Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 MART 2008 CUMA bilim/vaziyet Bizans Sarayı: İstanbul ve turizmi göklere çıkaracak “arkeolojik bomba” Şimdi İstanbul'u ve turizmi göklere uçuracak bir kazı yerine sahibiz. İstanbul'un, ilkel bir şovenizmle nedense reddedilen antik tarihinin önemli bir parçasını dünya kamuoyuna sergileyebiliriz. Ayasofya ile saray arasındaki ilişki görülür. Bronz çatı örtülü giriş holünün (Halke) temelleri ve heykelle süslü giriş holü algılanabilir. Magnaura Sarayı’nın bazı salonlarının temellerinin planları saptanabilir. Belki sarayın çekirdeği Dafne Sarayı'na ait bazı geç antik bölümler de belirlenir. Sultanahmet Ayasofya ve çevresi İR saptama yapıyor avukat Ali Rıza Kalaycıoğlu ve ardından bir soru soruyor: “İktidar ile dahili ve harici işbirlikleri, her nedense her türlü şeyi söylüyorlar da, ‘kanun maddesi belli, isnat edilen fiil belli, davamızı takip edip fiili işlemediğimizi ispat ederiz, davanın reddini sağlarız, kaldığımız yerden iktidarımızı devam ettiririz, bağımsız olan Anayasa Mahkemesi bu işi çözer, Türkiye bir hukuk devletidir’ diyemiyorlar. Acaba neden?” Sorunun yanıtını şöyle veriyor Kalaycıoğlu: “Anayasada değişiklik, yasalarda değişiklik yapmak gibi Şark kurnazlıkları ile kurtulma sinyalleri verilmektedir ki bu da isnat edilen fillerin işlendiğinin dolaylı olarak kabulünden başka bir anlama gelmez!” Öte yandan Kemal Öncü ise bir “mızıkacılar” korosundan söz ediyor: Yağmur Ekim C Mızıkacılar “RTE ve peşinden sürüklediği ona biat etmişlerden oluşan AKP, medyayı kuşatarak ele geçirmenin en geniş hasadını ‘kapatma iddianamesi’ olayında aldı. İddianamenin ardından medyanın çok büyük bir kısmı manşetlerden RTE’ye destekle Türkiye Cumhuriyet’inin başsavcısına ve yargıya saldırdı. Böylece farklı seslerden oluşan ‘Bremen Mızıkacıları’nın aksine, ne pahasına olursa olsun AKP avukatlığı yapmaya soyunan köşe yazarları ve ekran bülbüllerinden ibaret tek sesli bir ‘Bremedya Mızıkacıları’ korosu sahne aldı. Toplumsal evrim sürecinde Aydınlanma Devrimini gerçekleştirerek akıl çağına erişmiş toplumlarda kişileri demokrasi, hukuk, eğitim gibi kurumlar yoğurur, biçimlendirir. Benim demokrasim senin hukukunu döver! bildikleri gibi devam etmeyi planlıyorlar. Bu kafa “halk isterse hilafeti getirir” kafasıdır ve Türkiye’yi uçurumdan aşağıya yuvarlar. AKP’nin genel yönetimden yerel yönetime kadar toplum yaşamını İslami kurallara uydurmaya çalışmasının en belirgin olanları içki yasaklarıdır. Kalkıp, koydukları bu yasakları kaldıracaklarına; örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sosyal tesislerinde bundan böyle “bira” içilebileceğini açıklayacaklarına, İslamcı kurallarda direniyor olmaları rejimle hesaplaşmakta kararlı olduklarını göstermektedir. Bunun en büyük işareti de iddianamedeki bir numaralı sanık ve Başbakanlık koltuğunda oturan AKP Genel Başkanı RTE’nin kapatma davasına karşı verdiği ilk tepkide Kuranıkerim’deki bir sureden alıntı yapmasıdır. RTE, daha önce söylediği gibi referansının İslam olduğunu bir kez daha göstermekle kalmamış aynı zamanda sureyi bilenler için özel bir mesaj da vermiştir. Mesaj açıktır. RTE’nin alıntı yaptığı surede, “cehennemlik olanlar” için “hayvan gibi” denmektedir. İktidarın İslamcı uygulamalarını eleştirenler, RTE tarafından bu tanıma layık görülmüştür! Özetin özeti AKP, sadece laikliğin değil, hukukun ve demokrasinin de başına musallat olmuştur! 17 301 türbanı bekliyormuş. Demek ki, türbanla örtecekler! B Eski Sultanahmet Cezaevi bahçesinde ortaya çıkarılan kuzeybatıgüneydoğu doğrultulu sokak. Henüz bu aşamaya gelememiş, aklın aydınlığına ulaşamamış ve taassubun egemen olduğu toplumlarda ise bu değerlere ilişkin bir kurumlaşma henüz tamamlanmadığından kavramlar söz konusu olup, kişiler bunları çıkarları doğrultusunda biçimlendirir ve kullanır. Bu nedenle, aynı değer kavramının aynı kişiler tarafından farklı zaman ve farklı olaylarda farklı tanımlanması, farklı anlamlar yüklenmesi, değer olarak alçaltılması ya da yüceltilmesi gibi trajikomik olaylar yaşanır. ‘Bremedya Mızıkacıları’nın değerlendirmelerinde yaşadığımız işte budur. İmam hatip kültürünün ötesine geçememiş ve hukuk bilinci dinsel hukuk kuralları, demokrasi bilinci de amacına ulaşmak için bindiği bir tramvayla kısıtlı olan RTE’nin bir hukuk belgesi olan iddianameyi demokrasiye karşı bir darbe olarak değerlendirmesi de çok doğaldır!” Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Köstebek İlhami Hakverdioğlu: “Bunlar köstebek gibidir. Bir deliği kapatırsın, öbür delikten çıkarlar! Geçmişte hep böyle olmadı mı?” Büyük Saray rökonstrüksiyonu (Vogt 1934) dı. Tarihi çevre koruma, uygarlığın en üst düzeyinde bir etkinliktir. İnsan yaşamına saygı, insan geçmişine saygı, insan ürününe saygı gerektirir. Bu saygı bilgiye dayanır, bilgiden sevgiye, sevgiden saygıya dönüşmesi gerekir. Bugünkü kırsal kültür toplumunda böyle bir birikim yoktur. Osmanlı'da da yoktu. Topkapı Sarayı'nda her sultan bir öncekinin yapısını kaldırmıştır. İstanbul'da dünya güzeli 18.19. yüzyıl sarayları yok olmuştur. Son dönemde Osmanlı üst tabakası sur içini terk edip, Nişantaşı, Teşvikiye, Şişli, Kadıköy gibi yeni semtlere yerleşmiştir. Türkiye'de koruma bilinci çok ağır oluşuyor. Uluslararası örgütlenme zorlamasa Türk hükümetlerinin tarihi korumakla ilgileri pek olmayacaktır. 1967'den bu yana ICOMOS'un (uluslararası anıtlar ve sitler konseyi) 40 yıllık yaşamında, hükümetlerden birinin bu kuruluşa tahsis ettiği bir oda bile yok. Yani adresi yok, sekreteri yok ve telefonu yok. Bütçesi üyelerden toplanan küçük bir para. Bu şimdiye kadar devletin koruma konusuna gösterdiği ilginin en Saraya en büyük zararı Abdülmecid zamanında Ayasofya restoratörü Gaspare Fossati vermiştir. 170 m boyunda dev bir üniversite binası, Bizans'ın Magnaura Sarayı’nı ve Dafne Sarayı'nı enine boyuna doğramıştı. Açılamayan ve Adliye Vekâlet’ine dönüşen yapı 1933'de bereket yandı. Çünkü Ayasofya önünde 170 m'lik çirkin bir perde oluşturuyordu. Bu Ayasofya'ya ve kent silüetine hiç hürmet etmeyen dev bir Filhellenizm simgesiydi. Neogrek üsluptaki yapının buraya gelmesi de olasılıkla Magnaura (Manga Aula) içinde 9. Yüzyılda III. Mihal zamanında yapılan ilk Bizans okuluna bir simgesel göndermeydi. İstanbul'un Marmara siluetini bu Neogreek felaketten kurtaran yangına ne kadar teşekkür etsek azdır. Musallat AKKE düştü; kellelerin tepesindeki kel göründü! Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, şeriat devleti kurmaya çalıştığı iddiasıyla AKP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru, demokrasinin ne denli büyük bir tehlike içinde olduğunu ortaya çıkarttı. Dava üzerine “ayaklanan” sahte demokratların ilk savunması “Demokrasilerde parti kapatma olmaz” oldu. Oysa demokrasiyi araç olarak kullananlar bal gibi biliyor ki Avrupa Birliği’nde bile partiler kapatılıyor. Laik cumhuriyet düşmanları, iddianamedeki somut olaylara yanıt vermek yerine “yaygara” kopartarak, konuyu çarpıtarak yine demokrasinin arkasına saklanmaya çalışıyor. Aldıkları oy oranına bakıp, “milli irade”yi ağızlara sakız yaparak “halk goygoyculuğu”ndan medet umuyorlar ve fakat bu yolla Türkiye’yi çok büyük bir uçuruma sürüklemenin yolunu açıyorlar! Görünen o ki haklarındaki iddiaları yargı önünde asılsız çıkartmak yerine yargı önüne çıkmamak için anayasayı değiştirerek, halkoyuna sunmayı ve halktan alacakları “evet”le yollarına Doğan KUBAN ir süredir Sultanahmet'te 'Four Seasons Oteli'ne yapılan ekle ilgili olarak gazetelerde ve ilgilenen aydınlar arasında sürdürülen bir tartışma var. Nadiren alevlenen bu koruma ilgisi, her zaman geç kalmış ve geçici olsa bile, kamuoyunun küçük bir bölümünün duyarlılığının sürdüğünü gösterdiği için çok önemlidir. Ne var ki aynı kamuoyu, Roma döneminin en büyük limanının tam ortasından metro geçirilmesine pek duyarlılık göstermiyor. İstanbul'un tarihi konut dokusunun yok edilmesine hiçbir zaman tepki göstermedi. Ayvansaray'da Tekfur Sarayı'ndan Haliç kıyısına kadar bugünkü çarpık yapılaşma altında var olduğu bilinen ikinci Ortaçağ Bizans sarayı alanında bir arkeolojik araştırma yapılmasını öngörmüyor. Ama oraya yeni mahalleler yapmayı planlayan bir belediye var. Süleymaniye Külliyesi’nde imaretin restoran olmasına, Kanuni Türbesi ile Hürrem Sultan Türbesi arasına Kuzeybatıbir ahşap gecekondu ya Güneydoğu pılmasına kamuoyu ve doğrultulu medya tepkisi yok. Konssokağın tantin döneminden baş güneybatılayarak yapılan ve Marsında mara kıyısında Bukoleon saptanan Sarayı’na kadar uzanan hamam büyük sarayın üstünde kalıntısı. koca mahalleler var. Orası yenileme, restorasyon adı altında yeni inşaatlarla dolu. Aslında Türkiye'de tarihi çevre korumakla ilgili uygulama, sürekli alarm veren bir felakettir. B T Üzüntü Nami Tepe: “AKP’ye kapatma davasına en çok ABD üzülmüş olmalı. Bu kadar candan bağımlısını bir daha nerden bulsun!” AVRUPA KÜLTÜR MERKEZİ 2010 yılında İstanbul Avrupa kültür merkezi olacak. Bugün yapıldı, yapılmadı tartışması devam ededursun, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin yıllarca süren kazılarından sonra İstanbul'un en büyük Geç Roma ve Erken Bizans kalıntısı, tesadüfen de olsa, ortaya çıkmış durumdadır. Sarayın ünlü Halke Kapısı da orada. Saraya ait pek çok yapı ortada. Bunları 17.000 m2 alanda rahatsız eden sadece 14 m2 çelik ayak. Nasılsa verilmiş olan 1500'lük otel eki, mimar sayesinde kalıntıların bir kat üstüne bir köprü strüktürle oturduğu için 17.000 m2'de ayaklar sadece 14 m2'yi işgal ediyor. Bu alan, kalıntılarıyla mimarlık tarihçileri ve arkeologların yüreklerini oynatacak kadar önemli. Türkiye'deki yüzyıllık RomaBizans düşmanlığına karşın, biz büyük Doğu Roma Sarayı'nın 17.000 m2'sini açığa çıkarmış bulunuyoruz. Şimdi daha ayrıntılı arkeolojik temizleme ve reconstitution'a açılan ve İstanbul'u ve turizmi göklere uçuracak bir kazı yerine sahibiz. İstanbul'un, ilkel bir şovenizmle nedense reddedilen antik tarihinin önemli bir parçasını dünya kamuoyuna sergileyebiliriz. Ayasofya ile saray arasındaki ilişki görülür. Bronz çatı örtülü giriş holünün (Halke) temelleri ve heykelle süslü giriş holü algılanabilir. Magnaura Sarayı’nın bazı salonlarının temellerinin planları saptanabilir. Belki sarayın çekirdeği Dafne Sarayı'na ait bazı geç antik bölümler de belirlenir. Bu veriler arkeoloji dünyasında bir bomba etkisi yapacak kadar önemlidir. Öte yandan bir yandan Ayasofya'yı tamir edip, olağanüstü güzel resimlerini yaparken koca sarayı peynir gibi doğrayan iğrenç üniversiteyi yapan Gaspare Fossati'nin yapısının temelleri kaldırılmalıdır. Belki yapının bir köşesi Avrupalılar ve Osmanlı idarecileri için bir utanç belgesi olarak saklanabilir. Bu alan İstanbul 2010 için, dünya çapında bir arkeoloji ziyafetidir. İstanbullu idarecilerin Avrupa'ya yapmak istedikleri gösterinin ta kendisidir. Böyle bulgular İstanbul'un UNESCO listelerine girmesi ya da Avrupa kültür başkenti olması türünden prosedürlerin reklam ötesinde bir değeri olmadığını da gösteriyor. Sevinç M. Alpaslan Yener: “Parti kapatmaya karşıyım, demek zorunda kalmadığım için, aydın olmadığıma seviniyorum!” Kapanma Umut Güler: “Kapatma davasına AKP’nin verdiği tepkileri anlamak çok güç. Kendileri kapanma taraftarı değil miydi?” TARİHİ BİLMEYENLER İstanbul'un 1453'ten öncesine bilgi olarak aşina olmayanlar İstanbul'da bir şey korumak istemezler. Biz bütün Anadolu ve Balkanlar’ı fethettik. Fakat sadece İstanbul bir dünya kentidir. Çünkü Roma ve Bizans'ın başkenti Konstantinopolis'i de içermektedir. Pagan Yunan, Pagan Roma, Hıristiyan Roma, Ortodoks Bizans ve Müslüman Türk'ün kat kat zenginleştirdiği 2500 yıllık bir dünya kentinin sahibiyiz. 1900 yıl dışarı, 600 yıl içeri diyemeyiz. Ne var ki Türkler kendi tarihlerini de bilmiyorlar. Piyasada halkın okuyacağı, daha doğrusu okuduğu, bir Türk, Selçuk, Osmanlı, İslam, dünya, Bizans, Avrupa, Rus, İran tarihi bulmak olanaksızdır. Temel özelliğimiz tarihi bilgisizlik ve onun sonucu olan bilinçsizlik ve sahip çıkmamadır. Onun için İstanbul niye korunmuyor diye sızlanmayalım. Fatih Külliyesi, Konstantin'in mezarı ve Iiustinianos'un kilisesi üzerine kurulmuştur. Topkapı Sarayı Akropol'ün üzerindedir. 16.17. Yüzyıl sarayları, Sultanahmet külliyesi, Büyük Bizans Sarayı ve Hipodrom üzerine kurulmuştur. açık belgesidir. Fedakâr, imece ile çalışan akademisyenler olmasa, tarihi çevrenin korunması ile ilgili olarak laik, dinci, solcu ya da liberal bir politikacının yaptığı bir şeyden söz edilemez. Bizde kültür turizmin parçası sayılıyor, turizm kültürün bir parçası değil. Bozacılar Hamza Saykan: “Amerika ve Avrupa Birliği, AKP’ye arka çıkmış. Şıracının şahidi bozacı!” Sızma OLAĞANÜSTÜ BİR OLANAK Bütün bu olumsuz manzara içinde, birden, tesadüfi olarak, Osmanlı'nın üzerine ilk üniversiteyi ve sonra da bir hapishane yaptığı sarayın, anlatılması karışık bir süreç içinde, 17.000 m2'lik bir bölümü ortaya çıktı. Bu İstanbul'un tarihi kimliği ve 2010 yılındaki Avrupa Kültür Merkezi dönemi için olağanüstü bir olanaktır. Bir arkeolojik bombadır. Konstantin devrinden bu yana 1700 yıl önce başlamış Roma'nın ikinci büyük imparatorluk sarayının, şimdiye kadar söz konusu olmayan verilerle, Ayasofya'nın karşısındaki temizlenmiş kalıntıları var. İnsan gözlerine inanamıyor. Bu büyük alan Arkeoloji Müzesi kontrolünde kazılmış ve araştırmaya hazır. Şu anda İstanbul'un Roma ve Bizans tarihi bağlamında en önemli arkeoloji alanı burasıdır. Kanımca betonarme döşemeyi Bizans yapısı sanıp fotoğraf çeken gazetecilerin ve yapılanmayı eleştirenlerin sözlerinde kalanları yerinde incelememenin verdiği eksiklik var. Bu bir iletişim ve belki de şeffaflık noksanıdır. Necati Cebe: “Eski solcu yeni AKP’li Bakan Ertuğrul Günay, Türkiye’nin iyiye gitmesini istemeyenlerin çok önemli yerlere sızdığını söylerken kendi konumunu ne de güzel tanımlamış!” Millet Müberra Şimşek: “RTE’nin sığındığı millet, ananı da al git dediği millet mi yoksa sadaka kültürüne alıştırıldığı millet mi!” Kadın Doktorlar Cemiyeti Konferansı eynelmilel Kadın Doktorlar bilhassa kadınların doktorluk nokCemiyeti merkez heyeti azatai nazarından insaniyete yapacaklasından doktor Safiye Ali harı hizmetler mevzubahis olmaktadır. nım bu ay zarfında İtalya’da toplanaBen de cemiyetin merkez heyeti azacak olan umumi kongreye iştirak etsından bulunduğum için vaki olan mek üzere dün akşam Sardunya vadavet üzerine kongreye gipuruyla İtalya’ya müteveccihen lidiyorum. Kongrede daha manımızdan hareket etmiştir. ziyade çocuk ölümleri ile Doktor Safiye Ali hanım dün akmücadele çareleri de görüşam hareketinden evvel kendisiyşülecektir. İlk defa annelerle görüşen bir muharririmize den başlayıp hamile kakongre hakkında şu izahatı dınlara sıhhi ve ictimai vermiştir; (sosyal) surette ne gibi “ Beynelmilel Kadın yardım yapılabilir, Doktorlar Cemiyeti’nin sağlam çocuk yetiştiikinci kongresi bu sene rilmesi ne suretle teİtalya’nın Bolonya şehrinmin edilir, bu hususde akdedilecektir. Beyta kongrede fikirler nelmilel Kadın Doktorileri sürülecektir. lar Cemiyeti, gayri siyasi Emaneti Sıhhiye ve tıbbi bir cemiyettir. müdürü Neşet OsCemiyetin gayesi beynelman beyin izahatına milel kadın doktorlar göre memleketimizarasında bir samimiyet de çocuk ölümleri % tesisine çalışmak ve umu5060 derecesindedir. Doktor mi kongreler akdi ile kadın Memlekette ne gibi Safiye Ali doktorları ara sıra bir araçocuk hastalıkları hanım. ya toplamaktır. Kongrede gördüm, İsmet Paşa B BİLANÇO KORKUNÇ Sorunumuz bu çağları sorgulamak değil. Fakat 1951'de koruma yasası çıktıktan sonra olanları sorgulamamız gerekir. Ve bunun bilançosu korkunçtur. Anadolu Selçuk yapılarının durumu, çoğunlukla acıklıdır. Bir dünya başyapıtı Divriği Ulucamisi'nin adını ağzıma almaya korkuyorum. İstanbul'un ve önemli kentlerimizin konut dokusunu yok ettik. Belki de toplumun hâlâ sahip çıkmadığı şeylerin korunmasını istiyoruz. Bunun olanaksızlığı son yarım yüzyılda kanıtlan Bizans yapı kompleksinin güneydoğusundaki mekanın kuzey duvarında yer alan IX. yüzyıla tarihlenen fresk. hükümetinin ve Sıhhiye Vekili Refik beyin çocuk ölümlerine karşı açtığı mücadele ne vaziyettedir, Gazi’nin Türk kadınlığına bahşettiği hürriyetten ne suretle istifade ediliyor, kongrede bu konular üzerine izahat vereceğim gibi, anneler arasında çocuklarını iyi büyütmek için görülen tehlikelerden ve Türk kadınlarının ilme ve medeniyete karşı olan hizmetlerinden de bahsedeceğim. Memleketimizde stajyer olarak 810 kadın doktor bulunmaktadır. Bu hususta da kongreye izahat vereceğim. 4.5 sene evvel Londra’da toplanan kongrede Rusya murahhasları (delegeleri) da Rusya’dan 3000 kadın doktoru temsil ediyor ve ‘Türkiye’de kadın doktor kaç tanedir’ diye soruyorlardı. Muazzam bir fen şehri olduğu ve mevcut darülfünunu (üniversitesi) 1000 sene evvel tesis edildiği için Bolonya şehrinde toplanacak olan ikinci kongre 6 gün kadar devam edecek ve kongreye 24 hükümet iştirak edecektir.” 4 Nisan 1928 Çarşamba