28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı Danıştay 8. Dairesi oybirliğiyle mevcut zorunlu din dersini hukuka aykırı buldu 7 MART 2008 CUMA GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Elbette Bir Gün onuşmayı olur olmaz yerde alkışlayan genç RTE’lere “Çoğu gitti azı kaldı..” diye sesleniyor. Türban politikasını son kez böyle yorumluyor. Ortağını yarı yolda bırakmış, aldatılmış eş durumuna düşürmüş, türbanla ilgili anayasa değişikliği Anayasa Mahkemesi’ne gitmiş. Yüksek mahkeme bugün yarın olumlu olumsuz ve fakat kuşku yok laik Cumhuriyetin geleceğine ışık tutacak, biraz daha iddialı söyleyelim, laik Cumhuriyetin geleceğini saptayacak bir karar verecek… Adamın umurunda bile değil. Dağları aşmış, engelleri yıkıp geçmiş bir İskender edasıyla, türbanın aldığı mesafeyi, çoğu gitti azı kaldı diye tanımlayabiliyor. Geride tek bir ifade kaldı: Karşıdevrimin adı türban! ??? Gün gelir bugünlerin hesabı sorulursa RTE’nin yanındaki sanık sandalyesinde oturacak kişi Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik olacak. Eğitimi olağan işlevinden ve işleyişinden yoksun bıraktığı, dinci bir kimliğin hizmetine verdiği için… Danıştay, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretimin adının din kültürü ve ahlak bilgisi olmasına karşın derslerdeki öğretimin içerik olarak din kültürü ve ahlak dersi olarak kabul edilmeyeceğine karar verdi. Bir hukuk devletinde, laik bir devlette yaşıyorsak, bu karar üzerine Milli Eğitim Bakanlığı’nın ne yapması gerekiyor? Derhal bu dersleri bugün uygulandığı gibi Müslümanlığın koşullarını öğreten din dersleri kimliğinden çıkararak, ders kitaplarını bu karar doğrultusunda yeni baştan düzenlemeye girişmesi gerekir. Bu, Godot’yu beklemek, bu bakanla olmayacak duaya amin demek gibi bir şey, bir düş! Bu bakan, bir zamanların Kenan Evren’ine benziyor. 1982 Anayasası’nda din derslerini zorunlu hale getiren evrensel Kenan Bey’e… Üstelik bu Milli Eğitim Bakanı; anaların babaların çocuklarının başuçlarında bir dua okumayacak kadar din bilgisinden yoksun olduğundan şikâyetçi olduklarını öne sürerek zorunlu din dersine gerekçe bulan evrensel Kenan Bey’den daha ileri aşamada. ??? Elbet günü geldiğinde Hüseyin Çelik’in Milli Eğitimi ne hallere getirdiği belgelerle açıklanacak. Bakan bugün dinci RTE’nin himayesinde dinci bir eğitim sistemi yaratmayı marifet sayıyor. Daha bugünden ortaya çıkan tanıkların açıklamaları, Hüseyin Çelik’in bakanlığı ne hallere getirdiğini belgeliyor. Uzun bir süre Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Başkanlığı görevini yürüten Prof. İrfan Erdoğan’ın son açıklamaları ne yazık ki toplumda ve siyaset dünyasında bir iz bırakmadan geldi geçti. Sadece Milli Eğitim Bakanlığı’nda değil, AKP iktidarları sayesinde devletin içine düştüğü karanlığı saptıyor. Erdoğan, “Orada (bakanlıkta) kendinden olmayanı dışlayan bir yapılanma var” diyor. Bu saptamayı şöyle açıyor “müstafi” Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı: “…(2002’deki) İlk hükümet döneminde eğitim adına yapmak istediklerimizi her şeye rağmen yapabiliyorduk… Ancak eylülden (22 Temmuz 2007’den) sonra şahsıma karşı ortaya çıkan direnmeler ve fazla müdahaleler beni rahatsız etmeye başladı. Oranın tek tip yapısında ben fazlalıktım…” Tabii bu “direnmeler ve müdahalelerin” tek hedefi kendilerinden olmayanKurul Başkanı’nı istifaya zorlamaktı! Başarıyorlar ve şimdi Hüseyin Çelik, “kendinden olan” bir Talim ve Terbiye heyeti yaratmış olmanın kıvancını yaşıyor. Milli Eğitim Bakanlığı bir örnek: Tek millet, tek devlet der durur ya RTE; oysa demek istediği tek devlet, tek AKP kadrosu! Din dersi için tarihi karar ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay 8. Dairesi, “ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulmasını hukuka aykırı” buldu. Dairenin oybirliği ile aldığı kararın gerekçesinde Türkiye’de çoğulculuk anlayışı içerisinde nesnel ve rasyonel bir şekilde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin verilmediği belirtilerek, “öğretimde uygulanan müfredatın belirli bir din anlayışını esas alması durumunda, bunun din kültürü ve ahlak bilgisi dersi olarak kabul edilemeyeceği ve din eğitimi halini alacağı” vurgulandı. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, çocukları ilköğretimde okuyan iki velinin, ayrı tarihlerde yaptığı çocuklarının zorunlu din dersi eğitiminden muaf tutulması yönündeki başvurularını reddetti. Bu işlemlerin iptal edilmesi istemiyle açılan davalarda İstanbul 5. İdare Mahkemesi İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün kararını iptal ederken, diğer davaya bakan İstanbul 6. İdare Mahkemesi ise davayı reddetti. Her iki kararın temyiz edilmesi üzerine istemleri görüşen Danıştay 8. Dairesi, 5. İdare Mahkemesi’nin kararını oybirliği ile K Danıştay, uygulanan müfredatın belirli bir din anlayışının esas alınması durumunda, bunun din kültürü ve ahlak bilgisi dersi olarak kabul edilemeyeceği ve din eğitimi halini alacağını bildirdi. Türkiye’de, nesnel ve rasyonel bir şekilde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin verilmediği vurgulandı. onarken, İstanbul 6. İdare Mahkemesi kararını oybirliği ile bozdu. Daire, her iki davanın konusu da aynı olduğu için iki davaya ortak gerekçe yazdı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Eğitim hakkı” başlıklı maddesine de yer verilen gerekçede, “İlk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretime ilişkin müfredatın ‘din kültürü ve ahlak öğretimi’ mi yoksa ‘din eğitimi’ mi olduğunun tespiti gerekmektedir” denildi. AİHM’nin, 9 Ekim 2007 tarihli Hasan ve Eylem Zengin kararına da yer verilen gerekçede, başvuranların din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinden muaf tutulması taleplerine yönelik olarak, MEB onaylı 4, 5, 6, 7 ve 8. sınıflarda okutulan din kültürü ve ahlak bilgisine ilişkin beş ders kitabının içeriklerinin incelendiği ifade edildi. Gerekçede, AİHM’ce, söz konusu müfredatın incelemesi sonucunda, “Türkiye’de hâkim olan dinsel çeşitliliğin dikkate alınmadığı, özellikle öğrencilerin Alevi inancı hakkında eğitim almadığı” değerlendirmesi yapıldığı anımsatıldı. Gerekçede, şunlar kaydedildi: “Devletin, eğitim ve öğretimle ilgili olarak üzerine düşen görevleri yerine getirirken, müfredatta yer alan bilgilerin nesnel ve çoğulcu bir şekilde aktarılmasına dikkat etmesi ve ebeveynlerin dini ve felsefi kanaatlerine saygı göstermesi gerekmektedir. Anayasa’nın 24. maddesine göre, din kültürü ve ahlak öğretiminin ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında olduğu kuşkusuzdur. Ancak, bu öğretimin Anayasa’nın öngördüğü amaca uygun bir müfredatla verilmesi gerektiği, içeriğinin nesnel ve çoğulcu olması, kişinin dininin bir ayrım ve eşitsizlik unsuru olarak kullanılmaması ve devletin dinler karşısında tarafsız kalarak, bütün dinsel inançları eşdeğer görmesi gerekmektedir. Öğretimde uygulanan müfredatın belirli bir din anlayışını esas alması durumunda, bunun din kültürü ve ahlak bilgisi dersi olarak kabul edilemeyeceği ve din eğitimi halini alacağı açıktır. Nitekim, AİHM’ce öğretime ilişkin müfredatta yapılan ve kararımızda hüküm kurmaya yeterli görülen tespitler uyarınca, ülkemizde çoğulculuk anlayışı içerisinde, nesnel ve rasyonel bir şekilde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin verilmediği sonucuna ulaşılmıştır.” Gerekçede, Anayasa’nın 24. maddesinde, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin zorunlu olduğunun belirtilmesi, öğretimin adının din kültürü ve ahlak bilgisi olmasına karşın, içerik olarak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi olarak kabul edilemeyeceğinin açık olduğundan ve din eğitiminin de ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı olması karşısında, dersin bu içeriği ile zorunlu tutulmasında hukuka uyarlık bulunmadığı vurgulandı. Rusya’da 3. Putin Dönemi! usya’da sonucu önceden kesinleşmiş olan devlet başkanlığı seçimi sonuçlandı! Vladimir Putin’in veliahtı Dimitri Medvedev, Rusya’nın yeni devlet başkanı. Batı, seçimleri demokratik bulmadı. Bunda fazla şaşılacak bir şey yok. Batı’nın bu konudaki nakaratı belli: Ben seçime seçim demem, adayı benden olmayınca! Buna karşın Putin’in izlediği yolun da tam demokratik olduğu söylenemez... Yeni dönemde, Medvedev devlet başkanlığı koltuğuna oturacak, Putin onun altında başbakan olacak... Uygulamada ise Putin politikaları geçerliliğini sürdürecek. Sovyetler döneminde de Moskova güçlü birinci adamlarla yönetildi. Daha doğru anlatımla, birinci adamın yapısı yönetim şeklini belirledi. Bu yüzden, Stalin dönemi, Brejnev dönemi gibi tanımlamalar öne çıktı. Bu bağlamda Rusya, yeni bir denemeye giriyor. Putin’le Medvedev eski dost. Dostluk, 1990’ların başına, St. Petersburg’a kadar uzanıyor. 90’ların sonunda Putin onu Moskova’ya çağırdı. Seçim kampanyasının başına geçirdi. Ardından arkadaşın önü açıldı. Gazprom Yönetim Kurulu Başkanlığı, Milli Banka Konseyi Temsilciliği, Rusya Güvenlik Konseyi üyeliği, Başbakan Birinci Yardımcılığı... Ve Devlet Başkanlığı! ??? Yeni dönemde Rusya ne yapar? Putin’in iki dönemlik devlet başkanlığında Rusya, Yeltsin döneminin krizlerini aştı, ekonomiden toplumsal yaşama kadar genel bir istikrar yakaladı. 1991’de Sovyetler’in çöküşünün ardından 100 dolara kadar inen kişi başına gelir, bugün 12 bin dolara kadar çıktı. Putin’in adayı Medvedev’in yüzde 70’e yakın oy almasının arkasındaki birinci etken bu. Putin, bu sürecin devamına söz veriyor ve ekliyor: 2020 yılına dek, kişi başına düşen gelir 20 bin doları geçecek. Rusya’nın iç istikrarı sağlamlaştırılacak. Yeniden dünyanın kutuplarından biri haline gelinecek. 2040 yılında uzay sistemleri başta olmak üzere dünyaya yön veren projelerde söz sahibi olunacak. Putin, 3. döneminde 43 yaşındaki Medvedev’le birlikte bu hedeflere yürüyeceğini Rus halkına inandırdı. Halk da ona güvendi! ??? Rusya seçimleri doğal olarak tüm dünyanın gündeminde. Avrupa, özellikle enerjiyi uluslararası ilişkilerin ilk sırasına oturtan Rusya’nın Medvedev’le yola nasıl devam edeceğini kesinleştirmeye çalışıyor. ABD bir başka kaygıda: Şu anda dünyanın tek kutbu benim. Rusya buna ortak olur mu? Böyle bir sorunun sorulması bile tek kutuptaki çatlağın habercisi! ABD’deki başkanlık seçimlerinde “Rusya düşmanlığının” temel konulardan biri seçilmesinin kökünde de bu yatıyor. Geçtiğimiz günlerde Beyaz Saray’a verilen istihbarat ve strateji raporunda Rusya’dan şöyle söz ediliyor: “Sadece enerjide değil, mali politikalarda da dünyanın gidişini etkileyebilecek güce ulaşıyor. ABD için tehdit algılamalarının başında geliyor.” Rusya’nın bu gidişi Türkiye’nin konumunu da etkiliyor. ABD’nin Türkiye’ye bakışındaki değişikliğin altında yatan etmenlerden biri bu. R Almanya ve Fransa Akdeniz’de anlaştı Genelkurmay’dan ret 2 yıllıklara kısa dönem askerlik yok ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay Başkanlığı, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın meslek yüksekokullarını bitirenlerin de kısa dönem askerlik yapmalarına olanak tanınması önerisini reddetti. Edinilen bilgilere göre, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, bu dönemde ciddi anlamda asker ihtiyacı olduğu, böyle bir süre kısaltımı için koşulların uygun olmadığı gerekçesiyle YÖK Başkanı’nın önerisini reddetti. Kocaeli Üniversitesini’ni ziyaret eden YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan ise gazetecilerin taleplerinin reddedildiğini anımsatması üzerine “Meseleyi Genelkurmay Başkanı ile görüştük, gizli kalması yönünde karar aldık. Bir şey söylemem uygun olmaz’’ dedi. Dünyanın en büyük bilgi ve iletişim teknolojileri fuarı CeBIT 2008 Hannover’de başladı. Fuarın açılışını Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Almanya Başbakanı Angela Merkel yaptı. (AP) Dış Haberler Servisi Almanya ve Fransa, TürFransa’nın değil, 27 AB ülkesinin ortak projesi olakiye’ye “AB tam üyeliğine alternatif” olarak gösrak hayata geçirilecek. 1 Temmuz’da AB dönem terilen Akdeniz Birliği’nin temmuz ayında kurulbaşkanlığını Fransa’nın devralmasının ardından, ması için anlaştı. yeni birlik 13 ve 14 Temmuz günlerinde Paris’te yaAlmanya’nın Hannover kentinde düzenlenen, pılacak zirve toplantısında kurulacak. Almanya ve dünyanın en büyük bilgisayar ve Fransa liderleri, bu konudaki öneriiletişim fuarı CeBIT’in açılışını, Allerini gelecek hafta sonunda düzenmanya Başbakanı Angela Merkel lenecek AB zirvesinde gündeme geve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile tirecek. Böylece Fransa, birliğe saSarkozy birlikte yaptı. AB Komisdece Akdeniz’e sahili olan ülkelerin Merkel, Türkiye yonu Başkanı Jose Manuel Barroalınması isteğini geri çekmiş oldu. için ‘tam üyeliğin so’nun da katıldığı açılıştan sonra 27 AB üyesi ile Türkiye, Kuzey Afalternatifi’ olarak birlikte akşam yemeği yiyen Merkel rika ülkeleri, İsrail ve Arap komşusunulan birliğin ve Sarkozy, AB bünyesinde Akdelarını eneri, ticaret, göç ve terorizmniz Birliği kurulması konusunda le mücadele gibi konularda ortak çakurulması görüş birliğine vardı. Sarkozy, “İki lışmaya sevk edecek projenin fikir konusunda ülkenin de kurulmasını istediği, babası Sarkozy, defalarca yaptığı uzlaştı. kimseyi dışlamayacak Akdeniz açıklamalarda, “AB’de yeri olmaBirliği konusunda uzlaşmaya varyan” Türkiye’nin Akdeniz Birliği gidık” derken Merkel de AB’nin Akbi projeler aracılığıyla “imtiyazlı ordeniz ülkeleriyle işbirliğinin stratejik öneme sahip tak” olması gerektiğini savunmuştu. Sarkozy gibi, olduğunu ifade etti. Türkiye’nin AB üyeliğine karşı tavrıyla bilinen Merkel ise yeni birliğin, AB’de bölünme yaratabileceRTAK PROJE OLACAK ğinden endişe ettiğini dile getirmiş ve Fransa’nın Akdeniz’de kendi başına liderlik etme hevesine tavır geliştirmişti. Varılan uzlaşmaya göre, Akdeniz Birliği, sadece O SABANCI SUİKASTI HÜKÜMLÜ YERMEZ İFADE VERECEK İslam karşıtı film NATO’yu korkuttu Dış Haberler Servisi Hollandalı aşırı sağcı bir politikacının yaptığı İslam karşıtı filmin Afganistan’da protestolara neden olması üzerine NATO, olayın ülkedeki yabancı askerlere yönelik tehditleri arttırmasından kaygı duyduğunu açıkladı. NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer, televizyonda yaptığı açıklamada Afganistan’daki NATO askerlerinin, “Kuran’ın hoşgörüsüzlük, cinayet ve terörü teşvik ettiği” öne sürülen filme yönelik tepkiler nedeniyle “kendilerini ateş hattında bulabileceğini” söyledi. Hollanda’da Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders, ölüm tehditlerine ve Hollanda hükümetinin tepkisine rağmen, “Fitne” adlı 15 dakikalık filmin gelecek ay gösterime gireceğini açıklamıştı. Mezarı Şerif’te toplanan bine yakın Afgan, Hollanda bayrakları yaktı ve Hollanda askerlerinin NATO kuvvetlerinden çıkarılmasını talep etti. Ercan Kartal davası dördüncü kez bozuldu Hilal KÖSE Yasadışı DHKP/C örgütünün üst düzey yöneticilerinden Ercan Kartal’a “Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs” suçundan verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası kararı, “yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması” nedeniyle bozuldu. Kartal’ın “Sabancı suikastı’’nın talimatını verdiği, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e suikast girişimi iddiaları nedeniyle 14 yıldır tutuklu yargılandığı dava, dördüncü kez bozuldu. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin bozma kararında, Kartal hakkında düzenlenmiş olan iddianamelerdeki her bir eylemin, savunmalar ve maddi kanıtlar çerçevesinde tutarlı bir biçimde tartışılarak, çelişkilerin giderilmesi gerektiği kaydedildi. Kartal’ı yargılayan mahkemenin Anayasa’nın 141., CMK’nın 34. ve 230. maddelerine muhalefet ettiği ifade edilerek, birleştirilen iddianamelerdeki eylemlerin kararda tartışılıp, değerlendirilmediği belirtildi. Yargıtay, sanık Fadime Baştuğ hakkında 5237 sayılı TCK’nın lehe kabul edilmesine karşın, eski TCK’nin 36. maddesiyle karma uygulama yapıldığını belirterek, yasanın bir bütün halinde uygulanması gerektiğinin gözetilmediğini kaydetti. Garih’in kan örnekleri Ergenekon sanığında İstanbul Haber Servisi Ergenekon terör örgütüne yönelik yürütülen soruşturma kapsamında işadamı Üzeyir Garih’i öldürdüğü gerekçesiyle müebbet hapis cezasına çarptırılan Yener Yermez’in ifadesine başvurulacak. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Ümraniye’de ele geçirilen patlayıcılar sonrası başlattığı operasyon devam ediyor. Soruşturmaya ilişkin Üzeyir Garih cinayetini işlediği gerekçesiyle müebbet hapis cezasına çarptırılan hükümlü Yener Yermez’in de ifadesine başvuracağı öğrenildi. Örgüte yönelik yapılan operasyonda gözaltına alınarak tutuklanan Doç. Dr. Ümit Sayın’ın evinde Üzeyir Garih cinayeti ile ilgili belge ve gazete haberlerinin çıktığı belirtildi. Bu belgelerin Garih cinayetine ilişkin adli tıp ve DNA raporları ile kan örnekleri olduğu ifade edildi. Savcılıkta bu konu hakkında sorgulanan Sayın, mahkemede, belge ve gazete haberlerinin kendisine ismini hatırlamadığı bir gazeteci tarafından verildiğini söylemişti. Soruşturma kapsamında emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün de aralarında bulunduğu 38 kişi tutuklu bulunuyor. İşadamı Üzeyir Garih’in 25 Ağustos 2001 tarihinde Eyüp Sultan Mezarlığı’nda bıçaklanarak öldürülmesinin ardından hakkında dava açılan Yener Yermez, Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nce müebbet ağır hapis cezasına çarptırıldı. ankcum?cumhuriyet.com.tr İstikrarsızlık Derinleşiyor... Baştarafı 1. Sayfada tahlığın, bölgede Amerikan çıkarlarına yaradığını söylemek çok güçtür. ? AKP iktidarı İslamcılığı kullanarak ve ABD’nin özel desteğini sağlayarak ikinci kez seçimleri kazanmış; ama, hemen ardından ülkede büyük bir istikrarsızlık yaratmıştır. Askerin başarılı operasyonu bile bu istikrarsızlığın üstüne tuz biber eken bir olaya dönüşmüştür. AKP Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini tartışma konusu yapmaktan derhal vazgeçmelidir. Yoksa ne iç ne de dış koşullar Türkiye’de bir sivil dinci darbe için elverişli görünüyor. C
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle