03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 HAZİRAN 2008 CUMA söyleşi C 11 Avrupa Parlamentosu Milletvekili Vural Öger, Dışişleri Bakanı Babacan’ın sözlerini ve AB’yle ilişkileri yorumladı ‘Talihsiz bir cümle’ SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Öger Tours’un sahibi, Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekili Vural Öger’le Türkiye’nin AB macerasını konuşuyoruz. En güncel konu başlığımız da Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın AP’deki konuşmasında, “Türkiye’de gayrimüslim azınlıklar kadar Müslüman çoğunluk da ibadetini özgürce yapamıyor” sözleri. Öger diyor ki: “Talihsiz bir cümle oldu. Bunu ben dil sürçmesine bağlıyorum. Konuşması çok iyiydi. Ama birden o sözleri söyleyince Avrupalılar kadar bizler de şaşırdık.” Ardından söz AKP’nin kapatılması davası üzerine AB yetkililerinin AKP borazanıymışçasına yaptıkları açıklamalarına geliyor. Öger burada, konuşanların kendi adlarına konuştuklarını, amaçlarının ABTürkiye müzakere sürecinin işlemesini sağlamak olduğunu söylüyor. Öger’le konuşmamız şöyle gelişiyor: Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın, çarşamba günü Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, “Türkiye’de gayrimüslim azınlık gibi Müslüman çoğunluğun da ibadet özgürlüğü yok” biçiminde bir cümle kullanmasını nasıl karşıladınız? ÖGER Talihsiz bir cümle oldu. Ben bunun bir dil sürçmesi olduğunu sanıyorum. Onu dinleyen hepimiz, Avrupalı parlamenterler dahil şaşkınlık geçirdik. Oysa konuşmasının geri kalanı çok iyiydi. Türkiye’nin tezlerini savundu. Ama birden o cümleyi neden söylediğini doğrusu anlayamadım. Avrupa Parlamentosu’nda (AP) Türkiye raporu yayımlanmadan önce sizin kulis faaliyetleri yaptığınızı biliyoruz. Bu çalışmalarınızı anlatır mısınız? ÖGER Bir kere şunu belirteyim. Ben AP Dış İlişkiler Komisyonu üyeliğini her zaman Türkiye konusunda birinci elden bilgi almak ve TürkiyeAB ilişkilerinde daha etkili olmak için istedim. Komisyona girdiğim günden itibaren de o zamanki raportör Eurling’in raporlarıyla uğ D ışişleri Bakanı Babacan’ın “Türkiye’de gayrimüslim azınlık gibi Müslüman çoğunluğun da ibadet özgürlüğü yok” demesine şaşırdığını belirten Öger, “O cümleyi neden söylediğini anlayamadım” dedi. AB sürecinde diğer reformlar beklerken sadece türban üzerinde odaklanılmasının karşı tarafın tepkisini çektiğini söyleyen Öger, “Madem bu hükümet yüzde 47 oy almış, halkın bu hassasiyetlerini göz önünde tutarak çok daha ılımlı bir politika yürütmesi gerekirdi. Siz ve biz söylemi toplumu kutuplaştırdı. Bu sivri konuşmalar sürdüğü taktirde kutuplaşma artacak, AB projesi tehlikeye girecektir” diye konuştu. var. Bir de Bayan Ruijten’e PKK konusunu, her gün gelen şehit cenazelerini anlattım. “PKK’ye madem ki terorist örgüt diyoruz o zaman DTP milletvekillerinin kendileriyle PKK arasına mesafe koymaları gerekir” dedim. O yemekte konu 1 Mayıs olaylarına da geldi. Kendisine Türkiye’deki sendikaların kazanılması gerektiğini söyledim. Polisin göstericilere karşı aşırı bir güç kullandığını anlattım. Gördüğünüz gibi raporda bunların hepsi etkili oldu. çok Jacoben yapıda bir parti olarak algılanıyor. AP Sosyalist Grup Başkanı Martin Schulz, “Türkiye’de bizim muhatabımız yok. CHP bizim muhatabımız olamaz. Demokratik açıdan AKP bize daha yakın” dedi. AP’de burada bilindiğinden çok daha fazla Türk dostu var. Bunlar CHP’nin tutumuna çok üzülüyorlar. Türkiye’deki sorunun hükümetten daha çok muhalefet olduğunu söylüyorlar. Muhalefetin seçimlerde başarılı olamaması nedeniyle devlet organlarına, yargıya ve orduya etki yapmayı amaçladığı konuşuluyor. metin 31 Aralık 2006’ya kadar Gümrük Birliği anlaşmasına uyacak biçimde Kıbrıs uçakları ve gemilerine limanların açılacağı taahhüdü var. Bu taahhüde dayanarak 2005 Ekim’inde müzakereler başladı. ‘TAAHHÜT DEĞİL, SÖZDÜ...’ Ya AB’nin verdiği söz? Hani Kuzey Kıbrıs’a izolasyonlar kaldırılacaktı? ÖGER AB, Kıbrıs’tan (Rum Kesimi) çok baskı gördüğü için kıvrak bir biçimde işin içinden sıyrılmaya çalıştı. Taahhüt değil, verilen sözdü, filan gibi kaçamak sözler söyledi. Hükümet de, “Sen sözünü tutmazsan ben de imzamı tanımıyorum” karşılığını verdi. Dolayısıyla Kıbrıs konusu yüzünden sekiz faslın görüşülmesi durduruldu. Öte yandan Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin baskısı yüzünden beş bölüm açılamadı. Geri kalan 22 bölümün açılabileceği söylendi. Ama bunların hâlâ açılamaması biraz da Türkiye’den beklenen reformların hızının yavaşlamasından kaynaklandı. Hükümet de dahil, biz Türkiye olarak AB konusunda büyük hata içindeyiz. Peki, neden hata içindeyiz? ÖGER AB, bütün toplumun hem bugününü hem geleceğini ilgilendiren partiler üstü tartışılması icap eden bir konudur. İktidarın, muhalefetin, sivil örgütlerin, üniversitelerin, gençlerin, herkesin elbirliğiyle, “Bu bizim amacımız, ufkumuzdur” diye bu işe sarılmaları gerekir. Bu tartışma ortamında bir de yanlış ortaya çıktı. “AB, AKP’nin arkasında. Biz AKP’ye karşı olduğumuz için AB’ye de karşıyız” diye tuhaf bir mantık yürütme var. Yani, AKP’ye karşı olan AB’ye de karşı oluyor. Ama ikisini kesinlikle aynı kaba koyamazsınız. AB, Türkiye’de hukuk devletinin çalışmasını, demokrasinin gelişmesini, özgürlüğün, insan haklarının genişlemesini talep ediyor. Hangi siyasi parti bu konularda gayret gösterirse AB ona destek veriyor. CHP bugünden yarına büyük bir zihniyet değişikliğiyle insan hakları, demokrasi konusuna sarıldığı takdirde ilk destek AP’den gelecektir. Dolayısıyla AB’nin AKP’yi tuttuğu çok yanlış bir algılamadır. raştım. Orada çok tartışmalı günler geçti. Orada Sosyal Demokratlar arasında Türkiye’ye karşı olan gruplar vardı. Onlarla teker teker toplantılar yaptım. Fazla üzerlerine gitmeyecek biçimde Türkiye hakkında onları bilgilendirdim. Sonunda çok mutlu oldum. Çünkü Alman SPD grubu Türkiye raporuna oybirliğiyle onay verdi. Eurling’den sonra Ria Oomen Ruijten raportör olarak atanınca raportörlerin çok önemli olduğunu bildiğim için kendisini iki kez kahve içmeye davet ettim. Rapor çıkmadan ikiüç hafta önce bir akşam yemeğinde kendisini ayrıntılı olarak bilgilendirdim. İşlediğim konular da Türkiye’de askerin özel durumu, bunun Türkler tarafından nasıl algılandığı, laiklik konusunda Türkiye’de belli kesimlerin hassasiyetti.Açıkça söyleyeyim. Eğer raporda demokratik bir toplumda laikliğin olmazsa olmaz bir ilke olduğu yer aldıysa bunda benim çabalarımın da olduğunu söylemem gerekir. Kendisine, “Belli bir kesim laiklik konusunda çok hassas. Bu kesime yönelik sinyaller vermemiz lazımdır” dedim. Ayrıca Ermeni sorunu konusunda da kendisini ikna ettim. “Türkiye’den tek taraflı taleplerde bulunursanız Türkiye’de tepki alırsınız” dedim. Ermeni soykırımı konusunda sosyal demokrat ve Hıristiyan demokratlarla çok konuştum. Bunun tarihçiler tarafından verilmesi gereken bir karar olduğunu söyledim. Buna da ikna oldular. Bir Alman milletvekili olarak Türkiye’nin çıkarlarını korurken garipseniyor musunuz? ÖGER Evet, ben Alman milletvekiliyim ama bir Türk insanıyım. Türkiye konusu benim için her zaman birinci planda olmuştur. Dolayısıyla bunun bana verdiği manevi bir mutluluk SOSYALİSTLERİN CHP’YE BAKIŞI Peki, Avrupa Parlamentosu’ndaki sosyalist grup CHP’ye nasıl bakıyor? ÖGER CHP’nin genel görünümü şöyle: CHP değişen dünyanın durumunu tam algılamaktan uzak. Kendisini milli ideolojilere, ilkelere odaklamış. Ama dünya değişiyor. Bunun kurallarını anlamakta güçlük çekiyor. Daha doğrusu belli yapıları da tam anlayamıyor. Üstelik CHP, AP’ye Lagendijk’ı üyelikten çıkarın diye talepte bulunuyor. Tabii ki böyle bir talep çok garip karşılandı. İki hafta önce raporun oylanmasından önce AP Başkanı ve kalabalık bir milletvekili grubu CHP’nin bu tutumunu eleştirdiler. Hem CHP hem Türkiye nezdinde ortaya çok negatif bir tablo çıktı. Bir parlamentoda, “Bu üyenin sözünü beğenmedik. Yanlıştır” diye onun üyelikten çıkarılması talebinde bulunursanız siz ne AP’yi ne de şu anki demokratik düzeni anlamışsınız demektir. Böyle bir talebi ancak Putin’e bulunursunuz. Bu, bir zihniyetin görüntüsüdür. CHP katı, devletçi, dogmatik, aşırı cumhuriyetçi ilkelere sahip olan ama demokrasiyle cumhuriyeti bir arada görmek istemeyen ‘YAVAŞLAMANIN İKİ NEDENİ VAR’ İyi de AB’yle müzakereler sizce 2005 itibarıyla neden yavaşladı? AKP Hükümeti’nin AB iştahı mı kaçtı? ÖGER Bu yavaşlamanın iki nedeni var. 20022005 arasında AB’de müzakerelerin başlaması kararı alınabilmesi için hükümet gerçekten büyük bir çaba gösterdi. TBMM’den reform paketleri geçirildi. Sonuçta 2005 Ekim ayında AP’den müzakerelere başlanması kararı çıktı. Ondan sonra bir yavaşlama başladı. Haklı olarak AB’nin belli talepleri var. Başta da TCK’nin 301. maddesinde değişiklik yapılması isteniyor. Bunda biraz buradaki muhalefetin de rolü olduğunu düşünüyorum. Hükümet zaman zaman söz vermesine rağmen yakın zamana kadar 301’de değişiklik yapmadı. Bu bütün raporlarda yer aldı. Azınlık hakları, kadınerkek eşitliği konusunda yapılması gereken yasal reformlar yapılmadı. O yüzden de belli dosyalar açılamadı. Peki, ya Kıbrıs konusu? ÖGER Müzakerelerin başlaması için hükü Sarko’nun geçmişi Sonuçta Sarkozy NeullySurSeine adlı Paris’in küçük bir belediyesinin başkanlığından gelmiyor mu? ÖGER Evet, öyle. Ama dahası da var. Jasmine Reza isimli bir yazarın Sarkozy’nin biyografisi adlı kitabı var. Sarkozy ona kendi ağzından ailesinin geçmişini anlatıyor. Kendi ağzından ailesi şöyle: Baba tarafım İranlı. Yani dedesi ve babaannesi İranlı. Babası Moskova doğumlu bir Macar hanımla evlenmiş. Yani Sarkozy’nin annesi Macar. Annesinin annesi ise Selanik doğumlu Yunan. İranlı baba Macar hanımla evlenince karısının soyadını almış. İlginç bir aile yapısı. AB’yle ilgili Türkiye’deki algılamaya dönersem... AP’nin bütün raporları, söylediklerinin hepsi tavsiye mahiyetindedir. Bir yaptırım özelliği, bağlayıcılığı yoktur. Dolayısıyla AP raporunun bağlayıcılığı olmadığı bir konuda AP’nin bir milletvekilinin sözleri de sadece kendisini bağlar. Türkiye’nin AB’ye üyeliği siyasi bir karar olacaktır. Bu kararı da konsey verecektir. Yunanistan’ın üyeliğine o zaman AP “Hayır” demişti. Buna karşılık konsey siyasi bir karar verdi ve Yunanistan üye oldu. Ama Türkiye için AP “Evet” diyor. Biz nasıl NATO’ya siyasi bir kararla apar topar girdik. Yani, siyasi karar başkadır, teknik süreç başkadır. Şu andaki müzakereler de bir teknik süreçtedir. ‘KOMİSER’ İFADESİ KALDIRILSIN Bu algılamada haksızlar mı? ÖGER AKP’yi sevmeyenler aynı tepkiyi AB’ye duymaya başladıktan sonra AB’yi temsil eden insanların konuşmalarını da istedikleri gibi algılamaya başladılar. Örneğin AB Komisyonu Başkanı Barroso buraya geldi. “Bu adam nasıl oluyor da TBMM’de konuşabiliyor?” dediler. Dışişleri Bakanı Ali Babacan da AP’de konuşma yaptı.Biz Barroso’nun sıfatını da tam olarak kavrayamıyoruz. “Commissioner”lara “komiser” diyoruz. Böyle olunca da karakol komiseri gibi çağrışımlar yapıyor. Yetkililere sesleniyorum. Bu komiser kelimesini kaldırsınlar. Bence onlara ya AB Bakanı ya da komisyon vekili denilebilir. Barroso Avrupa’nın başbakanıdır. “Avrupa komiserleri geldi. Müstemleke teftiş eder gibi bizi teftiş ettiler” diye haberler çıktı. Barroso, “Bütün şartları yerine getirmiş olan Türkiye’nin AB’ye girmesini kimse durduramaz” diyor. Ama bu sözlerini görmezden geliyorlar. Ayrıca raporda Barroso ve Rehn’in şu sözlerine de dikkat çekmek istiyorum: “Türkiye’yle olan müzakerelerin hedefi tam üyeliktir.” Yani raporda imtiyazlı ortaklık yok. Ama birileri mazoşist bir tutumla Sarkozy’nin sözlerine dayanarak, “AB bizden imtiyazlı ortaklık istiyor” diye başlık atıyor. Sarkozy, Fransa’nın Cumhurbaşkanı. Ama Fransa AB demek değil. Ama AB’nin en güçlü üç ülkesinden biri... ÖGER Bakın, Sarkozy büyük havalarla bir Akdeniz Birliği fikrini ortaya attı. AB adamı rezil etti. Evet, Fransa büyük bir kültüre sahip bir ulusun ülkesi. Ama 21. yüzyılı yeterince kavrayamamış, rahatsız bir toplum. Bu rahatsız toplumun rahatsız Cumhurbaşkanı çıktı, birtakım şeyler söylemeye başladı. Bugün Sarkozy AP içinde komik bir figür haline gelmiştir. AP tarafından hiç ciddiye alınmayan bir adamı bizim basın niye bu kadar ciddiye alıyor? P O VURAL ÖGER doğumlu. 1961’de Almanya’ya gitti. Berlin R Ankara Teknik Üniversitesi’ni inşaat yüksek mühendisi T olarak bitirdi. Almanya’ya yerleşerek Öger Tours adlı şirketini kurdu. Zaman içinde Öger Tours R Almanya’nın en yüksek ciro yapan turizm birisi haline geldi. TürkiyeAlmanya E şirketlerinden ilişkilerine katkı sağlamak için TürkAlman Vakfı’nı kurdu. Bir süre Almanya Göç Komisyonu üyeliği yaptı. Yakın dostları olan dönemin Almanya Başbakanı Sosyal Demokrat Partili (SPD) Gerhard Schröder ve İçişleri Bakanı Otto Schilly’nin ısrarlarıyla politikaya atıldı. 2004’teki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde SPD’den Avrupa parlamenterliğine seçildi. TürkiyeAB ilişkilerinde daha etkili olabilmek amacıyla AP Dış İlişkiler Komisyonu üyesi oldu. AB Türkiye’nin stratejik önemini algılayamıyor Bir de Sırbistan’ın AB’ye üyeliği konuşuluyor. Buna ne diyorsunuz? ÖGER Dediğiniz gibi daha Romanya ve Bulgaristan’ı hazmedememişken Sırbistan’a karşı çıkmışlardı. Ben AP’de birkaç hafta önce yaptığım konuşmada şunları söyledim: “Haritaya bir baksanıza. Bir Sırbistan düşünün. Bütün Avrupa ülkeleri arasında bir adacık olarak kalacak. AB Polonya, Macaristan, öbür Doğu Avrupa ülkeleri, Romanya ve Bulgaristan’ı üyeliğe almasaydı bunlar yeniden Rusya’nın etki alanı içine girerlerdi.” Lafı Türkiye’ye getirerek şöyle devam ettim: “Türkiye konusunda biraz daha nazlanın. Rusya’nın etki alanına girmiş bir Türkiye’nin Avrupa’ya bütün enerji girişlerini tıkayacağını, Avrupa’yı dünyanın bütün petrol kaynaklarından koparacağının farkında mısınız? Türkiye’de İslamlıkla filan uğraşacağınıza stratejik olarak değerlendirmeye bakın.” Avrupa’nın Sırbistan’ı, Karadağ’ı, Arnavutluk’u, Makedonya’yı, Türkiye’yi de alması lazım. Ukrayna dışarıda. Çünkü Ukrayna neredeyse Rusya’nın can damarı. AKP’ye kapatma davası açıldıktan sonra Olli Rehn, Barroso ve Lagendijk’ın Türkiye’ye gelerek söyledikleri büyük tepkiler aldı. Siz üçlünün AKP’yi savunurcasına söylediklerini nasıl karşıladınız? ÖGER AP’de Türkiye’nin en büyük savunucularından birisi Lagendijk’tır. Lagendijk konusu Türkiye’de hem yanlış algılandı hem de abartıldı. Kendisi 785 AP milletvekilinden birisidir. Yaptığı bütün konuşmalar kendisini bağlar. Ben de AP milletvekiliyim. Ben de konuşuyorum ve kendi fikirlerimi söylüyorum. Yani onunla aynı statüdeyim. “AB dedi” diye adamın üzerine saldırdılar. Bunları AB değil Lagendijk dedi. Dolayısıyla Lagendijk’in pozisyonunu abartıp AB’nin sesi olarak görmek hatadır. Ayrıca kendisinden Türk mantığıyla davranmasını da bekleyemeyiz. Kendisi demokratik, özgür ve AB’nin parçası olan bir Türkiye görmek istiyor. İfade tarzında sivri taraflar olabilir. Ama hepsi onu bağlar. AKP herkesin hükümeti olmalıydı Sizce AKP Hükümeti AB üyeliğini içtenlikle istiyor mu? ÖGER Ben AKP’nin gizli toplantılarını bilmem. Ama Avrupalı bu konuda icraata bakıyor. Avrupa yolunda giden, Avrupa müktesebatını kabul eden ve uygulayan bir parti dinci parti olamaz. Çünkü bu mevzuat uygulandığı zaman o ülkede laik, demokratik bir sistem olur. AKP Hükümeti de bu mevzuatı yasal olarak kabul edip uygulamak istediğini beyan ediyor. Ama kimi cahil belediye başkanları gereksiz yere İslami kuralları dayatma peşinde. Bunlar tarihin gerisinde kalmış davranışlar. AKP Hükümeti’ne yönelik eleştirim bu belediye başkanlarının ağızlarını neden kapatmadığıdır. Halkın çok büyük bir kesimi bu durumdan ciddi rahatsızlık duyuyor. Din Allah’la kul arasındadır. Türkiye raporunda bu konu da var. Hükümete bir başka eleştirim şu: Başörtüsü ya da türban konusu bütün bir reform paketi içinde ele alınsaydı sorun çıkarmayabilirdi. Öbür reformlar beklerken sadece bu konu üzerinde odaklanmak karşı tarafı tabii ki kızdırdı. Madem bu hükümet yüzde 47 oy almış, halkın bu hassasiyetlerini göz önünde tutarak çok daha ılımlı bir politika yürütmesi gerekirdi. Bütün halkı kucaklayan bir yönetim çok önemlidir. Siz ve biz söylemi toplumu kutuplaştırdı. Bu da çok tehlikeli bir yere gidiyor. Bu sivri konuşmalar sürdüğü takdirde kutuplaşma daha artacak, AB projesi de tehlikeye girecektir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle