Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 MART 2008 CUMA bilim/vaziyet Dikkat dağıtan unsurlarla baş etmenin yolları Dünyanın dikkati en çabuk dağılan insanı bile dikkatini dağıtan unsurların kölesi olmayabilir. Bu da içinde bulunduğumuz koşullarda önemli konulara yoğunlaşabildiğimiz oranda yaptığımız işi en iyi şekilde yapabileceğimiz anlamına geliyor. Reyhan OKSAY Dikkatin sık sık dağılması, ortalama bir büro çalışanı için bir tür iş kazasıdır; bu konuda yapılan bilimsel araştırmalara göre iş akışındaki kesintiler bir işgününün yaklaşık 2 saatini çalar. Dikkati dağıtan unsurların başında eposta uyarıları, masamızın yanından gelip geçenler, diğer çalışanların ilgi çeken davranışları gibi görsel dikkat dağıtıcıları gelir. Masabaşı işi yapanlar için insanı işinden alıkoyan bu unsurlar rahatsızlık yaratır; ancak pilotlar, havaalanlarındaki kule kontrolörleri, kamyon sürücüleri görsel dikkat dağıtıcıların çok sayıda olduğu meslekler için bunlar ölümcül sonuçlara yol açabilir. ABD'deki Ulusal Otoyol Trafik Güvenliği Dairesi'nin, sürücüler üzerinde yaptığı bir araştırmaya göre gözü yoldan 2 saniyeden fazla ayırmak çarpışma ve kaza riskini iki misli arttırır. ERKESİN DİKKAT YOĞUNLUĞU FARKLI Bazı insanlar, çevrelerindeki çok sayıda dikkat dağıtıcı etmenlere karşın tek bir konu üzerinde daha kolay yoğunlaşabiliyorlar. Ancak son zamanlara kadar insanların dikkatlerini yoğunlaştırma yeteneğini ölçebilecek herhangi bir yöntem söz konusu değildi ve kimin daha dikkatli bir kamyon sürücüsü olabileceğini önceden saptamak mümkün değildi. University College London'dan (UCL) psikolog Nilli Lavie ve meslektaşlarının tasarladığı basit bir bilgisayar testi şimdi görsel dikkat dağıtıcılarının yoğun olduğu koşullarda kişinin dikkatini yoğunlaştırma yeteneğini nesnel olarak ölçebiliyor. Bu test ortaya hiç beklenmedik bir sonuç daha çıkardı: İnsanların dikkatlerinin dağılmaması için en etkili yöntem, iş ortamını basitleştirmek değil görsel olarak daha zengin hale getirmektir. İnsanın gözünün takıldığı bazı şeyleri göz ardı etmek mümkün değildir, çünkü bunları gerçekten yok farz edemeyiz. Amsterdam'daki Free Üniversitesi'nden psikolog Jan Theeuwes, dikkat ölçümü deneylerinden birinde insanların dikkatini spesifik renkteki bir şekle yoğunlaştırmasını isterken, göz hareketlerini inceledi. Bu arada başka renklerdeki şekilleri görmezden gelmeleri istendi. Ancak deneklerin ne kadar gayret sarf ederlerse etsinler görmezlikten gelmeleri gereken şekillerden gözlerini alamadıkları izlendi. Theeuwes deneyden elde ettiği sonuçları şöyle açıklıyor (Psychological Science, vol 9, p 379): “Dikkat otomatiktir. Görsel sistemler kontrolü eline geçirir ve aslında peşinde olmadığımız şeyleri bizim için seçer.” Dikkat dağıtıcıların gözünüzün tam önünde olmaları gerekmez. Bu, otoyolun kenarındaki parlak renkli bir reklam panosu veya başınızın üzerinde uçup duran bir sinek olabilir. “Bu unsurlar üzerinde istemli kontrol kuramazsınız” diye konuşan Lavie, “Eğer bir şeyi görmek istemiyorsanız, bu o şeyi görmemeyi başaracağınız anlamına gelmez” diyor. YOĞUNLUĞUNU ÖLÇEN TESTLER Lavie'nin testi ortaya çıkmadan önce bilim insanları dik Yağmur Ekim C Cephede savunması için giden askerlerimiz, daha tepeyi bile aşmadan türban yasasını onaylayarak çocuklarımızı üniversite kapılarında birbirine düşürüp Türkiye’yi ikiye böldüler. Ankara Kalesi’nin kapısını, Atatürk Cumhuriyeti’nin tapusunu açtılar vakıflar yasasıyla; konuk odamız, tütün tarlalarımız satıldı; şehitlerimize ağıt bile yakamadan Hazine’nin kasasını açıp avuç dolusu para bölüştü vekiller. Öksüzleri uyutunca zıkkımlanan analık elinde kalmış gibiyiz. Kale kapısındaki gediği açan düşman topçu alayının attığı gülleler değil, sabaha karşı geçen yasalar; söylenti değil bu. Dış düşmanlara karşı; karda, kışta ve kıyamette savaşan kahraman asker, sırtına saplanan hançeri tutan eli Askerlerin çabası yetmez, siyasi irade de gerek: An“kara” harekâtı lazım! 17 Yeni durum: AB yolu Bülent Ersoy’dan geçer! yıl kadar önce ABD’de ON çalışırken, kadın platformunda bir araya geldiği Kürt kökenli bir avukat kadının “Analar yürüyüş yapın, oğullarınızı askere göndermeyin” sözünü anımsadığını söylüyor İnci Şahin: “O zaman bizler, bu görüşe ağır tepki göstermiştik. Fakat şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yapılan saldırılara bakıyorum da birileri çıkıp yine aynı şeyleri söylüyor. Aydın sandığımız birileri de bu sözlere arka çıkıyor. Sadece Türk Silahlı Kuvvetleri değil hepimiz, birliğimizi bozmak isteyenlerin psikolojik savaş bombardımanı altındayız.” Sıcak veya soğuk, asimetrik veya psikolojik her türlü savaşı üzerimizde deniyorlar. Hilmi Kayıhan, “cephe”den şu analizi yapıyor: “Sırtımızı dönsek yumurtaları, birazcık uzaklaşsak kümesteki tavukları satıyor bunlar; ne ahırda inek ne ağılda koyun bıraktılar beşikte ağlayan bebelere. Vatan DİKKAT çalışmalarda bu testten yüksek puan alan deneklerde, dalgınlık sonucu yaralanmalara ve bazı önemli PC dosya kayıplarına yol açtığı gözlendi . Dikkat dağınıklığını ölçen bir yöntem olarak CFQ'nun bazı ciddi eksiklikleri söz konusu. Bir kere testler deneklerin kendi ifadelerine dayanıyor. Ayrıca testler, dikkat dağılımını unutkanlık veya düzensizlik gibi faktörlerden ayırt etmekte başarısız kalıyor. Bunun yanı sıra bazı insanların niçin dikkatini daha iyi yoğunlaştırdığını açıklamakta H kat dağılması derecesini ölçmek için bilişsel bozukluk soru formundan (cognitive failures questionnaireCFQ) yararlanıyorlardı. Bu formlar Oxford Üniversitesi'nden psikolog Donald Broadbent tarafından 1982 yılında geliştirildi. Bu testte kişilere spesifik durumlarda ne sıklıkla dikkatlerinin dağıldığı sorulur. Çeşitli yetersiz. Lavie'nin testi bu açılardan daha başarılı. Basit bir bilgisayar oyunu şeklinde uygulanan test, gönüllülerin ekranın belirli noktalarında yanıp sönen harflere odaklanmalarını söylüyor. Gönüllüler N harfi gördüklerinde bir tuşa, X harfi gördüklerinde bir başka tuşa basıyorlar. Bu alanın dışında başka harfler dikkati dağıtmak amacıyla yanıp sönüyor. Test, dikkat dağıtıcı harflerin doğru tuşa basma süresini ne kadar uzattığını ve yapılan hata sayısını ölçüyor. Testin sonunda program bir dikkat dağılma endeksi üretiyor. Bu da kişinin belirli bir konuya odaklanma yeteneğinin ölçütü olarak değerlendiriliyor. EKLENMEDİK SONUÇLAR Lavie, yaptığı deneylerde, dikkat dağıtıcıların reaksiyon süresini uzattığını, hatta bazı kişilerde tepki B Beynin dikkat ile ilgili kısımları eynin dikkat dağıtıcı unsurları kabul etme ya da reddetme seçeneklerini kontrol altında tutan kısmı parietal kortekstir. Görsel kortekse yakın olan bu bölge, gözlerden gelen bilgileri beynin diğer bölgelerine dağıtmaktan sorumludur. Çok sayıda araştırma parietal korteksin odaklanma konusunda kritik bir rol oynadığını gösteriyor. Örneğin, parietal korteks bölgesi hasarlı olan kişilerin, sağlıklı kişilere göre dikkatlerini daha zor topladıkları görülmüş. Lavie bu bölgeyi telefon santralına benzetiyor: “Benim düşünceme göre parietal korteks sağlıklı dahi olsa gereğinden fazla miktarda çağrı geldiği zaman santral gibi kilitlenir ve yeni bilgileri kabul edemez hale gelir.” Beynin yükünü arttırarak dikkat dağıtıcılara karşı körleştirmenin başarılı bir strateji olduğunu ileri süren Cambridge Üniversitesi dikkat konusu uzmanlarından John Duncan bu kuramın artık diğer psikologlar tarafından kabul gördüğünü söylüyor. Ancak Duncan'a göre gerçek dünyada dikkatimizi tek bir konu üzerinde yoğunlaştırmak Lavie'nin deneylerinde izlenenden çok daha karmaşık bir süreçtir, çünkü Lavie yalnızca görsel algılamayı sınıyor. Örneğin siz bu yazıyı okurken yakınlarınızda yüksek sesle ko B nuşan birinin sesini perdelemeye çabalıyor olabilirsiniz. Veya açlık ve stres gibi “içsel dikkat dağıtıcıları”nı susturmaya çalışıyor olabilirsiniz. Duncan, “Dikkati rayında tutmaya yarayan yetenek tek değildir” diyor. Her şeye karşın Lavie'nin bulguları pratik yararlar sağlayabilir. Örneğin geniş bir izleyici kitlesine sunum yapan kişi, dikkatlerin dağılmaması için slaytlarını temiz ve okunaklı bir şekilde hazırlamak yerine, hareketli görüntülere yer verebilir veya arka plana göz alıcı şekiller yerleştirebilir. LKOKUL DERS KİTAPLARI NASIL OLMALI? Lavie ve UCL'den meslektaşı Sophie Forster ilkokul çocuklarının ders kitaplarının ve eğitim malzemelerinin dikkat çekici olması için neler yapılması gerektiğini araştırıyor . Lavie, zaten dikkatleri dağınık olan çocukların derslerine yoğunlaşmaları için önlerine basit ve yalın eğitim araçları koymanın çok büyük bir hata olacağını ileri sürüyor. “Eğitici malzemenin çocukların algılama kapasitelerini zorlaması gerekir.Biz farklı renkler, şekiller ve fon üzerinde çalışıyoruz. Ancak bunun için ileri çalışmaların yapılması şart” diyor. İ sürelerinin diğerlerinden iki misli uzun olduğunu fark etti (Psychological Science, vol 18, p 377). Öyle ki bazı deneklerin hata yaptıklarının farkında olmadıkları, gayet iyi bir sonuç alacakları beklentisinde oldukları görüldü. Ne var ki testin ileri aşamalarında hiç beklenmedik bazı tepkiler ortaya çıkması Lavie'yi şaşırttı. Oyunun daha karmaşık hale geldiği ileri evrelerde bir konu üzerinde odaklanan insanlar ile odaklanma zorluğu çeken insanlar arasındaki farkın azaldığı dikkat çekti. İleri aşamalarda insanların çoğunun, dikkat dağıtan harflerin dikkatlerini dağıtmasına izin vermediği görüldü. Bu bulgulara dayanarak Lavie, beyni odaklanması için kandırmanın bir yolu olduğunu düşündü. Dünyanın dikkati en çabuk dağılan insanı bile dikkatini dağıtan unsurların kölesi olmayabilir. Bu da içinde bulunduğumuz koşullarda önemli konulara yoğunlaşabildiğimiz oranda yaptığımız işi en iyi şekilde yapabileceğimiz anlamına geliyor. Bu, araba sürmek, televizyon izlemek veya sokakta yürümek bile olabilir. Temelde herhangi bir sınıflandırma veya ayıklama mekanizmasının bulunmadığı ortamlarda, çevremiz pek çok şeyin önem sırasına göre sıralanmamış olduğu bir veri sağanağı haline gelebilir. Son zamana kadar psikologlar arasında beynin bu sorunu nasıl hallettiği konusunda bir görüş birliği yoktu. Bir grup psikolog, beynin tek bir konu üzerine odaklandığı durumlarda, ilgisiz konulara kendini kapattığına ve bunları kesinlikle görmediğine inanıyordu. Otomobil kullanırken tüm dikkatinizi yola verdiğinizi varsayalım. Bir yandan yol kenarlarındaki trafik işaretlerini kollarken, diğer yandan dikkatinizi önünüzdeki yolun kıvrımlarına ve önünüzdeki araca yoğunlaştırırsınız. Bu gruptaki psikologlara göre beyninizin yol kenarındaki reklam panolarını dikkate alma olasılığı çok düşüktür.Karşı gruptakiler ise gözünüzü açtığınız andan itibaren her şeyi algıladığınızı, beynin bu bilgileri anında önem sırasına göre sıraya dizdiğini ileri sürüyor. Böylece siz sürücü koltuğunda iken, beynin görsel sistemi reklam panosunu görür, ancak önceliği yoldaki viraja verir. 1997 yılında Lavie gerçekleştirdiği bir dizi deneyin sonucunda bu iki grubun da yanıldığını ortaya çıkardı. Beynin odaklanması tek başına, dikkat dağıtan unsurları görmemesi için yeterli değildir. Dahası göz algısının da bir üst sınırı vardır; her şeyi aynı anda göremez.Bu deneylerden birinde, deneklerden, bilgisayar ekranındaki bazı bilmeceleri çözmeleri istendi. İlginç olan bilmeceler zorlaştıkça deneklerin dikkatlerini dağıtan yan unsurlara “körleşmeleri” ve dikkatlerini dağıtan çok sayıdaki yan unsura karşın, bilmeceleri hem hızlı hem de doğru çözmeleriydi. Bu da dikkatinizi bir noktaya yoğunlaştırdığınız zaman, dikkatinizi dağıtan unsurlara körleşmeniz anlamına geliyordu. Kaynak: New Scientist, 15 Aralık 2007, www.mind.oxfordjournals.org/cgi/reprint/VII/28/584.pdf www.nature.com/nrn/journal/v2/n4/full/nrn0401221a.html görüyor musun? Düşman askerlerinin gizlendiği yeri harita üstünde işaretlemeye, istihbarat toplamaya gerek yok paşam; işgalin boyutlarını görmen için Ankara’ya, küçücük köy bakkalındaki raflara bakman yeter. Kesilen parmaklarımızın acısı dinmeden kolumuzu, dişlerimizin söküleceğini sanırken dilimizi kesiyorlar. Kaleyi kurtarmaya uğraşırken veziri aldılar. Sanmayın ki; karşı kaleye gol atacağız bu iktidarla; oynanan oyun çift kale değil ki; atılan tüm goller bizim kaleye. Oyunculara bakın hele; Büyük Ortadoğu Projesi’nin kaptanı ve kaptanın eşbaşkanı ile aşiret reisleri, tarikat şeyhleri! Savaşan tarafları açıklamalıyız; halkımız iyice tanısın, bilsin. Düşmanlarımızın kim olduklarını söylemekten mi çekineceğiz? Bu yanda ellerinde Türk bayrağı ile Türkiye haritası taşıyanlar var; karşı cephede ise her bahane ile Türk ordusuna saldıranlar.” Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Güdümlü Süleyman Tüzün: “BOP’un adını GOP olarak değiştirmişler. Projeye bizim de katkımız olsun; Ilımlı İslamın adı bundan böyle Güdümlü İslam olsun!” Yaşar Büyükanıt ENELKURMAY Başkanlığı’nda bir birim vardır: Basın Yayın Halkla İlişkiler ve Tanıtım Daire Başkanlığı. Bu birim, Genelkurmay Genel Sekreterliği’ne bağlı olarak çalışır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin medya ile ilişkilerini düzenler, sıradan yurttaşla iletişim kurar; özetle askerin kamuoyuna açılan penceresidir. Gazeteci haber kaynağını açıklamaz ama Cumhuriyet gazetesinin 24 Şubat’taki manşetine bakarsanız, Ankara’daki arkadaşlarımızın bu haberi yazarken Türk Silahlı Kuvvetleri’nin medya ile iletişim kuran kanallarından yararlandığını anlarsınız. Haberde Irak’ın kuzeyine düzenlenen operasyonun Zap vadisinde 50 kilometre kadar içerideki teröristlerinin temizlenmesini hedefleyen şekilde ve bir hafta veya on gün olarak planlandığı anlatılıyordu. Ve harekât, sekizinci gününde bitince; bir de bakıyorsunuz ki ortalık birbirine girmiş; “ABD istedi Türkiye çekildi” yorumları, “Kandil’e niye gidilmedi?” soruları birbirini izliyor. Ankara temsilcimiz Mustafa Balbay, “Biz yazdık” diye yazıyor ama dinleyen yok. İzafiyet teorileri ile süslendirilmiş operasyon, sonunda “ayıkla pirincin taşını” G demeye kadar dayandı. Bu köşede, sınır ötesi operasyonun magazinleştirilmesi eleştirilmişti. O eleştiri işte bugünlerin habercisiydi. Anlayan çıkmadı! Türk Silahlı Kuvvetleri medya tarafından fena halde magazinin ve hamaset edebiyatının içine sokuldu. Irak’ın kuzeyini “Biri Bizi Gözetliyor evi gibi seyrettiğini” açıklayan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt da sanırım bundan hoşnuttu! Fakat ortalık karışınca, Büyükanıt önce “tereyağından kıl çeker” gibi bir gazeteci arkadaşımızla konuştu ve sonra bir basın toplantısı düzenleyip “ABD istedi Türkiye çekildi” iddiaları için “Kanıtlasınlar, üniformamı çıkartırım” meydanını okudu. Yetmedi ve üstüne bir de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a laf yetiştirdi. Böylece hem İslamcı iktidarı hem de bu iktidarın cumhurbaşkanı seçtiği kişinin elini rahatlattı. Atasözleri ve deyimlerden yararlanarak konuşmayı seven Büyükanıt’a şunu hatırlatmak gerekir. Türk askeri, “Kanıtlasınlar, üniformamı çıkartırım” diye konuşmaz. Üniformasının içinde öyle bir konuşur ki kullandığı her sözcük atom bombası gibi patlar. Bunu da en iyi Genelkurmay Basın Yayın Halkla İlişkiler ve Tanıtım Daire Başkanlığı’nın bilmesi gerekir! Osmanlı Ruşen Dora: “AKP’li gençler ‘Biz Osmanlıyız’ diyormuş. Türk olmadıklarını açıklamak mı istemişler!” Kurt Selim Sümen: “Aşırı soğuklarda bir kurt donarak ölmüş, çünkü kafasına türban geçirmemiş!” Prova Erdal Yücel: “Yönetmenden oyuncuya: Haydi, sahne senin! Çık, rolünü oyna! Başarırsan, sana dünya sahnesinde büyük uşak rolünü vereceğim!” Demişti Nami Tepe: “Yeni rahmetli Temel’in mezar taşı: Kaos olacak dedum inanmadinuz, kaos olacak dedum inanmadinuz, ha şimti ne oldi?” Bürü Doğan Kapkıner: “Türbanı imzalarken, ‘ben başkomutanım, hiç düşünmedim’ demiş. Düşünmeyen başkomutanın gözünü türban bürümüş demektir!” Gidişat Necati Yıldırım: “RTE, türbanlılara ‘Çoğu gitti, azı kaldı’ demiş. Doğrudur; ‘demokrasi tramvayı’ yavaş gidiyor!” Telsiz telefon muhaberatı Muhabere (haberleşme), telgrafhanelere gidilerek yapılacaktır. Telsiz telefonun en büyük kusuru, bu usul mükaleme (konuşma) ile gizli şeyler konuşulamamasıdır. Ankara (Muhabiri mahsusamızdan): Posta ve Telgraf umumi müdürü Fahri bey, bana atideki beyanatta bulunmuştur: “ Telsiz telefon tecrübeleri tamamen ve muvaffakiyetle bitmiştir. Hatta dün Dahiliye Vekili beyefendi bizzat tecrübe yapmışlardır. Telsiz telefon usulü Avrupa’da da yeni taammüm etmektedir (yaygınlaşmaktadır). Telsiz telefonla görüşmek isteyenler gerek İstanbul’da, gerek burada posta merkezlerine gitmek mecburiyetindedirler. Merkezlerde hususi mahaller hazırlanmıştır. Ancak bu usul mukaleme ile mahremiyet (gizlilik) temin edilememektedir. Mahremiyetin temini için Avrupa’da vaki teşebbüslerde henüz müspet bir sahaya dönülememiştir. Evvelce denildiği gibi tertibat yapmak suretiyle abonelerin doğrudan doğruya telsiz telefonla mukalemeleri mümkün değildir. İstanbulAnkara arasında telefon muhaveratını (karşılıklı konuşmalarını) temin için tel ferşine (döşenmesine) başlanmıştı. Bu faaliyet şimdilik durmuştur. Büyük şehirler arasında telefon tesisatı yapmak üzere müracaat eden şirketlerle devam eden müzakereler henüz neticelenmemiştir. İstanbul Telefon Şirketi’nin teklifleri henüz şurayı devletçe tetkik olunmaktadır. Maliye ve Nafıa vekaletleri bu husustaki mütalaalarını vekiller heyetine bildirmişlerdir. Ankara’da otomatik telefon çok rağbet görmüştür. İkinci bin abonelik tesisat bitmiştir. Yakında aboneleri bağlayacağız.” 3 Nisan 1928 Salı Posta ve Telgraf Umum Müdürü Fahri Bey.