03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 HAZİRAN 2008 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN Turhan Selçuk C 3 DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA ‘Aşırı Cumhuriyetçi’ Ne Demek? niversite yıllarım (196064) ve sonrası Türkiye’nin ilginç bir dönemine rastlar. Hoş, sık sık “geçiş dönemleri” yaşayan Türkiye’deki toplumsal ve siyasal yaşamın hangi devri “ilginç” değildir ki?... Ama 27 Mayıs ertesi 1961 Anayasası’nın da getirdiği özgürlük ortamında Türkiye’de kimi tabular yıkılmış, o zamana dek ağza alınmayan konular tartışmaya başlanmış, şiddetle yasak olan sol gündeme gelmişti. Sol gündeme gelir gelmez de karşıtları hemen yeni kavramlar uydurmuşlardı, ki bunların en yaygını “aşırı sol” olmuş, sonradan bu yeni ve pek akıllıca gibi görünen kavram sağa da teşmil edilmiş, aşırı sağ ve solu içeren “aşırı cereyanlar” deyimi ortaya atılmıştı. Başlarda bu kavram ben de iki pencere arasında kaldığınızda hasta eden hava akımlarını (kurander veya orijinal yazılışıyla “courant d’air”i çağırıştırırdı. Aşırı cereyanlar deyimini düşünmeden kabul ettik, sıkça kullandık, kimi bize ters gelen düşüncelere karşı kalkan yaptık. Bir gün bir Fransızla konuşurken “aşırı cereyanlar” düşüncesini anlatmaya çalıştım, beceremedim. Çünkü o dilde karşılığı yoktu, birkaç yabancı dil bilen bir tanıdığıma sordum. Aşırı solun çevirisini hemen yapıştırdı: L’extreme gauche. Ama bu açıklama beni doyurmamıştı, çünkü terimi tam olarak karşılamıyordu. “L’extreme Gauche”un karşılığı “uç sol”du, “aşırı sol” değil. Uç sol yalnızca solun en uç noktasını belirliyordu ki bu da topluma, döneme göre değişebiliyordu. Skala içindeki konumu belirten bu deyiş, herhangi bir değer yargısını içermiyordu. Yansızdı. Oysa “aşırı sol”da, yeterli ve kabul edilebilir olanı aşan, kabul edilemez noktaya varmış olan anlamı yatıyordu. Böyle bir deyişin geçerli olması demek, toplum için neyin yeterli, neyin aşırı olduğunu kararlaştıracak, sınırlar çizecek bir otoritenin varlığının kabulü anlamını taşıyordu. İyi de demokraside bu otorite kim olacaktı? İçinden çıkılması kolay olmayan bir sorundu bu. Yıllar sonra. Sevgili Uğur Mumcu, o parlak zekâsıyla, bu deyişi şu deyimle tiye alacaktı: Aşırı ortacı... Bunun benzeri başka deyimler de vardı; örneğin “kökü dışarıda cereyanlar”. Bununla ne kastedilmek isteniyordu? Yabancılardan, dışarıdan alınmış düşünce ve akımlar mı? Eğer öyleyse bunun da bir anlamı yoktu. Çünkü belki, rakı dışında, toplumsal yaşamımızda yer etmiş her şeyin kökü dışarıdaydı. Ulusçuluk deseniz, ümmetçi saltanat toplumuna dışarıdan gelmiş bir kavram olduğu kesindi; Cumhuriyet, ulus devlet hakeza, hatta dinimiz bile kökü içeride bir kurum değildi, Araplardan almıştık. Görülüyor ki pek anlamı olmayan sloganlar düşünce hayıtımıza egemen oluyor. Belki bu yüzden, Türkiye bir türlü amaçladığı toplumsal yapıyı oturtamıyordu. Geçenlerde bir dostla söyleşirken bu deyimler geldi aklıma ve... Neyse dedim, hiç değilse bu anlamsız deyimler çıktı artık yaşamımızdan. Meğer yanılmışım, bu pazar günü, Leyla Tavşanoğlu’nun söyleşi köşesini okurken konuğu Vural Öger’in aynı deyimi değişik biçimde kullandığını gördüm. Öger, Türkiye’de son zamanlarda çok moda olan “muhalefete muhalefet” akımına kaptırmıştı kendini ve CHP’yi eleştirirken bu partinin “aşırı cumhuriyetçi ilkelere sahip Jakoben” yapıda bir kuruluş olarak algılandığını söylüyordu. Konuşmada, “aşırı cumhuriyetçi ilkelere sahip olma” saptamasının Avrupalılardan mı geldiğini, yoksa, yükseköğrenimini Almanya’da yapmış Öger’in gençlik yıllarının Türkiyesi’nden ödünç alınmış bir deyimden mi kaynaklandığını anlamak güçtü. Keşke Leyla, Sayın Öger’e “aşırı cumhuriyetçiliğin” ne anlama geldiğini sorsaydı da, biz de aydınlansaydık. Ama son dönemlerde Türk düşünsel yaşamına eski bir kavramın yeniden girmekte olduğunu artık söyleyebiliriz. Bu da “aşırı cumhuriyetçilik”tir. Gerçekte nedir “aşırı cumhuriyetçilik”? Dilerseniz gelecek yazıda da, bu konuyu birlikte ele alıp, çözmeye çalışalım. Vurun Tayt Giyen Sporcuya... apanca’da dinci faşistlerin saldırısına uğrayan Ankara Üniversitesi Kürek Takımı sporcuları yarışmalardan çekildiler... Olay ilk bakışta olağan görülebilir... Canım ne olacak, onlar da şortla, taytla, Sapanca gibi muhafazakâr bir yörede dolaşmasalardı, denebilir... Bu bir mahalle baskısı mıdır? Hayır!.. Türkiye’nin nereye gittiğinin kanıtıdır. On yıl önce Diyarbakır, Batman ve Mardin’de Hizbullah militanları kot pantolon giyen kızların kullaklarını, burunlarını kesiyorlardı “Tanrı” adına... Sapanca’da üniversiteli gençlerin başına gelen olay bana on yıl öncesini çağrıştırdı... Sonunda Hizbullah’ın ne denli kanlı bir terör örgütü olduğu ortaya çıktı... Dinci faşist örgütlenmenin, tarikatların egemen olduğu yörelerde kendiliğinden oluştuğu bilinen bir gerçek... Malatya katliamını, Hrant Dink cinayetini anımsayın!.. Örgütlenme nasıl olmuş, devletin istihbarat birimleri ne yapmış, yargı tutanakları yazıyor... Emniyet güçleri “teknik izleme” yaptı ama ne Malatya katliamını ne de Hrant Dink cinayetini önleyebildi... Ankara Üniversitesi Kürek Takımı Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Akça ne diyor: “Bir grup genç, sporcularımıza, burada şortla gezemezsiniz Allahsızlar, diye saldırdı.” Saldırganların ellerinde sopalar. Bir aracın tüm lastiklerini parçalayan saldırganlar... Tüm bu olup bitenler Türkiye’de dincifaşist yapılanmanın nereye dek uzandığının göstergesi değil mi? ??? Sapanca’daki dincifaşist saldırıda polis 18 yaşından büyük olan saldırganları gözaltına almıyor? Olayları izleyen çarşı esnafı niçin saldırganları tanımadığını söylüyor? Olayın olduğu yerde lisenin güvenlik kamerası bulunuyor... Nerede öteki saldırganlar? Sapanca Kaymakamı, olayların otopark tartışması nedeniyle çıktığını öne sürüyor... Ya üniversiteli sporcular? Sait Alican, Ayhan Yıldırım ve Rasim Aydın bakın ne diyorlar: “Niye şort ve tayt giyiyorsunuz diye bize saldırdılar, dövdüler... Başımıza sopayla vurdular...” Hep soruyorum, yineleyeyim: “Türkiye nereye götürülmek isteniyor?” Bugün Türkiye’yi tarikatlar mı yönetiyor, AKP hükümeti mi? Bu önemli bir tartışma konusudur!.. Polisteki istihbarat birimi, yani “teknik izleme” yapan ekibin bir tarikat şeyhinin müritlerinden oluştuğu savları, artık AKP’liler tarafından bile dillendirilmeye başlamadı mı? Aynı kaygıyı AKP’ye destek veren yazarlar da duyuyor, milletvekilleri de... Ama bir korku var!.. Hükümet içinde NakşiFethullahçı kavgası yok mu? Milli Görüş çizgisindeki AKP’liler bu konuda ne düşünüyor? AKP hükümeti yamalı bir bohça gibi... Bu işin sonu nereye varır, kimse bilmiyor... Piyasalar durgun, Anadolu’da esnaf müşteri bekliyor... Gerçekten yaşadıklarımız insanı ürkütüyor... ??? Toplumda bir umutsuzluk, bir yılgınlık giderek artıyor mu? Dalıp dalıp gidiyorum bazen... TRT tümüyle Fethullahçılara teslim edildi!.. Banu Avar’ın “Sınırlar Arasında” adlı programı, sonunda yayından kaldırıldı TRT’den... Okullar tarikatlara teslim edildi... Kuşatma sürüyor!.. Nâzım Hikmet’in ölümünün 45. yıldönümüydü... Yazımın bitiminde gözlerimi yumup, bir kıyı kasabasını düşündüm, yaz güneşinin altında düşlerimle baş başa kaldım... Sapanca Gölü’nün kıyısı. Aydınlık bir Türkiye özlemi... Tayt ve şort giydikleri için dövülen sporcular... ??? 68’in 40. yılında İstanbul Armada Oteli’nde (Cankurtaran) buluşuyor delikanlılar. Kendini 68’li olarak gören dostlar için “2008 Yaz Buluşması”nın iletişim telefonları: 0532 325 85 90, 0532 204 80 29, 0536 208 06 48, 0532 414 10 68. Ü S Devlet televizyonu ‘taraf’ oldu Fırat KOZOK ANKARA Son dönemde yayın politikası hızla değişen TRT, AKP hakkında açılan kapatma davasında da “taraf” oldu. TRT1 haber bülteninde verilen imzasız haberde, kapatma davasının demokrasi, laiklik, bağımsız ve tarafsız yargı ile istikrarlı ekonomi ideallerinin birbiriyle çatışmasına neden olduğu savunuldu. TRT1’de 22 Mayıs 19.30 haber bülteninde yayımlanan haberde, kurum yasasında yer alan “tarafsızlık” ve “haberler ile yorumları ayırmak” ilkeleri altüst edildi. AKP hakkında açılan kapatma davasının konu edildiği imzasız haberin anonsunda şu ifadelere yer verildi: “Gerçek demokrasi, gerçek laiklik, bağımsız ve tarafsız yargı, istikrarlı ekonomi... Güçlü Türkiye için hepsi gerekli... Ak Parti’ye açılan kapatma davası ise bu ideallerin birbiriyle kesişmesine, hatta çatışmasına sebep oldu.” Yargıtay Başkanlar Kurulu tarafından yayımlanan bildiriye değinilen haberde, Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’in “Yargıtay Başkanlar Kurulu bir siyasi organ değildir; siyasi tartışmaların tarafı olamaz, kendisini siyasi muhalefetin yerine koyamaz, bir muhalefet partisi gibi de davranamaz” sözlerine yer verildi. Haberde, Yargıtay Başkanvekili Osman Şirin’in buna karşılık olarak “Biz yargıçız. Bildirilere ayaküstü cevap vermeyiz. Ayaküstü verilen cevaplara da ayaküstü karşılık vermeyiz” sözleriyle “İktidardan gelen eleştirileri yanıtlamaktan kaçındığı” belirtildi. CHP, MHP ve DSP’li yetkililerin sözlerine de yer verilen haberin bir diğer anonsunda da, “Konunun bir de ekonomiye etkisi boyutu var. Ki dünyada bir kriz yaşanırken tartışmalarda dikkatli olmanın gereği açık” ifadeleri kullanıldı.Kanalın 27 Mayıs’tan bir gün önce yayımladığı haberde de, devrime yönelik ağır eleştirilerde bulunuldu. 1950 yılında yapılan seçimleri Celal Bayar ve Adnan Menderes önderliğindeki Demokrat Parti’nin kazandığı anımsatılan haberde, “Ancak Türkiye’deki demokratik hayat, sadece 10 yıl sürdü. 27 Mayıs 1960 darbesi ile Meclis kapatıldı, Demokrat Partili milletvekilleri ve üst düzey yöneticiler tutuklandı” denildi. 27 Mayıs’ın ardından yapılan ilk seçimi De mokrat Parti’nin devamı olan Adalet Partisi’nin kazandığı anımsatılan haberde şunlar kaydedildi:“Yani askeri müdahale, halkın siyasi tercihini değiştirmedi. Fakat yeni darbe ve muhtıraların önünü açtı. Halkın demokratik tercihlerini kabullenemeyenler, her fırsatta 27 Mayıs darbesini ve Demokrat Parti yöneticilerinin yaşadıklarını örnek gösterdi. 27 Mayıs darbesi, adeta Demokles’in kılıcı gibi Meclis’in üzerinde sallanmaya başladı. Menderes, Polatkan ve Zorlu’ya itibarları yıllar sonra iade edildi. Peki, Türk demokrasisinin kaybettiği itibar...” TRT Yasası’nın Yayın Esasları başlıklı 5. maddesi, haberin tarafsızlığına ve yorumsuzluğuna vurgu yapıyor. Türkçe Olimpiyatları’nda final Uluslararası Dil Öğretimi Derneği tarafından bu yıl 6’ncısı düzenlenen Uluslararası Türkçe Olimpiyatları ödül töreniyle son buldu. İstanbul Kongre ve Gösteri Merkezi’nde düzenlenen ve 110 ülkeden 550 öğrencinin katıldığı olimpiyatlarda, şarkı, şiir, sunum, özel beceri, makale, anadil şarkı ve anadil şiir dallarında Türkçeyi en iyi şekilde ifade etmeye çalışan katılımcılar ödüllendirildi. Törene aralarında TBMM Başkanı Köksal Toptan, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, TBMM Başkanvekili Meral Akşener, İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık’ın da bulunduğu çok sayıda davetli katıldı. (Fotoğraf: AA) Piri Reis’e destek Türkiye’den değil İtalya’dan geldi İstanbul Haber Servisi Türkiye’nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen’in hayatını konu alan “Sabiha Gökçen: Türk Kızı, Gök Kızı, Atatürk Kızı” adlı belgeseliyle uluslararası arenada adını duyuran yönetmen Gülşah Çeliker, dünya denizcilik tarihinin en önemli ismi Piri Reis’in yaşam öyküsünü işleyeceği ikinci belgeseli için destek bulamıyor. Projenin hayata geçirilmesi için 250 bin dolara ihtiyaç duyan Çeliker, gerekli desteği görmesi halinde Vatikan Arşivleri’nde inceleme yapan ilk Türk olma şansını da elde edecek. 2004 yılında İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Piri Reis Sempozyumu’ndan bu yana Piri Reis’in hayatı üzerine araştırma yapan Gülşah Çeliker, Başbakanlık Tanıtma Fonu, Deniz Ticaret Odası, İstanbul Deniz Otobüsleri AŞ başta olmak üzere bağlantı kurduğu onlarca kurumdan olumsuz yanıt aldı. Proje danışmanlığını aralarında ünlü TürkOsmanlı tarihi uzmanı Prof. Dr. Halil İnalcık, Arapİslam Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Fuat Sezgin, Jeoloji Uzmanı Prof. Dr. Celal Şengör ve Tarihçi Prof. Dr. İdris Bostan’ın yanı sıra dünyanın önde gelen Osmanlı ve denizcilik uzmanlarından Amerikalı Prof. Dr. Gregory McInstosh, Prof. Dr. Thomas Goodrich ile Macar asıllı Amerikalı Prof. Dr. Svat Soucek’in de bulunduğu bir ekip yürütüyor. Çeliker, Piri Reis belgeseli için İtalyan Devlet Arşivleri ile Vatikan Arşivleri’nin hayati önem taşıdığını da belirterek İtalyan Kültür Ataşeliği’nin kendisine destek verdiğini söyledi. (www.pirireisfilm.com) renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr Gülşah Çeliker hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle