Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 MART 2008 CUMA söyleşi Eski SHP’li bakanlardan Erman Şahin. AKP’nin siyaset sahnesine çıkışını değerlendirdi: C 11 Karşıdevrimin gülleri açtı SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Erman Şahin, Türkiye’de nesli tükenen sosyal demokrat siyasilerden. Sosyal demokrat inançlarından hiçbir zaman ödün vermeyen Erman Şahin’le “Ne olacak bu sosyal demokratların hali”ni konuşuyoruz. Şahin geçmişin başarılarının bugüne de taşınabileceğini söylüyor. “Yeter ki herkes elini taşın altına soksun. İş ne çok kolay ne de çok zor” diyor. Siz aktif siyaset içinde bulunduğunuz dönemdeki Türkiye’nin koşullarıyla bugünkü Türkiye’yi nasıl kıyaslarsınız? ŞAHİN Bugünkü koşullar çok güç aşılabilecek nitelikler taşır hale geldi. O zaman, yapılacak işler ve düşünülen çözümler çok daha kolay görünüyordu. Ben politikada çok uzun yıllar aktif olarak bulundum. Ailem Muğla’da bütünüyle CHP’liydi. Bir anlamda gözümü politikanın içinde açtım. 27 Mayıs 1960 ihtilali sırasında Ankara’daydım. Daha sonra CHP içinde Ecevit hareketinin başarıya ulaşmasını yaşadık. Benim politikaya girdiğim yıllarda koşullar çok daha rahat çalışmaya elverişliydi. Sonuçta da başarılı sonuç alındı. Nasıl? 1960’taki restorasyon döneminden sonra CHP Kuvayı Milliye’ye, Atatürk’e, Kurtuluş Savaşı’na dayalı 1960 sonrası platformda Ecevit gibi birisinin açık, net mesajlarıyla halkı birleştirdi ve oy sandığına güç olarak koydu. İyi de o günler hukukun üstünlüğü hep ön planda değil miydi? Hukuk hiç bugünkü gibi sulandırılmış mıydı? Değildi, tabii. O nedenle bugünkü şartların o günkülere kıyasla çok zor olduğunu söyledim. O dönemlerde DP hükümetinin işi kötüye sürükleyen yönetimi artık halkı hazır duruma getirmişti. Araya yeni hareket girdi. Yeni hareket son derece efendice işi kapattı ve anayasal düzeni yeniden kurdu. O ölümle biten mahkeme safahatını ayrı tutmak istiyorum. Doğruydu, yanlıştı, onun tartışmasına burada girmek istemiyorum. Sonuçta CHP kendi içinde yeni bir düzenleme yaptı. Gerçek bağımsızlık yanlıları partiye egemen oldu. Bakın, tütün üreticisinin sıkıntıda olduğu yıllardı. O zamanki Tekel Bakanı Mahmut Türkmenoğlu bütün Ege’yi dolaştı. Tütün politikasını yeniden düzenledi. Bunu gören köylü, kamu adına doğru işler yapan insanlar da olabiliyormuş, diye düşündü. 1977 seçimlerinde sandıktan CHP yüzde 42 gibi bir oyla çıktı. Sizin bir de 1973 seçimleriyle ilgili anılarınız var. O dönemde Muğla CHP Merkez İlçe Başkanı olarak neler yaşadınız? 9 Aralık 1973’te ben Muğla Belediye Başkanlığı’na seçildim. Dört yıl sonra ikinci kez seçildim. 12 Eylül 1980’de ihtilal oldu. Partiler kapatıldı. Biz siyaset dışı kaldık. Bunun ardından 1994 yerel seçimlerinde bu kez SODEP’ten belediye başkanlığına seçildim, ki o tarihte ANAP her tarafta seçimi alıyordu, Kenan Evren her yeri baskı altında tutuyordu. SODEP yedi ilde belediye başkanlıklarını aldı. Bu noktada bir şey sormak istiyorum; bugün yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti’nin karşıdevrimi nasıl gerçekleşebildi sizce? Bunlar aslında hep bilinen şeyler. 1920’de birinci Meclis toplandığı zaman ilk yapılan iş, ikinci grup kurulması olmadı mı? Harekât başarıyla sonuçlanıp Türkiye kurtulduğu zaman Mustafa Kemal’e söylenen ilk söz şu oldu: “İşimiz bitti. Malı sahibine teslim edelim.” Mustafa Kemal de en kısa zamanda birinci Meclis’i dağıtıp ikinci Meclis’i daha düzgün bir biçimde toplamaya çalışarak Rauf Bey (Orbay) Avrupa’da iken Cumhuriyeti ilan etti. İşte, bu ikinci grup şu anda iktidarda değil mi? O ikinci grup, yani karşıdevrimci grup hep yaşamadı mı? 1938’den itibaren karşıdevrimci grubun önü açıldı ve rahata kavuştu. Atatürk öldü, karşıdevrimci grubun gülleri açtı. Atatürk bir ara çok partili rejime girmeyi düşündü. Yakın arkadaşlarına parti kurdurdu, daha sonra kapatmadı mı? O zaman belli değil miydi Türkiye’nin nereye gideceği? Atatürk çok iyi biliyordu. ‘ATATÜRK ÖLDÜ, DEVRİM BİTTİ’ Peki, bizler bu tehlikeyi nasıl göremedik? Bizler o gerçeklere çok geç ayıldık. Türkiye toprakları bin yıllık İslami görüşle yoğrulmuş olan insanların yaşadıkları bir sosyal bünyeye sahiptir. Tabii bu topraklarda bayağı bir yükseliş gösteren AKP’nin dinci siyaseti Türkiye’de AKP hükümeti döneminde olduğu kadar din üzerinden siyaset yapıldı mı? Yapılmadı. Kısmen yapıldığı dönemler olmadı mı? Oldu. CHP bile yaptı. 1946’dan sonra politik mülahazalarla imam hatip liselerini açmaya karar vermesi, kısmen din üzerinden siyaset yapmaktı. Ama CHP orada yanıldı. CHP sadece Kemalizm üzerinden siyaset yapabilirdi. Oysa DP, AP hükümetleri zaten din üzerinden siyasetin sahibiydiler. Türkiye halkı dün olduğu gibi bugün de eğitimsiz ve yoksul. Bu yoksul insanlara elimizin ulaşması lazım ki onların oylarını alabilelim. 22 Temmuz seçimlerinde bunu açık seçik gördük. Dinci parti Güneydoğu’da Kürt oylarını aldı, Kürt partisi bu oyları kaybetti. Çünkü dinci parti, bu insanların durumlarını duyumsadı, ona göre siyaset üretti. Yoksul insanın yanına gitti. Ona, “Senin yanında ben varım. Ben hükümetteyim. Beni destekle” dedi. Oysa dinci parti yerine bunu yapması gereken sosyal demokrat gelenekten gelme CHP değil miydi? Tabii ki CHP’ydi. O nedenle solcular, sosyal demokratlar bütün bu gerçekleri göz önüne alarak insanların yanına gitmeliler. O liboşların, “Silahlı mücadele yerine bu insanlara demokratik biçimde yaklaşın” demelerinin aslı bu. Ben hükümette görevliyken Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu çok dolaştım. Doğu’da PKK’ye yatkın bir halk yapısı aslında yok. PKK, Ortadoğu politikasının içinde bir ayağı ABD’de, bir ayağı Paris’te, bir ayağı İskandinavya’da olan bir örgüt. Ben PKK’yi tarihi süreç içindeki İngiliz muhiplerinden ya da öbür mandacılardan ayırmıyorum. Osmanlı’nın son döneminde de İngilizlerden kaynaklanan Kürt kışkırtmaları vardı. Bugün Türkiye’de Türklerle Kürtlerin birbirlerinden alıp veremeyecekleri bir şeyleri yok. TBMM’nin yarısı Kürt. Bürokrasinin üçte birinde Kürtler var. Üniversitelerde Kürt, Türk, Çerkez, Laz ayrımı yapan var mı? Bu ülkede bizim sol takımın başarılı olmaması için hiçbir neden yok. Bu imameyn tayfasının başarılı olması için hiçbir neden yok. P O R T R E ERMAN ŞAHİN İzmir, 1938 doğumlu. Liseyi bitirdikten sonra bir süre AÜ Hukuk Fakültesi’nde okudu. Gazetecilik yaptı. Muğla Belediye Başkanlığı görevini yürüttü. 1991 genel seçimlerinde SHP’den TBMM’ye seçildi. 49. hükümette Şehircilikten Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini yürüttü. Osmanlı İmparatorluğu da yaşadı. Ama sonra 1919’da perişan oldu. Bunun üzerine bir adam çıktı. Türkiye’nin dört bir yanından insanları ayaklandırdı. Yepyeni bir binayı orta yere koydu. Ama elimizdeki malzeme, sosyal yapı, o bin yıllık İslami yaşamdan arta kalan adamlardı. Bir grup adam bunları aldı, hiç bilmedikleri, yabancısı oldukları Cumhuriyet düzeni içine monte etti. Orada bunu başarabilecek ancak Mustafa Kemal gibi birisi lazımdı. Ama o ölünce, ondan sonra gelen Atatürk’ün en yakın arkadaşı olarak kabul ettiğimiz İsmet Paşa dahil, gelişen koşullar içinde devrimsel çözülme yaşandı. Atatürk’ün ne Halkevleri, ne Köy Enstitüleri kaldı. Hatta öyle ki 1980’li yıllarda bu hareket, Atatürk’ün Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu’nu ortadan kaldıracak kadar da palazlandı. 1980 ihtilali Atatürk’ün partisi olan CHP’yi kapatmadı mı? Bu karşıdevrimci hareket, CHP’yi kapatacak kadar güçlendi. Atatürk ve arkadaşları modern Türkiye’yi kurup bunu kollamakla görevli insanlardı. Ama Rauf Bey sonuçta, “Ben padişahın ekmeğiyle büyümüş adamım. Emaneti sahibine geri verelim” diyebilmiştir. Hiç olmayacak bir şeydi bu. Rauf Bey kötü bir adam mı? Yoo, değil. Hain mi? Değil. Ama demek anlayışı sınırlıymış ki orada kaldı. Dediğim gibi, oradan itibaren yapılan yanlışlar üst üste geldi. Bugün Türkiye’de şeriatçılığın tohumlarını atan imam hatip liseleri 1946’da DP’nin TBMM’ye girmesinden sonra pıtrak gibi açılmaya başlanmadı mı? 1946’da İnönü aldığı oylara baktı ve hemen imam hatip okullarını açtı. Ve bana göre dejenerasyon oradan itibaren başladı. Sanıyorum, İnönü o seçimlerde kendini Atatürk gibi filan gördü. Ama çoğunluk sistemini hesap edemedi, anlaşılan. Sonuçta CHP, 1950 seçimlerinde büyük oy kaybıyla muhalefete düştü. Ondan sonra CHP cansiperane savaştı. İnönü DP’lilere hitaben, “Sizi ben bile kurtaramam” gibi sözler söyledi. 1950’yle birlikte ABD Türkiye’ye girdi. O arada Soğuk Savaş dönemi başladı. ABD’den Türkiye’ye Marshall Yardımı adı altında paralar aktı. Hatta nevi şahsına münhasır Muğla gibi bir kente bile akmaya başlayan ABD yardım paraları, yaşamı dönüştürdü. Türkiye’deki bozulma genişleyerek ve kalıcı bir nitelik kazanarak yürümeye devam etti. Biliyorsunuz, 1960’ta orduyla birlikte restorasyon dönemi geldi. Burada orduyla ilgili fazla bir şey söylemek istemiyorum. Ama TSK’nin bugün için prestijinin en üst noktasında bulunduğunu söylemem yeterli olur. 1970’li yıllarda CHP’nin kendisini çok ciddi biçimde yenileme ihtiyacı duyduğunu anlatmıştınız. Sonra ne oldu da bu noktalara geldi? Türkiye, 1970’li yıllarda ağır aksak da olsa bir kalkınma hamlesine doğru gittiği için belli odakları rahatsız etti. Ve 1980’de Türkiye’deki en olumsuz askeri hareket ortaya çıktı. Türk halkı o dönem bile TSK’yi yıpratacak herhangi bir davranış içine girmedi. Sadece o dönem TSK’nin başındakileri çok doğru hareket etmedikleri için eleştirdi. Hükümetin oyları sanal Ama imameyn tayfası dediğiniz takım, bugün kendini Türkiye’nin sahibi ilan ediyor… Hadi canım sen de... Bunlar yüzde 46.6 oy almadılar mı? Aldılar. Bunun yüzde 15’i Erbakan Hoca’dan devraldıkları miras. Öteki yüzde 15 CHP’den, ANAP’tan, DYP’den, MHP’den toparladıkları oylar. Bir de geri kalan yüzde 15 var ki bunlar da yüzer gezer oylar ve Kürt oylarıdır. Yok, ekonomik istikrar adına oy vermişlerdir. Şu sıralar bir sallantı olsun, bakın bakalım o oylar kalır mı! Ama yine de bin yıllık bir dinci gelenekten gelen bir akımın da tamamıyla yok olmasını beklemek sadece safdillik olur. Peki, sizce çözüm nedir? CHP’nin ara örgüt yapısı üzerinden, Türkiye’de ne kadar halktan, insandan, yoksuldan yana adam varsa gelecek, elini yükün altına sokacak. Bu siyaset CHP üzerinden yapılmalıdır. Çünkü yeni bir siyasi parti kurmak, yeniden sosyal demokrat cephede örgütlenmek neredeyse mümkün değildir. Bu konuda çok denemeler yapıldı. Oylar bölündü. Onun için Müdafaai Hukuk kavramıyla Türkiye’yi beladan kurtaran ekibin Mustafa Kemal’in liderliğinde bir noktaya kadar getirdiği bu hareket nerede başlayıp nasıl devam ettiyse aynı şeyi yapmaktan başka hiçbir çözüm yoktur. Yalnız, orada Baykal ve ekibi hiçbir biçimde katı tutumlarından esneklik göstermedikleri sürece ne olacak? Bakın, görüşüp uzlaşmanın yüz çeşit yolu vardır. Önceki gece buna benzer bir şeyler konuşuyorduk. Genç bir mimar arkadaş, “Bana kalırsa hiç düşünmeden herhangi bir CHP örgütünün bir yerinden girmek ve oradan yürümek lazım” dedi. Ben Sayın Baykal’ın da, arkadaşlarının da CHP’de oluşacak böyle geniş ve sorumlu bir harekete “hayır” diyeceklerini sanmıyorum. Şu anda CHP’nin durumu iyi bir noktaya gidiyor. Peki, bu anayasaya sokuşturulan türban serbestliğini nasıl karşılıyorsunuz? Türban mürban gibi bir olay yok. Sadece türban takmak isteyen bir grup var. Onlarla birlikte militanlar, partililer çalışıyor. Bir kesim bu işten siyasi rant bekliyor. Yoksa Kuran, din bilimi açısından türbanın hiçbir şey olmadığı ortada. Zaten var olsa ne olacak, yok olsa ne olacak? Bu bir inanç meselesidir. Takarım, diyor. İstediğin gibi örtün. Bana ne! Ama üniversiteye sokmaya kalkarsan ben de sana dur derim. Kuyruğu canavarı sokacak Ayrıca üniversite ibadethane mi ki inancını orada yaşamak istiyor? Ne münasebet. Üniversite ibadethane değil. Oraya gitmek istiyorsan kafandakini çıkarırsın. Sizce bugün Türkiye’yi yöneten tarikatların militanları değil mi bu türbanlılar? Tabii ki öyle. 12 Eylül iktidarları, Turgut Özal’la başlayan dönem Türkiye’nin bugünlerini hazırlayan kirizmasının yapıldığı, yani toprağının ona göre sürüldüğü bölümdür. O bölüm 198090 arasıdır. Zaten 1990’a geldiğimizde Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla dünyanın düzeni değişti. Tek merkezli bir dünya haline geldi. Türkiye’nin düzeni daha yerli yerine oturamamıştı. Turgut Özal ve arkadaşları bu tek merkezli dünya düzenine büyük ölçüde adapte oldular. O gelişme kendi görüşlerine çok uygundu. Türkiye de o gelişmeye uydurulmalıydı. Her şeyi serbest piyasa düzeni halletmeliydi. Devletçilikten söz etmek ayıp hale geldi. Oradan buraya, dinci bir iktidara kadar geldik. İnşallah yakında canavarın kuyruğu o canavarı sokacak.