29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 ya’dan a k n i t e Ç t Hikme eni kitap iki y İhanetin belgesi ve yüzde 46 sarhoşluğu! Yaygara yeniden başladı… Hikmet Çetinkaya’nın Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan “Amerikan Mızıkacıları” ve “Soros’un Çocukları” adlı iki yeni kitabında üstüne basa basa vurguladığı gibi. Nedir bu yaygara? AKP yandaşı ABD ve AB’li akıl hocalarıyla onların Türkiye’deki uzantıları, Çetinkaya’nın bir tamam deyimiyle “Soros çocukları”, aynı tekerlemenin gevişini getirmekte yine: “Kemalist yapı çökmedikçe Türkiye demokratikleşemez, yeni dünya düzenine ayak uyduramaz…” dünya başlarını ezer. Bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım erken sayılır. O yüzden sezilmeden çoğalmanız gerekir.” Ayrıca Fethullahçıların Türkiye’de pek tanınan bir kuyumculuk kurumu da birdenbire (!) şubeler açıverdi Kuzey Irak’ta. Seçim öncesi oradan Güneydoğu’ya yapılan para ve altın transferleri ise dudak uçuklattı. AKP’nin, kendi sermayesini yaratırken NakşîFethullahçı dayanışması özellikle Güneydoğu’da PKK kadar tehlikeli köktendinci oluşumlara özellikle “Mısır kökenli Müslüman Kardeşler”in örgütlenmesine neden yeşil ışık yaktıkları da besbelli. Bu fotoğrafın ana öğeleri pek tanıdık; “Barzanici, Talabanici, AKP’ci ABD ve AB”. Hikmet Çetinkaya’nın dediği, yazdığı gibi IMF politikaları, Ilımlı İslam, tarikatlar, şeyhler ve şıhlar sarmalı bu. Her şey iç içe !... Okuyun, okumalısınız… ‘ULUSALCILIK KÖR MİLLİYETÇİLİK DEĞİLDİR’ Bugün Güneydoğu’da salt PKK terörü yok, köktendinci örgütlenme de tüm hızıyla sürüyor ve bu gerçeği ayağı yere basan Kürt aydınları da görüyor... Güneydoğu’da, Doğu’da Kürt yurttaşlarımızın oyları neden AKP’ye gitti? Tarikat oylarının, Hizbullah, İslami Hareket gibi radikal dinci kesimin Güneydoğu’da AKP‘ye yönelmeleri, ayrılıkçı Kürtlerin ABD‘nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne, Irak’ı işgaline sıcak bakmaları, kendi adayları dışında AKP’ye de yönelmeleri başka nasıl değerlendirilebilir ki? Dincifaşist yapılanmalar neredeyse “ulusalcı bir kimliğe” büründürülüp gerçek yurtseverler, Atatürkçüler töhmet altına sokulmadı mı? “Ulusalcılık kör milliyetçilik değildir. Ulusal sol da ırkçılık anlamına gelmez” diye yazıyor Çetinkaya. Sosyal devlet ilkelerini savunmanın, sermayeemek çelişkisini görmenin, emekçinin haklarını savunmanın ulusal solculuğun temelinde yattığını vurguluyor. Unutmayalım ki, yüzde 46 sarhoşu, medyamızın dönekleri, neoliberaller, Soros çocukları, dinciler, Kürtçüler zil takmış oynuyorlar bugün. İşi neredeyse “sivil demokratik darbeye” dek götürüp, saldırı hareketini sürdürüyorlar. “Soros’un Çocukları” kitabında da hız kesmiyor Çetinkaya… Devam ediyoruz… C kitap KULE CANBAZI SUNAY AKIN 21 MART 2008 CUMA Bir fotoğrafa bakarak... İkinci Dünya Savaşı’nda Alman işgaline karşı direnen Yunan devrimcilerinden Nikos Beloyannis de, 1951 yılında sağcı iktidarın casusluk suçlamasıyla kendini mahkeme salonunda bulur. Yargılanırken karısının verdiği bir karanfili göğsüne takar… Ve işte o an çekilen fotoğrafı dünya gazetelerinin birinci sayfalarındaki yerini alır. Nâzım Hikmet, Beloyannis’in fotoğrafının etkisinde öylesine kalır ki.. “Karanfilli Adam” adlı bir şiir yazar sonunda. Şiirin son dizeleri şöyledir: Dişleri bembeyaz; / gülüyor Beloyannis./ Ve elindeki karanfil,/ bu yiğit,/ bu rezil/ günlerde/ Söylediği sözlerden biri gibi insanlara…/ Mahkemede çekildi bu fotoğraf./ İdam kararından sonra. Beloyannis, 1952 yılının 30 Mart’ında kurşuna dizilir ama.. Nâzım’ın dizeye dönüştürdüğü fotoğrafıyla hâlâ yaşamaktadır. Beloyannis’in fotoğrafı yalnızca bir şiire değil, bir resme de kaynak olmuştur. Picasso’nun da “Karanfilli Adam” adlı, Yunanlı devrimcinin fotoğrafından yola çıkarak yaptığı bir tablosu vardır. Amerika iç savaşını en iyi anlatan roman olarak Stephen Crane’ın “Red Badge of Courage” adlı kitabı kabul edilir. Savaşa katılmayan yazar, romanını savaş alanında çekilen fotoğraflara bakarak yazmıştır. Lewis Caroll’un da, Alice adındaki bir kızın fotoğrafına bakarak “Alice Harikalar Diyarında” adlı ünlü kitabını kaleme aldığı bilinir. Edebiyatımızda fotoğraftan yola çıkarak kitap yazan şairler Kemal Özer ve Ali Cengizkan’dır. Her iki şairin de, fotoğrafların kendilerinde yarattığı duyarlığı dizelere döktüğü birer şiir kitabı bulunmaktadır. Fotoğrafı çekilmiş bir “an”ın şiirini yazmak şairlerin kaçtığı bir uğraş olmuştur. Çünkü şairler de, tıpkı fotoğraf sanatçıları gibi “an” avcılarıdır. Yazımızı büyük usta Ara Güler’in sözleriyle bitirelim: “Dünyada her şey insanlar için yapılır. İnsan olmadığı zaman hayat olmaz. Onun için benim fotoğraflarımda hep insan vardır. Ayasofya Camii’nde bir şey çekerken benim için önemli olan, önünden geçen insan, yani hayattır… Sevgisiz insan, insansız da fotoğraf olmaz.” Gamze AKDEMİR Neredeyse tüm yetkili organlar ellerinde değil mi? Karşıdevrim bağıra çağıra geldi geliyor derken burnumuzun dibinde bitivermedi mi? Çenelerinin altından bağlayıversinler örtülerini ne olacak? Sonrası kolay nasıl olsa. Bu daha başlangıç! Mustafa Kemal’in “Aydınlanma Devrimi”ni baskıcı, faşist olarak gören İkinci Cumhuriyetçiler, dinciler, Soros Çocukları, dönekler, Kürtçüler bugüne bugün ABD’nin Irak işgalini ve Büyük Ortadoğu Projesi’ni, “Ilımlı İslam” tasarımını, demokrasi (!) ve özgürlükler (!) adına ayakta nasıl alkışlıyor ama. Holding medyasıyla dinci medya da ekranlarda ne güzel baş tacı ediyor. Aman canım biz İran olmayız. Yok yok olmayız. Kandıralım bakalım kendimizi! Türkiye elbet İran olmayacak ama ya ABDAB güdümünde bir başka Malezya olacağı gerçeği... Türkiye’de, tıpkı Sudan’da, İran’da olduğu gibi toplumsal bir baskı var ve giderek artıyor. Çetinkaya vurguluyor en yüksek perdeden. Dincilik Türkiye’yi kuşatıyor. Mahalle baskısı demeyin, bu düpedüz toplumsal baskı!.. Çözümü de pek basit! Örtün ve kurtul!.. Kadın örtünsün de ne yaparsa yapsın!.. Sonra gelsin din eksenli hukuk, demokrasi ve özgürlük!.. Kim tutar seni? Kadınlar zorla kapatılırken kendilerini “aydın” olarak gören “Soros Çocukları”, İkinci Cumhuriyetçiler bu gidişi, “demokrasi ve özgürlük yolu” olarak görüyor. Berdel, beşik kertmesi, başlık parası, kan bedeli darken sıkmabaş, tesettür… Türkiye’de kadın horlanıyor, eziliyor, kapatılıyor… Bu durumda kadını örten kafaları da yekten destekleyen liberal tosuncukların, Soros Çocukları’nın kimlere hizmet ettiğini bilmemek ayıp değil peki, ya öğrenmemek! KP’NİN İMECE USULÜ NİYE AKP? Yüzde 46 sarhoşu olmak… Nasıl olmasınlar… İstediklerini yapabiliyorlar. Evet, yüzde 46 sarhoşu olmak… AKP’nin kazandığı yüzde 46’lık oy yelpazesinde eğitimsizler ve yoksullar vardı daha çok. AKP nasıl oldu da yoksulların, işsizlerin oyunu alabildi? Bir sosyal içerik taşıyan programı mı vardı? Hayır, yoktu. 2002’den 2007’ye bakıyoruz Türkiye’de işsizlik ve yoksulluk artmış. Adana, Gaziantep gibi sanayileşmiş kentlerde bile işsizlik oranı yüzde 16’nın üzerine çıktı. Bu oran Güneydoğu, Doğu Anadolu ve Karadeniz kentlerinde yüzde 20’lere ulaştı. Ne devlet ne de özel sektör bu yörelere yatırım yaptı mı? Yapmadı. OKSULUZ ÖYLEYSE DİNCİYİZ! “Soros Çocukları” adlı kitabındaki yazılarında özellikle göz ardı edilen bu sosyolojik noktaya da temas ediyor Hikmet Çetinkaya. Türkiye’nin giderek dinci bir kimliğe büründüğünü, en hafif deyişle muhafazakâr bir toplum olduğunu yazıyor. Devlet eliyle beslenen, korunan tarikatların hem ekonomi hem eğitim alanında etkin olduklarını yazıyor. Giderek yoksullaşan Türkiye’de, eğitimin de hızla dincitarikatçı yapılanmanın eline nasıl geçtiğini yazıyor. Durum ortada. Kayıt dışı ekonomi patlamış, sosyal devlet ilkeleri çiğnenmiş, sigortalı, sendikalı işçi sayısı azalmış. Tüm bunlara karşın AKP varoşlardan, Türkiye’nin her yöresinden oy alabiliyor. AKP kendi varsıl sınıfını yaratırken birkaç holding patronunu, bankacıyı, yabancı sermayeyi, işadamını, müteahhidi, dolar milyarderi yapmış. 2002’de Türkiye’de 6 dolar milyarderi bulunurken bu sayı 2007de 26’ya çıkmış. Oyları almış, almış, almış. Şimdi ise durum daha vahim, yurt genelinde hepimiz için olduğu kadar, daha düne kadar AKP’ye süper destek çıkan sermaye çevreleri için de öyle. Onlar da farkına vardılar tehlikenin(!). Cep delinmeye görsün… Hikmet Çetinkaya’nın her iki kitabında da bunların nasıl olacağını yazdığı, nasıl uyardığı var. Ve geleceğe ilişkin öngörüleri… Siz bakmayın onun “Of! Bıktım yazmaktan” dediğine. Bıktığı genele yayılmış vurdumduymazlık. Amerikan Mızıkacıları/ Hikmet Çetinkaya/ Cumhuriyet Kitapları/ 221s. Soros’un Çocukları/ Hikmet Çetinkaya/ Cumhuriyet Kitapları/ 223s. ir fotoğrafa bakılarak yazılmış şiirlerin en ünlüsü Melih Cevdet Anday imzasını taşır. Anday’ı “Fotoğraf” adlı şiirinde arkadaşları Oktay Rifat, Orhan Veli ve Şinasi Baray’la beraber bir parkta otururken görürüz. Dört arkadaş birbirlerini Ankara Lisesi’nden tanımaktadır. Şiirde “fotoğraf” yerine “resim” sözcüğünün kullanılması da, yazıldığı yılın bir özelliği olarak günümüze dek ulaşmıştır: Dört kişi parkta çektirmişiz, / Ben, Oktay, Orhan, bir de Şinasi…/ Anlaşılan sonbahar / Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli / Yapraksız arkamızdaki ağaçlar… / Henüz babası ölmemiş Oktay’ın, / Ben bıyıksızım, / Orhan, Süleyman Efendiyi tanımamış / Lakin ben hiç böyle mahzun olmadım, / Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?/ Oysa hayattayız hepimiz. B ROSENBERG ÇİFTİNE... Şiirin yazıldığı yıllarda dört arkadaş hayatta olsa da, fotoğraftaki insanlardan hiçbiri günümüzde yaşamamaktadır. Aramızdan en son ayrılan da şiiri yazan Melih Cevdet Anday olmuştur. Şiirlerde öyle dizeler vardır ki, bir fotoğraftan esinlenerek yazılmışlardır. Böylesi dizeleri bulup, şairin hangi fotoğrafın etkisi altında kaldığını söylemek çok zordur. Melih Cevdet Anday’ın “Anı” şiirinde bir fotoğrafın etkisi altında kalınarak yazılan dizeler, söz konusu şiirin en can alıcı yeridir. Şiir, 1950’li yıllarda Amerika’da esen “McCarthy” kasırgasında öldürülen Rosenberg çifti için yazılmıştır. Amerika’nın sömürgeci politikalarına karşı çıkan karı koca Rosenbergler’in yargılanması, insanlık tarihinin en trajik davalarından biri olmuştur. Melih Cevdet Anday’ın, düşüncelerinden dolayı öldürülen Rosenbergler için yazdığı şiirin dördüncü kıtası şöyledir: Rahat döşeklerin utanması bundan / Öpüşürken o dalgınlık bundan / Telörgünün deliğinde buluşan / Parmaklarınız geliyor aklıma Rosenbergler’in, o dönemin gazetelerinde yayımlanan bir fotoğraflarında, aralarında tel örgü olduğu görülür. Anday bu fotoğraftan yola koyularak, iki sevgilinin tel örgünün deliğinde buluşan parmaklarını düşlemiş ve bunu imgeye dönüştürmüştür. Y ye Kız Koleji, Selahaddin Eyyübi Erkek Koleji, Selahaddin Eyyübi Dil Merkezi, Kerkük’te bir okul ve dil merkezleri… İngilizce, Türkçe, Arapça, Kürtçe, Sorani lehçelerinde derslerin verildiği bu kurumlar elbette hayra açılmadı. HER ŞEY İÇ İÇE!... Sağlık alanında da Fethullahçılar arı gibi işliyor. 2006’da yine Hewler’de açılan Özel Sema Hastanesi’nden öğretmen, memur, öğrenciler parasız yararlanıyor, bunların dışındaki Fethullahçılara ise yüzde elli indirim var. Gel vatandaş gel usulü!... Tam 34 yıldır Fethullah Gülen hareketini izliyor Hikmet Çetinkaya. Fethullahçıların geldikleri noktayı yorumlarken, polis örgütünde, milli eğitimde, yargıda ve sağlıkta örgütlenmelerini bitirdiklerini yazıyor. Medyada güçlerine güç kattıklarını, bazı ünlü futbolcuları, şarkıcıları, türkücüleri, gazetecileri, işadamlarını, sanayicileri yanlarına çektiklerini ifade ediyor. ETHULLAH: ‘EY MÜSLÜMAN ERKEN VURUŞ YAPMA!’ Buraya dikkat! Hikmet Çetinkaya, “Soros Çocukları” kitabında yer alan “Yarın Çok Geç Olacak” başlıklı yazısında yer veriyor, Fethullah Gülen’in 10 yıl önce söylediği şu inanılmaz (!) sözlere: “Müslümanlar erken vuruş yaparlarsa A DEĞİRMENİNE Sonra yine satır satır irdeliyor Çetinkaya, hem “Amerikan Mızıkacıları”nda, hem de “Soros Çocukları”nda; Güneydoğu’da etnik kimlik ‘Kürtİslam Sentezi’yle birleşti. Barzani ve Talabani yanlıları AKP için çalıştı. 1994’ten bu yana Kuzey Irak’ta canla başla çalışan, Fethullahçıların Kuzey Irak’taki çalışmaları AKP’nin değirmenine hababam su taşıdı/taşımakta. Kürtİslam sentezli yayılmacılık son raddede. Hewler, Süleymaniye ve Kerkük’te yoğunlaşan Fethullahçıların Işık Dil Merkezi, Işık İlköğretim Okulu, Nilüfer Kız Koleji, Işık Erkek Koleji, Feza Eğitim Kurumları; Süleymaniye’de Süleymani F Olimpiyatlara 500’ün üzerinde okul katıldı Magnus/ Sylvie Germain/ Çeviren: Yıldız Ademoğlu Atlan/ Can Yayınları/ 206 s. Fransız edebiyatının yetiştirdiği yazarlardan biri olan Sylvie Germain, son romanı “Magnus”ta, 2. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde doğan ve beş yaşında geçirdiği hastalık sonucunda hafızasını kaybeden FranzGeorge’un acılar, arayışlar ve yüzleşmelerle örülü yaşamını anlatıyor. “Magnus”, sorularına bir başına yanıt arayan ve tüm yanıtların aslında Hitler rejiminin karanlıklarında gizli olduğunu anlayıp, oyuncak ayısının kimliğine bürünen genç bir adamın, hayatını küllerin arasından çekip çıkarmak ve kendi tarihini yeniden yazmak için verdiği hüzünlü savaşın hikâyesi... Açıklamalı Düzülke/ Edwin A. Abbott/ Çeviren: Barış Bıçakçı/ Ayrıntı Yayınları/ 400 s. Edwin A. Abbot’ın bu yapıtı, Ian Stewart’ın sunuşu, kapsamlı açıklamaları ve kitabın sonuna eklediği ‘Matematikte Dördüncü Boyut’ başlıklı yazısıyla zenginleşmiş olarak tartışmalar ve ana esasları üzerindeki değerlendirmeler yer alıyor. Haldun Taner’in Timsahı/ Derleyen: Selçuk Erez, Demet Taner/ Bilgi Yayınevi/ 182 s. okurun karşısında. Geometrik şekillerin, karelerin, üçgenlerin, beşgenlerin, çemberlerin yaşadığı bir düzlemde geçen bir macerayı anlatan “Düzülke”, boyut, düzlem, uzay, çok boyutluluk gibi kavramlar üzerine bir öykü. Kadın haklarından, dar kafalı tutuculuğa, sınıfsal ayrımlaşma ve ayrıcılıklardan, farklılıklara tahammülsüzlüğe kadar pek çok konu, kimi zaman acımasız bir ironiyle ele alınıyor. Nadejda Konstantinova/ Vera Dridzo/ Çeviren: Zeynep Ceren Pehlivan/ Belge Yayınları/ 112 s. “Çalışma azminin ve insana olan sevgisinin örnek alınması gereken Krupskaya, Lenin’in bir adım gerisinden gitmiş, başarılı erkeğin arkasındaki ‘kadın’ olmayı seçmiştir. Lenin’e göre daha az tanınmasının altında da bu mütevazılığı yatar...” diyor Vladimir İliç Lenin’in silah ve hayat arkadaşı olan Nadejda Konstantinova’nın yaşamöyküsünü anlatan bu kitap için Zeynep Ceren Pehlivan. Yapay Sorun “Ermeni Meselesi”/ Hazırlayan: Prof. Dr. Mahir Aydın/ İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü Yayınları/ 134 s. “Ermeni meselesi, imparatorluktan ayrılma yollarını bulan, Balkanlar’daki Rum, Sırp, Bulgar ve Romen bağımsızlık eylemlerinden farklı bir özelliğe sahip olmamakla berabar, en nihayet Anadolu’nun da bölünmesi ve paylaşılması tehlikesini gündeme getirmiş olması yönünde, bunlardan ayrılmaktadır.” 21. Yüzyılda İnsan Merkezli Eğitim/ Prof. Dr. Nur Serter/ Nesnel Yayınlar/ 248 s. Eğitim konusu, bu kavramın varoluşundan bugüne sürekli gelişerek değişmiştir. Eğitim yöntemlerini geliştirmeye yönelik arayışlar devam etse de eğitimin yetersizliği de en çok tartışılan konulardan biridir. Bu kitapta eğitim hakkındaki Haldun Taner’in, 147’ler olayında haksızlığa uğrayan öğretim üyelerinin haklarını savunmak için Dostoyevsky’nin oyunu Timsah’ı uyarlayarak yazdığı radyo oyunu, 1960 yılında yayımlanmış. Yazarın arşivinde bulunarak ilk kez kitap haline getirilen bu oyunda, insanların çıkarları olmazsa, haksızlığa uğramış benzerlerine yardım elini uzatmaktan nasıl kaçındıklarını sergiliyor. Kızböceği/ Özlem N. Yılmaz/ Everest Yayınları/ 154 s. “Sabahın ilk ışıklarıyla eşyalarımızı küçük bir kamyonete yükleyip yola koyulduğumuzda annem ve babam neden bu kadar ağlayıp üzüldüğümü bir türlü anlayamadılar. Kamyonet bozuk yolda ilerlemeye çalışırken o iki kız kardeşi gördüm. Açık pencerenin önünde el işi yapıyorlardı. Evin önünde birisi yeni, üç mezar vardı!” Özlem N. Yılmaz’ın yeni öykülerinden oluşan “Kızböceği”, ötelenmiş, kıyıda kalmış, kimi zaman da yok sayılmış yaşamlara usulca dokunuyor. 10 ilde Felsefe Olimpiyatları yapıldı Kültür Servisi Türkiye Felsefe Kurumu (TFK) Çocuklar İçin Felsefe Birimi’nin 9 Mart Pazar günü on merkezde düzenlediği 12. Türkiye Felsefe Olimpiyatı sonuçlarını belirleyecek olan ön seçici kurul İstanbul SaintBenoit Fransız Lisesi’nde toplandı. Ankara, Antalya, Bursa, Erzincan, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Samsun, Mersin ve Şanlıurfa merkezlerinden 500’ün üzerinde okulun katıldığı olimpiyat sonuçları hafta sonu açıklanacak. Başarılı öğrenciler bu yıl 1722 Mayıs günleri Romanya’da gerçekleşecek olan Dünya Felsefe Olimpiyat’ında Türkiye’yi temsil edecekler. Türkiye Felsefe Kurumu Çocuklar İçin Felsefe Birimi’nin yaratıcı düşünme ve araştırma ruhunu geliştirmek, düşünme uğraşısının kendi başına değerini göstermek, düşünsel etkinliklerle ilgili yarışma ruhu yaratmak amacıyla düzenlediği olimpiyatta bu yıl da üç filozoftan birer alıntı verilerek gençlerin 4 saatlik süre içinde felsefe birikimleriyle açıklamaları istendi. Nuran Direk başkanlığında on merkezden gelen lise felsefe öğretmenlerinden oluşan ön seçici kurul; “Adalet devletin orta direğidir; çünkü siyasal topluluğun temeli haktır ve hak neyin adaletli olduğuna karar vermenin ayracıdır.” Aristoteles’in Politika yapıtından, “Geleneklerin örtüsünün açılması ve gelenekle aktarılanın açığa çıkarılışı, bu çağın insanı için özel bir görevdir.” M.Heidegger’in, Varlık ve Zaman yapıtından, “Söylenmemiş olanı söylemek için, dilde önceden söylenmiş olanı işitmek gerek.” Taylan Altuğ, Dile Gelen Felsefe yapıtından seçilen alıntılardan biri üzerine yazılan denemeleri okumaya başladı. Son okumaya TFK Başkanı İoanna Kuçuradi de katılacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle