23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı AKP’nin anayasa değişikliğiyle yargı yolunu tıkama girişimi yeni bir davayı gündeme getirebilir 21 MART 2008 CUMA GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Bir Öncü Bir Artçı argıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya AKP’nin kapatılmasını isterken meğer bu partinin ve başındakilerin laik devletten şeriat rejimine dönme eğilimini irdeleyip kanıtlamıyormuş. Parti genel başkanı ile sonradan AKP’li olan papağanlarının açıklamalarına bakılırsa kapatma davası; hükümetin bambaşka kimi olayların üzerine gitmesinden kaynaklanıyormuş. RTE, kapalı grupta şöyle buyuruyor: “Çetelerin, mafyanın ve karanlık ilişkilerin üzerine gittik. Ergenekon, bunun en önemli gelişmelerinden birisidir… Ergenekon’u çökerttik, bundan rahatsız olan mı var?” Kapatma istemini çetelerin ve son olarak Ergenekon’un çökertilmesine bağlıyor. Ne irtica, ne gericiliğe özlem, ne laikliğin altını oyan uygulamalar… dilinde, aklında… yok, yok, yok! Demek istediğini özetlersek: Zemzem suyuyla yıkanmış tertemiz bir parti AKP ve Ergenekon’u çökerten, başarıdan başarıya koşan iktidar partisini siyaset dışı bırakmayı isteyenlerin elinde oyuncak bir başsavcı! ??? Boynuz kulağı geçer diye bir deyiş vardır; sonradan sağcı ve dinci partinin hararetli taraftarı olan, öncü liderin artçı neferi rolünü oynamaya başlayan Ertuğrul Günay, müthiş bir mantık sergileyerek, RTE’nin sözlerini açtı. İktidar merdivenini hızla tırmanan Günay, içinde bulunduğumuz ortamda kişiliğinden, kimliğinden ikbal uğruna ödünler vererek amaca varmak isteyenlerin tipik bir örneği. AKP milletvekilliği, AKP hükümetinde bakanlık ve şimdi de AKP’ye hizmet. Yalçın Doğan yazısında ibret verici yükselişine değindiği Günay’a, “Sen eskiden CHP’ye mi sızdın, yoksa şimdi AKP’ye mi sızdın?” diye soruyor. Sızmak mı yoksa; yoksa… bugünkü haline, konuşmasına bakılırsa Ertuğrul Günay, CHP’de genel sekreter olduğu tarihlerde o günlerin muhafazakârlarının gönderdiği Truva Atı mıydı? ??? İşte bu Ertuğrul Günay, RTE grupta kapatma davasını Ergenekon’a bağlarken, dışarıda medyaya aynı koşutta açıklamalar yapıyor, patronunun üstü kapalı irdelemelerini açıklıyordu. Günay’a göre, asıl önemli olan “bu iddianameyle önemli tartışmaların önünün kesilmiş olmasıydı” ve “bundan kastını” şöyle açıklıyordu: “Ergenekon soruşturması”. Kamuoyunun gözünden kaçan da şuydu: “Olaylar öyle gelişti ve geliştirildi ki Sayın Başsavcı da yönlendirildi, dava açmak konusunda zorlandı” diyor Günay. Bir parti (AKP), bir genel başkan (RTE), sonradan partili olan, soldan sağa dönen bir siyasetçi (Günay), hem hukuk devletini, anayasayı savunduklarını söyleyecekler, hem de anayasal bir kurum olan Yargıtay’ın anayasadan güç ve görev alan başsavcısını gizli kapaklı işlerin içindeymiş izlenimi veren açıklamalarla suçlayacaklar. Üstelik bu davranışlarında laikliğe karşı işlenen suçları boşa çıkaracak kanıtlar kullanacakları yerde hiçbir dayanağı olmayan, sadece başsavcılığa kuşkuyla bakılmasını öngören Ergenekon gibi bir öğeyi piyasaya sürecekler! RTE ve emrindeki soldan sağa dönen Günay, partiyi savunalım, kapatma istemini boşa çıkaralım derken iftirayı sanat haline getiriyorlar. ??? Bu arada AKP harıl harıl Anayasa Mahkemesi’nin önüne geçip kapatmaktan nasıl kurtulacağını araştırıyor. Söylentilere göre parti kapatma istemini TBMM’nin iznine bağlayacaklar(mış). Bu, Meclis çoğunluğunu elinde tutan AKP’ye parti kapatmayı bir tehdit öğesi olarak teslim etmek demektir. Her nedense AKP ve AKP’yi çukurdan çıkarmakta kendini görevli sayan MHP; parti kapatma olaylarını zorlaştıracak anayasa değişikliğinin AKP olayına uygulanıp uygulanmayacağından söz etmiyor. Neden söz etsinler ki?.. Biri (AKP) can derdinde, öteki (MHP) oy için din tarlasından nemalanma peşinde. Davadan kurtulmak zor İlhan TAŞCI ANKARA AKP’nin kapatma davasından kurtulmaya yönelik anayasa değişikliğini yaşama geçirmesi, yeni ek bir kapatma davasını gündeme getirebilecek. Yargı yolunu tıkamaya yönelik girişimler hukuk devleti ilkesiyle çelişirken anayasa uyarınca partilerin hukuk devleti ilkesine aykırı eylemleri de temelli kapatma nedeni sayılıyor. AKP’nin, partinin temelli kapatılması istemiyle açılan davadan kurtulabilmek için giriştiği arayış partiyi ek iddianame ile karşı karşıya bırakabilecek. Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, değişiklik girişiminin hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu ve bu aykırılığın da ayrıca bir kapatma nedeni sayılabileceğini vurguladı. Kanadoğlu, “Davalının kendisini yargılayacak oluşumu değiştirmesi, uygulanacak hukuk düzenini kendi çıkarına göre yeniden belirlemesi hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Partinin çabası gayri meşru bir harekettir” dedi. Prof. Dr. Ülkü Azrak da AKP’nin girişiminin temelli kapatma istemli iddianameye eklenebileceğini vurguladı. Azrak, ek iddianame için yasal değişikliğe ilişkin tasarının hazırlanmasının yeterli olacağını söylerken “Hukuk devleti ilkesini açıkça çiğniyorlar. Başsavcı’nın yerinde olsam ek bir iddianame hazırlar, bunu işin içine katarım. Olası değişiklikteki amaç partiyi kurtarmak” değerlendirmesini yaptı. AKP kapatma davasından kurtulabilmek için birçok seçenek üzerinde duruyor. Bunlardan birisi Yargıtay Başsavcısı’nın parti kapatma yetkisini elinden almak. AKP’nin sayısal çoğunlukla böylesi bir düzenlemeyi yapması, partiyi kapatmadan kurtarmaya yetmeyecek. Çünkü Yargıtay Başsavcısı AKP hakkındaki iddianamesini tamamlayarak mahkemeye sunduğundan yapılacak olası değişiklikler, yapılmış işlemi etkilemeyecek. Anayasa Mahkemesi’nin iptal ve siyasi parti kapatma davalarında kararı 7 üyenin oyu yerine 11 kişilik heyetin oybirliği ya da 8’inin oyuyla alması da AKP’nin tartıştığı konular arasında bulunuyor. AKP’nin tartıştığı değişiklikler yaşama geçinceye kadar mevcut mevzuat uygulanacak ve bunlar hiçbir şekilde yapılmış işlemleri etkilemeyecek. Dava sürerken yapılacak yasal değişikliklerin yürürlüğe girmesi halinde kapatma davası da bundan etkilenecek. UKUK DEVLETİ İLKESİNE AYKIRI AKP’nin yargı yolunu “tıkamaya” yönelik yasal ve anayasal değişiklikleri yapması durumunda ana muhalefetin, değişikliklerin anayasanın 2. maddesinde düzenlenen ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek nitelikler arasında sayılan “hukuk devleti ilkesine” aykırılığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne dava açması gündeme gelecek. Anayasanın 138. maddesi “görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisi’nde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz” hükmünü içeriyor. Anayasa hükmündeki görüşme dahi yapılamayacağı hükmüne karşın AKP’nin kendisini kurtarabilmek için görülmeye başlanan davaya ilişkin yasa ve anayasa değişikliğine gitmesi, anayasaya aykırılık oluşturuyor. AKP’nin bunu yaşama geçirmesi yönündeki adım üzerine Yargıtay Başsavcılığı ek bir iddianame düzenleyebilecek. Ek iddianamede, yalnızca laikliğe aykırılık değil, hukuk devleti ilkesine aykırılık da kapatma nedeni olarak sayılabilecek. Anayasanın 68. maddesiyle siyasi partilerin eylemlerinin “hukuk devleti ilkelerine” aykırı olamayacağı belirtilirken 69. maddede ise buna uymamanın yaptırımı “temelli kapatma” olarak belirleniyor. Y AKP 22 Temmuz’u Taşıyamadı, Taşıyamıyor... apatma davasının ilk gününde AKP’nin yakın geçmişteki icraatı için şu deyimsel tanımı yapmıştık: Mazlum saldırgan! İnsan ya da kurum hem mazlum hem saldırgan olur mu? AKP ise olur... 3 gündür devam etmekte olan AKP kökenli dava yorumları ilk günkü tanımın üstüne her şeyi dikti, devam ediyor. AKP’lilerin ve AKP’cilerin tutumu bu bağlamda ikiye ayrılıyor: 1 Bize nasıl kıyarsınız? 2 Bunu yaptığınıza pişman olacaksınız! Birinci şıkkın dayanakları şunlar: Yüzde 47 oy alan bir partiye bu yapılmaz. AB’ye tam üyelik yolunda ilerleyen parti nasıl olur da gerici damgası yer? Bizim dincilikle hiçbir ilgimiz yok. Bu bağlantıyı kuramazsınız. Devamında uzayıp gidiyor... İkinci şıkta ise konuşmanın biçimi, içeriği değişiyor: Siz haaa... Bunu bize yaptığınıza pişman olacaksınız. Başsavcı da bir gün ölecek... (Sanki kendileri ölmeyecek.) Asıl bu davayı açanlar yargılanmalı, rezil edilmeli... Her iki şıkkın başlıca zemini de “milli irade”... O sadece kendilerinde var! ??? AKP’nin özellikle türban tartışmasını başlattığı dönemden itibaren altını çizdiğimiz bir başka gerçek şuydu: Gidiş toplumu bölüyor... Türkiye, üniter bir devlet olarak toprak bütünlüğüne laf ettirmeyecek kadar güçlü refleksleri olan bir ülke... Ancak, AKP’nin başlattığı hemen her tartışmanın başlıca sonucu şu oluyor: Toplumun bölünmesi... Bunun stratejik, planlı bir AKP politikası olduğunu düşünüyoruz. Toplum bölündükçe, AKP’nin önünde durabilecek güç kalmıyor! Bunun devamında ne olur? O AKP’lilerin sorunu değil... Türban konusunda üniversiteler bölündü... Üniversitelerde fakülteler bölündü... Fakültelerde ana bilim dalları bölündü... Ana bilim dallarında öğretim üyeleri bölündü... AKP hâlâ, bu tabloya bakıp şunu söylüyor: Toplumsal uzlaşma tamam, kurumlar gölge etmesin! Bunun üzerine gelen dava tartışması toplumu nasıl etkiliyor? Militan kesimler dışında toplumun önemli bir dilimi, “Bu AKP de devletle çok kavga ediyor. Her konuda devlet haksız, bunlar mı haklı?” diye düşünmeye başladı. ??? Bir soru: Anayasa ve türban tartışmaları olmasaydı AKP hakkında dava açılır mıydı? Bize göre açılmayacaktı... Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın ilk anayasa tartışmasının yapıldığı dönemde 19 Eylül günü, türban tartışmasının kıvılcımlandığı ve MHP’nin de çakmağı çaktığı dönemde 17 Ocak günü yaptığı iki açıklama, iki ciddi uyarıydı. 17 Ocak açıklamasını Cumhuriyet’te şöyle duyurmuştuk: “Yargıdan AKP’ye kapatma uyarısı!” Bu durumu göze alarak türban tartışmasını derinleştiren AKP, 22 Temmuz’u taşıyamamıştır. İkinci kez tek başına iktidara ulaşmanın kendisine her şeyi yapma hakkı tanıdığını düşünmüştür. Davanın açılması bile AKP’nin karizmasını çizmiştir. Son kararı Anayasa Mahkemesi verecek. Öyle sanıyoruz ki, yüce mahkeme önce DTP davasını karara bağlayacak, sonra da AKP davasını... Bütün dileğimiz her şeyin siyaset ve hukuk mecrasında ilerlemesi. Bunun için özellikle siyasette, süreci yönetecek, toplumu kucaklayacak bir “ustalık” gerekiyor. O usta var mı? K H Baykal, hukukçuları hedef alan açıklamaları kınadı, ‘Sorun takıyyeci siyasetçilerde’ dedi ‘Hukuk oya göre işlemez’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, AKP yöneticilerinin kapatma davasından sonra hukukçuları hedef alan açıklamalar yapmasını kınarken; “Sorun hukuk değil, takıyyeci siyasetçi sorunu. Bu kriz, dinle siyaseti ayrı kılmayı hedef alan temel anlayışın Türkiye’yi yönetenler tarafından sindirilmemiş olmasından kaynaklanan bir krizdir” dedi. Baykal, ayrıca “Siyaset sübap, hukuk sübap. Siyaset işlemeyince hukuk var, hukuk işlemeyince ne var? Teslim alacağız, diyor bazıları. Tavsiye etmeyiz” uyarısında bulundu. Baykal, grup toplantısında yaptığı konuşmada Türkiye’nin gündeminde sosyal güvenlik, terör ve ekonomik sorunların olması gerektiğini, ancak gündemin çok hızlı aktığını, bunları yeterince konuşamadıklarını vurguladı. “Halktan önemli bir destek almış bir partinin kapatılması talebini haklı kılacak gerekçelerle yetkili başsavcı tarafından dava açılmış olmasını demokrasinin tökezlemesi” olarak nitelendiren Baykal, “Bir parti kapatılmasının, siyasi hak yasağının ne demek olduğunu bilen insanlarız. Üstelik CHP’nin kapatılması için ne bir iddianame, ne bir yargı süreci, ne de makul herhangi bir gerekçe yoktu. 5 kişinin takdirleriyle partimiz kapatıldı” dedi. İddianamenin “hukukun kuralları ile siyasetin ortaya koyduğu sonucun birbiriyle çatışır durumda olduğunu” gösterdiğini kaydeden Baykal, şunları söyledi: “Bu çelişki hukukla milli irade çelişkisi değildir, kimse çarpıtmasın. Ülkeyi yöneten kadronun siyasi uygulamalarıyla, anayasanın, hukukun talepleri arasında bir çelişki ortaya çıkmıştır. Bir başsavcının kişisel kaprisi ile bir demokrasi sorunu yaratması mümkün olur mu? Keşke öyle olsa, hep beraber o CHP lideri Deniz Baykal, grup toplantısında yaptığı konuşmada Türkiye’nin gündeminde sosyal güvenlik, terör ve ekonomik sorunların olması gerektiğini ancak bunları konuşamadıklarını söyledi. AKP’nin “Hukuku kendimize göre yaparız” tavrını eleştiren Baykal, “Siyasetçinin zaaflarını kapatacak bir anayasa ya da yasa mümkün değildir” diye konuştu. (Fotoğraf: AA) zaman o savcının hakkından gelmenin yolunu buluruz, demokrasi sorunu olmaz. 4. kez bu olayla karşı karşıyayız. Bir tarafında anayasamızın talepleri var, öbür tarafında bir partinin zihniyeti, faaliyetleri var, bu ikisi çatışıyor birbiriyle. ‘Madem bir çatışma var, ülkeyi korumanın yolu hukuku o siyasi kadroya uydurmaktır’ diye çözüm arıyor bazı çevreler... Olayı siyasi polemik düzeyinde meydan okuma, şantaj yapma, haddini bildirme, gerekirse ölümle tehdit etme söylemiyle geçiştirmeye çalışıyorlar. Pek çok kişi ‘demokrasi’ diye diye bu temeli tahrip ediyor farkında değiller.” Baykal, “Yüzde 46.5’i alınca laf söz dinlemez hale, her şeyi dayatmayla götürürüm duygusu içine girdiler. Bu noktada hukuk harekete geçme gereğini duymuştur. Siyaset görevini yaptı işlemedi, eğer hukukun görevini yapmasını engellersek sanmayın ki sorun çözülmüş olacak. Siyaset sübap, hukuk sübap. Siyaset işlemeyince hukuk var, hukuk işlemeyince ne var? Teslimiyet var. Tutsak alacağız, diyor bazıları. Tavsiye etmeyiz” uyarısında bulundu. Baykal, “Hukuku kendimize göre yaparız” yaklaşımını da eleştirirken “Siyasetçinin zaaflarını kapatacak bir anayasa ya da yasa mümkün değildir. Hukuku işlemez hale getirerek, kendinize göre hukuk imal ederek ülkeyi rahata kavuşturamazsınız” dedi. “Yüzde 46 oy almış bir parti kapatılır mı?” yaklaşımına da tepki gösteren CHP lideri, “Hukuk oy düzeyine göre işler ya da işlemez diye bir ayrım mı yapacağız? Zengin katile, güçlü olana hukuk işlemeyecek mi?” diye sordu. DTP İLE YANIT VERDİ Baykal, DTP’nin kapatılması istemiyle açılan davaya yönelik olarak, Erdoğan’ın, “Yargıya intikal etmiş bir konuda konuşmak yanlış olur’’, TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın, “Türkiye bir hukuk devletidir. Herkes hukuka güvensin”, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, “Siyasilerin, kendilerini, davranış biçimlerini kontrol etmelerinin yararı vardır”, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in de, “Hizmet için seçilenler, kavga, gerginlik çıkması için olaylara adeta çanak tutuyorlar. Partinin kapatılmasını en çok siyasiler istiyor. Yoksa bu kadar ahmakça politika gütmezlerdi” açıklamalarında bulunduğunu anımsatarak Erdoğan’ın şimdi yargıya hakaret ettiği söyledi. Baykal, “DTP’lilerin kendilerini, davranış biçimlerini denetlemelerinde yarar var da AKP yönetiminin, kendisini, davranış biçimini denetlemesinde yarar yok mu? Hukuk, oy düzeyine göre işler ya da işlemez diye ayırım mı yapacağız. AKP’ye çevirerek okuyalım: ‘Hizmet için seçilenler, kavga, gerginlik çıkması için olaylara adeta çanak tutuyorlar’ Yanlış mı? AKP için düşünün ‘Partinin kapatılmasını en çok siyasiler istiyor’ diyor. ‘Yüzde 50,70 oy alırız, bereket ekiyoruz tarlamıza’ diyenler... Samimi olmamız lazım” dedi. Baykal, sözlerini “Meclis Başkanı, 23 Nisan’da çocuklara ne söyleyeceğim, diyor. ‘Bu memlekette hukuk işler’ diyeceksin. DTP için, ‘Türkiye hukuk devletidir, herkes müsterih olsun’ diyorsun. AKP’ye dava açılınca niye Türkiye müsterih olmayacak” sürdürdü. Türkiye’nin eski AİHM avukatı Çağlar, AKP’nin antilaik söyleminin davaya neden olduğunu söyledi ‘Davanın açılması zorunlu’ Haber Merkezi Türkiye’nin AİHM eski avukatlarından Prof. Bakır Çağlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın AKP’nin antilaik söylemleri dolayısıyla kapatma davası açmasının “hukuken zorunlu” olduğunu söyledi. Çağlar, “siyasi partilerin demokratik toplum düzenine aykırı oldukları sürece kapatılabilecekleri” görüşünü dile getirdi. Çağlar, iddianamenin hukuksal kurgusunun da tutarlı olduğunu belirtti. İngiliz yayın kuruluşu BBC’ye konuşan Türkiye’nin AİHM eski avukatlarından Çağlar, AİHM’nin parti kapatma davalarında “her ülkenin kendine özgü koşullarını dikkate aldığını” belirterek, Türkiye’deki parti kapatma davalarıyla Avrupa’daki kapatma davalarının ortak yönleri bulunduğuna dikkat çekti. Çağlar, Türkiye’deki parti kapatma davalarıyla Avrupa’daki parti kapatma davalarının ortak noktasının “demokratik toplum düzeninin korunması” olduğunu belirten Prof. Bakır Çağlar, “Türkiye’nin AİHM kararlarında dikkate alınan, öne çıkan kendine özgü durumu ‘laiklik ilkesi’dir” dedi. “Hepsinin bir ortak noktası var; demokratik toplum düzeninin korunması” dedi. Türkiye’nin AİHM kararlarında dikkate alınan, öne çıkan kendine özgü durumunun “laiklik ilkesi” olduğunu ifade eden Çağlar, “AİHM’nin Türkiye ile ilgili aldığı kararlarında da söylediği; ‘Siyasi partinin eylemleri, demokratik toplum düzeni için açık ve mevcut bir tehlike oluşturursa o zaman bu parti yasaklanabilir.’ Basit gerekçe bu” diye konuştu. AİHM’nin öznel kriterlerinin yerellik sağladığı eleştirilerinin anımsatılması üzerine Çağlar, bu görüşe katılmadığını, çünkü AİHM’nin misyonunun “Avrupa’nın anayasal hukukunu oluşturmak” olduğunu söyledi. VRUPA STANDARTLARINDA Çağlar, bu misyon dışında ülkele A re “sınırlı bir takdir hakkı” tanındığına dikkat çekerek AİHM’nin türban davasında Danıştay’ın ve Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını dikkate aldığını anımsattı. AKP’nin parti kapatmayı zorlaştırıcı düzenlemeyle “parti kapatmalarda Avrupa standartlarını yakalamak istediği” yönündeki görüşe katılmadığını belirten Prof. Çağlar, “Şu anda zaten Avrupa standartları çerçevesi içinde mahkeme değerlendirmelerini yaptı ve Avrupa standartlarına uygun buldu. Onun için yeni bir düzenlemenin yakınlaştırması söz konusu değil. Zaten uygulamanın sözleşmeye uygun olduğu sonucuna vardı” dedi. Çağlar, Anayasa Mahkemesi’nin yapısıyla oynamanın yüksek mahkemenin görevini “kısıtlama” anlamına geleceğini söyledi. ankcum?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle