08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 H A L K L A C ekonomi İ L İ Ş K İ L E R C İ G Ö Z Ü Y L E 7 MART 2008 CUMA 21. Yüzyılın Genç Türkleri... 2 006 yılı itibarıyla İngiltere’de yaşayıp İngiliz vatandaşlığı da alan Türk sayısı 54 bin. Bu bilgi, İngiliz İçişleri Bakanlığı’ndan alınmış. Bu 54 bin kişinin hemen hepsi, halen Türk vatandaşlıklarını devam ettirmekte. Yine 2006 yılı Bu kez Londra’ya giderken uçakta veya orada eski dostlarımla hasret giderirken çeşitli iş kolları veya çağdaş mesleklerin içinden yükselmekte olan dinamik, başarı basamaklarını atlayarak çıkan Jön Türkler’in sayıca arttığını gururla izledim. Gördüğüm kadarıyla, bunların çoğunluğu otuzundan az veya kırkını çok geçmemiş hanımlar ve beyler. Aman Tanrım, gözler fır fır, antenler göğe yükselmiş, yalnız iş imkânları ve yeni akımları, hem İngilizce hem de Türkçe anlatan eğitimli gençleri bu kez hayranlıkla tanıdım. Örneğin tam yirmi yıl önce Vakko’da çalışırken birkaç kez toplantılarda gördüğüm Cüneyt Ertem... Birlikte Vitali Bey’in kurduğu “Beyoğlu’nu Güzelleştirme Derneği”ne üye olmuştuk. Yıllar sonra onunla tekrar görüştüğümüzde karşımda ailece Londra’da oturan, ortağı ile birlikte otomobil sanayiinin çeşitli kollarında işyerleri açmış, gönlü hep delikanlı bir müteşebbis vardı. Bugünlerde, eşi ve çocuklarıyla kayak tatilinde. Nerede mi? Tabii Uludağ’da... İçimden, “İşte bu, bu, bu” diyorum. Türkiye’nin büyük eksiği ülkesini seven, içinde vatan hasreti çeken, ama gururla dış ülkelerde çalışan, iş hacmini büyütürken evinde çocuklarıyla anadilini kullanan bir diyaspora üyesi.. Ben çeşitli Arap ülkeleri ve Mısır’da yaşadım. O ülke ve şehirde yaşayan hiçbir İngiliz, Alman, Fransız veya Yunanlı, evinde Arapça konuşmaz. Halbuki, buradan ayrılanların çoğunluğu kalabalığın içinde kaybolmayı tercih ediyor. Sorduğumda, ,”Bitti bitti.. vah vah.. sizin oralarda artık yaşanmaz..” türküsünü tutturuyorlar. Çocukları Türkçe konuşamayınca, “Okulda İngilizce öğreniyorlar, evde de güç oluyor... öğretemedik Türkçeyi” diyorlar. Bu işin kolayı.. yahut ‘Bye..’ demenin bir türü.. Bazen çok kızıyorum, “Pekâlâ, siz gelmeyin, ben haf İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER Kültür Başkentimiz çen derenin iki yakası yeşillikler, akla gelebilecek her türden estetik güzelliklerle birlikte, gündüz gece insanlarla dolup taşan, kullanılan, gezilen, keyifle kıyısında oturulan alanlar haline dönüşmüş. Elbette işinden evine giden mutsuz insan tipinden, işle ev yaşamı arasında nefes alabilen, kültürel, sosyal etkinliklere katılabilen, uygar, yüzü gülen Eskişehirli, kentli insan tiplemesi ortaya çıkmış.. Türkiye’nin türbanla örtülmeye çalışıldığı siyasal, toplumsal gidişe inat, Andolu’nun bozkırından, aynı hamurdan, hem de çok kısa bir zaman dilimi içinde aydınlanmacı, cıvıl cıvıl yaşama sevinci içinde insanlar fışkırmış... ??? Neden, nasıl böyle olabildiğine, Müzik Eğitimcileri Derneği’nin katkılarıyla, Fazıl Say’ın piyanosu ile düzenlenen etkinlikte, tıklım tıklım salonda, coşkulu alkışlar arasında dile getirilen kimi bilimsel verilerle yanıt vermek gerek; AKP iktidarının kendi kadroları ile yapılmış bir cezaevi araştırması verisinin de ortaya koyduğu üzere suç ve sanat arasında doğrudan ilişki var; suçluların tümüne yakını yaşamları boyunca anlamlı hiçbir sanat eğitimi almadıkları gibi, müzikle ilişkileri olmamış. Tabii MÜZED Başkanı, açıklamalarında, Fazıl Say ile yaşanan tartışmalarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın kocaman bir yalanla kamuoyunu aldattığının da altını çizmiş oldu. Bakanlığın kendi istatistikleri AKP iktidarlarında müzik öğretmeni sayısında artış değil 1/3 oranında eksilme olduğunu ortaya koymakta. Uygarlığın eğitimde olmazsa olmaz ölçütleri; matematik, felsefemantık, müzikgüzel sanatlar, beden eğitimi alanlarında, aydınlanmanın da olmazları felsefemantık, müzikgüzel sanatlarla, beden eğitimini yok etmeye yönelik eğitimde adeta seferberlik ilan edilmiş... Müzik eğitimi ilköğretimde iki saate, ortaöğretimde bir saate hem de seçmeli ders olmak üzere indirgendikten sonra, 7 okulda bir müzik öğretmeninin olduğu bir düzeye gelinmiş. Ders bir yana kültürel etkinlikler için her okula en az bir müzik öğretmeni gerekirken, bütün Türkiye için öğretmen sayısı 6 bin 695. Gelin durumu Köy Enstitüleri, Halkevleri ile aydınlanmayı köylere kadar yaymaya çalışan Cumhuriyetin kültür seferberliği ile bir kıyaslayın. Her şehirde orkestra, bale, evrensel kültürel etkinlikler olsa, insanlar müzikle iç içe yaşasa.. aydınlanmacı, çağdaş, mutlu, barışçı insan yaratmaya katkısını hele bir düşünün... Fazıl Say’ın isyanına, aydınlanma savaşımına katkıda bulunmak istemez misiniz?.. soner?cumhuriyet.com.tr itibarıyla, 67 bin Türk’ün İngiltere’de doğduğu ve doğum yerlerinin burası olması ve ayrıca annebabalarının İngiliz vatandaşı olması nedeniyle, doğrudan İngiliz vatandaşı olduklarına dair veriler var. genel bir bilgi toparlayabilir miydi? Eksik olmasın, Okan konuyu incelemiş. Çok kesin kayıtlar olmadığı için bazı rakamlar net değil.. ama genel resmi görmek için bir fikir veriyor. Size aynen sunuyorum. Kendisine huzurunuzda teşekkür ediyorum. Ayrıca, Başkonsolos Bahadır Kaleli’ye de gösterdiği ilgiden dolayı şükranlarımı sunuyor, saygılarımın kabulünü rica ediyorum. 2006 yılı itibarıyla İngiltere’de BETÛL MARDİN taya sevinçle dönüyorum ama, siz burada kalın” diyorum. Onlar bana, ben onlara şaşıyorum. Gelin, bize gene dönelim, bu Genç Türklere.. İstanbul’daki can dostum avukat Ayşe Hergüner Bilgen’in kızı Melis, orada üniversitede okuyor. Ona ulaşmak istedim. Meğer Hergüner Bilgen Özeke Hukuk Bürosu’nun Londra’daki müvekkillerine Türkiye ile bağlantılı konularda da hizmetlerinin koordinasyonunu sağladıkları bir ofis açmışlar. Etkilendim ve Londra’da onları aradım. Karşıma eski kadim dostum Buda çıktı. Derhal hafta sonu programları oluşturuldu.Yeni açılmış sergiler, müzeler gezilecek ama.. sonra Kuzey Londra’daki kebapçılara da grubu ben yönlendirecektim. İşte bu kültür programlarına avukat Okan Demirkan da katıldı. Hep birlikte gezdik, konuştuk, yedik, tekrar konuştuk ve yedik. Son buluşmayı kuzeye yapacaktık ya, Londralı dostlarım Renan ve Güneri derhal el uzattılar ve hep beraber Türk mahallesindeki Ocakbaşı’na gittik. Gerisini sormayın.. Dönerken rica ettim genç Okan’a. İngiltere’de yaşayan Türklerin demografisi hakkında yaşayıp İngiliz vatandaşlığı da alan Türk sayısı 54 bin. Bu bilgi, İngiliz İçişleri Bakanlığı’ndan alınmış. Bu 54 bin kişinin hemen hepsi, halen Türk vatandaşlıklarını devam ettirmekte. Yine 2006 yılı itibarıyla, 67 bin Türk’ün İngiltere’de doğduğu ve doğum yerlerinin burası olması ve ayrıca annebabalarının İngiliz vatandaşı olması nedeniyle, doğrudan İngiliz vatandaşı olduklarına dair veriler var. Bu rakamlara karşın, İngiltere’deki toplam Türk sayısı hakkında farklı kaynaklardan, çok farklı rakamlar telaffuz ediliyor. Kesin rakam ise bilinmiyor. İngiltere’de yaşayan Türk sayısının, en az 150 bin olduğu aldığımız bilgiler arasında. Ancak, Londra’nın Kuzey bölgesinde görev yapan polislerin, Konsolosluğa verdikleri bilgiler, Kıbrıslı Türkler dahil edildiğinde sadece Londra’da 300 bin civarında Türk olduğu ki, bu rakam oldukça fazla. Kıbrıslı Türklerin büyük kısmı, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğundan ve kimin Kıbrıs’tan gelip, kimin Türkiye’den geldiği de tek bir merkezde kaydedilmediğinden, değişik rakamlar karşımıza çıkıyor. İngiltere’de yaşayan Türklerin büyük bölümünün gıda ve tekstil sektörlerinde çalıştığı biliniyor. Bu kişilerin önemli bir kısmı, 10 yıldan fazla süredir İngiltere’de ikamet eden Türkler. Daha kısa süredir burada yaşayan ve özellikle son 5 yılda İngiltere’ye gelen, önemli sayıda Türk bankacı ve yatırım danışmanı mevcut. Kesin sayı maalesef bilinmemekle beraber, Türk bankacı ve yatırım danışmanı sayısının 500 ila 650 arasında olduğu tahmin ediliyor. Son bir kaç senedir özellikle Londra’da ciddi oranda artan Türk profesyonel çalışan sayısı mevcut. Bunu son dönemde gerek sosyal çevrede, gerek iş hayatında hissedebilirsiniz. İngiltere’de İngiliz avukatlık firmalarında çalışan Türk sayısı da gittikçe çoğalmakta. Son yıllarda İngiliz hukuk bürolarında artan Türk bağlantılı işler, İngiltere’de de Türk avukat ihtiyacına neden oldu. Bu avukatların bir kısmı İngiltere’de eğitim almış ve İngiltere’de kalifiye avukatlar. Ancak, bulundukları büroların Türk hukuku üzerine danışmanlık hizmeti verme ehliyeti yok. Maalesef çok kesin kayıtlara ulaşmak pek mümkün değil. Elde edilebilen bilgiler bunlardan ibaret. Londra’daki Türk Başkonsolosluğu’nda işlem yapmış olan Türk sayısı 13 bin 800. Bu sayının düşüklüğü dikkate alındığında en az 150 bin olan ve fakat 300 bin kadar olduğu tahmin edilen Türklerin burada ne iş yaptıkları ve nasıl yaşadıkları hakkında kesin bir istatistik bulmak imkânsız. TRT’de deprem sürüyor KP iktidarında iktisat ve din piyasaları arasında yakınlaşmadan da öte, bütünleşmelerin ortaya çıktığını görüyoruz. Bir yandan makro (ve ulusal) ekonomi tamamen piyasaya devredilirken diğer yandan, “dinci öğeler”, makro ekonominin ve piyasanın içinde ağırlıklarını arttırmaya başladılar. “Yalnız dinsel değil, dinci çevrelerin de katılımı ile” Türkiye ilginç bir yeniden yapılanma sürecine itilmeye başlandı. Din faktörü, Türkiye’deki “iktisadi piyasanın”, asli ve ağırlıklı bir parçası olmaya başladı. Din faktörünün iktisadi piyasadaki bu katılımının, “hem nitelik hem de nicelik olarak” genişleyip derinleştiğini görüyoruz. Şöyle özetleyelim: 1) Bir taraftan “dinci çevrelerin iktisadi piyasadaki ağırlıkları sayısal olarak artmaya başladı.” Dinci şirketlerin (ve sermayenin) sanayi, tarım, hizmetler ve enerji alanlarındaki sayıları hızla genişledi. Kamu sektöründe, bu çevrelerin istihdamı yükseldi, devletin en üst kurumlarına kadar ulaştı. 2) Bu sayısal genişleme ve işgal yanında, “nicelikten ayrı olarak nitelik yönünden de” dinsel öğelerin derinleşmeye başladığını görüyoruz. “Helal gıda”dan, namaz vakti işlerin durmasına kadar her alanda “dinsel derinleşmeler” yapay bir biçimde öne çıkarılıyor. THY’de seyahat edenler son 45 yıldır kadın personelin (hosteslerin) hızla azaltıldığını fark etmişlerdir. Üniversitelerde türban meselesi, “dinsel piyasa ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in Ankara’da başlattığı görevden alma operasyonu İstanbul ve İzmir’e de uzandı. Şahin ani bir kararla Haber Dairesi Başkanı Tuğrul Utku ile yardımcıları Yıldıray Aslan ve Avni Küpeli’yi görevinden aldı. Şahin’in operasyonu İstanbul ve İzmir’e de uzandı. Boş bulunan İstanbul Bölge Müdür Yardımcılığı’na muhabir Erhan Anzerlioğlu getirildi. Alım İkmal Dairesi Başkanlığı’na da Selami Karanfil atandı. İzmir Bölge Müdürü Süleyman Saylan, APK’ye başuzman olarak atanırken, yerine Muharrem Acar getirildi. Acar’dan boşalan Radyo Müdürlüğü’ne Salih Soysal atandı. KP iktidarı, Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla, öyle Merkez Bankası’nı, kamu bankalarının merkezlerini İstanbul’a taşımakla olmuyor... Hepsi AKP iktidarı belediyelerinin sorumluluğunda patlayan kayıt dışı, ruhsatsız, kuralsız, insan sağlığına aykırı koşullarda çarpık işletmeler, yerleşimlerle, yüzde 90’lara varan kuralsız düzenleri ile varoşlarda yoksulluk, yoksunlukla atbaşı kültürsüzlük çığ gibi büyüyor. İstanbul Davutpaşa patlaması, hesabı sorulmayan, bedeli ödenmeyen işçi ölümleri, Tuzla tersanelerindeki işçi cinayetleri, iktidarın inatla kapatmak için çırpındığı kültür merkezleri, tiyatro salonları ile ünleniyor... Başkentimiz, kültür merkezi olması ile övündüğümüz Ankara’da da gözle görülen bir kültürel yaşam erozyonu var. AKP’li Kültür Bakanlığı, belediyeler modern sanatların tüm alanlarına ilişkin merkezlerin ödeneklerini keserek kültürün boğazını sıkıyorlar. Kültürsüzlüğü yaratarak siyaset yapma, oy toplamanın peşinde, kapılarına kilit vurmaya çalıştıkları tüm çağdaş sanatlar alanlarında yoksunluk içinde sürdürülmeye çalışılan sanat etkinlikleri en düşük ölçeklerde. Klasik müzik, opera, bale, tiyatro, plastik sanatlar.. sanat eğitiminde kaliteyi, etkinlikleri, eğitimi yok etmeye yönelik ellerinden geleni yapmakta yarışıyorlar... Ve biz ayrımına varamadan İstanbul, Ankara kültürel kimliklerini yitirip hızla köy kente dönüşürlerken bir de bakıyoruz ki Eskişehir kültür başkentimiz oluvermiş. Olur mu demeyin, olmuş bile. Her gidişimde değişimi hayranlıkla izliyorum.. Yılmaz Büyükerşen’in öncülüğünde, önce Anadolu Üniversitesi’nde ekilen tohumlar, belediye yönetimi ile birlikte seferberliğe dönüştüğünde, en çağdaş teknoloji ile donatılmış 6 tiyatro sahnesi ortaya çıkıvermiş. Ortalama yüz bin kişiye bir tiyatro sahnesi, hem de gündüzü gecesi, her tür kültürel etkinlikle dopdolu merkezleri ile Türkiye’deki kültürel etkinlik kapasitesi rekoru kırılıvermiş. Belediye ile üniversite yarış halinde, sadece gösteri sanatlarında değil elbet, plastik sanatlar, müzecilik, müzik.. tüm sanatların eğitimi, halkın yararlanabilmesinde akla gelebilecek ne varsa sundukları hizmetlerle dünyanın en çağdaş kentleriyle yarışacak ölçeklere ulaşmışlar... Eski kentin tarihi dokusu korunarak yenilenmesi ile yaratılan güzellikler cabası.. Kent merkezindeki harabe fabrikalardan estetik restorasyonlarla, gençlerin yaşama sevinci ile doluştukları kafeler, sinemalar, restoranlar, çeşitli yaşam, kullanım alanları üremiş. Bir zamanlar bakmak istemediğiniz kent merkezinden ge A A BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI İktisat ve Din Pazarını Birleştirenler... başladı. Yerli (ulusal) sanayi geriledi, sanayiciler ithalatçı oldu. Dış ticaret açığımızı ve dış borcumuzu arttıran politikalar, “bilinçli bir biçimde uygulamaya kondu”. Uygulamaya koyanlar IMF, AB ve onlarla işbirliği yapan hükümetlerdir. İşte, “bütün işlerin serbest piyasaya devredilmesi”, yapılmaması gereken uygulamaların, “serbest piyasa” marifetiyle, rahatça yürütülmesine olanak sağladı. Batı Avrupa’da bile yapılmayan, “kamusal nitelikteki iktisadi faaliyetlerin piyasaya devredilmesi” Türkiye’de, “dinci piyasayla iktisadi piyasasının bütünleştirilmesine” olanak sağladı. Türk ekonomisinin sallanıp, silkelenip içinin tersyüz edilerek piyasaya devri, dinci yapılanmaların yolunu açtı. Serbest piyasa üzerinden, “dinci ve dinsel öğeler” hızla devreye sokuldu. Aynen öğrenci yurtlarında olduğu gibi: Devleti devreden çıkaranlar, “öğrencileri tarikatçı yurtların önüne attılar”. Burada da “kamusal faaliyetleri özel piyasaya devrederek” onların, dincilerin eline geçmesine olanak sağladılar. daki derinleşmenin bir uzantısıdır”. Kamusal alanın “dinsel öğelerle (simgelerle) işgali” üniversitelerden başlatılacak; bir sonraki ayakta, “bitirenlerin mağdur olmamaları gerekçesiyle”, hastanelerden mahkemelere, bakanlıklardan Meclis’e yayılmaya çalışılacaktır. Bunu, “dinci ve dinsel piyasalarda yaygınlaşma ve derinleşme” olarak tanımlayabiliriz. Uçak personelinden okula, hastaneden işyerine kadar “dinsel piyasanın derinleştirilmesi”, sessiz ve sivil darbeden başka bir şey değildir. İçeriğini göz önüne alarak bunu, “dinci darbe” olarak adlandırmak hiç de yanlış olmaz. Paranın, sermayenin, malların, hizmetlerin ve insan gücünün oluşturduğu piyasalarda neler değişti? Kamusal olan olmayan her şey piyasaya bırakılmaya başlandı. Almanya’da, Fransa’da, Belçika’da kamunun (devletin) elinden bırakmadığı alanlar, bizde piyasaya devredildi. Örneklerini bu köşede sık sık yazdım. Ve bu piyasa, bankasından iletişimine kadar hızla yabancı tekellerin eline geçmeye Dinciler, iktisadi ve dini pazarı birleştirerek şu amaçlara ulaştılar: Dinci şirketlerin, sanayide, tarımda, hizmetlerde, enerjide, sağlıkta, eğitimde ve medyada paylarını “serbest piyasa sayesinde” arttırdılar. “Dinci” genişleme yanında, “dinsel derinliklere” yöneldiler. “Helal gıda”dan, uçaklarda kızların azaltılmasına kadar, “nitelik değişiklikleri”ne giriştiler. Dinci toplumsal dönüşüme, “yatay genişlikler yanında, dikey derinlikler” kazandırdılar” Türban, dikey derinliğin bir simgesi haline geldi. Eğitimin “dinci ve dinsel boyutlarıyla işgali”, Türkiye’nin geleceğinin ele geçirilmesi anlamını taşır. Türbanı bir özgürlük gibi görenler aslında “eğitim yoluyla dinci işgale özgürlük tanımış oluyorlar”. AKP iktidarında iktisadi piyasalarla dini (ve dinci) piyasaların birleştirilmeleri, “serbest piyasa üzerinden dinci yapılanmaya ortam hazırlamak içindir”. Bunun da sonuçlarını almaya başladılar. Özelleştirme ve piyasalaştırmanın üzerine oturtulan dinci yapılanma, sosyal ve siyasal düzeni otomatiğe bağlanmış bir biçimde değiştirmeye başladı. Şimdi tek engel olarak “yargı sistemini” görüyorlar… Microsoft’a rekor ceza antitekel kurallarına uymamakta ısrar eden yazılım devine 1.7 milyar Avro ödetecek AB, BRÜKSEL (AA) Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, rekabeti ihlalde ısrarcı olmakla suçladığı yazılım devi Microsoft’a 899 milyon Avro yeni para cezası verdi. Rekabeti ihlal soruşturmasında pazar hâkimiyetini kötüye kullandığı gerekçesiyle Microsoft’a daha önce de 778 milyon Avro para cezası uygulayan AB Komisyonu’nun son kararla birlikte şirkete kestiği fatura toplamı 1 milyar 680 milyon Avro’yu buldu. AB Komisyonu’nun rekabetten sorumlu üyesi Neelie Kroes, 50 yıllık AB rekabet politikası tarihinde Microsoft’un rekabeti ihlal kararlarına uymadığı için ikinci kez cezalandırılan ilk şirket olduğunu belirterek “Umarım bu cezayla, Microsoft’un kararlara uymama konusundaki karanlık defteri kapanır’’ dedi. AB Komisyonu, soruşturmayı Java yazılımıyla tanınan Sun Microsystems’in şikâyeti üzerine başlatmıştı. Geliştirdiği sunucu programlarını Microsoft’un Windows işletim sistemine entegre edemediğini belirten Sun, Microsoft’u, masaüstü bilgisayar sistemlerindeki hâkim durumunu kötüye kullanmakla suçlamıştı. www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali AB’den Bill Gates’in şirketine 2. ceza.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle