29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 En büyük devrim olan Tevhidi Tedrisat Yasası karşıdevrimci güçlerin en önemli hedefiydi C inceleme SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 14 MART 2008 CUMA Yasa delindi, çatışma başladı Alev COŞKUN 84 yıl önce gerçekleştirilen Halifelik Makamı ile Şeriye Bakanlığı’nın kaldırılışına baktığımızda, özellikle bugünlerde ateşlenen tartışmalar, türban kavgaları ve karmaşası da dikkate alınınca, ne derece büyük bir devrimin gerçekleştiğini bir kez daha anlamış oluruz. O günleri yaşamış olan Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı ünlü kitabında bu olayı bir “din reformu” olarak yorumlar; Şimdi en büyük devrim Tevhidi Tedrisat üzerinde durmalıyız. Üç Silahşörün Sonuncusu den düzenlemeniz demektir. Daha iyi yenilmeyi göze almadan savaşa çıkılmaz. Yok, yenilmek teslim olmaksa, ondan kolay ne var? ??? Sadun Hoca hep daha iyi yenilenlerden oldu. Dostlarını bir bir yitirdiği günlerde, kürsüde konuşurken geçmişe, kendi tarihine müstehzi bir edayla bakarken, vazgeçmediği ütopyasına bugünün koşullarında yeniden nasıl sahip çıkabileceğinin hesabını yapıyordu. Biliyorum, çoktan teslim bayrağını çekmiş olanlar onu yanlış anladılar. Onun da teslim bayrağını çekmiş olduğu izlenimini yaratmak için ne kadar çok çabaladıklarını yakından biliyorum. Ama ben kahramanlarımı o kadar kolay vermem onlara. ??? Sadun Aren isyanını, öfkesini hep aklın soğukkanlı duruşuyla süsleyerek mücadele etti. Hiç kimse onun inadından, ütopyasına bağlılığından kuşku duyamaz. Öyle olsaydı, yıkıldığı yerde yeniden ayağa kalkıp “öyle mi, peki öyleyse, hadi devam” demezdi. Mahpuslukta sadece oradan çıkmayı değil, çıktıktan sonra savaşı nasıl sürdüreceğini düşünmezdi. Tarihe tek boyutla, yani yalnızca kendi boyutlarıyla bakanlar sert görünüşü, sıkı duruşuyla “güler yüzlü” olmayı öğütleyen Aybar’ı da, yumuşak bir meyvenin kolay kırılmaz çekirdeği gibi olan Aren’i de, sohbet ederken mahalleli bir teyze sandıkları isyancı sosyoloğu Boran’ı da anlayamazlar. Onlara ne diyelim? ??? Diyelim ki, savaşı sürdürmek, yenilgilerinizi daha iyi yenilgilere çevirmek, ipi hep biraz daha yukardan tutmak istiyorsanız, günümüzün inatlarıyla buluşmaya bakın. Günümüzün isyanlarıyla birlikte olmayı deneyin. O kitabı kitaplığımda bulamadım. Bunca yılın hayhuyunda kaybolup gitmiş. Ama adını da, söylediğini de unutmadım; “Teslim olmayanlar ölmez” diyordu. Şimdi “Sadun Hoca öldü” diyorlar. Hiç ölür mü? [email protected] EĞİTİM BİRLİĞİ YASASI Osmanlı Devleti’nde, özellikle dinsel eğitim yapan okullar ve medreseler ayrı kuruluşlara ve makamlara bağlıydı. Devlet, dinsel öğrenim kurumlarında herhangi bir denetim uygulayamıyordu. Dini öğretim, eğitimin temeliydi. Arapça Kuran’ın ezberletilmesine dayanan medrese eğitiminde gramer, sözdizimi, kelam, Kuran tefsiri, hadis gibi dersler okutulurdu. Çeşitli tarikatlar da tekkelerde kendi başlarına eğitim sürdürürlerdi. Osmanlı toplumunda, eğitim üç kanaldan veriliyordu. 1. Mahalle mektepleri ve medreseler: Programları yoğun olarak Kuran okuma ve Arapça öğretime dayanıyordu. Bu sistemde Anadolu’da, il, ilçe ve kasabalara dek uzanan bir medrese ağı bulunuyordu. Ayrıca tarikatlar da kendilerine göre eğitim yaparlardı. Mahalle mekteplerinden mezun olanlar Kuran okur, Arap alfabesi bilirlerdi. Devlet din okullarını denetlemezdi. 2. Tanzimat okulları: Bunlar Tanzimat’la kurulmuş olan Rüştiye (ortaokul), idadi (lise), sultani (lise) gibi okullardır. Sayıları kısıtlıydı. Ayrıca askeri liseler, Harbiye ve Akademide, çağdaş eğitim yapılırdı. 3. Yabancı okullar: Misyoner okulları, yabancı kolejler ve azınlık okullarıydı. Sadece İstanbul’da 83 İngiliz, 44 Rus ve 24 İtalyan okulu vardı. (Mahmut Adem, Atatürkçü Düşünce Işığında Eğitim Politikamız, Cumhuriyet Kitapları, Ocak 2000, S. 2829) Karşıdevrimin gelişmesi 1950 yılında Türkiye’de ilk kez özgür, dürüst, gizli oyaçık sayım temeline dayalı ve yargı denetiminde bir genel seçim yapıldı. Siyasal iktidar barış içinde seçimleri kazanan DP’ye devredildi (14 Mayıs 1950). DP’nin ilk icraatı karşıdevrimcilere cesaret vericiydi. Türkçe ezan yerine Arapça ezanı koyan bir yasa Meclis’te kabul edildi (16 Haziran 1950). Hemen arkasından Halkevleri kapatıldı. Atatürk’ün heykellerine saldırılar başladı. Üniversite öğretim üyelerinin politika yapmaları yasaklandı (21 Temmuz 1951). CHP’nin bütün binaları ve malları elinden alındı (14 Aralık 1953). Başbakan tarafından tarikat liderlerinin arkası sıvazlanıyor, eli öpülüyordu. Başbakan Menderes, devrimleri, halk tarafından tutan ve tutmayan devrimler olarak ikiye ayırıyordu. 1960’tan sonraki siyasal yaşamımızda da sağ parti liderleri, dini siyasete alet etmenin daha da ilerisine gittiler. Tarikatların gelişmesine göz yumdular. İmam hatip okulları çığ gibi açılmaya devam etti. ARŞIDEVRİMCİLERİN EĞİTİM STRATEJİLERİ Laiklik karşıtı hareket, özellikle 1970’lerden sonra, “Çağdaş eğitimin gelişmesi nasıl durdurulacaktır” sorusuna cevap aradı. Çağdaşlaşmayı durdurmak için devlet kadrolarını ele geçirmek gerekiyordu. Bu konuda “Siyasal İslamcılar” eğitim yoluyla, kendi kültür referansları çerçevesinde kendi kuşaklarını yetiştirmek yoluyla devlet yönetiminde etkin olabileceklerini kavradılar. Dış güçlerin de yardımıyla dinsel eğitimin yolu açıldı. Bunun en önemli siyasal kazanımı olarak 1980 Askeri Darbesi’nden sonra, Evren’in de yönlendirmesi ve koruması altında “Türkİslam Sentezi” ideolojisi kabul edildi. K Türk İslam sentezi uygulanıyor Bu dönemler (19601990) Soğuk Savaş’ın yoğun olarak yaşandığı yıllardır. ABD, Sovyetler Birliği’ni güneyden çembere almak için “Yeşil Kuşak” kuramını ortaya atmıştı. İslamiyet referansı NATO’nun ve 12 Eylül’ü yapan generallerin bağlandıkları en önemli olguydu. Bu dönemde Özal’ın da etkin yerlere getirilmesi “Türkİslam” sentezinin uygulamaya konulmasını kolaylaştırdı. 12 Eylül 1980 rejiminin kurduğu Atatürk Yüksek Kurulu, 20 Haziran 1986 günü Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in başkanlığında toplanarak “Türkİslam sentezini temel alan bir kültürün bütün millete kabul ettirilmesine yönelik” bir raporu kabul etti. Bu noktada, Atatürk devrimlerine ve laik Türk Cumhuriyeti’nin temellerine dinamit konulması, imam hatip okullarının sayılarının her iktidar tarafından arttırılmasıyla ortaya çıktı. Yandaki tablo bu durumu açıkça gösterir. Görüldüğü gibi en fazla imam hatip lisesi 327 adetle Süleyman Demirel hükümetleri zamanında açılmıştı. Burada Sovyetler’in yayılmalarına karşı yeşil bir kuşak yaratmak projesi önem kazanmıştır. Bu proje, ABD’nin yarattığı bir projeydi. Din ağırlıklı bir eğitim ve imam hatip liselerinin çoğaltılması büyük itibar kazanıyordu. Evren, anayasaya zorunlu din dersi koydurdu. VREN’İN EN BÜYÜK SUÇU Evren döneminde, Yeşil Kuşak Projesi en üstün günlerini yaşamış, özellikle 1983 yılında çıkarılan bir yasa ile Atatürk’ün Eğitim Birliği kuralı altüst edilmiştir. 12 Eylül yönetiminin ülkeye yaptığı en büyük kötülük, Eğitim Birliği Yasası’nı delmek için 30 yıldır uğraş veren karşıdevrimci siyasal oluşumlara olanak yaratmasıdır. Çünkü 12 Eylülcüler, 16.06.1983 tarihinde 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Yasası’nda bir değişiklik yaparak (md. 10), imam hatip liselerinden mezun olanların üniversitelerin istediği fakültesine girebilmesi olanağını vermiştir. Böylece bugün içinden çıkamadığımız toplumsal kaosu yaratmışlardır. TATÜRK DEVRİMLERİNE İHANET Evren’in gerçekleştirdiği bu yasa sayesinde imam hatipten mezun doktor, yargıç, polis, kaymakam, vali, milletvekili, bakan ve başbakanlar ülkeyi yönetir hale gelmişlerdir. Bu yasa nedeniyle Kenan Evren, gelecek nesillerin gözünde en büyük suçlu, hatta Atatürk Devrimleri’ne ihanet eden bir kişi olarak kabul edilecektir. Bugün siyasal İslamcıların, tarikatların elinde yüzlerce öğrenci yurdu, vakıflar kanalıyla kurdukları, her düzeyde yüzlerce okulları ve üniversiteleri vardır. Bugünkü iktidar, karşı devrimcilerin eğitim birliği yasasını delmelerinin ürünüdür. TATÜRK’ÜN SÖZLERİYLE DURUM DEĞERLENDİRMESİ Atatürk, en önemli devrimlerden biri olan Eğitim ve Öğretim Birliği Yasası’nın yürürlüğe girmesinden hemen sonra bir yurtiçi gezisine çıktı. Bu gezide laik eğitimin ve öğretim birliğinin milli bütünlüğü sağlamadaki yaşamsal önemini açıkça vurguladı. İşte bu konuşmalardan birisi: “Eğitim ve öğretimde birlik sağlanmadıkça aynı fikirde, aynı düşüncede kişilerden kurulu bir ulus yapmaya imkân aramak abesle uğraşmak (ipe sapa gelmez şeylerle vakit harcamak) olmaz mıydı? Dünya uygarlık ailesinde saygı toplayan bir yerin sahibi olmaya layık Türk milleti, evlatlarına vereceği eğitimi mektep ve medrese adında birbirinden büsbütün başka iki çeşit kuruma bölmeye katlanabilir miydi?” (Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi II, Ankara, YÖK yayını, 1987, s. 160.) Aslında Atatürk’ün bu düşüncesi, Eğitim Birliği Yasası’nın gerekçesinde çok açık bir biçimde gösterilmiştir. Saruhan Milletvekili Vasıf Çınar ve arkadaşları, yasa tasarısının gerekçesinde bu anafikri şöyle özetlemişlerdir: “Bir milletin kültür ve milli eğitim siyasetinde, milletin fikir ve duygu bakımından birliğini sağlamak için öğretim birliği, en doğru, en bilimsel, en çağdaş ve her yerde yararlı görülmüş bir ilkedir... Bir millet fertleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir memlekette iki türlü insan yetiştirir.” Atatürk’ün bu değerlendirmesinden ve Eğitim Birliği Yasası’nın bu gerekçesinden sonra söylenecek fazla bir şey kalmıyor. Atatürk’ün “iki parça halinde yaşayan milletler, zayıftır, hastadır” sözü hiçbir zaman unutulmamalıdır. Bu hastalık bugün ülkemizde geçerlidir. Ne yazık ki bu hastalığı kaldıracak siyasal güç ve siyasal uzlaşma şu anda Türk siyasal yaşamında görülmüyor, yakın gelecekte de böylesi umutlu bir gelişim olanaksızdır. Bu çözülemediği takdirde de Türk milletinin, Türk toplumunun huzur bulması olanaklı değildir. Kısır çekişmeler, dine dayalı politikalar sürecektir. Çünkü kutsal din duygularının kötüye kullanılmasıyla elde edilen politik rant çok yüksektir. Ne yazık ki Atatürk’ün sözünü yinelemek zorundayız: “İki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır...” A ÇATIŞMA Bu üç eğitim kanalından mezun olan kişiler, yaşam boyunca devamlı çatışma ve sürtüşme içindeydiler. Çünkü eğitim yoluyla insan yetiştiren bu üç kanalın dayandığı temel felsefe ve kültür farklıydı. İşte 3 Mart 1924’te kabul edilen Öğretim Birliği Yasası bu çelişkiyi ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Laiklik ilkesine dayalı yepyeni bir eğitim sisteminin yerleştirilmesi amaçlanıyordu. Atatürk, hedeflenen çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak için eğitime en büyük önemi vermiştir. 1923’te başlayan Türk aydınlanmasının altyapısı, ana ilkeleri bu çağdaş eğitimde yatmaktadır. TATÜRKÇÜ EĞİTİM İLKELERİ: 3 Mart 1924 günü kabul edilen yeni eğitim yasası, yepyeni bir eğitim sistemi öngörüyordu. Bu Atatürkçü eğitimin ana ilkeleri şöyle özetlenebilir. Eğitim: Ulusal, bilimsel, laik, karma ve uygulamalı oluyordu. Laik eğitim, temelleri dine dayanmayan bir eğitim sistemidir. Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya’nın belirttiği gibi: “Laik eğitim, dinden emir almayan düşünce ve davranış sürecidir. Laik eğitim doğmatik değil, akılcı ve bilimsel eğitimdir.” Tunaya ilave ediyor: “Öğretimin laikliği, kapılarını bilimsel düşünceye açması gereken bir sistemin kurulmasına dayanır.” (Tarık Zafer Tunaya, Batılılaşma Hareketleri, İstanbul, 1999, s. 49, 51.) Eğitimin birleştirilmesiyle bu alanda büyük atılımlar yapıldı. Harf devriminin kabul edilişiyle yaygın eğitim başladı. Halkevleri, Köy Enstitüleri yepyeni bir toplumun oluşması için önemli kurumlardı. Atatürk’ün başlattığı “Çağdaşlaşma ve Aydınlanma” hareketi böylece kendi çağdaş eğitim sistemini yaratmıştır. Bu okullar, gerçek yol gösterici olarak bilimi kabul eden, sorgulayan, kişilikli, yeni bir kuşak yaratmak amacını taşımaktadır. Din baskısından ve dinin kalıplaşmış normlarından arınmış, Cumhuriyet ilkesine bağlı kuşaklar giderek büyüyen oranlarda yetişiyordu. endi kısa tarihinize bir zaman sonra dönüp bakarsınız. Yaşadıklarınız öfkeli, kahırlı bir hikâye, hüzünlü bir şiir, karmaşık bir roman gibi gelecektir size. Orada “hep haklı bulduğunuz”, özel korumaya aldığınız kendinizi bir yana bırakın. Yaşadığınız zamanların unutulmaz anıları içinde başka suretler, başka hayatlar sizin hayatınıza değip geçmiş, sizi zenginleştirmiş, kendinize getirmiş insanlar görürsünüz. Geçmişinizden pişman değilseniz tabii. Pişmansanız, yanlış yaşadığınızı düşünüyor, hayıflanıyorsanız, o insanları da pişmanlığınızın suç ortağı haline getirmeye çalışırsınız. Hiç hakkınız olmadığı halde. ??? Benim iki elin parmaklarını geçmeyen kahramanlarım arasında ilk üç sırada, gençlik yıllarımın o şahane günlerinde aynı tarafta olmaktan ve gururdan neredeyse çatlayacağım sosyalizm savaşının üç atlısı gelir: Aybar, Boran, Aren. Üçü de gittiler. Üçünü de kendi kişisel tarihimin öğretmenleri arasında sayarım. Aybar, Türk sosyalizmine ciddi tartışmayı, şablonları terk etmeyi öğreten insandır. Boran, sosyalizmin isyanla, inatla, öfkeyle, dimdik durularak savunulabileceğini anlatandır. Aren, öfkesini gizlemeyi başaran akıl olarak yer etti hafızamda. Üçü de gittiler. Sayıları gittikçe azalan güzel insanlar biraz daha azaldılar. ??? Onların kavgaları, yalnız yürüttükleri sosyalizm mücadelesi değil, kendi aralarındaki tartışmalar da bizim hep sürüp giden mücadelemizin bilgisinin ve bilincinin çoğaltanıydı. Kavgalarında kahramanlığın, içtenliğin, inadın, bilginin rengi dışarı vururdu. Aralarında çatışıyorlarsa, ötekilerle savaşın daha iyi yürütülmesi, daha iyi sonuçlar alınması, belki de, hep söylüyorum, yenilginin daha iyi olması içindi. Yenilginin daha iyi olması, yenildiğiniz noktanın hep bir yukarda olması demektir. Daha olgunlaşmış bir bilinçle kavgayı yürütmektir. Değişen koşullarda savaşınızın araç gereçlerini yeniden gözden geçirmeniz, saflarınızı yeni K BUGÜNKÜ ÇATIŞMA Nasıl Osmanlı Devleti’nde iki ayrı eğitim kurumundan (mahalle mektepleri ve çağdaş okullar) gelenler yaşamda birbirleriyle çatışıyorlarsa, bugün de Türkiye’de iki ayrı eğitim sisteminden TRT’de yağmanın önü ve dernekler, tüm programlardan açıldı Vakıf ve personelden yararlanabilecek Osman Köse, ‘TRT’nin milyonlarca YTL’ye mal ettiği programların yok pahasına yandaş vakıf, dernek ve yayın kuruluşlarına peşkeş çekilmesinin önü açılıyor’ dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in, kurumun tüm program ve program materyalleri ile personelini, istediği dernek, vakıf ve benzeri tüzelkişilerle, yerel radyo ve televizyon kanallarına hiçbir ücret almadan ya da sembolik ücretlerle devredebilmesi veya kiralayabilmesinin yolu açıldı. Kamu kurumlarının ürettiği mal ve hizmetlerin özel indirimlerle başka kurumlara devredilemeyeceğini öngören 4736 sayılı yasadan muaf tutulacakların tespitine ilişkin kararnamenin ekinde değişiklik öngören Bakanlar Kurulu kararı, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre TRT’nin hak sahibi olduğu program ve program materyalleri ile kurumun personelinin hizmetleri “Genel Müdürlük tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde” ticari niteliği haiz olmaksızın, ülke tanıtımı, eğitim, kültür ve güvenlik amacıyla yararlanmada çeşitli kurumlara bedava ya da sembolik ücretlerle verilebilecek. Bu çerçevede, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, bakanlıklar, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve mahkemeler TRT’nin tüm program ve program materyallerini bedava ya da düşük ücretler karşılığında kullanabilecek. HaberSen Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Osman Köse, söz konusu kararın, TRT’nin AKP bürokratları tarafından “talan edilmesinin” yasal kılıfı olacağını söyledi. A E A gelenler yetişkinliklerinde çatışmaktadırlar. Bu konu böyle giderse, türban çatışması sürecek ve daha büyük boyutlarda çatışmalar yaşanacaktır. Çünkü iki ayrı kültür, iki ayrı eğitim referansı söz konusudur. Birisinin kaynağı kutsal kitap, diğerinin kaynağı ise çağdaş ve evrensel bilimdir. Bu iki ayrı kaynaktan yetişen bu ulusun çocukları, kendilerini anladıkları yetişkinlik dönemlerinde birbirlerine düşman olmaktadırlar. Kabahat bu insanlarda değil, onları çatışan değerler okullarında okutanlardır. İslamı referans alarak yetişmiş kuşakların özellikle polis, yargı ve idare kadrolarına egemen olmalarının yolu açılmıştır. Atatürk’ün çağdaş, ilerici ve birleştirici eğitim sistemi altüst edilmiştir. Özel okullarda Atatürk köşeleri kaldırılacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Özel öğretim kurumlarının idari bölümlerinde “Atatürk Köşesi” bulunması zorunluluğu, Milli Eğitim Bakanlığı’nca kaldırıldı. Bakanlık, okul dışındaki özel öğretim kurumlarının açılış iznini ise valiliklere devretti. Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği yürürlüğe girdi. Eski yönetmeliğin altıncı bölümünde yer alan idari ve diğer bölümlerde yer alan “Bölümler” kısmı yeni yönetmeliğe konmadı. Buna göre, özel öğretim kurumlarının yönetim bölümlerinde “Atatürk Köşesi ile kurucu veya kurucu temsilcisi odası, genel müdür odası, genel müdür yardımcısı odası, müdür odası, öğretmenler odası, rehberlik servisi odası, psikolog odası, büro hizmetleri odası, arşiv, dosya odası, depo, ambar ve misafir odası” bulunması zorunluluğu kaldırıldı. B İ T T İ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle