23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Rus gazetesi, Putin ve Medvedev’e suikastın son anda önlendiği iddiasını sürdürüyor C dış haberler PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU 21 MART 2008 CUMA Putin’e suikast tartışması Deniz BERKTAY KİEV Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) Başkanı Nikolay Patruşev’in yalanlamasına karşın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve halefine yönelik suikast girişimi haberi hâlâ tartışılıyor. Patruşev, Rus gazetesi Tvoy Den’de yayımlanan, 2 Mart devlet başkanlığı seçimlerinden hemen sonra Putin ve önümüzdeki ay ondan koltuğu devralacak olan Dimitri Medvedev’e yönelik Parti Kapatmak ve Demokrasi etkisi olmamıştı! Kapatılan her parti başka bir adla daha da büyüyerek yer almıştı siyaset sahnemizde. Fakat öte yandan eğer gerçekten bir hukuk devletinde yaşıyorsak yürürlükteki hukuka da saygı göstermek gerekiyordu, çünkü hukuksuz bir demokrasi düşünülemiyordu, düşünülemezdi. Eğer bir ülkede hukuk öyle gerektiriyorsa siyasal partiler hakkında soruşturmalar da açılabilir, kapatma kararları da alınabilirdi. Bu istenmiyorsa o zaman, o ülkenin temel yasası olan anayasanın bu yaptırımlara yol açmayacak biçimde değiştirilmesi gerekirdi, fakat her siyasal parti, ‘kendisi için demokrasi’ istediğinden böyle bir değişiklik gerçekleştirilemiyordu. Bir kez daha görülüyordu ki, bizim toplum olarak temel eksikliğimiz demokrasiyi bir türlü içselleştiremeyişimizdi. Toplumumuzda her parti, her kurum, her kuruluş, her birey demokrasiyi kendi belirlediği ölçütlerle, kendince tanımlıyordu; evrensel demokrasi her türlü toplumsal uzlaşmanın temelini oluştururken biz bunu bir türlü beceremiyorduk. Daha da vahimi, bu beceriyi kazanabilmek için hiçbir çaba harcamıyorduk. Böyle olunca da bu topraklarda uzlaşı kültürü gelişemiyordu. ??? Yargıtay Başsavcısı tarafından kapatılma istemiyle haklarında dava açılan partilerden biri ‘şeriatçılık’, öbürü de ‘bölücülük’le suçlanıyor; eğer dünyada ‘reel sosyalizm’ çökmemiş, 141/142. maddeler Türk Ceza Yasası’ndan kaldırılmamış olsaydı, eminim ki bu ikisinin yanında bir de ‘komünizm’le suçlanan üçüncüsü olurdu. 1925 yılında, Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra çıkan Takriri Sükun Kanunu’nda da bire bir bu ‘suç fiilleri’nin yer aldığını anımsayalım. Demek oluyor ki, 83 yıldır başa geçen ve tümü de ‘Cumhuriyetçi, laik, ülkenin toprak bütünlüğüne toz kondurmayan’ siyasal iktidarlardan hiçbiri, ‘şeriatçılık’ ve ‘bölücülük’ mikrobunun kökünü kurutamamış. Bu nedenle de bu ülkede parti kapatmak hâlâ geçerli bir yöntem olarak görülüyor. Ya da burjuvazimizin sözde liberali de, İslamcısı da demokrasinin ancak bu kadarını becerebiliyor. Tek başına bu gerçekler bile bizim eksik demokrasimiz üzerine etraflıca düşünmemizi gerektirmiyor mu? dkavukcuoglu@superonline.com Tvoy Den gazetesi, Putin ve Medvedev’in konuşma yapmak üzere Kızıl Meydan’a gelmelerinden birkaç saat önce keskin nişancı tüfeği taşıyan bir kişinin yakalandığı haberinde ısrar etti. FSB ise “sadece bir organize suç şebekesinin çökertildiğini” açıkladı. bir suikast girişiminin son anda önlendiğine dair haberin gerçeği yansıtmadığını açıkladı. Rus haber ajansları RIA Novosti ve Interfaks’a konuşan Rus istihbarat yetkilileri de yakalanan silahlı kişilerin “sadece bir organize suç şebekesi olduğunu” savundu. Tvoy Den ise iddiayla ilgili yeni ayrıntılara yer verdi. Habere göre, 24 yaşındaki Tacik uyruklu silahlı bir kişi, Putin ve Medvedev’in seçim sonucuy la ilgili konuşmalar yapmak üzere Kızıl Meydan’a gelmesinden birkaç saat önce, olay yerine yakın bir apartman dairesinde yakalandı. İhbar sonucu yakalanan kişiyle birlikte, bir keskin nişancı tüfeğiyle Kalaşnikof marka silah da ele geçirildi. FSB’den 12 Mart’ta yapılan bir açıklamada, “seçim sürecinde terörist saldırı hazırlığında bulunan bazı grupların etkisiz hale getirildiklerinin” bildirilmiş olması, gazetenin iddialarını güçlendiriyor. Çin’in boykot edilmesi planlanmıyor Tibet, Olimpiyat ateşini söndürmeyecek Dış Haberler Servisi Hindistan’da bulunan sürgündeki Tibet hükümeti, Çin yönetimine karşı protestoların düzenlendiği Tibet’teki şiddet olaylarında yüzlerce kişinin öldüğünü öne sürdü. Çinli yetkililer ise Tibet’te başlayan olaylarda eylemcilere karşı öldürücü silahlar kullanmadıklarını iddia ediyor. Tibet Özerk Bölgesi Başkanı Kiangba Puncog, olayların bu yıl Çin’in ev sahipliğinde gerçekleşecek olimpiyat oyunlarını hedef aldığı görüşünü dile getirdi. İngiliz Times gazetesinde yer alan haberde ise Lasa’da Çin güvenlik güçlerince tutuklanan yaklaşık 40 Tibetlinin elleri arkalarından kelepçeli bir AB Spor Bakanları ve Olimpiyat Komiteleri, “sporun politik konularla ilişkilendirilmemesi gerektiği” yönünde karar aldı. halde kamyonlara bindirilerek sokaklarda dolaştırıldığı belirtildi. ardından 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları’na yönelik boykot tartışmaları sürerken AB Spor Bakanları bu yönde bir karara destek vermeyecekleri yönünde görüş bildirdiler. AB Bakanları ve Olimpiyat Komiteleri’nin yaptıkları toplantıdan, “Çin’i boykot etmeyecekleri ve sporun politik konularla ilişkilendirilmemesi gerektiği” kararı çıktı. Rusya Çin’in, Tibet’te hukuk dışı uygulamaların sona ermesini sağlayacak gerekli önlemleri alacağını umduğunu açıkladı. BASINA YASAK Çin hükümetinin Tibetli protestoculara teslim olmaları için tanıdığı süre dolarken bölgede basınyayın ve haberleşmeye ilişkin sert kısıtlamalar getirildi.15 HongKong’lu gazeteciyi Tibet’ten çıkaran Çin yönetimi, yabancı gazetecilerin de resmi izinleri olmadan bölgeye girmelerini yasakladı. Tibet’te yaşananların epal’in başkenti Katmandu’da Tibetli protestocularla polis arasında çatışma çıktı, 30 kişi gözaltına alındı. Çin’in Münih Konsolosluğu’nun önündeki göstericiler de Çin bayrağı yakarak binaya girmeye çalıştı. N (Fotoğraflar: AP) Sarkozy’ye yerel seçim cezası Uğur HÜKÜM PARİS Fransa’da 9 ve 16 Mart günleri düzenlenen belediye ve kanton seçimlerini “Sol Birlik” listeleri kazandı. Büyük oranda sosyalist parti olmak üzere komünist parti, Yeşiller ve yer yer de farklı sol gruplar 2001 yılında kaybettikleri çoğu yerel yönetimin ötesinde yeni belediyeler ve hatta bazı tarihi sonuçlar da aldılar. Tersi 23 durum dışında ülkedeki genel siyasal eğilim tam bir sol rüzgâra dönüştü. Sandıklardaki olası sağ seçmen eksikliğini açıklayan birinci etkenin temelinde Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin son 10 aylık uygulamada teşhir edilen kişiliği ve cumhurbaşkanı seçilmezden önce verdiği BMM Başkanı Sayın Köksal Toptan’ın 15 Mart günü TUSKON’un 2. Olağan Kongresi’nde, Sayın Başbakan’ın da aynı gün Siirt’te, ertesi gün de Şanlıurfa’da AKP’li kadınlara yaptığı konuşmalar, ilköğretim kurumlarından başlayarak, üniversiteler de dahil olmak üzere yurdumuzun tüm okullarında okutulması gereken ‘ibret dersleri’ niteliğindeydi. Sayın Toptan, çağdaş demokrasilerde “Partileri açan da, kapatan da halktır” derken Başbakan Siirt’te Kuran’daki Araf suresinin 179. ayetine gönderme yapıyor; “Bazı insanlar vardır; kulakları vardır duymazlar, gözleri vardır görmezler, dilleri vardır gerçekleri konuşamazlar” diyordu. Nedense ayetin, “İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır” şeklindeki son cümlesini dile getirmemişti Sayın Başbakan. Belki de milletin, “kimdir bu hayvanlar Tanrı aşkına” diye soracağını düşündüğünden, bilemiyorum. Fakat önemli olan bu değil, AKP’nin üst kadrolarında aniden uyanıp dışavuran demokrasi ‘hissiyatı’ idi. Uzunca süredir insanlara unutulmuş sanısı veren bu ‘hissiyat’ birçoğumuzu şaşırtmıştı. En çok şaşıranlarsa herhalde Demokratik Toplum Partisi yöneticileri olmalıydı. Çünkü ‘demokrasi hissiyatı’nı gönüllerinde ‘nadas’a bıraktıkları döneme rastladığından olacak, Yargıtay Başsavcısı’nın DTP’ye ilişkin kapatma girişimine AKP’den tek bir ciddi ses yükselmemişti. Bir kez daha ortaya çıkıyordu ki, AKP’nin demokrasiden anladığı, “Rab bana, hep bana” anlayışıyla sınırlı bir popülist/oportünist yaklaşımdan başka bir şey değildi. AKP, demokrasiyi de, hukuku da parlamento çoğunluğunu elde etmiş siyasal güçler için icat edilmiş araçlar olarak görüyordu. Öyle ki Başbakan, karşısındaki topluluklara, “16 milyon 500 bin seçmen şeriatın odağı olur mu” diye sorarken insanların aklına ister istemez, “İyi de yaklaşık 1 milyon 500 bin seçmen terörün odağı olabilir mi” sorusunu getirdiğinin farkına bile varmıyordu. ??? Çağdaş demokrasilerde parti kapatmak çözüm olmamalıydı; bu, AKP için de, DTP için de geçerliydi. Yakın tarihimizde bunun birçok örneği vardı ve bu girişimlerin siyasal yaşamı germenin ötesinde gözle görülür hiçbir olumlu T Başta sosyalistler olmak üzere, Komünist Parti, Yeşiller ve çeşitli sol gruplar, 2001’de kaybettikleri yerel yönetimleri geri aldıkları gibi yeni belediyeler de kazandılar. sözlerin arkasında olmaması yatıyor. Seçmenlerin yüzde 49’u solu tercih ederken yüzde 47.5’i iktidar partisi UMP (Halk Hareketi İçin Birlik) ve müttefiklerini seçti. 2001’e oranla 38 büyük belediyeyi daha ele geçiren sol, toplam 183 kentte iktidara geldi. Paris’i 2001’de devralan sosyalist partili başkan Betrand Delanoe, bu kez yüzde 57.7’lik bir sonuçla Paris’te solun yerini sağlamlaştırdı. Uzman siyaset bilimcilere göre 2008 belediye seçimlerinin sonuçları, belki doğası icabı yerel yönetimlerin verimliliğine ve başarısına büyük oranda bağımlı da olsa, bu kez Sarkozy ve Başbakan François Fillon iktidarına çok ciddi bir uyarı var. BAKAN SEÇIMLERI KAYBETTI Bir: Yerel iktidarın muhalefetini daha fazla dikkate almak zorundasınız. İki: Ulusal siyasetinizi yeniden gözden geçirmeniz gerekiyor. Sarkozy seçimlerden çıkacak sonuçları nazarı itibara alacağını kısa bir süre önce açıklamıştı. Bu arada tüm bakanlar kurulu üye 4 lerinin yerel bir sorumluluk için seçim yarışına katıldığı hükümetten dört bakan seçimleri kaybetti. Sandıktan çıkan iradeyi, reformlarda acele etmesi gerektiği biçiminde yorumlayan Fillon’un mevcut hükümet ve Sarkozy politikasını ne denli değiştirebileceği önümüzdeki günlerde biraz anlaşılacak. Ondan sonrasını Fransa değerlendirecek. Paris’in 15. bölgesinde ise Türk kökenli aday Agnes Evren, UMP’den yeniden belediye başkan yardımcısı seçildi. Türk göçmenlerinin en fazla yaşadığı kentler arasında yer alan Strasbourg’da, sosyalist partinin yarışı açık farkla kazanmasıyla birlikte, 3 Türk kökenli adayın da belediye meclisine girmesine kesin gözüyle bakılıyor. ‘Ahlaksız’ 9 sanat dergisi kapatıldı Dış Haberler Servisi İran’da 9 sanat dergisi, “ahlaksız yabancı sinema oyuncularının resimlerine ve haberlerine yer verdikleri ve kamuoyu ahlakına aykırı yazılar yayımladıkları” gerekçesiyle kapatıldı. İran Kültür Bakanlığı, basın denetleme kurulunun 6’sı haftalık, 3’ü aylık toplam 9 sanat ve sinema dergisini kapattığını açıkladı. Aşırı muhafazakârların kontrolündeki kurulun 13 yayın ve dergiye de uyarı gönderdiği bildirildi. İran Kültür Bakanlığı İç Yayınlar Dairesi’nden yapılan açıklamada, söz konusu yayınların kapatılmasına gerekçe olarak “ahlaksız yabancı sinema oyuncularının resimlerini basmak ve onların sefih yaşamlarının ayrıntılarını aktarmak, asparagas haber yapmak, ulusal güvenliği tehdit etmek, yetkili kurumlardan izin almaksızın kimi kozmetik ilaçların reklamını yapmak ve kamuoyu ahlakına aykırı yazılar yayımlamak” gibi nedenler gösterildi. Dergilerde İranlı kadın oyuncuların saçlarını tam olarak örtmeyen başörtüleriyle görüldüğü fotoğrafların yanı sıra yabancı kadın oyuncuların fotoğraflarının yer aldığı belirtiliyor. Kapatılan dergilerden Sobhe Zendegi (Yaşam Sabahı) editörü Muhsin Ahmedi, yetkililerin kamuoyunda tepki yaratmamak amacıyla kararı açıklamak için cuma günü yapılan parlamento seçimlerini beklediklerini öne sürdü. ektaşi’ye bir öykü anlatmışlar. “Evlat!” demiş, “Bunun neresini düzelteyim? O peygamber Hz. Süleyman değil, Hz. İbrahim olacak. Kurban diye kızını değil, oğlunu adamış. Oğlanın adı İsrafil değil, İsmail. İsmail’i kurtarmaya gelen melek Azrail değil, Cebrail. Gökten inen kurban keçi değil, koyun!” “Kapatma davasına” tepkiler bu fıkrayı andırıyor... Fıkra gibi ilk tepki Dengir Mir Fırat’tan: “Türk demokrasisi, büyük bir ayıpla karşı karşıya bırakılmıştır!” Çoğunluk zorbalığı, dayatmacılıktan uzak, uzlaşmaya açık, oturmuş, tıkır tıkır işleyen bir “demokrasi” varmış da durduk yerde böyle bir “ayıp” işlenmiş gibilerden! Başsavcı birden uyanmış ve “Gidip şurdan AKP’ye bir kapatma davası açıyım da geleyim!” demiş gibisine... Fıkralık bir başka tepki AB’de Joost Lagendijk’tan: “Davayı açanlar, 21. yüzyıla intibak edememiş zihniyetin temsilcisi!” AKP 21. yüzyıla intibak etmiş, yargıçlar edememiş... Bu da Gül’den: “Bu ne sorumsuzluk? Türkiye’yi çok yoruyorlar.” “Köşk’e dindar cumhurbaşkanı çıkaracağız!” saplantısı Türkiye’yi hiç germemiş, yormamış; kendileri çok sorumlu davranmış gibilerden... Yakın tarihin en ciddi krizlerinden biriyle karşı karşıyayız... Ama bir yanıyla da olanların böyle ger B SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU “Uçan Hollandalı” Bakışı disi bir tarihçi. Gitsin arşivden, 29.08.2007 “Il Giornale” gazetesinde Marcello Fon imzasıyla yayımlanan başyazıya göz gezdirsin mesela. Avrupa’da da görenler görüyor! Gül’ün cumhurbaşkanlığını “coşkulu deklarasyonlarla” karşılayan AB çevrelerinin; Türkiye gerçeklerine kayıtsız kaldıklarını iddia eden yazı, özetle şöyle diyordu: “Barroso, Gül’ü yürekten tebrik ediyor. Prodi ‘büyük zekâ Gül’ü’ selamlıyor. Avrupa sosyalistleri gelişmeyi ‘AB yolculuğunda demokrasinin güçlenmesi’ olarak tanımlıyor. Gül’ü ılımı,inandırıcı buluyorlar. İslamcılığını, Hıristiyan Demokratlarla denk tutuyorlar. Sanırsınız karşımızda Müslüman bir Helmut Kohl var!.. Çifte ajandalı AKP gerçeği ise bambaşka. IMF çizgisindeki ekonomik ajanda, modern ve liberal. Ancak Avrupa medyası ve siyasi sınıfının inatla görmek istemediği bir başka ajanda daha var: Siyasi İslam. Laik anayasayı 1990’lara dek meydan çeküstü bir havası var... “Demokrasi” adına konuştuklarını iddia edenler; fıkra gibi tepkilerde ya demagoji yapıyor ya da savundukları şeyi “nalıncı keseri” gibi bir şey sanıyorlar. Hadi diyelim bizim insanımız “demokrasiyi” tanımıyor... Ya “Uçan Hollandalı Lagendijk”a ne demeli? Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Lagendijk, Türkiye’yi anlaşılan “iyi, kötü, çirkin” misali bir Kızılderili filmi gibi izliyor. Bir yanda “faşist yargıçlar” var. Öte yanda “çağdaşdemokratik AKP” iktidarları. “Kötüler” iyilere karşı! “İyileri” ne pahasına olursa olsun iktidardan sökme peşinde. Lagendijk gibilerinin muradı Türkiye’de olduğu kadarıyla demokratik rejimi kurtarmaksa; “Türk demokrasisi” böyle kurtarılmaz. Krizin başlangıç noktası; “cumhurbaşkanlığı seçiminde” yaşanan açmazlar oldu. Hollandalı dostumuza tavsiyem, bu meselelere biraz daha derinlikli bakmasıdır. Ken okuma yöntemiyle alaşağı etmek isteyen İslamcılar taktik değiştirdi ve Türkiye’yi Kuran’ın hizasına sokmak için toplumu sinsice İslamlaştırmayı yeğledi. Anayasanın altını yavaş yavaş oymak ve içini boşaltmak, gerisini de toplumsal yaşamın sessiz dönüşümüne bırakmak... Yeni taktik bu. Türbanlılar arttı. Memuriyette kariyerler, dine bağlılıkla ölçülüyor. Kentler ramazanda ezcümle oruçta. Kamuya açık yerlerde alkol yasak. Laik ve modern yaşam, deniz kenarlarında turistik bölgeler; İstanbul, Ankara, İzmir’le sınırlı. AKP görülmemiş güç tekeline sahip. Mutlak çoğunluk, Meclis Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı ellerinde. (Gül’ün cumhurbaşkanlığına çıkması..) Laik değerlerin üç direğinden (Cumhurbaşkanlığı, ordu, Anayasa Mahkemesi) biri yıkıldı. Aleni bir İslamcı, Cumhurbaşkanı oldu. Gül’ün bu ayrıcalığı ‘nihai hedefe’ varmak için kullanmayacağını düşünmek safdilik... Geçiş yumuşak olacak. Yürünen yolda devam etmek kâfi. Bir sonraki hedef, kalan iki kale; Anayasa Mahkemesi’yle Silahlı Kuvvetler’e içten nüfuz etmek olacak... Avrupa alkışlayadursun, final belli!” Ya işte böyle Lagendijk... Siyasi İslamı ne yapalım? Demokrasinin neresine oturtalım? 21. yüzyılı “siyasi İslamla” mı karşılayalım? Bu mudur öneriniz? ‘Annan Planı öldü’ LEFKOŞA (AA) Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis, BM tarafından hazırlanan ve Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözümü öngören Annan Planı’nın, “Kıbrıs sorununun çözüm müzakerelerine artık zemin olamayacağını, çünkü bu planın Kıbrıs Rumlarının büyük çoğunluğu tarafından reddedildiğini” söyledi. Karamanlis’in açıklaması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, AB’ye üye 26 ülkenin liderlerine gönderdiği ve Kıbrıs sorununun çözümü müzakerelerinde Annan Planı’nın zemin oluşturmasını istediği mektubundan sonra geldi. Karamanlis, Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşabilmek için yapılacak çabalara Yunanistan’ın katkıda bulunacağını kaydederek, “Teyit etmek isterim ki, Türkiye’nin AB yolu, AB kararlarında açıkça belirtilen kıstas ve önkoşulların yerine getirilmesine bağlıdır” dedi. Annan Planı, 2004’te KKTC ve Kıbrıs Rum kesiminde eşzamanlı referanduma sunulmuş, Kıbrıslı Türkler yüzde 64 oranında “evet” derken, Rumların yüzde 75’i planı reddetmişti. nilgun?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle