29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 MART 2008 CUMA bilim/vaziyet Bilim ve din arasında bitmeyen kavga Prof. Dr. Atıl Bulu Yağmur Ekim C Bahşiş! suç sınıfına sokması zor görünmektedir. Beyanatlar bununla kalmamış, Tapu ve Kadastro Genel Müdürü’nün ardından, hemen ertesi gün, Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Özak, ‘Rüşvetle bahşişi birbirine karıştırmamak lazım’ sözleriyle, bakanlığına bağlı genel müdürü teyit etmekten çekinmemiştir. Bakanlar Kurulu’nda, ‘rüşvetle bahşişi birbirine karıştırmamak lazım’ diyebilen siyasetçiler mevcut ise, belediye görevlilerinin, cebe attıkları komisyonun rüşvetle karıştırılmaması gerektiğini iddia etmeleri de, pekâlâ mümkün görünmektedir! Eğer bu yerel seçim hamlesinin ‘ana karargâh’ı iktidar partisi ise, operasyonun propaganda dayanaklarının yeterince sağlam 17 301 türbanı bekliyormuş. Demek ki, türbanla örtecekler! Y KAVGANIN TEMELLERİ Bilim ve din toplum yaşamının iki önemli olgusudur. Din, insanlığın düşünce tarihinin bilinen geçmişi boyunca insan yaşamını önemli şekilde etkilemiş ve şekillendirmiştir. Bilim ise Antik Yunan’da başlamıştır. Bilim tarihçilerince ilk bilim adamı olarak Archiemedes (M.Ö. 287212) kabul edilir. Din üç büyük eski uygarlık dilinden Yunancadaki anlamı korku ile karışık saygıdır. Latince “religio” kelimesi, Tanrı’ya karşı saygıyla karışık bir bağlılık duygusu ifade eder. Arapçada din kelimesinin üç anlamı vardır. Arabi ve İbrani dillerinden alınanı “hüküm” demektir. Arapçada din EGEMENLİK SAVAŞI Din ile bilim arasındaki ilk meydan savaşı, Güneş sisteminde Güneş’in mi yoksa Dünya’nın mı merkez olduğu konusundaki uzlaşmazlıktan çıkmıştır. Dünya’nın döndüğünü savunan ilk astronomi bilgini M.Ö. III. yüzyılda yaşayan Samos'lu Aristharkos'tur. Galileo gibi o da dine karşı saygısızlıkla suçlanmıştır. Copernicus (1473 1543), Göksel Cisimlerin Dönüşleri Üstüne adlı eserinde Güneş merkezli sistemi kanıtlamadan ileri sürmüştür. Astronomi biliminde ikinci büyük adımı atan Kepler (1571 1630) oldu. Kepler hiçbir zaman kiliseyle çatışmaya girmemiştir. Danimarka'lı Tycho Brahe'nin yıllar süren gözlem ve belgelerinden yararlanma olanağını bulmuştur. Gezegenlerin Güneş çevresinde bir elips çizerek döndüklerini ve Güneş’in odaklardan birinde bulunduğunu öne süren birinci yasası ile bir gezegeni Güneş’e birleştiren doğru parçası eşit zaman aralıklarında eşit alanlar tarar diyen ikinci yasasını Kepler 1609 yılında yayınlamıştır. Kepler üçüncü yasasını 1618’de yayınlar. Kepler'in üç yasasının bilim tarihinde başka ve daha büyük bir yeri vardır. Galileo Galilei (1564 1642), gerek bulguları ile gerekse Engizisyonla çatışmayı göze almasıyla çağının en dikkate değer bilim adamıdır. Cisimlerin hareketlerini yöneten yasaların (dinamiğin) incelenmesi onunla başlamıştır. Pisa'daki eğri kulede yaptığı deneyle cisimlerin serbest düşme yasasını bulmuştur. Galileo Copernicus'un Güneş merkezli teorisini benimser ve teoriyi kanıtlamak için ilk kez teleskopu yapar. Ay’ın yüzeyinin kusursuz ve pürüzsüz değil, kayalıklı dağ ve vadilerle kaplı olduğu görülür. Geleneksel öğretinin gök cisimlerinin yediden fazla (Güneş, Ay ve beş gezegen) olamayacağı savı, Jüpiter gezegeninin çevresinde Kepler yasalarına göre dönen dört uydusunun saptanması ile bir anda geçerliliğini yitirir. Kilise adamları Galileo'nun Dünya’nın GÖKLERDEKİ A. Adıvar (18821955) Ferdinand Buisson (18411932) kelimesi “gelenek ve âdet” anlamında kullanılırdı. (Adıvar, s.30). Fransız düşünürü Ferdinand Buisson'a göre (1841 1932), “dinin bir cismi bir de manevi yanı vardır”. Devleti dinle yönetme yandaşları, dinin cismine ait kurumları daima dünya işlerini düzenleme ve halkı ONUÇ boyun eğmeye sevk için kullandıklarından, en büyük önemi bu kısma vermişlerBu yazıda son 450 yılda bilim adamladir. Buisson dinin en çok bu kısmından rıyla din adamları arasındaki çatışma kısakorkar.Buisson dini üç öğeye ayırarak taca anlatılmaya çalışılmıştır. nımlıyor: (Adıvar, s. 33). 1. Copernicus'un Güneş merkezli siste1. Düşünsel bakımdan gerek tarihi ve minin açıklanması ile bilim adamları ile gerek kuramsal birtakım iman ve akideotoritelerinin kaybolacağı telaşına kapılan lerden (inanç), din adamları çatışmaya başlamıştır. Elle2. Duygusal bakımdan ibadet, esrime, rindeki gücü Engizisyon eliyle kullanarak delilsiz ve ispatsız inanma ve dua gibi 1616 yılında Bruno'yu diri yakmışlar, Gaheyecandan, lileo'yu zindana ve ev hapsine mahkum 3. İşlevsel bakımdan da kişinin, aileetmişlerdir. Jean Jacques Rouseau yazdığı nin, toplumun, maddi ve manevi yöneEmile adlı pedagoji kitabında çocuklara timine uygulanabilen birtakım kurallardin eğitiminin 18 yaşından sonra verilmedan oluşmaktadır. si gerektiğini söyleyince Fransa'dan kaçaBilim, gözlem yoluyla ve bu gözlem rak İsviçre'de yaşamak zorunda kalmıştır. üzerine kurulmuş akıl yürütme ile önce Hallacı Mansur'unda din bağnazlarınca dünya ile ilgili belirli olguları, sonra da öldürüldüğünü unutmayalım. bu olguları birbirine bağlayan yasaları 2. Bilim, gözlem yoluyla ve bu gözlembulgulama ve geleceğin önceden kestiler üzerine kurulmuş akıl yürütmeyle önrilmesini olanaklı kılma girişimidir (tüce Dünya ile ilgili belirli olguları, sonramevarım). (Russel, 1972, s. 6). Galileo (1564 1642) Kepler (1571 1630) da bu olguları birbirine bağlayan yasaları bulgulama ve geleceğin önceden kestirilİLİMDİN ÇATIŞMALARI mesini olanaklı kılma girişimidir. Mantıkgüneş çevresinde döndüğü iddiasının, ta buna tümevarım denilir. Bilimle din arasında çatışmalar her zakutsal kitabda yer alan Yeşu'nun Güneş'e 3. Din ise kutsal kitapların yazdıklarını man olmuştur. Bunlardan en sık yaşanmış hareketsiz durma emri yolundaki beyanlaolanı, kutsal kitaplardaki metinlerdeki dora ters düştüğüne dikkat çektiler. ğa olgularına ait bulunan yargılara karşı1. Güneş’in evrenin merkezi olduğu dır. Bu gibi yargıların bilimsel gözlem sove yerinden hareket edemeyeceği düşünnucunda yanlışlıkları ortaya çıkınca, kutcesi saçmadır, felsefe bakımından asılsız, sal kitapların her sözcüğünün Tanrısal dine açıkça aykırı, kutsal Kitabada açıkdoğruluğuna inanan din adamları için büça aykırıdır. yük sorunlar ortaya çıkarmıştır. 2. Dünya’nın evrenin merkezi olmadıWilhelm Ostwald (18531932), Bilimler ğı, günlük hareketle döndüğü saçmadır, Felsefesi Üzerine Bir Çalışma adlı eserinfelsefe bakımından asılsızdır, teoloji bade, bilimi şu şekilde tanımlamaktadır. kımından da imanda yanlış ve temelsiz“Tekrarlanmaya uygun olan gerçekliklerin dir. Galileo 26 Şubat 1616 günü yargıçAndreas Vesalius bazı ayrıntıları bilinmekte olduğu için, geların buyruğunu yerine getirdi. Coper Charles Robert lecekteki gerçeklikleri de önceden bilmek nicus'un görüşlerini benimsemeyeceği, Darwin (1809 1882) (1514 1564) ve görmek olanaklıdır. İşte bu önceden sözle ya da yazıyla öğretmeye kalkışmasaltık gerçek kabul eden dogmatik yapıgörüş ve bilişe, en genel anlamıyla bilim yacağı konusunda ant içerek söz verdi. dadır. Buna mantıkta tümdengelim deniderler”. Giardino Bruno'nun diri diri yakılmasının lir. Réne Descartes (15961650), Felsefeüzerinden 16 yıl geçmişti. 1632 yılında ya4. Din ile bilimin kavgası tümdengelimnin İlkeleri adlı eserinin önsözünde, bilimi yınladığı İki Büyük Yer Sistemi, Ptelomais le tümevarımın kavgasıdır. Bunun en basit ulu bir ağaca benzeterek, kökünün metave Copernicus Sistemleri Üzerine Konuşörneği; bütün canlıların ve evrenin bugün fiziği, gövdesinin fiziği ve dallarının da malar adlı eseri, bütünüyle Copernicus'a olduğu şekliyle 6 günde yaratıldığı dogöteki bilimleri temsil ettiğini yazmıştır. Bihak veren düşüncelerle kaplıydı. Bu sefer masıyla, uzun bir evrim sonucunda bugün limde her buluş yeni bir halka olup doğaEngizisyon tarafından cezalandırıldı. 1637 yaşadığımız ve gördüğümüz şekillere ulaşyı tanımadaki zincirin bir boşluğunu dolyılında kör oldu. 1642'de (Newton'un tığı kavgasıdır. durmaktadır. doğduğu yıl) öldü. 5. Russel'ın yazdığı gibi; “Bilim adamlaFrancis Bacon, “Bilimin asıl amacı inGalileo hem Aristoteles'i hem de kutsal rının ve bilimsel bilgiye değer veren hersan yaşamına yeni türetmeler ve zenginlikkitabı şüphe ile karşılamış, bu yolla ortakesin açıkça üstüne düşen görev, eski biler vermekten ibarettir”. İngiliz filozofu çağ bilgi kalesini yıkmıştır. (Russel; 1962, çim zorbalıkların yok olup gittiğine bakaHobbes, “Bilginin amacı güçtür”. Augus1972). rak, birbirlerini kutlamak değil, ama zorte Comte, “Bilimin bütün amacı önceden balığın yeni biçimlerine yiğitçe başkaldırgörmektir; bilimden, önceden görmek güVRİM KURAMI maktır. Aydınca düşünme özgürlüğüne kicü çıkar, bu güçten çalışma doğar”. (Adışisel açıdan önem verenler, bir toplulukta var, 1969). Evrim öğretisi, jeoloji ve biyoloji alanlaazınlıkta olabilirler. Ama geleceğin en Ortaçağ düşüncesi ile çağdaş bilim dürında Copernicus yengisinden sonra astönemli kişilerinin bu azınlığın içinde olşüncesi arasındaki önemli fark otorite ronominin karşılaştığı dinsel bağnazlıktan duklarını unutmamak gerekir.” (Russel, (yetke) sorunudur. Skolâstik düşüncenin çok daha ağır ve inatçı bir bağnazlıkla sa1972, s. 231). savunucularına göre İncil, Katolik inancıvaşmak zorunda kalmıştır. 6. Bugünlerde yaşadıklarımızı çok önnın dogmaları ve Aristoteles'in öğretileri Kutsal Kitaplara göre Dünya altı günde ceden gören Büyük Atatürk, Tevfik Fikher türlü kuşkunun üstündeydi. (Russel, yaratılmıştı. Göksel cisimlerle, bütün hayret'ten aldığı şu sözlerle “Aklı hür, vicdanı 1972). vanları ve bitkileri de bugün gördüğümüz hür” bir gençlik yetiştirilmesini biz eğişekliyle yaratmıştı. Tanrı Âdem'le Havtimcilere bir görev olarak vermiştir. Bu va'ya belirli bir ağacın meyvesini yememegörevde ne kadar başarısız olduğumuzu lerini buyurmuş, ama onlar bu buyruğa görmek çok üzüntü verici! Kaynaklar uymamışlardı. Âdem'in işlediği günahla Adıvar, A. A.; Tarih Boyunca İlim ve Din, beraber insanlar çok kötüleşmişti. Tanrı, Remzi Kitabevi, 1969. Nuh ile üç oğlu ve onların eşleri dışında Hançerlioğlu, O.; Düşünce Tarihi, Remzi Kitahepsini Tufan'da boğmuştu. Gemisine pevi. Bixby, W.; Galileo ve Newton'un Evreni, TÜbugün iki milyondan fazla türün var olduBİTAK, 1997. ğunu bildiğimiz hayvan ve bitkilerden alRussel, B.; Bilimden Beklediğimiz, Varlık Yamıştı. yınları, 1962. Darwin 1859 yılında Türlerin Kökeni Russel, B.; Bilim ve Din, Yüzyıllardır Süren Savaş, Varlık Yayınevi, 1972. Üzerine adlı eserinde bütün hayvan çeşitYıldırım, C.; 100 Soruda Bilim Tarihi, Gerçek lerinin değişimle ortak bir atadan gelmiş Yayınevi, 1974. oldukları görüşünü ileri sürmüştür. Bu teRéne Descartes B. Russell http://www2.itu.edu.tr/~bulu/favoritebooloji için büyük bir darbe oldu. Kutsal kioks.htm (1596 1650) (1872 1970) taplarda yer alan türlerin değişmezliklerinin geçersizliğini ortaya koymaktaydı. Aynı zamanda insanın hayvanlardan türediğini söylemek cesaretini göstermişti. Eski zamanlarda hastalıklar işlenen bir günahın Tanrı tarafından cezalandırılması veya cinlerin işi sayılıyordu. Hasta ancak din adamlarının aracılığı, dualar, kutsal yerleri ziyaret veya cinleri kovmakla iyileşebilirdi. Kutsal emanetlerin hastalığın iyileştirilmesinde oldukça etkiliydi. Örneğin, Azize Rosalio'nın Palermo'da yüzyıllardır iyileştirmede etkili olan kemiklerinin keçi kemikleri oldukları anlaşılmıştı. İngiltere'de “the King's evil” adı verilen bir hastalığın kralın dokunmasıyla iyileşeceğine inanılmaktaydı. Akıl hastalıklarının insanın içine şeytanın girmesi olarak kabul ediliyordu. Anatomiyi ilk kez bilimsel temellerine oturtan Andreas Vesalius’dur. (1514 1564) Havva'nın Âdem'in kaburga kemiğinden yaratılması nedeniyle erkeklerin bir kaburga kemiğinin eksik olduğunun doğru olmadığını gösterince kilise ayaklandı. Engizisyon tarafından verilen ceza nedeniyle kutsal topraklara bir hac gezisi yapmak için bindiği geminin batmasıyla ölmüştür. Montreal'de büyük bir çiçek salgınının baş gösterdiği 1885 yılında kentin Katolik halkı kilisenin desteği ile aşı olmamakta direndi. 1847 yılında Simpson, çocuk doğumunda uyuşturucunun kullanılmasını önerince kilise adamları ona Tanrı'nın Havva'ya söylediği şu sözü hatırlattılar: “Çocuklarını ağrı çekerek doğuracaksın”. Tıp bilimi de bu savaştan yengiyle çıkmıştır. Birçok hastalıkların tedavisi ve insan ömrünün uzaması bunun en önemli kanıtıdır. EREL seçim öncesi, muhalefete bağlı belediyelerde başlatılan “rüşvet operasyonları” ve Başbakan RTE’nin bunlara gönderme yapması üzerine Mustafa Saraç şöyle diyor: “Bu iktidar döneminde herhangi bir satış faaliyetinden alınan komisyonlar, artık rüşvet sayılmamakta, ‘bahşiş’ sınıfına sokulabilmektedir. Son ‘rüşvet operasyonu’ndan sadece bir ay önce, 9 Şubat’ta Türkiye Cumhuriyeti’nin Tapu ve Kadastro Genel Müdürü Mehmet Zeki Atlı, ‘Ev alanlar bahşiş verir’ şeklinde net bir açıklama yapmış bulunmaktadır. Bir bürokratik teamül olarak, ev alanların bahşiş vermesi doğal karşılanıyor ise, bir kentin belediye sarayını satın alanların ‘bahşiş’ vermesini de ‘meşru’ sayma zorunluluğu doğmaktadır! İktidarın, tapu dairelerinde meşru saydığı bir komisyon ödemesini, belediye saraylarında yüz kızartıcı olmadığını anımsatmak gerekmektedir; zira, kamuoyu, hangi ödemenin ‘komisyon’ ve hangi eylemin ‘rüşvet’ sayılacağı konusunda kafa karışıklığı yaşamaktadır. Oysa, bu kafa karışıklığı, asıl büyük ‘suç’un, kentin içme suyu şebekesinin imtiyaz hakkını yerli ve yabancı büyük şirketlere devretme cinayetinin, sis bulutları ardında kalmasına yol açabilmektedir. Rüşvetin suç olup olmadığı belirsiz görünse de, insanoğlunun en yaşamsal ihtiyacını, içme suyunu özelleştirmenin bir insanlık suçu sayılacağından hiçbir kuşku yoktur. İçme suyumuzun peşkeş çekilmesi söz konusu ise, rüşvetli ve rüşvetsiz satış arasında fazla bir ‘suç farkı’ olmamalıdır. Kent sakinleri, belediye başkanlarının komisyon alıp almadıklarından çok daha önce, yaşam pınarlarımızın, ‘cansuyu’muzun pazarlanıp pazarlanmadığına bakmalıdır.” Deve eti ile ulusal gelir 2 bin dolar artmış... “Devenin neresi doğru ki!” Donsuz Ahmet Önen: “İki şık var; ya evlerinde de türbanla oturuyorlar ya da donsuz!” İlkeler ENELKURMAY Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın eşi Filiz Büyükanıt, yanına Ankara’daki üst düzey komutanların eşlerini alıp Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde Anıtkabir’e gitmiş; Atatürk’ün huzurunda saygı duruşunda bulunup özel deftere “İlkelerinin aşındırılmasına izin vermeyeceğiz” diye yazmış. Bayan Büyükanıt, acaba Türk kadınları ve asker eşleri adına neden böyle bir “taahhüt”te bulunmaya gerek duydu? Türkiye Cumhuriyeti’nde Atatürk’ün ilkeleri aşındırılıyor mu? Aşındırılıyorsa hangileri aşındırılıyor? Bugüne dek aşındırılmadı ama bundan sonra aşındırmaya kalkışanlar olursa diye Bayan Büyükanıt buna izin vermeyeceklerini şimdiden mi açıklamak istedi? Bayan Büyükanıt, Atatürk ilkeleri ışığında Türk kadınları için hangi sosyal projeleri geliştirdi veya hangi sosyal projeyle halka önderlik yapmak üzere harekete geçti? Bilen varsa anlatsın. Ben bildiğim kadarıyla anlatmaya çalışayım. Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı makamında bulunduğu süre içinde Atatürk’ün bir tek ilkesi G S B aşındırılmamıştır. Aşındırılmış olsa Bayan Büyükanıt, özel deftere yazdığı gibi kendisini, yürümekte olduğu yoldan alıkoymak isteyenlere karşı dururdu ve en azından “durun bakalım” derdi. Bayan Büyükanıt, eşi Genelkurmay Başkanı olduğu günden beri bir karşı duruş veya herhangi bir sözlü karşı çıkış yapmadığına göre, Atatürk ilkelerinin aşındırıldığı söylenemez. Öte yandan Atatürk ilkelerini alt alta sıralayıp bunların en çok hangisinin aşındırılma tehlikesi içinde bulunduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi gündemini uzaydan izleyenler bile tartışmaların laiklik ilkesi üzerinden yapıldığını biliyor. Ne var ki halkın bir kısmı, laiklik ilkesi için meydanlara aksa da, laiklik sahipsiz değil; Başbakan, laikliğin teminatının kendileri olduğunu söyledi. Atatürk’ün koltuğunda oturan ve başkomutan Abdullah Gül’ün karısı Hayrünnisa Gül de teminatın bir “sembol”üne dönüşmüş durumda. Üstüne Bayan Büyükanıt ilkelerin bir tekinin bile aşındırılmasına izin verilmeyeceğini açıklamış bulunuyor. Dolayısıyla günümüzdeki tablo, kadınlar için en ideal tablodur. Atatürk ilkeleri tablosu için bir öneri: Önümüz 23 Nisan, Yaşar Büyükanıt’ın kızı, komutan çocuklarıyla Anıtkabir’e gidebilir! Pazarlık Gülhan Elmas: “PKK ile siyasi pazarlık yapılacakmış. Komediye bakın: Masanın bir ucuna laik devlete karşı olanlar, öteki ucuna ulus devlete karşı olanlar oturacak!” Doğur Necati Yıldırım: “RTE, kadınlardan en az üç çocuk doğurmasını istemiş. Ne güzel olur; analar doğurur, tarikatlar hamur gibi yoğurur!” Kabız Aysel Kubilayhan: “Ben bir tane bile fikir doğuramıyorum, bari sen üç tane çocuk doğur!” Yunan Hamza Saykan: “1919’da Yunan İzmir’e çıkarken Müslümanlığı kurtaracağını söylüyordu. Şimdi de Yunan Dışişleri Bakanı türbanın özgürlük olduğunu söyleyerek Müslümanlığı korumaya çalışıyor!” Sapık Avni Kurtuldu: “Bütün başlar örtüle. Zira sapık dost başa, düşman ayağa bakar!” Sürç Selim Sümen: “Aslında Başbakan’ın dili sürçtü; bir erkeğin her eşinden en az üç çocuğu olmalı demek istemişti.” Bir fen kurbanı daha! Baytar Hüdai beye ruam sirayet etmiş (bulaşmış) ve zavallı ölmüştür. Etibbayi baytariyemizden (veteriner doktorlarımızdan) Hüdai bey, çalışmaları sırasında tetkikat ve tecrübeleri ile meşgul iken ruam illetinin mikrobuna maruz kalarak ebediyete kavuşmuştur. Hüdai beyin genç yaşta feci bir surette vefatına sebep olan ruam hastalığı, hayvanatı feresiyye (atgiller) arasında hükümran bir marazdır ki, hasta hayvanat ile temas edenleri sirayet tehlikesi ile tehdit eyler. Bu hastalığın tedavisi mümkün olmadığı içindir ki, tababeti baytariyemiz bugün çok kıymetli bir uzvunu kaybetmiş bulunuyor. Her memleket etibbayi baytariyesi ruamdan dolayı böyle kıymettar uzuvlarını zayi eylemiştir. (kaybetmiştir). Ruam hastalığını doğuran sebeplerin ne kadar mühlik (öldürücü) olduğunu anlatmak için şunu söyleyelim ki, Rusya’da beygir eti istihlaki (tüketimi) sebebiyle ruama yakalanan 118 çocuk kurşuna dizil E mek suretiyle itlaf edilmiştir. Binaenaleyh ruama karşı gayet müteyakkız (uyanıklıkla) davranılması lazım gelmekte ve bu vazife de etibbayi baytariyeye düşmektedir. Mütevvefa Hüdai bey, 1316 ( 1900) senesinde İstanbul’da doğmuş, Kabataş Sultanisi’nde okuduktan sonra Baytar Mektebi Alisi’ne girmiştir. Milli harekat esnasında İstanbul’dan firar ederek (kaçarak) mücahedeye (savaşa) iştirak eylemiş ve daha sonra Ankara’da Askeri Bakteriyoloji ve Seroloji Müessesesi’ne devam ettikten sonra, birincilikle ihtisas şahadetnamesi (uzmanlık diploması) almıştır. Hüdai bey son zamanda Askeri Baytar Tatbikat Mektebi’nde bakteriyoloji muavini bulunuyordu. 1 Nisan 1928 Pazar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle