23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 EVET/ HAYIR C Tayyip Bey’i Kutlamak! olaylar ve görüşler 21 MART 2008 CUMA Demokrasi ve Parti Kapatmak eçen cuma günü Yargıtay Başsavcısı, AKP’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne dava açtı. Yüzde 47 oy alarak iktidarda bulunan bir siyasal parti aleyhine belki de dünyada ilk kez böyle bir dava açılıyor. AKP’yi destekleyen kesimler koro halinde “Demokrasilerde siyasal partiler kapatılmaz” diye konuşmaya ve yazmaya başladılar. Kimisi “İktidardaki bir partiyi kapatmak demokratik hukuk devleti ile bağdaşmaz”, kimisi “Demokrasilerde cezayı sadece halk verir”, kimisi “Dava, demokrasiye aykırıdır. Demokrasilerde anayasa koyucunun üzerinde bir makam yoktur”, kimisi “Hukuk, demokrasi ve millet iradesi ayaklar altına alındı”, kimisi de “En iyi ve sağlam yol halkı kapatmak” dedi. Kim söylerse söylesin, unvanı ne olursa olsun tüm bunlar hukuka dayanmayan, duygusal ve tepkisel söylemlerdir. Demokrasilerde siyasal partiler kapatılamaz sözü doğru değildir. Ama, demokrasilerde siyasal partiler de ister iktidarda, ister muhalefette olsunlar demokrasinin temel ilkelerine aykırı hareket etmemelidir sözü doğrudur. Hele iktidarda olan bir siyasal parti, “demokrasi dışı amaçlarını gerçekleştirmek olanaklarına” daha çok sahip olduğu için demokrasinin evrensel ilkelerine ve anayasada yer alan cumhuriyetin temel niteliklerine titizlikle ve daha çok sadık olmak zorundadır. Öyleyse, demokrasilerde siyasal partilerin demokrasinin kurallarına ve ülkenin anayasasının temel ilkelerine ters düşmemesi gerekir. Öncelikle ve hele iktidardaysa, titizlikle temel ilkelere aykırı davranmama gayreti içinde olmaları gerekir. Bugün en ileri ülkelerin anayasaları, o ülkenin temel kuruluş ilkelerine, felsefesine aykırı hareket eden partilerin kapatılabileceğini belirleyen maddeler içermektedir. Bunun en güzel örneği Alman Anayasası’nın 21. maddesidir. Bu madde Almanya’da siyasi partilerin demokrasi için taşıdığı vazgeçilmez önemi hukuk devleti içinde savunurken, daha önceki AlmanVeimar Anayasası’nın “yanlış bir özgürlük anlayışıyla” demokrasiyi zarara sokan bir duruma yol açtığını kabul etmiştir. Özgürlük ve demokrasiyi kullanarak ik PENCERE İktidar Karşı İhtilali Gerçekleştiriyor... evrim ya da karşıdevrim ille de iktidara karşı yapılmaz... İktidardayken de gerçekleştirilebilir... AKP, iktidardayken bir İslamcı karşıdevrimi gerçekleştiriyor... Nasıl?.. ? AKP diyor ki: Ben hukuku, anayasayı, yargıyı tanımıyorum... Nedir bunun adı?.. Karşıdevrim darbesi... Bir demokraside üç erk olduğu söylenir: Yasama.. Yürütme.. Yargı.. İlk ikisini ele geçiren AKP iktidarı üçüncüyü tanımıyor... ? Kimse kimseyi aldatmasın... Karşıdevrimdir bunun adı... Karşı ihtilaldir... Kurulu hukuk düzenini değiştirmektir... AKP iktidarı devlet hukukunu tanımıyor... AKP iktidarı anayasayı tanımıyor... AKP iktidarı kanun tanımıyor... AKP iktidarı yargıyı tanımıyor... AKP iktidarı başsavcıyı tanımıyor... Diyor ki: Ben milli iradeyim, başka hiçbir kuvveti tanımıyorum... ? Türkiye Cumhuriyeti kurulurken temel özdeyiş neydi: “ Hâkimiyet (egemenlik) bilâ kaydü şart (kayıtsız şartsız) milletindir (ulusundur)...” Hâkimiyet (egemenlik) nedir?.. ‘Milli irade’ midir?.. Değildir... Ulusal egemenlik, devlet erkinin dinden ya da yabancı bir güçten değil, milletten kaynaklandığını ve bağımsızlığını belirtir... Milletle hükümet, hâkimiyetle milli irade, daha başka deyişle siyasal iktidar arasında eşitlik yoktur... Üst alt ilişkisi vardır... ? Bir siyasal iktidar kendisini ‘milli hâkimiyet’ (egemenlik) ile özdeş görmeye başladı mı ‘dikta rejimi tohumlanıyor’ demektir... Bir siyasal iktidar kendisini milli iradeyle eşdeğerli sayıyorsa ve hele ‘yasama yürütme yargı’ erklerinin kendi partisinde bütünleştiğini sanıyorsa, devlette demokrasinin kökü kazınıyor demektir... ? Ne var ki ülkemizde sözün ve diyaloğun çok partili rejim kapsamında ortadan kalktığı gözlemleniyor... AKP yüzde 46.5 oyla iktidara geçtikten sonra muhalefetle bütün köprüleri atarak ‘İslamcı karşı ihtilalin’ yatırımlarına yönelmiştir. Şimdi yargı erki harekete geçip de başsavcı yasalara göre iddianamesini mi hazırladı?.. Artık hukuka paydos... Yargıya dur.. Başsavcıya ölüm... ? Düş değil bu... Eski Meclis Başkanı Arınç ne dedi: “ Başsavcıya ölüm!..” İktidardaki AKP Atatürk’ün laik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı ihtilali gündemine oturttu.. Gerçek budur!.. OKTAY AKBAL G Dr. ALEV COŞKUN Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi a o çok akıllı? Ya bizler çok akılsızız!.. O dediğim AKP’li Başbakan Tayyip Bey!.. Kamuoyunu, basını, halkı, yandaşlarını, muhaliflerini, bu arada askeri sivili, herkesi kolaylıkla yönlendirmesini öyle ustaca öyle gerçekleştiriyor ki!. Elde değil, beğenmemek!.. “Her kadın üç çocuk doğurmalı. Benim dört tane var, bereketiyle geldi.” Haydi tartışmaya başlıyoruz... Olur mu hiç, milyonlar açlık sınırında iken; nüfus çokluğu daha derin yolsuzluklara yol açarken; işsiz güçsüz sayısı artarken; sen kalk kadınlar üç çocuk doğursun, nüfusumuz artsın de!.. Yazılar, konuşmalar, yergiler gırla... “Af etmek devlete düşmez. Af, katillerin kurbanlarına aittir.” Yine başlıyoruz, ne demek bu.. bir yakınını öldürmüşler, katil idama mahkum olmuş, ama devletin af etmesi olmaz diyor başkan.. “Af devlete değil, o katilin kurbanlarına düşer...” Bu demektir ki, o katile ceza vermek de devlete değil, kurbanın varislerine düşer.. bir çeşit kısasa kısas, şeriat yasalarındaki gibi!. Kolunu kesersin, bacağını koparırsın, öldürürsün, öcünü alırsın? Derken tutuyor; “Başörtüsü, türban bir simgedir” . Tıpkı CHP’nin altı oku, MHP’nin 9 ışığı gibi... Yine tartışmalar, karşı çıkmalar.. simge nedir, ne değildir; neyin simgesi? Demirel de “Şeriatın simgesidir’’’ diyor. O mu, bu mu?.. Haydi bir karmaşa daha... Bir de sınırötesi tartışması var.. Askeri kim gönderdi, kim emir verdi.. ABD mi, yoksa bizim asker mi.. niye tam temizlik yapamadı, ya da elinden geleni gerçekleştirdi! Askerle CHP, derken MHP kapıştı, kapıştırıldı! Tayyip Bey seyirci, hatta memnun, sevinçli.. oh, birbirlerine girdiler diye!.. Biz aptallar, Aziz Nesin’in dediği gibi yüzde altmışlar.. hayallerle, düşlerle, boş umutlarla kendini aldatanlar, uyuşturulduğumuzu bir türlü anlamıyoruz... Yoksulluk, açlık, hırsızlık, soygun, binlerce sorun bir yanda durup dururken, önde gelen politikacılar da, çocukları da türlü yollardan köşeleri dönerken! Milletvekillerinin tümü gazi sayılırken, maaşlarına yeni ekler, haklarına yeni haklar eklenirken, günden güne dışa, özellikle AB’ye bağlılıklar artarken!.. ??? Kutlamak gerekir, en başta Tayyip Bey’i, sonra da Tunaya’nın deyimiyle, ‘üçbeş kişilik ekibi’ni... Altı yıldır sürdürüyorlar bu oyunu; bizler de arada bir yazarak, konuşarak, söyleşerek bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Ama beceremiyoruz bir araya gelmeyi; bir güç olmayı!.. Şimdi Belediye seçimleri var. Ne olacak? Eskiden olanlar mı bir daha yinelenecek! AKP’nin bir adayına karşı dört beş soldansağdan aday çıkartacaklar, oylar parçalanacak, AKP’li aday yüzde yirmi beş oyla seçimi kazanacak!.. Geçmiş yıllarda olduğu gibi.. Sol partilerimiz bir araya gelmedikçe, seçimlere tek adayla girmedikçe, Tayyip Bey’ler bu güzel oyunlarını daha yıllar yılı sürdürürler... Not: Tayyip Bey amacına ulaştı! Ne demişti: “Demokrasi bizim için amaç değil araçtır..” Sonunda başardı, amacı Anayasa Mahkemesi’nde hesap vermeye çağrılmakmış.. O da oldu işte!.. Y Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın açtığı dava bu bağlamda hukuka ve demokrasiye içtenlikli bağlı olmanın açık bir göstergesidir. Yasaya tam uygun bir tavır olarak değerlendirilmelidir. tidara gelen Hitler’in sonunda demokrasi dışı diktatörlüğe gitmesi, yeni Alman Anayasasında özgürlük ve demokrasi ilkesinin sonsuz olamayacağının belirlenmesine neden olmuştur. Almanya’daki Hitler, İtalya’daki Mussolini örnekleri, demokrasinin korunması için “militan demokrasi” anlayışını yaratmıştır. rar vermiştir. RP’nin kapatılması kararında laiklik ilkesinin tahrip edilmesinin kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. Anayasa Mahkememiz laikliği şöyle tanımlıyor: “Laiklik; ortaçağ dogmatizmini yıkarak aklın öncülüğünün, bilimin aydınlığı ile gelişen özgürlük ve demokrasi anlayışının, uluslaşmanın, bağımsızlığın, ulusal egemenliğin ve insanlık idealinin temeli olan uygar yaşam biçimidir…” Anayasa Mahkemesi, laiklik ilkesi kapsamındaki parti kapatma davalarında çok titizdir. Siyasal partinin laiklik ilkesine aykırı odak haline gelmesi durumunda, “özgürlüğü yok etme özgürlüğünün” olamayacağı temel ilkesine dayanmaktadır. Bu konuda seçimle gelmiş parti kapatılamaz gibi söylemlerle “demokrasi havarisi” gibi “ahkâm” kesenlere Avusturya örneği hemen anımsatılmalıdır. Bilindiği gibi, geçen dönemde Avusturya’da Heider’in partisi seçimlerde en çok oyu almıştı. Hikmet Çetinkaya’nın pazar günkü yazısında ayrıntılarıyla belirttiği gibi Heider siyasal iktidara geliyordu. “Irkçı” olarak bilinen bu partinin iktidara ortak olmasını, Avrupa’daki diğer demokratik ülkeler istemediler. Hatta, eğer ırkçıHitler benzeri olan Heider hükümete gelirse “Avusturya’yı boykot edeceklerini” belirttiler. Sonunda Heider, hükümeti kurmaktan vazgeçti ve çekildi. Şimdi sormak gerekiyor: Avusturya’da seçim sonuçları demokratik değilmiydi? Heider’in iktidara gelmesini önleyici baskı yapmak demokratik miydi? Ama “seçim sonuçlarına saygı” bahanesiyle, ırkçı bir partinin, iktidara gelerek kadrolaşmasına ve demokratik düzeni tahrip etmesine izin verilmedi. UVVETLER AYRILIĞI İLKESİ Başbakan Erdoğan, AKP’ye karşı açılan bu davayı demokrasiye ve AKP’nin aldığı oya karşı bir hareket olarak göstermeye çalışıyor. Başbakan öncelikle kendi demokrasi kültürünü gözden geçirmelidir. Demokrasinin ne olduğunu iyice anlamalıdır. Danışmanlarını toplayıp kuvvetler ayrılığı ilkesinin ne anlama geldiğini iyice öğrenmelidir. Başbakan yürütme erkinin başıdır. Yargı kuvvetler ayrımının en önemli ve bağımsız erkidir. Bağımsız yargı Türk milleti adına karar verir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı anayasanın ve yasaların kendisine verdiği görevleri yapmakla yükümlüdür. Türkiye’de sağlıklı bir demokrasinin işlemesi için Yargıtay Başsavcısı’na siyasal partilerin eylemlerini ve söylemlerini izleme görevi verilmiştir. Aslında bu nedenle Cumhuriyet Başsavcısı 17 Ocak 2008’de, konu üzerinde düşüncelerini açıklamış ve uyarısını yapmıştı. Şöyle ki: “Cumhuriyet’in temel ilkelerini, 85 yıllık kazanımlarını yok saymak, özgürlüğü; çağdaşlaşma yerine dini esaslar çerçevesinde ele alarak etnik gruplara, mezheplere, ırkçılara haklar vermek olarak görmenin ve tartışmanın ülkeye yarar getirmeyeceği, halkı önce bilinçlendirmeye, ayrıştırmaya sonra da çatışmaya götüreceği açıktır..” Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın açtığı dava bu bağlamda hukuka ve demokrasiye içtenlikli bağlı olmanın açık bir göstergesidir. Yasaya tam uygun bir tavır olarak değerlendirilmelidir. Tüm Türk aydınları ve Türk ulusu bilmelidir ki, demokratik sistemi yıkmak isteyen ve demokrasi düşmanlarıyla mücadele etmeyi beceremeyen bir demokrasi ayakta duramaz. (1) Karl Loewenstein, Militan Demokrasi ve Temel Haklar (1938), aktaran, Vural Savaş, AKP Çoktan Kapatılmalıydı, Bilgi 2008, S. 31 (2) Bu konuda Bkz. : Yusuf Şevki Hakyemez, Militan Demokrasi Anlayışı, (Doktora Tezi), Seçkin Yayınevi 2000. D MİLİTAN DEMOKRASİ Militan demokrasi kavramı aslında Batı Avrupa’da totoliter akımların yıkıcı etkilerinin kendini hissettirdiği yıllarda siyasal bilimciler tarafından ortaya atılmıştır. (1) Çünkü faşizme karşı korunabilmek için ancak “militan demokrasi” anlayışıyla ve demokrasinin temel ilkeleri kesinkes korunarak karşı durulabilir. Çünkü demokrasilerde, “özgürlüğü yok etme özgürlüğü” olamaz. (2) Uluslararası alanda da bu önemli yaklaşım özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde kesin olarak benimsenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 17. maddesinde “düşünce ve örgütlenme özgürlüğü” konularında önemli sınırlamalar getirilmekte ve bu madde “özgürlüğü yok etme özgürlüğünün” olamayacağını belirtmektedir. Konuyla ilgili Alman Yüksek Mahkemesi, Alman Anayasası’nın Alman hükümetini, sadece vatandaşları kişisel olarak korumakla değil, ayni zamanda Alman ulusunu bir bütün olarak tutmakla yükümlü olduğuna karar vermiştir. Klasik demokrasinin önemli teorisyenlerinden Henry B. Mayo, Demokratik Teoriye Giriş adlı eserinde “demokrasinin korunması için siyasi parti çalışmalarının anayasal sınırı aşmaması gerektiğini” açıkça belirtir. Oysa AKP, anayasanın temel ilkelerini zorlamakta, laiklik ilkesini tahrip edici odak oluşturmaktadır. Anayasa Mahkememiz artık süreklilik (istikrar) kazanmış, çeşitli kararlarında laiklik ilkesini tanımlamış ve bu ilkenin demokrasinin vazgeçilmez unsuru olduğuna ka K Yönetim Açmazındaki Türkiye!.. uzey Irak’ta “bölücü/ayrılıkçı terör örgütü”ne sağlanmış olan hareket serbestisini politik yöntemlerle engelleme olanağı bulamayan hükümet, sonunda geç de olsa bunu askeri yöntemlerle gerçekleştirme yoluna gitti!.. Bir anlamda, politik başarısızlığını askeri seçenekle yok etme arayışına girişti!.. ABD, işgal altında tuttuğu bölgeden Türkiye’ye yönelik saldırıları önleyemediği nedenle, zaten harekâta karşı çıkabilecek bir politik konumda değildi. Sonunda; bölgesel güç olma özelliği yanında, sınırlı küresel ortamda ve her koşulda etkin harekât yeteneğine sahip TSK, icra ettiği sınır ötesi harekâtla, bölgede ve bölge dışında siyasiaskeri gelişmelere yeni boyutlar katan büyük bir başarı elde etti!.. TSK bu harekâtla sınırlar ötesinden kaynaklanan bir tehdidi etkisiz kıldığı gibi, “uluslararası hukuk”un da gereklerini yerine getirdi. Harekât bu yönüyle de dikkate değerdi!.. OLİTİKASKERİ GELİŞMELER Harekâtın, ABD ile bir mutabakat içinde gerçekleştirilmiş olması doğaldı. Planlama aşamasında, özellikle “süre”, “ilerleme sınırı” ve “kullanılacak güç” kapsamında anlaşma yapılması olağandı!.. Çünkü Irak toprakları ABD’nin işgali altındaydı. ABD ile bir anlaşma olmaksızın, bu toprakların ve hava sahasının TSK tarafından kullanılması, uluslararası ilişkiler ve de müttefikler arası işbirliği kapsamında reel politiğe aykırıydı!.. Ancak sonradan hükümet tarafından açıklığa kavuşturulması gereken bazı noktalar ortaya çıktı: Harekât sırasında Türk hükümetinin Irak’la temas için görevlen K O. Doğu SİLÂHÇIOĞLU Irak’ta çıkmaza saplanan, Afganistan’da sonuç alamayan, İran’la gerginlik yaşayan ABD’nin Türkiye’den yeni beklentileri olduğu ortaya çıkmıştır. Hükümet ise bugün, siyasal rejimin dinsel yaklaşımlarla şekillendirilmesi yolunda anayasa değişikliğiyle bağlantılı uygulamaları kalıcı kılma çabasındadır. İktidar, “bölücü/ayrılıkçı hareket” karşısında, ardında ABD’nin yer aldığı yeni askeri ve siyasi açılımları gündeme getirme arayışındadır!.. dirdiği kişiler, neden ABD ile sağlanmış mutabakata uymayan beyanlarda bulunmuşlardı?.. ABD Başkanı ve ABD Savunma Bakanı, harekât hakkında temel bilgilere sahip oldukları halde, neden sanki bundan habersizlermiş gibi davranmış, “Türk siyasal yönetimi”ni küçük düşüren ifadeler kullanmışlardı?.. Türk hükümeti yetkilileri, ABD Başkanı ve ABD Savunma Bakanı’nın beyanları karşısında neden tavır almamış, ABD’nin politik bir çıkışla güç gösterisi sergilemesine ve bir yerde hükümeti küçük düşürmesine tepkisiz kalmışlardı?.. Kamuoyu haklı gerekçelerle bu sorulara yanıt aradı. “Bölücü/ayrılıkçı hareket”le mücadelede bugün, “Askeri yöntemlerle sorun çözülmez” şeklinde özetlenebilecek tutarsız bazı düşünceler ileri sürülmektedir. Halbuki “bölücü/ayrılıkçı hareket”le mücadelede ilk koşul, “örgüt” ün silahlı eylem gücünün yok edilmesidir. Bu ise teröristlerin etkisiz kılınması demektir ve de ancak askeri yöntemlerle gerçekleşebilir!.. ÜRKAMERİKAN İLİŞKİLERI Mücadelede sosyal ve ekonomik önlemler de etkili olmakla birlikte, askeri önlemlerin sürdürülmediği bir ortamda, örgütün silahlı eylem gücü giderek kalıcı hale gelir ve bu tehdit diğer alanlarda adım atmayı güçleştirir!.. ABD’nin son sınır ötesi harekâta karşı çıkmayışı, onun Irak politikasında bazı değişiklikler olabileceğinin işaretlerini vermiştir. Son gelişmeler bunu teyit eder niteliktedir. Ancak bölgede “Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında bir “Kürt devleti” kurulmasına yönelik planlarda bir değişiklik olmamıştır. Güneydoğu Anadolu ile Kuzey Irak’ı Kürtİslam düzleminde bütünleştirme arayışları son bulmamıştır!.. ABD’nin Türkiye’yi “Kuzey Iraklı Kürt gruplar”la ve hatta “bölücü/ayrılıkçı terör örgütü” ile ilişkiye yönlendirmesi; bu amaçla telkinlerde bulunması, bu planın hâlâ geçerli olduğunu kanıtlamaktadır. ABD şimdilik, Türk tarafında “anlayış” oluşturma aşamasındadır. AnkaraWashingtonBağdatErbil ekseninde sonuca ulaşma çabasındadır!.. ABD’nin bugün “bölücü/ayrılıkçı terör örgütü” ile mücadelede Türkiye’ye karşı sergilediği politik tavır, Türkiye’de tümüyle kendi çıkarlarını gözeten bir siyasal yönetimin işbaşında kalmasını temine yöneliktir. Amaç; Türkiye’de siyasal iktidarın konumunu güçlendirmek ve ABD istekleri açısından daha uygun koşullar yaratacak bir siyasal zemin geliştirmektir!.. Bölücü/ayrılıkçı hareket konusunda, ABD’nin ve “bölücü/ayrılıkçı terör örgütü”nün talepleri arasında büyük benzerlikler olduğu ve hatta bu taleplerin bir yerde örtüştüğü ortaya çıkmıştır!.. Türkiye’de, “bölücü/ayrılıkçı hareket”i silahlı mücadele boyutundan “siyasal zemin”e çekmek isteyen ABD’nin, sorunun çözümünde kendi ulusal çıkarlarını göz önünde tutan bir yaklaşım sergilemesi çok doğaldır. Burada doğal olmayan; siyasal iktidarın Türkiye’nin çıkarlarını korumak yerine, ABD ile işbirliğine daha yakın durmasıdır. ABD Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı arasında, 2007 Kasım’ında Washington’da varılan mutabakatın içeriği bilinmediğinden bu konuda bir belirsizlik yaşanmaktadır. Gelişmelerin Türkiye’nin çıkarlarına uygun yönde olmadığı kanısı giderek güç kazanmaktadır!.. Konuya ilişkin, görevde ya da emekli olmuş ABD askerlerinin kullandıkları ifadelerin ardında ABD’nin bulunmadığını varsaymak mantıkla bağdaşmamaktadır. Doğaldır ki, ABD resmi makamları bu beyanları onaylamayacaklardır!.. Ve de onaylamamışlardır. Ama sonuçta ABD’nin istediği bir tartışma ortamı yaratılmıştır. ABD yetkilileri, her ne kadar bu tür beyanlara karşı olduklarını ileri sürseler de bu bir politik davranıştır. ABD yarar umduğu bir tartışmayı her zaman siyasal yönetimin dışındaki kişi ya da kuruluşlara başlatır. P T CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle