceklerdir. ??? Peşpeşe bir dizi eseri bize ulaştıran Yordam Kitap’a teşekkür etmeliyiz. Hem farklı bir yayıncılığın mümkün olduğunu gösterdikleri hem de Bağımsız Sosyal Bilimciler’in seslerini duyurdukları için. “2008 Kavşağında Türkiye” adlı kapsamlı araştırmanın kitap olarak yayımlanmış olması çok önemlidir. Daha önemlisi ise kitabın okunması, yaygınlaştırılması olacaktır. Bağımsız Sosyal Bilimciler çok büyük bir işi başarıyorlar. “Seçeneksiz olduğu iddiasıyla yoğun bir propaganda baskısı oluşturmayı başarmış neoliberal ideolojinin” ipliğini pazara çıkarıyorlar. Meydanın boş olmadığını gösteriyorlar. Bize düşen ise medyanın boş olmadığını göstermek, onların anlattıklarını daha geniş kitlelere ulaştırmaktır. Not: Bağımsız Sosyal Bilimciler’in internet sayfalarının adresi şöyledir: www.bagimsizsosyalbilimciler. org guray?cumhuriyet.com.tr İstanbul’da düzenlenen basın toplantısında Türkiye’deki hak ihlallerine ilişkin bilgi veren Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Başkanı Avukat Özlem Altıparmak, Türkiye’de artan siyasi belirsizlik ve askeri müdahalelerin ardından ülkede milliyetçi duygular ve şiddette artış görüldüğünü, işkence ve diğer kötü muamele ile yürütmedeki görevliler tarafından aşırı güç kullanımına ilişkin iddiaların sürmekte olduğunu belirtti. Hrant Dink cinayetinin, Malatya Zirve Yayınevi davasının aydınlatılamadığını anımsattı. İnsan hakları ihlallerine ilişkin kaygıların devam ettiğine dikkat çeken Altıparmak, “Mülteci ve sığınmacıların hakları ihlal ediliyor. Kadına yönelik şiddette kadın sığınma evlerinin sayısı yetersiz. Aile içi şiddet devam ediyor. Bu yıl İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilişinin 60. yılı ve tüm dünya hükümetleri, meydana gelen hak ihlallerinin çözümü için adım atmalı” dedi. Raporda ülkelere bölümler ayrıldı. Türkiye’yle ilgili bölümde ülke nüfusu 75.2 milyon olarak ifade edildi. Türkiye bölümünün özetinde, “Artan siyasi belirsizlik ve ordu müdahalelerinin ardından milliyetçi duyarlılık ve şiddet artmıştır. İfade özgürlüğündeki kısıtlılık sürmektedir. İşkence ve diğer kötü muamele ve yürütmedeki görevliler tarafından aşırı güç kullanımına ilişkin iddialar sürmektedir. İnsan haklarının ihlali konusundaki davalar etkisiz ve yetersiz konumdadır ve adil yargılamaya ilişkin endişeler de devam etmektedir. Göçmenler ve sığınmacıların hakları ihlal edilmektedir. Yerel şiddet kurbanlarına sığınak sağlanmasına ilişkin küçük ilerlemeler sağlan mıştır” denildi. Malatya Yayınevi katliamına da değinilen raporda, Hıristiyanlıkla ilgili yayınlar yapan bir yayınevinde nisan ayında üç kişinin elleri ve ayakları bağlandıktan sonra boğazlarının kesildiği, olaya ilişkin davanın kasım ayında başladığı anımsatıldı. Raporda, “Vatandaşlar arasında kin ve nefreti tahrik eden Ceza Yasası’nın 216’ncı maddesi, keyfi ve son derece kısıtlayıcı bir çerçevede uygulanmaktadır” ifadesi yer aldı. Raporda düşüncelerin barışçıl biçimde ifade edilmesi üzerindeki kısıtlamanın yasalar ve uygulamalar tarafından sürdürüldüğü, hukukçular, gazeteciler, insan hakları savunucularının taciz, tehdit edildiği, adil olmayan biçimde kovuşturulduğu ve fiziksel saldırıya uğradıkları ifade edildi. Hrant Dink cinayetine değinilen raporda, “Cinayete ilişkin bir polis soruşturması bir kısım şüphelinin mahkemeye sevk edilmesiyle sonuçlanırken güvenlik güçlerinin bu olaydaki tüm sorumluluğu sorgulanmamıştır” vurgusu dikkat çekti. SALDIRADA YARALANMIŞTI Türkiye Kyoto’yu imzalıyor Çiçek, bugüne kadar kendine özgü nedenlerle protokolü imzalamayan Türkiye’nin yeni dönem çalışmalarında yer almak için protokolü imzalaması gerektiğini belirtti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bakanlar Kurulu, Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının azaltılmasını hedefleyen Kyoto Protokolü’nü imzalaması kararı aldı. Kurul ayrıca, 81 il merkezine içme, kullanma ve sanayi suyu teminiyle ilgili 5 yıllık eylem planını da masaya yatırdı. Toplantıdan sonra açıklamalarda bulunan Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, toplantıda ele alınan su planı konusunda Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun sunum yaptığını söyledi. Bugün için su açığı olup acil su teminine gereksinim duyan 7 il bulunduğunu anlatan Çiçek, bu illeri Ankara, Çorum, Şırnak, Sinop, Nevşehir, Aydın ve Erzurum olarak sıraladı. Çiçek, 34 ilde 2010 yılından itibaren su açığıdığını belirten Çiçek, protokolün 1997 yılında imzalandığını ve 2005 yılında da yürürlüğe girdiğini anımsattı. Bugün itibarıyla 176 ülkenin bu protokole taraf olduğunu anlatan Çiçek, protokolün ilk 5 yıllık uygulamasının sonuna gelindiğini söyledi. Bundan sonraki çalışmalarla ilgili hazırlıkların başladığına değinen Çiçek, bugüne kadar kendine özgü nedenlerle protokolü imzalamayan Türkiye’nin yeni dönem çalışmalarında yer almak için protokolü imzalaması gerektiğini ifade etti. Çiçek, “Bu protokolün onaylanması hükümetimizce bugün itibarıyla benimsenmiş durumundadır. Kısa süre içerisinde TBMM’ye gönderilip Meclis’te de onaylanması icap edecektir” dedi. Mustafa Birden Danıştay Başkanı Seçimin ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan Birden, bir gazetecinin, Danıştay’a yapılan saldırıda ağır yaralandığını anımsatarak duygularını sorması üzerine, “Olmuş, geçmiş bir olaydır. İnsanlara, topluma dostluk ve sevgiyle yaklaşınca her şey halloluyor” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay Başkanlığı’na, Danıştay 2. Dairesi Başkanı Mustafa Birden seçildi. Birden, Danıştay’a 17 Mayıs 2006’da düzenlenen ve 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in hayatını kaybettiği silahlı saldırıdan yaralı olarak kurtulmuştu. Danıştay Genel Kurulu’nda seçimler sonuçlandı. Birden, Danıştay’ın yeni başkanı seçildi. Birden’in 95 üyenin 50’sinin oyunu aldığı öğrenildi. Birden, seçimin ardından başkanlık makamında gazetecilere açıklamalarda bulundu. Hazırladığı bildiriyi okuyan Birden, “Ulu Önder Atatürk’ün ilke ve devrimleri yegâne rehberimizdir” dedi. Birden, bir gazetecinin, Danıştay’a yapılan silahlı saldırıda ağır yaralandığını anımsatarak duygularını sorması üzerine, “Olmuş, geçmiş bir olaydır. İnsanlara, topluma dostluk ve sevgiyle yaklaşınca her şey halloluyor” yanıtını verdi. Birden, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Yargıtay bildirisinin ardından Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker ile görüştüğü anımsatılarak “Sizi de arayacak. Katılacak mısınız” sorusuna, “Şimdi bu konulara hiç girmeyelim. Cumhurbaşkanımızdan bir davet gelmedi. Daha sonra kurullarımız var. Ona göre bir şey yaparız” dedi. Birden, Danıştay’a 17 Mayıs 2006’da düzenlenen ve 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in hayatını kaybettiği silahlı saldırıdan yaralı olarak kurtulmuştu. Danıştay Başkanlığı, Sumru Çörtoğlu’nun yaş haddinden emekliye ayrılmasıyla boşalmıştı. Mustafa Birden’in, Danıştay Başkanlığı’na seçilmesi nedeniyle boşalan 2. Daire Başkanlığı için önümüzdeki günlerde seçim yapılacak. Mustafa Birden, yaş haddinden emekli olacağı 2011 yılına kadar 3 yıl Danıştay Başkanlığı görevini yürütecek. Birden, 1946’da Kırıkkale’de doğdu. Kırıkkale Lisesi’nin ardından Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1968 yılında mezun olan Birden, MKEK Personel Şubesi Raportörlüğü görevindeyken 1971 yılında Danıştay Yardımcısı unvanıyla mesleğe başladı. Birden, 2002 tarihinde Danıştay 2. Dairesi Başkanlığı’na seçilmişti. Evli olan Birden’in iki de çocuğu bulunuyor. Başbakan Yardımcısı Çiçek, protokolün kısa sürede Meclis’e gönderileceğini söyledi. nın ortaya çıkabileceğini ifade etti. Kurulda sera gazı emisyonlarının azaltılmasını hedefleyen Kyoto Protokolü’nün de ele alın ürkiye’nin “parıltılı Ortaçağ”a girdiği tarih 24 Ocak 1980 tarihidir. Bu tarihte alınan ekonomik kararlar Türkiye’yi neoliberal bir yanılgının cenderesine sokmuş, o boyunduruktan bir daha çıkmak mümkün olmamıştır. 24 Ocak politikalarını, yani “sıkı para politikası” denilen ve halkın ümüğünü sıkmaya dayanan bu monetarist politikaları uygulamak o günün koşullarında kolay değildi. O nedenle 12 Eylül askeri darbesi gerekmiştir. Bundan sonrası ise hokkabazlıktır. Neoliberal politikalar 24 Ocak kararlarının, askeri darbenin ekonomisti Turgut Özal eliyle süreklilik kazanmış, darbe bürokratı Özal, olanı biteni “demokrasi” olarak yutturmayı becermiştir. Soldan devşirme neoliberal entel takımının, gazeteci şürekâsının Türkiye’nin havasına suyuna egemen olması, Özal’ın emrine girmesi bu tarihten sonradır. Uygun tarihsel ortamda, öyle bir rüzgâr estirilmiştir ki sol, defterlerden silinmiş, kavramlar altüst edilmiş, sosyal hakların yerini bireyin, nasıl korunacağı, nasıl güvence altına alınacağı belirsiz “özgürlüğü” almış, ülke tüm dünyayı sarsan o büyük dalganın kucağında ceviz kabuğu gibi sallanmaya başlamıştır. Hâlâ sallanıyoruz. İtiraz edenleri kimse duymamıştır. ??? İtiraz eden olmuş muydu? 24 Ocak kararları ilan edildiğinde sendikalar, solcular, kimi sosyal demokratlar, bu kararların ne anlama geldiğini anladılar, anlattılar. Darbe onları susturmak için geldi. Ama darbeciler görevlerini yerine getirip köşelerine çekildikten sonra itiraz eden kimse kalmadı. Büyük hokkabazlığın yürürlüğe girdiği, uluslararası planda abrakadabranın gözleri boyadığı o günler Türk entelijansiyası için kara günlerdir. Çünkü o tarih aydınların pazara çıktığı tarihtir. Türk aydınının namusunu kurtaran, eğilip bükülmemiş, rüzgâra karşı yürümeyi başarmış, öğrencilerine ısrarlı bu büyük yalanı anlatmayı başarmış aydınlar, ısrarla ger T Hedef Danimarka Büyükelçiliği Pakistan’ın başkenti İslamabad’daki Danimarka Büyükelçiliği yakınında düzenlenen saldırıda en az 8 kişi öldü, yaklaşık 30 kişi yaralandı. Polis, elçiliğin önüne park etmiş bir aracın infilak ettiğini, olayın intihar saldırısı olup olmadığının araştırıldığını söyledi. Ölen ve yaralananların tümünün Pakistanlı olduğu bildirildi. Patlamanın, hükümetin, Taliban’la yürüttüğü görüşmeleri etkilemeyeceği belirtildi. Saldırının Hz. Muhammet’e hakaret içerdiği gerekçesiyle Müslüman ülkelerde tepki yaratan karikatürlerle de ilişkili olabileceği ifade ediliyor. Kabinedeki bakanlarla acil olarak toplantı düzenleyen Danimarka Dışişleri Bakanı Per Stig Moeller, saldırının Pakistan’ın Batı ülkeleriyle ilişkilerine zarar vermeyi amaçladığını söyledi. Norveç ve İsveç büyükelçiliklerini geçici olarak kapattı. (Fotoğraf: AP) Almanya’dan telekulak uyarısı... Haber Merkezi Alman Yeşiller Partisi Federal Meclis Milletvekili Hans Christian Ströbele, “Kişisel Verilerin Korunması Yasa Tasarısı”nın yürürlüğe girmemesi gerektiğini belirterek teknolojik ortamda toplanan her bilgiye, bir başkasının ve hatta bir başka devletin çıkar amaçlı ulaşabileceği uyarısı yaptı. Türkiye “telekulak” skandalıyla bir kez daha sarsılırken, Almanya’da DeutscheTelekom’un, bazı şirket yöneticileri ile gazetecileri dinlediği ortaya çıktı. Der Spiegel dergisinin duyurduğu skandal üzerine, Almanya’da da savcılık devreye girdi ve inceleme başlatıldı. Almanya’da yaşananları NTVMSNBC’ye anlatan Yeşiller Partisi Federal Meclis Milletvekili Ströbele, telefon dinlemenin, özel hayatın gizliliğinin, son dönemde Türkiye’de de tartışılan “kişisel verilerin korunması” ile doğrudan ilişkili olduğuna vurgu yaptı. “Kişisel Verilerin Korunması Yasa Tasarısı”nın tehlikesini anlatan Alman milletvekilinin değerlendirmesi şöyle: “Türkiye’deki Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı’nı detaylı olarak bilmiyorum. Ama sizi uyarırım, çünkü Avrupa Birliği böyle bir kanuna karşıdır ve kişisel bilgilerin korunmasına önem verir. Güvenlik güçleri, polis veya istihbaratın, bir bireyin ırk, siyasi düşünce, inanç, din, mezhep, dernek, vakıf, sendika üyeliği, sağlık ve özel hayatını bilmeye hiç hakkı yoktur. Bu, insan haklarına aykırıdır. Almanya ve Avrupa Birliği Anayasası bu konuyla ilgili çok sert tedbirler aldı. Eğer Türkiye Avrupa Birliği’ne girmek istiyorsa bu kanun kesinlikle yürürlüğe girmemeli. Almanya’da kişisel verilerin korunması konusunda ciddi sınırlamalar getirildi. Hem başkent Berlin’de hem de her eyalette kişisel verileri koruma büroları bulunuyor. Fakat kısıtlamalarla bile bu yasanın, insanların güvenliğini sağlamadığını gördük. Türkiye’deki gibi Almanya’da da güvenlik güçleri bu bilgilere ulaşmak istiyorlar ve yasayı değiştirmeye çabalıyorlar. ” anker Kastelli’nin (Abidin Cevher Özden) intiharı, sadece bir işadamının acı sonu anlamına gelmiyor. Bir zamanlar para denizinde yüzerken, kredi kartı borçlarını ödeyemez duruma düşüp ölümü seçen bir insanın öyküsü elbette ibretlik... Ama başka ibretlik öyküler de var. Vahap Munyar’ın Hürriyet’te aktardığı bir anısınıdan alıntı yapalım: “Oda dakika boş kalmıyor, sürekli birileri girip çıkıyor. Bu sırada Özden, bir yandan tıraş oluyor, diğer taraftan da önündeki kebabı yiyor. Derken odaya bir genç kız girdi, ne söyleyeceğine karar veremeden sürekli kükreyen Banker Kastelli’nin önünde süklüm püklüm durdu. Sen ne istiyorsun? Şey, efendim, biz 1 milyon lira yatıracaktık. Gidin vezneye yatırın... Efendim, 1 milyon liramız hazırken annem hastalandı. 50 bin lirası onun hastane masrafına gitti. B GENİŞ AÇI HİKMET BİLA ‘Kastelli Liberalizmi’ lerin peşinden koşuyordu. Büro çaycılarının bile bankerliğe soyunduğu günlerde, evlerde, işyerlerinde, her yerde hangi bankerin daha çok kazandırdığı konuşuluyordu. İnsanlar, varını yoğunu satıp bankerlere yatırıyordu. Sadece Banker Kastelli’ye koşanların sayısı yarım milyondan fazlaydı ve Kastelli’ye yatırılan para 2.5 milyar dolardı. ??? Kastelli ve diğer bankerlere para yatırmak için yalvaranlar, daha sonra paralarının hiç olmazsa birazını geri alabilmek, umutlarını yitirdikleri zaman da banker bürolarını ateşe vermek için koştular. Çünkü sistem batmıştı. Bankerlerin bir kısmı tutuklandı, hapse girdi. Bir kıs Paramız 950 bin lira diye şimdi vezneden kabul etmiyorlar. Evet, 1 milyon liradan az para kabul etmiyoruz. Ne olur izin verseniz de, 950 bin liramızı yatırsak. Git vezneye talimatımı söyle. 50 bin lirayı senin ilk faizin saysınlar, 950 bin lirayı yatır. Teşekkür ederim efendim.” ??? Bu kısa diyalog çok şey anlatıyor. 1980’lerle başlayan ‘köşeyi dönme’ furyası, elinde üçbeş kuruş biriken tasarruf sahiplerini bile, Banker Kastelli’nin ve diğer bankerlerin kapısında yalvarır hale getirmişti. Parasını katlamak isteyenler, mantar gibi türeyen, iriliufaklı banker mı kaçtı, kayıplara karıştı. Parasını kaybeden birçok insan intihar etti, karıkocalar, babaoğullar, kardeşler, arkadaşlar, ortaklar birbirine düştü. Batan, sadece bankerler ya da bankerlere kaptırılan paralar değildi. O güne kadar, insana ilişkin, topluma ilişkin, insan ilişkilerine, aileye, sevgiye, saygıya, dayanışmaya, paylaşmaya ilişkin ne kadar değer varsa, çoğu batan paralarla birlikte aşağı çekildi. Artık ‘adam gibi kazanıp adam gibi yaşamak’ değil, kısa yoldan köşeyi dönmek, kısa yoldan köşeyi dönmek için, gerekiyorsa en yakınındakine bile kazık atmak (hatta gerekiyorsa dayak atmak) yükselen değer oluyordu. Banker Kastelli, işte bu ‘paldır küldür liberalizm’in simgesiydi. CHP: Kanaltürk ile hesabımız kapandı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Saymanı Mustafa Özyürek, CHP’nin Kanaltürk televizyonu ile yaptığı prodüksiyon sözleşmesinde yasalara aykırı hiçbir uygulama olmadığını söyledi. Özyürek, partisinin grup toplantısı öncesinde, CHP ile Kanaltürk televizyonu arasında yapılan prodüksiyon sözleşmesine ilişkin soruları yanıtladı. Kanaltürk televizyonu ile CHP arasında bir prodüksiyon sözleşmesi yapıldığını belirten Özyürek şöyle konuştu: “Bu anlaşma çerçevesinde Kanaltürk üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmiş, CHP de bu hizmetin karşılığını ödemiş ve hesaplar kapatılmıştır. Orada, sözleşmeden hareketle, CHP’nin, Kanaltürk’ün yüzde 40’ına sahip olduğu iddia edilmektedir. O, sözleşmenin güvencesi olarak düşünülmüş, fakat hiçbir zaman o hisse senetleri rehin edilmemiştir. Yine orada, icra kurulunda CHP’yi temsilen bir kişinin görev yapacağı yazılmıştır ama böyle bir atama hiçbir zaman olmamıştır.” hikmet.bila?ntv.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle