29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 ŞUBAT 2008 CUMA spor NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN C 19 Sporcusunu Görmeyen Spor Sayfaları VAH RONALDO! Deniz ÜLKÜTEKİN utbol dünyası onu ilk 94 Dünya Kupası’nda penaltılarla şampiyonluğu kazanan Brezilya Ulusal Takımı’nın sevinç karelerinde görmüştü. O zamanlar 17 yaşındaydı ve kadroya alınması için siyasi baskılar bile gündeme gelmişti. Geçen Çarşamba, Livorno karşısında onu son kez yeşil sahada görmüş olabiliriz. Ronaldo Luis Nazario Lima... 32 yaşında ama henüz jübilesini yapmayı düşünmüyordu. Son yıllarda inişe geçen kariyerini kurtarmak için Milan’da forma mücadelesi veriyordu ama onca sakatlık ve tekmeden sonra artık dizleri daha fazla dayanamadı. Doktorlar bir yıl içinde tekrar topa dokunabileceğini söylüyor. Ancak birçoklarına göre Ronaldo’nun futbol kariyeri sona erdi. Ronaldo yıllarca babalarından Pele, Cruyff, Beckenbauer ve Kempes’i dinleyen kuşağın anlatabileceği ilk kahramandı. PSV Eindhoven’dan transfer olduğu Barcelona’da ilk sezon harikalar yaratmış, futbolun yeni kralı olmak için en büyük aday haline gelmişti. Ancak hemen ertesi sezon İnter’e transfer olması kafa karıştırıcıydı. Efsaneler o kadar kolay takım değiştirmezdi. 1998 Dünya Kupası finali öncesi geçirdiği gizemli hastalık, fenomen lakaplı futbolcu hakkındaki soru işaretlerini arttırdı. Acaba sara hastası F mıydı? 1999 Kasımı’nda geçirdiği sakatlıktan sonra 4 ay sahalardan uzak kalarak ilk büyük sakatlığını geçirdi. Geri döndüğü ilk maçta ise yeniden sakatlığı nüksedecek ve bu kez yaklaşık 2 buçuk yıl futboldan uzak kalacaktı. Kimileri bu şanssızlığı, Nike için Rio’ya tepeden bakan İsa heykeli kılığında verdiği poza bağlıyordu. Ancak dönüşü muhteşemdi. 2001 02 sezonunun sonlarında yeniden Mavi, Siyahlı formaya kavuşan Ronaldo takımına şampiyonluğu kazandıaramadı ama Uzak Doğu’daki 2002 Dünya Kupası’nı Brezilya’ya getirirken gol kralı olmayı da başardı. Kendisini uzun süre bekleyen Inter taraftarı artık başarıdan uzak geçen yılların sona erdiğini düşünüyordu. O, Zidane ve Figo’nun yanına Real Madrid’e gitti. Bu da efsaneye yakışmamıştı. Galacticos’da, La Liga şampiyonluğu kazanmasına karşın hiçbir zaman göz dolduramadı. 2006 Dünya Kupası’nda ise yorumcular kendisiyle şişko diye dalga geçiyordu. 2007 başında Ronaldo son bir silkiniş için Milan’ın yolunu tuttu. Bir yıl sakatlıklar ve formsuzluk yüzünden kendini gösteremedi ama 2008 başında Kaka’nın yanına gelen Pato ile birlikte formunu buldu. Tam gollerini atmaya başladığı sırada ise kötü yazgısı yine kendisini buldu. Dünya Kupaları’nda en çok gol atan futbolcusu Ronaldo, kazandığı başarılarla elbette futbol dünyasında önemli bir yere sahip ama vedası, bir fenomene yakışır şekilde olmadı. eijing (Pekin) Yaz Olimpiyatları’nın başlayacağı 8 Ağustos’a az bir süre kaldı. Bu olimpiyatlara Türkiye katılmayacak mı? Katılacaksa kimler katılacak, bilen var mı? Bilen varsa da sporcuların yakınları dışında fazla olmasa gerek. Olimpiyatlarda ülkemizi temsil edecek, geleneksel geçit törenlerini TV ekranlarından izleyen 2 milyara yakın Dünyalı, Türk bayrağının arkasında kaç Türk sporcusu görecek, bilenimiz var mı? Yoktur, çünkü medyamız olimpiyatlara gidecek kafileyle yola çıkarken ilgilenir. Oysa gidecek sporcular kimlerdir, kafilede başka kimler vardır, sporcular nerede ve nasıl hazırlanıyordur? Türk spor kamuoyunun bilgilenmeye hakkı vardır kuşkusuz. Medyamız bilgilendirme görevini ne yazık ki yapmıyor; varsa yoksa futbol, gerisi yok... Ne yazık ki dünyanın en basit, hatta 7 yaşındaki çocukların bile kurallarını bildiği futboldan başka spor tanımıyoruz. Düşünüyorum da acaba spor kamuoyu gerçekten sadece bu 3 kulüpten başka bir haber beklemiyor mu? Örneğin 70 milyonluk Türkiye’de atletizm, boks, güreş, yelken, yüzme gibi olimpik ve olimpik olmayan 70’e yakın sporla hiç ilgilenen yok mu? Hiç sanmıyorum. Medya istese eskrim sporunu bile canlandırabilir, okurunun dikkatini çeker, ilgisini arttırır. Bunun örneğini Cumhuriyet’te yaşadık. 60’lı yıllarda bisiklet sporunu manşetlere taşıdık, sporcularla röportajlar yaptık, kamplardan izlenimler yazdık; ithal bir Fransız bisikletini bir arabanın üstüne monte edip Türkiye’yi dolaştık. Bisiklet Türkiye’nin her yerinde konuşulur oldu, daha sonra diğer gazeteler de Cumhuriyet’in kampanyasına katıldı; Marmara ve Cumhurbaşkanlığı bisiklet turlarını medya manşete taşıdı. Yarışların yapıldığı günlerde sporcuların geçtiği yollarda köylüler bisikletçilerle bütünleşti. Türkiye’nin yarısından fazla ilinde Cumhuriyet krosları düzenleyerek atletizm sporunu hem tanıttık hem sevdirdik. Daha Türkiye’de tekvando ve karatenin ismi yokken Cmhuriyet olarak Spor Sergi Sarayı’nda (Lütfi Kırdar Kongre Salonu) Türkiye şampiyonaları düzenledik. Dünyada beyin sporu olarak tanımlanan satranç, eğer bugün Türkiye okullarında ders olarak konulmuşsa bunun ilk fidelerini Cumhuriyet spor servisi dikmiş, 70’li yıllarda liseler arası satranç yarışmaları yapmıştır. Bugünün satranç ustaları, o günlerin orta ve lisede okuyan kuşaklarının çocuklarıdır. Cumhuriyet’in amatör sporlara verdiği önem, spor kamuoyunda slogan haline gelmiştir. Alanı genişletmeye ve sözü uzatmaya gerek yok. O günün gençleri kendi spor yaşamları içinde görevlerini yaptı, uluslararası spor arenalarında bayrağımızı göndere çekti. Bugün de genç sporcularımız başarılı olmak için çalışıyor, ter döküyor ama onlarla ne ilgilenen var ne de ilgilenmeyi düşünen medya... Şu B sıralar 31 sporcumuz barajı aşıp Pekin’e gitmeye hazırlanıyor. Atletizm (A barajını aşanlar): Elvan Abeylegesse, Halil Akkaş, Eşref Apak, Nevin Yanıt. (B) barajını aşanlar: Abdil Ceylan, Bahar Doğan, Ercüment Olgundeniz, Svetlena Sudak, Fatih Yıldırım, Türkân Erişmiş, Yeliz Ay, Özge Gürler, Nagehan Karadere.Atıcılık: Yusuf Dikeç. Boks: Yakup Kılıç, Onur Şipal, Adem Kılıçcı. Bisiklet: Bilal Akgül. Güreş : Grekoromende 1, serbestte 6 güreşçi (Seçme yapılacak). Halter: 4 sıklette 4 kişi. Judo: Sezer Huysuz. Okçuluk: Ergin Yusuf Göktuğ. Tekvando: Azize Tanrıkulu, Sibel Güler, Servet Tazegül, Bahri Tanrıkulu. Yelken: Laser ve RSX’de 2 yelkenci. Yüzme: Derya Büyükuncu, Kaan Tayla. Bu genç sporcularımızın başarılı olmasını dilerken, yine de nasıl ve nerede hazırlandıklarına ilişkin bilgimizin bulunmadığını da itiraf edeyim. Çünkü medyamız ne denli ilgisizse kimi spor federasyonlarımız kapalı kutudan farksız; ne yaparlar ne ederler bilen ya azdır ya yoktur bile... Çoğu federasyon özerk olduktan sonra yine devletten destek almaya devam ediyor ama bu kez de GSGM’ye ne rapor veriyorlar ne de bilgi... Özerklik başa dert oldu . Pekin’e gidecek sporcularımızı aramaya devam edeceğiz ama bisikletten başlayalım dedim. Çünkü barajı aşamasa bile Pekin kadrosuna alınan ülkenin en iyi bisikletçisi Bilal Akgül’ü aradım. Kulübü de bilmiyor federasyonu da. Oysa Brisa Kulübü’nün en başarılı pedalı, üstelik Brisa onun sponsoru. Neyse uzatmayalım, sporcu Bilal kardeşim Adana’daymış. Hazırlık mı? O da ne? Karnını bile doyuramayan bu sporcumuz yazgısıyla başbaşa kalmış. Olimpiyat kadrosuna alındığına göre bir antrenörü olması gerekmez mi, bir idareci verilmez mi başına? Nerede çalışacağı, yemeğini nerede yiyeceği, malzeme gereksinimlerinin nasıl karşılanacağı söylenmez mi? Ama bir bisiklet firması olan Brisa’nın sporcusuna ayda 500 YTL verip başka bir şeye karışmaması da yanlış değil mi? Bu genç sporcu sadece ülkemizi temsil etmeyecek, sponsorunu da temsil edecek, değil mi? Özerklik istenirken federasyonlar kendi maddi gereksinimlerini kendileri karşılayacaktı, sponsorlarını kendileri bulacaktı ve kimseyi de içişlerine karıştırmayacaktı. Ama ne oldu? Sponsor bulamadılar ve yine devlete avuç açtılar, sporcuyu sponsorla başbaşa bıraktılar. Sponsorluk yasası mutlaka değişmelidir. Federasyonlar kendilerine destek olan sponsorlara bilgi ve hatta rapor vermelidir. Çünkü sponsorlardan gelecek paraların nasıl ve nerelere gittiğini sponsorlar bilmelidir. Olimpiyatlara hazırlanması gereken bisikletçi Bilal’in yaşadığı rezalet, sponsorluk yasasındaki eksik ve yanlışlardan kaynaklanmıştır. ayucelman?yahoo.com GÖRÜŞ HALİT DERİNGÖR Yeni Federasyon Ne Yapabilir? vermeye gerek görmedim. Kafalarında senaryo çizmişler. Sap ile samanı karıştırmışlar. Bu insanlara göre demek ki Hakan’ın ulusal takım ve Galatasaray’da attığı gollerde Fethullah’ın katkısı var. Çünkü mantıklı mantıksızlara göre onu takımda oynatan bu kişi. Yılan hikâyesine dönen federasyon seçimi sona erdi. Başkan Hasan Doğan oldu. Rakibi yoktu. Büyük takımlarımızın da tercihiydi. Adam tereyağından kıl çeker gibi rahatlıkla başkan oldu. Peki, Hasan Doğan kim? Geçmişini gazete manşetlerinde okudum. Kendisi AKP’li... Başbakanımızın oğlunun iş ortağı. Bunu Mısır’daki sağır sultan bile biliyor. AKP yine herkesin bildiği gibi Fethullah’ın irşad ettiği parti. Şimdi mantıksızlara göre şöyle bir mantık çıkıyor ortaya. Acaba Hasan Doğan da Fethullah’ın tercihi mi? Şüphecilik bununla da kalmıyor. Onu seçtirenlere kadar uzuyor. Hasan Doğan başkanlığı kazandıktan sonra her yeni seçilen başkanların söylediklerini söyledi. Garipsemedim. Önce spor toplu lke insanları olarak hem septik hem de heyecanlıyız. Bu nedenle de çoğu zaman akıl ve mantığımızı kullanmıyoruz. Kafamızda yazdığımız yalan yanlış senaryoları düşünmeden sahneye çıkarıyoruz. Doğruyu ya da doğruya yakın doğruları bulamıyoruz. Bizim bu özelliğimizi yabancılar da çok iyi biliyor. Zaman zaman gösterdiğimiz tepkilere inanmıyorlar. Onlar bağırır çağırır sonunda saman alevi gibi sönerler diyorlar. Yani akıl ve mantıktan dünyadaki notumuz kırık. Galiba Aziz Nesin’in söylediği doğru! İşte size bir mantık örneği. Daha doğrusu mantıksızlık. Okuyucularım anımsarlar. Ülkemizde santrafor yetişmiyor. Eskiden yetişirdi. Bu nedenle de “Hakan Şükür’e elimiz mahkum” şeklinde yazdığım yazılar olmuştur. Birkaç okurumdan tepki aldım. “Hakan, Fethullah’ın adamı. Nasıl oluyor da senin gibi bir insan ona köşesinde yer verebiliyor” diye. Arkadan “Yoksa sen de mi Fethullahcısın” diye eklemesini yapıyor. Yanıt Ü munu birbirleriyle kaynaştıracak. Ülkeye barış ve güveni getirecek. Ama nasıl? Bunu bilemiyoruz. Fakat umut etmek istiyoruz. Ancak geriye dönüp baktığımızda bütün başkanların bu koltukta dikiş tutturamadığını, hele hele MHK ve hakemlerden suçlanmayan hiç kimseyi görmedim. Gördünüzse söyleyin. Kulüplerin kan davası haline gelen kavgaların arkasından barış getirecek. Bu barış nasıl olacak? Kendisinin gelmesiyle... Laiklik ve antilaiklik mücadelesini nasıl göğüsleyecek? Fairplay’i nasıl getirecek? İşte taze bir örnek. Seçiminden üç gün sonra Fenerbahçe, Rize’ye gidiyor. VIP salonunda Rize’nin başkanıyla beraber hakem de orada. İki başkan sohbet ederken hakem de geliyor ve doğal olarak her iki takıma da başarılar diliyor. Uygarca bir davranış. Ancak G.Saray bundan kuşkulanıyor. Öküzün altında buzağı arıyor. Yine ertesi gün gazetelerin manşetleri Çaykur RizeFenerbahçe mücadelesini sömürüyor. Bu gelişmelerin ardından bir de G.Saray’ın UEFA sınavı öncesi Konya maçı düne ertelendi. Halkın kafası yine karışık. Özetle iyiden iyiye kirlenmiş spor toplumunu bence değil Hasan Doğan, Türkiye’deki tüm deterjan fabrikaları karma yapsa yine temizleyemez. Ama yine de umut etmek istiyoruz. Fakirin ekmeği... Ye Memed ye... hderingor?hotmail.com Genç tenisçilerin Wimbledon düşü Cengizhan ÇELİK Gençlik Spor Genel Müdürlüğü(GSGM), Türkiye Tenis Federasyonu (TTF), Türk Eğitim Vakfı (TEV) ve Garanti Koza işbirliğinde geçen yıl kurulan “Tenis Bursu Fonu”nun desteklediği genç tenisçiler, 2007 yılında 10 kupa kazandı. Ülkemizi tanıtan genç raketlerin bu başarısı gelecek adına tenis camiasını umutlandırdı. Tenis Bursu Fonu sayesinde 2007 yılı, Türk tenisi açısından altın çağın başlangıçı olarak kabul edildi. Türkiye’de ilk kez uygulanan bu fona yapılan desteklerin karşılığını aldığını belirten Tenis Bursu Fonu Başkanı Cahit Yavuz, “1 yıl önce Türk tenisine genç sporcular kazandırmak için böyle bir proje kurduklarını ifade ederken özellikle Garanti Koza’nın verdiği destekle açılan bu yoldan Wimbledon dahil dünyanın en önemli turnuvalarında Türk tenisçileri görmek hayal olmayacak” diye konuştu. Bu turnuvalardan kupalarla dönen gençler, Türk sporcusunun “Grand Slam” oynama hayalini gerçekleştirCup: Tekler şampiyonu, çiftlerde çeyrek final, Portekiz: Teklerde final, çiftlerde yarı final, İsrail: Teklerde ve çiftlerde finalist, ENKA ITF Turnuvası: Teklerde çeyrek final, Katar: Teklerde finalist, çiftlerde yarı final, Almanya (16 yaş): Teklerde yarı final. ? Kaan Şenolsun: 14 yaşta çiftlerde şampiyon, Portekiz (14 yaş): Çiftlerde final, Romanya (16 yaş): yarı final, Babalot Cup Romanya Turnuvası (14 yaş): Final, 16 yaş Kupası 2008: Teklerde çeyrek final, çiftlerde yarı final. v Oğulcan Özgenç: Kış Turnuvası: Final, Portekiz: Teklerde yarı final, çiftlerde final, Estonya: Teklerde çeyrek final, çiftlerde final, Bulgaristan: Teklerde çeyrek final, çiftlerde şampiyon, Çukurova Cup: Tekler şampiyonu, Almanya: Çiftlerde final, Makedonya: Balkan şampiyonu. v Tuğçe Doğan: 18 yaş Yaz Kupası: Yarı final. v Dilara Yurtkuran: 18 yaş Ankara 2008 Kış Kupası: Teklerde finalisit, Bosphorus Cup: Teklerde çeyrek final, İsrail: Teklerde çeyrek final, çiftlerde yarı final. mek adına yollarına emin adımlarla devam ediyorlar. Tenisçilerimizin turnuvalarda göstermiş olduğu performans, Avrupa Tenis Birliği’nin (Tennis Europe) dikkatini çekmiş olacak ki Tennis Europe yöneticileri, Melis Sezer ve Oğulcan Özgenç’i 1 buçuk aylık özel eğitim kampına aldı. Bu kampa dünyaca ünlü raketlerden Rafel Nadal ve Maria Sharapova’nın da alındığını düşünürsek, genç tenisçilerimizin Wimbledon’a giden yollardan birer birer geçtiğini görebiliriz. BAŞARI AVCILARI ? Tuna Altuna: Suudi Arabistan Gençler Turnuvası: Tekler ve çiftlerde şampiyonluk, Çek Cumhuriyeti: Şampiyonluk, İtalya: Çiftlerde çeyrek final, Tunus: Teklerde çeyrek final. ? Eylül Benli: Romanya ve Yunanistan’da 9 turnuvaya katıldı. Dubai: Çiftlerde çeyrek final. ? Melis Sezer: Çukurova
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle