29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

21 MART 2008 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM ransa geçtiğimiz 9 ve 16 Mart günlerinde gerilimi bir hayli yüksek belediye ve kanton seçimlerine tanık oldu. Sonuçta tüm öngörüler yerinde çıktı ve yerel “Solun Birliği” listeleri tarihi bir sınavdan başarıyla geçtiler. Büyük oranda Fransız Sosyalist Partisi (FSP) olmak üzere Fransız Komünist Partisi (FKP), Yeşiller ve yer yer de farklı sol gruplar, 2001 yılında kaybettikleri çoğu yerel yönetimi geri almanın ötesinde yeni belediyeler ve hatta bazı “tarihte ilk” zaferler bile kazandılar. Tersi 23 durum dışında ülkedeki genel siyasal eğilim 1. turda “dalgacık” iken 2. turda tam bir “sol dalga”ya dönüştü. Fakat 1959’da başlayan 5. Cumhuriyet tarihinin en düşük yerel seçimlerini bu kez yüzde 62’lik bir katılımla yaşayan ülkede sol seçmenler daha fazla seferber olmayı becerdi. Sandıklardaki olası sağ seçmen eksikliğini açıklayan birinci etkenin temelinde Nicolas Sarkozy’nin son 10 aylık uygulamada teşhir edilen (ettiği) kişiliği ve cumhurbaşkanı seçilmeden önce verdiği sözlerin arkasında duramaması yatıyor. ??? Nüfusu 3500’ün üstünde yerleşim birimlerinde kayıtlı 12.637.721 kişiden oy kullanan 7.853.029’u, yani yüzde 49’u solu tercih ederken, yüzde 47,5’i iktidar partisi Halk Hareketi için Birlik (UMP) ve müttefiklerini seçti. (Fransa’da nüfusu 3500’ün altındaki birimlerin sonuçları siyasi ölçütlerle açıklanmaz. Buralarda partiler ayrı ayrı listeler çıkartmaz. Seçmenlerin istedikleri listelerden istedikleri isimleri seçme, karalama, karma listeler düzenleme ve hatta listelerde olmayan isimleri ekleme hakları vardır.) Ayrıca belediye seçimlerinden farklı olarak düzenlenen kısmi “kanton” seçimlerindeyse sol daha büyük başarıyla toplam oyların yüzde 51,1’ini, sağ ise yüzde ancak 44,4’ünü alabildi. Ülke çapındaki siyasi eğilimleri en net yansıtan seçimler ise nüfusu 30 bini aşan kentlerde gözlemlenir. 2001’e oranla 38 büyük belediyeyi daha ele geçiren sol böylelikle 2008’de toplam 183 kentte iktidara gelmiş oluyor. Pazar akşamı sandıklardan çıkan iradeye bakılırsa sağ 6 yıl süreyle sadece 124 belediyeyi yönetebilecek. 2001 yılında Fransa’nın başkenti Paris’i yüzde 49’luk bir oy oranıyla devralan sosyalist başkan Betrand Delanoe, bu kez yüzde 57,7’lik net bir sonuçla Paris’te solun yerini sağlamlaştırıyordu. Ancak oy sayısı ve oranının artmasına rağmen kenti oluşturan 20 birimin (arrondissement) belediye başkanlıklarından, 2001’de olduğu gibi ancak 12’sinin yönetimi solun elinde kalıyordu. Paris’in 2001 öncesi UMP’li belediye başkanı olan Jean Tiberi, son kale olarak elinde tuttuğu 5. bölgede 225 oy farkla, güç bela da olsa yeniden seçiliyordu. Aynı şekilde UMP 1. bölgedeki başkanlığını 352 oy üstünlükle koruyabiliyordu. ??? Ülkenin ikinci büyük kenti Lyon’da sol daha ilk turda galibiyetini ilan ederken, üçüncü büyük şehir, sağın kalelerinden Marsilya kılpayı bir farkla yine sağda kalıyordu. Ancak dördüncü büyük kent, “Pembe Kent” namıyla tanınan Toulouse 37 yıl aradan sonra “pembeleşip” sosyalist yönetime geçiyordu. Fransa’da ulusal iradeyi belirleyen ilk genel seçimlerin yapıldığı 1848’den bu yana bir başka büyük kent, Metz’in yönetimini de ilk defa “sol birlik” alıyordu. Tutuculuğuyla bilinen bu bölgenin (AlsaceLorraine) bir başka kenti, Strasbourg’da de el değiştirirken, Amiens, Caen, St. Etienne, Périgueux ve Reims gibi kentlerin yönetimini de yine tarihi bir biçimde sol kazanıyor. Sol içindeki bazı kişisel veya yerel siyasi nedenlerle bölünen, nüfusu 100 binden fazla Argenteuil ve Evreux gibi şehirler yine de solda kalırken, Angouleme, Blois, Brest, Cahors, Cognac, Narbonne ve AB ve Almanya’daki girişimcilerimizin ekonomik gücü kitap oldu Türklerin girişim atağı ESSEN (Cumhuriyet) Türkiye Araştırmalar Merkezi tarafından Türkçe olarak geçtiğimiz günlerde yayımlanan yeni bir kitap, Avrupa Birliği bünyesindeki Türk çıkışının devam ettiğini ve özellikle merkezi bir niteliğe sahip Almanya’da kendi işini kuran Türk sayısının 70 bini geçtiğini gösteriyor. Prof. Dr. Faruk Şen yönetiminde, Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) uzmanlarınca hazırlanan “Avrupa Birliği ve Almanya’da Türk Girişimcilerin Ekonomik Gücü” başlıklı kitap, TAM Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen, TAM Uygulamalı Projeler Bölüm Başkanı Yunus Ulusoy ve TAM Basın Sözcüsü Cem Şentürk’ün imzasını taşıyor. Araştırma, içerdiği istatistikler ile konuya ilgi duyanlar için de bir başucu kitabı niteliği taşıyor. LMANYA’DA 70 BİNİ AŞKIN TÜRK GİRİŞİMCİ TAM uzmanlarına göre, Almanya’daki Türk girişimcilerin 1987 yılında 25 bin 500 olan sayısı, 70 bin 300’e ulaşmış bulunuyor. Aynı dönemde Türk nüfusun yaklaşık 1.5 milyondan 2 milyon 740 bine yükselmesi dikkat çekiyor. Eldeki veriler, bugün Almanya’da her 10 Türk hanesinden birinin geçimini serbest çalışma yoluyla sağladığını gösteriyor. Prof. Dr. Faruk Şen Almanya’da faaliyet gösteren 70 bini aşkın Türk girişimcinin toplam yıllık cirosu 32 milyar 700 milyon avroyu bulurken, ortalama yıllık ciroları 465 bin avro olan işletmelerin büyük bölümünü küçük aile işletmeleri teşkil ediyor. Küçük aile işletmelerinin baskın görünümüoy Yunus Ulus Fransa’da “Yerel Sol”un Zaferi C 9 F Direktörü Prof. Dr. Şen, “Son yıllarda işletme başına çalışan sayısı 4.8’e düşmüş olmasına karşın, toplam istihdam rakamı 337 bindir. Ortalama çalışan sayılarındaki azalma, son beş yıllık dönemin işyeri kurma akımına bağlanabilir. Son 20 yıl içerisinde Türk girişimcilerde sayısal olduğu kadar, niteliksel bir A le bağları vatandaşlığa geçiş rakamlarına yansıyan Türk göçmenlerin 1.8 milyonluk bölümü Avrupa Birliği vatandaşlığına sahiptir” görüşünde. Türk göçmenlerin, bulundukları ülkelerin ekonomik yaşamı için önemli bir faktör haline gelmeye başladığını belirten Faruk Şen’e göre, AB’nin 15 ülkesinde sayısı 102 bini bulan Türk işverenler, faaliyet gösterdikleri bu ülke ekonomileri için artık vazgeçilmez bir nitelik kazanmış durumda. AB’deki Türk girişimcilerin büyük bölümü (yüzde 68) Almanya’da yaşıyor. Bunun ardından ise Fransa ve Hollanda’da yaşayan Türk girişimciler geliyor. 1996’dan 2006’ya kadar geçen 10 yıllık dönemde Türk işletmelerinin yatırım hacimleri 6 milyar avrodan 10.9 milyar avroya yükselmiş bulunuyor. 1997’da elde edilen 25 milyar 700 milyon avroluk ciro ise 2007 itibariyle 45 milyar 400 milyona ulaşmış durumda. Büyümeye paralel, istihdam edilen personel sayılarında da yükselme gözleniyor. 1997’de 254 bin olan çalışan sayısı, bugün 469 bin civarında. B’DE 125 BİN TÜRK GİRİŞİMCİ AB’nin yeni üyeleri Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’ın önemli sayıda Türk işletmecisine sahip olması dikkat çekiyor. Bu ülkelerde yaşayan Türklerin hemen hemen tamamı yaşamlarını bağımsız çalışma yoluyla kazanırken, 2007 başında AB’ye katılan Bulgaristan ve Romanya’daki Türk nüfus da göz önüne alındığında, ilgili sayılara 23 bin 500 Türk kökenli girişimci daha ekleniyor. Bu grubun da dahil edilmesiyle 125 bin 500 Türk kökenli girişimci sayısına ulaşıyor. Avrupa’daki Türk girişimcilerde niteliksel yükselişin önümüzdeki yıllarda sayısal yükselişin önüne geçeceğini ve gelecek 13 yılda büyüme oranının yüzde 4’e gerileyeceğini tahmin ettiklerini söyleyen TAM Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen, 2020 yılında Almanya’daki Türk kökenli girişimcilerin sayısının ikiye katlanarak 130 bine ulaşacağını, AB’deki Türk kökenli girişimcilerin toplam sayısının da 190 bini bulabileceğini belirtiyor. Cem Şentü rk A ne karşın, sürekli büyüyen ve yerleşikleşen işletmelerin de doğduğunu belirten TAM Uygulamalı Projeler Bölüm Başkanı Yunus Ulusoy, “Yeni kurulan işletmelerin sayısındaki son üç yılda görülen açık artış, küçük işletmelerin oranına ağırlıklı olarak yansıyarak yıllık ciro rakamlarının artmamasına neden olmuştur” diyor. Almanya’daki Türk işverenler 2007 yılında işletme başına ortalama 110 bin avroluk yatırım miktarına ve toplamda 7 milyar 700 milyon avroluk bir yatırım hacmine eriştiler. İşletmeler aynı zamanda yarım ve tam zamanlı iş olanakları ile Alman işgücü piyasasına ilk giriş konusunda da olanak yaratıyor. LMANYA’DA TÜRKLER 337 BİN KİŞİYE İŞ VERİYOR Almanya’daki Türk işletmelerinin işgücü piyasasında önemli bir işlevi olduğunu ve bunun Türk kökenli bağımsız çalışanların sayısındaki artışa paralel bir biçimde ortaya çıktığını kaydeden TAM A gelişimin de gözle görülebilir hale geldiğini söyleyebiliriz” diye konuşuyor. TAM Vakfı Basın Sözcüsü Cem Şentürk de piyasalardaki süreci şöyle özetliyor: “Artık küçük büfeler restoranlara, dönerciler büyük imalathanelere, uçak bileti satıcıları hizmet içerimi geniş seyahat acentelerine dönüşüyor. Gerçi işletmeler daha az bürokrasi ve güçlük içeren sektörlerde yoğunlaşıyor, ama özel koşullar gerektiren (sertifika, uzmanlık belgesi) işler de çekici hale gelmeye başladı. Zanaat alanında gidilen yasa değişiklikleri ve Türk kökenli meslek eğitimi öğrencilerinin ağırlıklı olarak zanaat alanına yönelmeleri sayesinde, Türk kökenlilere ait zanaat işletmelerinin sayısı artıyor.” Almanya’da olduğu gibi AB ülkelerinde yaşayan Türklerin de görece genç bir nüfus oluşturduklarını söyleyen Yunus Ulusoy, “Hedef ülkelerde kendilerine bir perspektif yaratmak isteyen iş kurma çağındaki dinamik bir gruptan söz edilebilir. Yeni yerleştikleri ülkeler Kriz daha çok kurban alacak Ekonomi Servisi Piyasalarda dalgalanma sürerken ABD Merkez Bankası’nın eski Başkanı Alan Greenspan, finans piyasalarındaki krizin daha pek çok kurban alacağı uyarısını yaptı. Greenspan, “En çok zarar gören, özellikle şu anda geçerli olan finansal risk değerleme sistemi olacak” dedi. Financial Times gazetesine yazdığı yazıda Greenspan, finans sisteminin risk değerleme modellerinin çoğunun kompleks oldukları için değil, global ekonomi gerçeğini motive eden değişkenler dizisinin tamamını kapsayamayacak kadar basit olduğu için başarısız kaldığını belirtti. Greenspan, uluslararası bankacılık kuralları, ilgili yasalar ve risk yönetiminin gözden geçirilerek geniş kapsamlı olarak yeniden düzenleneceğini söyledi. Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique StraussKahn, ekonomik ortamın hâlâ bozulmaya devam ettiğini, piyasadaki krizinin yayılma riskinin yüksek olduğunu vurguladı. Kahn, küresel piyasa krizinin daha tehlikeli bir hal aldığını belirterek, krizin, bir kaç hafta öncesine göre daha küresel hale geldiğini de ifade etti. Global bir sorunla karşı karşıya olunduğunu aktaran Kahn, buna global yanıtlar gerektiğini vurguladı. Kahn, “Şu anda Avrupa hükümetlerinin önceliği finansal piyasalardaki krizin ekonomik etkilerini sınırlamak olmalı. Bu zor, çünkü öyle bir ekonomik ortamdayız ki hem enflasyon hem de resesyon potansiyel problemler” dedi. adun Aren Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (Mülkiye’de) benim hocam olmadı. Ben Mülkiye’de okurken Sadun Hoca yurtdışında idi. Peki niçin Sadun Hoca, Sadun Bey değil de ağabey? Sadun Aren, daha önceleri yitirdiğimiz Cengiz ve Bülent’in ağabeyleri idi. Cengiz ve Bülent’in ağabeyi, bizim de ağabeyimizdi. Ağabey diye hitap etmek, daha sıcak, daha yakın, daha içten, daha sevgi dolu geliyordu. Sadun Ağabey’in, zekâsına, olayları basite, anlaşılır şekle indirgeme ustalığına, sevecenliğine, dürüst ve düzgün oluşuna, alçakgönüllülüğüne, gösterişten kaçmasına fazla vurgu yapacak değilim. Başkaları için erdem, artam olacak nitelikler, özellikler, Sadun Ağabey için doğal davranışlardır. Sadun Ağabey, solu, sosyalizmi çağrıştırır, solu simgeleştirir. Sadun Ağabey bir semboldür. Sadun Ağabey, kendisine övgü düzülmesini değil, herhalde Türkiye’de sosyalist bir düzenin kurulmasını ister, buna öncelik verirdi. Sosyalizm ne? Amaç ne? Nâzım Hikmet’in; insanın insana kulluğundan kurtulması özlemi, bence sosyalizmin en iyi tanımı. Sosyalizm, insanın insana kul olmadığı, insanların hür ve kardeşçe yaşadığı toplumsal bir düzen. S YORUM ÖZTİN AKGÜÇ Sadun Ağabey’i de Yitirdik çekte oligarşik bir düzendir; fakat egemen sınıfı farklıdır. SSCB tipi sosyalizmde sermayedarişçi ayrımı yoktu ama iktidarı, gücü elde tutanlarla, güdülen halk arasında her açıdan büyük ayrım vardı. Batı’da geniş kitleler demokrasi alalaması ile güdülürken, yönlendirilirken, kitleler SSCB’de sosyalizm yaftası altında güdüldü. Kapitalist tipi demokrasi, SSCB tipi sosyalizm... Bunlar, özlenen hür ve kardeşçe yaşamayı sağlayamıyor, insanı insana kul olmaktan da kurtaramıyor. Yeni bir düzene ihtiyaç var. Peki, özlenen sosyalist düzen nasıl kurulacak?.. Her düzenin, sistemin ona uygun bir insan davranışı, değer yargısı sistemi var. Sosyalist bir düzenin insanı, bencil, benmerkezci olmamalı, maddi varlığa önem vermemeli, para bağımlısı olmamalı; üretken ve paylaşmacı olmalı, başkalarına saygılı davranmalı, üstünlük kurmak, insanları gütmek gibi art niyetleri bulunmamalı, yaşamın SSCB’nin düzenine, içindeki sosyalist sözcüğüne karşın, sosyalizm olarak herhalde sıcak bakılamazdı. Evet, sağlık, eğitim hizmeti, altyapı, barınma olanağı, iş sağlanması, bunlar kuşkusuz olumlu; ama bir düzene sosyalist diyebilmek için hiç de yeterli değilir. Özlenen; insanın insana kul olmadan, bağımsız, hür, kardeşçe yaşadığı bir düzen olamadı SSCB’nin düzeni... Bu açıdan SSCB’nin dağılışı sona erişi; sosyalizmin bir yenilgisi, hele hele sona erişi olarak düşünülemezdi. ??? Günümüzde prototipini ABD’nin demokrasi anlayışının ve uygulamasının oluşturduğu Batı tipi demokrasi, sermayenin egemenliğini, hegemonyasını temsil etmektedir. Halk, demokrasi oyununun sadece dekorudur, figüranı bile değildir. SSCB tipi sosyalizm ise, üst düzey sivil askeri bürokratların, parti önde gelenlerinin egemen olduğu oligarşik bir düzendi. Batı tipi demokrasi de ger da sanat ve kültür etkinlikleri ağırlıklı yer tutmalı... Sadun Ağabey, bu niteliklere, erdemlere sahip olduğu için yaşamı boyunca solcu kaldı, sosyalist bir düzenin kurulmasının savaşımını verdi. Türkiye’de dürüst kalmanın, düzgün olmanın, gerçekten halktan yana davranmanın, Türkiye’nin yararlarını savunmanın bir bedeli vardır. Sadun Ağabey de zaman zaman bu bedelleri ödeyerek, doğruluğuna inandığı yolda yürüdü. Şarlatanlığın, ikiyüzlülüğün, işbirlikçiliğin, esen yele göre yelken açmanın, rüzgâr gülü olmanın prim yaptığı, ödüllendirildiği bir ülkede; içtenlikle sosyalizmi savunmanın cezalandırılması doğaldır. Ancak Sadun Ağabey gibiler ödünsüz olarak, inançlarını, tüm baskılara, cezaya, göz korkutmalara karşı savunurlar. Sadun Ağabey’i Sadun Ağabey yapan, yalnız bilgisi değil davranışlarıdır. Bir hoca, davranışları ile, alçakgönüllüğü ile örnek olmalıdır, yol göstermelidir... Onlarca hoca arasında niçin Sadun Ağabey “tek?” Bunun nedenini kişiliği ve davranışlarında aramak gerekir. Sadun Ağabey’in sağlam, kişilikli duruşunun, davranışlarının genç kuşaklara örnek olmasını dilerim. Bu ülke ne yazık ki Sadun Ağabeyleri fazla yetiştiremiyor. Valence gibi orta boyda ama çok prestijli kentte de tercihini soldan yana yapıyor. Solun kendi içindeki bölünme sonucu, komünistler bölge yönetimine sahip oldukları Paris’in olaylı banliyösü SeineSt.Denis’in idaresini sosyalistlere kaptırırken, 37 yıldır yönettikleri kuzeyin emekçi kentlerinden Calais’yi de sağ aday karşısında kaybediyorlar. Ayrıca “Büyük Paris” diyebileceğimiz IledeFrance bölgesinin dördüncü büyük belediyesi Montreuil’in yönetimini yarım asırdan beri ilk kez komünistlerden yeşillere geçiyor. Ancak FKP bir önceki dönemde ülke çapında nüfusu 9000’den fazla 86 belediye yönetirken, bu sayıyı son seçimlerde 89’a çıkartmayı başarıyor. Pau kentinde sol ve sağ daya karşı üçlü bir kumara giren “Ne sağız, ne sol!” sloganlı, Fransa’da denge unsuru anahtar parti, merkezi bir siyasi hareket oluşturmak isteyen Mouvement Démocrate (MoDem) lideri François Bayrou ise ciddi bir düş kırıklığına uğruyor ve 342 oyla belediye başkanlığını sosyalist rakibesine kaptırıyordu. Hatırlatalım, Bayrou 2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 18,57 oy almıştı. ??? Fransa’da yaşayan, (2005 sonu itibariyle) resmi rakamlarla 405 bin 510 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının Fransız uyruğuna geçtiği varsayılan yaklaşık 70 bini bu kez seslerini duyurmaya karar verdiler. Tespit edilebildiği kadarıyla ilk tura 148 Türk ve Türkiye kökenli aday katıldı. Bunların ikinci tura kalanlarından 47’si çeşitli belediyelerde meclis üyesi seçildiler (*). Elimizdeki geçici verilere göre yaşları 25 ile 45 arası değişen 47 üyeden 24’ü kadın, 23’ü erkek. 2’i “Bağımsız Sol” toplam 27 kişi “Solun Birliği” listelerinden meclislere girerken; 16’sı “UMP”, 2’si “Bağımsız Sağ” 18’i de sağ cepheden yepyeni yerel yöneticilik deneyimlerine hazırlanıyorlar. Ayrıca 1’i “MoDem”, 1’i de tam “Bağımsız” iki Türk kökenli kadın meclis üyesi daha var. Tüm üyeler Paris’in 15’inci biriminden seçilen Agnès Evren de Fressenel hariç ilk kez böyle bir sorumluluk taşımaya hazırlanıyorlar. ??? Gelişmiş toplumlarda demokratik rejimlerin, etkili bir çoğulculuğun kök salması yerel yönetimlerin güçlenmesinden, yurttaşların karar alma mekanizmalarına katılmalarından geçiyor. Dolayısıyla “yerel iktidar” yalnızca “kendi kapısının önünü iyi temizlemek” anlamına gelmiyor. Uzman siyaset bilimcilere göre 2008 Belediye seçimlerinin sonuçları, belki doğası icabı yerel yöneticilerin çalışması, verimliliğine ve başarısına büyük oranda bağlı da olsa daima sosyalsiyasal duyarlıklı bir mesaj, işaret ve ikaz veya destek niteliği taşıyor. 2008 seçimlerinde Fransızlardan SarkozyFillon iktidarına çok ciddi iki uyarı var: Bir: “Artık ‘Yerel Sol’ iktidarın muhafetini daha fazla dikkate almak zorundasınız”. İki: “Ulusal siyasetinizi yeniden gözden geçirmeniz gerekiyor”. Sarkozy seçimlerden çıkacak sonuçları dinleyip, “mesajları” nazarı itibara alacağını seçimlerden kısa bir süre önce açıklamıştı. Bu arada yerel bir sorumluluk almak amacıyla seçim yarışına şahsen katılan tüm bakanlardan dördü seçimleri kaybetti. Sandıktan çıkan iradeyi, başlattığı reformlarda acele edilmesi gerektiği biçiminde yorumlayan başbakan François Fillon’un mevcut hükümet ve “Sarkozy politikası”nı ne denli değiştirebileceği önümüzdeki günlerde biraz anlaşılacak. Ondan sonrasını Fransa değerlendirecek. (*) Fransa’daki Türk adaylar ve seçilen üyeler konusunda yaptığı çalışmadan ötürü Erhun Eyisi’ye (DHA) teşekkürü borç biliriz. ugur.hukum@gmail.com UN RoRo’nun yeni gemisi denize indirildi ANKA (FLENSBURG) UN RoRo, 2010’a kadar filosuna dahil edeceğini duyurduğu yeni nesil 4 RoRo gemisinden ilkini teslim aldı. UN RoRo A.Ş’nin son teknolojiyle üretilmiş yüksek kapasiteli yeni RoRo gemisi “UN Akdeniz”, Almanya’nın Flensburg kentinde denize indirildi. Flensburg Limanı’nda düzenlenen törende konuşan KKR ortağı John Pfeffer, UN Akdeniz’in filolarına katılmasından dolayı büyük mutluluk duyduğunu ifade ederek, Türk taşımacılığının hızlı bir biçimde geliştiğini, bu anlamda UN RoRo’nun KKR’ye satışının önemli bir adım olduğunu vurguladı. Pfeffer, Türkiye’nin yatırım açısından çok canlı bir ülke olduğunu, farklı sektörlerdeki fırsatları değerlendirdiklerini söyledi. KKR Türkiye Sorumlusu Ahmet Faralyalı da gazetecilerin sorularını yanıtlarken, UN RoRo’yu krizin tam ortasında satın aldıklarını, bunun fiyata mutlaka etkisi olduğunu belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle